19 Temmuz 2024 Cuma

HUD SURESİ MEALİ

 1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki ayetleri sağlamlaştırılmış, aynı zamanda da doğru karar verici ve haberdar tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

2- Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye. Şüphesiz ki ben sizin için O'ndan bir uyarıcı ve müjdeciyim.

3- Ve Rabbinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki sizi belirlenmiş süreli sona kadar güzel yararlılık ile yararlandırsın ve her lütuf sahibine lütfunu(n karşılığını) versin. Ve eğer yakınlığı terk ederseniz, artık ben de sizin için büyük gün azabından korkarım.

4- Dönüşünüz Allah'adır. Ve O, herşey üzerinde güç yetiricidir.

5- İyi bilin şüphesiz ki onlar, O'ndan saklanmak için göğüslerini büküyorlar*. İyi bilin ki elbiselerine örtündükleri vakit onların gizlemekte olduklarını da gizlememekte olduklarını da biliyor. Çünkü O, göğüslerdekini en iyi bilicidir.

*Gerçek inançlarının ortaya çıkmasını istememeleri anlamında bir deyim.

6- Ve yeryüzünde canlıdan hiçbiri yoktur ki onun rızkı (nın temini) Allah'ın üzerinde olmasın. Ve onun (dünyadaki) karar kılma yerini de ilgiyi kesme yerini de (kabir) bilir. Hepsi apaçık bir yazgıdadır.

7- Ve O, tahtı su üzerinde iken hanginizin daha güzel iş işleyeceğinizi zorlu bir denemeye tabi tutmak için gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Ve and olsun ki eğer sen onlara "Şüphesiz ki siz ölümden sonra harekete geçirilecek olanlarsınız" diyecek olsan, o inkâr edenler kesinlikle, "Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir" diyeceklerdir.

8- Ve and olsun ki eğer azabı onlardan sayılı bir süreye kadar sonralayacak olsak kesinlikle "Onu (azabı) alıkoyan nedir?" diyeceklerdir. İyi bilin ki (o azap) onlara geldiği gün onlardan çevrilecek değildir ve onunla alay etmekte oldukları onları kuşatmıştır.

9- Ve and olsun ki eğer insana bizden bir rahmet tattırsak, sonra onu kendisinden çekip alsak, şüphesiz ki o kesinlikle ümit kesen nankördür.

10- Ve and olsun ki eğer ona kendisine dokunan zarardan sonra nimet tattırsak, kesinlikle "Kötülükler benden gitti" diyecektir. Şüphesiz ki o kesinlikle sevinç duyan böbürlenendir.

11- (Her duruma karşı) direnerek gayret edenler ve doğrulukları işleyenler hariç. İşte onlar var ya, onlar için bağışlanma ve büyük mükâfat vardır.

12- Belki sen onların: "Onun üzerine hazine indirilmiş olmalı veya onun beraberinde bir de melek gelmiş olmalı değil miydi?" demelerinden ötürü, göğsün ona daralarak sana vahyolunanların bazılarını terk edeceksin. Sen ancak ve ancak uyarıcısın. Ve Allah herşey üzerinde güvenilendir.

13- Yoksa: "Onu kendisi ortaya attı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenlerden iseniz onun örneği gibi ortaya atılmış on sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın." 

14- Eğer (o çağırdıklarınız da) size cevap veremezlerse artık bilin ki, o ancak ve ancak Allah'ın bilgisi ile indirilmiştir ve şüphesiz ki O'ndan başka ilâh yoktur. Artık teslim olanlardan mısınız?

15- Kim şimdiki hayatı ve onun süsünü istiyorsa, onlara işlerini orada tastamam öderiz ve onlara orada (karşılıkları) düşük tutulmaz.

16- İşte onlar o kimseler ki, onlar için sonrakinde ateşten başkası yoktur. Ve meydana çıkardıkları orada boşa gitmiştir ve işlemekte oldukları da geçersizdir.

17- (Şimdiki hayatı ve süsünü isteyen kimse) kendisinin Rabbinden bir delil üzerinde olan ve kendisini O'ndan bir tanığın (İncil'in) peşi sıra izlediği ve ondan (İncil'den) önce de önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı (ile haber verilmiş) olan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Ve taraflardan hangisi onu inkâr ederse, artık ona söz verilmiş yer ateştir. Artık ondan yana bir tereddüte düşme. Çünkü o, senin Rabbinden bir gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.

18- Ve Allah üzerine yalan ortaya atmış olandan daha yanlış yapan kimdir? İşte onlar Rablerine sunulurlar ve tanıklar da: " İşte bunlar Rableri üzerine yalan söyleyenlerdir" der. İyi bilin ki Allah'ın dışlaması yanlış yapanların üzerinedir.

19- Onlar Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda eğrilik peşine düşerler. Ve onlar sonrakini inkâr edicilerin ta kendileridir.

20- İşte onlar yeryüzünde geri bırakıcılar olmadılar ve onlar için Allah'ın aşağısından olan yakınlardan da kimse yoktur. Onlar için kat kat azap vardır. Onlar işitmeye tahammül edemiyorlar ve onlar göremiyorlardı.

21- İşte onlar kendilerini zarara uğratanlardır ve ortaya atmakta oldukları onlardan sapmıştır.

22- Şüphe yok ki onlar sonrakinde zarara uğrayanların ta kendileridir.

23- Şüphesiz ki onlar inandılar ve doğrulukları işlediler ve Rablerine gönülden boyun eğdiler. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmeyeceklerdir.

24- İki bölüğün örneği görmeyen ve işitmeyenle, gören ve işitenin durumu gibidir. Bu ikisinin durumu eşit olur mu? Halâ hatırlamayacak mısınız?

25- 26- Ve and olsun ki Nuh'u kendi topluluğuna gönderdik. (Onlara): "Şüphesiz ki ben sizin için Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım. Şüphesiz ki ben sizin üzerinize acı gün azabından korkarım" (dedi).

27-Bunun üzerine kendi kavminden olan ileri gelenler: "Biz seni bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası olarak görmüyoruz ve biz sana uyanı da bizim aşağı durumda olan basit görüşlü olanlarımızdan başkası olarak görmüyoruz. Ve biz sizin için bizim üzerimizde bir üstünlük te görmüyoruz. Aksine bizi sizi yalancılardan sanıyoruz.

28- 29- 30- 31- (Nuh): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve bana kendi katından bir rahmet vermiş, bu da sizin üzerinize köreltildiyse. Siz ondan hoşlanmayanlar olduğunuz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız? Ve ey topluluğum, ben sizden buna karşı bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben inananları kovucu da değilim. Çünkü onlar Rablerine karşılaşacaklardır. Fakat ben sizi bilgisizce hareket eden bir topluluk olarak görüyorum. Ve ey topluluğum, eğer ben onları kovacak olursam, o takdirde Allah'tan (gelecek olana karşı) bana yardım edecek kimdir? Halâ hatırlamayacak mısınız? Ve ben size 'Allah'ın kaynakları benim yanımdadır' demiyorum ve ben görünmeyeni de bilmem ve ben 'Ben meleğim' de demiyorum ve ben gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir' de demiyorum. Allah onların içlerinde olanı en iyi bilendir. (Eğer onları kovacak olursam) şüphesiz ki o takdirde yanlış yapanlardan olurum" dedi.

32- (Onlar): "Ey Nuh, bize karşı üstünlük sağlamaya uğraştın hem bu uğraşıyı da çok uzattın. Öyleyse eğer doğru söyleyenlerden isen bize söz verdiğini bize getir" dediler.

33- 34- (Nuh): "Onu size ancak ve ancak dilediği takdirde Allah getirir. Ve siz onu geri bırakabilecekler değilsiniz. Ve eğer Allah sizi azdırmayı istiyorsa, size içtenlikle öğüt vermek istesem bile, içtenlikle verdiğim o öğüt size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz" dedi.

35- Yoksa, "Onu kendisi ortaya attı" mı diyorlar? De ki: "Eğer onu kendim ortaya atmış isem, artık suçum benim üzerimedir ve ben sizin suçunuzdan uzağım."

36- 37- Ve Nuh'a: "Topluluğundan (şimdiye kadar) inanmış olandan başka kimse asla inanmayacaktır. Artık onların yapmakta olduklarından dolayı sıkıntı duyma. Bizim gözetimimiz ve vahyimizle gemiyi yap ve yanlış yapanlar hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar boğulmuş (olacak)lardır" diye vahyolundu.

38- 39- Ve gemiyi meydana getiriyor, kendi topluluğundan ileri gelenler de her ne zaman ona uğramış olsa, ondan (yaptığı gemiden) dolayı gülünç duruma düşürüyorlardı. (Nuh): "Eğer siz biz(im yaptığımız gemi)den dolayı gülünç duruma düşürürseniz, şüphesiz ki sizin bizi gülünç duruma düşürdüğünüz gibi, biz de sizi gülünç duruma düşüreceğiz. Rezil edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimin üzerine ineceğini ileride bileceksiniz" dedi.

40- Nihayet buyruğumuz geldiği ve tandır kaynadı (yerden sular fışkırmaya başladı) ğı zaman, (Nuh'a): "Ona her çiftten ikişer ve üzerine söz geçmiş dışındaki aile halkını ve inanmış kimseyi yükle" dedik. Onunla beraber az kimseden başkası inanmamıştı.

41- Ve (Nuh): "Ona binin. Onun akması ve onun durması Allah adıyladır. Şüphesiz ki benim Rabbim kesinlikle çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

42- Ve o (gemi), onları dağlar gibi dalgalarda akıtıyordu. Ve Nuh uzak bir yerde olan oğluna: "Ey oğulcuğum bizimle beraber bin ve inkârcılar ile beraber olma" diye seslendi.

43- (Oğlu): "Dağa sığınacağım o beni sudan tutar (korur)" dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın buyruğundan merhamet ettiği kimse hariç tutucu (koruyucu) yoktur"* dedi. Ve dalga ikisinin arasına girdi, böylelikle (oğlu) boğulmuşlardan oldu.

*Bu ayet ile ilgili mealler karşılaştırmalı okunduğunda mealler arasında bir takım farklılıklar olduğu görülecektir. Bizim bu ayete vermeye çalıştığımız anlam zımnen şu şekildedir: "Bugün Allah'ın emrinden seni dağ falan kurtaramaz, ancak Allah'ın merhamet ettiği kimse olan benim yaptığım gemiye bindiğin takdirde ben kurtarabilirim."

44-  Ve: "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de tut" denildi. Ve su eksildi hüküm buyruk böylece yerine getirildi. Ve (gemi) Cudi üzerine oturdu. Ve "Uzaklık yanlış yapanlar topluluğuna olsun" denildi.

45- Ve Nuh Rabbine seslendi ve: "Rabbim oğlum benim aile halkımdandı ve şüphesiz ki senin sözün gerçektir ve sen doğru karar vericilerin en doğru karar vericisisin" dedi.

46- (Allah): "Ey Nuh, şüphesiz ki o, senin aile halkından değildi. Şüphesiz ki o (isteğin) doğru olmayan bir iştir. Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Şüphesiz ki ben sana bilgisizce hareket edenlerden olursun diye öğüt veriyorum." dedi.

47- (Nuh): "Rabbim, şüphesiz ki ben hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım ve eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, o takdirde zarara uğrayanlardan olurum" dedi.

48- Ve: "Ey Nuh, sana ve seninle beraber toplumlara bizden bir esenlik ve bolluklarla (gemiden) in. (Sizden sonra) bir takım aynı inanca sahip toplumlar olacak, onları yararlandıracağız sonra onlara bizden acı azap dokunacaktır" denildi.

49- İşte bu sana vahyetmekte olduğumuz görünmeyenin haberlerindendir. Ne sen ne de senin topluluğun bundan önce onları biliyor değildin. Öyleyse direnerek gayret et. Şüphesiz ki (güzel) sonuç korunanlarındır.

50- 51- 52- Ve Ad'a da onların kardeşleri Hud'u (gönderdik). (Onlara): " Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Siz (yalan) ortaya atanlardan başkası değilsiniz. Ey topluluğum, ben sizden onun üzerine bir mükâfat istemiyorum. Benim mükâfatım benim yaratılış yasalarımı belirleyenden başkasının üzerinde değildir. Halâ aklınızı kullanmayacak mısınız? Ve ey topluluğum, Rabbinizin bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün ki üzerinize göğü(n yağmurunu) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın ve suçlular olarak yakınlığı terk etmeyin."

53- 54- 55- 56- 57- (Onlar da): " Ey Hud, bize apaçık bir delil getirmedin ve biz ilâhlarımızı (sadece) senin sözünden dolayı bırakıcılar değiliz ve biz sana inananlar değiliz. Biz 'Bazı ilâhlarımız seni çarpmış' tan başka da birşey demiyoruz" dediler. (Hud'da onlara): "Şüphesiz ki ben Allah'ı tanık tutarım ve şüphesiz ki ben sizin O'nun aşağısından olan ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım. Haydi toplu halde bana plân kurun sonra bana baktırmayın. Şüphesiz ki ben, benim de Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a güvendim. Canlıdan hiçbir yoktur ki O, onun perçeminden tutucu olmasın. Şüphesiz ki benim Rabbim dosdoğru yol üzerindedir. Eğer yakınlığı terk ederseniz onunla gönderildiğimi size ulaştırıp duyurdum. Ve benim Rabbim ardınıza sizden başka bir topluluğu getirir. Ve siz de O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki benim Rabbim herşey üzerinde koruyucudur" dedi.

58- Ve buyruğumuz geldiğinde Hud'u ve onunla beraber olan inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve onları sert azaptan kurtardık.

59- Ve işte bu Ad, Rablerinin ayetlerini ısrarla yalanladılar ve O'nun elçisine baş kaldırdılar ve her zorba inatçının buyruğuna uydular.

60- Ve arkalarına bu dünyada da ve kalkışın gününde de dışlama takıldı. İyi bilin şüphesiz ki Ad, Rablerini inkâr ettiler. İyi bilin ki uzaklık Hud topluluğı Ad'a dır.

61- Ve Semud'a da onların kardeşleri Salih'i (gönderdik). (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. O, sizi yeryüzünde meydana getiren ve orada size imar(yapılaşma) imkanı verendir. Artık O'na bağışlanma isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Rabbim yakındır cevap vericidir" dedi.

62- (Onlar da): "Ey Salih, sen bundan önce içimizde (iyi şeyler) beklenen birisiydin. Sen bizi atalarımızın kulluk etmekte olduklarına, kulluk etmekten vazgeçirmeye mi çalışıyorsun? Şüphesiz ki biz, bizi kendisine çağırdığına karşı kuşkulu bir şüphe içindeyiz" dediler.

63- 64- (Salih'te onlara): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir rahmet vermişse, eğer ben de O'na baş kaldıracak olursam o takdirde Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım eder? O zaman siz benim zararımdan başkasını arttırmazsınız. Ve ey topluluğum, bu size bir delil olarak Allah'ın dişi devesidir. Artık onu bırakın Allah'ın (olan) yeryüzünde yesin ve ona sakın kötülükle dokunmayın, aksi takdirde yakın azap sizi yakalar" dedi.

65- Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih): "Yurdunuzda üç gün yararlanın. Bu yalanlanmamış bir sözdür" dedi.

66- Süre bitip buyruğumuz geldiğinde Salih'i ve onunla beraber olan inananları, bizden bir rahmetle o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz ki senin Rabbin O, kuvvetlidir güçlüdür.

67- Ve yanlış yapanları korkunç ses yakaladı, bunun sonucunda yurtlarında diz üstü çökenler oldular.

68- Sanki orada refah içinde hiç yaşamamışlar gibi. İyi bilin şüphesiz ki Semud Rablerini inkâr ettiler. İyi bilin ki uzaklık Semud'a dır.

69- Ve and olsun ki elçilerimiz ibrahim'e müjde getirip "Selâm" dediler. (İbrahim'de) "Selâm" dedi, oturmadan hemen kızartılmış buzağıyı getirdi.

70- Fakat ellerinin ona ulaşmadığını gördüğünde, onlardan hoşlanmadı ve onlardan içinde bir korku duydu. (Elçiler'de): "Korkma, şüphesiz ki biz Lût topluluğuna gönderildik" dediler.

71- Ve onun karısı da ayakta idi, bunun üzerine güldü. Biz de ona hemen İshak'ı ve İshak'ın ardından da Yakub'u müjdeledik.

72- (O da): "Vay başıma gelene, ben kocamış bir kadın ve bu kocam da yaşı ilerlemiş bir adam olduğu halde ben doğuracak mıyım? Şüphesiz ki bu kesinlikle şaşılacak bir şeydir" dedi.

73- (Elçiler'de): "Allah'ın buyruğundan dolayı mı şaşırıyorsun? Allah'ın rahmeti ve O'nun bollukları sizin üzerinizedir ey evin halkı. Çünkü O, övgüye lâyıktır şanı yücedir" dediler.

74- İbrahim'den endişe gittiği ve ona müjde geldiğinde, bizimle Lût topluluğu hakkında (yok edilmemesi için) bize karşı üstünlük sağlamaya çalıştı.

75- Şüphesiz ki İbrahim, kesinlikle iyi huylu başkaları için üzüntü duyan yönelen biriydi.

76- (Elçiler): "Ey İbrahim, bu işten kayıtsız kal. Çünkü senin Rabbinin buyruğu kesinlikle gelmiştir. Ve şüphesiz ki onlara geri döndürülmeyecek azap gelmiştir" (dediler).

77- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı ve "Bu sıkı ve zorlu gündür" dedi.

78- Ve önceden kötülükleri yapmakta olan topluluğu, koştura koştura ona geldi. (Lût): "Ey topluluğum, bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allah'tan korunun ve beni misafirlerime karşı rezil etmeyin, içinizde hiç doğru adam yok mu?" dedi.

79- (Topluluğu ona): "And olsun ki senin kızlarında bizim bir isteğimiz olmadığını sende bilmektesin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istiyor olduğumuzu kesinlikle biliyorsun" dediler.

80- (Lût): "Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere bel bağlabilseydim" dedi.

81- (Elçiler): "Ey Lût, biz senin Rabbinin elçileriyiz sana asla ulaşamazlar. Artık geceden bir kesitte karın hariç olmak üzere halkını yürüt ve içinizden bir kimse arkasına bile bakmasın. Çünkü onlara erişecek olan ona da erişicidir. Şüphesiz ki onların verilmiş sözleri (azap vakitleri) sabah vaktidir. Sabah vakti de yakın değil midir?" dediler.

82- 83- Artık buyruğumuz geldiğinde oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine senin Rabbinin katında birbiri ardınca gelen pişirilmiş çamurdan belirtili taşlar yağdırdık. Ve orası (Mekke'li) yanlış yapanlardan uzakta da değildir.

84- 85- 86- Ve Medyen'e de onların kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Ve ölçeği ve tartıyı noksan yapmayın. Şüphesiz ki ben sizi hayır (zenginlik) içinde görüyorum ve şüphesiz ki ben sizin için kuşatıcı gün azabından korkuyorum. Ve ey topluluğum ölçeği ve tartıyı eşit olarak tastamam yapın ve insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın ve bozucular olarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın. Eğer inananlar iseniz, Allah'ın geri bıraktığı (kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu değilim" dedi.                      

87- (Topluluğu): "Ey Şuayb, atalarımızın kulluk etmekte olduğunu veya mallarımızda dilediğimizi yapmamızı terk etmemizi, sana hayat nizamın mı buyuruyor? Oysa sen kesinlikle iyi huylu dogru bir birisisin" dediler.

88- 89- 90- (Şuayb): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden güzel rızık ile rızıklandırmışsa (sizi engellemekten nasıl geri dururum?) Ve ben sizi ondan vazgeçirtmeye çalıştığım şeylerde size aykırı hareket etmek istemiyorum. Ben, gücüm yettiğince (yanlışlarınızı) doğrultmaktan başka bir şey istemiyorum. Benim uzlaşmam Allah'tan başkasına da değildir (sizinle asla uzlaşamam). Yalnızca O'na güvendim ve yalnızca O'na yöneldim.Ve ey topluluğum, bana karşı olan bu ayrışmanız, Nuh topluluğu veya Hud topluluğu veya Salih topluluğuna erişenin örneğinin size de erişmesine sebep olmasın. Ve Lût topluluğu da sizden uzakta değildir.Ve Rabbinizin bağışlamasını arzu edin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Rabbim merhametlidir (dönen kullarını)sevendir" dedi.

91- (Topluluğu): "Ey Şuayb söylemiş olduğun şeylerin çoğunu kavramıyoruz. Ve biz seni kesinlikle aramızda zayıf olarak görüyoruz. Ve şayet küçük topluluğun olmasaydı, seni kesinlikle taşlardık. Ve sen bizim üzerimizde gücü olan birisi de değilsin" dediler.

92- 93- (Şuayb): "Ey topluluğum, küçük topluluğum sizin üzerinizde Allah'tan daha mı güçlüdür ki, O'nu arkanıza atılacak edindiniz? Şüphesiz ki benim Rabbim işlemekte olduklarınızı kuşatıcıdır. Ve ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin. Ben de işleyiciyim. İleride onu rezil edecek azabın kime geleceğini ve o yalancının kim olduğunu bileceksiniz. Artık gözetleyin şüphesiz ki ben sizinle beraber gözetleyiciyim" dedi.

94- Ve buyruğumuz geldiğinde Şuayb'ı ve onunla beraber olan inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve yanlış yapanları ise korkunç ses yakaladı, bunun sonucunda yurtlarında diz üstü çökenler oldular.

95- Sanki orada refah içinde hiç yaşamamışlar gibi. İyi bilin ki uzaklık Medyen'e dir, Semud'un başına gelen uzaklık gibi.

96- 97- Ve and olsun ki Musa'yı delillerimiz ve apaçık bir güç ve yetkiyle, Firavun ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un buyruğuna uydular. Ve Firavun'un buyruğu ise doğru değildi. 

98- Kalkışın gününde kendi topluluğunun önüne geçer ve onları suya vardırır gibi ateşe vardırır. Ve o ne kötü su dur varılmış olan su.

99- Ve arkalarına, burada da ve kalkışın gününde de dışlama takıldı. O ne kötü yardımdır yapılmış olan yardım.

100- Bu, şehirlerin haberlerindendir, onları sana anlatıyoruz. Onlardan kimi ayakta, kimi de biçilmiştir.

101- Ve biz onlara yanlış yapmadık, fakat onlar kendilerine yanlış yaptılar. Allah'ın aşağısından olan çağırmakta oldukları ilâhları, senin Rabbinin buyruğu geldiğinde onlardan hiçbir şeyi gidermedi. Ve onlara yıkımdan başka bir şeyi de artırmadı.

102- Ve yanlış yapan şehirleri tutuverdiği zaman, senin Rabbinin tutuvermesi işte böyledir. Şüphesiz ki O'nun yakalaması acıdır şiddetlidir.

103- Şüphesiz ki bunda ahiretin azabından korkan için kesinlikle bir delil vardır. Bu, insanların onun için toplanmış olacakları bir gündür. Ve bu (insanların) tanık olmuş olacakları bir gündür.

104- Ve biz onu sayılı bir son süreden başkası için sonralamıyoruz.

105- O gün gelir, hiç kimse O'nun duyurusu olmadıkça konuşamaz. Artık onlardan kimi mutsuz kimi de mutludur.

106- Mutsuzlara gelince, artık onlar ateştedirler. Onlar için orada inleme ve hırıltı vardır.

107- Gökler ve yer kaldığı müddetçe senin Rabbinin dilemesi hariç, onlar ölüm görmemek üzere oradadırlar. Şüphesiz ki senin Rabbin ne istiyorsa mutlaka yapandır.

108- Ve mutlulara gelince, artık onlar cennettedirler. Gökler ve yer kaldığı müddetçe senin Rabbinin dilemesi hariç, onlar ölüm görmemek üzere oradadırlar. Kesintisi olmayan bir bağış olarak.

109- Artık onların kulluk etmekte olduklarından yana bir tereddüte düşme. Onlar atalarının önceden kulluk etmekte olduklarından başka bir şekilde kulluk etmiyorlar. Ve şüphesiz ki biz onlara hisselerini noksansız olarak tastamam vereceğiz.

110- Ve and olsun ki Musa'ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Ve şayet senin Rabbinden geçmiş bir kelime olmasaydı, aralarında (karar) kesinlikle yerine getirilmişti. Ve şüphesiz ki onlar (Mekkeliler), ondan kuşkulu bir şüphe içindedirler.

111- Ve şüphesiz ki senin Rabbin her birine işlerini(n karşılığını) tastamam verecektir. Çünkü O, işlemekte olduklarından haberdardır.

112- O halde sen, senin beraberinde olan (itaatle) dönenlerle birlikte buyurulduğun gibi dosdoğru ol ve taşkınlık yapmayın. Çünkü O, işlemekte olduklarınızı görücüdür.

113- Ve yanlış yapanlara bel bağlamayın. Aksi takdirde size ateş dokunur. Sizin için Allah'ın aşağısından olan yakınlardan kimse yoktur. Sonra yardım olunmazsınız.

114- Ve gündüzün iki tarafında ve geceden de gündüze yakın kısımda kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki güzellikler kötülükleri giderir. Bu, hatırlayıcılar için bir hatırlatmadır. 

115- Ve direnerek gayret et. Çünkü Allah, güzel davrananların mükâfatını göz ardı etmeyiz.

116- Sizden önceki nesillerden kazanç sahiplerinin, yeryüzünde bozuculuktan vazgeçirtmeleri gerekmez miydi? Ancak o kimselerden içlerinden pek azı (bunu yaptı). Ve yanlış yapanlar içinde bulundukları refaha uydular ve suçlular oldular.

117- Ve senin Rabbin halkı doğruluk için çalışanlar oldukları halde iken o şehirleri haksızlık yaparak yok eder olmadı.

118- Ve senin Rabbin şayet dilemiş olsaydı, o takdirde insanları kesinlikle aynı inanca sahip bir tek toplum yapardı. Fakat anlaşmazlık halinde olmaktan geri kalmayacaklardır.

119- Senin Rabbinin merhamet ettiği hariç. Ve onları bunun için yaratmıştır. Ve senin Rabbinin: "Cehennemi kesinlikle cinden ve insanlardan toplu halde dolduracağım" kelimesi de tamam oldu (yerine geldi).

120- Ve elçilerin haberlerinden onunla gönlünü sağlamlaştıracak her birini sana anlatıyoruz. Ve bunda sana gerçek ve inananlar için bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.

121- 122- Ve inanmayanlara de ki: "Durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin, biz de işleyenleriz. Bekleyin şüphesiz ki biz de bekleyenleriz."

123- Ve göklerin ve yerin görünmeyeni Allah'ındır. Ve buyrukların hepsi yalnızca O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve O'na güven. Ve senin Rabbin işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder