3 Kasım 2014 Pazartesi

Salat ve Kıble Kavramları Üzerinden Oynanmak İstenen Oyunlar

Yazımıza başlık olarak seçtiğimiz bu iki kavram , Kur'anın anahtar kavramlarındandır. Ne üzücüdür ki bu iki kavramın önemi biz Müslümanlar tarafından değil , bizlere düşman olanlar tarafından farkedilmiştir. Müslümanların içten yıkılması için, kavramların içinin boşaltılması gerektiğini çok iyi bilen İslam düşmanlar,ı bu amaçlarını gerçekleştirmek için türlü oyunlara girmişlerdir. Yazımıza başlık olarak seçtiğimiz bu iki kavram iç boşaltma gayretinden nasibini almış ve bu iki kavram etrafında uçuk kaçık yorumlar ile kafalar bulandırılmaya çalışılmaktadır . Salat ve Kıble kavramlarının önce ne ifade ettiği  , sonra bu iki kavramın içinin nasıl boşaltılmaya çalışıldığı konusu üzerinde durmaya gayret edeceğiz.

"Salat"ı  kısaca, "kişinin ululadığı , yüce olarak bildiği herhangi bir varlığa karşı olan tazimi" olarak tarif edebiliriz. Bu nötr bir tarif olup, bu tazim Allaha veya bir başkasına da olabilir . Allaha yapılan salat ile bir başkasına yapılan salat arasında elbette nitelik farkı vardır. Yazımızın amacı bu kavramın tahlili olmayıp bu kavramın Kur'an i anlamdaki değeri ve değersizleştirilmeye çalışılması üzerinde olacaktır.

Kur'ana baktığımız zaman, Salat kelimesi ve türevlerinin bir çok yerde geçtiği görülmektedir. En fazla kullanılan anlamı, dilimizde "Namaz" olarak bildiğimiz ritüeldir. Bunu söylerken Salat kelimesinin sadece Namaz kelimesinin karşılığı olduğunu iddia edemeyiz, ancak Namaz içinde yapılan Kıyam-Rüku-Sücud gibi eylemlerin Kur'anın pek çok yerinde geçen ve Mü'min olmanın vasıflarından olarak sayıldığı görülmektedir.

İnsanların tabi olduğu her dinin belirli ritüelleri olup hak veya batıl farkı yoktur. Bu ritüeller ile insanlar bir araya gelme fırsatına sahip olup kendi güçlerini gösterirler. Salat adı verilen eylemler bir çeşit gövde gösterisi olup insanların düşüncelerini ortak ifade etmeye yarayan bir eylemdir. Biz Salatın Müslümanlar açısından nasıl bir değer taşıdığı üzerinde durmak istiyoruz. 

Kıyam-Rukü-Secde , bu üç kelime Kur'anda bir çok ayet içinde geçmektedir . 

"Kıyam" kelimesi ; "ayak üzerinde durmak yani dik bir duruş sergilemek,bir şeye azmetmenin ifadesi , sabit , değişmez ,kararlı "  olmanın dışa vurumu olarak yapılan bir eylemdir.

 "Rüku" kelimesi ; "eğilmek ,bükülmek,tevazu,alçak gönüllük,kendini alçaltma,gururunu ve kibrini kırmak" anlamındadır. 

"Secde" kelimesi; Rukü kelimesinin ifade ettiği aynı anlamlara sahip bir kelime olup "öne eğilme , aşağı bükülme,zelil olmayı kabul etmek" şeklinde anlamlara sahiptir.

Bu 3 kelime, İnsan hayatının ayrılmaz bir parçası olup hangi din mensubu olursa olsun, o dinin sahibi olarak bildiği kimseye olan tazimini bu ritüeller ile yapar. Müslüman kişi ise Alemlerin Rabbi , her şeyin yaratıcısı , yarattığı kullar üzerinde yegane hakim olan Allah (c.c) ye olan tazimini onu büyüklediğini göstermesini bu ritüeller ile ifade eder. 

"Din" kelimesi ile , kişilerin hayatları içinde benimsedikleri sistemler, kişilerin Cennet veya Cehennem ile karşılık görmelerini gerektirecek yaşam biçimini kast ettiğimizi belirtelim. 

İlah olarak kabul ettiğine sadakat ifadesi olarak yapılan bu üç kelimenin toplandığı eylemin ismi türkçede NAMAZ olarak bilinmekte olup , bizde bu kelimeyi kullanacağız , Namazın nasıl bir eylem olduğu ve bu eylemin neyi ifade ettiği üzerinde durmak gerekirse şunları söyleyebiliriz;

Kul , Namazdaki KIYAMında İlah olarak tanıdığı Allaha , onun dışındaki ilahlara karşı dik bir duruş sergilediğini , azimli , sabit ve değişmez olduğunu , RÜKUUnda , onun ilahlığı karşısında belinin bükük olduğunu ,alçak gönüllü olduğunu , ona karşı asla bir büyüklenme içinde olmadığını , SECDEsinde , sadece onun önünde eğilerek zelil olmayı kabul ettiğini , başka ilahların önünde asla eğilmeyeceğini ifade eder. 

Namazın böyle bir Tevhid eylemi olduğundan bir çok Müslümanın haberi bile yoktur, İslam düşmanları bu eylemin nasıl bir eylem olduğunu ve gerçek işlevi ile hayata geçtiğinde kendi saltanatlarının yıkılacağını çok iyi bildikleri için her türülü yolu denemişlerler ve denemeye devam etmektedirler. 

"Kıble" kelimesi , Salattan ayrılmayan ikisinin bir arada olması gereken bir kavramdır , anlam olarak; "istikamet ,yön" gibi anlamlara gelmektedir. Namazda dönülmesi gereken yer olarak bildiğimiz bu kelime , Mekkedeki "KABE" ile alakalıdır. 

"İnsanlar için yapılan ilk ev" ünvanına sahip olan bu yapı Tevhidin bir semboludur. Bu yapının sembolize ettiği şey , Allah (c.c) nin evi olması nedeniyle , "Beyt" kelimesinin , "tehlikelerden sığınılan yapı" anlamından hareketle , Küfür ve Şirk tehlikesinden Allaha yönelinmesini ifade eder. Her yıl Zilhicce ayında yapılan "HACC" ibadeti , işte bu sığınmanın sembolize ettiği ritüelleri kapsamaktadır. 

Müslümanların bir çoğu Namaz gibi Kıblenin de ne kadar önemli bir işlevi olduğundan habersiz olarak sadece bir ilmihal bilgisi olarak oraya yönelmektedirler, halbuki Kabeyi Kıble edinerek ifa edilen bir Namazda kul şunları söyler ;  Beni yaratan olman nedeni ile benim İlahım ve Rabbım sensin , benim hayatımın her safhasında senden başka bir İlah ve Rab tanımıyorum , senin Azizliğine karşı sana olan zelilliğimi senin önünde secde ederek gösteriyor ve bu Azizliği senden başkasına vermiyorum. 

Bu eylemlerin hep birlikte yapılmasında , Müslümanlar arasındaki dayanışmanın sağlanması , kardeşlik duygularının pekiştirilmesi , düşmanlara karşı gözdağı verilmesi gibi amaçlar olduğu göz ardı edilmemelidir ki İslam düşmanlarının oyunları farkedilsin. 

Kaleyi içten fethetmek savaş içinde en etkili yöntemlerden birisidir. İslam düşmanları bu yöntemi kullanarak Müslümanlar arasındaki birlik beraberlik ve kaynaşma duygularının en üst seviyede olduğu zamanlar ve mekanlar üzerinde yeni anlayışlar türeterek bu duyguları yıkmaya çalıştıkları görülmektedir.

Özellikle Kur'anın Türkiyeli Müslümanlar arasında yeniden gündeme gelmesi ile başlayan geleneğin sorgulanması süreci ümit veren bir süreç olup bizler tarafından da kabul görmektedir. Ancak bu sorgulamanın bazen aşırıya kaçtığı ve çığrından çıktığınıda üzülerek görmekteyiz. Resul olarak gönderilen Muhammed (a.s) ın konumunun yarı ilah seviyesine çıkarılmış olması Resul anlayışının da yeniden düşünülmesini beraberinde getirmiştir. 

Her hareket içinde aşırılıklar ve sızmalar olması kaçınılmaz bir durum olup , Kur'ana dönüş hareketinin içinde de aşırılıklar ve sızmalar olduğu gözlemlenmektedir. Aşırılıklar bir harekete karşı olabilecek muhtemel sızmalara karşı açık bir kapıdır. 

Filistinli yazar Edward Said'in bir kitabının da ismi olan "Sömürgeciliğin keşif kolu oryantalizm" ,bir kaç yüz yıl önce batıda başlayan İslam kültürünü araştıran bir dal olup , bu araştırmaları Müslümanların hayrına yapmadıkları yeni yeni anlaşılmaktadır. Namazın Müslümanlar arasındaki etkisi oryantalistlerin yapmış oldukları çalışmalar neticesinde ortaya çıkmış ve bu çalışmalar İslam düşmanları için yol gösterici olmuştur. 

Bugün kendisine "Kur'an Müslümanı" etiketini layık gören bir kısım insanın  (bütünü kast etmediğimizi hatırlatalım) gündeminde olan tartışma Salat ve onunla ilgili kavramlar olup yapılan tartışmalar , Kur'anda Namaz varmı ? , varsa kaç vakit ? , rekatları ne ? , Kabeye yönelmek gerekirmi ? v.s türünden tartışmalardır. 

Yapılan tartışmalara baktığımız zaman "bu kadar da olmaz" dedirtecek kadar uçuk düşüncelerin olduğunu görmekteyiz. "Namaz" kelimesinin farsçadan türediği , Namazın putperest adeti olduğu , Kabenin aynı şekilde put olduğu gibi düşünceler dile getirilmektedir. 

Kıyam , Rüku ve Secdenin İnsanlığın kadim ritüeli olduğu hatırlanacak ve herkesin İlah olarak bildiği varlığa bu ritüelleri yaptığı düşünülecek olursa , Allah (c.c) nin dışında İlah edinmiş uolanların o İlaha karşı bu ritüelleri yapmış olmaları ile Müslümanların bu ritüelleri yapmaları aynı seviyede nasıl görülebilir?. 

Mekkedeki "Beyt" in insanlar için yapılan ilk ev olduğu ve Kur'anda bununla ilgili bir çok ayet olmasına rağmen orasının put olduğunu iddia edenlerin "Kur'an Müslümanı" oldukları nasıl kabul edilebilir?. 

Namaz ritüelini red etmeyip ancak "canım nereye isterse oraya yönelirim" kafasında olanlar ayrı bir sorundur. Namazın bir Tevhid eylemi olduğu şuuruna vakıf olan , yönelinen yerin yani Kabenin Tevhidi sembolize eden yeryüzündeki tek yer olduğu şuuruna vakıf olan bir düşünce sahibi " Namaz kılarım ama kafama göre yönelirim" diyebilirmi?. Bunu şayet cehaleti sebebi ile söylemiyor ise hainliğinden başka sebebten ötürü söylemesi mümkün değildir.  

"Kabe" adı ile bilinen sembolik yapı , Allahı birlemenin ritüele olarak gösterildiği bir yapı olması nedeni ile Müslümanların yüzünü döndürdüğü bir mekandır, hal böyle iken birisi kalkıp Bakara s. 115. ayetinde " Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü  oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir." buyurulmasını delil alarak "bak işte ayet var nereye dönersen dön diyor" demesi bektaşinin "Kur'anda namaz kılmayın diye ayet var" demesine benzer.


Kendisini gerçekten "Kur'an Müslümanı" olarak tanımlayan bir kimse , bu gibi ritüelleri bir başkasının okuyup onları taklit etmek yerine Ümmi yani sıfırlanmış bir kafa ile ön kabulsuz bir şekilde Kur'andan okuyarak , Allah (c.c) bizden ona karşşı nasıl bir kulluk yapmasını istediğini öğrenerek ona göre bir yaşam sürdürmektir. 

Hareket içine sızmalar olarak nitelendirdiğimiz bu tür uçuk yorumları savunanlardan bazıları bu tür bir suçlamayı kabul etmeyeceklerdir. Evet bu insanlar gerçekten samimi olarak Kur'anı anlamak peşinde olabilir ve bu takdire şayandır , onlara tavsiyemiz bu tür uçuk kaçık yorumların peşine körü körüne gitmemeleri "modern şeyh" tabir ettiğimiz insanlara mürit olmayı seçmek yerine Kur'ana mürit olmayı seçmeleridir.

Bir sözün , bir eylemin sahibinin kalbini açıp bakmak onun münafık olup olmadığını anlamak bizler için asla mümkün değildir. Biz bir söze veya eyleme bakarken , söylenen bu sözün , yapılan bu eylemin kime zararı kime faydası olduğunu hesap ederek yapılan işlerin yanlışlığını doğruluğunu anlayabiliriz.

Eğer bir kişi kalkıp , Namaz , Kıble , Hacc  gibi ritüellerin müşriklik olduğunu iddia edebiliyorsa bunları söyleyen kişinin samimi bir Kur'an Müslümanı olduğunu asla söyleyemeyiz , aksine İslam düşmanlarının oyunlarına alet olmuş veya Truva atı olarak içimize sokulmuş olan bir hain olduğunu söyleyebiliriz.

Bugün önümüzde tehlike olarak duran bu tür düşünceler ve bu düşüncenin sahipleri tarafından yutulmak istenmiyorsak , Kur'anı onların bize tavsiye ettiği yoldan değil yine Kur'andan ve özellikle Elçilerin kıssaları olarak anlatılan olaylar ile verilmek istenen Tevhid mesajlarını kavramak lazımdır. 

Şöyle bir düşünelim ; Kur'an bizlere sadece Allahı Rab ve İlah olarak tanımayı , onun bize önerdiği yaşam biçimini hayata aktarmayı , onun dışındaki yaşam biçimlerini red etmeye çağırırken , birisi kalkıp Kur'an adına , başka İlahlar tanımayı , tağuti sistemlere kul olmayı bizlere empoze etmeye çalışıyorsa bu yapılan çağrı Allaha değil şeytana dır ve Kur'anda şeytanın vaad ettiği yaklaşma çeşitlerinden olan "sağdan yaklaşmak" tır. 

Müslümanların yaptıkları yanlışları doğru kabul ederek o yanlışları Kur'ana mal etmek yapılabilecek en ağır hatadır. Eğer bir kişi Hacca gittiği zaman Kabenin duvarlarını öpmek için başkalarını ezmeye kadar varan edepsizlikler yapıyorsa bu Kabenin suçu değil kişinin suçudur. Eğer bir kişi hem Namaz kılıp hemde Kur'anın red ettiklerini yapıyorsa bu Kur'anın suçu değil kişinin suçudur. Bizler doğru olan bir eyleme yanlış karıştırılmasını bahane ederek bir söyle geliştirir isek bu söylemin samimi bir söylem olduğu düşünülemez. 

Şunu açık ve net olarak söyleyelim ki ; Bugün Namaz ve Kıble etrafında "varmı yokmu" şeklinde yapılan tartışmalar sadece gündem değiştirmek amaçlı olup altında iyi niyet aranmasının mümkün olmadığı tartışmalardır. Eğer tartışılacak bir taraf varsa bu kavramların içinin Kur'ani anlamda nasıl doldurulması gerektiği olmalıdır.

Sonuç olarak ; Salat ve Kıble birbirinden ayrılmaz iki kavram olup, önemi Müslümanlardan daha fazla  İslam düşmanları tarafından daha çok bilinmektedir. Müslümanların Namaz ve Kıble gibi kavramları Kur'ani anlamda okumaya başladıkları zaman güç dengelerinin değişeceğini bilenler bu dengelerin değişmemesi için ellerinden gelen gayreti göstermektedirler. Bu gayretlerden biriside , kavramların içini boşaltarak gereksiz gündemler oluşturarak kafaları meşgul etmektir. Bu kavramları uçuk kaçık yorumlarla değiştirerek birilerinin ekmeğine yağ sürenlerin samimi gayretler içinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Namaz ritüeli Müslümanlar için çok önemli olup birlik beraberlik gibi unsurlarıda içinde barındırmaktadır. Birlik ve berberliği bozmanın yolu bu kavramların ifade ettiği ibadetlerib için boşaltmak hatta şirk! olduğu gerekçesi ile namazsız bir muvahhid! topluluğu oluşturulmak istenmektedir. Bu tür projelere karşı uyanık olmak , bu tür düşünceleri savunanlara karşı dikkatli olmak zorundayız, aksi takdirde sağdan yanaşan şeytanların iğvalarına kapılıp o şeytanlar ile haşrolmak durumunda kalabiliriz.Soldan ve arkadan yanaşan şeytanlar kendilerini açıkça belli ederler, sağdan yanaşanlar münafıkça bir tavır sergiledikleri için onları farketmek zordur , lakin Kur'an salim bir kafa ile yanaşıldığında onlarında "ben şeytanım" diye bağırdıklarını kulaklarımız duyar.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder