Kur'an Çeviri Çalışmaları

19 Temmuz 2024 Cuma

HUD SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki, onun ayetleri (dış etkenlere karşı) sağlamlaştırılmış, aynı zamanda bir en bilgenin ve bir en iyi haber alıcının katından ayrıntılandırılmıştır.

2- 3- Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye. (De ki): "Şüphesiz ki ben sizin için O'ndan bir uyarıcıyım ve bir müjdeciyim. Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na itaate dönün ki, sizi bir isimlenmiş süreye kadar, bir iyi yarar ile yararlandırsın ve her bir lütuf sahibine lütfunu(n karşılığını) versin diye. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık ben de sizin için bir büyük gün azabından kaygılanırım."

4- Dönüşünüz, Allah'adır. Ve O, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

5- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar, O'ndan gizlenmek için göğüslerini büküyorlar*. Dikkat edin, giysilerine kaplanmakta oldukları vakit onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilir. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

*Gerçek inançlarının ortaya çıkmasını istememeleri anlamında bir deyim.

6- Ve o yerde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah'a ait olmasın. Ve onun sabitleşme yerini ve onun ilgiyi kesme yerini de bilir. Her biri bir apaçık kitaptadır.

7- Ve O ki, tahtı o suyun üzerinde iken bir iş yapan olarak hanginiz daha iyi diye sizi yoklamak için o gökleri ve o yeri altı günde takdir etmiştir. Ve eğer sen onlara: "Şüphesiz ki sizler o ölümün arkasından harekete geçirilmişler (olacak) siniz" dersen, o gerçeği örten kimseler kesinlikle: "Bu, bir apaçık sihirden başkası değil" diyeceklerdir.

8- Ve eğer biz onlardan o azabı (zaman parçalarından oluşan) sayılanmış bir topluluğa kadar sonralayacak olsak, kesinlikle: "Onu (azabı) alıkoymakta olan nedir?" diyeceklerdir. Dikkat edin, (o azap) onlara geleceği gün onlardan çevrilmiş de değildir ve kendisiyle alay etmekte oldukları şey onları sarıvermiştir.

9- Ve eğer biz o insana bizden bir şefkat tattırsak, sonra onu kendisinden çekip alsak, şüphesiz ki o kesinlikle ümit kesen bir nankör olur.

10- Ve eğer biz ona kendisine dokunan bir zarardan sonra bir nimet tattırsak, kesinlikle: "O kötülükler benden gitti" der. Şüphesiz ki o kesinlikle bir sevinen övünen olur.

11- (Her duruma karşı) direnip gayret etmiş olan ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseler başka. İşte onlar, bir bağışlanma ve bir büyük iş karşılığı onlar içindir.

12- Sen onların: "Ona bir hazine indirilmiş olmalı veya onun beraberinde bir melek gelmiş olmalı değil miydi?" demelerinden ötürü, göğsün ona daralıcı olarak sana vahyedilmekte olan şeyin bir kısmını belki bırakıcısın. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın. Ve Allah her bir şey üzerine bir dayanaktır.

13- Yoksa: "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun örneği gibi yakıştırılmış on sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın." 

14- Buna rağmen eğer (o çağırdıklarınız da) sizi cevaplandırmadılarsa, artık bilin ki o ancak ve ancak Allah'ın bilgisi ile indirilmiştir ve şüphesiz ki O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Artık siz teslim olanlar mısınız?

15- Kim, bu şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsa, biz onlara işlerini onda tastamam veririz ve onlar onda (karşılıkça) düşük tutulmazlar.

16- İşte onlar, o son (yaşamda) onlar için o ateşten başkası olmayan kimselerdir. Ve ustalıkla yaptıkları şeyler onda boşa gitmiştir ve işlemekte oldukları şeyler de geçersizdir.

17- Öyleyse (şimdiki hayatı ve süsünü isteyen kimse), kendisinin Efendisinden apaçık bir delil üzerinde olan ve kendisini O'ndan bir tanığın (Kur'an'ın) peşi sıra izlemekte olduğu ve onun (Kur'an'ın) öncesinden de bir önder ve bir şefkat olan Musa'nın kitabı (ile haber verilmiş) olan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Ve o gruplardan hangisi onu (ret ederek) örterse, artık ateş ona söz verilen yerdir. Artık ondan yana bir tereddüt içinde  olma. Çünkü o, senin Efendinden bir gerçektir. Fakat o insanların hiçbiri inanmazlar.

18- Ve Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış kimseden daha haksızlık yapmış olan kimdir? İşte onlar Efendilerine sunulurlar ve o tanıklar da: " İşte bunlar, Efendilerine karşı yalan söylemiş olan kimselerdir" der. Dikkat edin, Allah'ın dışlaması o haksızlık yapanların üzerinedir.

19- O kimseler ki, Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda bir eğrilik arama peşine düşerler. Ve onlar o son (yaşamı ret ederek) örtücülerin ta kendileridir.

20- İşte onlar, o yerde başarısız bırakıcı olamadılar ve onlar için Allah'ın aşağısından yönelenlerden hiç kimse de yoktur. O azap onlara katlandırılacaktır. Onlar işitmeye dayanamıyorlar ve onlar görmüyorlardı.

21- İşte onlar, kendi benliklerini ziyana sokmuş olan kimselerdir ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

22- Onların son (yaşamda) o en ziyan edenlerin ta kendileri olduklarında kuşku yoktur.

23- Şüphesiz ki inanmış ve o düzgün işleri işlemiş ve Efendilerine gönülden saygı duymuş olan kimseler var ya, işte onlar o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

24- Bu iki bölüğün örneği o kör ve o işitmeyenle, o gören ve o işiten gibidir. Bu ikisi bir örnek bakımından denk olur mu? Hiç hatırlamaz mısınız?

25- 26- Ve ant olsun ki biz Nuh'u topluluğuna gönderdik. (Onlara): "Şüphesiz ki ben sizin için Allah'tan başkasına sakın kulluk etmeyin diye (gönderilmiş) bir apaçık uyarıcıyım. Şüphesiz ki ben sizin için bir acı gün azabından kaygılanıyorum" (dedi).

27-Bunun üzerine topluluğundan olan o dolu gerçeği örtmüş olan kimseler: "Biz seni bizim örneğimiz bir beşerden başkası olarak görmüyoruz ve biz sana takılmış olanları bizim en aşağılık olan o belirsiz görüşlü kimselerimizden başkası olarak da görmüyoruz. Ve biz sizin için bizim üzerimizde hiçbir üstünlük de göremiyoruz. Aksine biz sizin yalancılar olduğunuza (kesin) kanaat getiriyoruz" dedi.

28- 29- 30- 31- (Nuh): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden bir apaçık delil üzerinde isem ve bana kendi yanından bir şefkat vermiş, bu da size köreltildiyse, siz onu çirkin görenler olduğunuz halde biz sizi ona mecbur mu tutacağız? Ve ey topluluğum, ben buna karşı sizden bir mal da sormuyorum. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben inanmış olan kimseleri de kovucu değilim. Şüphesiz ki onlar Efendileri ile karşılaşıcıdırlar. Fakat ben sizi bir düşüncesizler topluluğu olarak görüyorum. Ve ey topluluğum, eğer ben onları kovarsam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım edebilir? Hiç hatırlamaz mısınız? Ve ben size 'Allah'ın depoları benim yanımdadır' demiyorum ve ben o algılanamayananı da bilmiyorum ve ben size 'Ben bir meleğim' de demiyorum ve ben gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir' de demiyorum. Allah, onların kendi benliklerinde olan şeyi en iyi bilicidir. (Eğer onları kovacak olursam) o takdirde şüphesiz ki ben o haksızlık yapanlardan olurum" dedi.

32- (Topluluğu): "Ey Nuh, bizimle çok söz dalaşı yaptın, hem de bize karşı söz dalaşını çoğalttın. Eğer o doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit etmekte olduğun o şeyi haydi bize getir" dediler.

33- 34- (Nuh): "Onu, eğer dilerse size ancak ve ancak Allah getirir. Ve siz başarısız bırakıcılar olamazsınız. Ve eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, size içtenlikle öğüt vermek istesem bile, benim içtenlikle öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Efendinizdir ve siz O'na döndürüleceksiniz" dedi.

35- Yoksa, "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Eğer onu kendim yakıştırmış isem, suçum benim üzerimedir ve ben sizin (beni) suçlamakta olduğunuz şeyden beriyim."

36- 37- Ve Nuh'a: "Durum şu ki; Topluluğundan (şimdiye kadar) inanmış olan kimselerden başka asla inanmayacaktır. Artık onların yapmakta oldukları nedeniyle sıkıntı duyma. Ve bizim gözetimimiz ve vahyimizle o gemiyi ustalıkla yap ve haksızlık yapmış olan kimseler hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar batırılmışlardır" diye vahyedildi.

38- 39- Ve (Nuh) o gemiyi ustalıkla yapıyor, topluluğundan olan dolular da her ne zaman onun yanından geçip gitse, ondan (gemiden) dolayı maskaraya alıyorlardı. (Nuh): "Eğer siz biz(i meydana getirdiğimiz gemi)den dolayı maskaraya alırsanız, şüphesiz ki sizin bizi maskaraya aldığınız gibi, biz de sizi maskaraya alacağız. Kendisini rezil edecek bir azap kime gelecek ve bir sürekli azap kimin üzerine serbest olacak ileride bileceksiniz" dedi.

40- Nihayet bizim buyruğumuz geldiği ve o tandır kaynadığı (sular fışkırmaya başladığı) zaman, biz (Nuh'a): "Her çiftten ikişer ve üzerine o söylenen öne geçmiş dışında aile halkını ve inanmış olan kimseleri ona yükle" dedik. Ve onun beraberinde olan az kimseden başkası inanmamıştı.

41- Ve (Nuh): "Ona binin. Onun (suda) akması ve onun sabitleşmesi Allah'ın adınadır. Şüphesiz ki benim Efendim kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

42- Ve o (gemi), onları o dağlar gibi dalgalarda akıtıyordu. Ve Nuh uzak bir yerdeki oğluna: "Ey oğulcuğum bizim beraberimizde (gemiye) bin ve sakın o gerçeği örtücülerin beraberinde olma" diye seslendi.

43- (Oğlu): "Bir dağa sığınacağım beni o suda (boğulmakta)n sarar" dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın buyruğundan, kendisinin merhamet ettiği kimse dışında sarıcı yoktur" dedi. Ve o dalga ikisinin arasını çevreledi de böylelikle (oğlu) o batırılmışlardan oldu.

44-  Ve: "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de (suyunu) tut" denildi. Ve o su eksildi böylece o buyruk yerine getirildi. Ve (gemi) Cudi'nin üzerine denkleşti. Ve: "Uzaklık, o haksızlık yapanlar topluluğu içindir" denildi.

45- Ve Nuh Efendisine seslendi: "Ey Efendim, oğlum şüphesiz ki benim aile halkımdandı ve şüphesiz ki senin sözün gerçektir ve sen o karar vericilerin en doğru karar vericisisin" dedi.

46- (Allah): "Ey Nuh, şüphesiz ki o, senin aile halkından değildi. Şüphesiz ki o (isteğin) düzgün olmayan bir iştir. Öyleyse hakkında sana bir bilgi olmayan şeyde beni sorgulama. Şüphesiz ki ben sana o düşüncesizlerden olursun diye öğüt veriyorum." dedi.

47- (Nuh): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben hakkında bana bir bilgi olmayan şeyde seni sorgulamaktan sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamazsan ve bana merhamet etmezsen, ben o ziyan edenlerden olurum" dedi.

48- Ve ona: "Ey Nuh, sana ve senin beraberindeki kimselerden olan toplumların üzerine bizden bir esenlikle ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden sonra) bir takım toplumlar olacak, onları yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azap dokunacaktır" denildi.

49- Bu, onu sana vahyetmekte olduğumuz o algılanamayanın haberlerindendir. Bundan önce sen ve senin topluluğun onları bilmiyordun. Artık direnip gayret et. Şüphesiz ki o (güzel) son o korunanlarındır.

50- 51- 52- Ve Ad'a da kardeşleri Hud'u. (Topluluğuna): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Siz yakıştırma yapanlardan başkası değilsiniz. Ey topluluğum, ben buna karşı sizden bir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım beni yarıp açığa çıkarandan başkasının üzerinde değildir. Hiç bağlantı kurmaz mısınız? Ve ey topluluğum, Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na itaate dönün ki üzerinize o göğü(n yağmurunu) bol bol göndersin ve sizi kuvvet bakımından artırsın ve sakın suç işleyenler olarak (başka tarafa) yönelmeyin" dedi.

53- 54- 55- 56- 57- (Topluluğu): " Ey Hud, bize bir apaçık delil getirmedin ve biz tanrılarımızı senin sözünden dolayı bırakıcılar değiliz ve biz sana inananlar da olmayacağız. Biz 'Bir kısım tanrılarımız sana kötüce yapışmış' tan başka bir şey de demiyoruz" dediler. (Hud): "Şüphesiz ki ben Allah'ı tanık tutarım ve siz de tanık olun şüphesiz ki ben, sizin O'nun aşağısından ortaklaştırmakta olduğunuz şeylerden beriyim. Haydi toplu olarak bana bir plân kurun sonra bana sakın baktırmayın. Şüphesiz ki ben, benim de Efendim ve sizin de Efendiniz Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutucu olmasın. Şüphesiz ki benim Efendim, bir dosdoğru yol üzerindedir. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, ben size onunla gönderildiğim şeyi kesinlikle ulaştırdım. Ve benim Efendim size başka bir topluluğu ardıl yapar. Ve siz de O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki benim Efendim, her bir şeyin üzerinde bir kollayıcıdır" dedi.

58- Ve bizim buyruğumuz geldiğinde biz Hud'u ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle kurtardık. Ve onları bir sert azaptan kurtardık.

59- Ve bu Ad, Efendilerinin ayetlerini ısrarla reddettiler ve O'nun elçisine karşı çıktılar ve her zorba inatçının buyruğuna takıldılar.

60- Ve bu şimdikinde de ve o kalkışın gününde de dışlamaya takıldılar. Dikkat edin şüphesiz ki Ad, Efendilerini (nden gelen) gerçeği örttüler. Dikkat edin, uzaklık Hud'un topluluğı Ad içindir.

61- Ve Semud'a da kardeşleri Salih'i. (Topluluğuna): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, o yerden (topraktan) sizi meydana getirdi ve onda size ömür verdi. Artık O'nun bağışlamasını isteyin sonra O'na itaate dönün. Şüphesiz ki benim Efendim (kullarına) yakındır, (çağrılarını) cevaplandırandır" dedi.

62- (Topluluğu): "Ey Salih, sen bundan önce bizim içimizde (iyi şeyler) beklenen biriydin. Sen bizi kendi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeylere, kulluk etmekten vaz mı geçiriyorsun? Ve şüphesiz ki biz, bizi kendisine çağırmakta olduğun şeyden dolayı kesinlikle bir kuşkulu belirsizlik içindeyiz" dediler.

63- 64- (Salih): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden bir apaçık delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir şefkat vermiş de, eğer ben O'na karşı çıkarsam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım edebilir? Bu durumda siz benim ziyanımdan başkasını artırmıyorsunuz. Ve ey topluluğum, bu size (gözle görülen) bir ayet olarak Allah'ın dişi devesidir. Onu bırakın da Allah'ın yerinde yesin ve ona sakın kötüce dokunmayın, yoksa bir yakın azap sizi tutar" dedi.

65- Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih): "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmamış bir sözdür" dedi.

66- Artık bizim buyruğumuz geldiğinde biz Salih'i ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz ki senin O Efendin, o çok kuvvetlinin, o çok güçlünün ta kendisidir.

67- Ve haksızlık yapmış olan kimseleri o korkunç ses tutuverdi de onlar birden yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

68- Onda zenginlik içinde hiç yaşamadılar gibi. Dikkat edin, şüphesiz ki Semud Efendilerini (nden gelen) gerçeği örttüler. Dikkat edin, uzaklık Semud içindir.

69- Ve ant olsun ki elçilerimiz ibrahim'e o müjdeyi getirip "Selâm" dediler. (İbrahim) "Selâm" dedi. Hemen kızarmış buzağıyı getirmesi gecikmedi.

70- Fakat ellerinin ona ilişmez olduğunu gördüğünde, onları yadırgadı ve onlardan dolayı bir kaygı hissetti. (Elçiler): "Sakın kaygılanma, şüphesiz ki biz Lût topluluğuna gönderildik" dediler.

71- Ve onun karısı da ayakta idi, bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak'ı ve İshak'ın ardından da Yakub'u müjdeledik.

72- (Karısı): "Yazıklar olsun bana, ben bir kocamış kadın ve bu kocam da yaşlı biri olduğu halde, ben doğuracak mıyım? Şüphesiz ki bu kesinlikle şaşılacak bir şey" dedi.

73- (Elçiler): "Allah'ın buyruğundan dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın şefkati ve O'nun bereketleri sizin üzerinizedir ey o evin halkı. Şüphesiz ki O, övgüye lâyıktır, şanı yücedir" dediler.

74- İbrahim'den o ürkme gittiği ve ona o müjde geldiğinde, Lût'un topluluğu hakkında bizimle söz dalaşına başladı.

75- Şüphesiz ki İbrahim, kesinlikle yumuşak davranan, başkaları için üzüntü duyan bir içten yönelendi.

76- (Elçiler): "Ey İbrahim, bundan kayıtsız kal. Gerçek şu ki, senin Efendinin buyruğu kesinlikle gelmiştir. Ve şüphesiz ki geri döndürülmemiş bir azap onlara gelicidir" (dediler).

77- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı ve: "Bu, bir sıkı gündür" dedi.

78- Ve önceden de o kötülükleri işlemekte olan topluluğu, koştura koştura ona geldi. (Lût): "Ey topluluğum, bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allah'a karşı korunun ve konuklarımın içinde sakın beni rezil etmeyin. Sizden hiç mi bir olgun adam yok?" dedi.

79- (Topluluğu): "Ant olsun ki bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız  olmadığını sende bilmişsindir. Ve şüphesiz ki sen bizim neyi istemekte olduğumuzu da kesinlikle biliyorsun" dediler.

80- (Lût): "Eğer ki bende size karşı bir kuvvet olsaydı (size karşı koyardım) veya çetin bir kaleye sığınabilseydim" dedi.

81- (Elçiler): "Ey Lût, biz senin Efendinin elçileriyiz sana asla ilişemeyecekler. Artık geceden bir kesitte karın hariç halkını yürüt ve sizden bir kimse arkasına (kalan kimseye) eğilim göstermesin. Gerçek şu ki, onlara eriştirilecek olan şey ona da erişicidir. Şüphesiz ki onların söz verilen zamanları (azap vakitleri) o sabahtır. O sabah da yakın değil midir?" dediler.

82- 83- Artık bizim buyruğumuz geldiğinde onun üstünü altına getirdik ve onun üzerine de senin Efendinin yanından işaretlenmiş olarak pişirilmiş çamurdan birbirini izleyen taşlar yağdırdık. Ve o (şehir) o haksızlık yapanlardan çok ta uzak değildir.

84- 85- 86- Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı. (Topluluğuna): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve sakın o ölçeği ve o tartıyı eksik yapmayın. Şüphesiz ki ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum ve şüphesiz ki ben sizin için bir kuşatıcı gün azabından kaygılanıyorum. Ve ey topluluğum o ölçeği ve o tartıyı hakkaniyetli olarak tastamam yapın ve sakın o insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın ve bu yerde bozucular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer inananlar iseniz, Allah'ın kalıntısı (bıraktığı kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde kollayıcı değilim" dedi.                      

87- (Topluluğu): "Ey Şuayb, kendi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeyleri veya mallarımızda dileyeceğimiz şeyleri yapmayı bırakmamızı, sana elçilik görevin mi buyuruyor? Oysa sen kesinlikle o yumuşak davrananın o olgunun ta kendisisin" dediler.

88- 89- 90- (Şuayb): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden bir apaçık delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir iyi rızkı rızık olarak vermişse (sizi vazgeçirmekten nasıl geri dururum?) Ve ben sizi kendisinden vazgeçirmeye çalıştığım şeylerde size aykırı düşmek istemiyorum. Ben, gücüm yettiğince (yanlışlarınızı) düzeltmekten başka bir şey istemiyorum. Benim uzlaşmam Allah'tan başkasına da değildir (sizinle asla uzlaşmam). Ben O'na dayandım ve yalnızca O'na içtenlikle yöneldim.Ve ey topluluğum, bana karşı olan bu ayrışma, Nuh'un topluluğu veya Hud'un topluluğu veya Salih'in topluluğuna eriştirilenin bir örneğinin size de eriştirilmesine sakın sebep olmasın. Ve Lût'un topluluğu da sizden çok ta uzak değildir.Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin sonra O'na itaate dönün. Şüphesiz ki benim Efendim bir çok merhametlidir, (dönen kullarını) sevendir" dedi.

91- (Topluluğu): "Ey Şuayb, söylemekte olduğun şeylerden birçoğunu kavramıyoruz. Ve biz seni bizim içimizde kesinlikle zayıf olarak görüyoruz. Ve eğer küçük topluluğun olmasaydı, seni kesinlikle taşlardık. Ve sen bizim üzerimizde güçlü biri de değilsin" dediler.

92- 93- (Şuayb): "Ey topluluğum, küçük topluluğum size Allah'tan daha mı güçlüdür ki, O'nu sırt çevirerek öteleyeceğiniz bir şey olarak sahiplendiniz? Şüphesiz ki benim Efendim işlemekte olduğunuz şeyleri kuşatıcıdır. Ve ey topluluğum, durumunuzun gereği üzere işleyin. Şüphesiz ki ben de işleyiciyim. Kendisini rezil edecek bir azab kime gelecek ve o yalancı kimdir ileride bileceksiniz. Artık gözetleyin şüphesiz ki ben sizin beraberinizde gözetleyiciyim" dedi.

94- Ve bizim buyruğumuz geldiğinde biz Şuayb'ı ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle kurtardık. Ve haksızlık yapmış olan kimseleri ise o korkunç ses tutuverdi de onlar birden yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

95- Onda zenginlik içinde hiç yaşamadılar gibi. Dikkat edin, uzaklık Medyen içindir, Semud'un uzaklığı gibi.

96- 97- Ve ant olsun ki biz Musa'yı bizim (gözle görülen) ayetlerimizle ve bir apaçık yetkiyle, Firavun'a ve onun dolularına gönderdik. Fakat onlar Firavun'un buyruğuna takıldılar. Ve Firavun'un buyruğu ise olgun değildi. 

98- O kalkışın günü kendi topluluğunun önüne geçecek, böylece onları o ateşe vardırmıştır. Ve o ne sıkıntılı yerdir o varılmış yer.

99- Ve bu (şimdiki yaşam) da ve o kalkışın gününde de dışlamaya takıldılar. O ne sıkıntılı armağandır o verilmiş armağan.

100- Bu, onu sana anlatmakta olduğumuz o kasabaların haberlerindendir. Onlardan kimi ayaktadır, kimi de biçilmiştir.

101- Ve biz onlara haksızlık yapmadık, fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yaptılar. Allah'ın aşağısından çağırmakta oldukları tanrıları, senin Efendinin buyruğu geldiğinde onları hiçbir şeyden zenginleştirmedi ve onlara yıkımdan başkasını da artırmadı.

102- Ve o kasabaları haksızlık yapan olarak halde tuttuğu zaman, senin Efendinin tutması işte böyledir. Şüphesiz ki O'nun yakalaması çok acıdır, çok çetindir.

103- Şüphesiz ki bunda, o son (yaşamın) azabından kaygılanmış olan kimseler için kesinlikle bir ayet vardır. Bu, o insanların kendisinde toplanmış olacakları bir gündür. Ve bu, bir tanık olunmuş gündür.

104- Ve biz onu bir sayılanmış süreden başkası için sonralamıyoruz.

105- O gün gelir, hiçbir benlik O'nun onayı olmadıkça konuşamaz. Artık onlardan kimi mutsuzdur ve (kimi de) mutludur.

106- Mutsuz olmuş olan kimselere gelince, artık onlar o ateşin içindedirler. Onda bir inilti ve bir soluma onlar içindir.

107- O gökler ve o yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar onda sürekli kalıcıdırlar. Şüphesiz ki senin Efendin neyi isterse kesinlikle yapandır.

108- Ve mutlu olmuş olan kimselere gelince, artık onlar o bahçededirler. O gökler ve o yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar onda kırpılmamış bir vergi olarak sürekli kalıcıdırlar.

109- Artık onların kulluk etmekte olduğu şeylerden yana sakın bir tereddüt içinde olma. Onlar önceden kendi atalarının kulluk etmekte olduğundan başka bir şekilde kulluk etmiyorlar. Ve şüphesiz ki biz onlara hisselerini kesinlikle eksiltilmemiş olarak tastamam vericileriz.

110- Ve ant olsun ki Musa'ya o kitabı verdik de onda aykırı düşüldü. Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime olmasaydı, onların arasında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi. Ve şüphesiz ki onlar (Mekkeliler), ondan (Kur'an'dan) kesinlikle bir kuşkulu belirsizlik içindedirler.

111- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların her birine işlerini(n karşılığını) tastamam verecektir. Şüphesiz ki O, onların işlemekte olduğu şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

112- Artık sen, senin beraberindeki (itaate) dönmüş olan kimselerle buyurulduğun gibi dosdoğru ol. Ve sakın taşkınlık yapmayın. Şüphesiz ki O, işlemekte olduğunuz şeyleri, bir en iyi görücüdür.

113- Ve sakın haksızlık yapmış olan kimselere yanaşmayın, yoksa o ateş size de dokunur. Ve sizin için Allah'ın aşağısından yönelenlerden hiç kimse yoktur. Sonra yardım da edilmezsiniz.

114- Ve gündüzün iki ucunda ve o geceden de o gündüze yakın kısımda o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o iyilikler o kötülükleri giderir. Bu, o hatırlayıcılar için bir hatırlatmadır. 

115- Ve direnip gayret et. Şüphesiz ki Allah, o iyilik edenlerin iş karşılığını kayba uğratmaz.

116- Sizden önceki o kuşaklardan kalıntı (varlık) sahiplerinin, o yerde o bozuculuktan vazgeçirmeleri gerekmez miydi? O kimselerden içlerinden kurtarmış olduğumuz bir azı dışında (bunu yapmamıştı). Ve haksızlık yapmış olanlar, onda refahlandırıldıkları şeylere takılmışlar ve suç işleyenler olmuşlardı.

117- Ve senin Efendin onun halkı düzelticiler oldukları halde iken, (hiçbir zaman) o kasabaları haksızlıkla yok eder olmadı.

118- Ve eğer senin Efendin dileseydi, o insanları kesinlikle bir tek toplum yapardı. Ve aykırı düşenler olmaya son vermezler.

119- Senin Efendinin merhamet ettiği dışında. Ve onları bunun için (birbirleri ile ayrışmaya müsait olarak) takdir etmiştir. Ve senin Efendinin: "Cehennemi kesinlikle o cinlerden ve o insanlardan toplu olarak dolduracağım" kelimesi (Efendilerinin merhametini hak etmemeleri neticesinde) tamam oldu.

120- Ve biz sana o elçilerin haberlerinden onunla senin gönlünü sabitleştireceğimiz şeylerin hepsini anlatıyoruz. Ve sana bunlarda o gerçek ve o inananlara bir öğüt ve bir hatırlatma gelmiştir.

121- 122- Ve inanmaz kimselere de ki: "Durumunuzun gereği üzere işleyin, şüphesiz ki biz de işleyicileriz. Ve bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."

123- Ve o göklerin ve o yerin algılanamayananı Allah'a aittir. Ve o işlerin hepsi yalnızca O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve O'na dayan. Ve senin Efendin işlemekte olduğunuz şeylerden duyarsız değildir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder