Kur'an Çeviri Çalışmaları

23 Aralık 2024 Pazartesi

TA HA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Ha.

2- Biz, sana bu okunan (Kur'an)ı senin mutsuz olman için indirmedik.

3- Ancak endişelenmekte olan kimse için bir hatırlatma olarak (indirdik).

4- O yüce gökleri ve o yeri takdir etmiş olan kimseden peyderpey bir indirmedir.

5- O çok şefkâtli o tahtın üzerine denkleşti.

6- O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler ve o ikisinin arasındaki olan şeyler ve o nemli toprağın altında olan şeyler, O'nundur.

7- Ve eğer sen o sözü açıkça söylesen de, artık şüphesiz ki O, o saklıyı da ve daha gizliyi de bilir.

8- Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O en iyi isimler O'nundur.

9- Ve sana Musa'nın sözü geldi mi?

10- Bir zaman bir ateş görmüştü de ailesine: "Siz durup bekleyin, şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Umarım ki ben size ondan bir kor getiririm veya o ateşin üzerinde bir doğruya ileten (yol gösteren) bulurum" demişti.

11- 12- 13- 14- 15- 16- 17- Ona geldiğinde: "Ey Musa! şüphesiz ki ben senin Efendinin ta kendisiyim, şimdi iki pabucunu çıkar. Şüphesiz ki sen o kutsallaştırılmış vadi Tuva'dasın. Ve ben seni hayırlandırdım (onöre ettim). Şimdi vahyedilmekte olan şeyi dinle. Şüphesiz ki ben Allah'ın ta kendisiyim. Benden başka hiçbir tanrı yoktur, o halde bana kulluk et ve beni hatırlamak için o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o saat gelicidir. Ben onu neredeyse gizliyorum (vaktini açıklamıyorum ki) her bir benlik koşmakta olduğu şeyle karşılıklansın. Artık ona inanmaz ve kendi keyfi arzusuna takılmış kimse, sakın seni ondan alıkoymasın. Yoksa mahvolursun. Ve bu sağ elindeki şey nedir ey Musa?" diye seslenilmişti.

18- (Musa): "O, benim değneğimdir, onun üzerine dayanırım ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim ve benim için onda diğer ihtiyaçlarım da vardır" demişti.

19- (Allah): "Onu at ey Musa" demişti.

20- Onu attığında birden o, koşmakta olan bir canlı yılan oluvermişti.

21- 22- 23- 24- (Allah): "Sen onu tut ve sakın kaygılanma, biz onu o ilk doğal durumuna tekrar döndüreceğiz. Ve elini kanadına (diğer kolunun altına) yapıştır da, (elinde) hiçbir kötülük olmadan diğer (gözle görülen) bir ayet olarak bembeyaz çıkıversin. Sana bizim (gözle görülen) ayetlerimizden o en büyüğünü göstermemiz için. Firavun'a git, şüphesiz ki o, taşkınlık yaptı" demişti.

25- 26- 27- 28- 29- 30- 31- 32- 33- 34- 35- (Musa): "Ey Efendim, benim göğsümü bana aç ve benim işimi bana kolaylaştır ve benim dilimden bir bağı çöz ki, benim sözümü kavrayalar. Ve bana benim ailemden kardeşim Harun'u bir (yardımcı) taşıyıcı yap. Onunla benim gücümü çetinleştir ve onu benim işimde bana ortaklaştır ki biz seni daha çok her türlü eksiklikten uzak tutalım ve seni daha çok hatırlayalım. Şüphesiz ki sen bizi (önceden de) bir en iyi görücü idin" demişti.

36- 37- 38- 39- 40- 41- 42- 43- 44- (Allah): "Sorduğun sana kesinlikle verilmiştir ey Musa. Ve ant olsun ki biz sana diğer bir defasında da büyük iyilikte bulunmuştuk. Bir zaman biz senin annene 'Onu o sandığa koy, onu da (sandığı) hemen o denize koy, o deniz de onu (sandığı) o sahile karşılaştırsın. Bana düşman ve ona düşman olan onu tutsundiye vahyedilmekte olan şeyi vahyetmiştik. Ve ben, benim gözüm üzerinde olarak ustalıkla yetiştirilmen için senin üzerine benden bir sevgi atmıştım. Hani o zaman kız kardeşin yürüyordu da 'Ben sizi ona güvence olacak bir kimseye kılavuzluk edeyim mi? diyordu. Böylece biz onun gözü ferah olsun ve üzülmesin diye seni annene döndürdük. Ve sen bir kişi öldürmüştün de biz seni o kederden kurtarmıştık ve biz seni denedikçe denemiş, böylece sen Medyen halkı içinde yıllarca kalmıştın. Sonra sen yaşamın akışı üzerinde geldin ey Musa. Ben seni kendi benliğim için ustalıkla yetiştirdim. Sen ve kardeşin benim (gözle görülen) ayetlerimle git ve ikiniz beni hatırlamakta sakın ihmalkâr davranmayın. İkiniz Firavun'a gidin şüphesiz ki o taşkınlık yaptı. İkiniz ona hatırlaması veya endişe duyması için bir yumuşak söz söyleyin" demişti.

45- (İkisi): "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz onun bize karşı ölçüyü kaçırmasından veya taşkınlık yapmasından endişeleniyoruz" demişlerdi.

46- 47- 48-  (Allah): "Sakın endişelenmeyin, şüphesiz ki ben ikinizin beraberindeyim. Ben işitiyorum ve görüyorum. Şimdi ikiniz hemen ona gelin ve 'Şüphesiz ki biz senin Efendinin iki elçisiyiz. Artık Yakub'un oğulları'nı bizim beraberimizde gönder ve sakın onları azaplandırma. Biz sana senin Efendinden kesinlikle (gözle görülen) bir ayet getirdik. Ve o esenlik, o doğruya iletene takılmış olan kimsenin üzerinedir. Şüphesiz ki bize o azabın kesinlikle  yalanlamış olan ve (başka tarafa) yönelmiş olan kimsenin üzerine olduğu vahyedildi' deyin" demişti.

49- (Firavun): "Öyleyse ikinizin Efendisi kimdir ey Musa?" demişti.

50- (Musa): "Bizim Efendimiz her şeye takdir edilişini vermiş olan sonra da doğruya iletmiş olan kimsedir" demişti.

51- (Firavun): "Öyleyse o ilk kuşakların durumu nedir" demişti.

52- 53- 54- 55- (Musa): "Onun bilgisi benim Efendimin yanındaki bir kitaptadır. Benim Efendim şaşırmaz ve unutmaz. O ki, o yeri size bir döşek olarak oluşturdu ve onda size yollar açtı ve o gökten bir su indirdi. (O size)'Böylece biz onunla ayrı ayrı bitkilerden çiftler olarak çıkardık. (O bitkilerden) yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki bunda (yanlıştan) o vazgeçen akıl sahipleri için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır. Biz sizi ondan (topraktan) takdir ettik ve biz ona tekrar döndüreceğiz ve biz diğer bir kere de ondan çıkaracağız' (diyendir)" demişti.

56- Ve ant olsun ki biz ona bizim (gözle görülen) o ayetlerimizin hepsini gösterdik, buna rağmen o yalanladı ve direndi.

57- 58- (Firavun): "Sen sihrinle bizi kendi yerimizden çıkarmak için mi bize geldin ey Musa? Öyleyse biz de sana onun örneği bir sihir getireceğiz. Hemen bizimle senin aranda bizim ve senin ona aykırı davranmayacağımız bir denk konum yerini söz zamanı olarak belirle" demişti.

59- (Musa): "Sizin söz verilen zamanınız o süs (bayram) günü ve (o günün) bir kuşluk vakti o insanların toplanmasıdır" demişti.

60- Firavun bunun üzerine (hazırlık için görüşmeye) yönelmiş, hemen plânını toplamış sonra (sihirbazlarıyla) gelmişti.

61- Musa onlara: "Yazıklar olsun size, Allah'a karşı sakın bir yalan yakıştırmayın, yoksa bir azapla sizi köksüzleştirir. Ve yakıştırma yapan kimse kesinlikle perişan olmuştur" demişti.

62- 63- 64- Buna rağmen işlerini kendilerinin arasında tartışmışlar ve o gizli konuşmayı (Musa'dan) saklamışlar: "Bu ikisi kesinlikle sihirleri ile sizi bu yerinizden çıkarmak ve o en örnek yolunuzu gidermek isteyen iki sihirbazdır. Hemen plânınızı toplayın sonra bir saf halinde gelin. Ve bugün yüceleşen kimse kesinlikle başarıya eriştirilmiştir" demişlerdi.

65- (Sihirbazlar): "Ey Musa (ilk) atacak sen ya da ilk atmış olan kimse biz olalım" demişlerdi.

66- 67- (Musa): "Hayır siz atın" demişti. (Attıklarında) onların ipleri ve değnekleri, sihirlerinden dolayı birden kendisine onların koşmakta oldukları hayallendirilmiş, bunun üzerine Musa benliğinde bir kaygı hissetmişti.

68- 69- Biz de ona: "Sen sakın kaygılanma, şüphesiz ki sen o yüce olanın ta kendisisin. Ve sağ elinde olan şeyi at, ustalıkla yaptıkları şeyleri yutsun. Onların ustaklıkla yaptıkları ancak ve ancak bir sihirbaz plânıdır. Ve o sihirbaz nereden gelse (ne yaparsa yapsın) başarıya eriştirilmez" demiştik.

70- Bunun üzerine o usta sihirbazlar boyun eğen olarak (yere) atılmış, "Biz Harun'un ve Musa'nın Efendisine inandık" demişlerdi.

71- (Firavun): "Siz, benim size onay vermemden önce ona inandınız. Şüphesiz ki o, kesinlikle sizin büyüğünüzdür ki o size o sihri öğretmiştir. O halde ben kesinlikle sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazından kestireceğim ve ben kesinlikle sizi o hurmanın gövdelerinde asacacağım. Ve bizim hangimiz azap bakımından daha çetin ve daha kalıcı, siz kesinlikle bileceksiniz" demişti.

72- 73- 74- 75- 76- (Sihirbazlar): "Biz, o apaçık delillerden bize gelmiş olan şeye ve bizi açığa çıkarmış olan kimseye karşı, seni asla izlemeyeceğiz. Artık sen yerine getireceğin şeyi yerine getir. Sen ancak ve ancak bu şimdiki yaşamda (kararını) yerine getirebilirsin. Şüphesiz ki biz, bizim yanılgılarımızı ve o sihirden dolayı senin bizi kendisine zorladığın şeyleri bize bağışlaması için Efendimize inandık. Ve Allah, daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır. Gerçek şu ki, kim kendisinin Efendisine bir suçlu olarak gelirse, şüphesiz ki artık ona cehennem vardır. Onda ölmez ve yaşamaz da. Ve kim de O'na inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olarak gelirse de, işte onlar var ya, o yüce kademeler onlar içindir. (O kademeler) Adn bahçeleridir, onlarda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar. Ve bu, arınmış olan kimsenin karşılığıdır" demişlerdi.

77- Ve ant olsun ki biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt de, herhangi bir yetişmeden kaygı duymaksızın ve endişe etmeksizin onlar için o su kütlesinde bir kuru yola (ayak) vur" diye vahyetmiştik.

78- Derken Firavun askerleri ile onlara takıldı. Böylece o denizden ne kapladıysa onları birden kaplayıvermişti.

79- Ve Firavun, topluluğunu saptırmış ve doğruya iletmemişti.

80- 81- 82- Ey Yakub'un oğulları, biz sizi kesinlikle düşmanınızdan kurtardık ve biz Tur'un o sağ yanında sizinle sözleşme yaptık ve sizin üzerinize de o kudret helvasını ve o bıldırcını indirdik: "Bizim size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yeyin ve bu konuda sakın taşkınlık yapmayın, yoksa hiddetim sizin üzerinize serbest olur. Ve benim hiddetim kimin üzerine olursa, artık o kesinlikle aşağı kayıp gitmiştir. Ve şüphesiz ki ben, itaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün bir iş işlemiş olan sonra doğruya iletilen kimse için kesinlikle çok bağışlayıcıyım" (dedik).

83- Ve (Allah): "Seni topluluğundan çabuklaştıran nedir ey Musa?" (dedi).

84- (Musa): "Onlar, işte onlar benim izim üzerindedir. Ve ben hoşnut olman için sana çabuklaştım ey Efendim" dedi.

85- (Allah): "Şüphesiz ki biz, senin arkandan topluluğunu kesinlikle denedik ve o samiri onları saptırdı" dedi.

86- Bunun üzerine Musa topluluğuna çok hiddetli kederli olarak döndü, (topluluğuna): "Ey topluluğum, sizin Efendiniz size bir iyi sözle, söz vermedi mi? Yaptığı o antlaşma size uzun mu geldi? Yoksa Efendinizden sizin üzerinize bir hiddetin serbest kalmasını istediniz de bana verilmiş söze ondan mı aykırı davrandınız?" dedi.

87- (Topluluğu): "Biz sana verilmiş söze kendimize hükümran olarak aykırı davranmadık. Fakat biz o topluluğun süsünden bazı ağır yükler yüklenmiştik de biz onları attık, aynı şekilde o samiri de attı" dediler.

88- Derken (o samiri) onlara, onun böğürmesi olan bir buzağı cesedi çıkarttı, (onlar da) akabinde: "Bu, sizin tanrınız ve Musa'nın tanrısıdır, ne var ki o bunu unuttu" dediler.

89- Onlar onun kendilerine bir söz döndüremez ve onlara bir zarara ve bir faydaya hükümran olamaz olduğunu hiç görmezler mi?

90- Ve ant olsun ki Harun önceden onlara: "Ey topluluğum, bununla siz ancak ve ancak denendiniz. Ve şüphesiz ki sizin Efendiniz o çok şefkâtli'dir, öyleyse bana takılın ve benim buyruğuma uyun" demişti

91- (Topluluğu): "Biz, Musa bize dönünceye kadar, onun üzerine kapananlar olmaktan asla ayrılmayacağız" demişlerdi.

92- 93- (Musa döndüğünde): "Ey Harun, sen onların saptıklarını gördüğün zaman, seni bana takılmaktan ne alıkoydu? Yoksa benim buyruğuma karşı mı geldin?" dedi.

94- (Harun): "Ey annemin oğlu, sakın benim sakalımı ve başımı tutma. Şüphesiz ki ben senin 'Sen, Yakub'un oğulları'nın arasını ayrıştırdın ve benim sözümü gözetmedin' demenden endişelendim" demişti.

95- (Musa): "Ya senin sözün nedir ey Samiri?" dedi.

96- (Samiri): "Ben onların kendisini göremedikleri şeyi gördüm, böylece o elçinin izinden (öğretisinden) bir avuç avuçlamıştım da onu fırlatıp attım. Ve kendi benliğim beni böyle sürükledi" dedi.

97- 98- (Musa): "Sen hemen git, artık şüphesiz ki senin için bu yaşamda 'Sakın dokunmayın' demen vardır. Ve şüphesiz ki senin için ona asla aykırı davranamayacağın (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır. Ve sen üzerine kapanan halde olduğun tanrına bir bak. Biz onu kesinlikle cayır cayır yakacağız, sonra da biz onu kesinlikle o denize bir savurmayla savuracağız. Sizin tanrınız ancak ve ancak Allah'tır ki O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, her bir şeyi bilgice kapsamıştır" dedi.

99- Ve böylece biz sana geçmiş (olayların) bazı haberlerinden anlatıyoruz. Ve biz sana kendi katımızdan kesinlikle bir hatırlatma verdik.

100- Kim ondan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki o, kalkışın günü bir ağır yük yüklenecektir.

101- Onda sürekli kalıcılar olarak. Ve kalkışın günü (taşıyacakları ağır yük) onlar için yük bakımından ne kötüdür.

102- O gün o boruya üfürülür ve biz o suç işleyenleri o gün gözleri göğermiş olarak sürüp toplarız.

103- Kendilerinin arasında yavaş sesle: "Siz (kabirlerde) on (gün) den başka kalmadınız" diye konuşurlar.

104- Onların yolca en örnek olanlarının: "Bir günden başka kalmadınız" diyeceği zaman, onların söyleyecekleri şeyleri biz en iyi bileniz

105- 106- 107- Ve sana o dağlardan soruyorlar, o halde de ki: "Benim Efendim onları savurdukça savuracak, böylece onları bir dümdüz arazi olarak bırakacak, onlarda bir eğrilik ve bir tümsek göremeyeceksin."

108- O gün o çağrıcıya takılırlar. Ona karşı hiçbir eğrilik yoktur. Ve o sesler o çok şefkâtli'ye karşı kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka (ses) işitemezsin.

109- O gün o çok şefkâtli'nin kendisine onay verdiği ve söz bakımından kendisinden hoşnut olduğu kimseden başkasına o eşlikçilik fayda vermez.

110- O, onların önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri bilir. Ve onlar O'nu bilgice kuşatamazlar.

111- Ve o yüzler  yaşayan (her an) yönetimde olan (Allah) için eğiktir. Ve bir haksızlık yüklenmiş olan kimse, kesinlikle perişan olmuştur.

112- Ve kim bir inanan olarak o düzgün işlerden işlerse, artık bir haksızlıktan ve bir hak yenilmesinden kaygılanmaz.

113- Ve böylece biz sana onu bir Arabi okuma olarak indirdik ve korunmaları veya kendilerine bir hatırlatma meydana getirmesi için de onda o tehditten (örnekleri) evire çevire açıkladık.

114- O gerçek hükümdar Allah, yücedir. Ve o okunan (Kur'an)ı onun vahyi sana yerine getirilmesi (sana bildirilmesi) öncesinden sakın (okumaya) çabuklaşma. Ve de ki: "Ey benim Efendim, beni bilgi bakımından artır."

115- Ve ant olsun ki  biz önceden Adem'e antlaşma yapmıştık. Fakat Adem (buna uymayı) unuttu ve biz onda bir kararlılık bulamadık.

116- Ve bir zaman biz o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de onlar İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O direnmişti.

117- 118- 119- Bunun üzerine biz: "Ey Adem, şüphesiz ki bu, sana ve senin eşine bir düşmandır. Sakın ikinizi o bahçeden çıkarmasın, yoksa mutsuz olursun. Şüphesiz ki senin acıkmaman ve çıplak kalmaman ondadır. Ve şüphesiz ki sen onda susamazsın ve kuşluk(vaktindeki sıcak)tan etkilenmezsin" demiştik.

120- Derken o şeytan onu işkillendirmiş ve: "Ey Adem, ben sana o sürekli kalıcılığın ağacını ve yıpranmaz bir hükümdarlığa kılavuzluk edeyim mi?" demişti.

121- Böylece ikisi de ondan yemişlerdi de avret mahalleri ikisine belli olmuş ve ikisi o bahçenin yaprağından üzerlerine kapatmaya başlamışlardı. Ve Adem  kendisinin Efendisine karşı gelmiş ve azmıştı.

122- Sonra kendisinin Efendisi onu derlemiş, böylece ona lütufla dönmüş ve doğruya iletmişti.

123- 124- (Allah): "İkiniz, bir kısmınız bir kısma bir düşman olarak toplu olarak oradan inin. Eğer benden size bir doğruya ileten gelir de kim benim doğruya iletmeme takılırsa, artık o sapmaz ve mutsuz da olmaz. Ve kim de benim hatırlamamdan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki onun için bir sıkıntılı geçimlik vardır. Ve biz onu kalkışın günü kör olarak sürüp toplayacağız" demişti.

125- (Bu duruma düşen kişi): "Ey Efendim, niçin beni kör olarak sürüp topladın? Oysa ben bir görücüydüm" dedi.

126- (Allah): "Bu böyledir, bizim ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun. Ve böylece bugün de sen unutuluyorsun" dedi.

127- Ve biz savurganlık yapan ve kendisinin Efendisinin ayetlerine inanmayan kimseye, böyle karşılık veririz. Ve o diğer (yaşamın) azabı kesinlikle daha çetindir ve daha kalıcıdır.

128- Onların durulma yerlerinde yürümekte oldukları, onların öncesi o kuşaklardan kaçını bizim yok etmiş olmamız, onları doğruya iletmedi mi? Şüphesiz ki bunda (yanlıştan) o vazgeçen akıl sahipleri için kesinlikle ayetler vardır.

129- Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime ve bir isimlenmiş süre olmasaydı, (azabın hemen gelmesi) kesinlikle bir mecburiyet olurdu.

130- Artık onların söylemekte oldukları şeylere karşı direnip gayret et. Ve o güneşin aydınlanmasından önce ve onun batmasından önce, Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut. Ve hoşnut olman için o gecenin bir kısım anlarında ve o gündüzün uçlarında da (Efendini) her türlü eksiklikten uzak tut.

131- Ve onlardan bazılarını denemek için bizim onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız bu şimdiki yaşamın alımlılığına iki gözünü sakın uzatma. Ve senin Efendinin rızkı daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır.

132- Ve halkına o kulluk görevini buyur ve sen de onun üzerinde direnip gayret et. Biz senden bir rızık sormuyoruz. Sana biz rızık veriyoruz. Ve o son, o korunma bilinci (sahipleri) nindir.

133- Ve onlar: "Bize kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet getirmeli değil miydi?" dediler. Onlara önceki sahifelerde de olan şey bir apaçık delil olarak gelmedi mi?

134- Ve eğer biz onları onun (gelmesi) öncesinden bir azapla yok etmiş olsaydık, onlar kesinlikle: "Ey Efendimiz, bize bir elçi göndermeli değilmiydin ki bizim aşağılıklığımızdan ve rezilliğimizden önce, biz senin ayetlerine takılsaydık" diyeceklerdi.

135- De ki: "Her biri bir bekleyendir, artık siz de bekleyin. O denk yolun arkadaşları kim ve doğruya iletilen kim yakında bileceksiniz."


11 Aralık 2024 Çarşamba

MERYEM SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2- (Bu), senin Efendinin kulu Zekeriyya'ya şefkatini hatırlatmasıdır. 

3- 4- 5- 6- Bir zaman kendisinin Efendisine bir gizli seslenişle seslenmiş: "Ey Efendim, şüphesiz ki o kemik benden yıldı ve o baş bir ihtiyarlıkla tutuştu. Ey Efendim, ben sana yaptığım çağrımda (hiçbir zaman) mutsuz olmadım. Ve şüphesiz ki ben, arkamdan (gelecek) o yönelenlerimden (varislerimden) kaygılandım. Ve karım da (doğurmaktan) kesik haldedir Artık bana kendi katından bir yönelen (mirasçı) bahşet ki, bana mirasçı olur ve Yakub'un hanedanından bazılarına da mirasçı olur. Ve ey Efendim onu bir hoşnut olunan yap" demişti.

7- (Allah): "Ey Zekeriyya, şüphesiz ki biz seni bir oğlan çocuğu ile müjdeliyoruz. Onun ismi Yahya'dır. Biz ona önceden (başka birini) bir isimdaş olarak yapmamıştık."

8- (Zekeriyya): "Ey Efendim, karım doğurmaktan kesik olduğu halde ve ben de (yaşça) o büyüklükten son sınıra ulaşmış olduğum halde, benim bir oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

9- (Allah): "Bu böyledir. Senin Efendin'O, bana göre basittir ve sen önceden bir şey değilken de seni kesinlikle ben takdir etmiştim' dedi" demişti.

10- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir ayet oluştur" demişti. (Allah): "Senin ayetin denk biri olduğun halde o insanlarla üç gece konuşamamandır" demişti.

11- Böylece o özel bölümden topluluğuna çıkmış, onlara: "Gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı (her daim O'nu) her türlü eksiklikten uzak tutun" diye vahyetmişti.

12- 13- 14- (Ona): "Ey Yahya o kitabı kuvvetle tut" (demiş) ve biz ona bir çocukken o bilgeliği ve kendi katımızdan bir sevecenlik ve bir arınmışlık vermiştik. Ve bir korunan ve annesine babasına karşı bir erdemliydi ve (onlara karşı) bir zorba, bir karşı gelen değildi.

15- Ve doğduğu gün ve öleceği gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceği gün, bir esenlik onun üzerinedir.

16- 17- Ve o kitapta Meryem'i de hatırla. Bir zaman, halkından doğuda bir konum yerine ayrılmış ve onların berisinden bir engel sahiplenmiş (kendisini onlardan tecrit etmiş) ti biz de ona esintimizi göndermiştik de böylece ona bir denk beşer olarak örneklenmişti.

18- (Meryem ona): "Eğer sen bir korunansan, şüphesiz ki ben senden, o çok şefkâtliye sığınıyorum" demişti.

19- (Elçi): "Ben ancak ve ancak sana bir arınmış oğlan çocuğu bahşetmem için (gönderilmiş) senin Efendinin elçisiyim" demişti.

20- (Meryem ona): "Bana bir beşer dokunmadığı ve ben bir haddi aşan da olmadığım halde, benim bir  oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

21- (Elçi): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, bana göre basittir. Bizim onu o insanlara (gözle görülen) bir ayet ve bizden bir şefkat olarak oluşturmamız için. Ve bir karara bağlanmış buyruktur' dedi" demişti.

22- Böylece onu yüklenmiş ve onunla uzakta bir konum yerine ayrılmıştı.

23- (Doğum zamanı gelince) o doğum sancısı onu o hurmanın gövdesine getirmiş, (sancının acısıyla): "Keşke ben bunun öncesinde ölseydim de bir tamamen unutulmuş olsaydım" demişti.

24- 25- 26- Bunun üzerine onun alt tarafından (bir ses) ona: "Üzülme, senin Efendin senin alt tarafından bir akarsu oluşturdu. Ve o hurmanın gövdesini kendine doğru silkele ki, (hurma) olgun yaş olarak senin üzerine peş peşe düşsün. Artık (hurmayı) ye ve (suyu) iç bir gözü ferah ol (gözün aydın olsun). Eğer o beşerden birini görürsen, artık ona 'Şüphesiz ki ben o çok şefkâtliye kendini tutma adadım. Artık bugün bir insanla asla konuşmayacağım' de" demişti.

