6 Şubat 2014 Perşembe

Allah c.c Elçilerine Kitab Harici Başka Vahiyler İndirdi mi?

Allah cc yaratmış olduğu kullarına sadece kendisini ilah ve rab olarak bilmeleri için , yaratmış olduğu kulları içinden seçmiş olduğu insanları elçiler seçerek onlara vahyetmiş ve o elçiler ile emir yasaklarını o kullarına bildirmiştir. 

[016.002]  O, kullarından dilediği üzerine kendi emrinde Ruh ile melekleri indirir ki, korkutunuz. Şüphe yok ki, Benden başka ilâh yoktur. Artık Benden korkunuz.
[040.015]  O dereceleri yüksek Arş'ın sahibi (Allah), buluşma gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine emrinde ruh (melek) indirip vahy veriyor.

Bunun Allah cc nin sünneti olduğunu kur'andaki bazı ayetlerden öğrenmekteyiz.  

 [002.213]  İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak nebileri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.

Allah cc nin insanlara elçi ve onlarla birlikte sadece kitab gönderme sünnetinin bakara s. 213. ayeti ile bizlere beyan edilmiş olmasına rağmen özelikle son elçi Muhammed as etrafında oluşturulan din algısı ona sadece kitab değil başka vahiylerinde indirilmiş olduğu yönünde iddialar serdetmektedir. Bu iddiaların temelinde  Muhammed as a ait olduğu iddia edilen rivayetlere kur'an düzeyinde bir değer atfetmek amacı olduğu hepimizin malumudur.  

"Sana kitabı ve hikmeti indirdik" veya " evlerinizde okunan Allahın ayetlerinin ve hikmeti hatırlayın"  veya " o hevasından konuşmaz konuştukları vahiy iledir" gibi ayetlerin kur'an harici rivayetlerin, ona kur'an gibi indirilmiş olduğu yönündeki iddialarına temel teşkil ettiğini görmekteyiz. Kur'anı anlamanın önündeki en büyük engelin, oluşturulmuş olan ön kabullere göre bir okuma olduğunu her yazımızda vurgulayarak bu tür okumaların bizleri doğru bir anlamaya götürmediğini ifade etmeye çalışmaktayız. Muhammed as a inen kur'an vahyinin haricinde ona hikmet adında ayrı bir vahyin indirildiği bununda hadisler ve sünnet olarak karşılığını bulduğunu iddia edenler çok büyük bir yanılgı içinde olup kur'anda Muhammed as a indirilenlerin bu kadar olmayıp daha başka şeylerinde indirilmiş olduğunu görmezlikten gelmektedirler.

Kur'an-hikmet-zikir-kitab-mizan-furkan şeklinde ifade edilen kelimeler , Alah cc nin Muhammed as a indirmiş olduğu vahyin değişik adlarda kur'anda ifadesini bulan kelimelerdir. Allah cc elçisine melek bir elçi aracılığı ile vahyetmiş ve o vahiy bugün elimizde adına Kur'an denilen kitap içinde mevcuttur. Kur'an, Tevrat, İncil , Zebur şeklinde geçen bu isimler elçilere indirilen vahyin özel isimleri olup , hikmet,zikir,mizan,furkan gibi kelimeler Allah cc nin bütün elçilerine indirmiş olduğu vahyin özelliklerini belirten genel isimlerdir. 

Muhammed as ın yaşamış olduğu hayat içindeki kur'anın ona vermiş olduğu görevler dahilindeki yapmış olduğu uygulamaları iki kategoride değerlendirmek mümkündür. 1-hadis 2-sünnet , bu kelimelerin ifade ettiği anlam ve değer konusunda müslümanlar arasında bazı görüş farklılıkları mevcut olduğuda bir gerçektir.   

Muhammed as ın vefatı sonrası gelişen düşünce dünyası içinde onun söz ve fiilerine yüklenen anlam konusunda özellikle imam şafii ile literatüre giren "gayri metluv vahiy" deyimi ve bu deyim etrafında geliştirilen , Muhammed as ın söz ve fiillerini kutsallaştırma faaliyetinin uzantıları günümüze kadar gelmiş ve hala geniş bir müslüman kitlesi tarafından kabul görmektedir.

Muhammed as ın söz ve fiillerini kutsallaştırmak şeklinde ortaya çıkan görüşün, bu görüşünü kur'ana dayamak için bazı kur'an ayetlerini uygun bir şekilde te'vil etmeye çalıştığı bilinen bir gerçektir. Necm s 3.4 ayetlerinin " Ve o hevadan söylemiyor,Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir." mealindeki ayeti baz alarak kur'an harici sözlerininde vahiy mahsulu olduğu ve hadis adı altında bugün mevcut bulunan sözlerinde bu şekilde değerlendirilmesi gerektiği ve bunun tersi bir düşüncenin kişiyi küfre sokacağı şeklinde önlemler alınarak karşı çıkılması önlenmeye çalışılmıştır.   

 [004.113]  Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür.
 [033.034]  Ve hanelerinizde Allah'ın âyetlerinden ve hikmetten tilâvet olunanları hatırlayınız. Şüphe yok ki, Allah latîf, habîr bulunmaktadır.

Yukarda mealini verdiğimiz nisa s. 113 ve ahzab s. 34. ayetlerinde geçen "hikmet" kelimesinin kitap ile birlikte zikredilmesinden yola çıkılarak, hikmet'in Muhammed as a kitab'tan ayrı olarak inen bir vahiy olduğu iddiası dile getirilerek hadis ve sünnet'in kaynağının vahiy olduğunu dolayısı ile kur'an ile eşit bir değer taşıdığı iddiasıda dile getirilmektedir. Eğer kitab ile birlikte indirildiği söylenen hikmet kelimesinden ayrı olarak yine kur'anda kitab ile birlikte indirildiği söylenen "furkan", "mizan" gibi kelimelerle ifade edilen şeylerin kur'an harici olarak indirilen şeyler olduğunu iddia edecek olursak acaba bunlara ne ad verebiliriz?.


            Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz

Hicr s. 9. ayetinde geçen korunacağı ifade edilen "ezzikr" kelimesinin kur'andan ayrı bir şey olduğu ve bu kelimenin Muhammed as a atfedilen hadis ve sünneti kapsadığını , dolayısı ile hicr s 9. ayetinde korunan şeyin bunlar olduğu ifade edilmektedir. Kur'anda geçen "zikr" kelimesinin diğer ayetlerde kullanılan anlamlarınıda örnek olarak vermek yerinde olacaktır.  


[016.044]  Beyyinelerle ve kitablarla; sana da bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni nâsa anlatasın ve gerek ki tefekkür edeler
[068.051]  O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) «Hiç şüphe yok o bir delidir» derler.
[025.029]  Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.
[038.001] Sad. Zikr dolu Kur'an'a yemin olsun.
[015.006]  Bir de ey o kendisine zikr indirilmiş olan, dediler: mutlaka sen mecnunsun!
[038.008]  O zikr aramızdan ona mı indirilmiş? doğrusu onlar benim zikrimden bir kuşkulu şekk içindeler, doğrusu henüz azâbımı tatmadılar
[054.025]  O zikir aramızdan ona mı bırakıyorlar? Belki o bir şimarık yalancıdır
[016.043]  Senden önce de ancak kendilerine vahyeder olduğumuz adamlar gönderdik. Öyleyse bilmiyorsanız zikir ehline sorun.
[021.007] Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız; zikir ehline sorun.
[021.105]  Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: «Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır» diye yazmıştık.

Yukarda verilen örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere "ezzikr" kelimesinin anlam karşılığı olarak Allah cc nin elçilerine indirmiş olduğu vahyin genel bir ismi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdi kalkıp bu kelimeye sırf hadis ve sünneti kutsamak amacı ile kur'andan ayrı bir anlam verilecek olursa yapılabilecek en büyük yanlışı yapmış oluruz. Aynı hata "hikmet" kelimesi ile ilgili olarak'ta yapılmaktadır.   

Hikmet kelimesi sözlükte, ıslah etmek , düzeltmek maksadıyla menetmek engellemek anlamına gelen hakeme fiilinden türeyen bir kelimedir. Hikmet ise , ilim ve amel ile hakka isabet etme ulaşma , bu itibarla hikmet Allah cc den olduğunda eşyanın bilgisine sahip olmak ve onları en muhkem biçimde varetmek yaratmak anlamına gelir. İnsan'dan olduğunda ise varlıklarla ilgili bilgilere sahip olmak hayırlı fiilerde bulunmak anlamına gelmektedir.  

Kur'an ayetlerinde karşımıza çıkan ve diğer elçi adlarıda zikredilerek " ona kitabı ve hikmeti verdik" şeklinde ayetlerden ne anlamalıyız sorusuna verilen cevaplar Muhammed as ın elçiliği ve misyonu konusunda farklı düşünceler için olanlar için delil kaynağı teşkil etmektedir. Tabiki bu delilllere hadis adı altında bazı desteklemelerde yapılarak iddianın kuvvetlenmesi sağlanmıştır, destek arama faaliyetinin en önce olan rivayetlerinden birisi literatürde "erike hadisi" olarak bilinen "Şunu iyi bilin ki bana kitap/Kur’an ve Kur’an-la birlikte Kur’an-ın bir mislide verilmiştir. İyi biliniz ki fazla zaman geçmeden karnı tok şişkince bir adam koltuğuna yaslanarak: Siz Kur’an-a bağlanmaya bakın.( O’ndan başkasına inanmayın) O’nda helal diye gördüğünüz şey helal, haram diye gördüğünüz şeyde haramdır.”diyecektir."" şeklindeki hadistir. 

Rivayetin ilk bakışta bile birşeyleri kurtarmaya yönelik bir  olduğu bellidir , düşünün'ki Allah resulu, kur'ana bağlanın diyenlere karşı gelebilecek tehlikeye (gaybı bilmem diyen ayetlere rağmen) işaret ediyor ve bunlara karşı hadisi ve sünneti öne çıkarın diyor . 

Bu rivayetin uydurulma sebebleri, hadis ve sünnet adı altında gelen müktesabatın kutsallaştırılma ameliyesi dahilinde olup , hikmet kelimesinin kur'andan ayrı olarak zikredilmesinden hareketle hadis ve sünnet'in , hikmet kelimesinin karşılığı olarak inenler olduğu düşüncesi yerleştirilmeye çalışılmıştır.   

Allah cc nin elçisi Muhammed as a elimizdeki kur'an haricinde herhangi bir vahyin indirilmiş olduğunu iddia etmek büyük bir cesaret olup , ayetlerin  salim bir düşünce ile okunması sonucunda çıkarılmış bir düşünce değildir. Üstüne üstlük hicr s. 9. ayetine dayanarak bunların korunmuş olduğu bile getirilerek ilahi bir zırh giydirilmeye çalışılmaktadır.   

Hal böyle iken hadis ve sünnet adı altında gelen müktesabatın müslümanlar tarafından nereye konulacağı konusu mühim bir yer işgal etmektedir. Günümüzde kur'ana dönüş adı altındaki düşünce hareketinin ilmi bir tabanı olmadığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Kur'ana dönüş hareketi geleneğin yanlış din algısını red ederek saf bir din algısı şeklinde bir hareket olmasına rağmen kur'an dışı bilgilerin nereye konulacağı konusunda birliktelik sağlanamadığıda bir gerçektir.  

Kur'an harici gelen bilgilerin gelenekteki yanlış ve aşırı tutucu yorumu kur'ana dönüş hareketi mensuplarının bir kısmını hadis ve sünnete karşı aşırı bir tutuma sevkederek geleneğin ifrat çizgisine kaşı tefrit çizgisi oluşturmalarına sebebiyet vermiştir. 

"Sadece kur'an" söylemi veya kur'anın yeterliliği konusu hala ciddi bir bilgi eksikliği olarak karşımızda durmaktadır. Bu söylem kur'anın oluşturduğu akide çerçevesinde değerlendirlmeye tabi tutulacak olursa tabiki sadece kur'an ve tabiki kur'an yeterlidir buna hiç kimsenin itirazı olamaz aksi takdirde kur'an+ ........ şeklinde ikilemelerin arkası kesilmez.

Özellikle sünnet adı altında gelen bilgilerin yaşam içinde uygulamalı olarak gelmesi bizleri elçi Muhammed as ın örnekliğini öğrenme konusunda yardımcı olacaktır. Sünnet adı altında gelen bilgilerin elçinin o günkü yaşamı içinde yaptığı bazı insani uygulamalar çerçevesinde bırakılıp (sarık,ayakta su içmemek bevl etmemek, misvak elle yemek) bütün elçilerin tek sünneti diyebileceğimiz ŞİRKLE MÜCADELE boyutu atlanmıştır. Sünnet kelimesinin Muhammed as ın bireysel eylemleri şeklinde algılanması kur'an müslümanları tarafından haliyle farkına varılmış ve bu kelimenin bu şekilde anlaşılması bir kısım tarafından sünnet ve hadis çöplük pislik tu kaka gibi hoş olmayan tabirlerle saf dışı edilmeye çalışılmıştır. 

Kur'ana baktığımız zaman adı geçen elçilerin kıssalarının anlatıldığı ayetler ,onların küfre,
şirke ve zulme nasıl başkaldırdıklarınıncanlı birer örnekleri olarak karşımızda durmaktadır. Esas sorun bu sünnetin kur'anda anlatılan ayetlerden çıkarılmaya çalışılmamasındadır.

Allah cc Muhammed as a kadar göndermiş olduğu elçileri örneklik olsun diye göndermiş olduğunun bizlere bildirmiştir.

[033.021] Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir.
[060.004]  İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: «Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.» Şu kadar var ki, İbrahim babasına: «Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez» demişti. (O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.

Elçilerin örnekliğini geleneksel algı doğrultusunda sakal bırakıp sarık sarmak gibi şeylere indirgeyip bu örneklikleri göz ardı eden düşünce ile herşeyi çöpe atın diyen modern düşünce arasında bu örneklikliği anlamama açısından bir fark yoktur.

Bir başka tehlike ise geçmiş ile bağı koparıp yaşanmış örneklikleri dışlamak sureti ile yaşanmış örneği olmayan bir din algısı oluşturulmaya çalışılmasıdır. Bu algının oluşmasında maalesef bazı kur'an ehli müslümanlarda bilmeden rol oynamaktadırlar. Bizlerin üzerinde çalışmamız gereken  konu elçilerin örnekliklerini şahsi eylemleri üzerinden değil elçiliğini yaptıklarını vahyin hayata yansıtılması yönünde yaptıkları çalışmalar olmalıdır.  

Bu şekil çalışma özellikle Muhammed as a mekke'de inen ayetlerin nasıl bir tebliğ metodu takip edileceğinin örneği, medine'de inen ayetlerde ise müşriklere ve ehli kitaba karşı nasıl bir tavır sergileneceğinin örnekliği şeklinde yapılmalıdır.  

Sonuç olarak; Muhammed as a inenvahyin adı sadece "kur'an" adı altında elimizde mevcut olup , ayetlerde hikmet-zikir-furkan-mizan gibi farklı isimlerle kur'an ile birlikte zikredilen isimler kur'andan ayrı inen bir vahiy değildir. Hadis ve sünnet adı altında gelen müktesabatı iki farklı uçta yorumlayıp kur'ana eşdeğer veya çöpe atılması gereken şeyler olduğu düşüncesi yanlıştır. Sünnet dediğimiz malzeme elçilerin tevhid mücadeleleri içinde başlarına gelen olaylarda takındıkları tavrın genel bir ismi olup bu örnekliklerin açığa çıkarılması için kur'anın yaşantıya dair emirleri olduğunun şuuruna vakıf olarak okunması gerekmektedir, aksi bir okuma bir tarafın hadis ve sünnetin vahiy olduğuna dair ayet aramaya sevkederken öteki tarafıda hadis ve sünnetin çöpe atılması gereken malzemeler olduğuna dair ayetler aramaya sevkeder. Bu tür okumaların mesajı anlamaya yönelik değil kafada oluşan önkabulleri kur'andan delillendirme çalışmasından başka bir şey olmadığıda bilinmelidir.  

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

4 yorum:

  1. Hocam o zaman farz namazlarından önce ve sonra kılınan nafilelere sünnet namazı denmesi ve sünet namazı diye niyet edilip kılınması şirk mi oluyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şirk olmaz ama sünnet namazı demek te doğru olmaz neticede nafile bir namazdır .

      Sil
    2. Bayraktar bayraklı hocanın bir videosunu izlemiştim ve o videoda farzlardan önce ve sonra kılınan namazlar için bayraklı sadece namaz kılmaya diye niyet edilmesini gerektiğini bunların isra suresindeki ayetlere dayandırarak sadece nafile olduğunu ve sünnetini kılmaya diye niyet edilirse bu namazın peygamber için kılınacağı anlamı çıktığından şirk olacağını söylemişti ve benim de zihnimi bu mesele açıkcası uzun bir süredir işgal ediyor

      Sil
    3. Bayraktar hoca daha namaz için dil ile bir niyet gerekmediğini bilemediyse boşa taşıyor önündeki prof etiketini namaz için dil ile bir niyet gerekmez eğer şirk konusunu işlyecek ise başka konuları işlesin ama onlardan da korkar bunlara şirk demek kolay.

      Sil