2- Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O yaşayandır, o ayaktadır (her an yönetimdedir).
3- 4- Önünde olan şeyi bir doğrulayıcı olarak o kitabı sana o gerçekle indirdi. Ve önceden o insanlar için bir doğruya ileten Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti. Ve o (doğru ile yanlışı) ayıran (kitaplar)ı da indirdi. Şüphesiz ki Allah'ın ayetlerini örtmüş olanlar var ya, bir sert azap onlar içindir. Ve Allah bir çok güçlüdür, bir öç sahibidir.
5- Şüphesiz ki Allah, o yerde ve o gökte, hiçbir şey O'na gizli olmaz.
6- O, sizi o rahimlerde nasıl dilerse öyle şekillendiriyor. O'ndan başka tanrı yoktur. O, çok güçlüdür, en bilgedir.
7- O, o kitabı sana indirdi. Ondan bir kısmı sağlamlaştırılmış ayetlerdir ki, onlar o kitabın anasıdır. Ve diğeri ise benzeşenlerdir. Kalplerinde bir kaypaklık olanlara gelince, o kargaşa(yı çıkarma) peşine düşmek ve onun geri dönüşümünün peşine düşmek için, ondan benzeşene takılırlar. Oysa onun geri dönüşümünü Allah'tan başkası bilmiyor. Ve o bilgide derinleşenler derler ki: "Biz ona inandık her biri Efendimizin yanındandır." Ve bunu da o temiz akıl sahiplerinden başkası hatırlamıyor.
8- 9- (Onlar ki): "Ey Efendimiz, bizi doğruya ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize kendi katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz ki sen, o bolca bahşedenin ta kendisisin. Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen onda hiçbir belirsizlik olmayan o gün için o insanların toplayıcısısın. Şüphesiz ki Allah, o verdiği söze aykırı davranmaz" (derler)
10- Şüphesiz ki gerçeği örtmüş olanların malları ve çocukları onlardan Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şeyle asla zenginleştirmeyecektir. Ve işte onlar, o ateşin yakıtının ta kendileridir.
6- O, sizi o rahimlerde nasıl dilerse öyle şekillendiriyor. O'ndan başka tanrı yoktur. O, çok güçlüdür, en bilgedir.
7- O, o kitabı sana indirdi. Ondan bir kısmı sağlamlaştırılmış ayetlerdir ki, onlar o kitabın anasıdır. Ve diğeri ise benzeşenlerdir. Kalplerinde bir kaypaklık olanlara gelince, o kargaşa(yı çıkarma) peşine düşmek ve onun geri dönüşümünün peşine düşmek için, ondan benzeşene takılırlar. Oysa onun geri dönüşümünü Allah'tan başkası bilmiyor. Ve o bilgide derinleşenler derler ki: "Biz ona inandık her biri Efendimizin yanındandır." Ve bunu da o temiz akıl sahiplerinden başkası hatırlamıyor.
8- 9- (Onlar ki): "Ey Efendimiz, bizi doğruya ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize kendi katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz ki sen, o bolca bahşedenin ta kendisisin. Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen onda hiçbir belirsizlik olmayan o gün için o insanların toplayıcısısın. Şüphesiz ki Allah, o verdiği söze aykırı davranmaz" (derler)
10- Şüphesiz ki gerçeği örtmüş olanların malları ve çocukları onlardan Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şeyle asla zenginleştirmeyecektir. Ve işte onlar, o ateşin yakıtının ta kendileridir.
11- (Bunların durumu) Firavun'un hanedanı ve onlardan öncekilerin aynı minval üzere durumu gibidir. Onlar (gözle görülen) ayetlerimizi yalanlamışlardı. Bunun üzerine Allah da onları arkalarına takılı suçları nedeniyle tutuvermişti. Ve Allah, o sonuçlandırması çok serttir.
12- Gerçeği örtmüş olanlara de ki: "Yakında yenileceksiniz ve cehenneme sürülüp toplanacaksınız. Ve ne sıkıntılıdır o döşek."
13- Birbiri ile karşılaşan iki askeri birlikte, sizin için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardı. Bir askeri birlik Allah'ın yolunda öldürüşüyor ve diğeri ise bir gerçeği örtücü idi. (Allah'ın yolunda savaşan birlik, örtücü birliğin onlardan daha fazla olmasına rağmen) o gözün görüşü ile onları kendilerinin (sadece) iki katı olarak görüyorlardı. Ve Allah, kimi dilerse kendisinin yardımı ile güçlendirir. Şüphesiz ki bunda, o doğru görüş sahipleri için kesinlikle alınması gereken bir ders vardır.
14- O kadınlardan ve o oğullardan ve o kantarlarca yığılmış o altından ve o gümüşten ve o işaretlenmiş atlardan ve o hayvanlardan ve o ekinlerden o iştahların sevgisi, o insanlara süslendi. Bu, bu şimdiki yaşamın bir yararıdır. Ve Allah, o dönülecek yerin yerin iyisi O'nun yanındadır.
15- De ki: "Size bundan daha hayırlısını haberlendireyim mi? Korunmuş olanlar için Efendilerinin yanında, onda sürekli kalacakları onların altından o nehirler akar bahçeler ve temizlenmiş eşler ve Allah'tan bir hoşnutluk vardır." Ve Allah, o kulları bir en iyi görücüdür.
16- 17- Onlar ki: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz inandık, artık arkamıza takılı suçlarımızı bize bağışla ve bizi o ateşin azabından koru" diyenler, o direnip gayret edenler ve o doğru sözlü olanlar ve o gönülden bağlananlar ve o dağıtanlar ve o seherlerde bağışlanma isteyenlerdir.
18- Allah, o hakkaniyeti bir ayakta tutucu olarak O'ndan başka tanrı olmadığına tanıklık etti. O melekler ve o bilginin sahipleri de (tanıklık etti). O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, çok güçlüdür, en bilgedir.
19- Şüphesiz ki Allah'ın yanında (geçerli) yaşam sistemi, İslam'dır. Ve o kitap verilmiş olanlar kendilerine o bilgi geldikten sonra kendi aralarında bir hadsizlikten başka bir nedenle aykırı düşmedi. Ve kim Allah'ın ayetlerini örterse, artık şüphesiz ki Allah, o hesabı çok hızlı görendir.
20- Eğer seninle tartışacak olurlarsa, de ki: "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim ve bana takılan kimseler de (teslim etti)." Ve o kitap verilmiş olanlara ve o kitap bilgisi olmayan (Arap)lara de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa, kesinlikle doğruya iletilmişlerdir. Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, sana düşen ancak ve ancak o ulaştırmadır. Ve Allah, o kulları bir en iyi görücüdür.
21- Şüphesiz ki Allah'ın ayetlerini örtenler ve o habercileri bir gerçek olmaksızın öldürenler ve o insanlardan hakkaniyeti buyuranları öldürenler var ya, artık onları bir acı azabı müjdele.
22- İşte onlar o kimselerdir ki, bu şimdiki (yaşam) da ve o son (yaşam) da işledikleri boşa gitmiştir. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
23- Görmedin mi o kimseleri ki, kendilerine, o kitaptan bir hisse verilmişti? Kendi aralarında karar vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyorlar sonra onlardan bir bölümü kayıtsız kalarak (başka tarafa) yöneliyor.
24- Bu, onların: "O ateş sayılanmış günlerin dışında bize asla dokunmayacaktır" demiş olmaları nedeniyledir. Ve yaşam sistemlerinde yakıştırmakta oldukları şeyler onları aldatmıştır.
25- Artık onda hiçbir belirsizlik olmayan o gün için onları topladığımız ve her bir benliğe kazandığı şey onlar haksızlığa uğratılmayarak eksiksiz verileceği zaman nasıl olacak?
26- 27- De ki: "Ey hükümranlığın sahibi Allah'ım, o hükümranlığı kime dilersen verirsin ve o hükümranlığı kimden dilersen de çekip alırsın, kimi dilersen güçlendirirsin ve kimi dilersen de alçaltırsın. O hayır senin elindedir. Şüphesiz ki sen, her şeyin üzerine bir ölçü koyucusun. O geceyi o gündüzün içine geçirirsin ve o gündüzü de o gecenin içine geçirirsin. Ve o ölüden o yaşayanı çıkarırsın ve o yaşayandan da o ölüyü çıkarırsın. Ve kime dilersen de bir kısıtlama olmaksızın rızık verirsin."
28- O inananlar, o gerçeği örtücüleri o inananların aşağısından yönelenler olarak sahiplenmesin. Ve kim onlardan bir korunma gereği dışında bunu yaparsa, artık Allah'tan hiçbir şey üzerinde değildir. Ve Allah sizi kendi benliğinden sakındırır. Ve o dönüş Allah'adır.
29- De ki: "Göğüslerinizde olan şeyi gizleseniz veya onu belli etseniz de, Allah onu bilir. Ve o göklerde olan şeyleri ve o yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur."
30- O gün her bir benlik hayırdan ne işlemiş ise ve onun ile kendisi arasında keşke uzak bir süre olsa diye arzu edeceği kötülükten ne işlemiş ise, onu hazırlanmış olarak bulacak. Ve Allah sizi kendi benliğinden sakındırır. Ve Allah, o kullara karşı bir çok acıyıcıdır.
31- De ki: "Allah'ı seviyorsanız, bana takılın ki Allah da sizi sevsin ve sizin arkanıza takılı suçlarınızı bağışlasın. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir."
32- De ki: "Allah'a ve o elçiye itaat edin." Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücüleri sevmez.
33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i ve Nuh'u ve İbrahim'in hanedanını ve İmran'ın hanedanını, o tüm insanların üzerine seçti.
34- Onlar bir kısmı bir kısmından olan bir soydur. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.
35- Ve bir zaman İmran'ın karısı: "Ey Efendim, şüphesiz ki ben, karnımda olanı bir özgürleşmiş olarak sana adadım, artık benden kabul buyur. Şüphesiz ki sen, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisisin" demişti.
36- Onu doğurduğunda, - ve Allah onun ne doğurduğunu ve (istemiş olduğu) o erkek, (onun doğurduğu) o kız gibi olmayacağını en iyi bildiği halde- "Ey Efendim, ben onu bir dişi olarak doğurdum. Ve şüphesiz ki ben onu Meryem olarak isimlendirdim. Ve şüphesiz ki ben onu ve onun soyunu o taşlanan şeytandan sana sığındırırım" demişti.
37- Bunun üzerine kendisinin Efendisi onu bir iyi kabulle kabul etmiş ve onu bir iyi bitki gibi bitirmiş ve onu Zekeriyya'nın güvencesine vermişti. Zekeriyya, o özel bölüme her ne zaman girse onun yanında bir rızık bulurdu: "Ey Meryem, bu sana nasıl (geliyor)?" dediğinde, (Meryem): "O, Allah'ın yanından (geliyor)" demişti. Şüphesiz ki Allah, kime dilerse bir kısıtlama olmaksızın rızık verir.
38- Orada Zekeriyya Efendisine çağrı yapmış: "Ey Efendim, bana kendi katından bir temiz soy bahşet, şüphesiz ki sen bu çağrının en iyi işiticisisin" demişti.
39- Bunun üzerine o özel bölümde ayakta kulluk görevinde iken o melekler ona: "Şüphesiz ki Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi bir doğrulayıcı ve bir lider ve (kendisini) bir kısıtlayıcı ve o düzgünlerden bir haberci olacak Yahya'yı müjdeliyor" diye seslenmişti.
40- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana kesinlikle (yaşça) o büyüklük ulaşmış ve karım da doğurmaktan kesilmiş bir haldeyken, benim bir oğlan çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir, Allah ne dilerse yapar" demişti.
41- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir bir ayet oluştur" demiş, (Allah): "Senin ayetin, o insanlarla bir işaret dışında üç gün konuşamamandır. Ve Efendini çokça hatırla. Ve o akşam karanlığı ve o gündüzün erken vakti O'nu her türlü eksiklikten uzak tut" demişti.
42- 43- Bir zaman o melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni seçti ve temizledi ve o tüm kadınların üzerine seni seçti. Ey Meryem, Efendine gönülden bağlan ve boyun eğ ve o saygıyla eğilenlerin beraberinde saygıyla eğil" demişti.
44- Bu, onu sana vahyetmekte olduğumuz o algılanamayanın haberlerindendir. Meryem'i onların hangisi güvencesine alacak diye fal oklarını atarlarken sen onların yanında değildin. Ve onlar (bu konuda) birbirleriyle çekişirlerken de sen onların yanında değildin.
45- 46- Bir zaman o melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu Mesih İsa'dır bu şimdiki (yaşam) da ve o son (yaşam) da bir saygın ve o yakınlaştırılmışlardandır. Ve o insanlarla o beşikte iken de, yetişkin iken de konuşacak, ve o düzgünlerdendir" demişti.
47- (Meryem): "Ey Efendim, bana bir beşer dokunmamışken benim bir çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir, Allah ne dilerse takdir eder. Bir buyruğun yerine gelmesini istediği zaman, ona ancak ve ancak 'Ol' der, o da hemen oluverir" demişti.
48- 49- 50- 51- Ve ona o kitab'ı ve o bilgeliği ve Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. Ve Yakub'un oğullarına bir elçi olarak: "Şüphesiz ki ben Efendinizden size kesinlikle (gözle görülen) bir ayet getirdim. Şüphesiz ki ben size o çamurdan o kuşun biçimi gibi takdir eder, onun içine üflerim de Allah'ın onayıyla bir kuş olur. Ve Allah'ın onayıyla o doğuştan kör olanı ve o abraşı (hastalıktan) berileştirir ve o ölüleri (yeniden) yaşatırım. Ve evlerinizde ne yiyorsunuz ve ne biriktiriyorsunuz sizi haberlendiririm. Eğer inananlarsanız şüphesiz ki bunda sizin için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır. Ve Tevrat'tan önümde olanı bir doğrulayıcı olarak, üzerinize yasaklanmış olanların bir kısmını size serbestleştirmem için Efendinizden bir ayet getirdim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, benim de Efendim, sizin de Efendinizdir. Artık O'na kulluk edin. Bu, bir dosdoğru yoldur" (diyecek).
52- 53- İsa, onlardan o gerçeği örtmeyi algıladığında: "Allah'a (yardım yolunda) benim yardımcılarım kimdir?" demiş, Havariler'de: "Biz Allah'ın yardımcılarız. Allah'a inandık. Ve bizim teslim olanlar olduğumuza tanık ol. Ey Efendimiz, indirdiğine inandık ve o elçiye takıldık, artık bizi o tanık olanların beraberinde yaz" demişti.
54- Ve tuzak kurdular ve Allah'da tuzak kurdu. Ve Allah, o tuzak kurucuların en hayırlısıdır.
55- 56- 57- O vakit Allah:"Ey İsa, şüphesiz ki ben senin ömrünü tamamlayıcı ve seni kendime yükseltici ve seni gerçeği örtenlerden (kurtararak) temizleyici ve sana takılanları ise o kalkışın gününe kadar gerçeği örtmüş olanların üstünde tutucuyum. Sonra dönüş yeriniz banadır, artık hakkında aykırılığa düşmekte olduğunuz şeylerde aranızda ben karar vereceğim. Gerçeği örtmüşlere gelince, artık onları bu şimdiki (yaşam) da ve o son (yaşam) da bir sert azabla azaplandıracağım. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur. Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara gelince, artık onların işlerinin karşılıklarını eksiksiz verecektir. Ve Allah o haksızlık yapanları sevmez" demişti.
58- Bu onu sana peşi sıra okumakta olduğumuz, o ayetlerden ve o bilge hatırlatmadandır.
59- Şüphesiz ki Allah'ın yanında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir. Onu bir topraktan takdir etti, sonra ona "Ol" dedi, o da hemen oluverir.
60- O gerçek senin Efendindendir, artık sakın o tereddüde düşenlerden olma.
61- Artık sana gelmiş olan o bilgiden sonra bu konuda kim seninle tartışırsa, artık de ki: "Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı ve kadınlarımızı ve kadınlarınızı ve benliklerimizi ve benliklerinizi çağıralım sonra gönülden yalvararak, Allah'ın dışlamasının o yalancıların üzerine isteyelim."
62- Şüphesiz ki bu, kesinlikle o gerçek anlatının ta kendisidir. Ve Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle o çok güçlünün, o en bilgenin ta kendisidir.
63- Buna rağmen eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık şüphesiz ki Allah, o bozucuları en iyi bilicidir.
64- De ki: "Ey o kitabın halkı, bizimle sizin aranızdaki, Allah'tan başkasına kulluk etmemek ve O'na hiç bir şeyi ortaklaştırmamak ve bir kısmımız bir kısmımızı Allah'ın aşağısından efendiler olarak sahiplenmemek olan, denk söze gelin." Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık siz de: "Tanık olun şüphesiz ki biz teslim olanlarız" deyin.
61- Artık sana gelmiş olan o bilgiden sonra bu konuda kim seninle tartışırsa, artık de ki: "Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı ve kadınlarımızı ve kadınlarınızı ve benliklerimizi ve benliklerinizi çağıralım sonra gönülden yalvararak, Allah'ın dışlamasının o yalancıların üzerine isteyelim."
62- Şüphesiz ki bu, kesinlikle o gerçek anlatının ta kendisidir. Ve Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle o çok güçlünün, o en bilgenin ta kendisidir.
63- Buna rağmen eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık şüphesiz ki Allah, o bozucuları en iyi bilicidir.
64- De ki: "Ey o kitabın halkı, bizimle sizin aranızdaki, Allah'tan başkasına kulluk etmemek ve O'na hiç bir şeyi ortaklaştırmamak ve bir kısmımız bir kısmımızı Allah'ın aşağısından efendiler olarak sahiplenmemek olan, denk söze gelin." Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık siz de: "Tanık olun şüphesiz ki biz teslim olanlarız" deyin.
65- Ey o kitabın halkı, İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil onun arkasından indirilmiştir. Hiç bağ kurmaz mısınız?
66- İşte siz onlarsınız ki sizin için hakkında bir bilgi olan olan şeyde tartıştınız, peki sizin için hakkında bir bilgi olmayan şeyde niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
67- İbrahim, bir dönen* (Yahudi) de ve bir yardımcı* (Hristiyan)da değildi. Fakat, (fıtrat yasalarına) bir meyleden teslim olandı. Ve o ortak koşanlardan da değildi.
66- İşte siz onlarsınız ki sizin için hakkında bir bilgi olan olan şeyde tartıştınız, peki sizin için hakkında bir bilgi olmayan şeyde niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
67- İbrahim, bir dönen* (Yahudi) de ve bir yardımcı* (Hristiyan)da değildi. Fakat, (fıtrat yasalarına) bir meyleden teslim olandı. Ve o ortak koşanlardan da değildi.
*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönen" anlamı verme gerekçemiz, Araf. s. 156. ayetinde geçen bağlamına binaendir.
*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlamı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.
68- Şüphesiz ki o insanların İbrahim'e en yöneleni, ona takılmış olanlar ve bu haberci ve o inanmış olanlardır. Ve Allah, o inananların yönelenidir.
69- O kitabın halkından bir ekip arzu etti ki sizi saptırsınlar. Oysa benliklerinden başkasını saptırmıyorlar ve bunu da fark etmiyorlar.
70- Ey o kitabın halkı, tanık olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini örtüyorsunuz?
71- Ey o kitabın halkı, bilmekte olduğunuz halde, niçin o gerçeğe o geçersizliği giydiriyorsunuz ve o gerçeği gizliyorsunuz?
72- 73- Ve o kitabın halkından bir ekip: "İnanmış olanlara indirilmiş şeye, o gündüzün başında ina(nmış gibi davra)nın, onun sonunda ise gerçeği örtün, umulur ki dönerler. Ve sizin yaşam sisteminize takılan kimseden başkasına da inanmayın" dedi. De ki: "Şüphesiz ki o doğruya iletme, Allah'ın doğruya iletmesidir. (Okitabın halkından bir ekip yine): "Size verilmiş şeyin bir örneğinin (başka) birine de verileceğine veya Efendinizin yanında sizinle tartışacaklarına da (inanmayın)" (dedi). De ki: "(Kitap ve elçilik vermek de) şüphesiz ki o lütuf Allah'ın elindedir. Onu kime dilerse verir. Ve Allah, (her şeyi) bir kuşatıcıdır, bir en iyi bilicidir."
68- Şüphesiz ki o insanların İbrahim'e en yöneleni, ona takılmış olanlar ve bu haberci ve o inanmış olanlardır. Ve Allah, o inananların yönelenidir.
69- O kitabın halkından bir ekip arzu etti ki sizi saptırsınlar. Oysa benliklerinden başkasını saptırmıyorlar ve bunu da fark etmiyorlar.
70- Ey o kitabın halkı, tanık olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini örtüyorsunuz?
71- Ey o kitabın halkı, bilmekte olduğunuz halde, niçin o gerçeğe o geçersizliği giydiriyorsunuz ve o gerçeği gizliyorsunuz?
72- 73- Ve o kitabın halkından bir ekip: "İnanmış olanlara indirilmiş şeye, o gündüzün başında ina(nmış gibi davra)nın, onun sonunda ise gerçeği örtün, umulur ki dönerler. Ve sizin yaşam sisteminize takılan kimseden başkasına da inanmayın" dedi. De ki: "Şüphesiz ki o doğruya iletme, Allah'ın doğruya iletmesidir. (Okitabın halkından bir ekip yine): "Size verilmiş şeyin bir örneğinin (başka) birine de verileceğine veya Efendinizin yanında sizinle tartışacaklarına da (inanmayın)" (dedi). De ki: "(Kitap ve elçilik vermek de) şüphesiz ki o lütuf Allah'ın elindedir. Onu kime dilerse verir. Ve Allah, (her şeyi) bir kuşatıcıdır, bir en iyi bilicidir."
74- Rahmetini (kitap ve elçiliğini) kime dilerse özel kılar. Ve Allah, o büyük lütuf sahibidir.
75- Ve o kitabın halkından öylesi vardır ki, eğer ona bir kantar (altın) emanet etsen, onu sana öder. Ve onlardan öylesi de vardır ki, eğer ona bir dinar emanet etsen, (ödemesi için) daimi tepesinde dikilmediğin sürece ona sana ödemez. Bu, onların: "O kitap bilgisi olmayan (Arap)lara karşı bizim üzerimize bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmaları nedeniyledir. Ve onlar bilmekte oldukları halde Allah'ın üzerine o yalanı söylemektedirler.
76- Hayır, kim antlaşmasını eksiksiz yerine getirir ve korunursa, şüphesiz ki Allah o korunanları sever.
77- Şüphesiz ki Allah'ın antlaşmasını ve yeminlerini bir az bedele değişenler var ya, işte onlara o son (yaşam) da hiçbir (güzel) takdir yoktur. O kalkışın günü Allah onlarla konuşmaz ve onlara bakmaz ve onları arındırmaz. Ve acı bir azap onlar içindir.
78- Ve yine onlardan bir bölük var ki, siz onu o kitaptan olduğunu hesap etmeniz için dillerini o kitapla eğip büküyorlar. Oysa o, o kitaptan değildir. Ve: "O, Allah'ın yanındandır" diyorlar, oysa o Allah'ın yanından da değildir. Ve onlar bilmekte oldukları halde Allah'a karşı o yalanı söylüyorlar.
79- Hiçbir beşer için, Allah ona o kitabı ve o bilgeliği ve o haberciliği versin de sonra o insanlara: "Allah'ın aşağısından bana kullar olun" demesi olmaz. Fakat: "Öğretmekte olduğunuz o kitap nedeniyle ve ders almakta olduğunuz nedeniyle Efendiye adananlar olun" (demesi vardır).
80- Ve size, o melekleri ve o habercileri efendiler olarak sahiplenmenizi de buyurmaz. Siz teslim olduktan sonra size o gerçeği örtmeyi buyurur mu?
81- Ve bir zaman Allah o habercilerin yeminle bağlanmış sözünü almış: "Ant olsun ki size kitaptan ve bilgelikten verdim, sonra beraberinizde olan şeyi doğrulayıcı olan bir elçi size geldiğinde, kesinlikle ona inanacaksınız ve kesinlikle ona yardım edeceksiniz. Sabitleş(me sözü ver)diniz ve sizin üzerinize olan bu ağır görevimi sahiplendiniz mi?" demiş, (onlar): "Sabitleş(me sözü ver)dik" demişler, (Allah): "Tanık olun ve ben de sizin beraberinizde o tanık olanlardanım" demişti.
82- Artık kim bundan sonra (başka tarafa) yönelirse, işte onlar o itaatten çıkanların ta kendileridir.
83- Yoksa onlar, Allah'ın yaşam sisteminden başkası peşine mi düşüyorlar? Oysa o göklerde ve o yerde olan kimseler, isteyerek ve istemeyerek de olsa hepsi O'na teslim olmuştur ve yalnızca O'na döndürülecekler.
84- De ki: "Biz Allah'a ve bize indirilmiş şeye ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a veYakub'a ve o torunlara indirilmiş şeye ve Musa'ya ve İsa'ya ve o habercilere Efendilerinden verilmiş şeye inandık. Onlardan hiçbirinin arasını ayrıştırmayız ve biz O'na teslim olanlarız."
85- Ve kim yaşam sistemi olarak İslam'dan başkasının peşine düşerse, artık ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o son (yaşamda) da o ziyan edenlerdendir.
86- İnanmalarından ve o elçinin bir gerçek olduğuna tanıklık etmelerinden ve kendilerine o apaçık delillerin gelmesinin ardından gerçeği örtmüş olan bir topluluğu, Allah nasıl doğruya iletir? Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.
87- İşte onların karşılığı, Allah'ın ve o meleklerin ve o (inanan) insanların toplu olarak dışlamasının onların üzerine olmasıdır.
88- Onda sürekli kalıcıdırlar. O azap onlardan hafifletilmez ve onlar bakılmazlar.
89- Bunun ardından (itaatle) dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olanlar başka. Artık şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.
90- Şüphesiz ki, inanmalarının ardından gerçeği örtmüş, sonra da gerçeği örtmeyi artırmış olanların (ölüm anındaki) dönüşleri, asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, o sapkınların ta kendileridir.
91- Şüphesiz ki gerçeği örtmüş ve azılı gerçeği örtücü olarak ölenler var ya, eğer o yerin dolusu altını (olup) onu kurtulmalık olarak verse de, onların hiçbirinden asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, bir acı azap onlar içindir ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
92- Sevmekte olduğunuz şeylerden harcayıncaya kadar, o erdeme asla kavuşamayacaksınız. Ve bir şeyden her ne harcıyorsanız, artık şüphesiz ki Allah onu bir en iyi bilicidir.
93- Tevrat'ın indirilmesi öncesinden Yakub'un (İsrail'in) benliğine yasakladığı hariç, o her yiyecek Yakub'un oğullarına serbestti. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz hemen Tevrat'ı getirin de onu peşi sıra okuyun."
94- Artık bunun ardından kim Allah'a karşı o yalanı yakıştırırsa, işte onlar, o haksızlık yapanların ta kendileridir.
95- De ki: "Allah doğruyu söyledi. Artık (fıtrat yasalarına) bir meyleden olan İbrahim'in inancına takılın. Ve o, o ortak koşanlardan da değildi."
96- Şüphesiz ki o insanlar için konulan ilk ev, o tüm insanlar için bereketlenmiş bir doğruya ileten Bekke'deki (Kâbe) dir.
97- Onda apaçık ayetler, İbrahim'in (tevhidi) duruşu vardır. Ve kim ona girerse, artık güvende olur. Ve ona bir yola güç yetirebilen kimseye o evi haccetmesi, Allah'ın o insanların üzerindeki hakkıdır. Ve kim bu gerçeği örterse, artık şüphesiz ki Allah, o tüm insanlardan çok zengindir.
98- De ki: "Ey o kitabın halkı, Allah işlemekte olduğunuz şeylerin üzerinde bir tanık olduğu halde Allah'ın ayetlerini niçin örtüyorsunuz?"
99- De ki: "Ey o kitabın halkı, siz (gerçeğe) tanıklar olduğunuz halde niçin onda bir eğrilik arama peşine düşerek, inanmış kimseyi Allah'ın yolundan uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz? Ve Allah işlemekte olduğunuz şeylerden duyarsız değildir."
100- Ey inanmış olanlar, eğer o kitap verilmiş olanlardan bir bölüğe itaat ederseniz, inanmanızdan sonra gerçeği örtücüler olarak sizi geri döndürürler.
101- Ve Allah'ın ayetleri size peşi sıra okunurken ve O'nun elçisi de içinizdeyken, nasıl gerçeği örtersiniz? Ve kim Allah'a sarılırsa, artık kesinlikle bir dosdoğru yola iletilmiştir.
102- Ey inanmış olanlar, Allah'a karşı O'ndan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Ve siz teslim olanlardan başkası olarak ölmeyin.
103- Ve toplu olarak Allah'ın ipine sarılın ve ayrışmayın. Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar iken, kalplerinizin arasını kaynaştırmıştı da böylelikle O'nun nimetiyle kardeşler olmuştunuz. Ve siz o ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi ondan kurtarmıştı. Allah, doğruya iletilmeniz için ayetlerini size böyle açıklıyor.
104- Ve sizden o hayra çağıran ve o benimsenene uygun olanı buyuran ve o yadırganandan vazgeçirten bir topluluk olsun. Ve işte onlar o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.
105- Ve kendilerine o apaçık delillerin gelmesinden sonra, ayrışanlar ve aykırılığa düşenler gibi olmayın. Ve işte onlar var ya, bir şiddetli azap onlar içindir.
106- O günde ağaracak yüzler ve kararacak yüzler vardır. Yüzleri kararanlara gelince: "İnanmanızdan sonra gerçeği örttünüz mü? Öyleyse gerçeği örtmekte olmanız nedeniyle o azabı tadın" (denir).
107- Ve yüzleri ağaranlara gelince, artık Allah'ın rahmetindedirler. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.
108- Bunlar, Allah'ın ayetleridir. Onları sana o gerçekle peşi sıra okuyoruz. Ve Allah o tüm insanlara bir haksızlık etmek istemiyor.
109- Ve o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler, Allah'ındır. Ve o işler Allah'a döndürülür.
110- Siz, o insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı bir toplum oldunuz. O benimsenene uygunu buyuruyor ve o yadırganandan vazgeçirtiyor ve Allah'a inanıyorsunuz. Ve eğer o kitabın halkı da inanmış olsaydı, kendileri için kesinlikle daha hayırlı olurdu. İçlerinden o inananlar olsa da onların çoğu o itaatten çıkanlardır.
111- Onlar, size bir rahatsızlık dışında asla zarar veremeyecekler. Ve eğer sizinle öldürüşürlerse, size o arkalarını yöneltirler. Sonra yardım da edilmezler.
112- Allah'tan bir ipe ve o (inanan) insanlardan bir ipe (sarılmaları) dışında, nerede ele geçirilirlerse üzerlerine o aşağılanma vurulmuştur. Ve Allah'tan bir hiddete yerleşmişler ve üzerlerine o durgunluk vurulmuştur. Bu, onların Allah'ın ayetlerini örtmekte ve o habercileri bir gerçek olmaksızın öldürmekte olmaları nedeniyledir. Bu, karşı çıkmış ve sınırı aşmakta olmaları nedeniyledir.
113- 114- (Hepsi) bir denklikte değillerdir. O kitabın halkından dimdik ayakta duran o gecenin vakitlerinde boyun eğerek Allah'ın ayetlerini peşi sıra okuyan bir toplum da vardır. Allah'a ve o son güne inanırlar ve o benimsenenene uygun olanı buyururlar ve o yadırganandan vazgeçirtirler ve o hayırlarda birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar o düzgünlerdendir.
115- Ve hayırdan her ne yapıyorlarsa, on(un karşılığın)dan asla örtülmeyeceklerdir. Ve Allah, o korunanları bir en iyi bilicidir.
116- Şüphesiz ki gerçeği örtmüş olanların malları ve çocukları onları Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şeyle asla zenginleştirmeyecektir. Ve işte onlar o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.
117- Onların bu şimdiki yaşamda harcamakta olduğu şeylerin örneği, benliklerine haksızlık yapmış bir topluluğun ekinine eriştirilen, böylelikle onu yok eden onda bir kavurucu soğuk olan bir rüzgârın örneği gibidir. Ve Allah onlara haksızlık yapmadı. Fakat onlar benliklerine haksızlık yapıyorlardı.
118- Ey inanmış olanlar, sizin aşağınızdan olanları bir karındaş olarak sahiplenmeyin. Onlar sizi bozguna düşürmekten geri durmazlar. Sizin şiddetli sıkıntıya düşmenizi arzu ettiler. O kinleri, ağızlarından (çıkan sözlerden) kesinlikle belli olmuştur. Ve göğüslerindeki gizlemekte oldukları şey ise, daha büyüktür. Eğer bağ kuranlarsanız, size o ayetleri kesinlikle açıkladık.
119- İşte siz onlarsınız ki, siz onları seversiniz oysa onlar sizi sevmezler ve siz o kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tamamına inanırsınız (oysa onlar inanmazlar). Ve sizinle karşılaştıkları zaman: "İnandık" diyorlar. Ve yalnız kaldıkları zaman, size karşı olan o öfkeden dolayı parmaklarını ısırıyorlar. De ki: "Öfkenizle ölün. Şüphesiz ki Allah, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir."
120- Eğer size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Ve eğer size bir kötülük erişitirilirse, ona da sevinirler. Ve eğer direnip gayret ederseniz ve korunursanız, onların plânları size hiçbir şeyle zarar veremez. Şüphesiz ki Allah, onların işlemekte olduğu şeyleri bir kuşatıcıdır.
121- Ve hani sen o inananları o öldürüşme için duracakları yerlere yerleştirmek için sabah serinliğinde ailenden erkenden ayrılmıştın. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.
122- Ve o zaman Allah ikisine de yönelen olduğu halde, hani içinizden iki ekip yılgınlığa eğilim göstermişti. Ve artık o inananlar yalnızca Allah'a dayansınlar.
123- Ve ant olsun ki Allah, siz (sayıca onlardan) daha aşağılık bir durumda iken, size Bedir'de yardım etmişti. O halde şükretmeniz için Allah'a karşı korunun.
124- Hani sen o inananlara: "O meleklerden indirilmiş üç bini ile Efendinizin sizi uzatması size yetmeyecek mi?" diyordun.
125- Evet. Eğer siz direnip gayret ederseniz ve korunursanız ve onlarda size şu anda aniden gelirlerse, o meleklerden işaretlenen beş bini ile Efendiniz sizi uzatacaktır.
126- 127- Ve Allah bunu size ancak bir müjde olması onunla kalplerinizin rahatlaması ve gerçeği örtenlerden bir ucun kökünü kazıması veya perişan olarak çevirmesinden başkası için yapmamıştı. Ve o yardım, ancak o en güçlü, o en bilge Allah'tan başkasının yanından değildir.
128- (Allah'ın) onlara (lütuf ile) dönme veya onları azaplandırma buyruğundan sana bir şey yoktur. Şüphesiz ki onlar haksızlık yapanlardır.
129- Ve o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler, Allah'ındır. Kimi dilerse bağışlar ve kimi dilerse azap eder. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.
130- Ey inanmış olanlar, o faizi katlanmış bir katlamayla yemeyin. Ve başarıya eriştirilmeniz için Allah'a karşı korunun.
131- Ve korunun o ateşe karşı ki o, o gerçeği örtücüler için hazırlanmıştır.
132- Ve merhamet edilmeniz için Allah'a ve o elçi'ye itaat edin.
133- Ve Efendinizden bir bağışlamaya, o korunanlar için hazırlanmış, onun boyutu o gökler ve o yer kadar olan bir bahçeye birbirinizle yarışın.
134- Onlar ki, o ferahlıkta ve o darlıkta harcarlar ve öfkelerini yutkunanlar ve o insanlardan (kusurlarını) silenlerdir. Ve Allah o iyilik edenleri sever.
135- Ve onlar ki, bir hayasızlık veya benliklerine karşı bir haksızlık yaptıkları zaman, Allah'ı hatırlarlar hemen arkaya takılı suçları için bağışlama isterler. Ve Allah'tan başka o arkaya takılı suçları bağışlayan kimdir? Ve onlar bilmekte oldukları halde yaptıkları şeyler üzerinde ısrar etmediler.
136- İşte onların karşılığı, Efendilerinden bağışlama ve onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelerdir. Ve o (güzel işleri) işleyenlerin iş karşılığı ne güzeldir.
137- Sizden önce yasalar gelip geçmişti. Artık o yerde dolaşın da, o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın.
138- Bu, o insanlar için bir açıklama ve o korunanlar için ise bir öğüt ve bir doğruya iletendir.
139- Ve yılmayın ve üzülmeyin, eğer inananlarsanız, üstün durumda olan sizsiniz.
140- 141- Eğer size (Uhud'dan dolayı şimdi) bir yara dokunmaktaysa, o topluluğa da (Bedir'de) kesinlikle onun örneği bir yara dokunmuştu. Ve bu günleri o insanların arasında devridaim ettiriyoruz. Ve (bunun nedeni de) Allah'ın inanmış olanları bilmesi ve içinizden tanıkları sahiplenmesi ve Allah'ın inanmış olanları arındırması ve o gerçeği örtücüleri mahvetmesi içindir. Ve Allah, o haksızlık yapanları sevmez.
142- Yoksa, Allah içinizden güçlerini kullananları ve o direnip gayret edenleri bilmeden, o bahçeye girivereceğinizi mi hesap ettiniz?
143- Ve ant olsun ki siz onunla karşılaşmadan önce, o ölüm dileğinde bulunuyordunuz. Onu (Uhud'da) kesinlikle gördünüz ve (ona atılmayıp) bakar durumda kaldınız.
144- Ve Muhammed bir elçiden başkası değildir. Ondan önce de o elçiler gelip geçmişti. Eğer o ölür veya öldürülürse, siz ökçelerinizin üzerinde çevrilecek misiniz? Ve kim iki ökçesi üzerinde çevrilirse, Allah'a hiçbir şeyle asla zarar veremeyecektir. Ve Allah, o şükredenlerin karşılığını verecektir.
145- Ve (Uhud'da) bir benliğin, Allah'ın onayıyla bir sürelenmiş yazısından başka ölmesi olmadı. Ve kim bu şimdiki (yaşamın) ödülünü isterse, ona ondan veririz. Ve kim o son (yaşamın) ödülünü isterse, ona da ondan veririz. Ve o şükredenlerin karşılığını vereceğiz.
146- Ve haberci'den nicesi vardı ki, Efendiye adanan birçok kimse onun beraberinde öldürüşmüştü. Onlar, Allah'ın yolunda onlara eriştirilen şeyden ötürü, yılmamışlar ve zayıflık göstermemişler ve boyun eğmek istememişlerdi. Ve Allah, o direnip gayret edenleri sever.
147- Ve onların sözleri: "Ey Efendimiz, arkaya takılı suçlarımızı ve işimizdeki savurganlığımızı bize bağışla ve ayaklarımızı sabitleştir ve o gerçeği örtücü topluluğa karşı bize yardım et" demelerinden başkası olmadı.
148- Bunun üzerine Allah onlara bu şimdiki (yaşam) ödülünü ve o son (yaşam) iyi ödülünü verdi. Ve Allah, o iyilik edenleri sever.
149- Ey inanmış olanlar, eğer gerçeği örtmüş olanlara itaat ederseniz, sizi ökçeleriniz üzeri geri döndürürler de, böylelikle ziyan edenlere çevrilirsiniz.
150- Hayır, Allah sizin yöneleninizdir. Ve O, o yardımcıların en hayırlısıdır.
151- Hakkında bir yetki indirmediği şeyleri, Allah'a ortaklaştırmaları nedeniyle gerçeği örtmüş olanların kalplerini o korkuyla karşılaştıracağız. Ve onların sığınağı o ateştir. Ve ne sıkıntılıdır o haksızlık yapanların barınağı.
152- Ve Allah size o verdiği sözünü, kendisinin onayıyla onları kırıp geçirmekte olduğunuz ve sevdiğiniz şeyi size göstermesinin arkasından yılgınlığa düştüğünüz ve o buyruk konusunda birbirinizle çekişip karşı çıktığınız zamana kadar, ant olsun ki doğrulamıştı. İçinizden kimi bu şimdiki (yaşamı) istiyordu ve içinizden kimi de o son (yaşamı) istiyordu. Sonra Allah sizi yoklamak için, onlar(a karşı savaşı kazanmaktan)dan geri çevirdi. Ve ant olsun ki (Allah) sizden (hatanızı) silmiştir. Ve Allah, o inananların üzerine bir lütuf sahibidir.
153- Hani siz birine bile dönüp bakmadan (dağa doğru) çıkıyor ve o elçi de sizi arkanızdan çağırıyordu. Bunun üzerine Allah sizden kaçan şeye ve size eriştirilen şeye üzülmemeniz için sizi keder üstüne kederle ödüllendirdi. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.
154- Sonra, o kederin arkasından üzerinize içinizden bir ekibi kaplayan bir güven uykusu indirdi (böylece güveninizi kaybetmediniz). Ve sadece benliklerine eğilim gösteren bir ekip (iki yüzlüler) ise, Allah'a karşı o gerçeğin dışında bir kanaat, o düşüncesizliğin kanaatini besliyorlar:
"(Savaşla ilgili) o buyruktan bize herhangi bir şey (söz hakkı) mı vardı (sorumluluğumuz olsun)" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz ki o buyruğun tamamı Allah'a aittir." Onlar sana belli etmediklerini benliklerinde gizliyorlar: "Eğer o buyruktan bize de bir şey (söz hakkı) olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Eğer evlerinizde bile olsaydınız, üzerlerine o ölüm yazılmış olanlar devrilecekleri yere kesinlikle meydana çıkardı." Ve (bunun nedeni de) Allah'ın sinenizdeki şeyi yoklaması ve kalplerinizdeki şeyi arındırması içindir. Ve Allah, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.
155- Şüphesiz ki o iki toplu birliğin karşılaştığı gün, içinizden (başka tarafa) yönelenleri, bir kısım kazandıkları şeylerle o şeytan ancak ve ancak kaydırmak istemişti. Ve ant olsun ki Allah onlardan (hatalarını) sildi. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir yumuşak davranıcıdır.
156- Ey inanmış olanlar, gerçeği örtmüş ve o yerde yolculuğa çıktıkları veya gazvede oldukları zaman (ölen) kardeşleri için: "Eğer yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Bu, Allah'ın onların kalplerinde bir özleme dönüştürmesi içindir. Ve Allah, yaşatır ve öldürür. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür.
157- Ve ant olsun ki eğer Allah'ın yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allah'tan bir bağışlama ve bir rahmet, onların toplamakta olduğu şeylerden kesinlikle daha hayırlıdır.
158- Ve ant olsun ki ölürseniz veya öldürülürseniz, kesinlikle Allah'a sürülüp toplanılacaksınız.
159- Allah'tan bir rahmet nedeniyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer o kalbi sert ve bir kaba olsaydın, senin çevrenden kesinlikle dağılırlardı. Artık sen onlardan (hatalarını) sil ve onlar için bağışlama iste ve o buyruk hususunda onlarla danış. Kararlı olduğun zaman ise, artık Allah'a dayan. Şüphesiz ki Allah, o (kendisine) dayananları sever.
160- Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi hiçbir yenecek olmaz. Ve eğer sizi yüzüstü bırakırsa, artık O'ndan sonra size yardım edebilecek o kimse kimdir? Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansınlar.
161- Bir haberci için ganimeti (kendisine) bağlaması olmadı. Ve kim ganimeti bağlarsa, o kalkışın günü bağladığı şeyle gelir. Sonra her bir benliğe kazandığı şey eksiksiz verilir. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
162- Allah'ın hoşnutluğuna takılmış kişi, Allah'tan bir kızgınlığa yerleşmiş kişi gibi midir? Onun sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o dönüş.
163- Onlar Allah'ın yanında (farklı) kademelerdedirler. Ve Allah, onların işlemekte olduğu şeyleri bir en iyi görücüdür.
164- Ant olsun ki Allah, o inananlara onların içinde kendi benliklerinden onlara ayetlerini peşi sıra okuyan ve onları arındıran ve onlara o kitabı ve o bilgeliği öğreten bir elçi harekete geçirmekle, büyük iyilikte bulunmuştur. Ve şüphesiz ki onlar önceden kesinlikle bir açıklanan sapkınlık içindeydiler.
165- Sizin (Bedir'de) onlara iki katını eriştirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) size eriştirildiğinde mi, "Bu nereden?" dediniz? De ki: "O, benliklerinizin yanındandır." Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.
155- Şüphesiz ki o iki toplu birliğin karşılaştığı gün, içinizden (başka tarafa) yönelenleri, bir kısım kazandıkları şeylerle o şeytan ancak ve ancak kaydırmak istemişti. Ve ant olsun ki Allah onlardan (hatalarını) sildi. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir yumuşak davranıcıdır.
156- Ey inanmış olanlar, gerçeği örtmüş ve o yerde yolculuğa çıktıkları veya gazvede oldukları zaman (ölen) kardeşleri için: "Eğer yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Bu, Allah'ın onların kalplerinde bir özleme dönüştürmesi içindir. Ve Allah, yaşatır ve öldürür. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür.
157- Ve ant olsun ki eğer Allah'ın yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allah'tan bir bağışlama ve bir rahmet, onların toplamakta olduğu şeylerden kesinlikle daha hayırlıdır.
158- Ve ant olsun ki ölürseniz veya öldürülürseniz, kesinlikle Allah'a sürülüp toplanılacaksınız.
159- Allah'tan bir rahmet nedeniyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer o kalbi sert ve bir kaba olsaydın, senin çevrenden kesinlikle dağılırlardı. Artık sen onlardan (hatalarını) sil ve onlar için bağışlama iste ve o buyruk hususunda onlarla danış. Kararlı olduğun zaman ise, artık Allah'a dayan. Şüphesiz ki Allah, o (kendisine) dayananları sever.
160- Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi hiçbir yenecek olmaz. Ve eğer sizi yüzüstü bırakırsa, artık O'ndan sonra size yardım edebilecek o kimse kimdir? Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansınlar.
161- Bir haberci için ganimeti (kendisine) bağlaması olmadı. Ve kim ganimeti bağlarsa, o kalkışın günü bağladığı şeyle gelir. Sonra her bir benliğe kazandığı şey eksiksiz verilir. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
162- Allah'ın hoşnutluğuna takılmış kişi, Allah'tan bir kızgınlığa yerleşmiş kişi gibi midir? Onun sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o dönüş.
163- Onlar Allah'ın yanında (farklı) kademelerdedirler. Ve Allah, onların işlemekte olduğu şeyleri bir en iyi görücüdür.
164- Ant olsun ki Allah, o inananlara onların içinde kendi benliklerinden onlara ayetlerini peşi sıra okuyan ve onları arındıran ve onlara o kitabı ve o bilgeliği öğreten bir elçi harekete geçirmekle, büyük iyilikte bulunmuştur. Ve şüphesiz ki onlar önceden kesinlikle bir açıklanan sapkınlık içindeydiler.
165- Sizin (Bedir'de) onlara iki katını eriştirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) size eriştirildiğinde mi, "Bu nereden?" dediniz? De ki: "O, benliklerinizin yanındandır." Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.
166-167- Ve o iki toplu birliğin karşılaştığı günde size eriştirilen, Allah'ın onayıyla ve o inananları bilmesi ve ikiyüzlüleri bilmesi içindi. Ve onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda öldürüşün veya (kendinizi) savunun" denildiğinde: "Eğer öldürüşme bilseydik, kesinlikle size takılırdık" dediler. O gün onlar inanmaktan daha çok o gerçeği örtmeye yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Ve Allah onların gizlemekte olduğu şeyleri en iyi bilendir.
168- Onlar ki, (evlerinde) oturdular ve (savaşta ölen) kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, o ölümü benliklerinizden haydi savın."
169- 170- 171- Ve Allah'ın yolunda öldürülenleri sakın ölüler olarak hesap etme. Aksine onlar yaşayanlardır, Efendilerinin yanında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın, kendi lütfundan onlara verdiği şeylere sevinenlerdir. Ve onlar artlarından henüz kendilerine katılmayanlara, onlara hiç bir kaygı olmayacağını ve onların üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah'tan bir nimeti ve bir lütfu ve şüphesiz ki Allah'ın o inananların iş karşılığını kayba uğratmayacağını müjdelerler.
172- Onlar ki, kendilerine o yaranın eriştirilmesinden sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah'ı ve o elçiyi (olumlu) cevaplandırdılar. Bir büyük iş karşılığı, onların içinden iyilik etmiş ve korunmuş olanlaradır.
173- Onlar ki, o insanlar onlara: "Şüphesiz ki o insanlar sizin için kesinlikle (ordu) topladılar, artık onlardan endişelenin" demişti de (bu sözler) onların inancını artırmış ve: "Allah bize yeter ve ne güzel dayanaktır" demişlerdi.
174- Böylelikle onlara bir kötülük dokunmadan, Allah'tan bir nimetle ve lütufla çevrildiler ve Allah'ın hoşnutluğuna takıldılar. Ve Allah, bir büyük lütuf sahibidir.
175- İşte bu (insanlar), ancak ve ancak kendi yönelenleriyle sizi kaygılandıran o şeytandır. Eğer inananlarsanız, onlardan kaygılanmayın benden kaygılanın.
176- Ve o gerçeği örtmekte birbirleriyle yarışanlar, sakın seni üzmesin. Şüphesiz ki onlar Allah'a hiçbir şeyle asla zarar veremeyecekler. Allah, onları o son (yaşam) da (cennetten) bir hisse sahibi yapmamak istiyor. Ve bir büyük azap, onlar içindir.
177- Şüphesiz ki o inanmayı o gerçeği örtmeyle değiştirenler, Allah'a hiç bir şeyle asla zarar veremeyecekler. Ve bir acı azap, onlar içindir
178- Ve gerçeği örtenler onlara mühlet vermemizin benlikleri için daha hayırlı olduğunu sakın hesap etmesin. Biz onlara ancak ve ancak günahı artırmaları için mühlet veriyoruz. Ve bir alçaltıcı azap, onlar içindir.
179- Allah, o murdarı o temizden ayırana kadar, o inananları bulunduğunuz şey üzerinde bırakacak değildir. (Bunu yaparken) sizi o algılanamayananın üzerine muttali kılacak da değildir. Fakat Allah elçilerinden kimi dilerse derleyip toplar. Öyleyse Allah'a ve O'nun elçilerine inanın. Ve eğer inanırsanız ve korunursanız, artık bir büyük iş karşılığı sizin içindir.
180- Ve Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiği şeylere cimrilik edenler, onu kendileri için daha hayırlı olduğunu sakın hesap etmesin. Aksine o, onlar için daha şerdir. O kalkışın günü onunla cimrilik ettikleri şeyler, boyunlarına (ağırlık olarak) dolandırılacaktır. Ve o göklerin ve o yerin mirası, Allah'ındır. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.
181- Ant olsun ki Allah: "Şüphesiz ki Allah, bir muhtaçtır ve biz ise zenginleriz" diyenlerin sözünü işitmiştir. Bu dedikleri şeyi ve o habercileri bir gerçek olmaksızın öldürmelerini (hesap gününde) kitaplaştıracağız* ve onlara: "O yakıp kül edicinin azabını tadın" diyeceğiz.
(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitaplaştıracağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen her şeyin zaten yazılmış olması sebebidir. İşlendiği anda yazılan bir şey, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.
182- Bu, ellerinizin öncelediği nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, o kullara karşı asla haksızlık yapıcı değildir.
183- Onlar ki: "Şüphesiz ki Allah, onu o ateşin yiyeceği bir yaklaşmalık getirinceye kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda bize antlaşma yaptı" dediler. De ki: "Benden önce elçiler o apaçık delilleri, ve o dediğinizi size getirmişti. Eğer doğru sözlüler iseniz, öyleyse onları niçin öldürdünüz?"
184- Eğer seni yalanlarlarsa, senden önce o apaçık delilleri ve o yazılı metinleri ve o ışık verici o kitabı getirmiş olan elçiler de kesinlikle yalanlanmıştı.
185- Her bir benlik o ölümü tadıcıdır. Ve ancak ve ancak o kalkışın günü işinizin karşılıkları size eksiksiz verilecektir. Kim o ateşten uzaklaştırılır ve o bahçeye girdirilirse, artık o kesinlikle başarmıştır. Ve bu şimdiki yaşam, o aldatıcının bir yararlığından başka bir şey değildir.
186- Mallarınızda ve benliklerinizde kesinlikle yoklanacaksınız ve sizden önce o kitap verilmiş olanlardan ve ortaklaştıranlardan kesinlikle birçok rahatsızlık işiteceksiniz. Ve eğer direnip gayret ederseniz ve korunursanız, artık şüphesiz ki bu, o işlerin kararlısındandır.
187- Ve bir zaman Allah, o kitap verilmiş olanlardan: "Onu o insanlara kesinlikle açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz" diye, yeminle bağlanmış söz almıştı. Buna rağmen onlar sözlerini sırtlarının ötesine fırlatıp atmışlar ve onu bir az bedele değişmişlerdi. Değişmekte oldukları şey ne sıkıntılıdır.
188- Sakın hesap etmeyesin ki, getirdikleri şeylerle sevinenleri, yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenleri, artık sakın onları hesap etmeyesin ki o azaptan (kurtulmayı) başaracak yer bulabilecekler. Ve bir acı azap, onlar içindir.
189- Ve o göklerin ve o yerin hükümranlığı, Allah'ındır. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.
190- Şüphesiz ki o göklerin ve o yerin takdir edilişinde, o gece ve o gündüzün aykırı düşmesinde, o temiz akıl sahipleri için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.
191-192-193- 194- Onlar ki, ayaktayken ve otururken ve yanları üzereyken (yani her durumda), Allah'ı hatırlarlar ve o göklerin ve o yerin takdir edilişi hakkında düşünürler. (Ve derler ki): "Ey Efendimiz, sen bunu bir geçersizlikle takdir etmedin. Sen her türlü eksiklikten uzaksın, artık bizi o ateşin azabından koru. Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen kimi ateşe girdirirsen, kesinlikle sen onu rezil duruma düşürmüşsündür. Ve o haksızlık yapanlar için hiçbir yardımcı yoktur. Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz, 'Efendinize inanın' diye o inanmaya seslenen bir sesleniciyi işittik de hemen inandık. Ey Efendimiz, artık bizim arkaya takılı suçlarımızı bağışla ve bizden kötülüklerimizi ört ve bizim ömrümüzü o erdemlilerin beraberinde tamamla. Ey Efendimiz, elçilerine (itaatin karşılığında) bize söz verdiğin şeyi ver ve o kalkışın günü bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki sen o verdiğin söze aykırı davranmazsın."
195- Bunun üzerine Efendileri de onları (şöyle) cevaplandırdı: "Şüphesiz ki ben, içinizden hiçbir erkekten veya kadından işleyenin işini kayba uğratmam. (Çalışmasının karşılığını almakta) bazınız bazınızdandır (farkınız yoktur). Onlar ki göç ettiler ve yurtlarından çıkarıldılar ve benim yolumda rahatsız edildiler ve öldürüştüler ve öldürüldüler. Onlardan kötülüklerini kesinlikle örteceğim ve onları Allah'ın yanından bir ödül olarak onların altından o nehirler akar bahçelere kesinlikle girdireceğim. Ve Allah, ödülün iyisi O'nun yanındadır."
196- 197- O gerçeği örtmüş olanların o yörelerde çevrilip durması sakın seni aldatmasın. Bir az yararlılıktır, sonra onların sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o döşek.
198- Fakat Efendilerinden korunmuş olanlar için Allah'ın yanından bir ikram olarak, onda sürekli kalıcılar olacakları onların altından o nehirler akar bahçeler vardır. Ve Allah'ın yanında olan şey, iyi ve o erdemliler için daha hayırlıdır.
199- Ve şüphesiz ki o kitabın halkından kimi vardır ki, Allah'a ve size indirilmiş şeye ve kendilerine indirilmiş şeye Allah'a saygı duyarak inanırlar, Allah'ın ayetlerini bir az bedele değişmezler. İşte onlar, Efendilerinin yanındaki iş karşılıkları onlar içindir. Şüphesiz ki Allah, o hesabı hızlı görendir.
200- Ey inanmış olanlar, direnip gayret edin ve direnip gayret etmekte birbirinizle yarışın ve birbirinize bağlı olun ve başarıya eriştirilmeniz için Allah'a karşı korunun.
Hocam mealini dört gözle bekliyorum
YanıtlaSilÖmer Attaf