27- 28- Böylece onu yükleyerek topluluğuna getirmişti.(Topluluğu): "Ey Meryem, ant olsun ki bir acaip yakıştırma ile geldin. Ey Harun'un (soyundan gelen) kız kardeşi, senin baban kötü bir adam değildi ve senin annen de bir haddi aşan değildi" demişlerdi.

29- Bunun üzerine ona işaret etmişti. (Topluluğu): "Biz o beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" demişlerdi.

30- 31- 32- 33- (Çocuk): "Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana o kitabı verdi ve beni bir haberci yaptı. Ve beni nerede olursam bir bereketlenmiş kıldı. Ve bana bir yaşayan olduğum sürece o kulluk görevini ve o arınmayı ve anneme karşı bir erdemli olmayı önerdi. Ve beni bir zorba mutsuz yapmadı. Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceğim gün, esenlik benim üzerimedir" demişti.

34- Bu, tereddüte düşmekte oldukları Meryem oğlu İsa hakkındaki o gerçeğin (Allah'ın) sözüdür.

35- Allah için hiçbir çocuk sahiplenmek olmaz. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Bir buyruk yerine geleceği zaman, ona ancak ve ancak "Ol" der, o da hemen oluverir.

36- Ve (İsa şunu da demiştir): "Şüphesiz ki Allah benim Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Bu, bir dosdoğru yoldur."

37- Gerçek böyleyken kendi aralarından o gruplar aykırılığa düştü. Artık yazıklar olsun bir büyük günün tanıklığından dolayı o gerçeği örtmüş olan kimselere.

38- Onlar bize gelecekleri gün neler işitecekler ve neler görecekler. Fakat o haksızlık yapanlar bugün bir apaçık sapkınlık içindedirler.

39- Ve onları o buyruğun yerine getirildiği özlemin günü ile korkut. Oysa onlar bir duyarsızlık içinde ve onlar inanmazlar.

40- Şüphesiz ki biz o yere ve onun üzerinde olan kimselere mirasçı olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

41- Ve o kitap'ta İbrahim'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir çok doğru söyleyen haberciydi.

42- 43- 44- 45- Bir zaman babasına: "Ey babacığım, niçin işitmez ve görmez ve senden hiçbir şeyi zenginleştirmez şeylere kulluk ediyorsun? Ey babacığım, sana gelmeyen o bilgiden, bana kesinlikle gelmiştir, o halde bana takıl ki seni bir denk yola ileteyim. Ey babacığım, sakın o şeytana kulluk etme, şüphesiz ki o şeytan o çok şefkâtliye bir karşı gelendir. Ey babacığım, şüphesiz ki ben sana o çok şefkâtli'den bir azabın dokunup da böylece senin o şeytana bir yönelen olmandan kaygılanıyorum" demişti.

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan ilgi kesici misin? Eğer sen bundan vazgeçmezsen, kesinlikle seni taşlayacağım. Artık uzun bir mühlet beni terk et" demişti.

47- 48- (İbrahim): "Selam senin üzerinedir. Efendimden senin için bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı bir lütufkârdır. Ve sizden ve sizin Allah'ın berisinden çağırmakta olduğunuz şeylerden uzaklaşıyor ve ben yalnızca Efendime çağrı yapıyorum. Ben, Efendime yaptığım çağrımda bir mutsuz olmamamı umuyorum" demişti.

49- Onlardan ve onların Allah'ın berisinden kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştığında, biz ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve her birine bir haberci yapmıştık.

50- Ve biz onlara şefkatimizden bahşetmiştik. Ve biz onlara (sonrakilerde) bir yüce doğruluk dili bıraktık.

51- Ve o kitap'ta Musa'yı da hatırla. Şüphesiz ki o, bir özgülenmişti ve bir haberci elçiydi.

52- Ve biz ona Tur'un o sağ yanından ona seslenmiş ve onu bir gizli konuşma için yakınlaştırmıştık.

53- Ve biz ona şefkatimizden kardeşi Harun'u da bir haberci olarak bahşetmiştik.

54- Ve o kitap'ta İsmail'i de hatırla. Şüphesiz ki o, o verdiği söze sadıktı ve bir haberci elçiydi.

55- Ve halkına o kulluk görevini ve o arınmayı buyururdu. Ve kendisinin Efendisinin yanında bir hoşnut olunmuştu.

56- Ve o kitap'ta İdris'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir doğru söyleyen haberciydi.

57- Ve biz onu bir yüce konum yerine yükseltmiştik.

58- İşte bunlar o kimselerdir ki, Allah'ın kendilerini nimetlendirmiş olduğu o habercilerden, Adem'in soyundan ve bizim Nuh'un beraberinde yüklediğimiz kimselerden ve İbrahim'in ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan doğruya ilettiklerimizden ve derlediğimiz kimselerdendir. Onlara o çok şefkatli'nin ayetleri okunmakta olduğu zaman, bir boyun eğen olarak ve bir ağlayan olarak kapanırlardı.

59- Onlardan sonra o kulluk görevini kayba uğratan ve o iştahlarına takılan bir ardıl (nesil) onlara ardıl oldu. Onlar ileride bir azgınlık ile karşılaşacaklar.

60- İtaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimse hariç. İşte onlar, o bahçeye girecekler ve onlar hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmazlar.

61- O çok şefkâtli'nin kullarına, o algılanamayanla  söz verdiği Adn bahçelerine. Gerçek şu ki, O'nun sözü (her zaman) yerine getirilmiştir.

62- Onlarda bir amaçsız söz işitmezler, ancak bir esenlik (sözü işitirler). Ve onlarda gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı rızıkları (her daim) onlar içindir.

63- Bu, kullarımızdan korunan biri olan kimseleri mirasçı yapacağımız o bahçedir.

64- Ve biz senin Efendinin buyruğundan başkası ile inmeyiz. Bizim önümüzde olan şey ve bizim ardımızda olan şey ve bu ikisinin arasında olan şey, O'nundur. Ve senin Efendin bir unutan da değildir.

65- O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir. O halde O'na kulluk et. Ve O'na kulluğa direnip gayret etmeyi sürdür. Hiç O'na bir isimdaş biliyor musun?

66- Ve o insan: "Ben öldüğüm zaman mı ileride bir yaşayan olarak çıkarılacağım?" diyor.

67- Ve o insan önceden bir şey değilken, bizim onu takdir etmiş olduğumuzu hatırlamaz mı?

68- O halde senin Efendine ant olsun ki, biz onları ve o şeytanları kesinlikle sürüp toplayacağız. Sonra biz onları cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş olarak kesinlikle hazır bulunduracağız.

69- Sonra biz her taraftardan onların o çok şefkatliye karşı hangisi başkaldırıcılık bakımından daha çetindir kesinlikle çekip çıkaracağız.

70- Sonra biz oraya yaslanmak bakımından onların hangisi daha yakındır, kesinlikle en iyi bileniz.

71- Ve (ey yeniden dirilişe inanmayanlar) sizden kimse yoktur ki ona varıcı olmasın. (Bu), senin Efendinin üzerine şart kıldığı yerine getirilmiş bir karardır.

72- Sonra biz korunmuş olan kimseleri (cehenneme atılmaktan) kurtaracağız ve o haksızlık yapanları da dizüstü çökmüş olarak onda bırakacağız.

73- Ve onlara bizim ayetlerimiz apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, o gerçeği örtmüş olan kimseler inanmış olan kimselere: "Bu iki bölükten hangisi mevki bakımından daha hayırlı ve elitlik bakımından daha iyidir?" der.

74- Ve biz onların öncesi kuşaktan kaçını yok ettik. Onlar eşya bakımından ve gösteriş bakımından (onlardan) daha iyiydi.

75- De ki: "Kim o sapkınlığın içinde ise, (isterim ki) o çok şefkâtli ona (bu durumunu) bir uzatmayla uzatsın. Nihayet söz verilmekte oldukları şeyleri ya o azabı ve ya da o saati gördükleri zaman, konum yeri bakımından o daha şerli ve asker bakımından daha zayıf artık kimdir bilecekler.

76- Ve Allah doğruya iletilen kimselerin doğruya iletimini artırır.  Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşüm bakımından daha hayırlı ve geri döndürülüş bakımından daha hayırlıdır.

77- Bizim ayetlerimizi örtmüş olan ve: "Bana kesinlikle mal bakımından ve çocuk bakımından (güç) verilecek" diyen kimseyi gördün mü?

78- O algılanamayana muttali mi oldu yoksa o çok şefkâtlinin yanından bir antlaşmayı mı sahiplendi?

79- Hayır. Dediği şeyi (hesap gününde) kitaplaştıracağız ve biz ona o azaptan uzattıkça uzatacağız.

80- Ve biz onun dediği şeye mirasçı olacağız ve bize bir kişi olarak gelecek.

81- Ve onlar Allah'ın berisinden kendilerine bir güç olmaları için bir takım tanrılar sahiplendiler.

82- Hayır. (O tanrılar) onların kulluklarını (redderek) örtecekler ve onlara karşıt halde olacaklar.

83- Sen görmedin mi şüphesiz ki biz o şeytanları o gerçeği örtücülerin üzerine gönderdik de onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar?

84- Artık onlara karşı sakın çabuklaşma. Biz ancak ve ancak onlar için (geriye) bir saymayla sayıyoruz.

85- O gün biz o korunanları o çok şefkâtli'ye seçkin konuk olarak sürüp toplayacağız.

86- Ve biz o suç işleyenleri de cehenneme su arayan olarak sevk edeceğiz.

87- O çok şefkâtli'nin yanından bir antlaşmaya sahip olan kimseler dışında o eşlikçiliğe sahip olamazlar.

88- Ve onlar: "O çok şefkâtli bir çocuk sahiplendi" dediler.

89- Ant olsun ki iğrenç bir şeyle geldiniz.

90- Ondan dolayı neredeyse o gökler çatlayacak ve o yer parçalanacak ve o dağlar da bir sarsıntı ile yere kapaklanacak.

91- O çok şefkâtli'yi çocuk sahibi olarak çağırdılar diye.

92- O çok şefkâtliye bir çocuk sahiplenmesi uygun düşmez.

93- O göklerde ve o yerde hiçbir kimse yoktur ki, o çok şefkatliye ancak bir kul olaraktan başkasıyla gelici olmasın. 

94- 95- Ant olsun ki onları sayılandırmış ve onları bir adetle adetlemiş ve o kalkışın günü onların hepsi O'na bir kişi olarak gelicidir.

96- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o çok şefkâtli onlar için (kalplerinde) bir sevgi oluşturacaktır.

97- Biz onu, ancak ve ancak onunla o korunanları müjdelemen ve onunla bir azılı topluluğu uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık.

98- Ve biz onların öncesi kuşaktan nicesini yok ettik. Onlardan birini hissedebiliyor musun veya onlara ait bir gizli ses dahi işitebiliyor musun?


5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ ÇEVİRİSİ

1- 2- 3- 4- O övgü Allah'adır, O ki kuluna o kitabı indirdi ve onu eğriliği olan (bir kitap) olarak yapmadı. (Aksine) onu kendi katından bir çetin sıkıntıyı uyarması ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere, onda sonsuz olarak durup bekleyici olacakları bir iyi iş karşılığının onlar için olduğunu müjdelemesi ve "Allah bir çocuk sahiplendi" diyen kimseleri uyarması için dosdoğru (bir kitap) olarak (yaptı).

5- Onların ve onların atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onların ağızlarından çıkan kelime büyük (bir yalandır). Onlar bir yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen bu söze inanmadılar diye, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin

7- Şüphesiz ki biz o yerin üzerinde olan şeyleri, iş olarak onların hangisi daha iyi işleyecek diye yoklamak için, ona bir süs olarak yaptık.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olan şeyleri, kesinlikle bir kupkuru toprak haline de getiricileriz.

9- Yoksa sen o mağara ve o yazıt arkadaşlarının bizim şaşılacak ayetlerimizden olduğunu mu hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler o mağaraya sığınmıştı da: "Ey Efendimiz kendi katından bize bir şefkat ver ve işimizden dolayı bizim için bir olgunluk hazırla" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de (uyanmamaları için) onların kulaklarının üzerine o mağarada seneler sayısınca vurmuştuk.

12- Sonra biz onları, (mağarada) kaldıkları zamanı süre bakımından o iki grubun hangisinin daha iyi sayan olduğunu bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz, sana onların haberini o gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış olan genç erkeklerdi ve biz de onların doğruya iletilmelerini artırmıştık.

14- 15- Ve ayağa kalkıp: "Bizim Efendimiz, o göklerin ve o yerin Efendisidir. Biz O'nun berisinden hiçbirini tanrı olarak asla çağırmayacağız, (eğer çağırırsak) o takdirde ant olsun ki haktan uzak bir söz söylemiş oluruz. Şu bizim topluluğumuz, O'nun berisinden bir takım tanrılar sahiplendiler. Onlar hakkında bir açık yetki getirmeliler değil miydi? Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış kimseden daha haksızlık yapan kimdir?" dedikleri zaman, onların kalplerinin (sağlamlaşması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki siz onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştınız, artık o mağaraya sığının ki Efendiniz size kendisinin şefkatinden yaysın ve size içinizden dirseklik (rahat bir ortam) hazırlasın" (demişti).

 17- Ve sen onlar onun geniş bir yerinde (uyuyor) iken sen (orada olsaydın) o güneşi aydınlandığı zaman onların mağaralarından o sağın tarafına eğrilmekte olduğunu ve battığı zaman da o solun tarafına aşmakta olduğunu görürdün. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onun için yönelen bir olgunlaştıran asla bulamayacaksın

18- Ve sen (orada olsaydın) onları uyanıklar olarak hesap ederdin oysa onlar uyuyorlardır. Ve biz onları o sağın tarafına ve o solun tarafına çeviriyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu o girişe genişleticiydi. Eğer sen onların üzerine aydınlatılsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçarak (başka tarafa) yönelir ve onlardan dolayı kesinlikle (içine) bir korku doldurulurdu.

19- 20- Ve böylece kendilerinin arasında birbirlerine sormaları için biz onları harekete geçirdik. Onlardan bir sözcü: "Siz kaç (zaman) kaldınız?" dedi. (Onlar): "Biz bir gün veya bir günün kısmı kadar kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Sizin kaldığınız zamanı Efendiniz en iyi bilendir. Birinizi şu gümüş paranızla hemen şu şehre harekete geçirin de yiyecek bakımından onun hangisi daha arınmış ona baksın ondan size bir rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sakın sizi bir kimseye fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer sizin üzerinize üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi inanç sistemlerine tekrar döndürürler ve o takdirde de sonsuz olarak asla başarıya eriştirilmezsiniz" dediler. 

21- Ve böylece biz Allah'ın söz vermesinin bir gerçek olduğunu ve o saat ki onda hiçbir belirsizlik olmadığını bilmeleri için, onları fark ettirdik. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini kendilerinin arasında çekişiyorlardı. (Onlar öldükten sonra bazıları): "Onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları en iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) yenen kimseler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer sahipleneceğiz" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtüler onların dördüncüsü köpekleriydi." Ve o algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştiler onların altıncısı köpekleriydi" diyecekler. Ve (kimileri de): "Yedidiler ve onların sekizincisi köpekleriydi" diyecekler. De ki: Benim Efendim onların sayısını en iyi bilendir. Onları bir az kimseden başkası bilmiyor." Artık sakın onlar hakkında (sana bilgisi kapalı olmayan) bir görünür münakaşadan başka münakaşa etme. Ve sakın onlar hakkında onlardan bir kimseden de görüş isteme.

23- 24- Ve hiçbir şey için de, "Eğer Allah'ın dilemesi başka" (demeden): "Şüphesiz ki ben bunu bir sabah serinliği yapıcıyım" sakın deme. Ve unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin olgunlukça beni bundan daha yakına iletmesini umulur" de.

25- Ve (dediler ki): "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar."

26- De ki: "Allah, onların kaldıkları zamanı en iyi bilendir. O göklerin ve o yerin algılanamayananı (n bilgisi) O'nundur. O, neler görür ve neler işitir. Onların O'nun berisinden hiçbir yöneleni yoktur. Ve kendi kararında bir kimseyi ortaklaştırmaz."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyedilen şeyi peşi sıra oku. O'nun kelimelerini hiçbir değiştirici olmaz. Ve sen O'nun berisinden bir sığındırıcı da asla bulamayacaksın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah serinliği ve akşam karanlığı (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnip gayret et. Ve sakın iki gözünü bu şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve sakın kendi keyfi arzusuna takılmış, işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve de ki: "O gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen kimse inansın ve artık dileyen kimse de gerçeği örtsün." Şüphesiz ki biz o haksızlık yapanlar için bir ateş hazırladık ki onun surları onları kuşatmıştır. Ve eğer yana yakıla yardım isterlerse, onlara o yüzleri kavuran o yağ tortusu gibi bir suyla yardım edilir. Ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (rahat bir ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, şüphesiz ki biz bir iş bakımından daha iyi kimsenin iş karşılığını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar, onların altından o nehirler akar Adn bahçeleri onlar içindir. Onlarda o süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak onlarda altından bileziklerden takınacaklar ve ince ipekten ve kalın ipekten giysiler giyeceklerdir. Ne iyi ödüldür ve dirseklikçe de (rahat bir ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve onlara iki adamı bir örnek olarak ortaya koy. Biz ikisinden birine üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla kuşatmış ve ikisinin arasını da bir ekinlik yapmıştık.

33- O iki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi haksızlık yapmamıştı. Ve biz ikisinin arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun (o adamın başka) ürünü de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal bakımından daha çok ve insan gücü bakımından da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve kendi benliğine haksızlık yapan biri olarak bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağına sonsuz olarak kanaat getirmiyorum ve ben o saatin ayağa dikileceğine de kanaat getirmiyorum. Ve eğer Efendime geri döndürülecek olursam da, çevrilmişlik bakımından kesinlikle bundan daha hayırlısını bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni bir topraktan sonra bir döllenmiş hücreden takdir etmiş sonra da seni bir adam olarak denkleştirmiş olan kimseye nankörlük mü ettin? Fakat ben, O Allah benim Efendimdir ve ben, benim Efendime hiçbirini ortaklaştırmam. Ve her ne kadar sen beni senden mal bakımından ve çocuk bakımından daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka hiçbir kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Buna rağmen benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten bir hesap gönderip böylece kaygan bir toprak olması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir olması onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetiremeyeceğin (umulabilir)" demişti.

42- Ve onun ürünü kuşatıldı. Böylece onun tavanları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) onda harcadığı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturmaya ve: "Keşke ben Efendime hiçbirini ortaklaştırmasaydım" demeye başladı. 

43- Ve ona Allah'ın berisinden ona yardım edecek hiçbir askeri birlik olmadı ve kendisi öç alıcı da olamadı.

44- İşte orada o gerçek yönelim Allah'a aittir. O, dönüşüm bakımından daha hayırlı ve son bakımından daha hayırlıdır.

45- Ve onlara bu şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Bu şimdiki yaşam) bizim onu o gökten indirdiğimiz böylece o yerin bitkisinin birbirine karıştığı gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Derken (o bitki) o rüzgârların savurmakta olduğu bir ot kırıntısı oluverdi. Ve Allah her bir şey üzerine bir ölçü koyucudur.

46- O mal ve o oğullar, bu şimdiki yaşamın bir süsüdür. Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşüm bakımından daha hayırlıdır ve beklenti bakımından daha hayırlıdır.

47- Ve o gün biz o dağları gezdiririz ve sen o yeri (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve biz onlardan hiçbirini geride bırakmaksızın sürüp toplamışızdır.

48- Ve bir saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. Ant olsun ki bizim sizi ilk defasındaki takdir etmiş olduğumuz gibi bize geldiniz. Oysa ki bizim sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve o kitap konulmuştur, artık o suç işleyenlerin onun içindeki şeylerden dolayı: "Yazıklar olsun bize bu kitaba ne oluyor ki küçük ve büyük geride bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek korkuyla titreyenler olduklarını görürsün. Ve işledikleri şeyleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin bir kimseye haksızlık yapmaz.

50- Ve biz bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O cinden olmuş böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Şimdi onlar size bir düşman olduğu halde, siz benim berimden onu ve onun soyunu yönelenler olarak mı sahipleniyorsunuz? O haksızlık yapanlar için değişim bakımından ne kötüdür.

51- Ben onları o göklerin ve o yerin takdir edilişine ve kendi benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırmadım. Ve ben o saptırıcıları bir pazu (güçlü kol) olarak da sahiplenen olmadım.

52- Ve o gün (Allah): "Bana ortaklar olduğunu iddia ettiğiniz şeylere seslenin" der. Bunun üzerine onlar, onları çağırmışlar fakat onlar kendilerini cevaplandırmamışlardır. Ve biz onların arasına bir uçurum koymuşuzdur.

53- Ve o suç işleyenler o ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler olduklarına (kesin) kanaat getirmişlerdir. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an) da o insanlara her bir örnekten evire çevire açıkladık. Ve o insanın söz dalaşıcılığı ise her bir şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve o insanları, onlara o doğruya ileten geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine o ilklerin yasasının onlara gelmesinden veya o azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve biz o gönderilmiş olanları müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler ise onunla gerçeği kaydırmaları için o geçersizle söz dalaşı yapıyorlar. Ve onlar benim ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyi bir alay konusu olarak sahiplendiler.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri ona hatırlatıldığı halde, buna rağmen onlardan kayıtsız kalmış ve iki elinin öncelediği şeyi unutmuş kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye onların kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Eğer sen onları o doğruya iletene çağırsan, yine de onlar sonsuz olarak asla doğruya iletilmeyecekler.

58- Ve senin Efendin çok bağışlayıcıdır, çok şefkat sahibidir. Eğer onları kazandıkları şeyler nedeniyle (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için o azabı kesinlikle çabuklaştırırdı. Aksine, onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun berisinden kurtulacak bir yer de asla bulamayacaklar.

59- Şu kasabalar, haksızlık yaptıklarında biz onları yok etmiştik. Ve biz onların yok edilmeleri için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "O iki su kütlesinin birleştiği birleştiği yere ulaşmama kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (oraya ulaşmak için) uzun bir zaman geçireceğim" demişti.

 61- İkisi, ikisinin (iki su kütlesinin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlar, böylece o da o su kütlesinde gözden kaybolarak yolunu tutmuştu.

62- İkisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sabah serinliği (yemeği)mizi bize getir, ant olsun ki bu seferimizden dolayı bir yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı): "Gördün mü, o kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu hatırlamamı bana o şeytandan başkası unutturmadı ve o da o su kütlesinde şaşılacak bir şekilde yolunu tuttu" demişti.

64- (Musa): "Bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen eserlerinin üzerini takip ederek geri dönmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, bizim ona kendi yanımızdan bir şefkat verdiğimiz ve ona kendi katımızdan bir bilgi öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana bir olgunluk olarak öğretilmiş olan şeyden, senin de bana öğretmen için sana takılabilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin. Ve haber bakımından onu kuşatamadığın bir şeye karşı nasıl direnip gayret edebileceksin?" demişti.

69- (Musa): "Eğer Allah dilemişse, beni direnip gayret eden biri olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul): "Eğer sen bana takılacak olursan, ben sana ondan bir hatırlatma açıklama yapıncaya kadar, sakın bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi o gemiye bindikleri zaman (kul) onu delmişti. (Musa): "Onun halkını batırman için mi sen onu deldin? Ant olsun ki sen iş bakımından (tehlikeli)bir şeyle geldin" demişti.

72- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin dememiş miydim?" demişti.

73- (Musa): "Unutmam nedeniyle sakın beni (sorumlu) tutma ve benim işimden (itirazımdan) dolayı sakın beni bir zorluğa büründürme" demişti.

74- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürmüştü. (Musa): "Sen bir arınmış haldeki benliği, bir benliği (öldürmesinin karşılığı) olmaksızın öldürdün mü? Ant olsun ki sen çok yadırgama bakımından (korkunç) bir şeyle geldin" demişti.

75- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin dememiş miydim?" demişti.

76- (Musa): "Eğer bundan sonra ben sana bir şeyden sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi bir kasaba halkına geldikleri zaman, onun halkından yiyecek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi onda yıkılmak isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa): "Eğer dileseydin, buna karşı kesinlikle bir iş karşılığı tutardın" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul): Bu (soru), seninle benim aramın ayrılmasıdır. Senin kendisine karşı direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümünü seni haberlendireceğim. O gemiye gelince, o su kütlesinde çalışmakta olan durgunlara aitti. Ben onu kusurlu yapmak istedim, çünkü onların ötesinde her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve o oğlan çocuğuna gelince, Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla biz onun, ikisini bir taşkınlığa ve bir nankörlüğe büründürmesinden endişelendik. Böylece biz ikisinin Efendisinin onlara arınmış bakımından ondan daha hayırlısıyla ve merhamet bakımından da daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve o duvara gelince, O şehirdeki yetim o iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve ikisinin babaları da düzgün biriydi. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin en çetinliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir şefkat olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi buyruğumdan dolayı yapmadım. Bu, kendisine direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: "Size ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz ona o yerde olanak sağladık ve ona her şeyden bir araç verdik. Böylece o da bir araca takıldı (ordusuyla yola çıktı).

86- Nihayet o güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu bir kara balçık gözesinde batıyor buldu ve onun yanında da bir topluluk buldu. Biz ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya o azabı etmen ve ya da onlara iyilikle sahiplenmen (sana kalmış)" dedik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapan kimselere gelince, biz onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve bir düzgün iş işleyen kimseye gelince, ona da o en iyinin karşılığı vardır. Ve biz ona buyruğumuzdan bir kolaylık söyleyeceğiz" dedi.

89- Sonra bir araca takıldı (ordusuyla yola devam etti).

90- Nihayet o güneşin aydınlandığı yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) berisinden kendilerine bir engel yapmadığımız bir topluluğun üzerine aydınlanıyor olarak buldu.

91- Biz böylece onun katında olan şeyleri haber (alma) bakımından kesinlikle kuşatmıştık.

92- Sonra bir araca takıldı (ordusuyla yola devam etti).

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, o iki seddin berisinde neredeyse hiçbir şey sözü kavrayamaz (dili yabancı) bir topluluk buldu.

94- (Topluluk): "Ey Zülkarneyn, şüphesiz ki Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapanlardır. Biz, bizimle onların arasına senin bir sed yapmana karşı, sana bir vergi verelim mi?" dediler.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı olanak daha hayırlıdır. Artık siz beni kuvvetle destekleyin de bizim aramızla onların arasına dayanıklı bir engel yapayım. Bana o demirin tomarlarını getirin" dedi. Nihayet o iki yamacın arası denkleştiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" dedi. Nihayet onu (demiri) bir ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine bir erimiş bakır boşaltayım" dedi.

97- (Yapıldıktan sonra) artık ona üstün gelmeye güç yetiremediler ve onu delmeye de güç yetiremediler.

98- (Zülkarneyn): "Bu, benim Efendimden bir şefkattir Artık benim Efendimin sözü(nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz yapar. Ve benim Efendimin sözü bir gerçektir" dedi.

99- Ve o gün biz onların bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve o boruya üfürülmüş böylece biz onları toplu olarak toplamışızdır.

100- Ve o gün biz cehennemi o gerçeği örtücülere bir sunumla sunmuşuzdur.

101- O kimseler ki, gözleri benim hatırlamamdan bir perde içindeydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O gerçeği örtmüş olan kimseler, benim berimden kullarıma yönelenler olarak sahipleneceklerini mi hesap etti? Şüphesiz ki biz cehennemi o (gerçeği) örtücülere bir ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- De ki: "İş bakımından o en ziyan edenleri sizi haberlendireyim mi? O kimseler ki, kendilerinin bu şimdiki yaşamda ustalıkla yaparak iyilikler işlemekte olduklarını hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar o kimselerdir ki, Efendilerinin ayetlerini ve O'nun karşılamasını örtmüşler, böylece onların işleri de boşa gitmiştir. Artık biz o kalkışın günü onlar için bir tartı kurmayacağız.

106- Bu, onların gerçeği örtmüş olmalarının ve benim ayetlerimi ve elçilerimi bir alay konusu olarak sahiplenmelerinin karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o firdevs bahçeleri onlar için bir ikramlık olmuştur.

108- Onlarda sürekli kalıcıdırlar. Onlardan bir değişim peşine de düşmezler.

109- De ki: "Eğer o su kütlesi benim Efendimin kelimeleri için bir mürekkep olsa, ve eğer ki biz onun bir örneğini de bir mürekkep olarak getirsek, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce o su kütlesi tükenirdi."

110- De ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Artık kim kendisinin Efendisinin karşılamasını bekliyorsa, bir düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta bir kimseyi ortaklaştırmasın."


24 Kasım 2024 Pazar

İSRA SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Her türlü eksiklikten uzaktır ki O, kulunu bir gece, ona bizim (gözle görülen) ayetlerimizden bir kısmını göstermemiz için bizim onun çevresini bereketlendirdiğimiz o yasak mescit (Mekke) den o en uzak mescit'e (Medine'ye) yürüttü. Şüphesiz ki O, o en iyi işiticinin o en iyi görücünün ta kendisidir.

2- Ve biz Musa'ya o kitabı verdik ve onu "Benim berimden bir dayanağa sahiplenmeyin" diye Yakub'un oğulları'na bir doğruya ileten yaptık.

3-Ey bizim Nuh'un beraberinde (gemiye) yüklediğimiz kimselerin soyu, şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu.

4- Ve biz Yakub'un oğulları'na o kitaptaki: "Siz o yerde kesinlikle iki kere bozuculuk yapacak ve kesinlikle bir büyük yücelenme ile yüceleneceksiniz" hükmünü (nün gereğini daha önce) yerine getirmiştik.

5- Ve iki (yücelenme) den ilkinin (hükmünün gereğini yerine getirme) sözü geldiği zaman, biz sizin üzerinize bir çetin sıkıntı vermeye sahip bize ait kulları harekete geçirmiştik de o yurtların arasını yoklamışlardı. Ve bu, bir  (gereği) yapılmış söz idi.

6- Sonra biz sizi onların üzerine o tekrar daha geri döndürmüştük ve sizi mallar ve oğullar ile uzatmıştık. Ve sizi savaşçı sayısınca daha çok hale getirmiştik.

7- Eğer iyilik ederseniz, kendi benlikleriniz için iyilik etmişsinizdir. Ve eğer kötülük yaparsanız, artık o da kendinizedir. Artık o diğer (büyüklenme)nin (hükmünü yerine getirme) sözü geldiği zaman yüzlerinizi kötü duruma düşürmeleri için ve o mescide ilk defasındaki girdikleri gibi ona girmeleri ve ele geçirdikleri şeyleri darmadağın etmeleri için (yine üzerinize şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçiririz).

8- Efendinizin size merhamet etmesi umulur. Ve eğer tekrar dönerseniz, biz de tekrar döneriz. Ve biz cehennemi o gerçeği örtücüler için kısıtlayıcı olarak yaptık.

9- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an) o en sağlama iletir ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere de şüphesiz ki bir büyük iş karşılığının onlar için olduğunu müjdeler.

10- Ve şüphesiz ki o diğer (yaşama) inanmaz kimseler var ya, biz onlara bir acı azap hazırladık.

11- Ve o insan o hayra olan çağrısı gibi o şerri de çağırır. Ve o insan çok çabukçudur.

12- Biz o geceyi ve o gündüzü iki (gözle görülen) ayet yaptık da o gecenin (gözle görülen) ayetini ortadan kaldırdık ve biz Efendinizden bir lütuf peşine düşmeniz ve o senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için o gündüzün ayetini bir açıkça görülebilen yaptık. Ve biz her bir şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.

13- 14- Ve biz her bir insanın kuşunu (işlediklerinden doğan sonuçları boynunda taşımaya) onu mecbur tuttuk. Ve biz o kalkışın günü (işlediklerinden doğan sonuçları) onunla karşılaşacağı bir yayılmış kitap olarak ona çıkaracağız. (Ve ona): "Oku kitabını, bugün kendi benliğin bir hesap görücü olarak sana yeter" (diyeceğiz).

15- Kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için doğruya iletilir. Ve kim saparsa ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapar. Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve biz bir elçi harekete geçirinceye kadar, azap ediciler de olmadık.

16- Ve biz bir kasabayı yok etmeyi istediğimiz zaman, onun refahlılarına buyururuz da onlar onda itaatten çıkarlar, böylece o söylenen (azap sözü) oranın üzerine bir gerçek olur da biz onu yerle bir ederiz.

17- Ve biz Nuh'un arkasından o kuşaklardan kaçını yok ettik. Ve kullarının arkaya takılı suçlarını bir en iyi haber alıcı olarak, bir en iyi görücü olarak senin Efendin yeter.

18- Kim o çabuk olanı isterse, biz istediğimiz kimse için dileyeceğimiz şeyi onda, ona çabuklaştırır sonra ona cehennemi (yurt) yaparız. Yerilmiş kovulmuş olarak ona yaslanır.

19- Ve kim o diğer (yaşamı) ister ve onun için koşar, ona koşmasını da bir inanan olarak yaparsa, işte onların koşmaları şükre değer olur.

20- Biz her birine onlara da ve bunlara da senin Efendinin vergisinden el uzatırız. Ve senin Efendinin vergisi (tek tarafa) yığınlanmış değildir.

21- Sen bak, biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine nasıl lütuflandırdık. Ve kesinlikle o diğer (yaşam) kademeler bakımından daha büyüktür ve lütuflandırma bakımından da daha büyüktür.

22- Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş, yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23- 24- Ve senin Efendin kendisinden başkasına kulluk etmemenize ve anne babaya bir iyilikle (davranmaya) hükmetti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında (yaşça) o büyüklüğe ulaşırsa, artık her ikisine de sakın "Öf" bile deme ve ikisini azarlama ve ikisine bir değerli söz söyle. Ve sen ikisine o şefkatten dolayı o alçalmanın kanadını indir ve: "Ey Efendim, beni küçük biriyken büyüttükleri gibi sen de ikisine merhamet et" de.

25- Efendiniz, benliklerinizdeki şeyleri en iyi bilendir. Eğer siz düzgünler olursanız, artık şüphesiz ki O, (suçlarından) o çok dönenler için bir çok bağışlayıcıdır.

26- Ve o en yakınlığın sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver ve bir savurganlıkla saçıp savurma.

27- Şüphesiz ki o saçıp savuranlar o şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Ve o şeytan ise Efendisine karşı çok nankördür.

28- Ve eğer Efendinden beklemekte olduğun bir şefkatin peşine düşerek onlardan kayıtsız kalırsan, artık onlara kolaylaşmış söz söyle.

29- Ve elini boynuna bağlanmış hale getirme ve onu büsbütün de genişletme, yoksa kınanmış, özlemiş olarak oturup kalırsın.

30- Şüphesiz ki senin Efendin o rızkı, kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarını(n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır, bir en iyi görücüdür.

31- Ve sakın geçim darlığının endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara ve size biz rızık veriyoruz. Şüphesiz ki onların öldürülmesi bir büyük hatadır.

32- Ve sakın o zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, bir hayasızlıktır ve bir kötü yoldur.

33- Ve sakın Allah'ın (öldürülmesini) yasakladığı o benliği o gerçek (neden) dışında öldürmeyin. Kim haksızlık yapılmış olarak öldürülürse, artık biz onun yönelenine (kısas veya diyette) bir yetki vermişizdir. Artık o da o öldürme (bu yetki) de savurganlık yapmasın. Çünkü o (bu kadarıyla) yardım olunmuştur.

34- Ve en çetinliğine ulaşıncaya kadar, o en iyisi dışında o yetimin malına sakın yaklaşmayın. Ve o antlaşmayı tastamam yerine getirin. Şüphesiz ki o antlaşma bir sorumluluktur.

35- Ve ölçtüğünüz zaman, o ölçeği tastamam yapın. (Tarttığınız zaman da) o dosdoğru terazi ile tartın. Bu, daha hayırlı ve geri dönüşümü bakımından daha iyidir.

36- Ve hakkında sana bir bilgi olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz ki o işitme ve o görme ve o gönül hepsi, işte onlar ondan bir sorumludur.

37- Ve o yerde çalımlanarak yürüme. Çünkü sen yeri asla delemeyecek ve uzunlukça o dağlara asla ulaşamayacaksın. 

38- Bütün bunların kötü olanı, senin Efendinin yanında çirkin görülmüştür.

39- Bunlar, senin Efendinin o bilgelikten sana vahyettiği şeylerdendir. Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa kınanmış, kovulmuş olarak cehennemde atılır kalırsın.

40- Yoksa Efendiniz o oğulları size seçti ve kendisi de o meleklerden dişileri mi sahiplendi? Şüphesiz ki siz kesinlikle bir büyük söz söylüyorsunuz.

41- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an)da hatırlamaları için evire çevire açıkladık. Oysa (bunlar) onlara nefretten bir başkasını arttırmıyor.

42- 43- De ki: "Eğer söylemekte oldukları gibi O'nun beraberinde tanrılar olsaydı, o takdirde (tanrılar) o tahtın sahibine karşı kesinlikle yol peşine düşerlerdi. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve söylemekte oldukları şeylerden bir büyük yücelikle yücedir."

44- O yedi gökler ve o yer ve onlarda olan kimseler, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutmaktadır. Ve hiçbir şey yoktur ki, O'nu Onun övgüsü ile her türlü eksiklikten uzak tutmasın. Fakat siz onların her türlü eksiklikten uzak tutmalarını kavrayamazsınız. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

45- Ve biz okunan (Kur'an)ı okuduğun zaman, seninle ve o diğer (yaşama) inanmaz kimselerin arasına bir gizlenmiş engel koyarız.

46- Ve biz onu kavrarlar diye onların kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Ve Efendini okunan (Kur'an)da O'nu tek olarak hatırladığın zaman, nefretli olarak arkalarına yönelirler.

47- Onlar seni dinlemekte oldukları zaman onu hangi nedenle dinlemekte olduklarını ve onlar gizli konuştukları zaman o haksızlık yapanların: "Siz bir sihirlenmiş adamdan başkasına takılmıyorsunuz" demekte olduğunu, biz en iyi bileniz.

48- Sen bak, sana karşı nasıl örnekler ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık onlar (doğru) bir yola güç yetiremezler.

49- Ve onlar: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar halinde olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" dediler.

50- 51- 52- De ki: "Taş veya demir halinde olun veya göğüslerinizde büyüyen şeylerden bir takdir ediliş halinde olun (yine de harekete geçirileceksiniz)." Buna karşılık: "Bizi kim tekrar döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defasında açığa çıkaran kimse." Ve sana şaşkınca başlarını sallayacaklar ve: "O ne zaman?" diyecekler. De ki: "Bir yakın (zamanda) olması umulur. O gün sizi çağıracak da siz de O'nu Onun övgüsü ile cevaplandıracaksınız ve (kabirlerde) bir az dışında kalmadığınız kanaatine varacaksınız."

53- Ve kullarıma de ki: O en iyiyi söylesinler. Şüphesiz ki o şeytan onların arasını dürtükler. Şüphesiz ki o şeytan o insan için bir apaçık düşmandır.

54- Sizin Efendiniz sizi en iyi bilendir. Eğer dilerse size merhamet eder veya eğer dilerse sizi azaplandırır. Ve biz seni onlara bir dayanak olarak göndermedik.

55- Ve senin Efendin o göklerdeki ve o yerdeki kimseleri en iyi bilendir. Ve ant olsun ki biz o bir kısım habercileri bir kısımın üzerine lütuflandırdık ve Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur) olarak verdik.

56- De ki: "O'nun berisinden iddia ettiğiniz kimseleri çağırın. Oysa onlar sizden o zararı kaldırma ve (o zararı başkasıyla) bir değiştirme gücüne sahip olamazlar."

57- İşte onların çağırmakta oldukları, Efendilerine hangisi en yakın olacak diye o yakınlık fırsatının peşine düşmekte olan ve O'nun şefkatini beklemekte olan ve O'nun azabından kaygılanmakta olan kimselerdir. Şüphesiz ki senin Efendinin azabı çekinilmiştir.

58- Ve hiçbir kasaba yoktur ki, o kalkışın gününden önce onu yok edici olmayalım veya ona bir çetin azapla azap edici olmayalım. Bu, o kitapta satırlanmıştır.

59- Ve bizi (gözle görünen) o ayetleri göndermekten, o ilklerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey alıkoymadı. Ve biz Semud'a o dişi deveyi açıkça görülebilen olarak vermiştik de ona haksızlık yapmışlardı. Ve biz (gözle görünen) o ayetleri kaygılandırmaktan başka amaçla göndermiyoruz.

60- Ve bir zaman biz sana: "Şüphesiz ki senin Efendin o insanları kuşatmıştır" demiştik. Ve bizim sana gösterdiğimiz o rüyayı ve o okunan (Kur'an)daki o dışlanmış ağacı biz o insanlara bir denemeden başka amaçla yapmadık. Ve biz onları kaygılandırıyoruz, oysa bu onlara büyük bir taşkınlık halinden başkasını da artırmıyor.

61-Ve bir zaman biz o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. (İblis): "Ben bir çamur olarak takdir ettiğin kimseye boyun eğer miyim?" demişti.

62- (İblis devamla): "Bu benim üzerime çok değerli kıldığın kimseyi görüyor musun? Eğer beni o kalkışın gününe kadar ertelersen, onun soyunu bir azı dışında kesinlikle yularlayacağım" demişti.

63- 64- 65- (Allah): "Git, onlardan kim sana takılırsa, artık şüphesiz ki cehennem bir bollaştırılmış karşılık olarak sizin karşılığınızdır. Ve onlardan güç yetirebildiğin kimseyi sesinle tedirgin et, atlılarını ve yayalarını onların üzerine görevlendir ve o mallarda ve o çocuklarda onlara ortak ol ve onlara söz ver. Ve o şeytan onlara bir aldatmadan başka söz vermez. Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve bir dayanak olarak senin Efendin yeter" demişti.

66- Sizin Efendiniz sizin için O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz için o gemileri o su kütlesinde sürüklemektedir. Şüphesiz ki O, size karşı bir çok merhamet edicidir.

67- Ve size o su kütlesinde o zarar dokunduğu zaman, sizin (O'nun aşağısından) çağırdığınız şeyler kaybolur, yalnızca O (kalır). Fakat sizi o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, (O'na) kayıtsız kalırsınız. Ve (kayıtsız kalan) o insan çok nankördür.

68- O karanın tarafında sizi dibe geçirmesinden veya üzerinize bir kızgın taş yağdıran fırtına göndermesinden güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir dayanak da bulamazsınız.

69- Yoksa sizi diğer bir kere daha ona tekrar döndürüp, üzerinize o rüzgârdan kırıp geçiren fırtına gönderip de nankörlüğünüz nedeniyle sizi batırmasından güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bize karşı ona (size yapılanın arkasına aramaya) bir takılan da bulamazsınız.

70- Ve ant olsun ki biz Adem 'in oğullarını çok değerli kıldık ve onları o karada ve o su kütlesinde yükledik ve onları o temizlerden rızık verdik ve onları bizim takdir ettiğimiz kimselerden birçoğunun üzerine bir lütufla lütuflandırdık.

71- O gün biz bütün insanları önderleri ile çağıracağız. Artık kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlık yapılmazlar.

72- Ve kim bunda kör ise, artık o diğer (yaşamda) da kördür ve yol bakımından da daha şaşkındır.

73- Ve neredeyse onlar, bizim sana vahyettiğimiz şeyden başkasını bize karşı yakıştırman için seni ayartacaklardı ve o takdirde de kesinlikle seni bir dost olarak sahipleneceklerdi.

74- Ve eğer biz seni sabitleştirmemiş olsaydık, ant olsun ki neredeyse sen onlara az bir şey olsa da yanaşacaktın.

 75- O takdirde de kesinlikle sana o yaşamın katlamalı (azabını) ve o ölümün katlamalı (azabını) tattırırdık, sonra kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

76- Ve neredeyse onlar, seni bu yer (Mekke) den çıkarmak için ondan seni tedirgin etmek istiyorlar. Ve o takdirde onlar da senin ardından (Mekke'de) bir az (bir süre) dışında kalamazlar.

77- Bizim senden önce göndermiş olduğumuz elçilerimizden olan kimselerin bir kısmına (toplumlarına) uygulanan bir yasadır. Ve sen bizim yasamız için (başka yasayla) bir değiştirme bulamazsın.

78- O güneşin batıya yönelmesinden o gecenin karanlığına kadar o kulluk görevini ayağa kaldır ve o şafağın okumasını da. Şüphesiz ki o şafağın okuması tanık olunmuştur.

79- Ve gecenin bir kısmında sana bir fazlalık olarak onunla (Kur'an ile) uyan. Senin Efendinin seni bir övülmüş mevkiye* (Mekke'ye tekrar geri) harekete geçirmesi umulur.

*Makam-ı Mahmud, tefsirlerde her ne kadar "Şefaat makamı" olarak anlaşılmış olsa da. Biz "Makam" kelimesinin Bakara s. 125. ve Al-i İmran s. 97. ayetinde İbrahim (a.s.) ve Mekke ile bağlantılı olarak kullanılmasından hareketle Makam-ı Mahmud ifadesini Mekke olarak anlamayı tercih ettik ve 80. ve 81. ayetlerin de hicret ile alâkasını dikkate alarak, 79. ayetin Muhammed (a.s.)ın bulunduğu şehirden başka bir şehre hicret etmesini ve sonra o şehre tekrar muzaffer olarak geri dönmesini ifade ettiğini düşünüyoruz. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

80- Ve de ki: "Ey Efendim, beni (Medine'ye) doğru bir girdirişle girdir ve (Mekke'den) doğru bir çıkarışla çıkar ve kendi katından bana bir yardımcı yetki oluştur."

81- Ve de ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz perişan oldu. Şüphesiz ki o geçersiz perişan olucudur.

82- Ve biz o okunan (Kur'an) dan öyle şeyler indiriyoruz ki o, o inananlar için bir iyileştirme ve bir şefkattir. Ve (o indirdiklerimiz) o haksızlık yapanlara bir ziyandan başkasını artırmaz.

83- Ve biz o insanı nimetlendirdiğimiz zaman, kayıtsız kalır ve yanıyla uzaklaşır. Ve ona o şer dokunduğu zaman ise, ümitsiz biri olur.

84- De ki: "Herkes kendi şekline (inandığı değerlere) göre işler. Ve sizin Efendiniz yolca daha doğru olan o kimseyi en iyi bilendir."

85- Ve sana o esintiden soruyorlar. De ki: "O esinti, benim Efendimin buyruğundandır. Ve size (bunun hakkında) o bilgiden bir az dışında verilmemiştir." 

86- Ve eğer biz dilersek, sana vahyettiğimiz şeyi kesinlikle gideririz, sonra kendine onun için bize karşı bir dayanak da bulamazdın. 

87- Senin Efendinden bir şefkat olması başka. Şüphesiz ki O'nun senin üzerindeki lütfu büyük olmuştur.

88- De ki: "Eğer o insan ve o cin bu okunan (Kur'an)ın bir örneğini getirmeleri üzerine toplanmış olsa, ve eğer onların bir kısmı bir kısmına sırt vererek olsa da, onun bir örneğini getiremezler."

89- Ve ant olsun ki biz o (inanmayan) insanlara bu okunan (Kur'an)da her bir örnekten evire çevire açıkladık. Buna rağmen o insanların tamamı ancak gerçeği örtmekte diretti.

90- 91- 92- 93- Ve onlar: "Bizim için o yerden bir kaynak fışkırtmana kadar, sana asla inanmayacağız veya senin hurmalıklardan ve üzümden bir bahçen olmalı da onların arasından o nehirleri fışkırttıkça fışkırtmalı veya iddia ettiğin gibi o göğü bizim üzerimize tek parça olarak düşürmeli veya Allah'ı ve o melekleri önümüze getirmelisin veya senin altından bir evin olmalı veya o göğe yükselmelisin. Ve senin (o göğe) yükselmene de sen bizim üzerimize onu okuyacağımız bir kitap indirene kadar, asla inanmayacağız" dediler. De ki: "Efendimi her türlü eksiklikten uzak tutarım. Ben bir beşer elçiden başkası değil miyim?"

94- Ve o (inanmayan) insanları, onlara o doğru yol geldiği zaman inanmalarına, onların: "Allah bir beşer elçiyi mi harekete geçirdidemelerinden başkası alıkoymadı.

95- De ki: "Eğer o yerde rahat rahat yürüyenler melekler olsaydı, kesinlikle biz onların üzerine o gökten bir melek elçi indirirdik."

96- De ki: "Allah, benimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır bir en iyi görücüdür."

97- Ve Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onlar için O'nun berisinden yönelenler asla bulamayacaksın. Ve biz onları o kalkışın günü yüzleri üzerine körler ve dilsizler ve sağırlar olarak sürüp toplayacağız. Onların sığınağı cehennemdir. Her ne zaman ateş yavaşlarsa, biz onlara alev olarak artırırız.

98- Bu, onların karşılığıdır. Çünkü onlar, bizim ayetlerimizi örtmüşler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" demişlerdi.

99- Onlar görmediler mi şüphesiz ki Allah o kimsedir ki o gökleri ve o yeri takdir etti ve onların bir örneğini takdir etmeye de bir ölçü koydu ve onlar için onda hiçbir belirsizlik olmayan bir süre belirledi. Buna rağmen o haksızlık yapanlar sadece gerçeği örtmekte diretti.

100- De ki: "Eğer sizler benim Efendimin şefkat depolarına sahip olsaydınız, o takdirde o harcamanın endişesiyle onu kesinlikle sımsıkı tutardınız. Ve o insan bir cimridir.

101- Ve ant olsun ki biz Musa'ya apaçık dokuz (gözle görünen) ayet verdik. Haydi Yakub'un oğulları'na sor, hani (Musa) onlara gelmişti de Firavun ona: "Şüphesiz ki ben seni kesinlikle sihirlenmiş biri olduğun kanaatine varıyorum Ey Musa" demişti.

102- (Musa'da ona): "Ant olsun ki bunları doğruyu görmeler olarak o göklerin ve o yerin Efendisinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsindir. Ve şüphesiz ki ben seni kesinlikle yok olmuş biri olduğun kanaatine varıyorum ey Firavun" demişti.

103- Bunun üzerine (Firavun) onları o yerde tedirgin etmek istemişti de biz onu ve onun beraberinde olanları toplu olarak batırmıştık.

104- Ve onun (batırılmasının) arkasından biz Yakub'un oğulları'na: "O yerde durulun. Artık o diğerin sözü geldiği zaman, biz sizi birbirine geçmiş olarak (hesap için) getireceğiz" demiştik.

105- Ve biz onu o gerçekle indirdik ve o da o gerçekle indi. Ve biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle de) göndermedik.

106- Ve biz bir okunan olarak onu o insanlara, durup bekleyerek (zaman içinde) okuman için onu ayırdık. Ve biz onu peyderpey olarak indirdik.

107- 108- De ki: "Ona inanın veya inanmayın. Şüphesiz ki onun öncesinden o bilgi verilmiş olan kimselere okunmakta olduğu zaman, boyun eğen olarak çeneleri üzerine yere kapanırlar. Ve onlar 'Efendimizi her türlü eksiklikten uzak tutarız. Şüphesiz ki Efendimizin sözü kesinlikle yapılmıştır' derler."

109- Ve ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar ve (o okunan) onların saygısını artırır.

110- De ki: "Allah diye çağırın veya Rahman (çok şefkatli) diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, o en iyi isimler O'nundur." Ve sen kulluk görevini (insanlara çağrını sesini) yükselterek de ve onu yavaş sesle de yapma ve bunun arasında bir yol peşine düş.

111- Ve de ki: "O övgü o Allah'adır, O ki bir çocuk sahiplenmemiştir ve O'nun hükümranlıkta ortağı da  olmamıştır ve O'nun o alçalmışlıktan dolayı bir yöneleni de olmamıştır." Ve O'nu büyükledikçe büyükle.


13 Kasım 2024 Çarşamba

NAHL SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Allah'ın (elçilerini yalanlayanlar hakkındaki azap) buyruğu (önceki topluluklara) gelmiştir. Artık sakın onun çabuklaşmasını istemeyin. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

2- Kullarından kime dilerse: "Gerçek şu ki, benden başka hiçbir tanrı yok, artık benden korunun" (diyerek insanları) uyarın diye kendi buyruğundan o esinti ile o melekleri indirir.

3- O gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etti. Onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

4- O insanı bir döllenmiş hücreden takdir etti. Böyle iken birden o, bir apaçık çekişmecidir.

5- Ve o hayvanlar, onları da takdir etti. Onlarda sizin için bir ısınma ve faydalar vardır ve siz onların bir kısmından da yiyorsunuz.

6- Ve sizin için onlarda (akşam) serinlemekte olduğunuz vakit (ağıla koyarken) ve (sabah ağıldan) salıvermekte olduğunuz vakit bir güzellik vardır.

7- Ve ağırlıklarınızı o benliklerin çatlaması dışında ona ulaşıcı olmadığınız bir yöreye yüklenir. Şüphesiz ki sizin Efendiniz kesinlikle bir çok acıyıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

8- Ve o atları ve o katırları ve o eşekleri sizin onlara binmeniz için ve süs olarak (takdir etti). Ve sizin bilemeyeceğiniz şeyleri de takdir etmektedir.

9- Ve o yolun ılımlı olanı Allah'a aittir ve ondan bazısı da eğridir. Ve eğer dileseydi, sizi kesinlikle toplu olarak doğruya iletirdi.

10- O ki, sizin için o gökten bir su indirdi. Onun bir kısmından içecek vardır ve onun bir kısmından onda sürülerinizi otlattığınız yeşillik (yetişir).

11- Onunla sizin için o ekinleri ve o zeytinleri ve o hurmalıkları ve o üzümleri ve bütün o ürünlerden bitirir. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

12- Ve o geceyi ve o gündüzü size boyun eğdirdi. Ve o güneş ve o ay ve o yıldızlar O'nun buyruğuna boyun eğdirilmişlerdir. Şüphesiz ki bunda, bağlantı kurmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

13- Ve o yerde o renkleri değişik olarak yaydığı şeyleri de size (boyun eğdirdi). Şüphesiz ki bunda, hatırlamakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

14- Ve O ki, ondan bir taze et yemeniz ve ondan onu takınacağınız bir takı çıkarmanız için, o su kütlesini de (size) boyun eğdirdi. Ve sen O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz ve şükretmeniz için o gemileri, onda (suyu) yaranlar olarak (gittiklerini) görürsün.

15- Ve o yerde sizi sarsar diye sabitlikler ve (gideceğiniz yolda) doğruya iletilmeniz için de nehirler ve yollar bıraktı. 

16- Ve (daha nice) göstergeler. Ve o yıldızla onlar (gidecekleri yolda) doğruya iletilirler.

17- Öyleyse takdir etmekte olan kimse, takdir edemez kimse gibi midir? Siz hiç hatırlamaz mısınız?

18- Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki Allah, kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

19- Ve Allah, sizin saklamakta olduğunuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğunuz şeyleri bilir.

20- Ve onların Allah'ın berisinden çağırmakta oldukları kimseler hiçbir şey takdir edemezler, oysa kendileri takdir edilmektedirler.

21- Ölülerdir, yaşayanlar değildir. Ve onlar ne zaman harekete geçirileceklerini bile fark edemiyorlar.

22- Sizin tanrınız bir tek tanrıdır. O diğer (yaşama) inanmaz kimselerin kalpleri ise bunu yadırgayıcıdır ve onlar büyüklük taslayanlardır.

23- Allah'ın onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilmekte olduğunda kuşku yoktur. Şüphesiz ki O, o büyüklük taslayanları sevmez.

24- Ve onlara: "Efendiniz neyi indirdi?" denildiği zaman (onlar): "O ilklerin söylencelerini" derler.

25- Bunun sonucunda o kalkışın günü kendi ağır yüklerini eksiksiz olarak ve bir bilgi olmaksızın saptırdıkları kimselerin ağır yüklerinden bir kısmını yüklenirler.  Dikkat edin, yüklenmekte oldukları şey ne kötüdür.

26- Onlardan önceki kimseler de kesinlikle tuzak kurmuştu da Allah onların yapılarına o temellerinden gelmiş, böylece o tavan onların üstüne tepelerine çökmüş ve o azap onlara fark edemeyecekleri yerden gelmişti.

27- Sonra o kalkışın günü onları rezil eder ve şöyle der: "Onlar uğrunda (inananlarla) bir ayrışma içinde olduğunuz kimseler olan ortaklarım nerede?" Kendilerine o bilgi verilmiş olan kimseler: "Şüphesiz ki bugün o rezillik ve o kötülük, o gerçeği örtücülerin üzerinedir" dedi.

28- O kimseler ki, o meleklerin, kendi benliklerine haksızlık yapanlar oldukları halde ömürlerini tamamlamakta olduklarıdır: "Biz hiçbir kötülük işleyen değildik" (diyerek onları) o teslimiyetle karşıladılar. Hayır şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi bilicidir.

29- Artık onda sürekli kalıcılar olarak cehennem kapılarına girin. Kesinlikle ne sıkıntılıdır o büyüklenenlerin barınağı.

30- Ve o korunmuş olan kimselere:"Efendiniz neyi indirdi?" denildi. (Onlar): "Bir hayır (indirdi)" dediler. İyilik etmiş olan kimseler için bu şimdiki (yaşamda) bir güzellik vardır. Ve o diğerin yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve o korunanların yurdu kesinlikle ne iyidir.

31- Adn bahçeleri, ona gireceklerdir. Onların altından o nehirler akar. Onda dileyecekleri şeyler, onlar içindir. Allah, o korunanlara böyle karşılık verir.

32- O kimseler ki, o meleklerin onların ömürlerini temizler olarak tamamlamakta olduklarıdır: "Selam sizin üzerinize olsun, sizin işlemekte olduklarınız nedeniyle o bahçeye girin" derler.

33- Onlar, kendilerine o meleklerin gelmesinden veya senin Efendinin buyruğunun gelmesinden başka bir şeye mi bakıyorlar? Onlardan önceki kimseler de böyle yapmıştı. Ve Allah onlara haksızlık yapmadı, fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

34- Böylece işledikleri şeylerin kötülüğü, onlara eriştirildi ve kendisiyle alay etmekte oldukları şey onları sarıverdi.

35- Ve ortaklaştırmış olan kimseler: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, biz ve bizim atalarımız, O'nun berisinden hiçbir şeye kulluk etmez ve O'nun aşağısından (birinin buyruğu ile) hiçbir şeyi  yasaklamazdık" dedi. Onlardan önceki kimseler de böyle yapmıştı. Artık o elçilerin üzerinde o apaçık ulaştırmadan başkası var mıdır?

36- Ve ant olsun biz her bir toplumun içinde: "Allah'a kulluk edin ve o taşkınlık yapandan uzaklaşın" (diyerek uyarsın) diye bir elçi harekete geçirdik. Böylece içlerinden kimini Allah doğruya iletti ve içlerinden kimine de o sapkınlık gerçek oldu. Artık o yerde gezin de, o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın.

37- Onların doğruya iletimine ne kadar istekli olsan da, artık şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseyi doğruya iletmez. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

38- Ve: "Allah ölen kimseyi (yeniden) harekete geçirmez" (diyerek) güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, O'nun üzerine gerçek bir söz olarak (bunu yapacaktır). Fakat (bunu söyleyen) o insanların tamamı bunu bilmezler.

39- Hakkında aykırılığa düşmekte oldukları şeyi onlara açıklaması için ve gerçeği örtmüş olan kimselerin kendilerinin kesinlikle yalancılar olduklarını bilmesi için (bunu yapacaktır).

40- Bir şey için onu(n olmasını) istediğimiz zaman ona bizim sözümüz ancak ve ancak "Ol" dememizdir, o da hemen oluverir.

41- Ve o kimseler ki, haksızlığa uğratılmalarından sonra Allah'ın uğrunda göç ettiler. Onları bu şimdikinde kesinlikle bir iyilikle yerleştireceğiz. Ve o diğer (yaşamın) iş karşılığı ise daha büyüktür. Eğer biliyor olsalardı.

42- O kimseler ki, direnip gayret etmiş olanlar ve Efendilerine dayanmakta olanlardır.

43- Ve biz senden önce de kendisine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını da göndermedik. Eğer bilmezler iseniz, artık o Hatırlatma'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

44- O apaçık deliller ve o yazılı metinlerle. Ve biz sana da o insanlara kendilerine indirilmiş olan şeyi açıklaman ve onların da düşünmeleri için, bu hatırlamayı indirdik.

45- O kötülüklerin tuzaklarını kuran kimseler, Allah'ın onları o yerin dibine geçirmesinden veya o azabın onlara fark edemeyecekleri yerden gelmesinden güvende mi gördü?

46- Veya (normal yaşamları) içinde çevrilip dururlarken onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Ve onlar (Allah'ı) başarısız bırakıcılar olamazlar.

47- Veya bir kaygılandırma üzerine onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Oysa şüphesiz ki sizin Efendiniz, kesinlikle bir çok acıyıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

48- Onlar, görmediler mi Allah'ın takdir ettiği herhangi bir şeyin gölgeleri Allah'a boyun eğen olarak o sağdan ve o sollardan dönmektedir?

49- Ve canlıdan o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler ve o melekler, büyüklük taslamazlar olarak Allah'a boyun eğer. 

50- Onların üstündeki Efendilerinden kaygılanırlar ve buyuruldukları şeyi yaparlar.

51- Ve Allah: "Sakın iki tanrı sahiplenmeyin. O, ancak ve ancak bir tek tanrıdır. Artık yalnızca benden ürkün" dedi.

52- Ve o göklerde ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve o yaşam sistemi de sürekli olarak O'nundur. Artık siz Allah'tan başkasına karşı mı korunuyorsunuz?

53- Ve nimetten sizde olan şeyler, Allah'tandır. Sonra size o zarar dokunduğu zaman, artık O'na feryat ederek yalvarırsınız.

54- Sonra sizden o zararı kaldırdığı zaman, içinizden bir bölük hemen Efendilerini ortaklaştırırlar. 

55- Bunun sonucunda bizim onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük ederler. Öyleyse (şimdilik) yararlanın, siz ileride bileceksiniz.

56- Ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, bilmez (görmez, işitmez) şeylere hisse ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki yakıştırmakta olduğunuz şeylerden kesinlikle sorulacaksınız.

57- Ve Allah'a o kızları ayırıyorlar, O, her türlü eksiklikten uzaktır. Ve kendilerine de iştahlanmakta oldukları şeyleri (erkek çocukları ayırıyorlar).

58- Ve onlardan biri o dişi ile müjdelendiğinde (öfkesinden) yutkunarak yüzü simsiyah haldedir.

59- Kendisiyle müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı o topluluktan gizlenir. Onu bir alçaklık üzere tutacak mı yoksa onu o toprağa gömecek mi? Dikkat edin karar vermekte oldukları şey ne kötüdür.

60- O diğer (yaşama) inanmaz kimseler için o kötünün örneği vardır. Ve Allah için ise o en yüceliğin örneği vardır. Ve O, çok güçlüdür, en bilgedir.

61- Ve eğer Allah o insanları haksızlıkları nedeniyle (hemen) tutsaydı, onun üzerinde (o insanlardan) hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar ertelemektedir. Artık onların süresi geldiği zaman, bir saat erteleyemezler ve öne çekemezler.

62- Ve hem çirkin görmekte oldukları şeyleri Allah'a ayırıyorlar ve kendi dilleri de o en iyinin kendilerinin olacağına dair o yalan niteleme yapıyor. O ateşin onlar için olduğunda kuşku yoktur. Ve şüphesiz ki onlar ölçüyü kaçırmışlardır.

63- Allah'a yemin olsun ki biz senden önceki toplumlara da muhakkak (elçiler) göndermiştik de o şeytan onlara işlerini süslemişti. (Önceki ortak koşanların yöneleni olduğu gibi) artık o, bugün onların da (Mekke'li ortak koşanların) yönelenidir. Ve bir büyük azap onlar içindir. 

64- Ve biz sana o kitabı hakkında aykırılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman ve inanmakta olan bir topluluk için bir doğruya ileten ve bir şefkat olması dışında (bir amaçla) indirmedik.

65- Ve Allah o gökten bir su indirdi de onunla o yeri onun ölümünden sonra yaşattı. Şüphesiz ki bunda, işiten bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

66- Ve şüphesiz ki sizin için o hayvanlarda kesinlikle bir ders vardır. Biz sizi onların karınlarındaki şeyden atık ile kan arasından o içenler için kolay yutulabilir olan bir katışıksız süt ile suvarıyoruz.

67- Ve o hurmalıkların ve üzümlerin meyvelerinden de (sizi suvarıyoruz). Ondan (su çıkararak) sarhoş eden ve bir iyi rızka sahip oluyorsunuz. Şüphesiz ki bunda, bağlantı kurmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

68- 69- Ve senin Efendin o bal arısına: "O dağlardan ve o ağaçlardan ve (yaptıkları) çardaklardan evlere sahip ol. Sonra o bütün ürünlerden ye, böylece senin Efendinin yollarına (o vahyim üzere) alçalmış olarak (vahyine boyun eğerek) sokul" diye vahyetti. Onların karınlarından onda o insanlar için bir iyileştirme olan renkleri değişik bir içecek çıkar. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

70- Ve Allah sizi takdir etmiştir, sonra sizin ömrünüzü tamamlar. Ve içinizden kimi bilgiden sonra hiçbir şey bilmez olması için o ömrün en aşalığına geri döndürülür. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir ölçü koyucudur.

71- Ve Allah o rızıkta bir kısmınızı bir kısım üzerine lütuflandırmıştır. Lütuflandırılmış olan kimseler rızıklarını sağ elleriyle sahip olduklarına geri döndürücü değillerdir ki, böylece onlar onda denk olsunlar. Şimdi ısrarla Allah'ın nimetini mi reddediyorlar?

72- Ve Allah size kendi benliklerinizden eşler oluşturdu ve sizin için eşlerinizden oğullar ve torunlar oluşturdu ve sizi o temizlerden rızık verdi. Şimdi onlar geçersize inanıyor ve Allah'ın nimetini mi örtüyorlar?

73- Ve Allah'ın berisinden kendileri için o göklerden ve o yerden hiçbir şeyle bir rızka hükümran olamaz ve güç yetiremez şeylere kulluk ediyorlar.

74- Artık sakın Allah'a o örnekleri ortaya koymayın. Şüphesiz ki Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

75- Allah, hiçbir şeye gücü yetmez bir mülk edinilmiş kulu ve kendisine bizden bir iyi rızıkla rızık vermişiz de o da ondan saklı ve açık olarak harcayan bir kimseyi bir örnek olarak ortaya koydu. Onlar denk midirler? O övgü Allah'adır. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

76- Ve Allah iki adamı daha bir örnek olarak ortaya koydu: O ikiden biri dilsizdir hiçbir şeye gücü yetmez, koruyucusunun üzerine bir yüktür. Onu nereye yönlendirse hiçbir hayır getirmez. Şimdi o ve o eşitliği buyuran ve kendisi de bir dosdoğru yol üzerinde olanla denk midir?

77- Ve o göklerin ve o yerin algılanamayananı Allah'ındır. O saatin buyruğu da ancak o gözün açıp kapaması gibi hatta o (ondan) daha yakın (bir zaman)dır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

78- Ve Allah sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezler olarak çıkardı. Ve şükretmeniz için size o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri oluşturdu.

79- Onlar o kuşları görmediler mi o göğün boşluğunda boyun eğdirilmişlerdir? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz ki bunda inanmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

80- Ve Allah sizin için evlerinizden bir durgunlaşma yeri oluşturdu ve sizin için o hayvanların derilerinden göçerlik gününüzde ve yerleşik gününüzde onlarla hafifleyeceğiniz evler oluşturdu. Ve onların yünlerinden ve yapağılarından ve kıllarından belirli bir vakte kadar eşyalar ve bir yararlanma (oluşturdu).

81- Ve Allah takdir ettiği şeylerden sizin için gölgelikler oluşturdu. Ve sizin için o dağlardan kamuflajlar oluşturdu. Ve sizin için o sıcaktan koruyacak gömlekler ve savaşınızda sizi koruyacak gömlekler oluşturdu. Teslim olmanız için sizin üzerinize olan nimetini böyle tamamlıyor.

82- Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak o apaçık ulaştırmadır.

83- Allah'ın nimetini tanıyorlar (ve faydalanıyorlar) sonra onu yadırgıyorlar. Ve onların tamamı o gerçeği örtücülerdir.

84- Ve o gün biz her bir toplumdan bir tanık harekete geçireceğiz. Sonra gerçeği örtmüş olan kimselere (özür dilemeleri için) onay verilmez ve azap edilmeme istekleri de kabul edilmez.

85- Ve haksızlık yapmış olan kimseler o azabı gördüğü zaman, artık (o azap) onlardan hafifletilmez ve onlar bakılmazlar.

86- Ve ortaklaştırmış olanlar ortaklarını gördüğü zaman: "Ey Efendimiz bunlar, bizim senin berinden çağırmakta olduğumuz kimselerdir" derler. Onlar da onlara: "Şüphesiz ki sizler kesinlikle yalancılarsınız" (diyerek) o sözü attılar.

87- Ve o gün o teslimiyeti Allah'a atmışlar ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

88- O kimseler ki, gerçeği örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, onların bozuculuk yapmakta olmaları nedeniyle biz onlara o azabın üstüne azabı artırdık.

89- Ve bizim her bir toplumun içinde kendi benliklerinden üzerlerine bir tanık harekete geçireceğimiz gün ve seni de bunların (gönderildiğin toplumun) üzerine tanık olarak getirdik. Ve biz sana o kitabı her bir şey için bir açıklama, o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir şefkat ve bir müjde olarak indirdik.

90- Şüphesiz ki Allah, o eşitliği sağlamayı ve o iyiliği ve o en yakınlığın sahiplerine vermeyi ve o hayasızlıktan ve o yadırganandan ve o haddi aşmaktan vazgeçirmeyi buyuruyor. O, sizin hatırlamanız için size öğüt veriyor.

91- Ve antlaşma yaptığınız zaman Allah'ın antlaşmasını tastamam yerine getirin ve Allah'ı üzerinize bir güvence olarak göstererek onların pekiştirilmesinden sonra o yeminleri sakın bozmayın. Şüphesiz ki Allah, yapmakta olduğunuz şeyleri bilir.

92- Ve sakın bir toplumun diğer bir toplumdan sayıca fazla olmasından dolayı, yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak sahiplenip, ipliğini bir kuvvetle eğirmenin arkasından söküp bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla ancak ve ancak sizi yoklamaktadır. Ve o kalkışın günü hakkında aykırılığa düşmekte olduğunuz şeyleri size kesinlikle açıklayacaktır.

93- Ve eğer Allah dileseydi, sizi kesinlikle bir tek toplum yapardı. Fakat kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve siz, işlemekte olduğunuz şeylerden kesinlikle sorulacaksınız.

94- Ve sakın yeminlerinizi aranızda bozuculuk sebebi olarak sahiplenmeyin. Yoksa ayak onun sabitleşmesinden sonra kayar ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmanız nedeniyle o kötülüğü tadarsınız. Ve bir büyük azap sizin içindir.

95- Ve sakın Allah'ın antlaşmasını bir az bedele değişmeyin. Eğer bilmekte olanlarsanız sizin için ancak ve ancak Allah'ın yanında olan o daha hayırlıdır. 

96- Sizin yanınızda olan şey tükenir ve Allah'ın yanında olan şey ise kalıcıdır. Ve biz direnip gayret etmiş olan kimselerin iş karşılığını işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile kesinlikle vereceğiz

97- Bir erkekten veya bir dişiden kim bir inanan olarak bir düzgün iş işlerse, artık biz onu kesinlikle bir güzel yaşamla yaşatacağız ve onların iş karşılığını kesinlikle işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile karşılıklandıracağız.

98- 99- 100- O okunan (Kur'an)ı okuyacağın zaman, artık o taşlanan şeytandan Allah'a sığın. Gerçek şu ki, onun inanmış olan ve Efendilerine dayanmakta olan kimseler üzerinde bir yetkisi yoktur. Onun yetkisi ancak ve ancak onu yönelen edinen kimseler ve onu (Efendilerine) ortak koşan kimseler üzerindedir.

101- Ve biz bir ayetin yerini (başka) bir ayetle değiştirdiğimiz zaman -ki Allah indirmekte olduğu şeyi en iyi bilendir- "Sen ancak ve ancak bir yakıştırıcısın" derler. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

102- De ki: "Onu senin Efendinden inanmış olan kimseleri sabitleştirmek için ve o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir müjde olarak o Kutsal'ın esintisi indirdi."

103- Ve ant olsun ki biz onların: "Ona ancak ve ancak bir beşer öğretiyor" demekte olduklarını biliyoruz. Kendisine eğrilmekte oldukları kişinin dili bir yabancıdır ve bu (Kur'an) ise bir apaçık Arabi dildir.

104- Şüphesiz ki o kimseler Allah'ın ayetlerine inanmazlar, Allah onları doğruya iletmez. Ve bir acı azap onlar içindir.

105- O yalanı ancak ve ancak Allah'ın ayetlerine inanmaz kimseler yakıştırır. Ve işte onlar, o yalancıların ta kendileridir.

106- Kim inanmasının arkasından Allah'ı (n gerçeğini) örterse- zorlanmış ve kalbi o inançla rahatlamış halde olan başka- fakat kim (zorlama olmaksızın) o gerçeği örtmeye göğüs açarsa, artık Allah'tan bir hiddet onların üzerinedir. Ve bir büyük azap onlar içindir.

107- Bu, bu şimdiki yaşamı o diğer (yaşamın) üzerine tercih etmiş olmalarındandır. Ve şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtenler topluluğunu doğruya iletmez.

108- İşte onlar o kimselerdir ki, Allah onların kalplerine ve işitmelerine ve görmelerine damga vurmuştur. Ve işte onlar, o duyarsızların ta kendileridir.

109- Onların diğer (yaşamda) o en ziyan edenlerin ta kendileri olduklarında kuşku yoktur.

110- Sonra şüphesiz ki senin Efendin denemeye uğramalarının arkasından göç etmiş ve güçlerini kullanmış ve direnip gayret etmiş olan kimselerin (yardımcısıdır). Şüphesiz ki senin Efendin bunların arkasından kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

111- O gün gelir her bir benlik benliğinden yana söz dalaşı yapar ve her bir benliğe işlediği şey tastamam ödenir ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

112- Ve Allah bir kasabayı bir örnek olarak ortaya koydu. (Bu kasaba) güvenlikte rahatlıkta idi, onun rızkı da her taraftan bol bol geliyordu. Durum böyleyken (o kasaba) Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de ustalıkla yapmakta oldukları nedeniyle, artık Allah ona o açlığın ve o kaygının elbisesini tattırdı.

113- Ve ant olsun ki içlerinden bir elçi gelmişti de onu yalanlamışlardı, bunun üzerine o azap onları haksızlık yaparlarken tutuverdi.

114- Eğer yalnızca O'na kulluk etmekte olanlar iseniz, Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden serbest temiz olarak yeyin. Ve Allah'ın nimetine şükredin.

115- Size ancak ve ancak o ölü hayvanı ve o kanı ve o domuzun etini ve (kesilirken) ona Allah'tan başkasına ses yükseltilmişi (Allah'tan başkasının adı anılmışı) yasaklamıştır. Artık kim (açlık sebebi ile) zarar görürse, haddi aşmaksızın ve saldırganlık yapmaksızın (yerse), artık şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

116- Ve siz sakın kendi dillerinizin o yalan nitelendirmesi dolayısıyla o yalanı Allah'a karşı yakıştırmak için "Bu serbesttir ve bu yasaktır" demeyin. Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştıran kimseler, başarıya eriştirilmezler.

117- Bir az yararlanmadır. Ve bir acı azap, onlar içindir.

118- Ve biz dönen kimselerin* (Yahudilerin) üzerine de önceden sana anlattığımız şeyleri yasaklaştırmıştık. Ve biz onlara haksızlık yapmadık. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

*Hadu kelimesine "Dönenler" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

119- Sonra şüphesiz ki senin Efendin bir düşüncesizlikle o kötülüğü işlemiş, sonra bunun ardından itaate dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olan kimseler için, şüphesiz ki senin Efendin bunun ardından da kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

120- 121-122- Şüphesiz ki İbrahim Allah'a gönülden bağlı olan bir önder, (fıtrat yasalarına) bir meyleden idi. Ve o, o ortak koşanlardan değildi. O'nun nimetlerine bir şükrediciydi. O, onu derleyip toplamış ve bir dosdoğru yola iletmişti. Ve biz ona şimdikinde bir iyilik vermiştik. Ve şüphesiz ki o diğer (yaşamda) da kesinlikle o düzgünlerdendir.

123- Sonra biz sana: "(Fıtrat yasalarına) bir meyleden olan İbrahim'in inanç sistemine takıl. Ve o, o ortak koşanlardan değildi" diye vahyettik.

124- O dinlenme (günü) ancak ve ancak onun hakkında aykırılığa düşmüş olan kimselerin üzerine konuldu. Ve şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın günü hakkında aykırılığa düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında kesinlikle karar verecektir.

125- Senin Efendinin yoluna o bilgelikle ve o iyi öğütle çağır. Ve onlarla o en iyi yöntemle söz dalaşı yap. Şüphesiz ki senin Efendin, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilenin ta kendisidir ve o doğruya iletilenleri de en iyi bilenin de ta kendisidir.

126- Ve eğer sonuçlandıracaksanız, artık size kendisiyle sonuçlandırılanın örneği kadar sonuçlandırın. Ve eğer direnip gayret ederseniz, kesinlikle o direnip gayret edenler için daha hayırlıdır.

127- Ve sen direnip gayret et, senin direnerek gayretin Allah'tan başkasına değildir. Ve sen onlara sakın üzülme. Ve sen sakın onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da bir darlık içinde olma.

128- Şüphesiz ki Allah korunmuş olan kimselerin ve iyilik eden kimselerin beraberindedir.