24 Aralık 2014 Çarşamba

İnnehu Lekavlu Resulin Kerimin (Muhakkak O Kerim Bir Elçinin Sözüdür)

Yazımıza başlık olarak aldığımız ayet; HAKKA 40 ve TEKVİR 19 ayetlerinde geçmekte olup mealen "muhakkak o; kerim bir elçinin sözüdür" buyurulmaktadır. Her iki surede geçen "kerim elçi" olarak kastedilen kişiler aynı kişiler değildir. Hal böyle iken, aklımıza "Bu Kur'an Allah(c.c)'nin sözü iken neden başkalarının sözü deniliyor?" şeklinde bir soru gelmesi muhtemeldir. Bu sorunun cevabının verilebilmesi için, iki suredeki ayetleri bağlamları içinde okuyarak, kastedilen "kerim elçi"lerin kim oldukları, daha sonra ayetten ne kast edildiği üzerindeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışalım.

HAKKA Suresi;  

[069.038] Görebildiğinize yemin ederim ki;
[069.039] Ve görmediklerinize ki,
[069.040] Muhakkak o; kerim bir elçinin sözüdür.
[069.041] Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
[069.042] bir kâhin sözü de değildir, siz pek az düşünüyorsunuz.
[069.043] O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
[069.044] O bize isnaden ba'zı lâflar uydurmağa kalkışsaydı
[069.045] Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
[069.046] Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
[069.047] O zaman sizden hiç biriniz de buna engel olamazdınız.
[069.048] Çünkü o (Kur'an) muttakiler için bir öğüttür.
[069.049] İçinizde yalanlayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
[069.050] Ve muhakkak ki o; kafirler için bir üzüntüdür.
[069.051] Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.

Muhammed(a.s) için Mekkelilerin kahin, mecnun ve şair suçlamalarında bulunduğu yine Kur'an'ın müteaddit ayetlerinde zikredilmektedir.

[021.005] «Hayır,» Dediler, «Karışık rüyâlardır, Hayır, onu iftira etmiştir, o belki bir şairdir. Bize evvelkilerin gönderilmiş oldukları gibi bir âyet getirsin.»

[052.029-30] Artık sen öğüt vermeğe devam et. Çünkü sen Rabbin nîmeti hakkı için ne bir kâhînsin ve ne de bir mecnûn. Yoksa diyorlar mı ki, «O bir şairdir, onun hakkında zamanın ızdırap veren felaketini bekliyoruz?»

Bu ve benzeri ayetler, Muhammed(a.s) için bu tür yakıştırmaları red ederek, o tür sözlerin yalan ve iftira olduğunu beyan etmektedir. HAKKA Suresi ayetleri de bu gerçeğe dikkat çekmekte, onun ne şair ne de kahin olmadığını, aksine kerim bir elçi olduğunu vurgulamaktadır. HAKKA Suresi ayetlerinde bahsedilen "kerim elçi"nin Muhammed (a.s) olduğu açıkça görülmektedir. Aynı ayetin geçtiği TEKVİR Suresi ayetlerinin meali de şöyledir. 

[081.015] Şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),
[081.016] O akıp akıp yuvasına girenlere
[081.017] Kararmaya başlayan geceye and olsun;
[081.018] nefeslendiği zaman o sabaha ki,
[081.019] muhakkak o kerîm bir elçinin sözüdür. 
[081.020] Arş'ın sahibi katında değerlidir ve güçlüdür.
[081.021] Kendisine uyulandır, emindir.
[081.022] Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.
[081.023] Andolsun ki; onu, apaçık ufukta görmüştür.
[081.024] O, gayb hakkında cimri de değildir.
[081.025] O, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
[081.026] Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?
[081.027] O alemlere öğütten başka birşey değildir.
[081.028] Sizden doğru olmak isteyenler için.

Bu ayetlerdeki "kerim elçi"; 23. ayette Muhammed(a.s)'ın apaçık gördüğü, 20. ayette "arşın Sahibi" katında değerli olan vahyi beşer elçiye getiren "melek elçi"dir. 

Sonuç olarak; HAKKA 40 ayetindeki "kerim elçi" MUHAMMED(a.s), TEKVİR 19 ayetindeki "kerim elçi" ise CİBRİL'dir. 

Şimdi şöyle bir soru akla gelecektir; Kur'an Allah(c.c)'nin kelâmı olduğu halde neden "kerim bir elçinin sözüdür" buyrularak, bir ayette Muhammed(a.s)'ın, bir diğer ayette de Cibril'in sözü olduğu bildiriliyor?

Meselenin doğru anlaşılması için "elçi" kelimesi anahtar bir kelime durumundadır.

Allah (c.c) aşkın bir varlık olması nedeniyle duyu organlarımız ile onu algılamak mümkün değildir. O kendisini bize; algılama kabiliyetimiz çerçevesindeki bilgilerimiz ile benzetme yolu ile tanıtır. Bu benzetmeyi "hükümdar" tasvirini kullanarak yapar. Her şeyin mülkünü elinde tutması, arşının ve kürsisinin olması, ordularının olması, hazinelerinin olması, elçiler göndermesi vb. konuları, bu "hükümdar" benzetmesi ışığında okunduğunda anlamak kolaylaşacaktır.

Bir hükümdarın yaptığı işlerden biri; emirlerini başkalarına aktarmak için elçiler göndermesidir. Bir hükümdarın gönderdiği elçinin şahsiyeti, görüntüsü, kıyafeti o elçiyi gönderen hükümdarın azameti ile orantılı olup o hükümdarın büyüklüğünü yansıtır. Elçiyi gören insanlar, o elçinin elçiliğini yaptığı hükümdarın azametini, karşısındakilere yansıtması açısından elçinin önemli bir rolu vardır.

Alemlerin Rabbi olan Allah(c.c) da, göklerin ve yerin mülkünü elinde tutan bir "hükümdar" olarak mülkü içinde yaşayanlara bir takım hayat düzenlemeleri (din) vaaz eder. Bu düzenlemelerin bildirimini, kulları içinden seçtiği elçileri ile yapar. Bu elçiler, elçiliğini yaptıkları "hükümdar"ın azameti ile orantılı olup, üstün ahlaklı olan ve kirli bir geçmişi olmayan insanlardır. Kur'an kıssalarını okuduğumuz zaman o elçileri red eden müşriklerin dahi elçilerin şahsiyeti ve geçmişi ile ilgili olarak hiç bir şekilde suçlamaya gidemediklerini görürüz.

"Kerim" kelimesi bu anlamda önemli bir kelimedir. Bu kelime; cahiliye Arap'ının lügatında "sınırsız bir eliaçıklık" anlamında kullanılır. Bu payeyi almak için "falan kişi çok kerimdir" denilmek için varını yoğunu dağıtarak ele güne muhtaç olanların dahi olduğu söylenmektedir.

Bu kelimenin cahiliye Arap'ının zihin dünyasındaki yerini bilen Rabbimiz, gönderdiği elçileri için "kerim" kelimesini kullanarak, onların ne kadar değerli olduklarını da o günün Arap'ının zihin dünyasına hitap ederek anlatıyordu.

"Elçi" kelimesinin anlam alanı içinde, bir hükümdar tarafından yazılmış olan fermanı, olduğu gibi muhataplara aktarmak veya okumak vardır. Elçi okuduğu fermanı hükümdar adına okur ve şahsi olarak bu fermana herhangi bir ilavesi veya çıkarımı olamaz. Böyle bir şey yaptığı takdirde onun cezası ölüm olur. HAKKA 44-48 arası ayetler de bu duruma işaret etmektedir.

Bu izahlardan sonra, Kur'an'ın "kerim elçi"nin sözü olması ile ilgili olarak önce TEKVİR Suresi içinde geçen ayetlerdeki "kerim elçi" olan Cibril in elçiliğinin ne anlama geldiği konusunda şunları söyleyebiliriz.

[022.075] Allah; meleklerden elçiler seçer. İnsanlardan da. Doğrusu Allah; Semi' dir, Basir'dir.

[042.051] Bununla beraber hiçbir insan için Allah'ın şu üç suret dışında doğrudan doğruya ona söz söylemesi mümkün değildir; ancak, ya vahiy ile, ya perde arkasından ya da bir elçi gönderir, izniyle ona dilediğini vahyeder. Çünkü O, çok yüksek ve çok hikmet sahibidir.

[016.002] Allah kullarından dilediğine buyruğunu bildirmek için meleklerini vahiyle indirerek şöyle der: «İnsanları uyarın ki, Benden başka tanrı yoktur. Benden sakının.»

Yukarda verdiğimiz ayet meallerine göre Allah (c.c) insanlarla elçi göndererek konuşur. Bu elçileri insanlardan ve meleklerden seçer. Meleklerden seçtiği elçiler vasıtası ile beşer elçilere vahiy indirir. Bu olayın Muhammed(a.s)'ın şahsında gerçekleşmesi diğer ayetlerde şöyle anlatılmaktadır.

[002.097] De ki: «Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten o Kitabı, Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.

[016.102] De ki: Onu Ruh-el Kudüs, mü'minlerin imanını pekiştirmek, müslümanlara hidayet ve müjde olmak üzere Rabbın katından hak ile indirmiştir.

[026.192-194] Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu Ruh el-Emin indirmiştir. Uyarıcı-korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine 

Allah(c.c)'nin vahyini, beşer elçi olan Muhammed(a.s)'a indiren "kerim elçi" Cibril, elçi olmanın gereği olan Hükümdarın sözünü aynen beşer elçi olan Muhammed(a.s)'a aktarmış ve elçiliğini yerine getirmiştir.

"Melek elçi"den vahyi alan diğer "kerim elçi" olan Muhammed(a.s) da elçi olmanın gereğini harfi harfine uygulayarak, kendisine gelen mesaja herhangi bir ilave veya eksiltme yapmayarak muhataplarına bildirmiştir.

Dolayısı ile her iki elçinin aktardığı vahiy Allah(c.c)'nin sözü olup, elçiler bu noktada sadece vasıtadır. Muhammed(a.s)'ın Allah(c.c)'den gelen vahiy ile kendisinin de muhatap olması ve bu muhatabiyetin yansımaları onun örnekliği olarak bizleri de ilgilendirmektedir.

Sonuç olarak; HAKKA 40 ve TEKVİR 19 ayetlerinde geçen "kerim elçi"ler Allah(c.c)'nin sözünü insanlara aktarmak ile görevli "melek elçi" olan Cibril ve "beşer elçi" olan Muhammed(a.s)'dır. Kur'an'ın onların sözü olarak beyan edilmesinin ne anlama geldiği, elçi olmanın ne anlam geldiği bilindiği zaman doğru olarak anlaşılacaktır. Sözü ilk olarak vahyedenin Hükümdar olan Allah(c.c) olduğu ve bu vahyi önce Cibril'e vererek o vahyi Muhammed(a.s)'a ulaştırmasını emretmiş, Cibril de Muhammed(a.s)'a bu vahyi ulaştırmıştır. Cibril'in Muhammed(a.s)'a okudukları, Muhammed(a.s)'ın muhataplarına okudukları sözler kendilerinin sözleri değil, elçisi oldukları Hükümdar olan Alemlerin Rabbi olan Allah(c.c)'nin sözleridir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder