Kur'an Meali Çalışmaları

15 Temmuz 2018 Pazar

BAKARA SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim. 

2- Bu kitap ki onda şüphe yoktur, korunanlar için yol göstericidir.

3- O korunanlar ki, içtenlikle inanırlar ve kulluk görevlerini* ayakta tutarlar ve onlara rızık olarak verdiğimizden harcarlar. 

* Bu ayete bütün mealler (istisnalar hariç) Namazı dosdoğru kılarlar şeklinde anlam vermiş olmaları, Salat kavramının geniş bir anlama sahip olması gerçeğini bir kenara itmektedir. Bu kavram namazı da içine alan daha geniş bir anlama sahip olduğu için, bu anlamın genişliğini meale yansıtmaya çalıştık. Yukimunessalate kelimesine verdiğimiz bu anlamı, Meryem s. 59. ayetini dikkate alarak tercih ettik. Ayrıca Mekke döneminde inen ayetlerde geçen Salat kavramının müşrikler tarafından içinin boşaltılmış olmasını haber veren ayetler, böyle bir anlamı vermemizdeki etkenlerden birisidir.

4- Ve o kimseler ki sana indirilene ve senden önce indirilen(ler)e de inanırlar. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar.

5- İşte onlar, Rablerinin bir yol göstericiliği üzerindedirler. Ve işte onlar, arzuladıklarına kavuşacak olanların ta kendileridir.

6- Şüphesiz ki inkar edenleri uyarmış olsan ya da uyarmamış olsan onlar için aynıdır. Onlar inanmazlar.

7- Allah onların kalplerini ve (gerçeği) işitmelerini (bir daha açılmamak üzere) mühürlemiştir. (Gerçeği) görme yetilerinin üzerinde ise bir örtü vardır. Ve onlar için büyük azap vardır.

8- (Medine'deki) insanların bazıları, "Biz Allah'a ve ahiretin gününe inandık" diyorlar. Oysa onlar inananlar değildir.

9- Allah'ı(n elçisini)* ve inanmış olanları aldatıyorlar. Oysa kendilerinden başkalarını aldatmıyorlar. Bunun şuurunda değiller. 

* 9. ayette (elçisini) şeklinde açtığımız parantezin gerekçesi; Aldatma fiilinin Allah'a nispet edilerek kullanılmasının nedeni Allah'ın elçisine edilen muamelenin Allah'a edilmiş gibi olmasından ötürüdür. Ayrıca Fetih s. 10. ayetinde Allah'ın elçisine yapılan biatın Allah'a yapılmış gibi beyan edilmesi bu parantezi açmamızın gerekçelerinden birisidir (Nisa s. 80). 

10- Kalplerinde bozukluk vardır. Bundan ötürü Allah onların bozukluklarını artırmıştır. Yalanlamakta oldukları sebebiyle onlara acı azap vardır.

11- Ve onlara, "Bu topraklarda bozuculuk yapmayın" denildiği zaman onlar, "Biz ancak ve ancak düzelticileriz" dediler.

12- İyi bilin ki şüphesiz onlar bozucuların ta kendileridir, ancak bunun şuurunda değiller.

13- Ve onlara, "(İnanmış) insanların inandığı gibi siz de inanın" denildiği zaman onlar, "Kıt akıllıların inandığı gibi mi inanalım?" dediler. İyi bilin ki şüphesiz onlar kıt akıllıların ta kendileridir, ancak (böyle olduklarını) bilmiyorlar.

14- İnananlarla karşılaştıkları zaman, "Biz inandık" dediler. Şeytanları ile yalnız kaldıkları zaman ise, "Şüphesiz ki biz sizin beraberinizdeyiz, biz ancak ve ancak onlar alay edicileriz" dediler.

15- Allah, alay etmelerinin karşılığını onlara verecektir*, taşkınlıkları içinde bocalamaları için (süre) uzatmaktadır.

*15. ayette geçen Allahü yestehziu bihim cümlesinin bir çok mealde motamot bir tercüme ile, Allah onlarla alay eder şeklinde çevrilmesine karşılık, bizim bu şekilde çevirmemizin gerekçesi, Arapların işlenen bir suça verdikleri karşılığı aynı kelime ile ifade etmek bir üsluba sahip olmalarındandır. Arap şair Amr Bin Külsüm'ün şu beyitinde olduğu gibi: Dikkat edin kimse bize karşı bir cahillik etmesin, bu sefer cahillerin cahilliklerinden daha fazla cahillik ederiz. Şura s. 40 ayeti olan Bir kötülüğün cezası onun benzeri bir kötülüktür, Arapların kullandığı bu üslubun ayete yansımış halidir. 

16- İşte onlar, doğru yola karşılık sapkınlığı satın almışlardır. Bu ticaretleri onlara fayda sağlamadı ve doğru yolu bulamadılar.

17- Onların örneği, ateş yakanın örneği gibidir. (Ateş) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların ışıklarını giderdi ve onları göremez bir halde karanlıklara terk etti.

18- Sağır, dilsiz, kördürler. Onlar artık dönmezler.

19- Veya (onların örneği) içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek bulunan gökten boşalan yağmura tutulmuş, çakan yıldırımlardan dolayı ölüm endişesine tutularak, parmaklarını kulaklarına tıkayanlar(ın örneği) gibidir. Allah inkarcıları çepeçevre kuşatıcıdır.

20- Şimşek neredeyse onların görmelerini kapıp götürüverecek. (Şimşek) onları her aydınlattığı zaman, on(un aydınlığın)da yürürler. Üzerlerine karanlık çöktüğünde ise dikilip kalırlar. Şayet Allah dilemiş olsaydı işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine güç yetiricidir.

21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki korunabileseniz.

22- O'ki sizin için yeryüzünü döşek, gökyüzünü ise tavan* yaptı. Ve gökten su indirdi. Onunla size rızık olmak üzere ürünlerden çıkardı. Artık sizler Allah'a (benzer hiçbir şey olmadığını), biliyor olduğunuz halde denkler kılmayın.

* Tavan anlamını verme gerekçemiz, Enbiya s. 32. ayetine istinadendir. 

23- Eğer kulumuza indirmekte olduğumuzdan şüphe içinde iseniz, haydi siz de eğer doğrulardan iseniz onun örneğinden olan bir sure getirin ve Allah'ın aşağısından olan şahitlerinizi de çağırın.

24- Eğer bunu yapamazsanız ki asla yapamazsınız, artık yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun ki o, inkarcılar için hazırlanmıştır.

25- İnanan ve doğruları işleyenlere, onlar için mutlaka altından nehirler akan cennetler olduğunu müjdele. Her ne zaman rızık olarak oradaki üründen faydalandırılsalar, "Bu önceden faydalandırıldığımızdandır" dediler. (Bu ürün) onlara (dünyada tattıklarına) benzer olarak verildi. Onlar için orada tertemiz eşler vardır. Ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

26- Şüphesiz ki Allah, bir sivrisineği de ondan (küçüklük bakımından) daha üstün olanını da örnek olarak vermekten çekinmez. İnananlara gelince bu örneğin Rablerinden bir gerçek olduğunu şüphesiz bilirler. İnkar edenlere gelince ise onlar "Allah bu örnekle neyi amaçlamıştır?" derler. Allah bununla çoklarını saptırır, çoklarını da doğru yola iletir. Bununla itaatten çıkanlardan başkasını saptırmaz.

27- O itaatten çıkanlar ki, Allah'ın sözünü, yeminle kayıtlanmasından sonra bozarlar ve Allah'ın sürekli olmasını istediği şeyi (yakınlık ilişkilerini) keserler ve yeryüzünde bozuculuk yaparlar. İşte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.

28- Allah'a karşı nasıl nankörlük edebiliyorsunuz? Sizler ölüler iken sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek sonra sizi yine diriltecek, sonra O'na döndürüleceksiniz.

29- O, yeryüzünde olanların tümünü sizin için yaratandır. Sonra göğe yönelerek onu yedi gök olarak düzenledi. Ve O her şeyi bilicidir.

30- Bir zaman senin Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde birbirinin ardından gelecek olanı*  var edeceğim" demişti de (melekler), "Biz seni övgünle tesbih etmekte, senin şanını gereği gibi yüceltmekte iken, orada bozuculuk yapacak kanlar akıtacak olanı mı var edeceksin?" demişlerdi. (Allah'ta meleklerin bu sözlerine karşılık) "Şüphesiz ki ben iyi bilirim, siz bilmezsiniz" demişti.

(*)- 30 ayette geçen Halifeten kelimesine, Birbirinin ardından gelmek anlamını verme sebebimiz için bakınız Yunus s. 14-73, Araf s. 69- 74. Bu ayetlerde geçen kelime, helak edilenlerin yerine geçenler için kullanılmaktadır. Helak edilen kavimler ile ilgili ayetlere dikkat ettiğimizde, helakı hak eden toplumların yerine, başka toplumlar geçmiştir. Sünnetullah gereği, kan döken ve bozuculuk yapan bir topluluk mutlaka helak edilir ve yerine bir başka topluluk gelir.

31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretmiş ve sonra o(isimlere sahip ola)nları meleklere sunarak, "Eğer doğrulardan iseniz bana şunların isimlerini haber verin bildirin" demişti.

32- (Melekler), "Sen her türlü eksikten uzaksın, biz de senin öğrettiğinden başka bilgi yoktur, şüphesiz ki sen bilici ve doğru karar vericisin" demişlerdi.

33- (Allah) "Ey Adem onlara, onların isimlerini bildir" demişti de, (Adem) onlara isimleri bildirdiğinde (Allah meleklere), "Ben size göklerin ve yerin görünmeyenini gerçekten ben daha iyi bilirim, her ne açıklıyorsunuz ve her ne gizliyorsunuz şüphesiz ki ben en iyi bilirim dememiş miydim?" demişti.

34- Bir zaman meleklere "Adem'e secde edin" demiştik de, onlar da İblis hariç hemen secde etmişlerdi. O, (secde etmeye) direnmiş, büyüklenmiş ve inkarcılardan olmuştu.

35- Ve (Adem'e) "Ey Adem sen ve eşin cennette yerleş ve ikiniz orada dilediğiniz yerden yeyin ve ikiniz bu ağaca yaklaşmayın, yaklaştığınız takdirde ikiniz yanlış yapanlardan olursunuz" demiştik.

36- Derken şeytan ikisini ağaca yaklaşmama emrine riayet etmekten kaydırmış ve böylelikle ikisini içinde bulundukları yerden çıkarmış, ve biz de "Birbirinize düşman olarak inin, sizin için (bundan sonra) yeryüzünde belirli bir vakte kadar yerleşim ve faydalanma vardır" demiştik.

37- Bunun üzerine Adem, Rabbinden kendisine ilka edilen kelimeleri karşılamış, böylelikle Rabbi ona (lütuf ile) dönmüştü. Çünkü O, daima (lütufla) çokça dönücü merhamet edicidir.

38- (Biz de onlara) "Toplu halde oradan inin, eğer benden yol gösterici gelir de kim benim yol göstericime uyarsa artık onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir" demiştik.

39- Onlar ki inkar ettiler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır  onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

40- Ey İsrailoğulları, size lutfettiğim nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü eksiksiz olarak yerine getirin ki, ben de size verdiğim sözü eksiksiz olarak yerine getireyim ve yalnızca benden sakının.

41- Ve beraberinizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğime inanın ve onu inkarcı öncü olmayın. Ve ayetlerimi az bir değere satmayın ve yalnızca benden korunun.

42- Ve geçerliyi, geçersiz ile örtmeyin. Biliyor olduğunuz halde gerçeği saklamayın.

43- Kulluk görevlerinizi ayakta tutun ve arınmayı yerine getirin. Boyun eğenlerle beraber boyun eğin.

44- Kitabı okuyor olduğunuz halde, insanları erdemli olmayı emredip te kendinizi unutuyor musunuz? hala aklınızı kullanmaz mısınız?

45- Direnerek mücadele etmek ve kulluk görevlerinizi ayakta tutmak suretiyle yardım isteyin. Şüphesiz ki bu gönülden saygı besleyenlerden başkasına ağır gelir.

46- O gönülden yalvaranlar ki, Rablerine karşılacaklarına ve O'na dönücüler olduklarına dair sanı sahibidirler.

47- Ey İsrailoğulları, size lutfettiğim nimetimi ve sizi Firavun ve ordusuna* karşı üstün kıldığımı hatırlayın.

*- 47. ayette geçen El Alemine kelimesine Firavun ve ordusu şeklinde anlam verme sebebimiz, bu kelimenin anlamını konu bütünlüğü içinde bulmasından dolayıdır. 49. 50. ayetlerde hatırlatılan bu üstünlüğün, Firavun ve ordusuna karşı olduğu görülmektedir.
 
48- Öyle bir güne karşı korunun ki (o günde) kimsenin kendisinden başka bir şey karşılığı olmaz. Ve ondan şefaat kabul edilmez ve ondan denkleştirme bedeli de alınmaz ve onlar yardım da olunmazlar.

49- Bir zaman, oğullarınızı boğazlamak, kadınlarınızı sağ bırakmak suretiyle size azabın kötüsüne süren Firavun ordusundan* sizi kurtarmıştık. Bunda sizin için Rabbinizden büyük lütuf vardı.

*- Ali Fir'avne kelimesine Firavun ve ordusu anlamı verme sebebimiz, 50. ayette suda boğulanların onlar olmasındandır.

50- Bir zamanlar sizin için denizi bölmüş, sizi böylelikle kurtarmış, Firavun ordusunu siz onlara bakıyor halde iken boğmuştuk.

51- Ve bir zaman Musa ile kırk geceliğine sözleşmiştik. Sonra onun ardından sizler buzağıyı (ilah) edinerek yanlış yapanlar olmuştunuz.

52- Sonra bunun ardından şükretmeniz için siz(e ceza vermek)den geçmiştik.

53- Ve bir zaman Musa'ya, doğru yolda olmanız için (doğru ile yanlışın arasını) böleni vermiştik.

54- Ve bir zaman Musa topluluğuna, " Ey topluluğum, şüphesiz ki sizler buzağıyı (ilah olarak) edinmek sureti ile kendinize karşı yanlış yaptınız. Haydi sizi en güzel şekilde yaratanınıza (itaatle) dönün, (itaatle) dönmeyenlerinizi öldürün*. Sizin için bu sizi en güzel şekilde yaratanınızın katında daha hayırlıdır.Allah size (lütufla) döndü. Çünkü O, daima (lütufla) çokça dönücü merhamet edicidir". demişti.

*- 54. ayete böyle bir anlam verme gerekçemiz, ayet içinde geçen Faktülü (öldürün) kelimesinin, Kur'an içinde geçtiği hiç bir ayette mecazi anlamda kullanılmamış olmasıdır. Hakiki anlamı dikkate alınarak verilen bir mealde Kendinizi öldürün olarak ortaya çıkan anlamın düşük olması bizi, bazı tefsirlerde geçen yorumları dikkate almaya yönelterek, kelimeye mecazi bir anlam vermememize, ve tevbe edenlerin tevbe etmeyenleri öldürmesi gerektiği şeklinde bir anlam vermeye yöneltmiştir. Her mealin neticede bir yorum olduğu hata ve yanlıştan uzak olmadığı unutulmamalıdır.

55- Ve bir zaman Musa'ya, "Ey Musa, Allah'ı açıkça görünceye kadar biz sana asla inanmayacağız" demiştiniz de bundan dolayı sizi bakıyor halde iken sizi yıldırım çarpmıştı.

56- Sonra ölümünüzün ardından, şükretmeniz için sizi diriltmiştik.

57- Üzerinize bulutu gölge yapmış, üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirmiş, size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin demiştik. Onlar yanlışı bize yapmadılar, ancak onlar yanlışı kendilerine yapıyorlardı.

58- Ve bir zaman, "Şu şehre girin, orada dilediğiniz yerden bolca yeyin, kapısından secde eder halde (itaat etmiş olduğunuz halde) girin ve "Hatalarımızı bağışla" deyin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım, iyilik edenlere karşılığını artıracağız" demiştik.

59- Fakat yanlış yapanlar onlara denilmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Buna karşılık biz de o yanlış yapanların üzerine itaatten çıkmış olmaları sebebiyle gökten sarsıntı indirmiştik.

60- Ve bir zaman Musa, topluluğu için su istemişti de ona "Asanı taşa vur" demiştik. Vurması, sonucunda taştan oniki göze halinde su fışkırmış, bütün insanlar su içecekleri yerlerini bilmişti. Allah'ın rızkından yeyin için yeryüzünde bozucular olarak karışıklık çıkarmayın (demiştik).

61- Ve bir zaman siz, " Ey Musa biz tek yemeğe kesinlikle dayanamıyoruz, bizim için Rabbine çağrı yap ta toprağın bitirdiği sebze, salatalık , sarmısak, mercimek ve soğanından çıkarsın" demiştiniz de, (Musa) "O hayırlı olanı daha aşağı olanla mı değiştirmek istiyorsunuz?. Mısır'a inin sizin istediğiniz şüphesiz vardır" demişti. (Nankörlüklerinden dolayı) üzerlerine aşağılanma ve yoksulluk damgası vuruldu ve Allah'tan gazaba mahkum oldular. Bunun nedeni, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürmeleridir. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve aşırı gidiyor olmalarıydı.

62- Şüphesiz ki inananlar ve Yahudiler ve Hristiyanlar ve sabiilerden, kim Allah'a ve ahiretin gününe inanmış ve doğruları işlemişse onların mükafatları Rableri katındadır. Artık onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir. 

63- Ve bir zaman yeminle kayıtlanmış sözleşmenizi sizden almış ve Tur'u tepenize yükseltmiş, size verdiğimizi sıkıca tutun ve onda bulunanı hatırınızda tutun ki korunmuş olasınız (demiştik).

64- Sonra siz bu sözünüzün ardından yüz çevirmiştiniz. Eğer Allah'ın sizin üzerinizdeki nimeti ve merhameti olmasaydı, kesinlikle zarara uğrayanlardan olurdunuz.

65- And olsun ki sizden Cumartesi'de aşırı gitmiş olanları bildiniz. Onlara "Azarlanıp kovalanan maymunlar olunuz"demiştik.

66- Böylece bunu şahit olanlara ve ardından gelenlere ibret verici bir ceza ve korunanlar için öğüt olarak yapmıştık.

67- Bir zaman Musa topluluğuna, "Şüphesiz ki Allah size bir inek boğazlamanızı emrediyor" demişti de (onlar), "Bizi alay mı ediyorsun?" demişler, (Musa'da) "(Alay ederek)cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" demişti.
 
68- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de nasıl birşey olduğunu bize açıklasın" demişler, (Musa'da) "Şüphesiz ki O, ne zorlan(arak yaşlan)mış ne de körpe, ikisinin arasında olacak, diyor. Emrolunduğunuzu hemen yerine getirin" demişti.

69- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de onun rengini bize açıklasın" demişler, (Musa da)  " Şüphesiz ki O, görenlerin içine ferahlık veren sarı bir inektir, diyor" demişti.

70- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de nasıl birşey olduğunu bize açıklasın şüphesiz ki inekler bizce birbirine benzeşiyor, Allah dilediyse doğruyu bulanlardan oluruz" demişlerdi.

71- (Musa'da) "Şüphesiz ki O, ne boyunduruk vurulmuş, ne  toprak sürmüş ne de ekin sulamış hiçbir işte kullanılmamış, sarıdan başka renge sahip olmayan bir inektir, diyor" demişti de (onlar), "Şimdi bize gerçekliği getirdin" demişler ve onu boğazlamışlardı. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.

72- Ve bir zaman birini öldürmüştünüz de, suçu birbirinize atmıştınız. Ve Allah gizlemekte olduklarınızı ortaya çıkarandır.

73- Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olay)larının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz. (Muhammed Esed mealinden alıntıdır.)

74- Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaşarak taşlar gibi, hatta katılıkta daha şiddetli hale geldi. Şüphesiz ki taşlardan öylesi vardır ki ondan nehirler fışkırır. Ve onlardan öylesi vardır ki, yarılarak ondan su çıkar. Ve onlardan öylesi vardır ki, Allah'ın korkusundan dolayı aşağı yuvarlanır. Allah, işlemekte olduklarınızdan kayıtsız değildir.

75- Halleri böyle iken size inanacaklarını halâ umuyor musunuz? Muhakkak ki onlardan bir bölümü var ki Allah'ın kelâmını işitiyorlar, sonra onu iyice anlamalarının ardından bile bile kaydırıyorlar.

76- Ve inananlarla karşılaştıkları zaman, "Biz inandık" dediler. Birbirleri ile başbaşa kaldıklarında ise, "Allah'ın size açtığı şeyleri, Rabbinizin katında onu size karşı delil sunmak için getirsinler diye mi onlara anlatıyorsunuz, halâ aklınızı kullanmaz mısınız?" dediler.

77- Onlar bilmiyorlarmı ki Allah, onların gizlemekte olduklarını da açıklamakta olduklarını da şüphesiz biliyor.

78- Ve içlerinde kitap (Tevrat) hakkında doğru bilgi sahibi olmayanlar vardır, bildikleri sadece  kuruntulardır. Ve onlar sadece sanıya sahiptirler.

79- Yazıklar olsun o kimselere ki elleri ile kitabı yazarlar, sonra da onu az bir değere satmak için "Bu Allah'ın katındandır" derler. Yazıklar olsun onlara elleri ile yazmalarından ötürü ve yazıklar olsun yazdıklarından kazanmakta olduklarına.

80- "Ateş bize sayılı günlerden başka asla dokunmayacaktır" dediler. De ki: "Allah'ın katından bir söz mü aldınız?. Eğer aldıysanız Allah asla sözünden sırt çevirmez. Yoksa Allah üzerine (doğruluğunu) bilmediğiniz birşeyi mi söylüyorsunuz?"

81- Hayır, kim bir kötülük kazanmış ve bu hatası onu kuşatmış (halde ölmüş) ise, işte bunlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

82- Ve onlar ki inandılar ve doğruları işlediler. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

83- Ve bir zaman İsrailoğulları'ndan, Allah'tan başka kimseye kulluk etmeyin ve anne babaya, yakınlık sahiplerine (akrabaya), yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz ve insanlara güzel söz söyleyin ve kulluk görevlerinizi ayakta tutun ve arınmayı yerine getirin diye kayıtlanmış sözleşme almıştık. Sonra içinizden azınız hariç yüz çevirmiştiniz. Ve sizler de halâ kayıtsız kalarak yüz çevirenlersiniz.

84- Ve bir zaman, kanlarınızı dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın diye sizden kayıtlanmış sözleşme almış, siz de kabul etmiştiniz. Ve sizler halâ buna şahitlersiniz.

85- Sonra sizler onlarsınız ki, birbirinizi öldürüyor ve içinizden bir bölümünü, onlara karşı günah ve düşmanlıkla birbirinize arka çıkarak yurtlarından çıkarıyor ve eğer size esirler olarak geldikleri takdirde onlarla fidyeleşiyorsunuz. Halbuki onları (yurtlarından) çıkarmak yasak kılınmıştı. Yoksa siz kitabın (fidye almayı helal kılan) bir kısmına inanıyorsunuz da, (birbirinizi yerinizden çıkarmanızı haram kılan) bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden kim böyle yaparsa karşılığı dünya hayatında rezil olmaktır. Kalkış'ın gününde ise azabın en şiddetlisine döndürüleceklerdir. Ve Allah işlemekte olduklarınızdan kayıtsız değildir.

86- İşte onlar ahirete karşılık dünya hayatını satın almış olanlardır. Azap onlardan hafifletilmez ve onlar yardım da olunmazlar.

87- And olsun ki Musa'ya kitabı verdik ve onun ardından ard arda elçileri. Ve Meryem oğlu İsa'ya apaçık delilleri verdik ve onu Kudüs'ün Ruhu ile güçlendirdik. Her ne zaman bir elçi size nefislerinizin hoşlanmadığı bir şeyi getirmiş olsa büyüklendiniz, bir bölümünü yalanladınız ve bir bölümünü de öldürüyordunuz.

88- "Kalplerimiz (senin çağırdığına karşı) muhafazalıdır" dediler. Hayır inkarlarından ötürü Allah onları uzaklaştırmıştır. Bundan dolayı pek azı inanır.

89- Onlara beraberlerinde olan (Tevrat)ı doğrulayıcı bir kitap geldiğinde, ki gelmeden önce inkarcı (Arap)lar üzerine zafer kazanmak istiyorlardı. (Önceden) tanıdıkları (kitap) onlara geldiğinde (bu sefer de) onu inkar ettiler. Artık Allah'ın uzaklaştırması inkarcıların üzerinedir.

90- Allah'ın, kullarından dilediği kimsenin üzerine lütfundan (kitap) indirmesine haset ederek, Allah'ın indirmekte olduğunu inkar etmekle, karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür. Bu yüzden gazap üzerine gazaba mahkum oldular. İnkarcılar için hor ve hakir edici azap vardır.

91- Ve onlara, "Allah'ın indirdiğine inanın denildiği zaman" onlar, "Biz, bizim üzerimize indirilene inanırız" dediler ve onun ardındakini inkar ediyorlar. Halbuki o , onların beraberinde olanı doğrulayan bir gerçektir. De ki: "Eğer inanmışlar iseniz önceden Allah'ın nebilerini ne için öldürüyordunuz?"

92- And olsun Musa size apaçık delilleri getirmiş, onun (Tur'a çıkmasının) ardından yanlış yapanlar olarak buzağıyı (ilah) edinmiştiniz.

93- Ve bir zaman kayıtlanmış sözleşmenizi sizden almış ve Tur'u tepenize yükseltmiş, size verdiğimizi sıkıca tutun ve dinleyin (demiştik). (Bu emre rağmen) "İşittik ve isyan" demişler ve kalplerine buzağı (sevgisi) yerleştirilmişti. De ki: "Eğer inanmışlar iseniz inancınız size ne kötü şeyi emrediyor".

94- De ki: "Eğer ahiretin yurdu Allah'ın katında (Yahudi olmayan) insanların dışında size özel ise, öyleyse eğer doğrulardan iseniz hemen ölümü temenni edin."

95- Ellerinin önceden sundukları sebebiyle, onu ebedi olarak asla temenni etmezler. Allah yanlış yapanları bilicidir.

96- Onları kesinlikle, yaşamaya karşı ortak koşmakta olanlardan bile, insanların en düşkünü olarak bulacaksın. Her biri bin sene ömür verilmesini ister. Halbuki bu ömür verilmesi isteği onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah onların işlemekte olduklarını görücüdür.

97- De ki: "Kim Cibril'e düşman ise, ki o önündekini doğrulayıcı, inananlar için yol gösterici ve müjdeci olanı Allah'ın izini ile senin kalbine indirmiştir."

98- Kim, Allah'a ve meleklerine ve elçilerine ve Cibril'e ve Mikal'e düşmansa, artık şüphesiz ki Allah'ta inkarcılara düşmandır.

99- And olsun ki sana apaçık deliller indirdik. Onları itatten çıkanlardan başkası inkar etmez.

100- Her ne zaman bir sözleşme yaptılarsa onlardan bir bölümü onu attı. Hayır onların tamamı inanmazlar.

101- Onlara Allah katından beraberlerinde olanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde, kitap verilmiş olanlardan bir bölümü sanki bilmiyorlamış gibi Allah'ın kitabını arkalarına attı.

102- Ve o (insan) şeytanların Süleyman'ın hükümranlığı üzerine okuduklarına uydular. Süleyman inkar etmedi, ancak o (insan) şeytanlar inkar ettiler. Onlar insanlara, sihri ve Babil'de güç sahibi* iki olan Harut veMarut'a indirileni öğretiyorlardı. Ve o ikisi "Biz (sizler için) ancak ve ancak denemeyiz sakın inkar etme" demedikçe bir kimseye dahi hiçbir şey öğretmiyorlardı. O ikisinden onunla karı ve kocanın arasını bölecek şeyleri öğreniyorlardı. Allah'ın bilgisi olmadıkça onlar, onunla bir kimseye dahi zarar verici değillerdi. Onlar kendilerine zarar verecek fayda vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. And olsun ki onlar (insan şeytanlar) kim onu (sihri) satın aldıysa onun ahirette (güzel) pay sahibi olmayacağını bildiler. Kendilerini onunla sattıkları şey ne kötüdür. Keşke biliyor olsalardı. 

(*)-102. ayet içinde geçen Melekeyn  kelimesine Elçi anlamı verme gerekçemiz, Harut ve Marut'un bildiğimiz anlamda iki melek anlamı verildiğinde ortaya çıkan problemlerin, bu ayetin Kur'an içinde birbirinden çok farklı biçimde anlaşılan bir ayet durumuna düşürmesidir. Bu konu ile ilgili açıklama dipnot olarak değil, ayrı bir makale halinde blogumuzda mevcuttur.

103- Şayet onlar inanmış ve korunmuş olsalardı, Allah'ın katındaki sonucu daha hayırlı olurdu. Keşke biliyor olsalardı.

104- Ey inananlar, "Bize çobanlık et" demeyin, "Bizi kolla gözet" deyin ve dinleyin. İnkarcılar için acı azap vardır.

105- Ne kitabın ehlinden olan inkar edenler ve ne de ortak koşanlar, size Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini istemezler. Oysa Allah kitap ve elçiliğini* dilediği kimseye ayrıcalık tanır. Allah büyük lütuf sahibi olandır. 

* Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme nedenimiz, Zuhruf s. 32. ayetine istinadendir.

106- Ondan daha hayırlısını veya bir örneğini getirmedikçe, ayetten bir hükmü yürülükten kaldırmaz veya unutturmayız. Şüphesiz ki Allah herşeyin üzerine güç yetiricidir.

107- Göklerin ve hükümranlığının şüphesiz ki Allah'a ait olduğunu bilmiyor musun?. Sizin için onun aşağısından ne bir sahip çıkan koruyucu ne de bir yardımcı yoktur.

108- (Ey Yahudiler) yoksa siz bundan önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi (size de gönderilmiş olan) elçinizi de sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Kim inanmayı inkar ile değiştirirse artık kesinlikle yolun düzgün olanından sapmıştır.

109- Kitabın ehlinden olanlardan çoğu, onlara doğru ve gerçek inanç açıklandıktan sonra, içlerindeki hasetten ötürü inanmanızdan sonra sizi inkarcılar olarak geri döndürmeyi istedi. Artık o (elçi), Allah'ın emrini getirinceye kadar (şimdilik) onlara karşılık vermekten geçin ve müsamaha gösterin. Şüphesiz ki Allah herşeyin üzerine güç yetiricidir.

110- Ve kulluk görevlerinizi ayakta tutun ve arınmayı yerine getirin. Kendiniz için hayırdan ne gönderirseniz, Allah'ın katında onu bulursunuz. Şüphesiz ki Allah, işlemekte olduklarınızı görücüdür.

111- (Yahudiler) "Cennete Yahudilerden", (Hristiyanlar da cennete) "Hristiyanlardan başkası asla giremez" dediler. Bu onların kuruntularıdır. (Onlara) de ki: "Eğer doğrulardan iseniz sağlam kanıtınızı getirin". 

112- Hayır, kim iyilik işleyici olarak yüzünü Allah'a teslim etmişse, onun mükafatı Rabbinin katındadır. Ve onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir. 

113- Yahudiler, "Hristiyanlar hiçbir şey üzerinde değildir" dedi. Hristiyanlar, "Yahudiler hiçbir şey üzerinde değildir" dedi. Oysa onlar kitabı okuyorlar. (Kitabı) bilmeyenler (Müşrikler) de onların sözlerinin örneğini söyledi. Artık Allah anlaşmazlığa düşmelerinden dolayı kalkışın gününde aralarında karar verecektir.

114- Allah'ın mescitlerinde onun isminin anılmasını mani olmuş ve onların harap olması için çalışmış olan kimseden, daha yanlış yapan kimdir?. Onlar için oralara ancak korkanlar olarak girmekten başkası yoktur. Onlar için dünyada rezillik vardır ve onlar için ahirette büyük azap vardır.

115- Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz ki Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

116- "Allah çocuk edindi" dediler. O, bundan uzaktır. Hayır, göklerde ve yerde olanlar O'nundur, hepsi O'na gönülden bağlıdırlar.

117- Göklerin ve yerin örnek bir model olmadan yaratıcısıdır. Ve bir işe hüküm verdiği zaman ona sadece ""Ol" der, o da oluverir.

118- Bilmeyen (müşrik) ler, "Allah bizimle konuşmalı veya bize (gözle görülen) bir ayet gelmeli değil miydi?" dedi. Kendilerinden önceki kimseler de onların sözlerinin örneğini söyledi. Kalpleri birbirine benzeşti. Kesin inananlar topluluğu için biz ayetlerimizi mutlaka açıkladık.

119- Şüphesiz biz seni bir gerçeklik üzerine müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ateşin arkadaşlarından sen sorumlu tutulmayacaksın.

120- Ne Yahudi ne de Hristiyanlar, onların ortak değerlerine uymadıkça senden razı olmaz. (Onlara) de ki: " Şüphesiz Allah'ın yol göstericiliği(en doğru) yol göstericiliğin kendisidir". Eğer sana gelen bu bilgiden sonra, onların keyfi arzularına uyacak olursan, Allah'tan sana ne bir sahip çıkan koruyucu ve ne de bir yardımcı yoktur.

121- Kendilerine kitap verdiklerimiz, o kitabı takip etmek suretiyle, onu okumanın hakkını vermiş olurlar. İşte onlar ona inananlardır. Ve kim onu inkar ederse işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.

122-  Ey İsrailoğulları, size lutfettiğim nimetimi ve sizi Firavun ve ordusu* üzerine üstün kıldığımı hatırlayın. 123-

*- 47. ayette geçen El Alemine kelimesine Firavun ve ordusu şeklinde anlam verme sebebimiz, bu kelimenin anlamını konu bütünlüğü içinde bulmasından dolayıdır. Bu surenin 49. 50. ayetlerde hatırlatılan bu üstünlüğün, Firavun ve ordusuna karşı olduğu görülmektedir.

123- Öyle bir güne karşı korunun ki (o günde) kimsenin kendisinden başka bir şey karşılığı olmaz. Ve ondan denkleştitme bedeli kabul edilmez ve ona şefaat fayda vermez ve onlar yardım da olunmazlar.

124- Bir zaman Rabbi, İbrahim'i bir takım kelimeler(den oluşan emirler) ile zorlu bir denemeye tabi tutmuş, o da onları (yerine getirerek) tamamlamış, (Rabbi ona) "Şüphesiz ki ben seni insanlara önder yapıcıyım" demiş, (O'da Rabbine) "Soyumdan da (önderler yap)" demiş, (Rabbi de ona) "Benim sözüm yanlış yapanlara ulaşmaz" demişti.

125- Biz Kabe'yi insanlar için güvenli bir bölge, tevhit inancının merkezi olarak tahsis etmiş; İbrahim'in bu makamının tevhit inancına uygun bir şekilde ibadet yeri olarak benimsenmesini emretmiş, bizzat İbrahim ve oğlu İsmail'den Kabe'yi her türlü şirkten muhafaza etmeleri ve orayı hac ve diğer ibadetler için gelen yerli yabancı herkese açık bir tevhit makanı olarak korumaları doğrultusunda onlardan söz almıştık. *

(*) Bakara s. 125. ayetinin meali, Hasan Elik tarafından yapılan Tevhit Mesajı adlı Kur'an çevirisinden alıntı yapılmıştır.

126- Bir zaman İbrahim, "Rabbim burasını güvenli belde yap, halkını onlardan Allah'a ve ahiretin gününe inanmış olanlarını ürünlerden rızıklandır" demiş, (Rabbi de) "İnkar etmiş olanı da az süre faydalandırırım, sonra onu ateş'in azabına mahkum ederim ve ne kötü dönüş yeridir" demişti.

127- 128- 129- Bir zaman İbrahim, Ev'den (Kabe'den) temelleri yükseltiyor ve İsmail'de (yükseltiyordu) "Rabbimiz bizden kabul et, şüphesiz ki sen işitici  bilicisin.Rabbimiz ikimizi sana teslim olanlardan yap ve soyumuzdan da sana teslim olan topluluk yap ve bize (Kabe ile ilgili yapmamız gereken) kulluk görevlerimizi göster ve bize (lütuf ile) dön. Şüphesiz ki sen (lütufla) çokça dönücü merhamet edicisin. Rabbimiz onlara içlerinden senin ayetlerini okuyacak ve onlara kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğretecek ve onları arındıracak bir elçi gönder. Şüphesiz ki sen güçlüsün doğru karar vericisin".

130- İbrahim'in ortak değerinden, kendisini kıt akıllı hale getirenden başka kim yüz çevirir? And olsun ki biz onu dünyada seçtik, ahirette ise o doğrulardan olacaktır.

131- Bir zaman Rabbi ona "Teslimiyet göster" demiş, o da "Alemlerin (Yerin göklerin ve ikisi arasındakilerin) Rabbine teslimiyet gösterdim" demişti.

132- İbrahim bunu oğullarına da emretti ve Yakup ta (oğullarına aynı şekilde), "Ey oğullarım şüphesiz ki Allah size bu hayat nizamını seçti, artık siz teslim olanlardan başka bir halde ölmeyin" (diye emretti).

133- Yoksa siz (Ey Yahudi ve Hristiyanlar), ölüm Yakub'a hazır olduğunda şahitlerden miydiniz?. Oğullarına, "Ben (im ölümüm)den sonra kime kulluk edeceksiniz?" demişti de, (oğulları) "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahına, tek olan ilâh'a kulluk edeceğiz. Biz O'na teslim olanlarız" demişlerdi.

134- O topluluk geldi geçti. Onların kazandığı onlar için, sizin kazandığınız ise sizler içindir. Ve siz onların işlemekte olduklarından sorulmazsınız (bir pay sahibi olmazsınız).

135- "Yahudi ve Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız" dediler. De ki: " Hayır, fıtratı bozulmamış olan İbrahim'in ortak değerine (uyarak doğru yolu buluruz).

136- Deyin ki: "Biz Allah'a ve bize indirilmiş olana ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve torunlara indirilmiş olana ve Musa'ya ve İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilmiş olana inandık.Onlardan birinin bile arasında bölücülük yapmayız. Biz O'na teslim olanlarız"

137- Eğer O'na sizin inandığınızın örneği gibi inanırlarsa o takdirde doğru yolu bulmuşlardır, eğer yüz çevirirlerse onlar ancak ayrışma içindedirler. Allah onlara karşı sana kâfi gelecektir. O, işiticidir bilicidir.

138- Allah'ın boyası, boyası Allah'tan daha güzel olan kimdir?. Ve biz O'na kulluk edenleriz.

139- O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, Allah hakkında bizimle mi tartışıyorsunuz?. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz ise sizedir. Ve biz O'na katışıksız bağlanmışlarız.

140- Yoksa siz, "Şüphesiz ki İbrahim ve İsmail ve İshak ve Yakub ve torunları, Yahudi veya Hristiyandır" mı diyorsunuz? De ki: "Siz mi en iyi biliyorsunuz yoksa Allah'mı?". Yanındaki bir şahitliği Allah'tan gizlemiş olandan daha yanlış yapan kimdir? Allah, işlemekte olduklarınızda kayıtsız değildir.

141- O topluluk geldi geçti. Onların kazandığı onlar için, sizin kazandığınız ise sizler içindir. Ve siz onların işlemekte olduklarından sorulmazsınız (bir pay sahibi olmazsınız).

142- İnsanlardan bazı kıt akıllılar, "Onları üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da Allah'ındır.O, dilediği kimseyi doğru yola iletir".

143- Sizi böylelikle aşırılıklardan uzak bir topluluk yaptık ki insanlar üzerine şahitler olasınız, elçi de sizin üzerinize şahit olsun. Senin üzerinde bulunduğun (Kabe'yi), elçiye uyan ile iki ökçesi üzerinde çevrileni bilmekten başka nedenle kıble yapmadık. Ve bunu yapmamız Allah'ın yol göstericiliği üzerinde olanlardan başkalarına ağır geldi. Allah sizin inanmanızı göz ardı edecek değildir. Şüphesiz ki Allah insanlar üzerinde muhakkak şefkatlidir merhamet edicidir.

144- Biz senin yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz. Şimdi seni razı olacağın bir kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Her nerede olursanız olun, yüzlerinizi onun tarafına çevirin. Kitap verilmiş olanlar bunun Rablerinden  bir gerçek olduğunu kesin olarak biliyorlar. Allah onların işlemekte olduklarından kayıtsız değildir.

145- Ve and olsun ki kitap verilmiş olanlara bütün delilleri getirmiş olsan da, senin kıblene yine uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uyacak değillerdir. Ve eğer sana gelmiş olan bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, o takdirde şüphesiz ki sen kesinlikle yanlış yapanlardansın.

146- Kendilerine kitap verilmiş olanlar, onu (Mescid-i Haram'ın kıble olduğunu)* oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Şüphesiz ki içlerinden bir bölümü gerçeği bilmekte oldukları halde kesinlikle gizliyorlar. 

(*) Bu ayeti bir çok meal (Muhammed'i) şeklinde bir parantez açarak çevirmesine rağmen, ayetin bağlamı kıble konusu ile alakalı olduğu için o şekilde açılan parantezlerin bağlama uymadığını düşünmekteyiz.

147- Gerçek Rabbindendir, artık kuşkuya kapılanlardan olma.

148- Herkesin yüzünü çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız Allah sizi topluca bir araya getirecektir. Şüphesiz ki Allah her şeye güç yetiricidir.

149- Her nereden çıkmış olursan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Şüphesiz ki bu Rabbinden bir gerçektir. Allah işlemekte olduklarınızdan kayıtsız değildir.

150- Her nereden çıkmış olursan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız yüzünüzü onun tarafına çevirin ki, içlerindeki yanlış yapanlardan başka insanların size karşı getirebilecekleri bir delili olmasın. Doğru yolda olmanız ve sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlamam için onlardan korkmayın benden korkun.

151- Bunun için içinizden size, ayetlerimizi okuyan ve sizi arındıran ve size kitabı ve doğruyu yanlış ayırmayı öğreten size bilmediklerinizi öğreten bir elçi gönderdik.

152- Artık beni anın ki bende sizi anayım ve bana şükredin ve bana nankörlük yapmayın.

153- Ey inananlar, direnerek mücadele etmek ve kulluk görevlerinizi ayakta tutmak suretiyle (Allah'tan) yardım isteyin. Şüphesiz ki Allah, direnerek mücadele edenlerle beraberdir.

154- Allah'ın yolunda öldürülenler için "Ölüler" demeyin. Bilakis onlar diridirler ancak siz bunun şuurunda değilsiniz.

155- Sizi, korkudan ve açlıktan ve canlardan ve mallardan eksiltme ile mutlaka zorlu bir denemeye tabi tutacağız. İsyan etmeden baş etmeye çalışanları müjdele.

156- Onlar ki, kendilerine bir erişme eriştiği zaman, "Biz Allah'a aidiz ve biz ona dönücüleriz" dediler.

157- İşte onlara Rablerinden destekler ve merhamet vardır. Ve işte onlar doğru yolu bulanların ta kendileridir.

158- Şüphesiz ki Safa ve Merve, Allah'ın alametlerindendir. Kim Ev'i (Kabe'yi) hacc veya umre yaparsa, bu ikisine yürümesinde ona sorumluluk yoktur. Kim gönüllü olarak bir hayır yaparsa, şüphesiz ki Allah, şükrün karşılığını vericidir bilicidir.

159- Şüphesiz apaçık delillerden ve doğru yoldan indirdiğimizi, bizim onu insanlara kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya, Allah işte onları uzaklaştırır ve uzaklaştırıcılar da onları uzaklaştırır.

160- Ancak (itaatle) dönmüş, durumlarını düzeltmiş ve (kitabı) açıklamış olanlar, işte onlara bende (lütufla) dönerim. Ben (lütufla) çokça dönücü merhamet ediciyim.

161- Şüphesiz ki onlar inkar ettiler ve inkarcı oldukları halde öldüler. Allah'ın ve meleklerin ve bütün (inanmış) insanların uzaklaştırması onlaradır. 

162- Orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar. Azap onlardan hafifletilmez ve onların yüzlerine bile bakılmaz.

163- Sizin ilahınız tek ilahtır. O'ndan başka ilah yoktur. O, şefkatlidir merhamet edicidir.

164- Şüphesiz ki,  göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve insanların menfaatini sağlayan (yüklerle) denizde seyreden gemide ve Allah'ın gökten indirerek ölümünden sonra onunla yeryüzünü dirilttiği su da ve her canlıyı yeryüzünde yaymasında ve rüzgarları çevirmesinde ve yer ile gök arasındaki boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullananlar topluluğu için işaretler vardır.

165- İnsanlardan bazıları, Allah'ın aşağısından (O'na) denkler edinir, onları Allah'ı sever gibi severler. İnananların Allah'ın sevgisi ise daha şiddetlidir. O yanlış yapanlar, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının şiddetli olduğunu keşke anlasaydı.

166- Kendilerine uyulmuş olanlar, uymuş olanlardan uzaklaşmış, azabı görmüş ve onlarla olan bağları kesilmiştir.

167- Uymuş olanlar, "Keşke bizim için bir kere daha dönüş olsa da, onların bizden uzaklaştığı gibi biz de onlardan uzaklaşsak" dedi. Allah onlara bu işlediklerini pişmanlıklar olarak gösterir ve onlar ateşten çıkacak değillerdir.

168- Ey insanlar, yeryüzünde olanlardan serbest temiz olarak yeyin. Şeytana ayak uydurmayın. Çünkü o size apaçık düşmandır.

169- O size ancak kötülüğü ve hayasızlığı, (doğruluğunu) bilmediğiniz şeyleri Allah üzerine söylemenizi emreder.

170- Ve onlara "Allah'ın indirdiğine uyundenildiği zaman,  "Hayır, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız" dediler. Ataları aklını kullanmayan ve doğru yolu bulamayan kimseler olsa bile mi?

171- İnkar edenlerin örneği, çobanın sesini işiten ve onu bağırıp çağırma olarak anlayan hayvan sürüsüne benzer. Sağır, dilsiz, kördürler, Onlar artık aklını kullanmazlar.

172- Ey inananlar, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yeyin, eğer sadece ona kulluk ediyorsanız Allah'a şükredin. 

173- O size ancak leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkasının adına kesilmişi yasak kılmıştır. Kim ki açlık sebebi ile darda kaldıysa, başka darda kalanın hakkına saldırmamak ve aşırı gitmemek şartı ile bunları yemesinde ona bir günah yoktur. Hiç şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

174- Şüphesiz ki onlar Allah'ın kitaptan indirdiğini gizliyorlar ve az bir değere satıyorlar. İşte onlar karınlarına ateşten başka bir şey yemiyorlar. Allah, kalkışın gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacaktır. Ve onlar için acı azap vardır.

175- İşte onlar, doğru yolu karşılık olarak vererek sapkınlığı, bağışlanmayı karşılık olarak vererek azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne de dayanıklıdırlar.

176- Şu sebepten ötürüdür; Allah kitabı gerçeklikle indirmiştir. Kitap üzerinde anlaşmazlığa düşenler, derin bir ayrışma içindedirler.

177- Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz iyi ve erdemli olmak değildir. İyi ve erdemli olmak ancak, Allah'a ve ahiretin gününe ve meleklere ve kitaba ve nebilere inanmak ve mala karşı olan sevgisine rağmen onu yakınlara ve yetimlere ve yoksullara ve yolun oğluna (yolda kalmışa) ve isteyenlere ve kölelere vermek ve kulluk görevlerini ayakta tutmak ve arınmayı yerine getirmek ve sözleşme yaptıkları zaman sözlerini eksiksiz yerine getirmek ve sıkıntı ve darlık  zamanında dayanmak ve mücadele etmektir. İşte onlar doğru olanlardır, işte onlar, korunanların ta kendileridir.

178- Ey inananlar, (cinayetle) öldürülenler hakkında kısas, sizin üzerinize yazıldı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın (cinayeti kim işlediyse o kısas edilir yerine başkası olmaz). Kim (öldürülenin) kardeşinden (öldürenin) lehine  (kısas hükmünden)  geçilmişse, güzel ve uygun bir şekilde ödeme yapmak vardır. Bu Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bu karardan sonra kim haddi aşarsa ona acı azap vardır.

179- Sizin için kısasta hayat vardır. Ey temiz akıl akıl sahipleri umulur ki korunursunuz.

180- Birinize ölüm hazır olduğu zaman, eğer bir mal bırakmış ise ana babaya ve yakınlara güzel ve uygun bir şekilde vasiyet etmesi, korunanlar üzerine bir hak olarak yazıldı.

181- Kim bunu işittikten sonra değiştirirse, bunun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Hiç şüphesiz Allah işiticidir bilicidir.

182- Eğer bir kimse,  vasiyet edenin haksızlığa meylettiğinden endişelenip aralarını düzelttiyse onun üzerine bir vebal yoktur. Hiç şüphesiz  Allah çok bağışlayıcı  merhamet edicidir.

183- Ey inananlar, oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi, korunmanız için size de  yazıldı.

184- Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta veya yolculuktaysa, (tutamadıklarını) diğer günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar için ise bir çaresiz doyumu fidye vardır. Kim gönüllü olarak hayır işlerse, bu onun için daha hayırlıdır. (Fidye ruhsatına rağmen) eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185- Ramazan ayı ki, insanlar için yol gösterici olan ve doğru yolu kapsayan açıklamaları ve (doğru ile yanlışı birbirinden) bölen Kur'an, o ayda indiril(meye başlan)dı.  Sizden kim o aya erişirse orucu tutsun.Sizden kim hasta veya yolculuktaysa, (tutamadıklarını) diğer günlerde tutar. Allah size kolaylık istiyor, zorluk istemiyor. (Bu ruhsatı verme sebebi) sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola ilettiği için onu yüceltmeniz, ve ona şükretmeniz içindir.

186- Ve kullarım sana benden sorduğu zaman, şüphesiz ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse onlar da bana cevap versinler, bana inansınlar ki doğruyu bu şekilde bulmuş olsunlar.

187- Oruç gecesinde kadınlarınız ile cinsel ilişki kurmanız size serbest kılındı. Onlar sizin için koruyucu bir örtü, siz de onlar için koruyucu bir örtüsünüz. Allah sizin kendinize karşı ihanet edebileceğinizi bildi ve size(lütuf ile) döndü ve siz(i cezalandırmak)dan geçti. Artık şimdi onlarla (oruç gecelerinde de) cinsel ilişki kurun, Allah'ın sizin üzerinize yazdığını arayın. Gecenin karanlığı ile günün aydınlığı size açıkça belli oluncaya kadar yeyin için, sonra orucu geceye tamamlayın. Mescitlerde itikaf halinde olduğunuzda ise kadınlarınızla cinsel ilişki kurmayın. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunlara yaklaşmayın. Allah işte böylece insanlara korunmaları için ayetlerini açıklıyor.

188- Mallarınızı aranızda geçersiz yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir bölümünü günahla yemek için biliyor olduğunuz halde mallarınızı yöneticilere aktarmayın.

189- Sana ayın evrelerinden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar  ve hac için vakit ölçüleridir. Evlere arkalarından gelmek (işi usulüne göre yapmamak) erdemli olmak değildir. Erdemli ancak korunan kişidir. Evlere kapılarından gelin (işi usulüne göre yapın). Arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için Allah'a karşı korunun.

190- Sizinle savaşanlarla siz de Allah'ın yolunda savaşın. Aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah aşırı gidenleri sevmez. 

191- Ve onları yakaladığınız yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Kargaşa çıkarmak öldürmekten daha kötüdür. Ve onlar sizinle Mescid-i Haram yanında savaşmadıkça, siz de onlarla orada savaşmayın. Eğer onlar sizinle savaşırlarsa, siz de onları öldürün. İnkarcıların karşılığı işte böyledir.

192- Eğer onlar vazgeçerlerse, şüphesiz ki artık Allah çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

193- Ve kargaşa ortadan kalkıncaya ve hayat nizamı (belirleme yetkisi) Allah'ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer onlar vazgeçerlerse, artık yanlış yapanlardan başkasına düşmanlık yoktur.

194- Yasak ay yasak aya karşılıktır. Dokunulmazlıklar da karşılıklıdır. Kim size saldırırsa, siz de o saldırının örneği gibi ona saldırın. Allah'a karşı korunun, şüphesiz ki Allah korunanlarla beraberdir.

195- Allah'ın yolunda harcama yapın. Kendi ellerinizle kendinizi yok oluşla karşılaştırmayın. İyilik edin, hiç şüphesiz ki Allah iyilik edenleri sever.

196- Hac ve umreyi Allah için yerine getirin. Eğer engellenirseniz kolayca bulabileceğiniz bir kurbanlık gönderin. Gönderdiğiniz kurbanlık mahalline ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta veya başından bir rahatsızlığı olan kimse oruç, sadaka veya kurbandan ibaret bir fidye ödemesi gerekir. Artık engelden kurtulduğunuz zaman, kim hac zamanına kadar umre yapacak olursa, onun da kolayca bulabileceği bir kurban kesmesi gerekir. Şayet böyle bir imkana sahip değilse, hacc'da üç gün, hacc'dan döndüğü zaman ise yedi gün olmak üzere on gün oruç tutar. Bu Mescid-i Haram'a dışarıdan gelenler içindir. Allah'a karşı korunun, ve bilin ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

197- Hac bilinen aylardır. Kim bu aylarda haccı kendisi için zorunlu kılmışsa bilsin ki, hac da cinsel ilişki, onu yoldan çıkaracak fiiller, ve tartışma yoktur. Hayır adına ne yaparsanız Allah onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın hayırlısı korunmaktır. Ey temiz akıl sahipleri benden korunun.

198- (Hac aylarında ticaret yapmak sureti ile) Rabbinizden bi lütuf talep etmenizde herhangi bir sorumluluk yoktur. Artık Arafat'tan sel gibi döküldüğünüz zaman Meşar-ı Haram (Müzdelife) yanında Allah size doğru şekilde onu anmayı nasıl gösterdi ise, onu öylece anın. Doğrusu siz bundan önce onu doğru şekilde anmayarak yolunu kaybedenlerden idiniz.

199- (Başkalarından üstünlük iddiası içinde kendinizi insanlardan ayırıp ta, Arafat'a çıkmadan Müzdelife'de beklemeye durmayın) Herkesin sel gibi döküldüğü yerden siz de dökülün ve (şimdiye kadar gösterdiğiniz muhalefetten ve yaptığınız hatalardan dolayı) Allah'tan bağışlanma isteyin. Hiç şüphesiz ki Allah, günahları çok bağışlayan (bilhassa mü'minlere karşı) hususi rahmet ve merhameti pek bol olandır (*) 

(*) Bakara s. 199. ayetinin çevirisi Ali Ünal tarafından yapılan meal'den alınmıştır.

200- Artık hac ibadeti ile ilgili hükümleri yerine getirdiğiniz zaman atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha şiddetli biçimde Allah'ı anın. İnsanlar içinde "Rabbimiz bize dünyada ver" diyen vardır. Bu kimseye ahirette bir pay yoktur.

201- Ve içlerinden kimi de "Rabbimiz bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver, bizi ateşin azabından koru" der.

202- İşte onlar için, kazandıklarından payları vardır. Allah hesabı hızlı görücüdür.

203- Allah'ı sayılı günlerde anın. Korunan kimsenin iki günde acele ederek (Mina'dan Mekke'ye) dönmesinde ona günah olmadığı gibi, dönüşü tehir etmesinde de bir günah yoktur. Allah'a karşı korunun ve bilin ki O'na sürülüp toplanacaksınız.

204- İnsanlar içinde bazıları vardır ki, dünya hayatına dair sözleri seni şaşırtır, ve kalbindekine Allah'ı şahit getirir. Halbuki o hasımların en yamanıdır.

205- Ve senin yanından ayrıldığı zaman ise yeryüzünde bozuculuk yapmak, iktisadi ve sosyal düzenin yok olması için çalışır. Şüphesiz ki Allah bozucuları sevmez.

206- Ve ona "Allah'tan korun" denildiği zaman, (ona dokunur) gücü onu günaha sevk eder. Böylesine cehennem yeterlidir ve orası ne kötü bir yataktır.

207- İnsanlardan kimisi vardır ki Allah'ın rızasını aramak için kendisini feda eder. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

208- Ey inananlar, topluca barış ve selamete girin, ve şeytana adımlarına uymayın. Çünkü o sizin için apaçık düşmandır.

209- Size apaçık deliller geldikten sonra ayağınız kayacak olursa, bilin ki Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

210- Yoksa onlar (inanmak için) Allah'ın ve meleklerin bulut gölgelerinin içinden çıkıp gelmesini ve emrin hükmedilmesini mi bekliyorlar? Bütün işler Allah'a döndürülür.

211- İsrailoğulları'na sor, onlara apaçık ayetlerden nicesini verdik. Kim Allah'ın nimetini, kendisine geldikten sonra değiştirirse, artık şüphesiz Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

212- İnkar edenlere dünya hayatı süslendi. Onlar inananlar ile alay ediyorlar. Oysa Allah'a karşı gelmekten korunan bu kimseler kalkışın gününde onların üstündedirler. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır. 

213- İnsanlar (yaratılış ayarları bakımından) bir tek topluluktu (fakat zaman içinde anlaşmazlığa düştüler). Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak nebiler gönderdi. İnsanlar arasındaki anlaşmazlığa düştükleri konuda hakem olması için onların beraberinde gerçeklikle kitabı indirdi. Kendilerine o kitap verilmiş olanlar apaçık ayetler geldikten sonra aralarındaki haset yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Allah, izni ile inananları, onların üzerinde anlaşmazlığa düştükleri doğru ve gerçeğe iletti. Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir. 

214- Yoksa sizden öncekilerin başlarından geçenlerin (sıkıntılarının) örneği sizin de başınızdan geçmeden, cennete girivereceğinizi mi hesab ettiniz?. Baskı ve darlık onları öylesine bunalttı ki, elçileri ve onunla beraber olan inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar sarsıldılar. Bilmiş olun şüphesiz ki Allah'ın yardımı yakındır.

215- Sana, neyi (kime) harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Hayırdan harcayacağınız mal anne baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolun oğluna (yolda kalmışa) olmalıdır. İyilikten ne yaparsanız artık şüphesiz Allah onu bilir.

216- Onu istememiş olsanız da savaş sizin üzerinize yazıldı. Sizin istemediğiniz bir şey, umulur ki sizin hayrınızadır. Sizin sevdiğiniz bir şey ise, umulur ki sizin şerrinizedir. Allah bilir ve siz ise bilmezsiniz.

217- Sana, yasak ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük (günah)tır. Allah'ın yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmak ve oranın halkını  çıkarmak, Allah'ın katında daha büyüktür. Kargaşa çıkarmak öldürmekten daha büyüktür. Eğer onların güçleri yetecek olsa, sizi hayat nizamınızdan döndürünceye kadar, sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim hayat nizamından döner inkarcı olarak ölürse, işte onların işledikleri dünya ve ahirette boşa gitmiştir. İşte bu kimseler ateşin arkadaşları olacak, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

218- Şüphesiz ki inanan ve Allah'ın yolunda hicret eden ve gayret edenler var ya, işte onlar Allah'ın rahmetini bekleyebilirler. Allah çok bağışlayacıdır merhamet edicidir.

219- Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: İkisinde de büyük günah ve insanlar için faydalar vardır. Ancak bu ikisinin günahı, faydasından daha büyüktür. Ve sana neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: (İhtiyaçtan) geçileni. Allah böylece düşünesiniz diye ayetlerini açıklıyor.

220- Dünya ve ahiret hakkında sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: Onların durumlarını  düzeltmek hayırlı olandır. Eğer onlarla birbirinize karışırsanız artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozuculuk yapan ile,  durumlarını düzeltmeye çalışanı bilir. Şayet Allah dilemiş olsaydı sizi sıkıntıya sokabilirdi. Şüphesiz ki Allah güçlüdür, doğru karar vericidir.

221- Allah'a ortak koşan kadınlar ile, onlar inanana kadar evlenmeyin. İnanan bir kadın köle, sizi şaşırtmış bile olsa Allah'a ortak koşan (hür) bir kadından daha hayırlıdır. Allah'a ortak koşan erkekleri de onlar  inanana kadar(inanan kadınlarla) evlendirmeyin. İnanan bir erkek köle, sizi şaşırtmış bile olsa Allah'a ortak koşan (hür) bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırır. Allah ise izni ile cennete ve bağışlanmaya çağırır, ve ayetlerini insanlar öğüt alsınlar diye böylece açıklar.

222- Ve sana hayızdan soruyorlar. De ki: O bir rahatsızlık halidir. Bundan dolayı hayızdaki kadınlarla, onlar temizleninceye (hayız hali bitinceye) kadar cinsel ilişki kurmayın. Artık temizlendikleri zaman Allah'ın size emrettiği yerden, onlar ile cinsel ilişki kurun. Allah şüphesiz ki (itaatle) dönenleri sever, temizlenenleri de sever.

223- Kadınlarınız sizin (nesillerinizin devamını sağlayan) tarlanızdır. O halde tarlanıza (Allah'ın emrettiği yerden) dilediğinizce gelin ve kendiniz için (ahirete yönelik iyi amelleri) önceden gönderin ve Allah'a karşı korunun, O'na karşılaşacağınızı da bilin, inananları  müjdele.

224- İyilik yapmak, sakınmak, insanlar arasını düzeltmek gibi konularda ettiğiniz yeminlerinizden dolayı Allah'ı engel kılmayın. Allah işiticidir bilicidir.

225- Allah sizi kesin kararınız olmadan rastgele yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Ancak kalplerinizin kazandığı ile dolayı sorumlu tutar. Allah çok bağışlacı cezalandırmakta acele etmeyici.

226- Kadınları ile cinsel ilişkide bulunmayacaklarına dair yemin edenler, dört ay beklerler. Eğer (yeminden)  döndülerse, şüphesiz artık Allah çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

227- Ve eğer kadınları boşamaya kesin karar verdilerse, artık şüphesiz Allah işiticidir bilicidir.

228- Boşanmış kadınlar üç hayız müddeti kendilerini beklerler. Eğer Allah'a ve ahiretin gününe inanıyorlar ise, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri onlara serbest değildir. (Onları boşayan) Kocaları eğer arayı düzeltmek istedikleri takdirde onları geri almaya daha hak sahibidirler. Kocaların kadınlar üzerinde olduğu gibi, kadınların da kocaları üzerinde güzel ve uygun vazife ve sorumlulukları vardır. Adamların kadınlar üzerindeki vazife ve sorumlulukları kademe olarak daha fazladır. Allah güçlüdür, doğru karar vericidir.

229- Boşama iki keredir. Sonrasında ise güzel ve uygun şekilde tutmak veya iyilik ederek salıvermek vardır. (Boşadıktan sonra) onlara verdiklerinizi geri almanız size serbest değildir. Ancak her ikisinin Allah'ın  sınırlarını ayakta tutamayacaklarından endişeye düşmeleri halinde, siz de bu ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından endişeye düşerseniz, kadının fidye vermesinde ikisine bir sorumluluk yoktur. Bu hükümler Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

230- Eğer kadını (üçüncü defa) boşadıysa, başka bir kişi ile nikahlanıncaya kadar, artık o kadın artık ona serbest olmaz. Eğer (nikahlandığı kişi) o kadını boşarsa, eğer Allah'ın sınırlarını ayakta tutacakları sanısına sahiplerse, birbirlerine dönmelerinde ikisine bir sorumluluk yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır, bilenler topluluğu için ayetlerini böyle açıklıyor.

231- Ve kadınları boşadığınız zaman onlar bekleme sürelerinin sonuna ulaştıklarında, ya onları güzel ve uygun şekilde tutun, ya da güzel ve uygun şekilde bırakın. Onları, zarar vermek ve aşırı gitmek amacı ile tutmayın. Kim böyle yaparsa, artık kesinlikle kendisine yanlış yapmıştır. Allah'ın ayetlerini alaya almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, size onunla öğüt vermek için kitap ve hikmetten indirdiğini hatırlayın. Allah'a karşı korunun, ve bilin ki Allah her şeyi bilicidir.

232- Ve kadınları boşadığınız zaman onlar bekleme sürelerinin sonuna ulaştıklarında, aralarında karşılıklı rıza ve güzel ve uygun şekilde anlaştıkları koca(aday)ları ile nikahlanmalarına engel çıkarmayın. İçinizden Allah'a ve ahiretin gününe inananlar bununla öğütleniyor. Sizin için böylesi daha dürüst ve daha temizdir, Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

233- (Boşanmış) Anneler, emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, çocuklarını tam iki yıl emzirirler. (Emzirme süresince) Onların güzel ve  uygun bir şekilde yiyecek ve giyeceklerinin temini, emzirdikleri çocuğun babasına aittir. Hiç bir kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklenmez. Ne anne ne de baba çocuğu yüzünden zarara uğratılmasın. Mirasçıya da aynı örnek davranmak vardır. Eğer anne ve baba karşılıklı rıza çocuğu iki yıldan önce sütten kesmek isterlerse, anne ve babanın üzerine bir sorumluluk yoktur. Eğer çocuklarınızı (süt annelerine) emzirtmek isterseniz, emzirme ücretini güzel ve uygun şekilde verdiğiniz zaman, size bir sorumluluk yoktur. Allah'a karşı korunun ve bilin ki Allah, işlmekte olduklarınızı görücüdür.

234- İçinizden ömürleri tamamlatılarak geriye eşler bırakanların eşleri, kendilerini dört ay on gün beklerler. Artık bu sürenin sonuna ulaştıkları zaman, kendileri için güzel ve uygun şekilde yaptıkları (evlilik anlaşmaları)ndan dolayı, sizin üzerinize herhangi bir sorumluluk yoktur. Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

235- (Bekleme sürelerini doldurmamış) Kadınlarla evlenmek istediğinizi onlara sunmanızda, veya böyle bir isteği içinizden geçirmenizde, size herhangi bir sorumluluk yoktur. Allah, onlarla evlenmek isteğinizi içinizden geçireceğinizi bilmektedir. Ancak, onlarla meşru söz söyleme haricinde, gizlice sözleşmeyin. Bekleme sürelerinin sonuna ulaşıncaya kadar onlarla nikahın bağına karar vermeyin. Ve bilin ki Allah içinizdekini bilmektedir, o halde O'ndan sakının. Ve bilin ki Allah çok bağışlayıcı cezalandırmakta acele etmeyici.

236- Kadınları, eğer onlarla cinsel ilişki kurmadan veya onlara herhangi bir zorunlu ücret (mehir) belirmeden boşayacak olursanız, size bu konuda herhangi bir sorumluluk yoktur. Onları faydalandırın. Zengin olan zenginliği nispetinde, zengin olmayan da gücü nispetinde güzel ve uygun şekilde onları faydalandırması, iyilik edenlerin üzerine bir yükümlülüktür.

237- Eğer onları cinsel ilişki kurmadan önce, ve zorunlu ücret (mehir) belirlemiş olarak boşadıysanız, üzerinize düşen yükümlülük, belirlediğiniz zorunlu ücretin yarısıdır. Ancak kadınların bu haklarından  geçmeleri, veya nikahın bağını elinde tutanın geçmesi başkadır. Sizin (mehrin yarısını vermekten) geçmeniz ( yani tamamını vermeniz) korunmaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın. Şüphesiz ki, Allah, işlemekte olduklarınızı görücüdür.

238- Namazları (devam etmek suretiyle) koruyun, orta namazı da (koruyun). Ve (namaza) Allah'a gönlüden bağlılar olarak kalkın.

239- Eğer (güvenliğinizden) korktuysanız yaya veya binekli halde iken de kılabilirsiniz. (Güvenliğinizden) artık emin olduğunuz zaman, bilmediklerinizi size öğrettiği gibi Allah'ı anın.

240- İçinizden ömürleri tamamlatılarak geriye eşler bırakacak olanlar, geride bırakacakları eşleri için evlerinden çıkarılmadan bir yıl geçimlerini temin edecek şekilde faydalanmalarını vasiyet etsinler. Eğer onlar (kendi istekleri ile) çıkacak olurlarsa, güzel ve uygun şekilde yaptıklarından dolayı, üzerinize herhangi bir sorumluluk yoktur. Allah şüphesiz güçlüdür, doğru karar vericidir.

241- Boşanmış kadınların güzel ve uygun şekilde faydalandırılması,  korunmak isteyenlerin üzerine gerekli bir yükümlülüktür.

242- Allah, aklınızı kullanmanız için size ayetlerini böyle açıklıyor.

243- Binlerce kişi oldukları halde ölüm endişesi ile yurtlarından çıkanları görmedin mi?.  Allah onlara Ölün * dedi, sonra onları hayata döndürdü. Şüphesiz ki, Allah insanlara karşı çok lütufkardır. Ve ancak insanların çoğu şükretmezler.

(*) Buradaki Ölün emrinin, hakiki anlamda bir ölüm değil toplumların düşman istilası karşısında maruz kaldıkları zelil durumu tasvir eden mecazi anlamda bir kullanım olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü devamında gelen Talut kıssasındaki hayata döndürülme işlemi de aynı şekilde mecazi anlam taşımaktadır.

244- Allah'ın yolunda savaşın, ve bilin ki şüphesiz Allah işiticidir bilicidir.

245- Allah'ın karşılığını çokça artıracağı güzel borcu kim verir? Allah sıkar ve genişletir, ve  O'na döndürüleceksiniz.

246- Musa'dan sonraki İsrail oğulları'nın ileri gelenlerini görmedin mi? Bir zaman nebilerine. "Bize bir yönetici gönder de Allah'ın yolunda savaşalım" demişlerdi . (Nebileri) "Savaşmak sizin üzerinize yazılır, siz de savaşmaktan kaçınacak olursanız?demiş. (Onlar da) "Yurtlarımızdan ve oğullarımızdan çıkarılmış olduğumuz, halde, biz neden Allah'ın yolunda savaşmaktan kaçınalım ki" demişlerdi. Savaş üzerlerine yazıldığında ise, onlardan az bir kısmı hariç olmak üzere yüz çevirdi. Allah yanlış yapanları bilicidir.

247- Nebileri onlara, " Allah şüphesiz size Talut'u hükümran olarak gönderdi" demiş, (Onlar ise) "Biz hükümranlığa ondan daha hak sahibi, ve ona maddi yönden de bir üstünlük verilmemiş iken, o bize nasıl yönetici olabilir ki?" demişler. (Nebileri) "Şüphesiz ki, Allah size hükümran olarak onu seçti, onu bilgi ve beden gücü bakımından sizden üstün kıldı. Allah hükümranlığını dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır bilicidir" demişti.

248- Nebileri onlara, "Şüphesiz ki, onun hükümranlığının delili, size melekler tarafından taşınan sandığın gelmesidir ki, o sandıkta Rabbinizden bir güven duygusu ve Musa ve Harun ailesinden kalanlar bulunmaktadır. Eğer İnanmışlar iseniz şüphesiz ki bunda sizin için bir delil vardır" demişti.

249- Talut askerleri ile (sefer için) ayrıldığında, "Şüphesiz ki, Allah, sizi bir nehir ile zorlu bir denemeye tabi tutacak, kim o nehrin suyundan içerse benden değildir, ancak eliyle bir avuç almak haricinde, kim tatmaz ise bendendir." demişti. Onlardan az bir kısmı hariç olmak üzere, ondan içtiler. Onu kendisine güvenenler ile beraber geçtiğinde, (Talut'a güvenmemiş olan geride kalanlar) "Bugün Calut ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok" demişler,  Rablerine karşılaşacakları sanısına sahip (Talut'a güvenen) ler ise, " Topluluktan sayıca az nicesi vardır ki, Allah'ın izni ile sayıca çok olan topluluğa karşı galip gelmiştir, Allah direnerek mücadele edenlerle beraberdir" demişti.

250- Calut ve askerlerine karşı meydana çıktıklarında, "Rabbimiz üzerimize mücadele ve dayanma gücü yağdır, ayaklarımızı dirençli kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et demişlerdi.

251- Onları Allah'ın izni ile hezimete uğrattılar ve Davut Calut'u öldürdü. Allah ona hükümranlık ve doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneği verdi ve ona dilediğinden olduğundan öğretti. Allah'ın insanların bir kısmını bir kısmı  ile önlemesi olmasaydı, yeryüzü kesinlikle bozguna uğramıştı. Ancak Allah, yaratmış olduğu her şeye karşı lütuf sahibidir.

252- İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçeklikle okuyoruz. Şüphesiz sen gönderilmişlerdensin.

253- İşte bu elçiler, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden bir kısmı ile Allah konuşmuş ve bir kısmını da kademelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu Kudüs'ün Ruhu ile güçlendirdik. Şayet Allah dilemiş olsaydı kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra elçilerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak, bazıları inanmak bazıları ise inkar etmek sureti ile anlaşmazlığa düştüler. Şayet Allah dilemiş olsaydı birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak Allah dilediğini yapar.

254- Ey inananlar, alış verişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı bir gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcayın. İnkar edenler onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

255- Allah, ondan başka ilah yoktur. O, diridir, yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir. Onu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O'nun izni olmadan, katında şefaat edecek (olduğuna inanılan da) kimmiş? O, (yarattıklarının) önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O dilemedikçe kimse onun ilminden hiç bir şey elde edemez. Onun kürsisi (hükümranlık alanı) gökleri ve yeri kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunup gözetilmesi O'na ağır gelmez. Ve O, yücedir uludur.

256- Hayat nizamında istemediği halde kabul ettirme yoktur. Doğruluk, sapkınlıktan açıkça ayrılmıştır. Kim Tağut'u* inkar ederek, Allah'a inanırsa, muhakkak ki kopmayan sağlam kulpu sıkıca tutmuştur. Allah işiticidir bilicidir.

* Allah'ın yetki alanını ihlal edip, o yetkiyi kendisinde gören.

257- Allah, inananların sahip çıkanı koruyucusudur. Onları karanlıklardan ışığa çıkarır. İnkar edenlerin sahip çıkanı koruyucusu ise Tağuttur. (Bu tağutlar) Onları ışıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşin arkadaşlarıdır ve orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

258- Allah kendisine hükümranlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya girmiş olanı görmedin mi?. İbrahim ona "Benim Rabbim dirilten ve öldürendir" demiş,  o  "Ben de diriltir ve öldürürüm" demişti. İbrahim ona, "Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de onu batıdan getir bakalım" demiş, o inkarcı  şaşkına dönmüştü. Allah yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

259- Veya altı üstüne gelmiş bir şehre uğramış kişiyi (görmedin mi). "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecek?" demiş, Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş, sonra diriltmişti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın" demiş, o da "Bir gün veya bir günden daha az" demişti. (Allah ona) "Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine ve içeceğine bak hiç değişmemiş, eşeğine bak, seni insanlara böylece ibret yapacağız, kemiklere bak onları nasıl ayağa kaldırıyor, sonra et giydiriyoruz". (Sorusunun cevabı kendisine bu şekilde) apaçık belli olduğunda, " Allah'ın her şeyi güç yetirici olduğunu en iyi biliyorum" demişti.

260- Bir zaman İbrahim, "Rabbim, ölüleri nasıl diriltiyorsun bana göster" demiş, (Rabbi de ona) "Yoksa inanmıyor musun?" demiş. (İbrahim de) "Hayır (inanıyorum) fakat kalbim yatışsın" demişti. (Rabbi ona) "Kuş'tan dört tanesini tut, onları kendine meylettir, sonra da onları parçalar halinde her dağa bırak, sonra onları çağır koşarak sana gelsinler. Bil ki Allah güçlüdür doğru karar vericidir" demişti. 

261- Mallarını Allah'ın yolunda harcayanların örneği, yedi başak bitiren tane gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediği kişi için kat kat artırır. Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

262- Mallarını Allah'ın yolunda harcadıktan sonra, başa kakmak ve rahatsız etmek sureti ile harcadıklarının arkasına düşmeyenler var ya,  onların yaptıklarının mükafatı Rablerinin katındadır. Ve onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

263- Güzel ve uygun bir söz ve bağışlama, arkasından rahatsızlık gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiç bir şeye muhtaç olmayan cezalandırmakta acele etmeyicidir.

264- Ey inananlar, Allah'a ve ahiretin gününe inanmadığı halde, malını insanlara gösteriş olsun diye harcayan kimse gibi, yardımlarınızı başa kakmak ve rahatsız etmek sureti ile geçersiz hale getirmeyin. Bunu yapanın kişinin örneği, üzerinde toprak olan, kuvvetli bir yağmur eriştiğinde üzerindeki toprağı selin sürüklediği çıplak halde kalmış  kayanın örneği gibidir. Bu kimseler kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah inkarcılar topluluğunu doğru yola iletmez.

265- Mallarını, Allah'ın rızasını aramak, içlerinde olanı dirençli kılmak için harcayanların örneği, yüksek bir tepede bulunan, bol yağmur eriştiğinde ürününü iki kat veren, bol yağmur erişmese dahi çisentisi düşen bahçe gibidir. Allah işlemekte olduklarınızı görücüdür.

266- Sizden biriniz,  hurma ve üzümlerden oluşan, altından nehirler akan, içinde her türlü ürünün yetiştiği bir bahçesi olsun da, kendisine yaşlılık erişmiş ve onun soyu da zayıf kimseler olsun, o böyle bir durumda iken bahçesine ateşli bir kasırga erişerek yanmasını temenni eder mi? Allah, düşünmeniz için ayetlerini size böyle açıklıyor.

267- Ey inananlar hayır yolunda yaptığınız harcamalarınızı, kazandıklarınızın temiz  olanlarından, ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın.  Size verilse gözünüzü yummadan alamayacağınız temiz olmayan şeyleri hayır olarak harcamaya yönelmeyin. Allah hiç bir şeye muhtaç olmayan, övgüye layık olandır.

268- Şeytan size, fakirleşeceğinizi vaat ederek, hayasızlığı emrediyor. Ve Allah ise size kendisinden bir bağışlama ve lütuf  söz veriyor. Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

269- (Allah) Doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini dilediğine verir, kime böyle bir yetenek verilirse ise artık ona kesinlikle çok hayır verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası düşünmez.

270- Hayır yolunda yaptığınız her harcamayı, ve adadığınız her adağı, artık şüphesiz Allah onu bilir. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur.

271- Yardımlarınızı açıktan yaparsanız o ne güzeldir, ve eğer onları ihtiyaç sahiplerine gizlice verirseniz o daha hayırlıdır. Günahlarınızdan bir kısmını sizden örter (kaldırır). Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

272- Onları doğru yola iletmek senin görevin değildir. Ancak Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayırdan yaptığınız her harcama kendiniz içindir. Siz  yaptığınız harcamaları, ancak Allah'ın hoşnutluğunu aramaktan başka bir amaçla yapmazsınız. Hayırdan yaptığınız her harcamanın karşılığı size tastamam olarak ödenir, bu konuda size karşı yanlış yapılmaz.

273- (Yapacağınız yardımlar) Şu fakirler için (olmalıdır), kendilerini Allah'ın yoluna hasretmiş olduklarından dolayı yeryüzünde rızık temin etmek için güç yetiremezler. Onları tanımayanlar,  iffetlerinden ötürü onların hiç bir şeye muhtaç olmadıklarını hesap ederler. Sen onları (durumlarının) belirtilerinden tanırsın, yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. Hayırdan ne harcarsanız Allah onu bilicidir.

274- Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayır yolunda harcayanlar, onların mükafatı Rableri katındadır. Ve onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

275- Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan tarafından perişan edilmiş bir kimsenin kalkışından başka bir şekilde kalkmazlar. Onların böyle bir durumda kalkacak olmaları, "Alış veriş te faiz  gibidir" demiş olmalarından ötürüdür, halbuki Allah alış verişi serbest, faizi ise yasak kılmıştır. Kim ona Rabbinden bir öğüt gelir de, artık vazgeçerse, geçmişi kendisinin ve işi Allah'a aittir. Her kim tekrarlarsa,  işte onlar ateşin arkadaşlarıdır, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

276- Allah, faiz(den elde edilen kazancın bereketin)i yok eder, sadakaları ise artırır. Ve  Allah bütün nankör günahkarı sevmez.

277- Şüphesiz ki, inanan, doğruları işleyen, kulluk görevlerini ayakta tutan ve arınmayı yerine getirenlerin mükafatları Rableri katındadır. Ve onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

278- Ey inananlar, eğer inanmışlar iseniz Allah'tan korunun ve faizden kalan(alacaklar)ı bırakın.

279- Eğer bunu yapmazsanız,  artık Allah ve elçisinden açılan harpten haberiniz olsun. Eğer (itaatle) dönerseniz ana malınız sizindir, böylece siz yanlış yapmamış olursunuz, size de yanlış yapılmamış olur.

280- (Borçlu) Eğer ödeme sıkıntısı içine düşmüş ise, borcunu ödeyebileceği zamana kadar ona mühlet tanıyın. Eğer bilirseniz bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. 

281- Öyle bir güne karşı korunun ki, onda Allah'a döndürüleceksiniz, sonra herkese kazandığı tastamam ödenecek ve onlara asla yanlış yapılmayacak. 

282- Ey inananlar, süre sonunda ödemek üzere birbirinize borçlandığınız zaman, onu yazın. Aranızdan bir yazıcı onu adaletle yazsın. Yazıcı da Allah'ın öğrettiği şekilde yazmaktan direnmesin. Üzerinde (alacaklısının) hakkı olan da (borçlu da) yazdırsın, Rabbi olan Allah'tan korunsun borcundan hiç bir şeyi eksik bırakmasın. Eğer (borçlu) aklı kıt veya aciz veya borcunu yazdırmaya gücü yetmiyorsa, sahip çıkan koruyucusu o borcu adaletle yazdırsın. (Bunu yaparken) Adamlarınızdan iki kişiyi de şahit bulundurun. Eğer iki adam olmadıysa razı olacağınız şahitlerden bir adam ve kadınlardan biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için iki kadını (şahit) bulundurun. Şahitler çağrıldıklarında direnmesinler. (Borç), küçük olsa da büyük olsa da süresinini sonunu yazmaya üşenmeyin, sizin için böylesi Allah'ın katında adalete daha uygun, şahitlik bakımından daha sağlam ve (borç miktarı konusunda) herhangi bir şüpheye düşmemenize daha yakındır. Ancak aranızda peşin olarak yaptığınız ticareti kayıt altına almamanızda size herhangi bir sorumluluk yoktur. Birbiriniz ile alışveriş yaptığınız zaman şahit bulundurun. Ne alışverişi yazan kişi, ne de alışverişe şahit olan kişi zarara uğratılmasın, eğer böyle yaparsanız, şüphesiz bu yoldan çıkmaktır. Allah'a karşı korunun, Allah size (ticari hayatınızda da nasıl davranacağınızı) böyle öğretiyor ve Allah her şeyi bilicidir.

283- Eğer yolculukta iseniz ve borcu yazacak birini de bulamamışsanız, o zaman (borç karşılığında) alınmış rehinler yeter. Eğer (borçlu ve alacaklı olarak) birbirinize güven duyarsanız (rehin bırakmaya gerek duymazsanız), kendisine güven duyulan kimse üzerindeki borcu ödesin. Rabbi olan Allah'tan korunsun. Şahitliği gizlemeyin, kim onu gizlerse muhakkak o, kalbi günahkar bir kimse olmuştur. Allah şüphesiz işlemekte olduklarınızı bilicidir.

284- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır İçinizde olanı açıklar veya gizlerseniz Allah sizi onunla hesaba çeker. Dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Allah'ın her şeye güç yetiricidir.

285- Elçi, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, inananlar da. (Resul ve inananların) Hepsi, Allah'a ve meleklerine ve kitaplarına ve elçilerine inandı. (İnananlar dediler ki) elçiler arasında (Yahudiler gibi) bölücülük yapmayız. Dediler ki: "İşittik ve itaat ettik, senden bağışlama isteriz Rabbimiz dönüş yalnız sanadır".

286- Allah, kişiyi ancak gücünün yettiği ölçüsünde mükellef tutar. Herkesin kazandığı (iyilik) lehine, kazandığı (kötülük) aleyhinedir. Rabbimiz, unutur veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, üzerimize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceğini yükleme. Biz (e ceza vermek)den geç, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bizim sahip çıkanımız koruyucumuzsun, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder