11 Kasım 2014 Salı

Bir Kıyam Manifestosu: Fatiha Suresi

Fatiha kelimesi; "kendisi ile birlikte sonrasında gelenin açıldığı, başlangıcı" anlamındadır. Mushaftaki ilk sureye bu adın verilmesi; sure içindeki ayetlerin, Kitap'ın içindeki bütün ayetlerin özeti mahiyetinde olmasından ötürüdür. "Fatihatül-kitab"; Kitap'ın açıcısı, anahtarı deyimi bu bağlamda önemli bir konuya parmak basması açısından önemlidir.

Kıyam kelimesi; "ayak üzere kalkmak " anlamındaki "kame" fiilinden türemiş olup, "bir şeyi gözetip koruma, bakma, muhafaza etme, azmetme" anlamındadır.

Manifesto kelimesi; "toplumsal bir hareketin amaçlarının yazılı olarak bildirilmesi" anlamındadır.

"La ilahe illallah" (Allah'tan başka İlah yoktur); gönderilen tüm elçilerin ortak çağrısı olduğu gibi, son elçi Muhammed(a.s)'ın da çağrısıdır. Ona indirilen Kitap'ın bütün ayetlerinin, Allah(c.c)'nin tek İlahlığının merkeze alınmasının anlatımı demek mümkündür.

Namazlarımızda her gün defalarca okuduğumuz FATİHA Suresi; içinde barındırdığı ayetler ile Kitap içindeki ayetlerin bir özetidir diyebiliriz.

[001.001] Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
[001.002] Hamd, Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
[001.003] O Rahman ve Rahim'dir,
[001.004] Din Gününün sahibidir.
[001.005] Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz.
[001.006] Bizi doğru yola eriştir.
[001.007] Nimete erdirdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerinkine değil.

Bu ayetlerin namaz adı ile bildiğimiz "salat"ın içinde, bir rükûn olan ritüel ibadet gösterimi içinde üç asli unsurdan biri olan "kıyam" içinde okunması çok önemlidir. Kıyam kelimesinin ifade ettiği anlamı düşünürsek, bu ayetlerde söylenenler bir nevi manifesto sayılır.

Kıyam kelimesi "ayağa kalkış" demek olduğuna göre; bu kalkışta söylenen sözleri nasıl anlamak ve hayata geçirmek lazımdır?

6-7. ayetlerde Rabbimizden "bizi gazaba ve dalalete düşenlerin yoluna değil, doğru yolu ilet" şeklinde bir isteği dile getirmekteyiz. Allah(c.c) bu isteğin nasıl gerçekleşeceğini 5. ayette "yalnız O'na ibadet etmek ve yalnız O'ndan yardım istemek" şeklinde bildirmektedir. Peki bu sözler kulların hayatında nasıl gerçekleşmesi gerekir ki 6-7. ayetlerdeki istek Rabbimiz tarafından kabul edilsin? 

ZARİYAT 56 ayetinde "İnsanı ve Cinni sadece kendisine kulluk etsinler diye" yarattığını buyuruyordu. Peki bu kulluk nasıl bir şey olmalıydı ki doğru yola erişenlerden olalım?

İbadet kelimesi; "kul, köle" anlamına gelen "A-Be-De" kökünden türeyen ve "kendini alçaltmanın, kibirini ve gururunu kırmanın son noktasını temsil eden" şeklinde bir anlama sahiptir.

Bu alçalma, kibir ve gururu kırma öyle bir varlığa olmalıdır ki; onun üzerinde hiç bir varlık olmasın, onun kimseye karşı alçalma ihtiyacı bulunmasın. Böyle özelliğe sahip olan tek bir varlık vardır ki O da Alemlerin Rabbi olan Allah'tır.

Allah kendisine karşı olması gereken bu alçalmanın, kendisinin dışındaki varlıklara karşı gösterildiği takdirde, bu amelin adını ŞİRK koymuş olup; ebedi cehennem ile bu amellerin karşılığını vereceğini müteaddit ayetlerde beyan etmiştir.

"Allah'a ibadet" deyimi ile kast edilenin ne olduğu anlaşıldığı takdirde, surede her gün defalarca beyan ettiğimiz bildiriyi hayatımıza da hakim kılmış sayılırız.

Allah(c.c) her şeyin yaratıcısı olması nedeniyle; her şeyin üzerinde hüküm sahibidir. Yarattıklarından olan insan üzerinde de bu durum geçerli olup, insanlara dünyada yaşadıkları hayat müddeti içinde, Kendisinin emirleri doğrultusunda bir hayat sürmeleri gerektiğini, gönderdiği elçi ve kitaplar ile haber vermiştir.

İnsanlara vaaz ettiği hükümler, onları yaratan olması nedeniyle onları hem dünya hem de Ahiret'te mutlu bir yaşam sürmesine neden olacak iken, maalesef bir çok insan bu hükümleri red ederek, onun dışında vaaz edilmiş hükümlere göre hayatlarını tanzim etme sevdasına düşmektedirler. Böylece de hem dünyasını hemde Ahiret'ini karartma yoluna gitmektedirler. 

Burada insanın "halife" olarak atanmış olması gündeme gelmektedir. İnsanın halife olarak atanması demek; onu atayanın ona verdiği talimatlara göre hareket etmesini gerektirir. Halife olmak demek; "bir göreve vekalet etmek" demek olup geçiciliği ifade eder. İnsan yeryüzüne halife olarak atanmakla, Allah(c.c)'nin verdiği talimatlara göre hareket ederek, O'nun kendisine verdikleri üzerinde gerçek hak sahibi değil, geçici olarak emanetçi olduğunu asla unutmaması gerekir.

Mal, servet, evlatlar ve insanlar üzerindeki yönetim gücü... Bunların hepsi halife olmanın gereği olarak emanet ve geçici bir süre insanın emrine verilmiştir. Esas olan; bunların asıl sahibinin kim olduğunu bilmek ve asıl sahibinin emaneten bunları vermiş olduğunu unutmadan, asıl sahibi imiş gibi hak iddia etmemek olmalıdır. Bu tür bir hak iddia edişte "emanete ihanet" yani halifeliği bırakıp asalete soyunmak yani Allah'tan rol çalmaya kalkmanın adı "Şirk" tir.

Kul "yalnız Sana kulluk ederiz" derken; hem kendisinin kul olduğunu unutmadığını, hem de Allah'tan başka kulluk yapılacak bir merci olmadığını beyan eder. Problem; bu sözleri her gün defalarca söyleyip de içeriğine uygun davranışlarda bulunmamaktır.

Müslümanlar olarak "kulluk" ve "ibadet" kelimelerinin içini öylesine boşaltmışız ki; "sahte ilah" deyimi bizlere sadece Mekke'deki 360 tane putu çağrıştırmaktadır. Muhammed(a.s)'ın bu putları kırdığını ve şirk olgusunun bittiğini zannetmekteyiz. Halbuki şirk olgusu hiç bir zaman bitmeyecek. Hatta kendisini Müslüman olarak tanımlayan birçok kişi, bu bataklığın içinde olduğundan bile habersiz bir vaziyette gününü gün etmektedir.

Allah'a ibadet etmek demek; günde sadece beş vakit namaz gibi belirli gün ve zamanlarda yapılanları kapsamaz. Bu deyim; kulun 24 saatini kapsaması gerekli olan ve bütün zamanlarda da Allah'ın emir ve yasaklarına göre davranışlarda bulunmak anlamına gelir.

Maaleseftir ki kul olmak demenin mescitlerde belli vakitlerde namaz kılmak ile sınırlı olduğunu zannedip, diğer vakitlerde böyle bir kulluk yükümlülüğü yokmuşcasına davranan Müslümanlar, sair zamanlarda Allah'a göre değil, O'nun kullarına verdiği hilafet görevini emaneten değil asalaten yüklenmeye kalkanlara kul olmaktadır. Halbuki namazda okuduğu FATİHA Suresi içindeki ayetler, kulun hayatının her anında Allah'a kul olduğunu bildirmesi demek olduğundan habersiz olanlar, hayatlarını başkalarının düzenlediği sistemlere uydurmakta en ufak bir rahatsızlık dahi duymadan şirk sistemlerine kul olmaya devam etmektedirler.

"Yalnızca Senden yardım dileriz" sözünün; özellikle tasavvuf kesiminin içinde bulunduğu hali göz önünde bulundurursak ne kadar önemli olduğunu anlarız. Allah'tan yardım istemek demek; sadece O'nun yetki sınırları dahilinde olan durumlarda bir başkasından değil, sadece O'ndan yardım istemek anlamındadır. Başı dara düştüğünde kabirdeki ölülerden medet umup, sonra bu ayeti okumak; Allah(c.c) ile alay eder gibi bir duruma düşmekten başka bir işe yaramaz.

Allah(c.c)'nin yardım etmesinin elbette bir kuralı ve yasası vardır. Kul gereklerini yerine getirmeden, yattığı yerden sadece  "Allah'ım yardım et" diye dua ederse; bu yardım asla gelmez. Başınız darda ise, o darlıktan kurtulmak için gerekli olan fiilleri işleyerek Allah'tan yardım talebinde bulunmak ve bu talebe gerekli cevabı vermek Sünnetullah'ın bir yasasıdır.

Namaz içinde kıyam halinde iken okunan FATİHA Suresi ayetlerinin şirke, tağuta, müstekbirlere ve bel'amlara karşı tevhidî bir kalkışın manifestosu olduğunu bilerek yapılması, sadece mescitlerde kalmış olmayarak hayatın her anına taşınacak ve kul olarak her anımızda Allah'a göre davranmak gerektiği bilincine hakim olacaktır.

Sonuç olarak; her gün namazlarımızda defalarca okuduğumuz FATİHA Suresi, adından anlaşılacağı üzere "Kitap'ın anahtarı"dır. Kitap içindeki ayetlerin mesajının anası bu sure içindeki ayetlerde özet halinde mevcuttur. Bunun içindir ki bu surenin NAMAZ içindeki KIYAM halinde okunması, ŞİRK sistemlerine karşı bir MANİFESTO mahiyetindedir. Kul okuduğu surenin bilincinde olduğu zaman; kul olmak demenin sadece mescid içinde değil, hayatının her anında Allah'a kul olmak bilinci içinde olduğunu bilir. Bunu; kıldığı namaz içinde hem Allah'a hem de Allah düşmanlarına deklere eder. Ancak bu sure, "surelerin faziletleri" şeklindeki hurafelere kurban edilerek sadece hastalara, evde kalmışlara, imtihanı olanlara, bir yerleri ağrıyanlara okunması gereken ayetler kategorisine düşürmüştür.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder