17 Şubat 2024 Cumartesi

EN'AM SURESİ MEALİ

 1- Övgü Allah'adır. O ki gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve ışığı var etti. Buna rağmen inkar edenler (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.

2- O, sizi çamurdan yaratan, sonra bir süre sonu hükmü verendir. Ve belirlenmiş süre sonu onun katındadır. Buna rağmen siz kuşkuya kapılıyorsunuz.

3- Ve O, göklerde de  yerde de (tek ilah olan) Allah'tır. Sizin gizlinizi ve açığınızı biliyor ve kazanmakta olduklarınızı da biliyor.

4- Ve onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin ki ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

5- Onlara geldiğinde gerçekliği yalanladılar. Artık yakında onunla alay etmekte olduklarının bildirimleri onlara gelecektir.

6- Onlardan önceki nesillerden nicesini yok ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkanları onlara vermiş  ve onların üzerlerine bol yağmurlar göndermiş ve altlarından akan nehirler meydana getirmiştik. Fakat onları günahları nedeniyle helak ettik ve arkalarından başka nesiller meydana getirdik.

7- Ve şayet sana kağıda yazılı halde bir kitap indirsek ve ona da elleriyle dokunmuş olsalardı, inkar edenler kesinlikle "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil" diyecekti.

8- Ve "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Şayet melek indirmiş olsaydık, (helak) emir kesinlikle hükmedilmiş olur, ayrıca onlara göz açtırılmazdı.

9- Ve şayet onu bir melek yapsaydık, (o meleği de) bir adam yapardıkta ta giydikleri şeyi giydirirdik*.

*Düştükleri şüpheye yine düşürürdük veya giydikleri şüphe elbisesini yine giydirirdik.

10- Ve and olsun ki senden önceki elçilerle de alay edildi. Bunun sonucunda onlardan alay etmiş olanları, onunla alay etmekte oldukları şey kuşattı. 

11- De ki: Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.

12- De ki: Göklerde ve yerde olanlar kimindir? De ki: Allah kendisine merhameti yazdı. Sizi, onda şüphe olmayan kalkış gününe kesinlikle toplayacaktır. Kendilerini zarara uğratanlar, onlar artık inanmazlar.

13- Gece ve gündüzün içinde barınan O'nundur. Ve O, işitici bilicidir.

14- De ki: Göklerin ve yerin işleyiş yasalarını belirleyen, yediren fakat kendisi yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı sahip çıkan koruyucu olarak edineceğim? De ki: Şüphesiz ki ben, teslim olanların öncüsü olmakla ve ortak koşanlardan olmamakla emrolundum.

15-De ki: Eğer ben Rabbime isyan edecek olursam, büyük gün azabından korkarım.

16- O gün kim ondan çevrilirse, kesinlikle O, ona merhamet etmiştir. Ve işte bu apaçık kurtuluştur.

17- Ve eğer Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, artık onu O'ndan başka kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokunduracak olursa, artık O, her şeyin üzerine güç yetiricidir.

18- Ve O, kullarının üzerinde boyun eğdirici güce sahiptir. Ve O, doğru karar verici her şeyden haberdardır.

19- De ki: Hangi şey şahitlik bakımından daha büyüktür? De ki: Allah benimle sizin aranızda şahittir. Ve bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı kimseleri onunla uyarmam için vahyolundu. Gerçekten Allah ile beraber ilahlar olduğuna, siz mi şahitlik ediyorsunuz? De ki: Ben şahitlik etmem. De ki: O, ancak ve ancak tek ilahtır. Ve şüphesiz ben sizin ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım.

20- Kendilerine kitap verdiklerimiz. onu (Kur'an'ı) kendi oğullarını tanır gibi tanırlar.  Kendilerini zarara uğratanlar, onlar artık inanmazlar.

21- Allah üzerine yalan ortaya atmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış olandan daha yanlış yapan kimdir? Şüphesiz ki yanlış yapanlar arzuladıklarına kavuşamazlar.

22- Ve o gün onları topluca sürüp toplayacak, sonra da ortak koşmuş olanlara, "İddia etmekte olduğunuz ortaklarınız nerede?" diyeceğiz.

23- Sonra onların  fitneleri "Rabbimiz, Allah'a yemin olsun ki biz ortak koşanlardan değildik" demelerinden başka birşey olmadı.

24- Bak, kendilerine karşı nasıl da yalan söylediler, ortaya atmakta oldukları (sahte ilahları) onlardan saptı.

25- Ve onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine kabuklar ve kulaklarına da ağırlık koymuşuzdur. Şayet onlar her türlü ayeti görseler bile ona inanmazlar. Hatta sana geldikleri zaman sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyor, o inkar edenler, "Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir" diyorlar.

26- Ve onlar, ondan  hem (başkalarını) vazgeçirtiyorlar, hem de (kendileri) uzaklaşıyorlar. Fakat kendilerinden başkasını yok etmiyorlar ve bunun farkında değiller.

27- Ve onları Ateşin üzerine tutulduklarında, "Ah keşke (dünyaya) döndürülseydik te Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve inananlardan olsaydık" dediklerini bir görseydin.

28- Hayır, önceden gizlemekte oldukları (yeniden diriliş gerçeği) açığa çıktı. Ve şayet onlar (dünyaya) döndürülmüş olsalar bile, ondan vazgeçirtildiklerine kesinlikle yine tekrarlarlardı. Ve onlar kesinlikle yalancıdırlar.

29- Ve onlar (dünyada iken), "Bu dünya hayatımızdan başka yoktur ve biz diriltilecekler de değiliz" demişlerdi.

30- Rablerinin huzurunda onları, (Rablerinin onlara) "Bu gerçeklik değilmiymiş" dediği zaman, (Onların da) "Rabbimize and olsun ki evet" dediğini, (Rablerinin de onlara) "İnkar etmekte olduğunuzdan ötürü artık tadın azabı" dediğini bir görseydin.

31- Allah ile karşılaşmayı yalanlamış olanlar kesinlikle zarar etmiştir. Nihayet saat onlara ansızın geldiği zaman, "Orada işlediğimiz kusurlardan dolayı eyvahlar olsun bize" dediler. Ve onlar (günah) yüklerini sırtlarında taşırlar. Bilmiş olun ki onların yüklendikleri ne kötüdür.

32- Ve dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Ve ahiretin yurdu korunanlar için elbette daha hayırlıdır. Hala aklınızı kullanmaz mısınız?

33- Onların demekte olduklarının gerçekten seni üzmekte olduğunu kesinlikle biliyoruz. Şu bir gerçek ki onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o yanlış yapanlar ısrarla Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar.

34- Ve and olsun ki senden önceki elçiler de yalanlandı. Fakat onlar yardımımız gelene kadar yalanlandıkları ve rahatsız edildikleri şeye karşı direnerek mücadele ettiler. Ve Allah'ın (elçilerine yardım) sözlerini değiştirebilecek yoktur. Ve And olsun ki elçilerin (gerçekleşmiş olan yardım) bildiriminden elbette sana gelmiştir. 

35- Ve şayet onların kayıtsız kalmaları sana ağır geldiyse, eğer güç yetirebilirsen artık yerde bir tünel veya göğe ulaşabilecek bir merdiven ara da böylelikle onlara bir ayet getirebilirsen getir. Ve eğer Allah dileseydi onları doğru yol üzere elbette toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.

36- Ancak ve ancak işitmekte olanlar (olumlu) cevap verirler. Ölülere gelince onları Allah diriltir, sonra da O'na döndürülürler.

37- Ve "Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: " Şüphesiz ki Allah ayet indirmeye gücü yetendir". Fakat onların hiçbiri (bunu) bilmiyorlar.

38- Ve yerde bir canlı ve iki kanadı ile uçan kuş yoktur ki sizin örneğinizi gibi bir topluluk olmasın. Biz kitapta kusur bırakmadık*. Sonra Rablerine sürülüp toplanacaklar.

* Yarattığımız ne varsa hepsi ile ilgili işleyiş yasalarını koyduk. 

39- Ve ayetlerimizi yalanlamış olanlar, karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu doğru yol üzerinde kılar.

40-  De ki: "Eğer doğrulardan iseniz bana söyleyin. Eğer Allah'ın azabı size gelse veya saat size gelse, Allah'tan başkasına mı dua edersiniz? 

41- Hayır yalnızca ona dua edersiniz. Eğer Allah dilerse kendisi için dua etmekte olduğunuz şeyi kaldırır ve siz de ortak koşmakta olduklarınızı unutursunuz".

42- Ve and olsun ki senden önceki topluluklara da (elçiler) gönderdik. Ardından yalvarıp yakarsınlar diye onları sıkıntı ve darlık ile yakaladık.

43- Şiddetli azabımız onlara geldiği zaman artık yalvarıp yakarmalı değiller miydi? Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan onlara işlemekte olduklarını süsledi.

44- Bunun ardından onunla kendilerine hatırlatıldıkları şeyleri unuttukları zaman, onların üzerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenlerle ferahladıkları zaman onları ansızın yakaladık. İşte o zaman onlar birden umutlarını yitirdiler.

45- Yanlış yapan topluluğun arkası böylece kesildi. Ve övgü alemlerin Rabbinedir.

46- De ki: Bana söyleyin, eğer Allah işitme ve görme yetinizi alsa ve kalplerinizi mühürlese, Allah'tan başka onu getirecek ilah kimdir? Bak ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz da sonra onlar sert bir tutum alıyorlar.

47- De ki: Bana söyleyin, eğer Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gelse, yanlış yapanlar topluluğundan başkası mı yok edilir?

48- Biz elçileri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başka göndermeyiz. O halde kim inanmış ve durumunu düzeltmişse, artık onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir. 

49- Ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, itaatten çıkmalarından dolayı onlara azap dokuncaktır.

50- De ki: Ben size "Allah'ın hazineleri benim katımdadır" demiyorum. Ve ben gayb'ı da bilmiyorum ve ben size "Şüphesiz ki ben meleğim" de demiyorum. Ben, bana vahyolundan başkasına uymam. De ki: "Görmeyen ile gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?"

51- Ve Rablerine sürülüp toplanacaklarından korkmakta olanları korunmaları için onunla uyar ki, onlar için O'nun aşağısından ne sahip çıkıp koruyan ne de şefaatçi vardır.

52- Ve O'nun yüzünü (rızasını) isteyerek, sabah akşam Rablerine dua etmekte olanları kovma. Onların hesabından sana bir şey (sorumluluk) yoktur. Senin hesabından da onlara bir şey (sorumluluk) yoktur. Eğer onları kovarsan bunun sonucunda yanlış yapanlardan olursun.

53- Ve böylece onları  birbirleri ile denedik te bunun sonucunda (o müşrikler) "Allah'ın aramızdan lutfettiği kimseler bunlar mı?" diyorlar. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?

54- Ve ayetlerimize inanmakta olanlar sana geldiği zaman artık de ki: "Esenlik üzerinize olsun. Rabbiniz merhameti kendisine yazdı. Şöyle ki: Sizden kim bilmeyerek bir kötülük işlemiş sonra (yaptığının) ardından (itaatle) dönmüş ve durumunu düzeltmişse, şüphesiz artık O, çok bağışlayıcı merhamet edicidir."

55- Suçluların yolunun açıkça belli olması için ayetlerimizi ayrıntılı şekilde böylece açıklıyoruz.

56- De ki: "Şüphesiz ki ben Allah'ın aşağısından olan çağırmakta olduklarınıza kulluk etmekten sakındırıldım." De ki: "Ben sizin keyfi arzularınıza uymam. Uyduğum takdirde muhakkak ki sapmış ve doğru yolu bulanlardan olmamış olurum".

57- De ki: "Şüphesiz ki ben Rabbimden apaçık  bir delil üzerindeyim ve siz O'nu yalanladınız. Kendisini acele istemekte olduğunuz (azap) benim katımda değildir. Karar ancak hakikati anlatan Allah'ındır. Ve O ayırıcıların hayırlısıdır".

58- De ki: "Kendisini acele istemekte olduğunuz (azap) şayet benim katımda olmuş olsaydı, benim ve sizin aranızdaki emir kesinlikle hükmedilmiş olurdu. Ve Allah yanlış yapanları en iyi bilendir".

59- Ve gaybın anahtarları O'nun katındadır. Onu O'ndan başkası bilmez. Ve karada ve denizde olanı bilir. Bir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Ve yerin karanlıklarında bir tane, ne yaş ne de kuru bir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.

60- Ve O, gece sizin ömrünüzü tamamlayan ve gündüz ne kazandığınızı bilen, sonra belirlenmiş sürenin hükmedilmesi için gündüzde sizi diriltendir. Sonra dönüşünüz O'nadır. Sonra işlemekte olduklarınızı size bildirecektir.

61- Ve O, kullarının üzerinde boyun eğdirici güce sahiptir. Ve sizin üzerinize gözcüler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği zaman elçilerimiz onun ömrünü tamamlar ve onlar (görevlerinde) kusur işlemezler.

62- Sonra gerçek sahip çıkan koruyucuları Allah'a döndürülürler. Bilmiş olun karar O'nundur ve O, hesap görücülerin en hızlısıdır.

63- De ki: ""Eğer bizi bundan kurtarırsan, o takdirde şükredenlerden olacağız" (diye)gizlice yalvarıp yakararak O'na dua ediyorsunuz. (O zaman)Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?"

64- De ki: " Sizi ondan ve her türlü sıkıntıdan Allah kurtarıyor. Sonra da O'na ortak koşuyorsunuz".

65- De ki: "O, sizin üzerinize üstünüzden veya ayaklarınızın altından azap göndermeye veya grupçuluk elbisesini giydirerek bir kısmınızın kötülüğünü bir kısmınıza tattırmaya güç yetiricidir." Bak, kavrasınlar diye ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz.

66- Ve o, gerçek olduğu halde senin topluluğun onu yalanladı. De ki: "Ben sizin üzerinize sorumlu değilim".

67-Her haberin kararlaştırılmış zamanı vardır. Yakında bileceksiniz.

68- Ve ayetlerimizi (alaya) dalanları gördüğün zaman, ondan başka söze dalıncaya kadar artık onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer şeytan sana unutturacak olursa hatırladıktan sonra artık o yanlış yapanlar topluluğu ile beraber oturma.

69- Ve korunanlar için onların hesabından (sorumluluktan) bir şey yoktur, ancak korunmaları için onlara hatırlatma vardır.

70- Ve oyun ve eğlenceyi hayat nizamı edinmiş ve dünya hayatı onları aldatmış olan kimseleri bırak. Ve hiç bir kimse kazandığı yüzünden rehin tutulmasın diye onunla hatırlatma yap. Onun için Allah'ın aşağısından ne sahip çıkan koruyucu ve ne de şefaatçi vardır. Her türlü denkleştirme bedelini  verecek olsa da ondan alınmaz. İşte onlar kazandıkları yüzünden rehin tutulanlardır. Onlar için inkar etmekte olduklarından dolayı kaynar sudan bir içecek ve acı azap vardır.

71-  72- De ki: "Allah'ın aşağısından bize ne fayda ve ne de zarar veremeyecek olana dua mı edelim? ve Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra ökçelerimiz üzerinde geri döndürülelim de şeytanların keyfi arzusuna uydurduğu, yeryüzünde şaşkın bir halde dolaşan, arkadaşlarının "Bize gel"  diye çağırmakta olduğu kişi gibi mi olalım?". De ki: "Allah'ın yolu, doğru yolun ta kendisidir. Alemlerin Rabbine teslim olmakla ve kulluk görevlerini ayakta tutmakla ve O'ndan korunmakla emrolunduk. Ve O, kendisine sürülüp toplanılacak olandır."

73- Ve O, gökleri ve yeri gerçeklikle yaratandır. "Ol" diyeceği gün (herşey) oluverir. O'nun sözü hakikattir. Sur'a üfürüleceği gün hükümranlık O'nundur. Gaybın da, şehadetin de bilenidir. Ve O, doğru karar verici her şeyden haberdar olandır.

74- Ve bir zaman İbrahim, babası Azer'e: "Sen putları ilahlar olarak mı ediniyorsun? Şüphesiz ben, seni ve toplulumunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti.

75- Ve kesinen inananlardan olması için İbrahim'e, göklerin ve yerin hükümranlığını (n kimde olduğunu) şöyle gösteriyorduk.

76- Üzerine gece bastırdığında bir yıldız gördü. "Rabbim bu dur" demiş, kaybolduğunda ise, "Ben kaybolanları sevmem" demişti.

77- Ay'ı doğmuş halde gördüğünde, "Rabbim bu dur" demiş, kaybolduğunda ise, " Eğer Rabbim beni doğru yola iletmemiş olsaydı o takdirde sapıklar toluluğundan olacaktım" demişti. 

78- 79- Güneş'i doğmuş halde gördüğünde, "Rabbim bu dur, bu daha büyüktür" demiş, kaybolduğunda ise, "Ey topluluğum ben sizin ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım. Şüphesiz ki ben bozulmamış fıtrat sahibi olarak yüzümü göklerin ve yerin işleyiş yasalarını belirleyene çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim" demişti.

80- 81- 82- Toplumu onunla tartışmaya kalkışmış, (ve o şöyle) demişti: "O beni doğru yola iletmişken Allah hakkında benimle tartışmaya mı kalkıyorsunuz? Ve ben O'na ortak koşmakta olduklarınızdan korkmam, ancak Rabbimin böyle bir şeyi dilemesi hariç. Rabbim ilim bakımından her şeyi kapsamıştır. Hala öğüt almıyor musunuz? Hakkında kanıt indirmediği şeyleri siz Allah'a ortak koşmaktan korkmuyor iken, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım? Biliyorsanız (söyleyin) iki bölükten hangisi güvende olmaya daha hak sahibidir? İnanıp, inançlarını şirk elbisesi giydirmeyenler var ya, işte onlar için güvende olmak vardır ve onlar doğru yolu bulmuş olanlardır".

83- Ve işte bu, topluluğuna karşı İbrahim'e verdiğimiz tartışma yöntemimizdir. Dilediğimizi kedemelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin doğru karar verici, bilicidir.

84- Ve ona İshak ve Yakub'u bağışlamış, her birini doğru yola iletmiştik. Ve daha önce de Nuh'u doğru yola iletmiştik. Ve onun soyundan Davud ve Süleyman ve Eyyub ve Yusuf ve Musa ve Harun'u da. İyilik edenlere böyle karşılık veririz.

85- Ve Zekeriyya ve Yahya ve İsa ve İlyas, her biri doğrulardandır.

86- Ve İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut, her birini insanlar üzerine üstün kılmıştık.

87- Ve babalarından ve soylarından ve kardeşlerinden de bir kısmını seçmiş ve onları dosdoğru yola iletmiştik.

88- İşte bu Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğine ona iletir. Ve eğer ( o elçiler de) ortak koşmuş olsalardı, o takdirde onların işlemekte oldukları boşa gitmişti.

89- İşte onlar kendilerine kitap ve hüküm ne nebilik verdiklerimizdir. Bunlar (Mekke müşrikleri) eğer bunları inkar ederse, bunları inkar ediciler olmayan bir topluluğu, bunların yerine kesinlikle vekil kılmışızdır.

 90- İşte onlar Allah'ın doğru yola ilettikleridir.  O halde sen de onların yoluna uy. De ki: "Sizden buna karşılık maddi bir karşılık istemiyorum. O, ancak insanlar için öğütten başka bir şey değildir".

91- Ve "Allah, beşer üzerine bir şey indirmedi" demiş olmakla, Allah'ın kudretini (bilmeyi) gereğince yerine getiremediler. De ki: "İnsanlara ışık verici ve yol gösterici olarak Musa'nın getirdiği, yazılı kağıtlar haline getirip (bir kısmını) açıkladığınız ve bir çoğunu da gizlediğiniz, ne sizin ve ne de atalarınızın bilmediklerinin öğretildiği kitabı kim indirdi? "Allah (indirdi)" de, sonra da onları daldıkları şeyin içinde oynamaya bırak.

92- Ve bu, önünde olanı doğrulayıcı, şehirlerin anası ve çevresinde olanları uyarman için indirdiğimiz, ilahi hayır kaynağı bir kitaptır. Ahirete inananlar buna inanır. Ve onlar kendilerine yüklenen kulluk görevlerini muhafaza ederler.

93- Ve Allah üzerine yalan ortaya atan, veya kendisine vahyolunmadığı halde "Bana da vahyolundu" diyen kimseden,  ve "Allah'ın indirdiğinin örneği gibi bende indireceğim" diyen kimseden daha yanlış yapan kimdir? Ve sen o yanlış yapanları ölüm sıkıntıları içinde ve melekler onlara ellerini uzatmış olduğu halde, "Çıkarın canlarınızı" (derken) bir görsen. Bugün Allah'a karşı gerçeğin dışında söylemekte ve O'nun ayetlerinden büyüklenmekte olmanızdan dolayı, hor ve hakir edici azapla karşılık göreceksiniz.

94- Ve and olsun ki sizi ilk defa yarattığımız gibi bize tek başınıza geldiniz. Ve size verdiklerimizi sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Ve ortaklarınız olduklarını iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de beraberinizde göremiyoruz. And olsun ki aranız(daki bağlar) kesilmiş ve iddia etmekte olduklarınız sizden sapmıştır.

95- Şüphesiz ki Allah, tohum ve çekirdeğin yarıcısıdır. Ölüden diriyi çıkarıyor ve diriden de ölüyü çıkarandır. Allah işte bu dur. Böyle iken nasıl döndürülüyorsunuz?

96- (O) Sabahın yarıcısıdır. Ve geceyi sükûnet zamanı, güneşi ve ay'ı da hesap ölçüsü olarak oluşturdu. Bu, güçlü, bilicinin koyduğu yasadır.

97- O, karanın ve denizin karanlıklarında onlarla yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları oluşturandır. Bilenler topluluğu ayetlerimizi çeşitli yönlerden böylece açıkladık.

98- O, sizi bir tek nefisten meydana getirendir. Sizin için (dünyada) bir karar kılma yerleşme yeri, bir de (hayata) veda etme yeri (kabir) vardır. Kavrayanlar topluluğu için ayetleri ayrıntılı şekilde böylece açıkladık.

99- O, gökten suyu indirendir. Onunla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üstüne binmiş taneler çıkarıyoruz. Hurma ağacı tomurcuklarından yere doğru sarkmış salkımlar, birbirine benzeyen benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler çıkarıyoruz. Olgunlaştığı ve ürün verdiği zaman ürününe bakın (da şükredin). Şüphesiz ki size bunlarda inananlar topluluğu için ayetler vardır.

100- Böyle iken bir de cinleri Allah'a ortaklar kıldılar. Halbuki onları da O yaratmıştır. O'na bilgisizce oğullar ve kızlar yakıştırdılar. O, onların nitelemekte olduklarından uzak ve yücedir.

101- Göklerin ve yerin örneksiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? Halbuki her şeyi O yarattı ve O, her şeyi bilicidir.

102- Rabbiniz olan Allah işte bu dur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. Ve O, her şey üzerinde güvenilir olandır.

103- Gözler O'nu algılayamaz ama O gözleri algılar. Ve O, lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır.

104- Size Rabbinizden gözünüzü açacak deliller gerçekten gelmiştir. Artık kim gözünü açtıysa kendisi içindir. Ve kim kör olduysa onun aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözcü değilim.

105- Ve işte böylece ayetleri çeşitli yönlerden açıklıyoruz ki (inkarcılar) "Sen ders almışsın" desinler ve biz de bilenler topluluğuna da onu beyan edelim.

106- Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve ortak koşanlardan yana kayıtsız kal.

107- Ve  şayet Allah dilemiş olsaydı ortak koşmazlardı. Ve seni onların üzerine gözcü olarak kılmadık. Ve sen onların üzerinde sorumlu değilsin.

108-  Ve Allah'ın aşağısındakilere çağıranlara sakın sövmeyin, aksi takdirde onlar da bilgisizce sınırı aşarak Allah'a söverler. Her topluluğa işlemekte olduklarını böyle süsledik. Sonra onların dönüşü Rablerinedir, artık işlemekte olduklarını onlara bildirecektir.  

109- Ve onlara eğer bir ayet geldiği takdirde, ona kesinlikle inanacaklarına dair güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Ayetler ancak ve ancak Allah'ın katındadır". O (ayet) geldiği zaman ona inanmayacaklarının farkında değil misiniz?

110- Ve onların gönüllerini ve gözlerini ona ilk  defasında inanmadıkları gibi çevirir ve onları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

111- Ve şayet biz onlara melekleri indirmiş olsak ve ölüler onlarla konuşmuş olsa ve her şeyi önlerine sürüp toplamış olsaydık bile Allah dilemedikçe kesinlikle inanacak değillerdi. Onların hepsi ancak cahillik ediyorlar.

112- 113- Ve böylece her nebi için insanın ve cin'in şeytanlarını düşman kıldık. Onlar aldatmak için birbirlerine sözün yaldızlısını vahyeder. Ve şayet Rabbin dilemiş olsaydı bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve ortaya atmakta olduklarını, ahirete inanmayanların gönüllerinin ona meyletmesi ve ondan razı olmaları ve kazanmakta olduklarını kazanmaya devam etmeleri için bırak.

114- O size kitabı ayrıntılı olarak indirmişken doğru karar veren olarak Allah'tan başkasını mı arayacağım? Ve kendilerine kitap verdiklerimiz biliyorlar ki, şüphesiz o, Rabbinden gerçeklikle indirilmiştir. Artık kuşkuya kapılanlardan olma.

115- Rabbinin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamamdır. O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Ve O, işitici bilicidir.

116- Ve eğer yeryüzün(Mekke)dekilerin çoğunluğuna itaat edecek olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye uymuyorlar. Ve zanni sözlerden başkasını söylemiyorlar.

117- Şüphesiz ki senin Rabbin, O kendi yolundan sapanı en iyi bilendir. Ve O, doğru yolu bulmuş olanları da en iyi bilendir.

118- Eğer O'nun ayetlerine inanmış kimseler iseniz, artık üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yeyin.

119- Ve size ne oluyor ki; açlık sebebi ile ona mecbur kalmanız hariç, yasak kıldığı şeyleri size ayrıntılı bir şekilde açıklamış iken, üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Ve şüphesiz birçokları keyfi arzularına uyarak bilgisizce saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.

120- Günahın açığını da ve onun gizlisini de bırakın. Şüphesiz ki günah kazananlar, kazandıklarından dolayı karşılık göreceklerdir.

121- Ve üzerine Allah'ın adı anılmamış olandan yemeyin. Ve şüphesiz o(nu yemek), itaatten çıkmaktır. Ve şüphesiz ki şeytanlar size karşı üstünlük sağlamak için, onu sahip çıkan koruyucu edinenlere vahyeder. Ve eğer onlara itaat ederseniz, o takdirde sizler de ortak koşanlarsınız.

122- Ölü halde iken onu dirilttiğimiz ve ona insanlar arasında onunla yürüyeceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinden çıkamayan o kimsenin örneği gibi midir? İnkar edenlere işlemekte oldukları böyle süslendi.

123- Ve böylece her şehirde ileri gelenleri, orada tuzak kurmaları sonucunda oranın suçluları yaptık. Kendilerinden başkasına tuzak kurmuyorlar, bunun farkında değiller.

124- Ve onlara bir ayet geldiği zaman, "Allah'ın elçilerine verilenin örneği gibi, bize de verilene kadar asla inanmacağız" dediler. Allah, mesajını nereye vereceğini en iyi iyi bilir. Suçlulara kurmakta oldukları tuzaktan dolayı, Allah katından aşağılanma ve şiddetli azap erişecektir.

125- Artık Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar. Ve kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı hale sokar. İşte Allah pisliği inanmayanların üzerine böylece yığar.

126- Ve işte bu senin Rabbinin dosdoğru olan yoludur. Öğüt alacaklar topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrıntılı şekilde böylece açıkladık.

127- Onlar için Rablerinin katında esenliğin yurdu vardır. Ve O, yapmakta olduklarından dolayı onların sahip çıkanı koruyucusudur.

128- Ve o gün onları topluca sürüp bir araya getirir. (Allah) "Ey cin topluluğu insanlardan (inkarcıları) çoğaltmak istediniz". İnsanlardan onları sahip çıkan koruyucu edinmiş olanları, "Rabbimiz birbirimizden faydalanmak istedik ve bizim için belirlediğin son sürenin sonuna ulaştık" dedi. (Allah) "Ateş, Allah'ın dilemesi hariç orada ölüm görmemek üzere kalacak yerinizdir" dedi.  Şüphesiz ki senin Rabbin doğru karar verici bilicidir.

129- Biz yanlış yapanları, kazanmakta oldukları sebebiyle böylece (ateşte) birbirleri ile sahip çıkan koruyucu yaparız.

130- (Allah) "Ey cin ve insan topluluğu! içinizden size benim ayetlerimi  anlatan ve sizi bu gününüze karşılaşmakla uyaran elçiler gelmedi mi?" (dedi). "Kendimiz aleyhine şahitlik ederiz (ki geldi)" dediler. Ve dünya hayatı onları aldattı ve inkarcı olduklarına dair kendileri aleyhine şahitlik ettiler.

131- Bu (nu sormanın nedeni), senin Rabbinin şehirleri haksızlıkla ve halkı (uyarıcı elçilerden) kayıtsız iken yok edici olmadığı içindir.

132- Ve herkes için yaptıklarından dolayı dereceler vardır. Ve senin Rabbin onların işlemekte olduklarından kayıtsız değildir.

133- Ve senin Rabbin hiçbir şeye muhtaç olmayandır, rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir ve ardınızdan, sizi başka bir topluluğun soyundan meydana getirdiği gibi, dilediğini yerinize getirir.

134- Şüphesiz ki size söz verilen kesinlikle gelecektir ve siz bunu geriye bırakıcılar değilsiniz.

135- De ki: "Ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin. Ben de işleyiciyim. Yurdun sonunun kime ait olacağını yakında bileceksiniz. Şüphesiz ki yanlış yapanlar arzuladıklarına kavuşamazlar".

136- Ve Allah'a, yaydığı ekinden ve hayvanlardan bir pay ihdas ettiler. Kendi iddialarınca, "Bu Allah için ve bu da ortaklarımız için" dediler. Ortakları için olan Allah'a ulaşmıyor fakat Allah için olan ise ortaklarına ulaşıyor. Ne kötü karar veriyorlar.

137- Ve böylece ortakları, ortak koşanlardan birçoğuna, onları mahfetmek ve (gerçek) hayat nizamlarını örtmek için çocuklarını öldürmeyi süsledi. Şayet Allah dilemiş olsaydı bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve ortaya atmakta olduklarını bırak.

138- Ve kendi iddialarınca, "Bu hayvanlar ve ekin dokunulmazdır. Onları bizim dilediğimizden başkası yiyemez" dediler. Ve hayvanlar var ki, onların sırtları (onlar tarafından) yasak kılındı. Ve hayvanlar var ki, onların üzerlerine O'na  iftira atmak suretiyle Allah'ın adını anmazlar. Ortaya atmakta olduklarının karşılığını yakında onlara verecektir..

139- Ve dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan erkeklerimize mahsustur, eşlerimize yasak kılınmıştır. Ve eğer ölü olursa onlar artık onda ortaktırlar." Nitelemelerinin karşılığını yakında verecektir. Şüphesiz ki O, doğru karar verici bilicidir.

140- Bilgisizlikten dolayı, akılsızca çocuklarını öldürmüş ve Allah'ın onlara verdiği rızıkları Allah'a karşı iftira ortaya atarak yasak kılmış olanlar, kesinlikle zarar etmiştir. Onlar kesinlikle sapmışlar ve doğru yolu da bulanlardan olmamışlardır.

141- Ve O, asmalı ve asmasız bahçeler, yemişleri farklı hurma ve ekinler, (tadları) birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinler ve narlar meydana getirendir. Ürün verdiği zaman onun ürününden yeyin ve toplama gününde de onun hakkını verin ve israf ederek aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki O, israf ederek aşırı gidenleri sevmez.

142- Ve hayvanlardan da yük taşıyan ve (tüyünden) döşek yapılanı da. Allah'ın size rızık olarak verdiğinden yeyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz ki o, sizin için apaçık düşmandır.

143- Sekiz eş; Koyundan iki, keçiden iki. De ki: İki erkeği mi yasak etti, yoksa iki dişiyi mi ? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı? Eğer doğrulardan iseniz bana bilgiyle bildirin.

144- Deveden iki, sığırdan iki. De ki: İki erkeği mi yasak etti, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı? Yoksa Allah böyle emrederken siz şahitler miydiniz? İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah üzerine yalan ortaya atmış olandan daha yanlış yapan kimdir? Şüphesiz ki Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

145- De ki: Bana vahyolunanda leş veya akıcı kan veya domuzun eti ki, o şüphesiz pisliktir, veya itaatten çıkmanın bir göstergesi olarak Allah'tan başkasının adına kesilmiş olması dışında, yiyen kişi üzerine onu yemesi yasak kılınmış (bir bilgi) bulamıyorum. Artık kim açlık sebebi ile darda kaldıysa, başka darda kalanın hakkına saldırmamak ve aşırı gitmemek şartı ile (bunları yerse), şüphesiz ki senin Rabbin çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

146- Ve (daha önce) Yahudilere de bütün tırnaklı hayvanları haram kılmıştık. Koyun ve sığır'ın iç yağlarını, bu ikisinin sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar veya kemiğe karışanlar hariç, yasak kılmıştık. Aşırılıkları yüzünden onlara böyle karşılık verdik. Ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğrulardanız.

147- Artık seni yalanlarlarsa de ki: Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Ancak O'nun şiddetli azabı da şuçlular topluluğundan geri çevrilmez.

148- Ortak koşmakta olanlar diyecekler ki: "Şayet Allah dilemiş olsaydı ne biz ne atalarımız ortak koşmaz ve hiçbir şeyi de yasak kılmazdık". Onlardan öncekilerde böyle yalanlamış, nihayet şiddetli azabımızı tatmışlardı. De ki: Yanınızda bilgiden bize karşı çıkarabileceğiniz bir şey var mı? Siz zandan başkasına uymuyorsunuz ve siz zanni sözlerden başkasını söylemiyorsunuz.

149- De ki: En mükemmel delil Allah'ındır. Şayet dilemiş olsaydı hepinizi kesinlikle doğru yola iletirdi.

150- De ki: "Allah şüphesiz ki bunu yasak kıldı" diye şahitlik edecek şahitlerinizi getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Ayetlerimizi yalanlayan ve ahirete inanmayanların keyfi arzularına uyma. Ve onlar (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.

151- De ki: Gelin Rabbinizin üzerinize neyi yasak kıldığını size okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın ve anne babaya iyilik edin ve fakirlik korkusundan dolayı çocuklarınızı öldürmeyin. Size ve onlara biz rızık veriyoruz. Ve hayasızlıklara, onlardan açık olanına da gizli olanına da yaklaşmayın. Ve Allah'ın yasak kıldığı bir canı gerçeklik (ölümü hak etmesi) dışında öldürmeyin. İşte size aklınızı kullanasınız diye bunu emretti.

152- Ve yetimin malına, o olgunluğa ulaşıncaya kadar en güzel şekilde olması dışında yaklaşmayın. Ölçüye ve tartıya adil olarak riayet edin. Hiçbir kimseye onun gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklemeyiz. Ve söz söylediğiniz zaman, yakın akraba olsa dahi adil olun.  Ve Allah'a verdiğiniz söze riayet edin. İşte siz öğüt alasınız diye bunu emretti.

153- Ve şüphesiz ki bu benim doğru olan yolumdur, o halde siz de ona uyun ve (başka) yollara uymayın, sonra sizi O'nun yolundan böler. İşte size korunasınız diye bunu emretti.

154- Ayrıca, iyilik edene (nimetimi) yerine getirmek ve her şeyi ayrıntılı şekilde açıklamak, yol gösterici ve rahmet olarak Musa'ya kitabı verdik ki onlar Rablerine karşılaşacaklarına inansınlar.

155- Ve bu da, indirdiğimiz ilahi hayır kaynağı bir kitaptır, öyleyse ona uyun ve bağışlanmanız için korunun.

156- "Kitap, ancak ve ancak bizden önceki iki gruba indirilmiş ve biz onların derslerinden kesinlikle kayıtsızlardık" dersiniz diye (kitabı indirdik).

157- Veya: "Şayet bizim üzerimize kitap indirilmiş olsaydı, o takdirde onlardan daha doğru yolda olurduk" dersiniz diye (kitabı indirdik). İşte size Rabbinizden apaçık bir delil,  klavuz ve rahmet gelmiştir. Artık Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve onlardan direnerek yüz çeviren kimseden daha yanlış yapan kimdir? Ayetlerimizden direnerek yüz çevirenlere, direnerek yüz çeviriyor olmalarından dolayı, karşılık olarak azabın kötüsünü karşılık olarak vereceğiz.

158- Onlar (inanmak için) kendilerine meleklerin gelmesini veya senin Rabbinin gelmesini veya senin Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar?  Senin Rabbinin bazı ayetlerinin geldiği gün, önceden inanmamış veya inanmasından bir hayır kazanmamış olan bir kimsenin inanması ona fayda vermez. De ki: Bekleyin şüphesiz biz de bekleyenleriz.

159- Şüphesiz ki onlar hayat nizamlarını parçalara böldüler ve gruplar halinde bölündüler. Sen hiçbir şekilde onlardan değilsin. Onların işi ancak ve ancak Allah'a kalmıştır. Sonra onlara yapmakta olduklarını bildirecektir.

160- Kim iyilik getirdiyse, ona getirdiğinin on örneği vardır. Kim kötülük getirdiyse, ancak getirdiğinin tek örneğiyle karşılık görür ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

161- De ki: Şüphesiz ki Rabbim beni dosdoğru yola, dimdik ayakta duran hayat nizamına, bozulmamış fıtrat sahibi olan İbrahim'in ortak değerine iletti.

162- 163- De ki: Şüphesiz ki benim kulluk görevim ve kurbanım ve yaşamım ve ölümüm, alemlerin Rabbi Allah'adır. Ona ortak yoktur. Ve bununla emrolundum ve ben teslim olmuşların öncüsüyüm.

164- De ki: O, her şeyin Rabbi iken, Rab olarak Allah'tan başkasını mı arayacağım? Ve her kişi kendi aleyhine olandan başkasını kazanmaz. Ve hiçbir taşıyıcı da başkasının yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir, artık ayrılığa düşmekte olduğunuz konuları size bildirecektir.

165- O, sizi yeryüzünün birbiri ardınca gelenleri yapan ve verdikleri ile sizi denemek için kiminizi kiminizin üzerine kedemelerle yükseltendir. Şüphesiz ki senin Rabbinin sonuçlandırması  hızlıdır ve şüphesiz ki O, bağışlayıcı merhamet edicidir.

 

30 Ocak 2024 Salı

İsra s. 1. Ayeti Mekke'den Kudüs'e Bir Yolculuğu mu Yoksa Mekke'den Medine'ye Yapılan Hicreti Anlatmaktadır?

Yazımıza verdiğimiz başlığın, çoğu kimsede merak ve kuşku uyandıracağını en baştan tahmin etmekteyiz. Çünkü İsra s. 1. ayeti denildiği zaman, bir çok kimsenin aklına ilk gelen şey, miraca dair en ufak bir delil bulunmamasına, hatta başka ayetlerde (isras.93) miraç isteğinin müşriklerden gelen bir istek  olduğunun beyan edilmiş olmasına rağmen,  Muhammed (a.s.) ın bir gece Mekke'den Kudüs'e, oradan da semaya yükselmesinin adına kandiller düzenlenmiş miracın anlatıldığı ayet akla gelmektedir. Biz bu yazımızda, miraç konusu ile ilgili herhangi bir bahiste bulunmayacağız. Bu yalan ve iftira hakkında daha önce bir kaç yazımız bulunmakta olup, blogumuzda bunlar mevcuttur dileyenler oradan okuyabilir.

İsra s. 1. ayeti ile ilgili olarak tefsir, hadis veya yakın zamanda yazılan eserlerde bulunan bilgileri kısaca sıralayacak olursak, 1- Mekke'den Kudüs oradan semaya yani miraca çıkış, 2- Mekke'den Kudüs'e gidiş, 3- Mekke'den Cirane vadisindeki mescide gidiş, 4- Mekke'den semada bulunduğu iddia edilen Beyt-i Mamur'a çıkış olarak sayabiliriz.

Biz, bu bilgilerin hiç birisine katılmadığımızı, İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicret ile olduğunu düşündüğümüzü en baştan söyleyerek, yazımızda bu iddiamızı dayandırdığımız temeli sizlerle paylaşmaya çalışacağız. 

Miraç yalanlarına inanmayan, Kur'an merkezli düşünenlerin çoğunluğu bile, bu ayetin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuğu anlattığı konusunda hemfikirdir.

سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

Bu ayette öncelikle "İsra" kelimesinin anlamını ve bu ayetin geçtiği ayetleri anlamak gerekmektedir.

İsra kelimesi sözlükte, "Gece yapılan yürüyüş" anlamına gelmektedir. Bu yürüyüşü ifade eden kelimenin geçtiği ayet mealleri şöyledir;

---Hud s. 81- (Elçiler) dediler ki: "Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana ilişemeyecekler. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yürü ve sizden kimse geriye dönüp bakmasın. Ancak hanımın hariç. Onların başına gelen onun başına da gelecektir. Onlara vaadedilen (azabın) gelme vakti sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?"

---Hicr s. 65 - Hemen gecenin bir kısmında ehlini yürüt ve sen arkalarından git ve içinizden hiç bir kimse ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere geçin gidin.

---Taha s. 77-Andolsun ki biz Musa'ya, kullarımla geceleyin yola çık, onlara denizde kuru bir yol aç, düşmanların yetişmelerinden ve denizde boğulmaktan da korkma diye vahyetmiştik.

---Şuara s. 52- Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz" diye vahyettik.

---Duhan s. 23- "O halde kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz.

İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c.), kulunu bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan etmektedir.  Yani olayın göğe doğru dikey bir çıkışı anlatmadığı ayan beyan ortadadır. Ayet içinde geçen "Kulunu" ifadesi ile kast edilen kulun Muhammed (a.s.) değil, Musa (a.s) olduğu yönünde iddiaların serdedildiği malumdur. Fakat biz bu iddiaya kesinlikle katılmıyoruz, bunun nedeni ise yazımızın ilerleyen bölümlerinde zaten anlaşılacaktır.

Bu iddiada bulunanların delilleri 2. ayetin başında bulunan "Vav" edatının bağlaç görevi gördüğü, dolayısı ile bu edatın, bir önceki ayet ile ilgili bulunduğu, 1. ayette bulunan "biabdihi" ifadesi ile kast edilen kişinin Musa (a.s.) olduğudur. Ancak bu edatın sadece bağlaç görevi olduğunu iddia edenler yanılgı içindedirler. Bu edatın işlevlerinden birisi de cümle başı olduğunu hatırlatması, yani kendinden önceki cümle ile bir alakası olmadığını bildirmesidir.

Ayet içinde geçen "Mescidi Haram" ifadesinin, Kabe'yi de içine alan bir bölgenin adı olduğu üzerinde herkesin ittifak ettiği malumdur. Konu "Mescidi Aksa" ile nerenin kast edildiği yönündedir. Biz burası ile ilgili farklı görüşler olduğunu yukarıda kısaca söylemiştik. Yazımızın amacı farklı görüşleri eleştirmek olmadığı için, biz kendi iddiamızı temellendirmeye çalışmaya devam edelim.

Mescidi Aksa'nın neresi olduğunu veya bu ifade ile kast edilenenin ne olduğunu anlayabilmek için, İsra suresinin devam eden ayetlerine dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü Mescidi aksa denildiği zaman hemen hemen herkesin aklına bugün Kudüs'te o isim ile bilinen yer akla gelmektedir. Ancak bu ayetin nazil olduğu zamanda Kudüs'te bulunan kutsal mabedin, bilinen böyle bir ismi kesinlikle yoktu.

Kudüs'te Yahudilerin kutsal kabul ettikleri bir mabed bulunuyor ve bunun ismi "Süleyman Mabedi" olarak biliniyordu. Bu nokta hatırdan çıkarılmamalıdır. Kudus'e Müslümanlar tarafından yapılan mescidin Ömer'in orayı fethetmesinden sonra yapıldığı tarihen sabittir. 

İsra suresinin ilerleyen ayetlerinin mealleri şu şekildedir:

2. Biz Mûsâ'ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına "Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin" diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık.

3. Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli!Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin! Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi.

4. Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: "Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz"

5. Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

6. Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık.

7. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz.

8. Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder. Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz. Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız.

 İsra s. 1. ayetinden sonra, 2. ayette Musa (a.s) a geçilmesi ve devamında İsrailoğullarına hitap edilmesi, bu ayetlerin büyük ihtimalle Mekke'de inen son ayetler olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Mekke'li müşriklerin baskıları sonunda artık bu bölgeyi terk etmenin şart olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumu aynı surenin ortalarındaki (76. ayet) ayetlerden anlamak mümkündür. 

Allah (c.c) elçisine, artık bu şehri terk etmesi gerektiğini, kitap ve elçi ile muhatap olmuş olan bir topluluğun ikamet ettiği başka bir şehre hicret etmesi gerektiğini bildirmektedir. Bu şehir MEDİNE'den başka bir şehir değildir. Surenin ilerleyen ayetleri elçiye hicret edeceği şehirde karşılaşacağı toplum hakkında hem ön bilgi vermekte, hem de o şehirdeki İsrailoğulları topluluğuna, gelecek olan elçiye karşı yanlış yaptıklarında onlara geçmişi hatırlatmaktadır.

Muhammed (a.s.) Medine'ye hicret ettiği zaman, halkın önemli bir bölümünün İsrailoğulları'ndan  oluştuğu malumdur.  Bu durumu Medine'de inen ayetlerin çoğunun İsrailoğulları ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerden bahsetmesinden anlayabiliriz. Allah (c.c), bu toplumun da kitap ve elçi ile muhatap kılınmış olmalarından ötürü, Mekke'den gelen Muhammed (a.s.) ile aralarında ortak bir payda olduğunu onlara hatırlatmakta, Musa (a.s) ile devam eden kitap ve elçi silsilesinin bir ferdinin de, Kur'an ve Muhammed (a.s) olduğunu, gelen her kitabın mesajının aynı olduğunu, "dolayısıyla İsrailoğulları'nın da bu elçi ve kitaba inanmaları gerektiğini beyan etmektedir. 

"Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin nesli" denilerek, o topraklarda yaşayan, fakat farklı topluluklara mensup olan insanların kökünün, Nuh (a.s.) a dayandığı hatırlatılarak, aralarındaki nesep bağına dikkat çekilmekte, aralarındaki ortak payda daha da genişletilerek, yakınlaşmanın sağlanması amaçlanmaktadır. (2. ve 3. ayetler)

Ancak, İsrailoğulları'nın bu yakınlaşmayı ret etmesi neticesinde başlarına neler gelebileceği ise, geçmişte yaptıkları yanlışlar ve bu yanlışlarınının onların başlarına nasıl feleketler getirdiği hatırlatılarak, ayaklarını denk almaları gerektiği, bildirilmektedir. (4.5.6.7.8. ayetler)

Konuyu Muhammed (a.s.) açısından değerlendirdiğimizde ise karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; Mekke'de kendisine düşmanlık eden, inanmalarından artık ümidini kesmiş müşrik bir toplumu terk ederek elçi ve kitaba inandıklarını söyleyen yeni bir topluluk ile tanışmıştır. Allah (c.c), 4. ve 8. ayetler arasında hem İsrailoğullarına mesaj vermekte, hem de Muhammed (a.s) ın Medine'de muhatap olduğu toplumun nasıl bir karaktere sahip olduğunu haber vererek ona göre hazırlık yapması sağlamaktadır.

7. ayette dikkatimizi çekmesi gereken bir kelime "Mescid" kelimesidir. Bu kelime  İsrailoğullarının ibadet mekanı anlamında kullanılmaktadır. Bu kelimenin Kur'an'da sadece Müslümanların ibadet mekanı anlamında kullanılmadığının, burada önemli bir husustur. İbadet mekanları tarih boyunca insanlar tarafından kutsal olarak kabul edilmiştir. Her toplumun kendi aidiyetini ifade ettiği, onun etrafında toplandığı ve birlikteliğini sağladığı bir kutsal mekanı mutlaka bulunmaktadır. 

Nuzül dönemi çerçevesinde düşündüğümüzde Arap toplumu için Kabe, bu işlevi taşıyan bir fonksiyona sahipti. Mescidi Haram,  Kabe ve Mekke'nin içinde bulunduğu bölgenin adıdır. Kudüs ise İsrailoğulları için kutsal bir bölge olup, orada da onlar için kutsal sayılan ve adına "Süleyman Mabedi" dedikleri, İsra suresi 7. ayetinde ismi "Mescid" olarak anılan bir ibadet mekanı bulunmaktaydı. 

İsra kelimesinin "Gece Yürüyüşü" anlamından hareketle, Muhammed (a.s.) bir gece evinden çıkıp Mekke'deki müşrik toplumu terk ederek başka bir yere hicret etmiştir. Bundan sonraki mesele Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yapıldığı söylenen bu yürüyüşün neden böyle ifade edilmiş olduğu,  Mekke'den Medine'ye yürüyüş olarak neden ifade edilmediğinin anlaşılması üzerinde olması gerekmektedir. Çünkü bu yazıyı okuyanların en fazla merak ettikleri, hatta etmeleri gereken nokta da burasıdır.

Bu nokta açıklığa kavuştuğu zaman, Muhammed (a.s.) ın Medine'de neden aylarca Kabe yerine Kudüs'e yönelmiş olduğunun sebebi de anlaşılacaktır. Kıble değişimi konusunda en fazla merak edilen hususlardan birisi de bu dur. Bakara suresi içinde geçen kıble değişimi ile ilgili ayetlerde kıblenin yeniden Kabe'ye çevrildiği anlatılırken, neden Kabe yerine Kudus'e yönelme emrinin Kur'an'da bulunmadığı sorusu kafaları kurcalamaktadır. 

Bunun cevabını "Ehli Hadis" fırkası, bu değişim için Kur'an dışında ayrı bir vahiy geldiği yönünde cevaplamış olmasına rağmen, Kur'an dışı vahiy diye birşey olmadığını bilenler için sorunun cevabı aranmaktadır. Biz bunun cevabını Kur'an dışına çıkmadan cevaplamaya çalışalım.

Allah (c.c) İsra s. ilk ayetlerinde kulunu hicret etmeye sevk ederken, hicret edeceği yerdeki toplum ile ilgili bilgi de vermektedir. Bu bilgi o toplumun ilahi vahye aşina olduğu, dolayısı ile müşriklere nazaran, her ne kadar geçmişte yaptıkları yanlışları hatırlatmış olsa da, inanmaya daha yatkın bir topluluk olabileceğini elçisine bildirmektedir.

Bu bilgilere istinaden Muhammed (a.s.), İsrailoğulları ile olan ortak paydayı dikkate alarak, Kudüs'e yönelmiştir. Yani Muhammed (a.s.) Kabe yerine Kudüs'e yönelmeyi Kur'an dışı vahiyle değil, İsra suresi ilk ayetleri ile almış, İsrailoğulları ile ortak paydaları olduğu mesajını onlara vermeye çalışarak inanmaya davet etmiştir. Her ne kadar ilerleyen zamanlarda İsrailoğullarının inanma konusunda müşriklerden aşağı kalmadıkları ortaya çıkarak, kıble yeniden Kabe olarak belirlenmiş olsa da, hicretin ilk aylarındaki durum bu şekilde idi. 

Biz İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicreti anlattığını iddia ederken, ayet içinde geçen "Mescidi Aksa" nin Medine'de olduğunu veya Medine'de Müslümanlar tarafından yapılmış bir mescid olduğunu asla iddia ediyor değiliz

Bizim iddiamız, Kudüs'te bulunan kutsal mabedin 7. ayet içinde "Mescid" olarak ifade edilmiş olduğu, bu mescidin ise Kudüs'te "Süleyman Mabedi" olarak yıkılmış harap halde bulunan bir yer olduğu, dolayısı ile uzaklığına istinaden böyle bir isimle isimlendirilmiş olduğudur. Bu isim, zaman içinde Kudüs'ün Müslümanlar tarafından alınmasından sonra oraya yapılan mescide isim olarak verilmiştir. Yani Muhammed (a.s) zamanında Kudüs'te "Mescidi Aksa" adıyla bilinen bir yapı mevcut değildi.

Sanırım şimdi İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c) nin neden kulunu Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan ettiği biraz daha ortaya çıkmıştır. Yani Allah (c.c) insanlar tarafından o zaman kutsal olarak bilinen iki yapıdan biri olan Kabe'nin, müşrik kontrolunda olmasından dolayı, elçisini başka bir şehre hicret ettirmiş, bu şehirde ise İsrailoğullarının yöneldiği Kudüs'ü onlarla olan ortak payda nedeniyle, ikinci kutsal yer olarak bilinen yere yönelmesini sağlamak için böyle bir ifade kullanmıştır. 

Kabe ve Mekke'nin kutsallığı Kur'an ile belirlenmiş olsa da, Kudüs'ün kutsallığı konusunda Kur'an'da herhangi bir ifade bulunmadığını burada hatırlatmak isteriz. Kudüs'ün kutsallığı İsrailoğulları tarafından benimsenmiş olsa da, Allah (c.c) kulunun buraya yönelmesinde o zaman için herhangi bir beis görmemiştir. 

İsra s. 1. ayetinde geçen "Barekna havlehu" ifadesinin, yani Muhammed (a.s) ın hicret edeceği şehrin etrafının bereketli kılınmış olması ile neyin anlatılmak istendiğine kısaca şunu söyleyebiliriz. Musa ve Lut (a.s.) ların da hicret ettikten sonra vardıkları yerlerin "Barekna" olarak ifade edilmesi, Muhammed (a.s.) ın da hicret edeceği yerin Allah tarafından onaylı bir yer olduğunu göstermekte olduğunu söyleyebiliriz. (7. 137/ 21. 71) Allah (c.c) kuluna direk olarak "şu şehre hicret et" diye bir emir vermemekte, fakat hicret etmeye daha uygun olan yerin neresi olması gerektiğini 1. ayette beyan etmektedir. 

İsra hadisesinin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuk olduğunu düşünmek, İsra s. 59. , 93. ve diğer benzeri ayetlerdeki beyana ters düşmesi açısından da bir hayli sakıncalıdır. Bu noktadan hareketle yapılacak bir anlama faaliyetinde, İsra s. 1. ayeti ile verilen bilginin mucizevi bir yönünün olamayacağı dikkate alınır, sonrasında ise özellikle sure içine yayılmış olan ayetlerin hicret konusu ile alakası dikkate alınarak bir sonuca varılabilir.

Biz böyle bir iddia ortaya atmakla elbette "Bizim iddiamız tek doğrudur" şeklinde bir söz söylemek istemiyoruz. Bu noktanın dikkate alınarak öylelikle yazının okunması önemlidir. 

Olayı Kur'an bütnülüğünü dikkate alarak düşündüğümüzde ortaya şu sonuç çıkacaktır; Allah (c.c.) kulu Muhammed (a.s.) ı bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüm derken, bizim anlamamız gereken ilk nokta, bu yürütmenin mucizevi bir olay olamayacağı yönünde olmalıdır. İlk düğmeyi böyle iliklediğimiz zaman sonraki düğmeler zaten doğru iliklenecektir.

Sonrasında Bakara suresi içinde bulunan kıble değişimi ile ilgili ayetleri bu konu ile birbirine bağlamaya çalışarak, Muhammed (a.s.) Medine'de İsrailoğulları ile aralarındaki ortak paydaya istinaden onlarla aynı kıbleye yönelmiş olduğunu anlayabiliriz. Bu kıblenin de Kudüs şehri olduğu üzerinde herhangi bir ihtilaf yoktur. 

Şimdi İsra s. 1. ayetinde neden Medine değil de, Mescdi Aksa denildiği daha net ortaya çıkmaktadır. Allah (c.c) kuluna, İsrailoğullarının eksriyette olduğu Medine şehrine hicret etmesini beyan etmekte, bu şehirde ise onlarla olan ortak paydayı hatırlatmak için onların kıblesine yönelmesini bildirmektedir. Bu durum ise Medine'den uzakta olan mescide yani Kudüs'teki kutsal mabede şeklinde ifade edilmektedir. "Mescidi Aksa", Medine'de yaşayan  İsrailoğullarının Mekke'den gelen elçiye karşı içlerinde bir sıcaklık ve inanç bağı hissetmesini amaçlamak açısından kullanılan bir ifadedir.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

                                

21 Ocak 2024 Pazar

MAİDE SURESİ MEALİ

1- Ey inananlar, bağlılıklarınızı tastamam yerine getirin. Siz yasaklı olduğunuz halde iken avlanmayı helal saymamak şartı ile, sizin üzerinize okunacaklar hariç, dört ayaklı hayvanlar size helâl kılındı. Şüphesiz ki Allah istediği kararı verir.

2- Ey inananlar, ne Allah'ın (kulluk) alametlerine, ne yasak aya,  ne kurbanlık hediyelere, ne gerdanlık (takılmış kurbanlık)lara, ne de Rablerinden bir lütuf ve rıza arayarak Beyt-i Haram'a  gelenleri (hürmetsizliği) helal görmeyin. Ve yasaktan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Ve sizi Mescid-i Haram'dan uzaklaştırdılar diye, bir topluluğa olan kızgınlığınız, sakın sizi aşırılığa sürüklemesin. Erdemli olmak ve korunma bilinci üzerinde yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah sonuçlandırması şiddetli olandır.

3- Leş ve kan ve domuzun eti ve Allah'tan başkasının adına kesilmiş ve boğulmuş ve vurulmuş ve yüksekten düşmüş ve boynuzla süsülmüş ve yırtıcı hayvan yemiş - ölmeden önce kesmişseniz hariç- ve dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal okları ile kısmet aramanız, sizin üzerinize yasak kılındı. Bütün bunlar sizin için itaattten çıkmaktır. İnkar edenler bugün sizin hayat nizamınız(ı bırakmanız)dan ümit kesmiştir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size hayat nizamınızı kemale erdirdim ve sizin üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size hayat nizamı olarak İslam'a razı oldum. Artık kim açlık sebebi ile darda kaldığında, günaha yeltenmeksizin (yerse), artık şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

4- Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki : Size temiz olanlar ve Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin için yakaladıkları helâl kılındı. Artık sizin için tuttuklarından, üzerine Allah'ın adını anarak yeyin ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görücüdür.

5- Bugün size temiz olanlar helal kılındı. Ve kitap verilmiş olanların yiyeceği size helal ve sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Ve inanan kadınlardan hür kadınlar ve sizden önce kitap verilmiş olanlardan hür kadınlar, iffetli, zinadan kaçınan ve gizli dost tutmamış olmanız şartıyla, ücretlerini verdiğiniz zaman (size helaldir). Ve kim inanmayı inkar ederse,  artık onun işlediği kesinlikle boşa gitmiştir. Ve o ahirette de zarara uğrayanlardandır.

6- Ey inananlar namaz için kalktığınız zaman yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın. Ve başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı  mesh edin*. Ve eğer cünüpseniz artık iyice temizlenin. Ve eğer hasta veya sefer halinde veya sizden biri tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuşsunuz da (cinsel ilişki) su bulamamışsanız artık temiz toprağa yönelip, ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah sizin üzerinize sıkıntı istemiyor, ancak şükretmeniz için sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini yerine getirmek istiyor.

* Ayetin Arapça metninde geçen "Vemsehu biruusiküm ve ercüleküm" ibaresi her ne kadar ayakların yıkanmasına işaret ediyor olsa da, ibarenin olması gereken şekli "Vemsehu biruusiküm ve ercüliküm" şeklindeki okumadır. Bu okuma ise ayakların da mesh edilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

7- Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini ve onunla sizi bağladığı  "işittik ve itaat ettik" dediğiniz kayıtlanmış sözleşmenizi  hatırlayın. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilicidir.

8- Ey inanmış olanlar, Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olunuz. Ve bir topluluğa olan kızgınlığınız sakın sizi  aşırılığa sürüklemesin. Adil olun, o korunma bilincine daha yakındır. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

9- Allah, İnanan ve doğruları işleyenlere, onlar için bağışlanma ve büyük mükafat söz verdi.

10- Ve onlar ki inkar ettiler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

11- Ey inananlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir zamanlar bir topluluk size ellerini uzatmaya yeltenmişti de (Allah'ta) onların ellerini sizden çekmişti. Ve Allah'a karşı korunun. Ve inananlar yalnızca Allah'a güvensin.

12- Ve and olsun ki İsrailoğulları'ndan kayıtlanmış sözleşme almış ve içlerinden oniki lider göndermiş ve Allah (onlara) şöyle demişti: Eğer kulluk görevlerinizi ayakta tutttuğunuz ve arınmayı yerine getirdiğiniz ve elçilerime inandığınız ve onlara sahip çıktığınız ve Allah'a güzel borç verdiğiniz takdirde, sizinle beraberim, sizden kötülüklerinizi örter, altından nehirler akan cennetlere koyarım. Artık bundan sonra sizden kim inkar edercek olursa, kesinlikle yolun düzgün olanından sapmıştır.

13- Kayıtlanmış sözleşmelerini bozmaları nedeniyle onları uzaklaştırdık ve kalplerini kaskatı hale getirdik. Kelimeyi konulduğu yerinden kaydırıyorlar. Ve onunla kendilerine hatırlatılanlardan hisse almayı unuttular. İçlerinden azı hariç, onların hainliklerine vakıf olmaya devam edeceksin.  Yine de sen (şimdilik) onlara karşılık vermekten geç ve müsamaha göster. Şüphesiz ki Allah iyilik edenleri sever.

14- Ve "Biz Hristiyanlarız" diyenlerden de kayıtlanmış sözleşmelerini aldık. Fakat onlar, onunla kendilerine hatırlatılanlardan hisse almayı unuttular. Bunun üzerine bizde aralarına, kalkış gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve nefret saldık. Ve Allah onların meydana çıkarmakta olduklarını yakında bildirecektir.

15- Ey kitabın ehli, size kitaptan gizlediğiniz çok şeyi açıklayan, çok şeyden de geçen elçimiz kesinlikle gelmiştir. Allah'tan size kesinlikle  bir ışık verici ve apaçık kitap gelmiştir.

16- Allah, rızasına uyanı onunla esenliğin yollarına iletir ve izni ile karanlıklardan ışığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir.

17- And olsun ki, "Allah, o Meryem'in oğlu Mesih'tir" demiş olanlar inkarcı olmuştur. De ki: Eğer Meryem oğlu Mesih'i ve onun annesini ve yeryüzündekilerin tamamını yok etmeyi istemiş olsa, Allah'tan (bunu önleyecek) güce sahip olan kimdir? Göklerin yerin ve ikisinin arasında olanların hükümranlığı Allah'ındır. Dileğini yaratır. Ve Allah herşeye güç yetiricidir.

18- Yahudiler ve Hristiyanlar: "Biz Allah'ın oğulları ve O'nun sevdikleriyiz" dediler. De ki: "Öyleyse günahlarınız yüzünden niçin size  azap ediyor? Hayır, siz yarattığından bir beşersiniz, dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseye azap eder. Göklerin yerin ve ikisinin arasında olanların hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş O'nadır".

19- Ey kitabın ehli, "Bize müjdeci ve uyarıcıdan kimse gelmedi" dersiniz diye elçilerden kesiklik olduğu bir dönemde, size (yanlışlarınızı) açıklayan elçimiz gelmiştir. Size kesinlikle müjdeci ve uyarıcı gelmiştir. Allah herşeye güç yetiricidir.

20- 21- Ve bir zaman Musa toplumuna, "Ey toplumum Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın, içinizden nebiler çıkardı ve sizi hükümdarlar yaptı. Ve diğer topluluklardan hiçbirine vermediğini size verdi. Ey toplumum Allah'ın size yazdığı kutsal yere girin ve arkalarınızı dönmeyin, aksi takdirde zarara uğrayanlara çevrilirsiniz" demişti.

22- (Kavmi de ona) "Ey Musa orada zorba bir topluluk var ve onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa artık biz de gireriz" demişlerdi.

23- (Musa'nın toplumunun kendilerinden)Korktukları kimselerden olan, Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki (yiğit) adam, "Üzerlerine kapıdan girin, oraya (kapıdan) girdiğiniz zaman, o takdirde şüphesiz sizler de galiplersiniz. Ve eğer inananlar iseniz Allah'a güvenin" demişti. 

24- (Toplumu) "Ey Musa biz, onlar orada oldukları sürece oraya asla girmeyeceğiz. Artık git sen ve Rabbin ikiniz savaşın, biz burada oturanlarız" demişlerdi.

25- (Musa) "Rabbim, ben ve kardeşim haricine (söz geçirmeye) sahip değilim. Artık bizimle bu yoldan çıkanlar topluluğunun arasını böl" demişti.

26- (Allah) " Şüphesiz ki orası onlara 40 yıl yasak kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkınca dolaşacaklardır. Artık yoldan çıkmışlar toplululuğu için üzülme" demişti.

27- 28- 29- Ve onlara  iki Ademoğlunun bildirimini gerçeklikle oku. Hani ikisi de kurban sunmuşlar, ikisinin  birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) "Seni kesinlikle öldüreceğim" demiş, (diğeri ise) "Allah ancak ve ancak korkanlardan kabul eder. Eğer sen beni öldürmek için elini uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatıcı değilim. Şüphesiz ki ben  alemlerin Rabbi  olan Allah'tan korkarım. Ben, benim de günahımı, senin de günahını yüklenmeni, bunun sonucunda da ateşin arkadaşlarından olmanı istiyorum. Ve yanlış yapanların karşılığı işte bu dur" demişti.

30- Bunun üzerine nefsi onu kardeşini öldürmeyi ister hale getirmiş, böylelikle o da onu öldürmüş, böylece zarar edenlerden olmuştu.

31- Sonrasında Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana, şu karga örneği gibi olup ta kardeşimin cesedini gömmekten geride mi kaldım?" demiş ve pişmanlık duyanlardan olmuştu.

32- İşte bundan dolayı, İsrailoğulları'na şunu yazdık: Şüphesiz ki kim bir canı, başka bir cana veya yeryüzünde bozuculuk yapmasının karşılığı olmaksızın öldürdü ise sanki  bütün insanları öldürmüş gibidir. Ve kim de onu yaşattı ise, sanki bütün insanları yaşatmış gibidir. Ve and olsun ki elçilerimiz onlara apaçık deliller getirdi. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.

33- Allah'a ve elçisine harp açan ve yeryüzünde bozuculuğa koşanların karşılığı ancak ve ancak, öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onlar için dünyadaki rezilliktir ve onlar için ahirette de büyük azap vardır.

34- Ancak, onları yakalamanızdan önce (pişman olup) dönmüşler hariç. Bilin ki artık Allah çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

35- Ey inananlar, Allah'tan korunun, ve O'na (yakın olmaya) yol arayın ve umduklarınıza kavuşabilmeniz için O'nun yolunda gayret edin.

36- Şüphesiz ki  inkar edenler, yeryüzünde olanların hepsi ve onunla beraber bir o kadarı da onların olmuş olsa, kalkış'ın gününün azabından kurtulmak için onu fidye olarak verseler, onlardan kabul olunmaz. Ve onlar için acı azap vardır.

37- Ateşten çıkmak isterler ve onlar ondan çıkacak olanlar değildir. Ve onlar için kalıcı azap vardır.

38- Ve erkek hırsız ve kadın hırsızın ellerini, kazandıklarına karşılık Allah'tan bir caydırıcılık olmak üzere artık kesin. Ve Allah, güçlüdür doğru karar vericidir.

39- Fakat kim yaptığı yanlışından (pişmanlıkla) dönmüş ve durumunu düzeltmişse, şüphesiz ki Allah'ta artık ona (lütufla) döner. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

40- Göklerin ve yerin hükümranlığının Allah'a ait olduğunu bilmez misin? Dilediği kişiye azap eder ve dilediği kişiyi de bağışlar. Ve Allah her şeye güç yetiricidir.

41- Ey Elçi,  kalpleri inanmamış olduğu halde ağızları ile "inandık" diyenlerden ve Yahudilerden, inkarda koşuşturanlar seni üzmesin. Onlar yalana çokça kulak veren, sana (inanmış olarak) gelmeyen diğer topluluğa çokça kulak verenlerdir. Onlar,  kelimeyi yerlerine konulmasından sonra kaydırıyor, "Size bu verilirse artık onu alın, eğer o verilmezse artık sakının" diyorlar. Allah kimin kötüye düşmesini  isterse, artık ona karşı  Allah'tan,  bir güce asla sahip değilsin. İşte onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemedikleridir. Onlar için dünyada rezillik vardır. Ve onlar için ahirette de büyük azap vardır.

42- Onlar, yalana çokça kulak veren haramı çokça yiyenlerdir. Artık sana geldiklerinde (istersen) aralarında karar ver veya onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer onlardan yana kayıtsız kalacak olursan artık sana asla bir zarar veremezler. Ve eğer karar verecek olursan, artık aralarında adaletle karar ver. Şüphesiz ki Allah adaletli davrananları sever.

43- Ve yanlarında, onda Allah'ın kararı olan Tevrat olduğu halde, seni nasıl hakem tutarlar? Sonra da bunun ardından nasıl yüz çevirirler? Onlar inanmış değillerdir.

44- Şüphesiz, içinde yol göstericilik ve ışık vericilik olan Tevrat'ı biz indirdik. Teslim olmuş nebiler, Yahudilere onunla karar verirlerdi. Rabbaniler ve hahamlar, Allah'ın kitabını korumakla görevli ve onun üzerinde şahitler olmaları sebebiyle (onunla karar verirlerdi). Artık insanlardan korkmayın benden korkun ve ayetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar inkârcıların ta kendileridir.

45- Onlara, onda: Cana can ve göze göz ve buruna burun ve kulağa kulak ve dişe diş ve yaralamalarda da kısas yazdık. Artık kim bunu bağışlarsa o kendisi için günahını örten bir iyilik olur. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

46- Ve ardından Meryem oğlu İsa'yı, (elçilerin) bıraktıkları iz üzerinde (yürümek üzere), Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ve ona, onda yol göstericilik ve ışık vericilik olan, Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı ve korunanlar için bir öğüt ve yol gösterici olan, İncil'i verdik.

47- Ve İncil'in ehli, ondaki Allah'ın indirdiği ile karar versin. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar itaatten çıkanların ta kendileridir.

48- Ve sana da kitabı gerçeklikle, kitap'tan (Tevrat ve İncil'den) önünde olanı doğrulayıcı, ve onun üzerine gözetici koruyucu olarak indirdik. Artık  aralarında Allah'ın indirdiği ile karar ver. Sana gelen hakikattten sonra onların keyfi arzularına uyma. Sizden herbiriniz için ayrı hükümler ve ana hükümler kıldık.  Şayet Allah dileseydi sizi tek bir ümmet haline getirirdi. Ancak size verdikleriyle sizi zorlu bir denemeye tabi tutmak için (böyle yapmadı). Öyleyse hayırlarda yarışın. Dönüşünüz topluca Allah'adır. Artık anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size O bildirecektir.

49- Ve aralarında Allah'ın indirdiği ile karar ver ve onların keyfi arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bazısından (alıkoyarak)seni kötüye düşürürler diye onlardan sakın. Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah, ancak ve ancak onları bazı günahlarının neticesini onlara eriştirmek istiyor. Ve şüphesiz ki insanlardan çoğu kesinlikle itaatten çıkanlardır. 

50- Yoksa onlar cahiliye kararını mı arıyorlar? kesinen inananlar topluluğu için, kararı Allah'tan daha güzel olan kimdir?

51- Ey inananlar, Yahudi ve Hristiyanları sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Onlar birbirlerinin sahip çıkan koruyucularıdır. Ve kim onları sahip çıkan koruyucu edinirse, şüphesiz ki artık o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

52- Görüyorsun ki; Kalplerinde bozukluk olanlar, "Bize bir felaketin erişmesinden korkuyoruz" diyerek onlara koşuşturuyorlar. Umulur ki Allah, bir zafer veya kendi katından bir emir getirir de, böylelikle içlerinde gizlediklerinden dolayı pişmanlardan olurlar.

53- Ve (o zaman) inananlar, "Sizinle beraber olduklarına dair, güçlü yeminleriyle Allah'a yemin etmiş olanlarbunlar mıydı?" derler. Onların işledikleri boşa gitmiş, zarara uğrayanlardan olmuşlardır.

54- Ey inananlar, içinizden kim hayat nizamından dönecek olursa (bilsin ki); Allah (onların yerine başka) bir topluluk getirir ki; O onları sever, onlar da O'nu severler, inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı gururludurlar, Allah'ın yolunda gayret eder ve kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Ve Allah, lütfu geniş olandır bilicidir.

55- Sizin sahip çıkan koruyucunuz ancak ve ancak, Allah ve onun elçisi ve kulluk görevlerini ayakta tutan ve arınmayı yerine getiren, huzurunda kendini alçaltan inananlardır.

56- Ve kim Allah'ı, onun elçisini ve inananları koruyucu  destekçi edinirse, şüphesiz ki artık Allah'ın tarafında olanlar, galip gelecek olanların ta kendileridir.

57- Ey inananlar, sizden önce kitap verilmiş olanlardan, hayat nizamınızı alay ve oyun konusu yapanlarla, inkarcıları, sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Ve eğer inananlar iseniz Allah'a karşı korunun.

58- Ve namaza çağırdığınız zaman onu alay ve oyun konusu edindiler. Bu, onların aklını kullanmayan bir topluluk olmalarındandır.

59- De ki: Ey kitabın ehli, Allah'a ve bize indirilene ve önceden indirilene inandık diye mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Şüphesiz çoğunuz itaatten çıkmış kimselersiniz.

60- De ki: Allah katında karşılığı bundan daha beter olanı size bildireyim mi? O kimse ki Allah onu uzaklaştırdı ve ona gazap etti ve onlardan maymunlar ve domuzlar ve tağuta kul haline getirdi. İşte onlar durumca daha kötü ve yolun düzgün olanından daha çok sapmış olanlardır.

61- Ve size geldikleri zaman, "İnandık" dediler. Oysa onlar (yanınıza) inkar ile girdiler ve onlar yine (yanınızdan) onunla(inkarcı olarak) çıktılar. Onların (kalplerinde) gizlemekte olduklarını en iyi Allah bilmektedir.

62- Onlardan çoğunun günah ve düşmanlık ve haram yemekte koşuştuklarını görürsün. İşlemekte oldukları gerçekten ne kötüdür.

63- Rabbaniler ve Ahbar'ın, onları günah söz söylemelerinden ve haram yemelerinden vazgeçirmeleri gerekmez miydi? meydana getirdikleri oldukları ne kötüdür.

64- Yahudiler dedi ki: "Allah'ın eli bağlıdır(cimridir)". Onların elleri bağlandı ve dedikleri yüzünden uzaklaştırıldılar. Hayır, O'nun iki eli de açıktır, nasıl dilerse öyle dağıtır. Ve and olsun ki sana Rabbinden indirilmiş olan, onlardan çoğunun azgınlığını ve inkarını elbette arttırmaktadır. Bundan ötürü aralarını kalkışın gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve nefretle karşılaştırdık . Her ne zaman harp için ateş yaktılarsa, Allah onu söndürdü. Ve yeryüzünde bozuculuk için koşuyorlar.  Ve Allah bozucuları sevmez.

65- Ve Kitabın ehli, şayet inansa ve korunsalardı, bunun sonucunda kötü işlerini kesinlikle onlardan örter ve kesinlikle onları nimet cennetlerine girdirirdik.

66- Ve onlar, şayet Tevrat'ı ve İncil'i ve onlara Rablerinden indirileni gerçekten ayakta tutmuş olsalardı, bunun sonucunda üstlerinden ve ayaklarının altlarından yerlerdi*. Onlardan ılımlı topluluk vardır. Ve onlardan bir çoğunun işlemekte oldukları ne kötüdür.

*Göğün ve yerin nimetlerinden faydalanırlardı.

67- Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni ulaştır. Ve eğer bunu yapmazsan, o takdirde O'nun mesajını ulaştırmamış olursun. Ve Allah insanlardan seni koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah inkarcılar topluluğunu doğru yola iletmez.

68- De ki: Ey kitabın ehli, Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutana kadar, hiçbir şey üzerinde değilsiniz. And olsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve inkarını elbette arttırmaktadır. Artık inkarcılar topluluğuna üzülme. 

69- Şüphesiz ki, İnananlar ve Yahudiler ve Sabiiler ve Hristiyanlar'dan, kim Allah'a ve ahiretin gününe inanmış, doğruları işlemiş ise, artık onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

70- And olsun ki İsrailoğullarından kayıtlı söz almış ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara her ne zaman bir elçi nefislerinin hoşlanmadığı şey getirdiyse, bir bölümünü yalanladılar bir bölümünü de öldürüyorlardı.

71- (Elçilere karşı yaptıkları haksızlıkların) bir karşılığı olmayacağını hesap ettiler. Bu yüzden körleştiler ve sağırlaştılar. Sonra Allah onlara (lütuf ile) döndü, sonra onlardan bir çoğu yine körleştirler ve sağırlaştılar. Ve Allah onların işlemekte olduklarını görücüdür.

72- And olsun ki, "Şüphesiz ki Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler inkarcı olmuştur. Oysa Mesih, "Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Durum şu ki; kim Allah'a ortak koşarsa, artık Allah ona cenneti kesinlikle yasak etmiştir ve onun barınağı ateştir ve yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur." demişti.

73- And olsun ki, "Şüphesiz Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler inkar etmiştir. Oysa tek ilahtan başka ilah yoktur. Ve eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, onlardan inkar edenlere kesinlikle acı azap dokuncaktır.

74- Allah'a (itaatle) dönmüyorlar mı, O'nun bağışlamasını istemiyorlar mı? Oysa ki  Allah çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

75- Meryem oğlu Mesih, elçiden başka biri değildir. Kesinlikle ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Ve onun annesi de dosdoğru bir kadındı. İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl döndürülüyorlar?

76- De ki: Allah'ın aşağısından size ne fayda ne de zarar verme gücüne sahip olmayana mı kulluk ediyorsunuz? Ve Allah, O işitici bilicidir.

77- De ki: Ey kitabın ehli, haklı bir neden olmaksızın hayat nizamınızda haddi aşmayın. Ve önceden sapmış, birçoklarını da saptırmış ve yolun düzgün olanından sapmış olan bir topluluğun, keyfi arzularına uymayın,

78- İsrailoğulları'ndan inkar edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle uzaklaştırıldılar. Bunun nedeni, isyan etmeleri ve aşırı gidiyor olmalarıydı.

79- Onlar, yaptıkları o kötülük ve uygunsuzluktan birbirlerini vazgeçirtmiyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötüdür.

80- İçlerinden bir çoğunun inkar edenlerle sahiplik ve koruyuculuk ilişkisi kurduğunu görürsün. Nefislerinin onlara sunduğu sebebiyle Allah'ın onlara kızgınlığı ne kötüdür. Ve onlar azapta ölüm  görmemek üzere kalıcıdırlar.

81- Ve onlar şayet Allah'a ve Nebi'ye ve ona indirilene inanmış olsalardı, onları sahip çıkan  koruyucu  edinmezlerdi. Ancak onlardan bir çoğu itaatten çıkmış kimselerdir.

82- Yahudileri ve ortak koşanları inananlara karşı düşmanlıkta, kesinlikle insanların en şiddetlisi olarak bulursun. Ve "Biz Hristiyanlarız" diyenleri ise inananlara karşı sevgide, kesinlikle insanların en yakını olarak bulursun. Bunun sebebi, onların içlerinde büyüklenmeyen keşişler ve rahipler olmasıdır.

83- Ve onları, elçiye indirileni işittikleri zaman, (önceden) tanıdıkları hakikatten dolayı, "Rabbimiz, inandık artık bizi şahitlerle beraber yaz" diyerek gözlerinin yaş döktüğünü görürsün.

84- "Ve bize ne oluyor ki Rabbimizin bizi doğrular topluluğuna girdirmesini umarken Allah'a ve hakikatten bize gelmiş olana neden inanmayalım?"

85- Allah'ta onları bu dediklerinden ötürü, altlarından nehirler akan, orada ölümsüzlük görmemek üzere kalacakları cennetler ile karşılıklandırdı. Ve işte bu iyilik edenlerin ödülüdür.

86- Ve onlar ki inkar ettiler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

87- Ey inananlar, Allah'ın size serbest kıldığı temiz şeyleri yasak kılmayın. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez.

88- Ve Allah'ın size rızık olarak verdiğinden helal temiz olarak yeyin ve inandığınız Allah'a karşı korunun.

89- Allah sizi kesin kararlı olmadan rastgele yaptığınız  yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Ancak kendinizi bağladığınız(kesinlik kazandırdığınız) yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Artık onun (Yemin bozmanın) Günahının örtülmesi de, ailenize yedirmekte olduğunuzun ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek veya bir köleyi hürleştirmektir. kim bunu bulamadıysa, artık üç gün oruç vardır. Yemin ettiğiniz (ve onu bozduğunuz) zaman, yeminlerinizin günahının örtülmesi işte böyledir. Yeminlerinizi koruyun. Allah, şükretmeniz için ayetlerini size böyle açıklıyor.

90- Ey inananlar, içki ve kumar ve dikili taşlar ve fal okları, ancak ve ancak şeytan işinden olan bir pisliktir. Umduklarınıza kavuşabilmeniz için artık bundan uzak durun. 

91- Şeytan içki ve kumarda, aranıza ancak ve ancak düşmanlık ve nefret düşürmek ve sizi Allah'ı hatırlamaktan ve üzerinizdeki kulluk görevlerinden uzaklaştırmak istiyor. Artık sizler vazgeçenlersiniz değil mi?

92- Allah'a itaat edin ve elçiye itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz artık bilin ki, elçimizin üzerine düşen ancak ve ancak açıkça ulaştırmaktır.

93- İnanan ve doğruları işleyenler, korundukları ve inanıp doğruları işledikleri, sonra korundukları ve inandıkları, sonra korundukları ve iyilik ettikleri sürece tattıklarında, üzerlerine sorumluluk yoktur. Ve Allah iyilik edenleri sever.

94- Ey inananlar, Allah, O'ndan içtenlikle kim korkuyor diye bilmek için,  ellerinizin ve mızraklarınızın ona ulaşabileceği avdan bir şeyle, sizi mutlaka zorlu bir denemeye tabi tutacaktır. Bundan sonra kim aşırı giderse, artık ona acı azap vardır.

95- Ey inananlar, sizler yasaklı olduğunuz halde iken av (hayvanı) öldürmeyin. Sizden kim onu kasten öldürdü ise,  artık öldürdüğü hayvan dengi bir karşılığı vardır ki buna da içinizden adalet sahibi iki kişi, Kabe'ye ulaşıcı bir kurban veya yaptığının günahını örtecek bir karşılık olarak, yoksulları doyurmak veya bunun dengi oruç olarak, kişinin yaptığının ağırlığını tatması için karar verir. Allah geçmişte olan(ı cezalandırmak)dan geçti. Kim aynı suçu tekrarlarsa artık Allah ondan yaptığı hatanın karşılığını verir. Allah güçlüdür intikam sahibidir.

96- Size ve yolculara bir fayda olmak üzere, denizin avı ve onun yiyeceği size serbest kılındı. Karanın avı ise, yasaklı olduğunuz müddetçe üzerinize haram kılındı. Artık kendisine sürülüp toplanacak olduğunuz Allah'a karşı korunun.

97- Allah, Kabe'yi, Beyt-i Haram'ı ve haram ayı ve gerdanlık takılmış (kurbanlık) ları  insanlar için (ekonomik ve sosyal açıdan) ayakta durma (vesilesi) kıldı. Bu da, Allah'ın şüphesiz göklerde ve yerde olanları bilmekte olduğunu ve şüphesiz Allah'ın her şeyi bilici olduğunu bilmeniz içindir. 

98- Bilin, şüphesiz ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir ve şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı merhamet edicidir.

99-  Elçinin üzerine ulaştırmaktan başka (görev) yoktur.  Ve Allah, her ne açıklıyorsunuz ve her ne de gizliyorsunuz onu bilmektedir.

100- De ki: Pis ile temiz bir olmaz. Kötünün çokluğu (yaygınlığı) şayet seni şaşrtmış olsa bile. Ey temiz akıl sahipleri, umduklarınıza kavuşabilmeniz için artık Allah'tan korunun.

101- Ey inananlar, açıklandığında sizi üzecek olan şeylerden sormayın. Eğer Kur'an indiriliyor iken sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan (açıklamadığı şeylerden) geçti Allah çok bağışlayıcıdır cezalandırmakta acele etmeyicidir.

102- Gerçekten sizden önce bir topluluk onları sormuş (açıklandıktan) sonra onları inkar ediciler olmuşlardı.

103- Allah, ne Bahire, ne Saibe, ne Vasile, ne de Ham'dan, (hiç birini helal) kılmadı. Ancak inkar edenler, Allah üzerine yalan ortaya atıyor ve onların tamamı aklını kullanmıyorlar.

104- Ve onlara, "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiği zaman, onlar, "Atalarımızın üzerinde bulduğumuz bize yeterlidir" dediler. Ya ataları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamayan olsalar bile mi?

105- Ey inananlar, siz kendi mükellefiyetlerinizi yerine getirmeye bakın. Siz doğru yolda olduğunuz zaman, sapmış kimse size zarar veremez. Dönüşünüz topluca Allah'adır, artık işlemekte olduklarınızı size O bildirecektir.

106- Ey inananlar aranızdaki (yapmanız gereken) şahitlik, birinize ölüm çattığı zaman vasiyet anında içinizden adalet sahibi iki kişi, veya yeryüzünde seferde olup ta ölüm erişeni erişmişse sizin dışınızdan diğer iki kişiyi (şahit olarak) bulundurmaktır. Eğer (bu ikisinden) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra (bu ikisini) alıkoyarak,  "Şayet yakınımız dahi olsa bunu bir bedel karşılığı satmayız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyiz, gizlediğimiz takdirde günahkarlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirin.

107- Eğer o ikisinin günah hak etmek istediği fark edildiyse artık bu sefer,  üzerlerine günah işlenen hak sahiplerinden, daha layık olan iki kişi, o ikinin yerine geçerek, "Bizim şahitliğimiz o ikisinin şahitliğinden daha hak sahibidir, biz haddi aşmadık, haddi aştığımız takdirde yanlış yapanlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirilirler.

108- İşte bu,  şahitliği gereğince yerine getirmelerine veya yeminlerinden sonra (başka yeminlere başvurularak) yeminlerin ret edilmesinden korkmalarına daha yakındır. Allah'a karşı korunun ve dinleyin. Ve Allah itatten çıkmışlar topluluğunu doğru yola iletmez.

109- Allah o gün elçileri toplayıp "Size ne cevap verildi?" der. (Onlar da) "Biz de bilgi yok, şüphesiz sen görünmeyenleri en iyi bilensin" dediler.

110- Hani Allah: Ey Meryem oğlu İsa, senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Hani seni Ruhu'l Kudüs güçlendirmiştim. İnsanlarla çocuk halde iken de, yetişkin halde iken de konuşuyordun. Ve sana Kitab'ı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Ve benim iznim ile çamurdan, kuş biçiminde yaratıyor, ardından ona üflüyor ve ardından da benim iznimle kuş oluyordu. Ve doğuştan kör olanı ve abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Ve ölüleri benim iznimle çıkarıyordun. Ve İsrailoğullarını (n ellerini) senden çekmiştim. Onlara apaçık deliller getirmiştin de, bunun ardından onlardan inkar edenler, "Bu apaçık sihirden başka bir şey değildir" demişti.

111- Ve hani Havarilere: "Bana ve elçime inanın" diye vahyetmiştim. (Onlar da) "İnandık ve şahit ol ki biz teslim olmuşlarız" demişlerdi.

112- Hani Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, senin Rabbin gökten üzerimize bir sofra indirmeye güç yetirebilir mi?" demişti de, (İsa onlara) "Eğer inanmış kimseler iseniz Allah'tan korunun" demişti.

113- (Onlar da) "Biz ondan yemeyi istiyoruz ki, kalplerimiz yatışsın ve bize gerçekten doğru söylediğini bilelim ve buna şahitlerden olalım" demişlerdi.

114- Meryem oğlu İsa da: "Rabbimiz (olan) Allah'ım, gökten üzerimize bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve senden bir işaret olsun. Bizi rızıklandır ve sen rızıklandırıcıların hayırlısısın" demişti.

115- Allah: "Şüphesiz ben onu sizin üzerinize indiriciyim. Fakat bundan sonra sizden kim inkar edecek olursa, şüphesiz ki ben ona insanlardan hiç birine etmediğim o azabı ederim" demişti.

116- 117- 118- Ve Hani Allah: Ey Meryem oğlu İsa "İnsanlara beni ve annemi Allah'ın aşağısından iki ilah edinin" diye, sen mi dedin?. demişti de, (İsa), "Sen her türlü eksikten uzaksın, benim için hakkım olmayan bir şeyi demek olmaz.Eğer ben o sözü söylemiş olsaydım, sen onu kesinlikle bilirdin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben  ama ben senin nefsinde olanı bilmem. Sen görünmeyenleri en iyi bilensin. Ben onlara senin bana o, "Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin"  diye emrettiğinin başkasını demedim. Ve içlerinde olduğum sürece onların üzerinde şahittim. Fakat sen benim ömrümü tamamladığında üzerlerinde gözcü sen oldun. Ve sen her şeyin üzerinde şahitsin. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, artık şüphesiz sen güçlüsün doğru karar vericisin" demişti.

119- Allah dedi ki: Bu doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara orada ebedi olarak ölüm görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş ve onlar da ondan razı olmuşlardır. İşte bu büyük kurtuluştur.

120- Göklerin ve yerin ve bunlarda olanların hükümranlığı Allah'ındır. Ve O, herşeyin üzerine güç yetiricidir.