25 Kasım 2012 Pazar

Kur'an Meali Yapmak İçin Sadece Arapça Bilgisi Yeterli midir?

Yabancı dildeki bir metnin başka bir dili konuşan insanlar tarafından anlaşılmasının yolu, o metni okuyan kişinin ,o dili bilmesi veya o dili bilen birisi tarafından, çevrilmesi ile mümkündür. Bu durum alemlerin rabbi olan Allah cc nin kulu muhammed as a indirmiş olduğu kitap içinde geçerlidir. Bu kitabı anlamak için kişi ya o dili bilecek veya o dili bilen birisi tarafından yapılmış olan çeviriyi okuyarak anlamaya çalışacaktır. Çoğunluğun bu dili bilmemesi haliyle o dili bilen birisi tarafından yapılmış kur'an çevirisini okumak durumunda bırakmıştır. Bu durum yadırganacak bir şey olmamakla beraber yadırganacak olan durum yapılan çevirilerde, sadece arapça bilgisinin yeterli olmadığı görülmektedir. Kur'an çevirisi yapan bir kişi arapçadan önce kur'ana hakim olması gerekmektedir. Daha önceki bir kaç yazımızda Elmalılı meali üzerinde yapılan hataları yazmaya gayret etmiştik. Bu yazımızda sayın Ahmet Tekin'in kasas s.46 ,secde s. 3 ve yasin s. 6. ayetleri ile ilgili yapmış olduğu meali ve bu mealin kur'an bütünlüğünde ne kadar doğru bir meal olduğunu göstermeye çalışacağız.Yaptığımız eleştirinin sayın Ahmet Tekin'in şahsı ile alakalı olmayıp onun 3 ayet ile ilgili yapmış olduğu mealin sadece arapça bilgisinin yeterli olmadığını göstermektir.  

Kasas s 46. ayetinin Ahmet Tekin tarafından meali şu şekildedir. 

Ve mâ kunte bi cânibit tûri iz nâdeynâ, ve lâkin rahmeten min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Mûsâ’ya seslendiğimiz zaman da Tur’un (dağın) yamacında değildin. Fakat, Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcılar, peygamberler gelen toplumları uyarman için, orada geçenleri sana bildirdik. Ola ki, düşünüp öğüt alırlar.

Secde s. 3. ayetinin ahmet Tekin tarafından yapılan meali şöyledir.

"Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), bel huvel hakku min rabbike li tunzire kavmen mâ etâhum min nezîrin min kablike leallehum yehtedûn(yehtedûne)."

Yoksa onu:
'Muhammed uydurdu' mu, diyorlar. Hayır! O, senden önce kendilerine sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan birçok uyarıcılar gelmiş toplumları senin de uyarman için, Rabbin tarafından gönderilen gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda hakça düzeni gerçekleştirecek hak bir kitaptır. Ola ki, onların doğru yolu tercih etmelerine vesile olur.
    
Yasin s. 6. ayetinin Ahmet Tekin tarafından yapılan şöyledir. 

"Li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûn(gâfilûne)."

Ataları sorumluluk hesap ve ceza hatırlatılarak uyarılan, kısa sürede imandan ve şer’i hükümlerden habersiz hale gelen milletleri uyarman için indirilmiştir.

Bu ayetlerde kur'an bütünlüğüne uymadan yapılmış olduğunu iddia ettiğimiz nokta,birçok mealde yapılmış olan " babaları uyarılmamış" şeklindeki mealin aksine olarak yapılmış olan "uyarılmış" şeklinde yapılan mealdir. Sayın Ahmet Tekin,bu şekilde bir meal yapma gerekçesini arapça gramer kaideleri üzerinden müdafaa edebilir "ma" edatını kullanma tercihine saygı duymakla beraber yaptığı bu mealin kur'anın diğer ayetlerine de mutabık olma şartını gözetmesi gerekirdi. şöyleki.... 

Sebe s. 44. ayetine verdiği meal ile diğer ayetlere verdiği mealin çakıştığını ve çelişki arzettiğini görmüş olsaydı kasas s. 46 ,secde s.3 ve yasin s. 6 ayetlerine verdiği bu mealleri terkedip herkesin yaptığı şekilde bir meal zorunda kalacağını görürdü. 

Sebe s. 44. ayetine Ahmet Tekin tarafından meal şöyledir. 

 "Ve mâ âteynâhum min kutubin yedrusûnehâ ve mâ erselnâ ileyhim kableke min nezîr(nezîrin)"

Halbuki biz onlara, okuduklarında, içinde Kur’ân’ın ve senin aleyhine deliller bulabilecekleri kitaplar vermediğimiz gibi, senden önce onlara özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcı da göndermemiştik.

Kur'anı sayın Ahmet Tekin tarafından yapılmış olan bir meali okuyarak öğrenen bir kişi bu ayetlerdeki yapılan meali görünce ilk olarak verceği tepki kur'anda çelişkili ayetler olabileceği yolundadır, ancak pek az kişi belkide yapılan bu çelişkili meallerin meal yapıcısından kaynaklanan bir hata olduğunu düşünecektir. Çünkü , kasas s.46 ,secde s. 3 ve yasin s. 6 ayetlerinde "uyarıcı gönderilmiş" şeklinde bir meale karşı sebe . s 44. ayetinde "uyarıcı gönderilmemiş"şeklinde bir meali görmekteyiz. Bunu okuyan birisi haklı olarak "kur'anda bir ayette böyle diğer ayette böyle diyor" diyerek çelişkiyi görecektir.   


[035.042]  Onlar, Allah kendilerine uyarıcı gönderdiği taktirde herhangi bir milletten daha sıkı biçimde doğru yola bağlanacaklarına dair kesin bir dille Allah adına yemin etm1şlerdi. Fakat kendilerine uyarıcı gelince bu olay nefretlerini arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
[006.156-157] «Bizden önce kitap yalnız iki topluluğa indirildi, biz ise onların ders gördüklerinden habersizlerdik» dememeniz,Ya da: «Kitab bize de indirilseydi, şüphesiz onlardan daha çok doğru yolda olurduk» dememeniz (için) işte size Rabbinizden apaçık bir belge, bir hidayet ve bir rahmet gelmiştir. Allah'ın ayetlerini yalanlayandan ve (insanları) ondan alıkoyup-çevirenden daha zalim kimdir? Ayetlerimizden alıkoyup-çevirenlere, bu 'engelleme ve çevirmelerinden' dolayı pek çetin bir azabla karşılık vereceğiz.
[037.168-169] Öncekilerde olduğu gibi bizde de bir zikir bulunsaydı;Biz de elbet Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları olurduk.
[062.002]  Odur ki: ümmîler içinde kendilerinden bir Resul gönderdi, üzerlerine onun âyetlerini okuyor ve onları temize çıkarıp parlatıyor, kendilerine kitab ve hikmet öğretiyor, halbu ki bundan evvel açık bir dalâl içinde idiler
[003.164]  Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
[043.021] Yoksa onlara daha önce bir kitap verdik de ona mı bağlanıyorlar?

Yukarda vermiş olduğumuz ayet mealleri , mekkelilere daha önceden herhangi bir uyarıcı elçi ve kitab gelmediğine dair örnek olabilecek ayetlerdir.  

[021.007]  Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız; zikir ehline sorun.
[016.043]  Senden önce de ancak kendilerine vahyeder olduğumuz adamlar gönderdik. Öyleyse bilmiyorsanız zikir ehline sorun.

Yukarıda mealleri verilen enbiya s. 7 ve nahl s. 43. ayetlerinde sorulması istenen "zikr ehli" kendilerine daha önce kitab ve elçi gönderilmiş olan israiloğullarıdır, eğer mekkelilere daha önce elçi ve kitab gönderilmiş olsaydı neden zikr ehline sorun denilsin ?

Kur'an çelişkisiz bir kitap olduğuna göre çelişki kur'an bütünlüğü gözetilmeyerek yapılan meallerdedir. "ma" edatında gramer kuralları ile ilgili olarak yapılan yanlış tercih bu şekilde bir çelişkili meal doğurmuştur. "ma" edatını ismi mevsul olarak değil olumsuzluk "ma" sı şeklinde bir tercihte bulunsaydı secde s. 3, yasin s. 6 ve sebe s. 44 . ayetlerinin birbiri ile bir bütünlük sağladığını görürdü. Şimdi bu ayetler ile yapılan ve birçok meal yapıcısınında tercih ettiği meali görelim.  

-----kasas s.46 -Musa'ya) seslendiğimiz zaman sen Tur'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak, kendilerine senden önce bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarasın diye (gönderildin). Umulur ki düşünürler.
-----secde s. 3-Yoksa onlar: "Bunu uydurdu" mu diyorlar? Hayır; o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir kavmi uyarman için (onu sana indirdik). Umulur ki hidayet bulurlar.
-----yasin s. 6-Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).
-----sebe s. 44-Oysa biz onlara ders alacakları kitaplar vermemiştik ve kendilerine senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.

Dikkat edileceği üzere bu 4 ayet meali aynı doğrultuda ve birbirleri ile bir uyum arzetmektedir.

Sonuç olarak, kur'an meali hazırlamak için yola çıkan birisinin sadece arap dili bilgisinin yeterli olmadığı , hatta arap dili bilgisinden önce kur'an bilgisine hakim olması gerektiği açıktır. Bu bilgi eksikliği neticesinde yapılan herhangi bir meal aynı konu ilgili diğer kur'an ayetleri çelişki arzedebilir ve bu meali okuyarak kur'anı anlamak durumunda olan bir kişi için kafasında kur'an hakkında olumsuz düşünceler doğabilir. Burada kur'an mealini okumak durumunda olan kişilere bazı tavsiyelerimiz olacaktır. Öncelikle okuduğu mealin, kur'anın birisi tarafından yapılmış olan çevirisi olduğunu unutmamalı ve bazı yanlışlıklar olabileceğini hatırdan çıkarmamalı, tek bir meale bağlı kalarak kur'an okumamalı ve kendiside kur'an bütünlüğüne hakim olmalıdır. 

                                EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

7 Kasım 2012 Çarşamba

Eyyub as Kıssası ve Hile-i Şer'iyye

Eyyub as kıssası kur'anda, enbiya ve sad surelerinde kısa ayetlerle geçmesine rağmen, kıssaları israiliyyat ile süsleme sanatı bakımından çok güzel örneklerle dolu olan dikkat çekici bir kıssadır. Kur'an kıssalarını anlama metodu olarak başvurduğumuz metod olan,kıssaları "sadece kur'an" ile anlama yolu ile bu kıssanın bizlere nasıl bir mesaj içerdiğini anlamaya gayret edeceğiz. Öncelikle kur'an kıssalarını "sadece kur'an" ile neden anlaşılması gerektiğini yine kur'andan birkaç örnek ayetle verelim.  

-----011.049 İşte bunlar, sana vahyile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, iyi sonuç Allah'tan korkanlarındır.
----- 012.003 Biz sana bu Kuran'ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Doğrusu, senin bundan önce hiç haberin yoktu.
-----012.102İşte bu gayb haberlerindendir ki sana onu vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip hile yaparlarken sen yanlarında değildin.
-----028.045 Ama biz nice nesiller var etmiştik. Sen, Medyen halkı arasında bulunup, onlara ayetlerimizi okumuyordun, fakat o haberleri sana gönderen Biziz.

Bu ve benzer ayetler muhammed sav in kıssalar hakkındaki bilgisinin daha önce olmadığı yolundaki bilgileri içermesine rağmen bu ayetler görmezlikten gelinerek sayfalar dolusu kur'an harici bilgiler "hadis" adı altında muhammed sav e iftira edilerek uydurulmuştur. İFTİRA sözünü bilerek ve özellikle kullandığımızı belirtmek isterim şöyleki ,
-----029.048Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi.
mealindeki ayet muhammed sav in bilgi sınırlarının kendisine indirilen kitap ile sınurlı olduğunu bir nevi red etmektir. Bu kısa girişten sonra eyyub as ın kıssasının anlatıldığı ayetleri görelim.   
----- 021.083Eyyüb'u da. Zira: «Bana bu hastalık mübtela oldu; Sen merhametlilerin en merhametlisisin.» diye Rabbine dua etti.
-----021.084Biz de duasını kabul ettik; hemen kendisindeki sıkıntıyı giderdik. Tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir uyarı olmak üzere ona ailesini ve onlarla birlikte olanların bir mislini daha verdik!
                                         *********************
-----038.041 Kulumuz Eyyub'u da an; Rabbine: «Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azap verdi» diye seslenmişti.
-----038.042 «Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su» dedik.
-----038.043 Katımızdan bir rahmet, akıl sahipleri için de bir öğüt olmak üzere ona, ailesini ve onlarla birlikte olanların bir mislini lutfettik.
-----038.044 Bir de al bir demet elinle de vur onunla hânis olma, hakıkat biz onu sabırlı bulduk, ne güzel kul, hakıkaten o bir evvabdır.

Eyyub as ın kur'anda anlatılan kıssasının ayet mealleri bu kadar olmasına rağmen bu ayetlerle desteklenmeyen rivayetler özellikle sad suresindeki anlatılan kıssasında mevcuttur. Allah cc nin göndermiş olduğu elçilerin ortak vasıflarından birisinin "üsvei hasene" yani "en güzel örnek" olduğu düşünülecek olursa bu kıssayıda  bu açıdan anlamak gerekmektedir. Ayet meallerinden anlaşılacağı üzere eyyub as başta hastalık olmak üzere sıkıntılara düçar olan bir elçidir. Eyyub as ın başına gelen bu musibetler potansiyel olarak her insanın başına gelebilecek olan bir durumdur, kıssaların ibret alınası anlatımlar olduğunu unutmadan bu kıssanında , herhangi bir insanın başına gelecek olan musibete karşı ümitsizliğe düşmeden rabbine sığınması , sadece sözle değil sebeblerede tevessül etmesi gerektiği vurgulanmaktadır.   

Kur'an bizlere insanın başına gelen sıkıntılara karşı olan davranışı hakkında şu şekilde bilgiler vermektedir.   

-----011.009-11 And olsun ki, insana nimetimizi tattırır sonra onu ondan çekip alırsak, o şüphesiz umutsuz bir nanköre döner.Başına gelen sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak, «Musibetler başımdan gitti» der; doğrusu o, şımarıp böbürlenen biridir.Bunların dışında, sabredip iyi işler işleyen kimseler, işte onlara mağfiret ve büyük ecir vardır.
-----030.033-34İnsanların başına bir sıkıntı gelince, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra Allah, katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk) tattırınca, bakarsınız ki onlardan bir gurup yine Rablerine ortak koşuyorlar.   Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! Haydi sefa sürün; ama yakında bileceksiniz!
-----039.008 İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. (Ey Muhammed!) De ki: Küfrünle biraz eğlenedur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!
-----039.049 İnsanın başına bir sıkıntı gelince Bize yalvarır. Sonra katımızdan ona bir nimet verdiğimiz zaman: «Bu bana bilgimden dolayı verilmiştir» der. Hayır; o bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.
-----041.049-50-51İnsan hayır istemekten usanmaz. Fakat kendisine bir kötülük dokunursa hemen ümitsizliğe düşer, üzülüverir. Başına gelen sıkıntıdan sonra, kendisine katımızdan bir rahmet tattırsak: «Bu benim hakkımdır; kıyametin kopacağını sanmıyorum. Rabbime döndürülürsem, O'nun katında and olsun ki, benim için daha güzel şeyler vardır» der. İnkar edenlere, işlediklerini, and olsun ki bildireceğiz. Onlara and olsun ki çetin bir azap tattıracağız.İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirerek yan çizer; başına bir kötülük gelince uzun uzun yalvarır.

İnsanın başına gelen herhangi bir sıkıntıda rabbine yöneldiği ancak bu sıkıntıdan kurtulduğu an nankörlüğe devam ettiği yönündeki ayet mealleri bizlere insanın nankör yönünü hatırlatarak doğru olan davranışın bu olmadığı eyyub as ın kıssasında örneklendirilerek yaşanmış bir durum olarak bizlere anlatılmaktadır.     

Hal böyle iken eyyub as ın sad suresinde anlatılan kıssasına baktığımız zaman kıssa asıl mesajından saptırılarak "şer'i hile" kavramı geliştirilerek bazılarının yaptığı dalaverelere dayanak haline getirilmiştir. Sad suresinde anlatılan kıssa ile ile ilgili olarak tefsirlere baktığımız zaman ortak olarak şu açıklamalar gözümüze çarpmaktadır. Eyyub as karısını dövmek için yemin eder ve bu yeminini tutması için bitki demetinden oluşan bir şeyle ona vurması emredilmkete ve böylelikle yeminini yerine getirmiş olacağı bununda şer'i bir hile öğretimi olduğu kanısına varılmıştır.  

Ayete bakıldığı zaman eyyub as ın karısı ile ilgili herhangi bir bilgi mevcut olmamasına rağmen bu bilgi "parantez içi tahrif metodu" ile ayete konulmuştur. 44. ayetteki , "dığsen" kelimesinin anlamı, "yaş ile kurusu birbirine karışmış bir demet ot"anlamındadır. 42. ayette "ayağını yere vur yıkanacak ve içcek soğuk su" sözlerinden hastalıktan kuturlma yolu öğretilmektedir. Yani bir kul hastalık vs gibi sıkıntılara garkolduğu zaman yapması gerekn sadece elini açıp yalvarmak değil sebeblere tevessül ederek çare aramaktır. Kavli dua ile fiili duanın müşterek olarak yapılması mesajı ve sıkıntıdan kurtulduğu zamanda o şifayı verenin unutulmaması öğütlenmektedir.   

Sad suresindeki kıssada enbiya suresinde olmayan bir kısım vardırki oda şu kısımdır. "Şeytan bana yorgunluk ve azap verdi" mealindeki bu kısımda eyyub as ın hastalığında şeytanın rolu nedir? sorusu akla gelmektedir. Bunun cevabı ise şeytanın eyyub as a hastalığı bulaştırması olarak değil eyyub as ın hasta olması dolayısı ile ona ümitsizlik ve vesvese vermeye çalışmasıdır. Araf suresi 201. ayeti şeytanın onları mess etmesine(dokunmasına) karşı nasıl davrandıkları anlatılmakta olup eyyub as ın da bu şekilde davrandığı canlı bir örnek olarak bizlere sunulmaktadır. "Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler."

Şimdi gelelim kıssada istismar edilen yemin konusuna, öncelikle 44. ayetteki "la tahnes" kelimesinin ne anlama geldiğine bakalım. "hanise" kelimesi lügatta, yeminini yerine getirememek, yeminini bozmak,haktan batıla meyletmek anlamına gelmektedir(el mevarid) . "la tahnes" kelimesinin haktan batıla meyletmek anlamında alırsak ayetin anlamı "haktan batıla meyletme" şeklinde bir emir olur bu şekilde kullanım vakıa s 46. ayette mevcuttur ve aynı zamanda bu kelime kur'anda sadece sad 44 ve vakıa 46. ayetlerinde kullanılmaktadır vakıa suresinde " ve kanu yusirrune alel hınsilazim" (Büyük günahda ısrar ediyorlardı;) şeklinde olup sad 44 ayetindede bu anlama kullanmak mümkündür ve eyyub as a "haktan batıla meyletme veya büyük günahta ısrar etme" şekilde bir emir olması mümkündür. "Bir elçi büyük günah işlermiki böyle bir emir neden verilmiş olsun" şeklinde sorulması muhtemel bir soruya da kur'anın çeşitli ayetlerindeki "040.055 Sabret, Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Suçunun bağışlanmasını dile; Rabbini akşam, sabah, överek tesbih et." , "047.019 Bil ki, Allah'tan başka tanrı yoktur; kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, gezip dolaştığınız ve duracağınız yerleri bilir." gibi ayetleri örnek verebiliriz, yani bir elçinin tevbe etmesi için illaki günah işlemesi gerekmez.   

"la tahnes" kelimesini eğer bütün meallerde olduğu gibi " yeminini bozma" şeklinde bir emir olarak ve bu emirin yerine getirilmesi için bir şer'i hile şeklinde bir ruhsat verilmiş olduğunu anlayacak olursak bazı problemler çıkmaktadır. Öncelikle kur'anda yemin konusu ile ilgili ayetlerin mealllerini verip  yemin konusunda ne gibi emirler olduğunu görelim.  

----- 002.225Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalblerinizin kasdettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, Halim'dir.
-----066.002 Allah size yeminlerinizi çözmeyi meşrû kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bilendir, hikmetle yönetendir.
-----005.089Allah size rasgele yeminlerinizden dolayı değil, bile bile ettiğiniz yeminlerden ötürü hesap sorar. Yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azad etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yeminlerinizin keffareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allah size böylece ayetlerini açıklıyor.

Tahrim s. 2 . ayetine baktığımız zaman yeminlerin çözülmesinin meşru kılınması, maide 89. ayetine baktığımız zaman çözülen yeminler için ödenmesi gereken kefaret anlatılmaktadır. Dinden kendisine buyurulanların kendisinden öncekilerede buyurulduğunu bildiren rabbimizin ( şura s. 13) bu buyruğu çerçevesinde eyyub as  için meal ve tefsirlerde anlatılan şer'i hilenin neden öğretildiği sorusunun cevabını kur'an çerçevesinde vermek imkansızdır. Çünkü Allah cc yeminlerin bozulmasını belli şarta bağlamış ve kefaret ile bunun meşru olduğunu bildirmiştir, aynı durum eyyub as  için neden geçerli olmasın?    

Sonuç olarak, eyyub as ın kıssası tefsirlerde kur'an harici bilgi kirliliği olan israilayyat ile doldurulmuştur. Kıssadaki ana mesaj, sıkıntılar karşısında Allaha yönelen insanoğlunun bu sıkıntısının giderilmesi ile eski küfrüne dönmesine karşın eyyub as ın şahsında, hastalık ve sıkıntılar  ile imtihan olan bir insanın bu sıkıntılarını gidermesi için rabbine yönelmesi ve bu sıkıntısının giderilmesi sonucunda diğer insanların aksine bu sıkıntısının giderilmesinden sonra haktan sapmaması emredilmekte ve bu emrin gereğini yerine getiren eyyub as ın ne şekilde mükafatlandırıldığı anlatılmaktadır.   

                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.