29 Haziran 2024 Cumartesi

TEVBE SURESİ MEALİ

1- Allah'tan ve O'nun elçisinden, o ortak koşanlardan antlaşma yaptıklarınıza dair uzaklık bildirisidir.

2- Artık o yerde dört ay dolaşın ve bilin ki şüphesiz ki sizler, Allah'ı başarısız bırakıcılar değilsiniz ve şüphesiz ki Allah, o (gerçeği) örtücüleri rezil edicidir.

3- Ve Allah'tan ve O'nun elçisinden o büyük hacc günü o insanlara bir duyurudur: Şüphesiz ki Allah o ortak koşanlardan uzaktır ve O'nun elçisi de. Eğer (itaatle) dönerseniz, sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, bilin ki şüphesiz sizler Allah'ı başarısız bırakıcılar değilsiniz. Ve (gerçeği) örtenleri acı bir azapla müjdele.

4- O ortak koşanlardan antlaşma yaptıklarınız sonra (sözleşmelerinden) hiçbir şeyi eksik yapmayanlar ve size karşı bir kimseye bile arka çıkmayanlar, bunun dışındadır. Artık onların antlaşmalarını son uzatmalarına kadar tamamlayın. Şüphesiz ki Allah, o korunanları sever.

5- O yasak aylar sıyrıldığı zaman, artık o ortak koşanları nerede bulursanız öldürün ve onları tutun ve kısıtlayın ve onlar için bütün gözlem yerlerine oturun. Eğer (itaatle) döner ve o kulluk görevini ayakta tutar ve o arınmayı yerine getirirlerse, artık onlara yollarını (serbestçe dolaşmaları için) boş bırakın. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

6- Ve o ortak koşanlardan biri eğer senden himaye isterse, sen de onu Allah'ın kelâmını işitene kadar, himayene al sonra da onu güvende olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar, bir bilmezler topluluğudur.

7- O Yasak Mescit'in yanında antlaşma yaptıklarınız dışında, o ortak koşanların Allah'ın yanında ve O'nun elçisinin yanında nasıl bir antlaşması olabilir? Onlar size karşı dosdoğru olurlarsa, artık siz de onlara karşı dosdoğru olun. Şüphesiz ki Allah, o korunanları sever.

8- Nasıl (bir antlaşma olabilir ki)? Ve eğer size karşı üstün gelmiş olsalardı, sizin hakkınızda bir yakınlık bağı ve bir anlaşma yükümlülüğü gözetmezlerdi. Onlar ağızları ile sizi hoşnut ederler ve kalpleri ise direnir ve onların tamamı itaatten çıkanlardır.

9- Onlar, Allah'ın ayetlerini az bir bedele sattılar da, O'nun yolundan uzaklaştırdılar. Şüphesiz ki onların işlemekte oldukları şeyler ne kötüdür.

10- Bir inanan hakkında bir yakınlık bağı  ve bir anlaşma yükümülülüğü gözetmezlerdi. Ve işte onlar, o sınırı aşanların ta kendileridir.

11-  Eğer (itaatle) döner ve o kulluk görevini ayakta tutar ve o arınmayı yerine getirirlerse, artık itaat nizamında sizin kardeşlerinizdir. Ve bilen bir toplululuk için o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

12- Ve eğer antlaşmalarının arkasından yeminlerini bozar ve itaat nizamına dil uzatırlarsa, artık sizde o (gerçeği) örtenlerin önderleriyle savaşın. Çünkü onların yeminleri (nin geçerliliği) olmaz. Umulur ki onlar (düşmanlıktan) vazgeçerler.

13- Yeminlerini bozan ve o elçiyi (Mekke'den) çıkarmaya eğilim gösteren ve sizinle (savaşmaya) ilk defa (kendileri) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan endişeleniyor musunuz? Eğer inananlarsanız, artık Allah kendisinden endişelenmenize daha hak sahibidir.

14- 15- Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları azaplandırsın ve onları rezil eder ve onlara karşı size yardım eder ve inanan topluluğun göğüslerini iyileştirir. Ve onların kalplerindeki kini giderir. Ve Allah kimi dilerse (itaatle) dönüşünü kabûl eder. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

16- Yoksa Allah içinizden güçlerini kullananları ve Allah'tan ve O'nun elçisinden ve o inananların aşağısından başka sırdaşa tutunmayanları henüz bilmeden bırakılacağınızı mı hesap ettiniz? Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

17- O (gerçeği) örtücülüklerine benlikleri tanıklar iken, o ortaklaştıranların Allah'ın boyun eğilen yerlerini onarmaları olamaz. İşte onların işledikleri boşa gitmiştir. Ve onlar, o ateşte sürekli kalıcıdırlar.

18- Allah'ın boyun eğilen yerlerini ancak ve ancak, Allah'a ve o sonraki güne inanan ve o kulluk görevini ayakta tutan ve o arınmayı yerine getiren ve Allah'tan başkasından endişelenmeyenler onarabilir. İşte bunların artık o doğruya iletilenlerden olması umulur.

19- Yoksa siz o hacılara suvarmayı ve o Yasak Mescit'i onarmayı, Allah'a ve o sonraki güne inanan ve Allah'ın yolunda gücünü kullanan kimse(nin yaptığı) gibi (aynı) mi saydınız? Bunlar Allah'ın yanında denk olmazlar. Ve Allah, o haksızlığı yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

20- İnananların ve göç edenlerin ve Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullananların Allah'ın yanındaki kademeleri daha büyüktür. Ve işte onlar, o kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

21- Efendileri onları kendisinden bir rahmet ve bir hoşnutluk ve orada kalıcı nimetler olan bahçeler ile müjdeliyor.

22- Orada ebedi olarak sürekli kalıcıdırlar. Şüphesiz ki Allah, büyük ücret O'nun yanındadır.

23- Ey inananlar, babalarınıza ve kardeşlerinize, eğer o (gerçeği) örtmeyi o inancın üzerine sevip tercih ediyorlarsa, yönelenler olarak tutunmayın. İçinizden kim onlara yönelirse, işte onlar, o haksızlığı yapanların ta kendileridir.

24- De ki: "Eğer babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve eşleriniz ve oymağınız ve gayret ederek kazandığınız mallar ve durgun gitmesinden endişelenmekte olduğunuz ticaret ve hoşlandığınız yerleşkeler, size Allah'tan ve O'nun elçisinden ve O'nun yolunda gücünüzü kullanmaktan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu getirinceye kadar, bekleyin. Ve Allah, o itaatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez."

25- Ant olsun ki Allah size size pek çok savaş meydanlarında ve Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani çokluğunuz sizi şaşırtmıştı da bu sizi hiçbir şeyden zenginleştirmemiş ve o yer tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş, sonra arka dönenler olarak (başka tarafa) yönelmiştiniz.

26- Sonra Allah, elçisinin üzerine ve o inananların üzerine sakinliğini indirdi ve sizin onları  göremediğiniz askerler indirdi ve (gerçeği) örtenleri azaplandırdı. İşte bu, o (gerçeği) örtücülerin karşılığıdır.

27- Sonra bunun arkasından Allah kime dilerse (lütuf ile) döner. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

28- Ey inananlar, o ortak koşanlar ancak ve ancak pisliktir. Artık bu yıllarından sonra o Yasak Mescit'e yaklaşmasınlar. Ve eğer fakirlikten kaygılanırsanız, Allah dilerse sizi ileride kendi lütfundan zenginleştirecektir. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

29- O kitap verilmişlerden, Allah'a ve o sonraki güne inanmaz ve Allah ve O'nun elçisinin yasakladığı şeyi yasaklamaz ve o gerçek itaat nizamını (kendileri için de) itaat nizamı edinmezlerle, onlar aşağılananlar olarak elden o (maddi savaş) karşılığını verinceye kadar, savaşın.

30- Ve Yahudiler, "Uzeyr Allah'ın oğludur" dedi. Ve o Yardımcılar da "Mesih Allah'ın oğludur" dedi. Bu, ağızlarının (delilsiz olarak) sözleridir. Önceki (gerçeği) örtenlerin sözünü taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin nasıl da çarptırılıyorlar.

31- Hahamlarına ve rahiplerine ve Meryem oğlu Mesih'e Allah'ın aşağısından efendiler olarak tutundular. Halbuki tek olan tanrıya kulluk etmekten başkasıyla buyurulmamışlardı. O'ndan başka tanrı yoktur. O, onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden uzaktır.

32- Ağızları ile Allah'ın ışığını söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah ise o (gerçeği) örtücüler çirkin görse de ancak ışığını tamamlamaya direniyor.

33- O, elçisini o ortak koşanlar çirkin görse de itaat nizamının tamamını ona ortaya çıkarmak için o doğruya ileten ve o gerçek itaat nizamı ile gönderdi.  

34- Ey inananlar, şüphesiz ki o hahamlardan ve o rahiplerden birçoğu, o insanların mallarını kesinlikle o geçersiz nedenle yerler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Ve onlar ki o altını ve o gümüşü yığarlar ve onları Allah'ın yolunda harcamazlar, artık onları acı bir azapla müjdele.

35- O gün, (yığdıkları) cehennem ateşi üzerinde kızdırılır ve onlarla, onların alınları ve yanları ve sırtları: "Bu benliğiniz için yığdığınız şeydir, yığmakta olduğunuz şeyleri artık tadın" (denilerek) dağlanır.

36- Şüphesiz ki Allah'ın o gökleri ve o yeri takdir ettiği gündeki yazgısında, o ayların sayısı Allah'ın yanında ay olarak onikidir. Bunlardan dördü yasaklıdır. İşte bu, o dimdik duran itaat nizamıdır. Öyleyse bu aylarda  benliklerinize haksızlık yapmayın ve o ortak koşanlarla onların sizinle el birliğiyle savaştığı gibi, sizde onlarla el birliğiyle savaşın. Ve bilin ki şüphesiz ki Allah, o korunanların beraberindedir.

37- O erteleme, ancak ve ancak o (gerçeği) örtmede artırmadır ki onunla (gerçeği) örtenler saptırılır. Onu bir yıl serbestleştiriyorlar ve bir yılda yasaklaştırıyorlar ki Allah'ın yasaklaştırdığı şeyin sayısını denkleştirip böylece Allah'ın yasaklaştırdığı şeyi serbestleştiriyorlar. Kötü işleri onlara süslü gösterildi. Ve Allah, o (gerçeği) örtenler topluluğunu doğruya iletmez.

38- Ey inananlar, size ne oluyor ki, size: "Allah'ın yolunda sefere çıkın" denildiği zaman o yere ağırlaştınız. Yoksa o sonrakinden (vazgeçip) bu şimdiki yaşama mı hoşlandınız? Oysa bu şimdiki hayatın yararı, o sonrakine göre ancak pek azdır.

39- Eğer siz sefere çıkmazsanız, sizi bir acı azapla azaplandırır ve sizi başka bir toplulukla değiştirir ve siz de O'na hiçbir şeyle zorluk veremezsiniz. Ve Allah, herşey üzerine en doğru ölçü koyucudur.

40- Eğer siz ona (elçiye) yardım etmezseniz, (gerçeği) örtenler ikinin ikincisi olarak onu çıkardığı zaman da Allah ona kesinlikle yardım etmişti. Hani ikisi o çukurda iken arkadaşına: "Üzülme şüphesiz ki Allah bizim beraberimizdedir" diyordu. Bunun üzerine Allah onun üzerine sakinliğini indirdi ve sizin onları görmediğiniz askerlerle onu güçlendirdi ve (gerçeği) örtenlerin kelimesini en aşağı kıldı. Ve Allah'ın kelimesi ise, o en yüksektir. Ve Allah, çok güçlüdür en bilgedir.

41- Zor da gelse kolay da gelse, sefere çıkın ve mallarınız ve benlikleriniz ile Allah'ın yolunda gücünüzü kullanın. Eğer bilirseniz işte bu, sizin için daha hayırlıdır.

42- Şayet yakın bir sunum ve orta mesafeli bir sefer olsaydı, kesinlikle sana uyarlardı. Fakat o meşakkatli sefer onlara uzak geldi. Ve "Eğer gücümüz yetseydi, kesinlikle senin beraberinde çıkardık" diye Allah (adın)a yemin edecekler. Onlar (böyle demekle) kendi benliklerini yok ediyorlar. Ve Allah biliyor ki şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

43- Allah senden (hatanı) sildi. Doğru söylemiş olanlar sana apaçık belli oluncaya ve sen o yalancıları bilinceye kadar, niçin onlara onay verdin?

44- Allah'a ve o sonraki güne inananlar, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullanmaları konusunda senden (savaşa çıkmamak için) onay istemezler. Ve Allah, o korunanları en iyi bilicidir.

45- Senden ancak ve ancak, Allah'a ve o sonraki güne inanmaz ve kalpleri belirsizlik içinde olup, belirsizlikleri içinde bir oraya bir buraya geri döndürülüp duranlar onay ister.

46- Ve eğer o (savaşa) çıkmayı istemiş olsalardı, onun için kesinlikle bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların (savaş için) harekete geçmelerini çirkin gördü böylece onları (kararlarında) sebatlandırdı ve onlara: "Oturanların beraberinde oturun" denildi.

47- Eğer içinizde (savaşa) çıkmış olsalardı, size bozgundan başka birşeyi  artırmazlar ve sizin için o fitne (kargaşa) peşine düşmek için kesinlikle aranıza konuşlanırlardı. Ve içinizde onlara kulak verenler vardır. Ve Allah, o haksızlık yapanları en iyi bilicidir.

48- Ant olsun ki önceden de o fitne (kargaşa) peşine düşmüşler ve onlar çirkin görenler oldukları halde o gerçek ve gelene ve Allah'ın emri üstün gelene kadar, senin için (arkandan) o işleri çevirmişlerdi.  

49- Ve içlerinden kimi var ki: "Bana (savaşmamak için) onay ver ve beni fitneye (ikileme) düşürme" der. Dikkat edin, onlar o fitneye (ikileme zaten) düşmüşlerdir. Ve şüphesiz ki cehennem kesinlikle o (gerçeği) örtücüleri kuşatıcıdır.

50- Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer sana bir (kötü)erişme erişirse: "Biz işimizi  kesinlikle (sağlam) tutmuştuk" derler ve sevinenler olarak (başka tarafa) yönelirler.

51- De ki: "Bize, Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla erişmez. O, bizim sahibimizdir. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansın."

52- De ki: "Siz bizim için, o iki güzelliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Ve oysa biz sizin için, Allah'ın kendi yanından veya bizim elimizle size bir azap eriştirmesini bekliyoruz. Artık bekleyin şüphesiz ki biz de sizin beraberinizde bekleyenleriz."

53- De ki: "İsteyerek veya istemeyerek harcayın, sizden asla kabûl edilmez. Şüphesiz ki siz, itaatten çıkan bir topluluk oldunuz."

54- Ve onlardan harcamalarının kabûl edilmesini, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmeleri ve o kulluk görevine üşenenlerden başka halde gelmemeleri ve harcamayı çirkin görenler olmalarından başka birşey alıkoymadı.

55- Artık onların malları da ve çocukları da sakın seni şaşırtmasın. Allah onlarla ancak ve ancak, bu şimdiki yaşamda onları azaplandırmayı ve benliklerinin onlar (gerçeği) örtücü oldukları halde perişan olmasını istiyor.

56- Ve onlar şüphesiz ki sizden olduklarına dair yemin ediyorlar. Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar bir ayrılanlar topluluğudur.

57- Eğer onlar bir sığınacak bir yer veya çukurluklar veya girebilecek bir delik bulabilselerdi, kesinlikle dolu dizgin olarak ona yönelirlerdi.

58- Ve içlerinden kimi o bağışlar konusunda seni karalar. Eğer onlardan kendilerine verilirse, hoşnut olurlar ve eğer onlardan verilmezse, onlar birden kızarlar.

59- Ve eğer onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin onlara verdiği şeye hoşnut olsalar ve: "Allah bize yeter, Allah yakında bize lütfundan verecektir ve O'nun elçisi de, şüphesiz ki biz sadece Allah'a ilgi duyanlarız" deselerdi (onlar için daha hayırlı olurdu).

60- O bağışlar, Allah'tan bir belirleme olarak ancak ve ancak, o fakirlere ve o düşkünlere ve onun üzerinde (toplamak için) o çalışanlara ve o kalpleri kaynaştırılacak olanlara ve o boyunduruk altındakilere ve o borç altındakilere ve Allah'ın yoluna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) dır. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

61- Ve içlerinden kimileri o haberciyi rahatsız ediyor ve: "O bir kulaktır"* diyorlar. De ki: "O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır ve o inananlara güvenir. Ve içinizden inananlar için bir rahmettir." Ve Allah'ın elçisine rahatsızlık verenler var ya, onlar için acı bir azap vardır.

*Her duyduğu şeyi onaylayan ve herkesin sözünü kabûl eden kişi.

62- Sizi hoşnut etmek için Allah (adın) a yemin ediyorlar. Eğer inananlar iseler Allah ve O'nun elçisi, kendisini razı etmelerine daha hak sahibidir.

63- Daha şu gerçeği bilmediler mi? Kim Allah'a ve O'nun elçisine sınır koyarsa, şüphesiz ki ona orada sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu, o büyük rezilliktir.

64- O ikiyüzlüler, kalplerindeki o şeyi onlara haber verecek bir surenin üzerlerine indirilmesinden sakınır. De ki: "Alaya alın. Şüphesiz ki Allah, sakınmakta olduğunuz şeyi ortaya çıkarıcıdır."

65- Ve ant olsun ki eğer onlara (alaylarının sebebini) sorsan, sana kesinlikle: "Biz ancak ve ancak (lâfa) dalmıştık ve (ciddi bir amacımız olmadan) oynuyorduk" diyeceklerdir. De ki: "Allah'ı ve O'nun ayetlerini ve O'nun elçisini mi alaya almaktaydınız?"

66- Hiç özür ileri sürmeyin, inanmanızdan sonra kesinlikle (gerçeği) örttünüz. Eğer içinizden bir gruptan (döndükleri için hatalarını) silsek bile, bir grubu (dönmedikleri için) suçlular olmaları nedeniyle azaplandıracağız.

67- O ikiyüzlü erkekler ve o ikiyüzlü kadınlar bir kısmı bir kısmındandır, o yadırgananı buyurur ve o benimsenenden vazgeçirtir ve (cimrilik yaparak) ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular buna karşılık O'da onları (rahmetinden payı) unuttu. Şüphesiz ki o iki yüzlüler, o itaatten çıkanların ta kendileridir.

68- Allah, o ikiyüzlü erkeklere ve o ikiyüzlü kadınlara ve o azılı (gerçeği) örtücülere, orada sürekli kalacakları  cehennem ateşini söz verdi. O, onlara yeterlidir. Ve Allah onları dışlamıştır. Ve kalıcı bir azap, onlar içindir.

69- Sizden öncekiler gibi. Onlar sizden bir kuvvet olarak daha şiddetli ve mallar ve çocuklar olarak da daha çoktu. Onlar kendileri için takdir edilenlerle yararlandılar. Sizler de, sizden öncekilerin kendilerine takdir edilenlerle yararlandıkları gibi, sizlere takdir edilenlerle yararlandınız ve onların daldıkları gibi siz de (şimdiki hayata) daldınız. İşte onların işledikleri bu şimdikinde ve o sonrakinde boşa gitmiştir. Ve işte onlar, o ziyan edenlerin ta kendileridir.

70- Onlara, kendilerinden önceki Nuh ve Ad ve Semud topluluğu ve İbrahim topluluğu ve Medyen'in arkadaşları ve o çarptırılmış şehirlerin haberi gelmedi mi? Elçileri onlara o apaçık delillleri getirmişti. Allah onlara haksızlık yapacak değildi. Fakat onlar benliklerine haksızlık yapmaktaydılar.

71- O inanan erkekler ve o inanan kadınlar bir kısmı bir kısmın yönelenleridir. O benimseneni buyururlar ve o yadırganandan vazgeçirirler ve o kulluk görevini ayakta tutarlar ve o arınmayı yerine getirirler ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederler. İşte onlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz ki Allah, çok güçlüdür en bilgedir.

72- Allah, o inanan erkeklere ve o inanan kadınlara sürekli kalacakları altlarından o nehirler akar bahçeler ve Adn bahçelerinde güzel yerleşkeler söz verdi. Ve Allah'tan bir hoşnutluk ise en büyüktür. İşte bu, o büyük kurtuluşun ta kendisidir.

73- Ey o haberci, o azılı (gerçeği) örtücülere ve o ikiyüzlülere karşı güç kullan ve onlara karşı sert davran. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o dönüş.

74- Demediklerine dair Allah (adın) a yemin ediyorlar. Ve ant olsun ki onlar o (gerçeği) örtmenin kelimesini söylemişler ve teslim olmalarından sonra (gerçeği) örtmüşler ve kavuşamadıkları şeye eğilim göstermişlerdir. Onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin Allah'ın lütfundan onları zenginleştirmesinden başka (bir nedenle) öç almadılar Eğer (itaatle) dönerlerse, kendileri için hayırlı olur. Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, Allah onları bu şimdikinde ve o sonrakinde bir acı azapla azaplandıracaktır. Ve onlar için bu yerde hiçbir yönelen ve yardımcı yoktur.

75- Ve içlerinden kimi: "Ant olsun ki eğer bize kendi lütfundan verirse, biz de kesinlikle bağış vereceğiz ve kesinlikle o düzgünlerden olacağız" diye Allah'a antlaşma yapmıştı.

76- Kendi lütfundan verdiğinde ise, onda cimrilik ettiler ve kayıtsız kalarak (başka tarafa) yöneldiler.

77- Allah'a karşı O'na verdikleri söze aykırı davranmaları ve yalanlamakta olmaları nedeniyle, O'nunla karşılaşacakları güne kadar ikiyüzlülüğü kalplerinde bir sonuç yaptı.

78- Şüphesiz ki Allah'ın onların saklılarını ve başbaşa konuşmalarını bilmekte olduğunu ve şüphesiz ki Allah'ın o algılanamayananları en iyi bilici olduğunu bilmediler mi?

79- Onlar, o inananlardan o bağışı istekli yapanlara ve güçlerinden başkasını bulamazlara dil uzatarak maskaraya alıyorlar. Allah onları maskara edecektir ve acı bir azap onlar içindir.

80- Onlar için bağışlanma iste veya onlar için bağışlanma isteme. Eğer onlar için yetmiş defa bağışlanma istesen de, Allah onları asla bağışlamaz. Çünkü onlar, Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmüşlerdir. Ve Allah, o itaatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez.

81- O geri bırakılanlar, Allah'ın elçisine aykırı davranarak (evlerinde) oturmalarına sevindi ve mallarıyla ve benlikleriyle Allah'ın yolunda güçlerini kullanmayı çirkin gördüler ve: "Bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi, sıcaklıkça daha şiddetlidir." Keşke kavrayabilir olsalardı.

82- Artık kazanmakta oldukları şeylere bir karşılık olarak az gülsünler çok ağlasınlar.

83- Eğer Allah seni onlardan bir gruba döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden onay isteyecek olurlarsa artık onlara de ki: "Benim beraberimde ebedi olarak asla çıkamazsınız ve benim beraberimde bir düşmanla asla savaşamazsınız. Çünkü siz ilk defasında o oturmaya hoşnut oldunuz. Artık geride kalanların beraberinde oturun."

84- Ve onlardan ölen birine ebedi olarak sahip çıkma ve onun kabrinde de durma. Şüphesiz ki onlar Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örttüler ve itaatten çıkanlar olarak öldüler.

85- Ve onların malları da ve çocukları da seni şaşırtmasın. Allah bunlarla onlara ancak ve ancak bu şimdikinde azap etmek ve benliklerinin onlar (gerçeği) örtücüler olarak perişan olmasını istiyor.

86- Ve: "Allah'a inanın ve O'nun elçisinin beraberinde gücünüzü kullanın" diye (emreden) bir sure indirildiği zaman, o uzunluk (maddi güç) sahipleri senden onay istemiş ve: "Bizi bırak o oturanların beraberinde olalım" demişlerdi.

87- O geride kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut oldular ve kalplerinin üzerine damga vuruldu, onlar artık kavramazlar.

88- Fakat o elçi ve onun beraberinde olanlar, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar. Ve işte onlar için hayırlar vardır. Ve işte onlar, o arzuladığına kavuşturulanların ta kendileridir.

89- Allah onlar için orada sürekli kalacakları  altlarından o nehirler akar bahçeler hazırlamıştır. İşte bu, o büyük kurtuluştur.

90-Ve o bedevilerden (geçerli bir özürleri olmadığı halde) o özür ileri sürenler onlara (savaşmamak için) onay verilmesi için geldi de, Allah'a ve O'nun elçisine yalan söyleyenler (hiçbir özür ileri sürmeden) oturdu. Onlardan (gerçeği) örtenlere acı bir azap erişecektir.

91- O zayıflara ve o hastalara ve (savaşa çıkmak için) harcayacak birşey bulamazlara, Allah'a ve O'nun elçisine içtenlikle samimi oldukları sürece bir burukluk yoktur. O güzel davrananların üzerine de hiçbir yol (sorumluluk) yoktur. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

92- Ve onlara (savaş için) binek sağlamak için sana geldikleri  zaman: "Sizi onun üzerine bindirecek birşey bulamıyorum" dediğinde, harcayacak birşey bulamamalarından ötürü üzülerek gözlerinden o yaşları döküp (geriye) yönelenlerin üzerine de (sorumluluk yoktur).

93- O yol (sorumluluk) ancak ve ancak, zengin oldukları halde senden onay isteyerek o arkada kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut olanların üzerinedir. Ve Allah onların kalplerinin üzerine damga vurmuştur, onlar artık bilmezler.

94- (Savaş bitip) onlara geri döndüğünüz zaman size özür ileri sürerler. De ki: "Hiç özür ileri sürmeyin, size asla inanmayacağız. Allah bize iç durumlarınızdan kesinlikle haber vermiştir. Ve işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi de (görecek) sonra o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisine döndürüleceksiniz, artık size  işlemekte olduğunuz şeyleri haber verecektir."

95- (Savaş bitip) onlara çevrildiğiniz zaman onlar(ı sorgulamak)dan kayıtsız kalmanız için size Allah (adın)a yemin edecekler. Artık onlardan yana kayıtsız kal. Şüphesiz ki onlar bir pisliktir. Ve kazanmakta oldukları şeylere bir karşılık olarak onların sığınağı cehennemdir.

96- Onlardan hoşnut olmanız için size yemin ediyorlar. Eğer siz onlardan hoşnut olsanız da, şüphesiz ki Allah, o itaatten çıkanlar topluluğundan hoşnut olmaz.

97- O bedeviler (gerçeği) örtücülükçe ve ikiyüzlülükçe daha şiddetli ve Allah'ın elçisinin üzerine indirdiği sınırları bilmemeye daha yatkındırlar. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

98- Ve o bedevilerden kimi harcamakta olduğu şeye maddi bir yıkım olarak tutunur ve sizin için o (kötü) devirleri gözetler. Devrin o kötüsü onların üzerine olsun. Ve Allah, en iyi işiticidir en iyi bilicidir.

99- Ve o bedevilerden kimi Allah'a ve o sonraki güne inanır ve harcamakta olduğu şeyi Allah'ın yanında yakınlıklar ve o elçinin sahip çıkması olarak tutunur. Dikkat edin şüphesiz ki o, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine girdirecektir. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

100- Ve o göçenler ve o yardımcılardan o öne geçen ilkler ve onlara güzellikle uyanlar var ya, Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlarda O'ndan hoşnut olmuşlardır. Ve onlara orada ebedi olarak sürekli kalacakları altlarından o nehirler akar bahçeler hazırlamıştır. İşte bu, o büyük kurtuluştur.

101- Ve çevrenizdeki o bedevilerden ikiyüzlüler de vardır. Ve o şehrin halkından da o ikiyüzlülük üzerinde inat edenler vardır ki onları sen bilmezsin, onları biz biliriz. Onları iki defa azaplandıracağız sonra da büyük bir azaba geri döndürülecekler.

102- Ve düzgün bir işi diğer kötüsüyle karıştıran diğerleri de suçlarını tanıttılar. Allah'ın onlara (lütufla) dönmesi umulur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

103- Onların mallarından  bir kısmını bağış olarak tut ki onunla onları temizleyesin ve onları arındırasın. Ve onlara sahip çık. Şüphesiz ki senin sahip çıkman, onlar için sakinliktir. Ve Allah, en iyi işiticidir en iyi bilicidir.

104- Onlar, Allah'ın kullarından o (itaatle) dönüşü kabul edenin ve o bağışları tutanın şüphesiz ki O olduğunu bilmediler mi? Şüphesiz ki Allah, o çok (lütufla) dönücünün o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

105- De ki: "(İşleyeceğinizi) işleyin, artık işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi  ve o inananlar da (görecek) ve o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisine geri döndürüleceksiniz. Artık size işlemekte olduğunuz şeyleri haber verecektir."

106-Ve diğerleri Allah'ın buyruğu için beklemeye bırakılmışlardır. Onları ya azaplandırır ya da onlara (lütufla) döner. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

107- Ve onlar zorluk vermek ve (gerçeği) örtmek ve o inananlar arasına ayrılık sokmak ve önceden Allah ve O'nun elçisi ile harp eden kimselere (destek için) gözlemek için bir boyun eğilen yere tutundular. (Sizi inandırmak için de): "Biz o güzellikten başkasını istemedik" diye yemin ediyorlar. Ve şüphesiz ki onların kesinlikle yalancı olduklarına Allah tanıklık eder.

108- Orada ebedi olarak durma. İlk günden beri o korunma bilinci üzerine temellendirilen boyun eğilen yer, orada durmana daha hak sahibidir. Orada adamlar vardır ki temizlenmeyi severler. Ve Allah, o temizlenenleri sever.

109- Yapısını Allah'tan bir korunma bilinci ve bir hoşnutluk üzerine temellendiren kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını kösecek bir uçurum kenarına temellendirip de onunla beraber cehennem ateşine kösülüp giden kimse mi? Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

110- Yaptıkları yapıları, onların kalpleri parça parça olana kadar kalplerinde bir belirsizlik olarak kalmaya devam edecektir. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

111- Şüphesiz ki Allah o inananlardan mallarını ve benliklerini o bahçe onların olmak üzere satın almıştır. Onlar Allah'ın yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Tevrat'ta ve İncil'de ve bu okunan (Kur'an)da,  kendisinin üzerine yükümlülük olarak aldığı gerçek söz olarak. Ve antlaşmasını Allah'tan daha çok eksiksiz yerine getiren kimdir? O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı artık müjdeleşin. Ve işte bu, o büyük kurtuluşun ta kendisidir.

112- (Ki onlar o itaatle) dönenler, o kulluk edenler, o övgüde bulunanlar, o (yeryüzünde) dolaşanlar, o saygıyla eğilenler, o boyun eğenler, o benimsenen uygunu buyuranlar ve o yadırganandan vazgeçirtenler ve Allah'ın sınırlarını kollayanlardır. Ve o inananları müjdele.

113- O haberci ve inananlar için, yakınlık sahipleri olsalar dahi, onların o şiddetli ateşin arkadaşları olduğu onlara apaçık belli olmasının arkasından, o ortak koşanlar için bağışlanma istemeleri olmaz.

114- İbrahim'in babası için bağışlanma istemesi, yalnızca ona vermiş olduğu sözden başka bir nedenle değildi. Onun Allah'a düşman olduğu, kendisine apaçık belli olduğunda ise o, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim, başkaları için çokça üzüntü duyan yumuşak davranan biriydi.

115- Ve Allah'ın bir topluluğu doğruya ilettikten sonra, korunmaları gereken şeyleri onlara apaçık belli edene kadar, onları saptırması olmaz. Şüphesiz ki Allah, her şeyi en iyi bilicidir.

116- Şüphesiz ki Allah, o göklerin ve o yerin hükümranlığı O'nundur. Yaşatır ve öldürür. Ve sizin için Allah'ın aşağısından hiçbir yönelen ve yardımcı yoktur.

117- Ant olsun ki Allah, o haberci'ye ve içlerinden bir bölüğün neredeyse kalplerinin eğrilmesi arkasından, o zorluğun saatinde ona uyan o göçenlere ve o yardımcılara (lütufla) döndü. Sonra onlara (lütufla) döndü. Şüphesiz ki O, onlara karşı çok acıyıcıdır çok merhametlidir.

118- Ve geri bırakılmış üç kişiye de. Hattâ ki o yer tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmiş ve benlikleri de onlara dar gelmiş ve artık Allah'tan yine kendisinden başka sığınacak olmadığına (kesin) kanaat getirmişlerdi. Sonra onlara dönmeleri için (lütufla) döndü. Şüphesiz ki Allah, o çok (lütufla) dönücünün o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

119- Ey inananlar, Allah'tan korunun ve o doğru söyleyenlerin beraberinde olun.

120- O şehrin halkından ve onların çevresindeki o bedevilerden Allah'ın elçisinden geri kalmaları ve kendi benliklerini onun benliği üzerine ilgi duymaları olamaz. Çünkü onlara, bir susuzluk ve bir yorgunluk ve Allah'ın yolunda bir açlık erişmez ve o azılı (gerçeği) örtücüleri kızdıracak bir yere ayak basmazlar ve de düşmandan bir başarıya kavuşmazlar ki, onunla onlara düzgün iş (işlediği) yazılmış olmasın. Şüphesiz ki Allah o güzel davrananların ücretini kayba uğratmaz.

121- Ve küçük ve büyük zorunlu bir harcama yapmamış ve de bir vadiyi kesmemiş (geçmemiş) olsunlar ki, Allah'ın onlara ancak işlemekte oldukları şeylerin en güzeli ile karşılık vermesi için yazılmış olmasın.

122- (Medine haricindeki) o inananların el birliğiyle (Medine'ye) seferber olmaları (doğru) olmaz. Onlardan her bölükten bir grubun itaat nizamında anlayış sahibi olmaları ve döndüklerinde topluluklarını uyarmaları için (Medine'ye) seferber olmaları gerekmez miydi?

123- Ey inananlar, o azılı (gerçeği) örtücülerden size yönelenlerle savaşın ki sizde bir sertlik bulsunlar. Ve bilin ki Allah, o korunanların beraberindedir.

124- Ve bir sure indirildiği zaman içlerinden kimi "Bu hanginizin inancını artırdı?" der. İnananlara gelince, (inen sure) onların inançlarını artırmış ve onlar birbirleri ile müjdeleşmektedirler.

125- Ve kalplerinde bir bozukluk olanlara gelince, pisliklerine pislik artırmış ve (gerçeği) örtücüler olarak ölmüşlerdir.

126- Ve onlar her yıl bir defa veya iki defa denemeden geçirildiklerini görmüyorlar mı? Sonra (itaatle) dönmezler ve hatırlımazlar.

127- Ve bir sure indirildiği zaman bir kısmı bir kısmına bakıp "Sizi bir kimse görüyormu? (diyerek) çevrildiler. Allah onların kalplerini çevirmiştir. Çünkü onlar, bir kavramazlar topluluğudur. 

128- Ant olsun ki size benliklerinizden (sizin gibi beşer olan) sizin şiddetli sıkıntıya düşmeniz benliğine ağır gelen, size karşı istekli, o inananlara karşı ise çok acıyıcı çok merhametli bir elçi gelmiştir.

129- Eğer (başka tarafa) yönelecek olurlarsa artık onlara de ki: "Allah bana yeterlidir. O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım ve O, o çok büyük taht'ın Efendisidir."


13 Haziran 2024 Perşembe

Enfâl s. 33. Ayetinde وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ İfadesinde Kast Edilenler Kimlerdir?

 Enfal s. 33. ayeti ile ilgili daha geniş bilgi sahibi olmak isteyen bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak yapılan yorumlara ve meâllere baktığında bağlam ile alakası olmayan bilgiler olduğunu görecektir. Bazı meâl ve yorumlarda yazımıza başlık yaptığımız ifade ile inananların kast edildiği yönünde bilgiler olduğunu gördüğü zaman, "Acaba öyle mi?" sorusunun cevabını arayacaktır. Biz bu yazımızda bu ayetin bağlamı üzerinden bir anlama çalışması yapmaya çalışacağız. 

Ayetin metni şu şekildedir: 

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Bu ayete verilen meâller genelde şöyledir:

Fakat sen, onların içinde oldukça onları azaplandırmaz ve gene yarlıganma dilerlerken Allah onlara azap vermez.

Oysa (ey Resulüm!) Sen onların içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildi. Ve onlar, (tevbe istiğfar edip) bağışlanmalarını dilerlerken de, Allah onları azaplandıran olmayacaktır.

Halbuki sen (Ey Rasûlüm), onların içindeyken Allah onlara azap verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onlara azap edecek değil...

Oysa sen onların içinde bulundukça Allah, onlara azab edecek değildi ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azab edecek değildi.

Yukarıdaki meâl örneklerini anlamak için 32. ayetten başlayan bir okuma yapmak gerektiğini düşünmekteyiz. 

Enfâl s. 32----Hani yine onlar, “Allahımız! Eğer bu kitap senin katından gelen gerçek ise, gökten üzerimize taş yağdır veya bize elem verici bir azap ver!” demişlerdi.

Bu ayette Mekke'li müşriklerin Kur'an'a karşı açıkça meydan okumalarını görmekteyiz. Allah (c.c) ayetin devamında, onların bu meydan okumalarına cevap vermektedir. 33. ayetin metnine dikkat ettiğimizde, 32. ayette Kur'an'a meydan okuyan Mekke'liler, burada "Hum" (onlar) zamiri ile ifade edilmektedir. Ayet içinde 4 adet "Hum" zamiri bulunmakta ve hepsi de Mekke'li müşriklere işaret etmektedir.

Fakat 4. zamirin geçtiği وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile ilgili tefsirlere ve bazı meâllere baktığımızda, bu ifade ile inananların kast edildiği yönünde izahlar bulunmaktadır. Arapça gramer kaidelerinde her ne kadar bazı istisnai durumlar olsa da, zamir en yakınındaki isme racidir, şeklinde genel bir kaide vardır. Bu kaideden haberi olan bir kimse, "Acaba neden böyle bir yoruma gidildi? sorusunu haklı olarak soracaktır.

Yorumlar hakkında "Bu düşünce kesinlikle yanlıştır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, Kur'an bütünlüğü dikkate alınarak bir okuma yapılsaydı, 33. ayette geçen  وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile yine Mekke'li müşriklerin kast edildiği rahatlıkla anlaşılacak farklı yorumlara da gerek kalmayacaktı. 

Hud s. ilk ayetlerine baktığımızda, Allah'ın elçisinin muhataplarına O'ndan bağışlama istemelerini söylediğini görmekteyiz. 

Hud s. 1--- Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından 'birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış' bir Kitap'tır.

Hud s. 2--- Öyle ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

Hud s. 3--- Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

Hud s. 3. ayetinde Allah'ın elçisinin muhataplarına bağışlama istemelerini söylenmektedir. Hud suresinin bağlamına baktığımızda, önceki elçilerin de muhataplarına bu doğrultuda mesajlar verdiğini görmekteyiz. 

Konumuz olan ayete dönecek olursak, Allah (c.c.) azap için belirli bir şart koşmaktadır. 1- Elçi onların içlerinde olduğu sürece, 2- Onlar Allah'tan bağışlama istedikleri sürece. 

Ancak bu ayet ile ilgili yapılan meâller, 2. şart ile ilgili olarak, halen bağışlanma isteyenler olduğu şeklinde bir anlam vermişlerdir. Bu anlamı vermenin sebebi ise, Mekke'de halen inananların olmasından ötürü, onların Allah'tan bağışlanma istemekte oldukları şeklinde tefsirlerde yapılan yorumların dikkate alınmış olmasıdır. 

Halbuki ayetin siyak ve sibakında inananlar ile ilgili olarak hiçbir ifade bulunmamaktadır. Biz bu tür yorumların Kur'an bütünlüğünün dikkate alınmamasının neticesinde yapıldığını düşünmekteyiz. 

Halbuki وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesini, Mekke'li müşriklerin bağışlanma istedikleri takdirde şeklinde anlamış olsalardı, daha isabetli yorum ve anlam vermiş olacaklarını düşünmekteyiz. Yani Allah (c.c.) Mekke'li müşriklerin azap isteklerinin geri çevrilmesini, onların bağışlanma istemeleri şartına bağlamaktadır. Yani 33. ayette Allah (c.c) Mekke'li müşriklere dolaylı olarak şöyle söylemektedir:

"Ey Mekke'li müşrikler siz bana meydan okuyarak sizi helâk etmemi istiyorsunuz, ancak benim sizi helâk etmem iki şarta bağlıdır. 1- Benim elçim sizin yaşadığınız topraklarda olduğu sürece sizi helâk etmem, ancak elçi aranızdan giderse 1. şart gerçekleşebilir. 2- Siz inkarı bırakıp inanmaya dönüp bağışlanma istediğiniz takdirde sizi helâk etmem, ancak bunu yapmayıp inkara devam ederseniz o zaman helâk ederim."

Konu ile ilgili ayeti bağlamı dahilinde okuduğumuzda şöyle bir anlam vermek daha isabetli olacaktır.

Enfâl s. --- 30- Ve bir zaman o inkar edenler, seni kısıtlamaları veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

Enfâl s. --- 31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, "İşittik, şayet dilemiş olsaydık bunu örneği gibisini biz de deriz. Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir." dediler.

Enfâl s. --- 32- Ve bir zaman, "Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından bir hakikat ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı veren azabı getir" demişlerdi.

Enfâl s. --- 33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor halde oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

Enfâl s. --- 34- Ve onlar, onun sahip çıkan koruyucuları olmadıkları halde, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmaktalar iken, Allah onlara niçin azap etmesin?  Onun sahip çıkan koruyucuları korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

Enfâl s. --- 35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) çevresindeki tavafları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. İnkar etmekte olmanızdan dolayı artık azabı tadın. 

Ayetleri bağlam dahilinde okuduğumuzda "Onlar" olarak ifade edilenlerin hepsinin Mekke'li müşrikler olduğu anlaşılmaktadır. Bağlam ve anlam müsade etmediği halde, araya inananların sıkıştırılmış olmasının, bağlam ve bütünlük gözetilmemesi sonucunda olduğunu düşünmekteyiz.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

12 Haziran 2024 Çarşamba

ENFAL SURESİ MEALİ

1- Sana (ganimet dışındaki) o fazlalıklardan soruyorlar. De ki: "O fazlalıklar (üzerindeki karar hakkı) Allah'ın ve o elçinindir. Artık Allah'a karşı korunun ve aranızı düzeltin. Ve eğer inananlardan iseniz, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin."

2- O inananlar ancak ve ancak o kimselerdir ki, Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir ve O'nun ayetleri onlara peşi sıra okunduğu zaman inançlarını artırır ve onlar Efendilerine dayanırlar.

3- Onlar o kulluk görevini ayakta tutarlar ve rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar.

4- İşte onlar, o gerçek inananların ta kendileridir. Onlar için Rablerinin yanında kademeler ve bir bağışlanma ve bir değerli rızık vardır.

5- (Fazlalık taksiminden ötürü o inananlardan bazılarının durumu Bedir'de) senin Efendinin seni evinden gerçek (bir neden)le çıkardığı durum gibidir. O inananlardan bir bölük (Bedir'de savaşı) kesinlikle çirkin görmüşlerdi.

6- O gerçek ( yani savaşma kararı) apaçık belli olduktan sonra bile, baka baka o ölüme sürülüyorlarmış gibi sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı.

7- Ve hani Allah size iki bölükten birini "Şüphesiz ki o sizindir" diye söz veriyordu. Siz ise o dikensiz (silâhsız) olanın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Ve Allah ise kelimeleri ile o gerçeği gerçekleştirmek ve o (gerçeği) örtücülerin arkasını kesmek istiyordu.

8- O suçlular çirkin görse de o gerçeği gerçekleştirmek ve o geçersizi de geçersizleştirmek için.

9- Hani siz Efendinizden yağmur yardımı istiyordunuz da, hemen: "Şüphesiz ki ben sizi o meleklerden ardı ardına bin tanesi ile uzatıcıyım" (diye) cevap vermişti.

10- Allah onu ancak müjde ve onunla kalplerinizin rahatlamasından başka nedenle yapmamıştı. Ve o yardım Allah'ın yanından başkasından değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür en bilgedir.

11- Hani kendisinden bir güvenlik olarak o hafif uyku sizi kaplıyor ve sizi onunla temizlemek ve sizden o şeytanın titretici azabını gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı kalıcılaştırmak için, üzerinize gökten bir su indiriyordu.

12- Hani senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben sizin beraberinizdeyim. Artık inananları(n ayaklarını) kalıcılaştırın. (Gerçeği) örtenlerin kalplerini o ürkeklikle karşılaştıracağım. Artık vurun o boyunlarının üstlerine ve vurun onların bütün parmaklarına" (diye) vahyediyordu.

13- Çünkü onlar, Allah'a ve O'nun elçisine karşı ayrışmaya gitmişlerdi. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı ayrışmaya giderse, artık şüphesiz ki Allah, o sonuçlandıranın en şiddetlisidir.

14- İşte bu sizin içindir artık onu tadın. Ve şüphesiz ki o (gerçeği) örtücülere o ateşin azabı da vardır.

15- Ey inananlar, kalabalık halde iken (gerçeği) örtenlerle karşılaştığınız zaman, artık sakın o arkaları(nızı) onlara yöneltmeyin. 

16- Ve kim o gün arkasını savaş (taktiği) için bir tarafa kaydırma hali veya askeri birliğe katılma hali dışında (başka tarafa) yöneltirse, kesinlikle Allah'tan bir hiddete yerleşmiştir ve onun sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o dönüş.

17- Sonuçta onları siz öldürmediniz, fakat onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın fakat Allah attı. Ve o inananları kendisinden güzel yoklamayla yoklamak için (yaptı). Şüphesiz ki Allah en iyi işiticidir en iyi bilicidir.

18- İşte bu sizin içindir. Ve şüphesiz ki Allah, o (gerçeği) örtücülerin plânını gevşeticidir.

19- Ve eğer zafer istiyorsanız işte o zafer! kesinlikle size gelmiştir. Ve eğer vazgeçerseniz, artık bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yinelerseniz, biz de yineleriz. Ve askeri birliğiniz ne kadar çok olsa da, sizi hiçbir şeyden asla zenginleştirmez. Ve şüphesiz ki Allah o inananların beraberindedir.

20- Ey inananlar, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ve işitmekte olduğunuz halde iken ondan (başka tarafa) yönelmeyin.

21- Ve işitmez oldukları (kulak asmadıkları) halde "İşittik" diyenler gibi olmayın.

22- Şüphesiz ki Allah'ın yanında o canlıların en şerlisi, bağ kurmaz o sağırlar ve o dilsizlerdir.

23- Ve eğer Allah onlarda bir hayır bilmiş olsaydı, onlara kesinlikle işittirirdi. Ve eğer işittirmiş olsaydı da, onlar kayıtsız kalarak kesinlikle (başka tarafa) yönelirlerdi.
  
24- Ey inananlar, size yaşam verecek şeye çağırdığı zaman, Allah'a ve o elçiye (olumlu) cevap verin. Ve bilin ki Allah, o kişi ile onun kalbi arasına girer. Ve şüphesiz ki O'na sürülüp toplanılacaksınız.

25- Ve içinizden erişimi yalnızca haksızlık yapanlara özel olmayacak olan bir denemeden sakının. Ve bilin şüphesiz ki Allah, o sonuçlandıranın en şiddetlisidir.

26- Ve hatırlayın ki siz bir zaman o yer (Mekke)de pek az halde zayıf bırakılmışlar idiniz, o (müşrik) insanların sizi kapıp götürüvermelerinden kaygılanıyordunuz da, şükretmeniz için sizi sığındırdı ve yardımıyla güçlendirdi ve sizi o temizlerden rızıklandırdı.

27- Ey inananlar, Allah'a ve o elçiye ihanet etmeyin. Ve siz bilmekte olduğunuz halde emanetlerinize (Allah ve elçiye karşı olan sorumluluğunuza) ihanet etmeyin.

28- Ve bilin ki mallarınız ve çocuklarınız ancak ve ancak bir denemedir. Ve şüphesiz ki Allah, büyük ücret O'nun yanındadır.

29- Ey inananlar, eğer Allah'a karşı korunursanız, size (doğru ile yanlışı) ayırma gücü verir ve kötülüklerinizi sizden örter ve sizi bağışlar. Ve Allah, çok büyük lütuf sahibidir.

30- Ve bir zaman o (gerçeği) örtenler, seni kalıcı olarak hapsetmeleri veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana hile kuruyordu. Ve onlar hile kuruyorlar, Allah'ta onların hilelerini boşa çıkarıyordu. Ve Allah, o tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

31- Ve ayetlerimiz onlara peşi sıra okunduğu zaman: "İşittik, eğer dileseydik, bunun örneğini kesinlikle biz de diyebiliriz. Bu, o öncekilerin söylencelerinden başkası değil." dediler.

32- Ve bir zaman: "Ey Allah'ımız, eğer bu senin yanından gerçek ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı azabı getir" demişlerdi.

33- Ve sen onların içlerinde iken, Allah onları azaplandıracak değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor oldukları takdirde de, Allah onları azaplandırıcı değildir.

34- Ve onlar, onun yönelenleri olmadıkları halde, o Yasak Mescit'ten uzaklaştırmaktalar iken, Allah onları niçin azaplandırmasın? Oysa onun yönelenleri o korunanlardan başkası değildir. Fakat onların tamamı bunu bilmezler.

35- Onların, o Ev'in (Kabe'nin) yanındaki kulluk görevleri, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başkası değildir. (Gerçeği) örtmekte olmanız nedeniyle o azabı artık tadın.

36- Şüphesiz ki (gerçeği) örtenler mallarını Allah'ın yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Onları (aynı yolda) harcamaya devam da edecekler, sonra bu onlara hayıflanma olacak, sonra da galip gelineceklerdir. Ve örtenler cehenneme sürülüp toplanacaklar.

37- Allah'ın o murdarı o temizden ayırması ve o murdarı bir kısmının bir kısmı üzerine toplu halde yığması ve böylece onu cehenneme koyması için. İşte onlar o ziyan edenlerin ta kendileridir.

38- O (gerçeği) örtenlere de ki: Eğer vazgeçerlerse, geçmişte olanlar onlara bağışlanacaktır. Ve eğer yinelerlerse, o öncekilerin yasası (her zaman uygulamaya) geçmiştir.

39- Ve kargaşa ortadan kalkıncaya ve o itaat nizamı tamamen Allah'a ait oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık şüphesiz ki Allah işlemekte oldukları şeyleri görücüdür.

40- Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık bilin şüphesiz ki Allah sizin sahibinizdir. Ne güzeldir o sahip ve ne güzeldir o yardımcı.

41- Ve bilin ki, eğer Allah'a ve o ayırmanın gününde, o iki birliğin karşılaşmasının gününde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, ganimetten ele geçirdiğiniz şeyden beşte biri Allah'a ve o elçiye ve o yakınlığın sahiplerine ve o yetimlere ve o düşkünlere ve o yolun oğluna (yolda kalmışa)dır. Ve Allah, her şeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur.

42- Hani siz o yakın vadide ve onlar o uzak vadide ve o binekliler (kervan) sizden daha aşağıda idi. Ve eğer sözleşme yapmış olsaydınız, yine de verdiğiniz o sözde kesinlikle ayrışırdınız. Fakat Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için (böyle yaptı) ki, yok olacak apaçık bir delilden ötürü yok olsun ve yaşayacak da apaçık bir delilden ötürü yaşasın. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle en iyi işiticidir en iyi bilicidir.

43- Hani Allah uykunda sana onları pek az gösteriyordu. Ve eğer onları sana pek çok göstermiş olsaydı, siz kesinlikle yılgınlık gösterir ve kesinlikle o (savaş) buyruğu konusunda birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allah (sizi) esenliğe çıkardı. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.

44- Ve hani onlarla karşılaştığınız zaman, Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için onları sizin gözlerinizde pek az gördürüyor ve onların gözlerinde de sizi azaltıyordu. Ve o işler Allah'a döndürülür.

45- Ey inananlar, bir askeri birlikle karşılaştığınız zaman, artık (yerinizde) kalıcılaşın ve arzuladığınıza kavuşturulmanız için Allah'ı pek çok hatırlayın.

46- Ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz ve rüzgârınız (gücünüz) gider ve direnip gayret edin. Şüphesiz ki Allah, o direnip gayret edenlerin beraberindedir.

47- Ve yurtlarından şımararak ve o insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve Allah'ın yolundan uzaklaştıranlar gibi olmayın. Ve Allah, onların işlemekte oldukları şeyleri kuşatıcıdır.

48- Ve o zaman o şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş ve: "Bugün o insanlardan size galip gelecek yoktur ve şüphesiz ki ben sizin için himayeciyim" demişti. Fakat o iki askeri birlik birbirini gördüğünde ise, iki ökçesi üzerinde geri kaçmış ve: "Şüphesiz ki ben sizden uzağım. Şüphesiz ki sizin göremeyeceğinizi  ben görüyorum. Şüphesiz ki ben Allah'tan kaygılanıyorum" demişti. Ve Allah, o sonuçlandıranın en şiddetlisidir.

49- O zaman o ikiyüzlüler ve kalplerinde bozukluk olanlar: "İtaat nizamları bunları aldattı" diyordu. Ve kim Allah'a dayanırsa, artık şüphesiz ki Allah, çok güçlüdür en bilgedir.

50- 51- Ve eğer o melekler, (gerçeği) örtenlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve: "O yakıp kül edicinin azabını tadın. İşte bu, ellerinizin öncelediği nedeniyledir. Yoksa Allah o kullara asla haksızlık yapan değildir" (diyerek) ömürlerini tamamladıkları zaman, (onların halini) bir görseydin.

52- (Bunların izledikleri yol) Firavun yoldaşları ve ondan öncekilerin aynı minvaldeki durumu gibidir. Onlar Allah'ın ayetlerini örtmüşler, bundan dolayı Allah'ta suçları nedeniyle onları tutuvermişti. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir o sonuçlandıranın en şiddetlisidir.

53- İşte bu, Allah'ın bir topluluğa verdiği bir nimeti, onlar benliklerinde olan şeyi başkalaştırana kadar, (O'nun da) başkalaştırıcı olmaması nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah en iyi işiticidir en iyi bilicidir.

54-  (Bunların izledikleri yol) Firavun yoldaşları ve ondan öncekilerin aynı minvaldeki durumu gibidir. Onlar Efendilerinin ayetlerini yalanlamışlar bundan dolayı biz de suçları nedeniyle onları yok etmiş ve Firavun yoldaşlarını batırmıştık. Ve hepsi haksızlık yapanlardı.

55- Şüphesiz ki Allah'ın yanında o canlıların en şerlisi, (gerçeği) örtenlerdir. Onlar artık inanmazlar.

56- Onlar, içlerinden antlaşma yaptığın, sonra da her defasında antlaşmalarını bozanlardır. Ve onlar korunmazlar.

57- Bundan dolayı eğer onları o harpte ele geçirecek olursan, artık onlara ardıllarının hatırlamaları için gözdağı ver.

58- Ve eğer bir topluluğun (anlaşmaya) ihanetinden kaygılanırsan, sende (anlaşmayı) bir denklik üzere onlara at. Şüphesiz ki Allah o hainleri sevmez.

59- Ve o (gerçeği) örtenler öne geçtiklerini sakın hesap etmesinler. Şüphesiz ki onlar başarısız bırakamazlar.

60- Ve onlara karşı gücünüz yettiğince bir kuvvetten (asker ve silahtan) ve o (eğitilmiş) bağlı atlardan hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı ve bunların aşağısındaki diğerlerini -ki siz onları bilmezsiniz, Allah onları bilir- çekindirirsiniz.  Ve Allah'ın yolunda şey(savaş ile ilgili araç gereç)den ne harcıyorsanız, size eksiksiz ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

61-Ve eğer onlar o barışa kanat açarlarsa, artık sen de ona kanat aç ve Allah'a dayan. Şüphesiz ki O, en iyi işitenin en iyi bilenin ta kendisidir.

62- Ve eğer seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki artık Allah sana yeterlidir. O, seni yardımıyla ve o inananlarla güçlendirendir.

63- Ve onların kalplerinin arasını kaynaştırdı. Eğer o yerdekileri toplu halde harcamış olsaydın, kalplerının arasını yine de kaynaştıramazdın. Fakat Allah aralarını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O, çok güçlüdür en bilgedir.

64- Ey o haberci, Allah sana ve o inananlardan sana uyanlara yeterlidir.

65- Ey o haberci, o inananları o savaş üzerine teşvik et. Eğer içinizden direnip gayret eden yirmi kişi olursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Ve eğer içinizden yüz kişi olursa, (gerçeği) örtenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar, bir kavramazlar topluluğudur.

66-Şimdi Allah sizden hafifletti ve sizde zayıflık olduğunu bildi. Artık eğer içinizden direnip gayret eden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Ve eğer içinizden yüz kişi olursa, Allah'ın onayıyla iki yüz kişiye galip gelirler. Ve Allah o direnip gayret edenlerin beraberindedir.

67- Bir Haberciye o yerde (savaş meydanında) ağır basana kadar, esirler alması kendisine (doğru) olmamıştır. Siz bu şimdikinin sunumunu istiyorsunuz ve Allah ise o sonrakini istiyor. Ve Allah çok güçlüdür en bilgedir.

68- Eğer Allah'tan (fidyenin serbestliğine dair) geçmiş bir yazgı olmasaydı, tuttuğunuz şeyden (fidyeden) dolayı, size kesinlikle büyük bir azap dokunurdu.

69- Artık ganimetlerinizden serbest temiz olarak yeyin ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

70- Ey o haberci, o esirlerden ellerinizdeki kimselere de ki:"Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bilirse, size sizden tutulmuş olandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Ve Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir." 

71- Ve eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar önceden  Allah'a da ihanet etmişler, O'da (sana) onlardan yana olanak sağlamıştı. Ve Allah en iyi bilicidir en bilgedir.

72- Şüphesiz ki inananlar ve göç edenler ve mallarıyla ve benlikleriyle Allah'ın yolunda güçlerini kullananlar ve onları (göçenleri) sığındıranlar ve onlara yardım edenler, işte onların bir kısmı bir kısmının yönelenidir. Ve inanan fakat göç etmeyenlere gelince, onlar göç edinceye kadar, sizin onlar için hiçbir şeyden yöneliminiz yoktur. Ve eğer itaat nizamı ile ilgili sizden yardımlaşma isterlerse, o yardımı etmek sizinle onlar arasında yeminle bağlanmış söz bulunan topluluğa karşı olması dışında sizin üzerinizedir. Ve Allah işlemekte olduklarınızı en iyi görücüdür.
 
73- Ve (gerçeği) örtenlerin bir kısmı bir kısmın yönelenleridir. Eğer siz de onu (birbirinize yönelen olmayı) yapmazsanız, o takdirde o yerde kargaşa ve büyük bozgun olur.

74- Ve inananlar ve göç edenler ve Allah'ın yolunda güçlerini kullananlar ve onları (göçenleri) sığındıranlar ve onlara yardım edenler, işte onlar o gerçek inananların ta kendileridir. Onlar için bir bağışlanma ve değerli bir rızık vardır.

75- Ve (inkârları) arkasından inananlar ve göç edenler ve sizin beraberinizde güçlerini kullananlar, işte onlar artık sizdendir. O rahim sahipleri (akrabalar) Allah'ın yazgısında onların bir kısmı bir kısmına daha yakındır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi en iyi bilicidir.

Enfâl s. 64. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülâhaza

Enfâl s. 64. ayet meâlini karşılaştırmalı olarak okuyan bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak birbirinden farklı iki meâle rastlayacaktır. Ancak bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Çünkü irab kaideleri bakımından farklı tercihler, bu ayetin iki farklı şekilde çevrilmesini mümkün kılmaktadır. 

Ayetin Arapça metni ve iki farklı meâli şöyledir: 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

1. Meâl----Ey peygamber! Allah sana da yeter, sana uyan inanmış kişilere de. 

2. Meâl----Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter. 

Dikkat edilirse 1. Meâlde, Allah'ın Nebi'ye ve inananlara yeteceği şeklinde bir anlam verilmişken, 2. Meâlde ise, Allah'ın ve inananların Nebi'ye yeteceği şeklinde bir anlam verilmiştir. Bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemenin yanlış olacağını yukarıda belirtmiş, bu farklı meâllerin sebebinin ise irab kurallarının tercihlerinden kaynaklandığını söylemiştik.

Ancak bağlama dikkat edersek, hangi anlamın doğruya daha yakın olduğu konusunda bir fikir olmamız mümkün olacaktır. Biz de bağlama riayet ederek bu ayetleri okumaya çalışacağız. Konuyu fazla uzatmamak adına, surenin 62. ayetinden itibaren okumaya başlayacağız.

Konunun daha öncesi müşriklerle savaş ve anlaşmayı bozması ile ilgilidir. 

Enfâl s. 62----- Sana hile yapmak isterlerse, sana Allah yeter. O seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

Bu ayette Allah'ın elçisini kendi yardımı ve inananlarla desteklediği beyan edilmektedir. Bu nokta 64. ayeti anlamak için bize bir ipucu vermektedir. Allah (c.c.) elçisini hem kendi yardımıyla hem de inananlarla desteklemesi ayetin anlaşılması için önemli bir noktadır. 

Enfâl s. 63----- (Allah) onların kalplerinin arasını birleştirmiştir. [*] Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerinin arasını birleştiremezdin fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O güçlüdür, doğru hüküm verendir.

Bu ayette ise Allah (c.c.) inananlarla ilgili olarak, onların daha önce bozuk olan aralarının düzeltilmiş olduğu beyan edilmektedir. 

Enfâl s. 64----- Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter.

Enfâl s. 64. ayetinin iki farklı şekilde yapılmış meâlinden, bizim tercihimiz 2. meâldir. bunun nedeni ise 62. ayette Allah'ın elçisini inananlarla desteklemiş olduğunu beyan etmesidir Çünkü buradaki anlam 64. ayetin anlamı ile yakından alâkalıdır.

Kur'an ayetleri ile ilgili yorum ve çevirilerde Arapçanın irab kurallarından kaynaklanan farklı yorum ve çeviriler, birçok Kur'an ayetinden rastlamaktadır. Bizler bu farklılıkları doğru veya yanlış olarak ifade etmek yerine, doğruya daha yakın hangisidir? sorusunun cevabını bulmaya çalışmanın daha yerinde olacağını düşünmekteyiz. Bu noktada bağlama dikkat etmek bizi daha doğruyu bulma noktasında önemli bir katkı sağlayacaktır.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

3 Haziran 2024 Pazartesi

Kur'an Meali Çalışması İle İlgili Birkaç Söz

Blogda yayınlamaya başladığım çalışma, yıllardır okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalıştığım Kur'an'ı daha iyi ve doğru anlamak için yapmaya gayret ettiğim bir meal çalışmasıdır. Bu çalışma, "Ben herkesten daha iyi meal yaparım" iddiası asla değildir. Ancak meallerde görülen bazı aksaklıkları tekrar etmemek üzerine kurulmuş bir düşüncenin pratiğe aktarılmaya çalışılan bir ürünü olma gayretiyle yapılmaktadır.

"Her meal kişisel bir yorumdur" düşüncesinin doğru tarafı olmakla birlikte, bu doğruluk "Anlam Yorum" tarzında yapılan mealler için daha geçerlidir. Benim yapmaya çalıştığım "Lafzi Meal" tarzı, kişisel yorumu en fazla kısıtlayan ve metne sadakat esasına dayalı bir yöntem olması açısından her türlü eleştiriye açıktır. Anlam yorum tarzında kişisel yorum daha fazla öne çıktığı için eleştiri alanı daha kısıtlıdır.

Çalışmamızda merkeze almaya çalıştığımız en önemli nokta, Kur'an'da eş anlamlı kelimenin olmadığı düşüncesinden yola çıkarak her kelimenin kök anlamı üzerinden bütün geçtiği yerlerde aynı anlamı verme çalışmasıdır. Bu nokta dikkatli bir meal okuyucusunun en önemli sıkıntılarından bir tanesidir.

Kur'an meallerini karşılaştırmalı okuyan bir kimsenin karşılaştığı en büyük sorun, ayet içindeki herhangi bir kelimenin veya ibarenin aynı kelime ve ibarenin geçtiği ayetlerdeki anlam uyumuna pek dikkat edilmemesidir. Kur'an'da bulunan herhangi bir kelimenin anlamı kitabın her yerinde kök anlamına uygun biçimde olduğu kanaatine sahip olduğumuz için, bütün kelimeleri kök anlama uygun biçimde vermeye gayret ediyoruz. 

Böyle bir yöntem izlememizdeki amacımız, Kur'an'ın kendi içindeki bütünlüğünün kelimeler ile sağlanmış olmasından dolayı, bu kelimelere farklı anlamlar verilmesinin bu bütünlüğün meallerde görülmemesine yol açmasıdır.

Kur'an'ı Arapça metninden okuyan bir kimse birçok cümlenin özellikle ayet sonlarının farklı surelerde aynı kalıpta geldiğini görecektir. Fakat aynı kalıpta gelen bu cümle veya kelimeler aynı kişi tarafından farklı şekilde anlam verilmiştir. Çevirmenin yapması gereken şey, mealini bitirdikten sonra sadece tekrar gözden geçirerek aynı şekilde gelen ibarelerin çevirisinde uyum sorunu olup olmadığını kontrol etmektir. Maalesef bu kontrolun pek yapılamadığını okuduğumuz meallerden görmekteyiz.

Biz bu hataya düşmemek adına meali her daim kontrol ederek uyum sorunu olup olmadığı noktasında herhangi bir yanlışı düzeltme cihetine gidiyoruz. Bundan dolayı mealimizde her zaman düzeltme yapmamız sözkonusu olmaktadır. 

Bu meal bittiği takdirde Kur'an'ı kırık mealden okuyanlar için, kelimeleri anlamada bir kolaylık sağlayabileceğini düşünmekteyiz. Şöyle ki:

Kırık meal okuyan bir kimse okuduğu mealin sayfa kenarındaki diğer meale baktığı zaman, kırık meal ile arasında kelimelerin anlamı açısından pek uyum bulamamaktadır. Bunun nedeni ise sayfa kenerındaki mealin kırık meali yapan kişi tarafından yapılmaması veya kırık meali yapan kişinin sayfa kenarındaki meal ile kırık meal arasında uyum sağlama zorunluluğu yokmuş bir düşünce içinde meal yapmasından kaynaklanmaktadır.

Bizim yapmaya çalıştığımız meal derli toplu bir kırık meal çalışması olup, meal okuyucusu Arapça metinde bulunan her kelime ve edatın anlamının meale yansıtılmaya çalışıldığını görecektir.

Eleştiriler bizim için önemli bir katkı sağlama açısından her zaman dikkate alınacaktır.

Gayret bizden başarı Allah'tandır.