Muhammed (a.s) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muhammed (a.s) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2017 Çarşamba

Ebubekir Sifil'den Hezeyanlar: Muhammed (a.s) Yaşıyor Amellerimiz Ona Arz Ediliyor

Allah (c.c) nin tarih boyunca gönderdiği elçilerin karşılaştığı en büyük sorunlardan birisi, gelen elçinin beşer olmasının hazmedilmeyerek Melek bir elçinin neden gönderilmemiş olduğudur. Kur'an'a baktığımızda inkarcılar tarafından gelen bu isteklere neden Melek Elçi gönderilmemiş olduğu bir çok ayette bildirilmiştir (İsra s. 95). Fakat asıl mesele, gelen elçiyi kabul ettiklerini iddia edenlerin, bu elçinin beşer olmasını içlerine sindiremeyerek onu beşerüstü bir konuma taşımak arzularıdır. İsa (a.s) böyle bir muameleye tabi tutulan ve elçinin beşer olmasını hazmedemeyenler tarafından İlah konumuna yükseltilmiş elçilerden bir tanesidir.

İsa (a.s) ile ilgili olarak Kur'an içinde mevcut olan ayetlerin tamamı, ona Hristiyanlar tarafından yüklenen İlahlık misyonunun yanlışlığını, onun sadece beşer bir elçi olduğunu hatırlatmak üzerine bina edilmiştir. Onunla ilgili olan ayetler aynı zamanda, Muhammed (a.s) içinde böyle bir muamele yapılmaması gerektiğini de hatırlatmakta, aksi davranışlarda bulunanların akıbetlerinin ise İsa (a.s) ı ilahlık konumuna yükseltenler ile aynı olacağı uyarısı yapılmaktadır. 

Bizler İsa (a.s) a Hristiyanlar tarafından ona karşı uydurulan yalan ve iftiraları okumak, anlamak ve hayata geçirmek sureti ile son elçi olan Muhammed (a.s) a böyle bir misyon yüklemeMEmiz gerektiğini bildiğimiz halde, Allah (c.c) sanki bizlere, İsa için bunları dediğime bakmayın siz Muhammed kulumu benim yanıma ortak olarak oturtmakta serbestsiniz hatta mecbursunuz demişçesine, Hristiyanlara dahi parmak ısırttıracak hezeyanlar uydurarak, ölmeyen, hayat sahibi, amellerin ona arz edildiği bir peygamber ortaya çıkarılmış, böyle bir peygamber portresini ret edenlere ise, Kafir, Sapık, Reformist, Peygamber Düşmanı v.s gibi yaftalar takılmakta olduğu herkesçe malumdur. 

Son yıllarda Türkiye'de rağbet görmeye başlayan, İslam'ı Kur'an'dan öğrenme çabalarının, özellikle Muhammed (a.s) için reva görülen İsa (a.s) ile onu yarıştırma hastalığının yanlışlığını yeniden sorgulamaya, onun konumunu rivayet kitaplarından değil, ona inen kitap'tan öğrenmeye çalışmanın gereğine vurgu yapmakta olduğu da malumdur. 

Fakat bu çaba, Muhammed (a.s) ı beşer elçi olarak görmeyi hazmedemeyenlerin sert tepkisine neden olmakta, Kur'an'ın anlattığı elçi portesini savunanlar ile, rivayet kitaplarının tanıttığı elçi portresini savunanlar arasında büyük bir çekişme yaşanmaktadır. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı içinde, Mustafa İslamoğlu, Mehmet Okuyan, Caner Taslaman, Emre Dorman gibi isimlerin bir arda çekilmiş resimlerinden rahatsız olan kesimin, bu kimselerin bir araya gelmelerine dahi tepki gösterme sebeblerinden bir tanesi, adı geçen kimselerin ilah konumuna yükseltilmiş elçi portresi yerine, Kur'an'ın tanıttığı Beşer Elçi portresini insanlara tanıtmaya çalışmalarıdır.

İlah konumuna yükseltilmiş elçi düşüncesinin Türkiye'deki savunucularından birisi olan Ebubekir Sifil adlı kişinin, bir tv programında söylediği sözler, Muhammed (a.s) ın nasıl bir yalan ve iftiraya kurban gittiğini anlamak açısından dikkat çekicidir.





Ebubekir Sifil, Muhammed (a.s) için onun herhangi bir ölümlü gibi bu dünya ile bağlantısının kesilmediğini, ona salavat getirildiğinde meleklerin bu salavatı ona arz ettiği, bedenlerinin toprağa haram kılındığını çürümediğini, Allah yolunda öldürülenlerin diri olduklarını beyan eden ayetin üzerinden peygamberlerin de diri olduğunu, onun bizatihi hayat sahibi olduğunu, amellerimizin ona arz edildiğini iddia etmektedir. Bu düşünceleri savunan başka insanların, peygamberlerin kabirlerinde namaz kıldıklarını, hatta eşleri ile dahi birlikte oldukları gibi hezeyanlarını savurdukları malumdur.

Şahsın iddia ettiği bu sözlerin, eğer Kur'an ile sağlamasını yapacak olursak ortaya şöyle bir durum çıkmaktadır;

Muhammed (a.s) ın ölmediği;

[003.144] Muhammed ancak bir elçidir. Ondan önce de elçiler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah'a hiçbir zarar vermez. Allah şükredenlerin mükafatını verecektir.

[021.007-8]  Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında (elçi) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, şu halde zikir ehline sorun.Biz onları yemek yemez birer ceset kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.

[021.034] Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı?

[029.057] Her nefs ölümü tadıcıdır, sonra da Bize döndürüleceksinizdir.

Elbette bu ayetler dahi Muhammed (a.s) ın bizler gibi bir beşer olduğunu ifade etmesine rağmen, Kur'an'ı değil rivayet kitaplarını yol gösterici olarak kabul eden, size 500 tane ayet getirilse de inanmayın diyerek, ayetlerin delaleti konusunda bu kadar inkarcı bir tavra sahip olan bir kimseye pek kar etmeyecektir. Ancak, henüz aklını kimseye kiraya vermemiş olan kimselerin bu ayetleri dikkate alabileceğini, ve Muhammed (a.s) için uydurulan sözlerin Kur'an ile sağlamasını yapabileceğini ümit etmekteyiz.

Allah yolunda öldürülenlerin diri olduklarını beyan eden ayetler, literal bir okumaya tabi tutulamayacak olan ayetlerdendir. Bu ayetlerin Allah yolunda ölenlere karşı küçümseyici tavırlar takınan münafıkların sözlerini ret etmekte oldukları dikkate alındığında daha doğru anlaşılacaktır. 

Şayet ayetlerin onların gerçek anlamda diriler olduklarını ifade ettiğini düşündüğümüz zaman sadece Sifil hocaya sorulacak olan, Madem Allah yolunda öldürülenler diridir, bu kimseler eğer evli iseler eşleri boş olur mu? yoksa onların ömür boyu bir başka kimseyle evlenmesi harammı dır?sorusuna ne cevap verebileceği merak konusudur.

Ayrıca Sifil hocaya sorulacak olan, Bir ayetin açık hükmünü inkar etmenin fıkıhtaki hükmü nedir? sorusuna ne cevap vereceği de merak konusudur. Çünkü konuşmasında bir çok ayetin hükmünü iptal eden iddialar ortaya koymaktadır.

Muhammed (a.s) ın bizatihi hayat sahibi olduğu; 

Muhammed (a.s) için söylenen bu sözler, Muhammed (a.s) ın ölmediğini iddia etmek gibi küfür ve şirk içeren sözlerdir. El Hayy ismi, Allah (c.c) nin isimlerinden biri olup, bu ismi onun kulu ve elçisi olan bir kimseye layık görmenin literatürdeki adı Küfür ve Şirktir.

[025.058] Sen, asla ölmeyen ve  daima diri olan (Allah) a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.

[040.065] O diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Övgü, Alemlerin Rabbi Allah içindir.

[003.002] Allah; O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir.

Meleklerin amellerimizi Muhammed (a.s) a arz etmeleri;

[017.096] De ki: «Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Doğrusu O, kullarını görür, haberdardır.»

[017.017] Nuh'dan sonra nice nesilleri yok etmişizdir. Kullarının günahlarından haberdar ve onları gören olarak Rabbin yeter.

[025.058] Sen, asla ölmeyen ve  daima diri olan (Allah) a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.

El Habir, yine Allah (c.c) nin esmasına dahil olan isimlerden bir tanesidir. Amellerimizden Muhammed (a.s) ın da haberdar olduğunu iddia etmek, sadece Allah'a layık olan bir ismi, onun kuluna layık görerek, Allah'ı bu konuda yetersiz görmek anlamına gelmektedir. 

[033.039] Allah'ın göndermiş olduklarını tebliğ edenler, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Allah hesap gören olarak yeter.

El Hasib olarak Allah'ın yeter buyurulmasına rağmen, Muhammed (a.s) a amellerimizden hoşnut olup olmaması demek ona yargılama hakkı vermek anlamına gelmekte olup, böyle bir iddianın literatürdeki adını Sifil hoca gayet iyi bilmektedir. 

Ebubekir Sifil'in ağzından dökülen bu hezeyanlar, Muhammed (a.s) ı tıpkı Hristiyanlar gibi ilah seviyesine çıkarmanın tezahürleri olup, Muhammed (a.s) ın beşer olduğunu iddia edenlere karşı neden bu kadar düşmanca tavırlar sergilediğini yukarıdaki birkaç dakikalık video kaydından anlamak mümkündür.

Ebubekir Sifil ortaya koyduğu iddiayı delillendirmek için sadece Onun ağzından diyerek, yani ona karşı uydurulan yalan ve iftiraları delil olarak göstermektedir. Bu konuda acaba Kur'an ne diyor diye kendisine sorulacak olursa, ilgili ayetleri başkalarının yaptığı gibi yalan ve iftiraları destekleyecek mahiyette yorumlamaya çalışacağı muhakkaktır.

Çünkü onun zihniyetine sahip olan insanların savunduğu din anlayışının temelinde Muhammed (a.s) ın Allah (c.c) ile aynı konuma sahip olduğu inancı yatmakta, bütün dini düşünceleri bu inanç üzerine temellendirilmiştir. Muhammed (a.s) ın beşer bir elçi olduğu düşüncesi yaygınlaştığında, bu kimselerin savundukları din algısı tamamen çökeceği için, bunca patırtı ve gürültü koparmalarının sebebini anlamak kolaylaşacaktır.

Kimseye Kafir,Müşrik gibi yaftalar yapıştırmak heveslisi olmadığımızı hatırlatmakla birlikte, Allah (c.c) nin hakkı olan onun esmasına dahil olan isimleri onun bir kulu ve elçisi olan Muhammed (a.s) a layık görmek küfür ve şirk'e düşmeye sebep olmak demek olup, biz sadece bu konudaki üzerimize düşen hatırlatmayı yapmaya çalıştık.



30 Mart 2017 Perşembe

Al-i İmran s. 159. Ayeti: Muhammed (a.s) dan Davranış Örneklikleri

Uhud savaşının Müslümanlar ile Mekke'li müşrikler arasında yapılan,  ve Müslümanların yenilgisi ile sonuçlanan bir savaş olduğu herkesin malumudur. Al-i İmran suresi içindeki bazı ayetlerde bu savaşın kritiği yapılmakta neden bu duruma düşüldüğü konusunda bilgiler verilmektedir. Surenin 159. ayetine baktığımızda, yenilgi sonrasında Muhammed (a.s) ın ashabına karşı yapmış olduğu davranışın övülmekte olduğunu görmekteyiz. 

Kur'an ayetlerinin, bu savaşı Sünnetullah olarak bildiğimiz, Allah'ın yeryüzüne koyduğu yasaların bir sonucu olarak kaybedildiği üzerinde durduğunu dikkate alarak yapılan okumalar, savaşı sadece bir kahramanlık destanı olarak okumak yerine, bizlere dönük mesajlar veren ibretli anlatımlar olduğunu gösterecektir.

[003.159] Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever.

Uhud savaşı öncesinde Muhammed (a.s) ın ashabı ile istişare yaptığı, bu istişare sonunda onun önerdiği savaş taktiğinin değil, ashabının önerdiği savaş taktiğinin uygulanmasına karar verildiği rivayet edilmekte, ve bu rivayetlerin doğru olduğunu düşünmekteyiz. 

Savaş bitmiş ve Müslümanların yenilgisi ile sonuçlanarak, yapılan hatalar gözden geçirilmekte ve Nerede yanlış yaptık? sorusunun cevabı aranmakta, Muhammed (a.s) ın ashabına karşı yaptığı davranış, onun yolundan gittiğini iddia edenler için dikkate alınmaya değer bir örneklik taşımaktadır.

Bir topluluğun uğradığı başarısızlık sonrasında, bu başarısızlığın nedenleri araştırılır iken genellikle herkes birbirini suçlar, hatayı kimse üzerine almak istemez, herkes hatayı kendi üzerinden atmak için çeşitli bahaneler üreterek Sütten çıkmış ak kaşık misali, tertemiz olduğunu ispatlamaya çalışır. Bu türden yapılan işlerin herhangi bir faydası olmamakla birlikte, topluluğun daha da zarar görmesine sebep olmaktadır. 

Bir topluluğun uğradığı başarısızlık sonrasında yapılması gereken yıkıcı tartışmalar değil yapıcı tartışmalar olmalı, bu tartışmalar aynı hatanın tekrarlanmaması ve topluluğun birlik ve beraberliğinin daha da güçlenmesine vesile olmalıdır. Muhammed (a.s) ın savaş sonrasında, bu savaşı kendisinin önerdiği taktiğin kabul edilmemesi, ve ashabının ganimet peşine düşmesi ile kaybedildiğini öne sürerek, kendi hatasını üzerinden atmak gibi bir eylemi değil, ashabına karşı yapıcı davranışları tercih ettiğini görmekteyiz.

Muhammed (a.s) eğer hatayı ashabına yükleyerek bu savaşı onların yüzünden kaybettiklerini öne sürmek sureti ile kendisini haklı, ashabını haksız çıkaracak olsaydı ne gibi bir netice ile karşı karşıya kalacağını 159. ayet içinde görmekteyiz. Herkesi kırıp yıkarak etrafından kaçıran bir yönetici, bir kumandan portresi çizmeyen Muhammed (a.s), kendisinden sonrakilere de örnek davranış modeli sergilemiştir. 

Topluluk halinde yürütülen mücadeleler de zaman zaman inişler ve çıkışlar olabilir. Çıkış zamanlarında herkes çıkışın sebebi olarak kendisini göstermeye çalışırken, iniş zamanlarında mağlubiyetin sebebini kimse üzerine almak istemez. Topluluk ile yürütülen hareketlerde bir takım olayların sebep olduğu müsbet ve menfi gelişmeler, kişilere mal edilmek yerine, yine topluluğa mal edilmeli, galibiyet veya mağlubiyetin sonuçları ortak olarak kabullenilmelidir. 

[008.017] Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı. Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştı. Doğrusu O işitir ve bilir.

Enfal s. 17. ayeti Bedir savaşı ile ilgili olup, bilindiği üzere bu savaş Müslümanların galibiyeti ile sonuçlanmıştır. Ayetin başarının kişiye mal edilmemesi, kişilerin başarıya sadece kendileri sayesinde erişildiğini iddia etmesinin yolunu kapatması açısından anlaşılması da mümkündür.

Sonuç olarak; Uhud savaşı sonrasında Muhammed (a.s) ın ashabına karşı sergilediği davranışı beyan eden Al-i İmran s. 159. ayeti, sadece Uhud savaşı sonrasında yapılan bir davranışı haber vermek amaçlı değil, toplulukların uğradıkları başarısızlık sonrasında, yapmaları gereken davranış örnekliğini göstermesi açısından okunduğunda, tüm zamanlara dair mesajlar içeren bir ayet olarak karşımıza çıkacaktır. 

Muhammed (a.s) örnek bir kumandan olarak, uğradıkları başarısızlık karşısında kimseyi suçlamamış, yapıcı davranışlar sergilemek sureti ile ashabının birlik ve beraberliğinin daha da güçlenmesini sağlayarak, başka toplulukların kendisinden örnek almasını gerektiren bir davranış sergilemiştir.

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

1 Ekim 2015 Perşembe

Muhammed (a.s) Tıp Doktoru mu idi ?

Alemlere rahmet ve hidayet kaynağı olan Kur'an kendisine indirilmesi sebebi ile, "Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya s. 107) hitabına mazhar olan Muhammed (a.s) ın bu misyonu zaman içinde ters çevrilerek , Alemlere rahmet olması durumu sadece şahsı ile sınırlandırılmış "Levlake levlak lema halaktül eflak" (Sen olmasaydın bu alemi yaratmazdım) hitabına !!! mazhar olan bir kişi haline getirilmiştir. 

Kur'an ile Muhammed (a.s) ın arasının ayrılması sonucunda, Kur'andan bağımsız bir kişilik haline sokulan elçi , sözleri ve fiilleri Kur'an ayetini nesh edebilecek derecede birisi haline getirilmiş , bütün yaptıkları ve söyledikleri "Vahy" olarak görülen bir kişi haline getirilerek onun elçi olmasından önce bir beşer olduğunun üstü örtülmüştür.

Bütün söyledikleri ve yaptıkları artık "Vahy" olarak görülmeye başlanan bir peygamberin, dünya hayatı ile ilgili söyledikleri de, yaptıkları da ilahi bir mesaj olarak görülmeye başlanmış, kendisini yaşadığı hayatın bilgi birikiminden soyutlamış ve o hayattan hiç bir şey öğrenmemiş bir peygamber portresi ortaya çıkmıştır. 

Ortak hafıza , veya bilgi birikiminin Muhammed (a.s) ın hayatındaki katkısı . 

[049.013] Ey insanlar! Muhakkak ki, Biz sizi bir erkek ile dişiden yarattık ve sizleri şubelere ve kabilelere ayırdık ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphe yok ki, sizin ind-i ilâhide en mükerrem olanınız en ziyâde müttakî olanınızdır. Muhakkak ki Allah Teâlâ alîmdir, habîrdir.

İnsanlar fıtrat olarak birlikte yaşama itiyadı içinde olan bir varlıktır. Yaşadıkları hayat içinde olan gereksinimlerimi sahip oldukları bilgilerin üzerine yeni bilgiler ekleyerek gidermeye çalışmak, bütün insanların takip ettiği bir yoldur. Bu gün insanlık olarak sahibi olduğumuz bilgiler binlerce yıllık insanlık tarihinin üyelerinin yaşadıkları zaman içinde ürettikleri bilginin bir ürünü olup kıyamete kadar gelecek olan insanlar , bu günkü bilgilerin üzerine yeni bilgiler ekleyerek bunu devam ettireceklerdir.

Hastalanmak, bütün insanlığın en önemli sorunlarından birisidir. Hastalıkların tedavi edilme yollarını aramak , ilk insanın hasta olması ile başlayan bir yol olup , bu gün hastalıkların tedavi edilme yöntemleri hakkındaki bilgi birikimimiz ilk insandan beri süregelen tedavi yöntemlerine yapılan bilgi eklemeleri sonucundadır.

Bu tarihi arka plan üzerinden gittiğimizde , Muhammed (a.s) ın doğduğu topraklar üzerinde yaşayan insanlar da , binlerce senedir süregelen insanlık tarihinin fertlerinden olup , hasta oldukları zaman kullandıkları yöntemler o zaman yaşayan insanların kullandıkları tedavi usulleridir. 

Muhammed (a.s) böyle bir ortam içinde doğmuş ve büyümüş bir kişi olarak yaşadığı çevrenin kültür ve bilgi birikimine sahip bir insandır. Onun "Elçi" olmuş olması , "Beşer" olmasına engel değildir. Onun yaşadığı hayat içinde karşılaştığı hastalık nevinden sorunlara getirmiş olduğu rivayet edilen çarelerin ,onun beşer olması öne çıkarılarak değerlendirilmeyip elçi olması öne çıkarılarak değerlendirilmeye çalışılması sonucunda "Tıbbı Nebevi" deyimi ortaya çıkarak, Muhammed (a.s) ın uyguladığı veya tavsiye ettiği rivayet edilen tedavi uygulamalarının insanlığın bilgi birikiminin bir ürünü değil sanki vahyi bir tavsiye olduğu düşüncesi hakim olmuştur.  

"Tıbbı Nebevi" nedir ?. 

Bu deyim Muhammed (a.s) ın yaşadığı zaman içinde karşılaşılan hastalıklar ile ilgili söyledikleri veya yaptıklarını konu alan bir deyimdir. Muhammed (a.s) karşılaştığı hastalık nevinden sıkıntılara önermiş olduğu yol , insanlığın ortak hafızasının ve bilgi birikiminin bir ürünü olan "Kevni Ayetler" ile yapılmış olan tedavi usulleri olup maalesef sanki vahyi bir tedavi usulu gibi algılanarak muamele görmüş hala aynı muamele devam etmektedir. 

Örneğin "Hacamat" adı verilen tedavi usulu, binlerce yıllık bir geçmişe sahip olduğu halde, bu yöntemin Muhammed (a.s) a Cebrail tarafından öğretilen bir usul olduğu iddiası, onun beşer oluşunun biz Müslümanlar tarafından hazmedilememesinin en büyük göstergesidir. Bu usul ilk defa onun tarafından uygulanması diye bir durum asla söz konusu olamaz. Arap toplumundaki hacamat ve başka tedavi yöntemleri, binlerce yıldır geliştirilen tedavi yöntemlerinin o günkü bir uygulaması olup bunun dini yönden herhangi bir hüküm yoktur. Yapılmasının zararlı olduğunu iddia etmemekle birlikte bu uygulamayı "Sünnet" olarak görüp , sadece sünnete uymak adına yapmak aptalca bir düşünceden başka bir şey değildir. 

Muhammed (a.s) doktor mu idi ?. 

Muhammed (a.s) ın elçilikten önce ticaret ile uğraştığı, siyer kitaplarındaki bilgilerden bilinmektedir.  Onun insanlarla olan ilişkisi sonucunda , o insanların sahip olduğu bilgi birikimlerine onunda ulaşması anlamına gelir. Tedavi yöntemleri konusunda onun bu ilşkileri dikkate alınarak ,daha önce  bilinmeyen bir yöntemi uyguladığı veya tavsiye ettiği iddia edilmiş olsa bile , onun bu usulu vahy olarak aldığını değil insanlarla olan ilişkileri sonucunda elde ettiği bilgileri değerlendirmesi olarak okumak gerekmektedir.

Genel kanı olarak yaygın olan "Gayri metluv vahiy" düşüncesi bu konuda da devreye girmiş , Muhammed (a.s) ın insan olması ve yaşadığı zamanın bilgi birikimine sahip olması nedeni ile sahip olabileceği tedavi usulleri ile bilgiler sanki ona Cebrail tarafından indirilmiş bilgiler olarak kabul görmüş hala öyle devam etmektedir. 

Bazı televizyon kanallarında satılan çörek otu yağları ile ilgili yapılan reklamlara baktığımızda, bu facia net olarak ortaya çıkmaktadır. Muhammed (a.s) ın adını kullanarak ürünlerini satmak isteyen bu istismarcı guruh, ağına maalesef bir çok müslümanı düşürmüş , bu güruh  derdine çare arayan Müslümanlara ürünleri alarak  sevap işlemiş olacakları zannını vererek ceplerini doldurmaktadırlar. 

Tıbbı nebevi ile ilgili rivayetlerin, bizleri aslında şöyle bir bilgi ve kanaat sahibi yapması gerektirir idi ; Muhammed (a.s) yaşadığı zamanın şartları ve bilgisi dahilinde hastalıktan kurtulmak için üfürükçülere değil , kevni ayetlere sığınmayı tavsiye etmiş ve kendisi bunu uygulamış ve tavsiye etmiştir. Bizde onun bu örnekliğini dikkate alarak din tüccarlarının tavsiye ettiği yola değil onun yoluna yani tıp ilminin tavsiye ettiği tedavi yöntemlerine baş vurmalıyız. 

Ama maalesef öyle olmamış , onun kullandığı bu tedavi yöntemlerini kullanmak kişiyi sevaba sokacağı düşüncesi ile kullanılmaya başlanmış ve onun üzerinden büyük bir sektör oluşturularak istismar aracı haline getirilmiştir. 

Deve sidiği ile ilgili rivayet ve bunun üzerinden yapılan yanlışlıklar . 

Buhari ve bazı rivayet kitaplarında , Muhammed (a.s) ın bazı kimselere tedavi amacı ile deve sütü ve idrarı içmelerini tavsiye ettiğine dair kayıtlar mevcut olup , bu rivayetler günümüzde bazı kesimler tarafından sünnet olarak algılanarak bir başka kesimin alay konusu haline gelmektedir. Bu rivayeti eğer sahih olarak değerlendirirsek şunları söylemek mümkündür; 

Muhammed (a.s) ın hastalıkların tedavisi için kullandığı , bildiği ve tavsiye ettiği tedavi yöntemleri , o gün için bilinen , kullanılan ve tavsiye edilen bilgiler olup deve sidiğinin tedavi amaçlı kullanılıyor olmasına dayanarak böyle bir tavsiyede bulunmuş olabilir. Muhammed (a.s) ın yaşadığı toplum içindeki bilgileri kullanarak böyle bir tavsiyede bulunması, ehli hadis kesim tarafından evrensel bir bilgi , bir başka kesim tarafından alay konusu haline getirilmiştir. 

Her iki kesimin bu konudaki yaklaşımları yanlış olup, eğer böyle bir tavsiye varsa sadece tarihsel bir bilgidir ve bu gün için daha etkin tedavi yolları mevcut olup deve sidiğinin tedavi amaçlı kullanılmasına ihtiyaç yoktur.  

Atalar ile övünmek hastalığı olarak ifade edebileceğimiz , tarihteki Müslüman ilim adamlarının fen, matematik , fizik , kimya , tıp v.s ilim dallarında yapmış oldukları buluşlar, sanki onların bu yapmış oldukları buluşları ilk defa yapıyor ve kendilerinden önce bu konularda çalışma yapmış başka bilim insanlarından faydalanmamış gibi bir hava oluşturulmak istenmektedir. 

Müslüman bilim insanlarının yaptıklarını asla küçümsememekle birlikte onların yaptıkları şey , kendilerinden önce bu konularda çalışma yapmış bilim insanlarının ki bu insanlar başka dinlere mensupturlar , yaptıkları çalışmaların üzerine bir tuğlada onların koyması neticesindedir. 

Bu gün maalesef batının yaptığı bilimsel çalışmalar karşısında sadece, "ne olacak canım bunları yüzlerce yıl önce müslümanlar bulmuş" demekten başka bir söz bulamamaktayız. Maalesef , yüzlerce yıl önce Müslüman bilim insanlarının yapmış oldukları çalışmaları devam ettirerek dünya üzerinde söz sahibi olmak gibi bir düşünce olmadan sadece geçmişteki fotoğraflarla avunmaya çalışan terkedilmiş aşıklar misali yerimizde saymaktayız. 

Sonuç olarak ; Muhammed (a.s) tıp doktoru değil , şirk hastalığına tutulmuş olanlara şifa olacak bir kitabın elçisidir. Beşer olması nedeni ile yaşadığı zaman içerisindeki hayatın bilgisi ile kendisi de donanmış olup , tıp konusundaki rivayet edilen bilgiler , onun bu bilgileri elçi olması nedeni ile değil , insan olması sayesinde yaşadığı hayattan edinmiş olduğu tecrubi bilgiler sayesindedir. Bu nedenle, "Tıbbı Nebevi" şeklinde bir deyimin kullanılması doğru bir yaklaşım değildir. Bu deyimin kullanılma sebebi , Muhammed (a.s) ın beşer yönünün dikkate alınmaması veya beşer olduğu gözden tutulmak istenilmesi nedeniyledir.Bazılarımızın hoşuna gitmese de Muhammed (a.s) ın beşer olma yönü ve yaşadığı zaman içindeki bilgileri kullandığı hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir. 

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.