15 Temmuz 2018 Pazar

BAKARA SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim.

2- Resulün sizi uyardığı, konuştuğunuz dilin harflerinin meydana getirdiği kelime ve cümlelerden oluşan bu sözlerde (*), (Allah'tan inmiş olması konusunda herhangi bir) şüphe yoktur. Korunmak isteyen kimseler için bir kılavuzdur.

(*)- Bakara s. 2. ayetinde geçen Zalikel kitabü ibaresine verdiğimiz bu anlamı, 1. ayet ile bağlama gerekçemiz, Şura s. 3 ve İbrahim s. 4. ayetleridir. Ayrıca 2. ayette geçen Zalikel kitabü ibaresine verdiğimiz "Resulün ağzından dökülen bu harflerin meydana getirdiği kelime ve cümlelerden oluşan sözler" şeklindeki anlamın gerekçesi ise, bu kitabın yazılı olarak değil sözlü olarak vahyedilmiş olmasıdır. Bu ibareye meallerde verilen İşte bu kitap şeklindeki anlam, Kitap kelimesinin anlamının her ne kadar iki kapak arasına alınmış yazılı bir materyali akla getirmesinden dolayı olsa da, kelimenin ayet içinde bu anlamda kullanılmadığını düşünmekteyiz. Bu kitabın doğru anlaşılmasının öncelikli yolu, ilk indiği kişi ve topluma ne demiş olduğunun bilinmesinden geçmektedir. Çünkü bu sözlerin ilk olarak Muhammed (a.s) ın ağzından çıktığı anda elde yazılı bir materyal halinde bir kitap yoktur. Bu kitap yazılı hale, vahyedildikten sonra Vahiy Katipleri olarak bildiğimiz kişiler tarafından getirilmiştir. Elimizde iki kapak halinde yazılı olarak bulunan bu kitap, elçi Muhammed (a.s) a ilk olarak yazılı olarak değil, sözlü olarak vahyedilmiştir. Ketebe kelimesinin anlamına baktığımızda, bu kelimenin ağızdan arka arkaya dizilerek çıkan sözleri de kapsadığı anlaşılmaktadır. Kelimenin bu anlamını dikkate alarak, Zalikel kitabü ibaresinin bu ayeti ilk olarak Muhammed (a.s) ın ağzından duyanlar için ne anlam ifade ettiğini meale bu şekilde yansıtmaya çalıştık. Ketebe kelimesinin anlamı için, Ragıp El İsfahani'nin El Müfredat isimli eserine bakılabilir.

3- O kimseler ki, gıyaben inanırlar (*), kendilerine kulluk adına yüklenen her türlü sorumluluğu ayakta tutarlar, (**), kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (hayır yolunda) harcarlar.

(**)- Bu ayete bütün mealler (istisnalar hariç) Namazı dosdoğru kılarlar şeklinde anlam vermiş olmaları, Salat kavramının geniş bir anlama sahip olması gerçeğini bir kenara itmektedir. Bu kavram namazı da içine alan daha geniş bir anlama sahip olduğu için, bu anlamın genişliğini meale yansıtmaya çalıştık. Yukimunessalate kelimesine verdiğimiz bu anlamı, Meryem s. 59. ayetini dikkate alarak tercih ettik. Ayrıca Mekke döneminde inen ayetlerde geçen Salat kavramının müşrikler tarafından içinin boşaltılmış olmasını haber veren ayetler, bu anlamı vermemizdeki etkenlerden birisidir.

4- Ve yine o kimseler ki, sana indirilene ve senden önce indirilen(ler)e inanırlar, ve o kimseler ahirete de kesin olarak inanırlar.

5- İşte bu kimseler, Rablerinin kılavuzluğunda doğru yolda yürüyenlerdir, ve onlar arzuladıklarına (cennetteki ölümsüz hayata) kavuşanlardır.

6- Muhakkak ki, o inkar edenlere, inkarlarının onlara nelere mal olacağını haber versen de, vermesen de birdir, onlar inanmazlar.

7- (Senin onlara karşı yaptığın doğru yol çağrılarına inatla kulak tıkadıkları için) Allah onların (hür iradeleri doğrultusunda ortaya koydukları bu isteklerini yerine getirerek) kalplerini ve işitme yetilerini mühürlemiştir, ve onların görme yetilerinin üzerinde de bir perde vardır. Şiddetli azap onlar içindir.

8- (Yahudi olan) İnsanlardan, "Allah'a ve ahiret gününe inandık" diyenler vardır. Halbuki onlar inanıcı değillerdir.

9- (Bunlar) Allah'ı (n elçisini) (*) ve inananları aldatıyorlar. Oysa bunlar kendilerinden başkasını aldatmadıklarının farkında değillerdir.

(*)- 9. ayette (elçisini) şeklinde açtığımız parantezin gerekçesi; Aldatma fiilinin Allah'a nispet edilerek kullanılmasının nedeni Allah'ın elçisine edilen muamelenin Allah'a edilmiş gibi olmasından ötürüdür. Ayrıca Fetih s. 10. ayetinde Allah'ın elçisine yapılan biatın Allah'a yapılmış gibi beyan edilmesi bu parantezi açmamızın gerekçelerinden birisidir (Nisa s. 80). Ayrıca Zemahşeri tefsirinde de bu yönde bir yorum bulunmaktadır.

10- Kalplerinde (nifaklarından ötürü) hastalık vardır, (bundan dolayı) Allah da onların hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemelerinden ötürü acı azap onlar içindir.

11- Onlara, "Yeryüzünde bozuculuk yapmayın" denildiği zaman, onlar " Biz sadece bozuculuğa mani olmaktayız" dediler.

12- Bilmiş olun, hiç şüphesiz ki onlar bozucuların ta kendileridir, ancak farkında değillerdir. 

13-  Onlara,  "İnsanların  (Elçi ve onun beraberinde olan Müslümanların) inandığı gibi siz de inanın" denildiği zaman, dediler ki; "O akılsızların inandığı gibi mi inanalım?". Bilmiş olun, hiç şüphesiz ki onlar akılsızların ta kendileridir, ancak (böyle olduklarını) bilmezler.

14- İnananlarla karşılaştıklarında, "inandık" dediler. Şeytanları (inkarcıların elebaşları) ile başbaşa kaldıklarında ise, "Hiç şüphesiz biz sizlerle birlikteyiz, (inananlar ile) sadece alay ediyoruz" dediler.

15-  Allah, alaylarına karşılık onları cezalandıracaktır (*), (ancak şu anda) taşkınlıkları içinde bocalayıp durmaları için onlara mühlet veriyor.

(*)- 15. ayette geçen Allahü yestehziu bihim cümlesinin bir çok mealde motamot bir tercüme ile, Allah onlarla alay eder şeklinde çevrilmesine karşılık, bizim bu şekilde çevirmemizin gerekçesi, Arapların işlenen bir suça verdikleri karşılığı aynı kelime ile ifade etmek bir üsluba sahip olmalarındandır. Arap şair Amr Bin Külsüm'ün şu beyitinde olduğu gibi: Dikkat edin kimse bize karşı bir cahillik etmesin, bu sefer cahillerin cahilliklerinden daha fazla cahillik ederiz. Şura s. 40 ayeti olan Bir kötülüğün cezası onun benzeri bir kötülüktür, Arapların kullandığı bu üslubun ayete yansımış halidir. 

16- İşte onlar, doğru yolu karşılık olarak vererek, yanlış yolu satın alan kimselerdir. Yaptıkları bu ticaretleri onlara bir kar getirmedi, ve bundan dolayı doğru yolu bulanlardan olmadılar.

17- Onların örneği, ateş yakanın örneğine benzer. (Yaktığı ateş) etrafını aydınlattığında, Allah aydınlıklarını gidererek, onları karanlıklar içinde göremez bir hale duruma düşürdü.  

18-  Onlar (İnkarcılığı tercih etmelerinden dolayı) sağır, dilsiz, kördürler. Bundan dolayı (doğru yola) dönmezler.

19- Yahut (onların misali), içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek bulunan, gökten boşalan yağmura tutulmuş, çakan yıldırımlardan dolayı ölüm korkusuna tutularak, parmaklarını kulaklarına tıkayanlar(ın misali) gibidir. Allah (vahye kulak tıkayan) inkarcıları çepeçevre kuşatmıştır.

20- Şimşek neredeyse onların gözlerini kapıverecek. Şimşek her ne zaman karanlığı aydınlatsa, onun aydınlığında yürürler. (Şimşeğin aydınlığı giderek) üzerlerine karanlık çöktüğünde ise, dikilip kalırlar. Eğer Allah dileseydi onları işitmek ve görmekten yoksun bırakırdı.  Hiç şüphesiz ki Allah, her şeye güç yetirendir. 

21- Ey insanlar, korunmanız için, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin.

22- O (Rabbiniz) ki, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina haline getirdi. Gökyüzünden indirdiği su ile size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi. Öyleyse (size olan bu nimetlerine rağmen) bile bile Allah'a hiç bir şeyi eşit olarak görmeyin.

23-  Eğer kulumuza indirmekte olduğumuz (bu kitap)dan şüphe içinde iseniz, haydi siz onun örneği olan bir sure getirin. Şayet doğrulardan iseniz, Allah'ın aşağısından olan şahitlerinizi de çağırın.

24- Eğer bunu (onun benzeri olan bir sure getirmeyi) yapamazsanız ki asla yapamazsınız, o halde yakıtı inkarcı insanlar ve taşlar olan ateşten, artık kendinizi koruyun.

25- İnanan ve bozuculuğa mani olmaya yönelik fiiller işleyenleri müjdele. Onlara altlarından nehirler akan cennetler vardır. O bahçelerdeki bir üründen her ne zaman tatsalar, "Bu ürün daha önce tattığımızdandır" dediler. Bu ürün onlara (önceki hayatlarında tattıklarına) benzer olarak verildi.  Onlara orada tertemiz eşler vardır, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

26- Muhakkak ki Allah, bir sivrisineği, hatta (küçüklük bakımından) ondan daha üstün olanını örnek getirmekten çekinmez. İnananlar, bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. İnkar edenler ise, "Allah böyle bir örnek getirmekle ne istedi?" derler. Allah bu örnekle bir çoğunu saptırıyor, bir çoğunu ise doğru yola iletiyor. O bu misalle, yoldan çıkanlardan başkasını saptırmıyor.

27- Onlar ki, Allah'ın sözünü (yapılan ahdi), sözleşme yaparak sağlamlaştırdıktan sonra bozuyor, Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayırıyor, yeryüzünde bozuculuk yapıyorlar. İşte bunlar zarar edenlerin ta kendileridir. 

28- Allah'a karşı nasıl nankörlük ediyorsunuz?, ölüler idiniz sizi diriltti. Sonra öldürecek, sonra sizi diriltecek. Sonra (yaptıklarınızın karşılığını almak üzere) ona döndürüleceksiniz.

29- O ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin (istifadeniz) için yarattı. Sonra göğe yönelerek, onu yedi gök olarak  düzenledi. O her şeyi bilendir.

30- Bir zaman senin Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde, birbirinin yerine geçecek olanı var edeceğim" (*) demişti. (Melekler), "Biz seni övgüyle tesbih etmekte, senin şanını gereği gibi yüceltmekteyken, orada bozuculuk yapacak, kanlar akıtacak  olanı mı var edeceksin?" demişler, (Allah meleklerin bu sözüne karşılık), "Muhakkak ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim" demişti.

(*)- 30 ayette geçen Halifeten kelimesine, Birbirinin yerine geçmek anlamını verme sebebimiz için bakınız Yunus s. 14-73, Araf s. 69- 74. Bu ayetlerde geçen kelime, helak edilenlerin yerine geçenler için kullanılmaktadır. Helak edilen kavimler ile ilgili ayetlere dikkat ettiğimizde, helakı hak eden toplumların yerine, başka toplumlar geçmiştir. Sünnetullah gereği, kan döken ve bozuculuk yapan bir topluluk mutlaka helak edilir ve yerine bir başka topluluk gelir.

31- Ve Ademe isimlerin hepsini öğretti, sonra o (isimlere sahip ola)nları meleklere arz ederek, "Eğer (benim yeryüzünde bozuculuk yapacak kan dökecek olanı meydana getireceğim iddianızda) doğrulardan iseniz, bana bunların isimlerini haber verin"  demişti.

32- (Melekler), "Sen her türlü eksik ve kusurdan uzaksın, biz de senin öğrettiğinden başka bir bilgi yoktur, muhakkak ki sen bilen ve hükmünde isabetli olansın" demişlerdi.

 33- (Allah), "Ey Adem onlara bunların isimlerini haber ver" demişti. (Adem) onlara isimleri haber verdiğinde, (Allah meleklere) "Ben, size göklerin ve yerin görünmeyenini gerçekten ben bilirim, her ne açığa vuruyorsunuz ve her ne de gizliyorsunuz ben bilirim dememiş miydim?"  demişti.

34- Bir zaman meleklere "Ademe secde edin" demiştik, bunun üzerine (bütün melekler) secde ettiler. Ancak İblis uzak durdu ve büyüklendi, böylece inkarcılardan oldu.

35- Ve (Adem'e) "Ey Adem, sen ve eşin bu bahçede yerleş, ve (ikiniz) o bahçenin dilediğiniz yerinde (olan ağaçların meyvelerinden) bol bol yeyin, ve yalnız şu ağaca yaklaşmayın,(eğer ona yaklaşırsanız) haddi aşanlardan olursunuz" demiştik.

36- Bu emrimize rağmen Şeytan (kandırmak sureti ile) ikisinin ayağını oradan kaydırdı, böylelikle içinde bulundukları yerden ikisini çıkardı. Ve, "Birbirinize düşman olarak inin oradan, (bundan sonra) yeryüzünde sizin için belirli bir vakte kadar yerleşim ve faydalanma vardır" demiştik. 

37- Bunun üzerine Adem Rabbinden kelimeler aldı, böylelikle Rabbi ona (lütuf ile) döndü. Muhakkak O ( kullarına lütufla) dönendir bağışlayandır.

38-  (Biz de onlara) " Topluca inin oradan,  eğer benden size bir  kılavuz gelecek olur da, kim benim kılavuzluğuma uyacak olursa,onlara korku yoktur, ve onlar üzüntü de duymayacaklardır" demiştik.

39- (Yol göstericiye gelen) Ayetlerimizi inkar edip yalanlayanlar, işte onlar ateşin arkadaşları olacaklar, ve onlar ateşte ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

40- Ey İsrailoğulları, (Firavun'un zulmünden kurtarmak sureti ile) size karşı olan nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz söze riayet edin ki, bende size verdiğim söze riayet edeyim, ve yalnızca benden korkun. 

41- Ve beraberinizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğime inanın. Ve onu inkar eden öncü olmayın. Ve ayetlerimi az bir bedele satmayın, ve yalnızca benden korunun.

42- Ve gerçeği, gerçek olmayan ile örtmeyin. Bildiğiniz halde gerçeği gizlemeyin.

43- Üzerinize yüklenen her türlü kulluk görevini  ayakta tutun. Maddi ve manevi arınmayı yerine getirin. (Allah'ın) huzurunda kendini alçaltanlarla beraber ol. (*)

(*)-  Bu ayet içinde geçen Salat ve Zekat  kelimelerinin bir kelimelik meal ile ifade edilmesinin zorluğu, bu iki kelimenin daha geniş bir anlam alanına sahip olması göz önüne alınarak bu şekilde bir anlam verilmeye çalışılmıştır. Ayet içinde geçen Rukü kelimesi namaz içinde yerine getirdiğimiz şekilsel bir rükün olup, bunun anlamı secde gibi Allah'a olan itaatımızın bir göstergesi olduğu için kelimenin anlamını çeviriye yansıtmaya çalıştık.

44- Okuduğunuz kitap sizlere de Allah'a olan bağlılığınızı yerine getirmeyi emrediyor iken, siz kendinizi   unutarak, (başka) insanlara (yapmadığınız şeyi) mi emrediyorsunuz?, hala aklınızı kullanmaz mısınız?.

45- Direnerek mücadele etmek ve kulluk bilincinizi ayakta tutmak sureti ile (Allah'tan) yardım isteyin. Muhakkak bu (kulluk bilincini ayakta tutabilmek) Allah'a karşı kalbi ürperenlerden başkasına ağır gelir.

46- Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve ona döneceklerini bilirler.

47- Ey İsrailoğulları, üzerinizdeki (Firavun'un zulmünden kurtarmak sureti ile yaptığım) nimetimi, ve sizi (bir zamanlar) Firavun ve ordusuna karşı üstün kıldığımı (*) hatırlayın.

(*)- 47. ayette geçen El Alemine kelimesine Firavun ve ordusu şeklinde anlam verme sebebimiz, bu kelimenin anlamını konu bütünlüğü içinde bulmasından dolayıdır. 49. 50. ayetlerde hatırlatılan bu üstünlüğün, Firavun ve ordusuna karşı olduğu görülmektedir.

48- Öyle bir güne karşı korunun ki (o günde) bir kimsenin kendisinden başka bir şey karşılığı olmaz. Ve ondan şefaat (herhangi birisinin kayırıcılığı) kabul edilmez. Ve ondan fidye de alınmaz. Onlara yardım da edilmez.

49- Bir zaman, oğullarınızı boğazlamak, kadınlarınızı sağ bırakmak suretiyle size azabın kötüsünü reva gören Firavun ve ordusundan (*) sizi kurtarmıştık. Bunda sizin için (atalarınıza)Rabbinizden büyük bir lütuf vardı. 

(*)- Ali Fir'avne kelimesine Firavun ve ordusu anlamı verme sebebimiz, 50. ayette suda boğulanların onlar olmasındandır.

50- Bir zaman sizin (atalarınız) için denizi yarmış, böylelikle sizi (Firavun ordusundan) kurtarmıştık. Firavun ordusunu ise gözleriniz göre göre boğmuştuk.

51- Bir zaman Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Sonra Musa'nın arkasından siz(atalarınız), (Samıri tarafından yapılan) buzağıyı (ilah) edinerek yanlış hareket etmiştiniz.

52- Sonra bu yaptığınız yanlışın arkasından şükretmeniz için sizi(n atalarınızı) cezalandırmaktan vaz geçmiştik.

53- Bir zaman Musa'ya, doğru yolu ollmanız için hak ile batılın arasını ayıran kitabı vermiştik.

54- Bir zaman Musa kavmine, "Ey kavmim şüphesiz buzağıyı (ilah olarak) benimsemek sureti ile kendinize karşı yanlış yaptınız. Bundan dolayı yaratanınıza tevbe edin, tevbe etmeyenlerinizi öldürün (*). Böyle yapmanız yaratanınız katında daha hayırlıdır" dedi. (Allah yapmış olduğunuz tevbeden dolayı) size lütufla geri döndü, muhakkak O(kullarına lütufla) dönendir, bağışlayandır.

(*)- 54. ayete böyle bir anlam verme gerekçemiz, ayet içinde geçen Faktülü (öldürün) kelimesinin, Kur'an içinde geçtiği hiç bir ayette mecazi anlamda kullanılmamış olmasıdır. Hakiki anlamı dikkate alınarak verilen bir mealde Kendinizi öldürün olarak ortaya çıkan anlamın düşük olması bizi, bazı tefsirlerde geçen yorumları dikkate almaya yönelterek, kelimeye mecazi bir anlam vermememize, ve tevbe edenlerin tevbe etmeyenleri öldürmesi gerektiği şeklinde bir anlam vermeye yöneltmiştir. Her mealin neticede bir yorum olduğu hata ve yanlıştan uzak olmadığı unutulmamalıdır.

55- Bir zaman (atalarınız) Musa'ya,  "Ey Musa Allah'ı apaçık görünceye kadar sana asla iman etmeyeceğiz"
demiştiniz de, (bu isteğinizden ötürü) gözleriniz göre göre sizi(n atalarınızı) yıldırım çarpmıştı.

56- (Allah'ı görmek istemenizden ötürü atalarınızın uğradığı) yıldırım çarpmasının verdiği ölüm (baygınlığın) ün  etkisinden, şükretmeniz için sizi(n atalarınızı) yine ayağa kaldırmıştık.

57- (Güneşin yakıcılığından koruması için) bulutu (atalarınızın) üzerinize gölge yapmış, kudret helvası ve bıldırcın ihsan etmiştik. Size rızık olarak verdiğimiz güzel ve hoş şeylerden yeyin (demiştik). (Verdiğimiz bunca ihsana karşılık şükretmek yerine nankörlük etmeyi seçtiklerinde) onlar yanlışı bize yapmadılar, ancak yanlışı kendilerine yaptılar.

58- Bir zaman (atalarınıza), "Şu şehre girin, oradaki nimetlerinden dlilediğinizce bol bol yeyin, (şehrin) kapı(sın)dan  kibir ve gurur göstermeden Allah'a teslim olmuş olarak girin, şehirde günahlardan kaçınmak sureti ile yaşayın, biz de hatalarınızı bağışlayalım (*).Şehirde emrimize uygun bir hayat sürenlere(**) nimetlerimizi artırırız" demiştik.

(*)- 58. ayete böyle bir anlam verme gerekçemiz; Secde ederek girilmesi emrinin şehrin kapısından bildiğimiz anlamda bir secde yapılarak girilmesi değil, secde kelimesinin ihtiva ettiği anlamın hayata yansıtılarak şehre girilmesidir. Ayrıca Hıttatün kelimesini lafzen tekrarlamak değil, o kelimenin anlamının hayata yansıtılarak şehirde yaşanması gerektiğini düşündüğümüz için böyle bir anlamı tercih ettik.

(**)- 
El Muhsinine kelimesine, Şehirde emrimize uygun bir hayat sürenlere şeklinde bir anlam verme gerekçemiz; Kelimenin ifade ettiği anlamın ayet içinde geçen emirler ile yakından alakalı olması, yani Allah'ın şehirde yaşamak için belirlediği kurallara uyanların El Muhsinine olarak isimlendirmesindendir.

 59- Fakat yanlış yapanlar kendilerine denilmiş olan sözü başka sözle değiştirmişti. Buna karşılık biz de yanlış yapanların üzerlerine, itaattten çıkmış olmalarından dolayı gökten sarsıcı azap indirmiştik.

60- Bir zaman Musa, kavminin su ihtiyacını temin etmek istemişti. Ona, "Asanı kayalığa vurdemiştik. Bunun üzerine on iki gözeden su fışkırmış (*), kavminin on iki kola ayrılmış olan insanları, su içecekleri yeri bilmişti. (onlara) Allah'ın size verdiği rızkı olarak (çıkan suyun yetiştirdiklerinden) yeyin ve için, bozucular olarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın (demiştik).


(*)- Musa (a.s) ın asası ile su çıkartması asanın sihirli bir değnek haline gelmesi yolu ile değil, asanın sembolize ettiği yönetim gücünü kavmi üzerinde kullanarak, onlarla birlikte su çıkarmak için çalışması anlamında olduğu kanaatindeyiz. 

61- Bir zaman (atalarınız), "Ey Musa, biz her gün (Kudret helvası ve Bıldırcın gibi) aynı yiyecekleri yemeye asla tahammül edemeyeceğiz, Rabbine bizim için dua et de yerde yetişen sebze, salatalık, sarımsak, mercimek ve soğan (gibi yiyecekler) çıkarsın" demiştiniz de (Musa atalarınızın bu isteğine karşılık size), "Daha hayırlı olan (özgürlüğü), daha aşağı olan (esaret, soykırım ve zulüm) ile mi değiştirmek istiyorsunuz?. (Esaret, soykırım ve zulüm gördüğünüz) Mısır'a geri dönün, orada bu istediklerinizi bulabilirsiniz"  demişti. (Atalarınız yaptıkları bu nankörlüğün ve tembelliğin karşılığı olarak) Aşağılık ve fakir hale düşerek, düşmanlarının esareti altında yaşamaya mahkum ve Allah'ın gazabına layık bir duruma düştüler. Çünkü, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar, nebileri haklı bir gerekçeye dayanmadan öldürüyorlardı.  Çünkü, isyan etmişler ve aşırı gidiyorlardı

62- Muhakkak ki, (kendilerini) inananlar, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabii olanlardan (olduklarını söyleyen) her kim, Allah'a ve ahiret gününe inanarak, bozuculuğu önleyici fiillerde bulunursa, onların ödülleri Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, ve onlar üzüntü de duymayacaklardır.

63- Bir zaman Tur dağını (atalarınızın)üzerine yükselterek, size verdiğimiz kitaptaki emirleri yerine getirin, onda bulunan (emir ve yasak) ları hatırınızdan çıkarmayın ki azaptan korunabilesiniz diye sizinle kesin söz almıştık.

64- Sonra (siz bizimle yaptığınız bu sözleşmeye aykırı hareket ederek) arkanızı dönmüştünüz. Allah'ın sizin üzerinizde lütfu ve bağışlaması olmasaydı, bu yaptığınızdan ötürü zarar edenlerden olurdunuz. 

65- And olsun ki (geçmişte yaşamış) sizden olan bir topluluğa, Cumartesi günü balık avlama yasağını çiğnemelerinden ötürü, "Kovalanan maymunlar olun" dediğimizi bilmektesiniz.

66- Böylelikle bunu, olaya şahit olanlara ve sonradan gelenler için ibret verici bir ceza, korunanlar için bir öğüt yaptık.

67- Bir zaman Musa kavmine, "Muhakkak ki Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti de, (Onun bu sözüne karşılık kavmi ona) "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" demişlerdi. (Kavminin bu sözüne karşılık ise Musa onlara) "(Sizinle alay ederek) Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" demişti.

68- (Musa'nın kavmi ona) "Rabbine dua et de, kesmemizi emrettiği sığır hakkında teferruatlı ve anlaşılır bir bilgi versin"demişlerdi. (Musa kavminin bu isteğine karşı cevaben) "Allah, (onlara kesmelerini emrettiğim sığır) kartlaşmış olmayacak, körpe de olmayacak, ikisinin arasında bir sığır olacak diyor,artık emrolunduğunuzu yerine getirin" demişti.

69- (Musa'nın kavmi bu sefer ona) "Rabbine dua et de bize onun rengi hakkında teferruatlu ve anlaşılır bir bilgi versin" demişler, (Musa kavminin bu isteğine karşı cevaben) "Allah, (onlara kesmelerini emrettiğim sığır) görenlerin içine ferahlık veren parlaklıkta sarı bir sığır olacak diyor," demişti.

70- (Musa'nın kavmi yine bu sefer ona) "Rabbine dua et de bize onun hakkında anlaşılır ve teferruatlı bir bilgi versin, sığırların bizce birbirine benzemesinden dolayı (hangisini keseceğimiz konusunda) karar veremiyoruz,(biraz daha teferruatlı bilgi verdiğinde) Allah dilediyse, biz doğruyu bulanlardan oluruz" demişlerdi.

71- (Musa kavminin bu isteğine karşı cevaben) "Allah,(onlara kesmelerini emrettiğim sığır)  
yaşamını tarla sürmek, ekini sulamak gibi işlerde çalıştırılarak bitkin bir hale gelmeden geçirmemiş olmalı, alacası ise olmamalı diyor" demişti. (Musa'nın bu sözlerine karşı kavmi ona) "Şimdi bize doğru gerçeği getirdin" demişler, ve onu kesmişlerdi. Neredeyse bu emri yerine getirmeyeceklerdi.

72- Bir zaman siz(in atalarınız) bir kimseyi öldürmüştünüz de, (atalarınız)o suçu birbirinizin üstüne yıkmaya çalışıyordunuz. Allah gizlediklerinizi ortaya çıkaracaktır.

73- (Sığırı kesme emrini yerine getirdikten sonra onlara), "Kestiğiniz sığırın bir parçasını, öldürdüğünüz kişinin üzerine koyun" demiştik. Böylelikle Allah ölüleri diriltir, aklınızı kullanmanız için size ayetlerini gösterir.

74- Buna rağmen sonra kalpleriniz katılaşarak taşlar gibi, hatta taşlardan daha da katı hale geldi. Şüphesiz öyle taşlar vardır ki, ondan nehirler fışkırır, öylesi vardır ki, yarılarak ondan su çıkar, öylesi de vardır ki, Allah korkusundan dolayı (dağdan) aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

75- (Onların atalarının kalpleri taşlardan da katı halde iken) Hala (onlardan gelme bir nesil olan Medine Yahudilerinin) size inanmalarını mı bekliyorsunuz?. Onlardan bir grup Allah'ın (kendilerine bildirdiği emir ve yasakları kapsayan) sözlerini işitiyor, (bu sözleri) işitip kendileri için ne ifade ettiğini anladıktan sonra (olması gereken anlamlar yerine)  bile bile işlerine gelen anlamlara çeviriyorlar.

76- İnananlarla karşılaştıklarında "inandık" dediler, birbirleri ile baş başa kaldıklarında ise, "Allah'ın size açtığı (gizlemeniz gereken) şeyleri, Rabbinizin katında size karşı delil olarak getirsinler diye mi onlara anlatıyorsunuz,hala aklınızı kullanmaz mısınız?" dediler.

77- Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizlediklerini de açıkladıklarını da muhakkak bilmektedir.

78- Onların içinde kitabın ihtiva ettiklerini bilmeyenler vardır. Bu kişilerin sahip olduğu bilgiler, kendi yanlarından ürettikleri doğru olmayan zanni bilgilerdir.

79- Yazıklar olsun o kimselere ki elleri ile kitabı yazarlar, sonra da az bir bedele satmak için"(bu yazdıklarımız) Allah katındandır" derler. Yazıklar olsun onlara elleri ile yazmalarından ötürü, yazıklar olsun onlara (yazdıklarını Allah'a nisbet ederek) kazanç sağlamalarından ötürü.

80- Dediler ki: "Ateş bize sayılı günlerden başka asla dokunmayacaktır". De ki: "Allah katından bir söz mü aldınız?. (eğer Allah böyle bir söz vermiş ise) Allah sözünden asla dönmez. Yoksa (doğruluğunu) bilmediğiniz şeyi Allah adına mı söylüyorsunuz?.

 81- Hayııır, (Allah asla böyle bir söz vermedi) kim bir (küfür, şirk gibi)kötülük işler, işlediği bu kötülüğün suçu (dünya hayatında tevbe etmediği için) onu kuşatırsa, işte bu kimseler ateşin arkadaşları olacak, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar (diye söz verdi).

82- Onlar ki inandılar ve bozuculuğu önleyici fiiller işlediler, işte onlar cennetin arkadaşlarıdır, orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

83- Bir zaman İsrail oğullarından, Allah'tan başka hiç kimseye kulluk etmeyeceklerine, anne babaya, yakınlara, yetimlere ve çaresizlere iyilik yapacaklarına, insanlara güzel sözler söyleyeceklerine, Allah'a kul olmak adına onlara yüklenen her türlü kulluk görevini ayakta tutacaklarına, ihtiyaç sahiplerinin hakkını vereceklerine dair kesin söz almıştık.  Sonra, içinizden az bir kısmınız  hariç olmak üzere bu sözden yüz çevirerek döndünüz.

84- Bir zaman, kanlarınızı dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdandan çıkarmayacağınıza dair sizden kesin sözünüzü almış, bu sözünüzde sebat edeceğinizi kabul etmiştiniz. Sizler de buna şahitlik etmektesiniz.

85- (Verdiğiniz bu söze rağmen) Sonra sizler , birbirini öldüren, içinizden (zayıf gördüğünüz) bir gurubu yurtlarından çıkaran, günah ve düşmanlıkta birbirinize arka çıkan, size esir (düşmüş) olarak geldiklerinde, (onların size esir düşmelerine sebep olan) yurtlarından çıkarmanız haram kılındığı halde, onları fidye alarak serbest bırakanlarsınız. Yoksa siz kitabın (fidye almayı helal kılan) bir kısım ayetlerine inanıyorsunuz da, (birbirinizin yerinden yurdundan etmesini haram kılan) bir kısım ayetlerini inkar mı ediyorsunuz?. Sizden kim bunu yaparsa, onun bu yaptığının karşılığı, dünya hayatında rezil olmaktır. Kalkışın gününde ise onlar, azabın en şiddetlisine atılacaklardır. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

86- İşte onlar o kimseler ki, ahiret hayatın(daki cennet)i satarak, (geçici) dünya hayatını satın almaktadırlar.  Azap onlardan hafifletilmez, (ateşten çıkarılmalarını, istediklerinde ise)kimseden yardım da olunmazlar.

87- And olsun ki Musa'ya kitabı verdik. Onun ardından resulleri ard arda gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, ve onu (Melek elçi) Kutsal Ruh ile destekledik. (Ey İsrailoğulları) Size her ne zaman bir resul, nefislerinizin keyfi arzularınıza uymayan emir ve yasaklarla gelecek olsa, bir kısmını yalanladınız, bir kısmını öldürüyorsunuz.

 88- " Kalplerimiz senin bizi çağırdığın şeye karşı muhafazalıdır" dediler. Hayır, (inkar etmeyi seçmelerinden ötürü) Allah onlara lanet etmiştir. Bundan dolayı (içlerinden) pek azı inanır.

89- Onlara, beraberlerinde olan (Tevrat)ı onaylayıcı olarak bir kitap  geldiğinde, ki gelmeden önce kafir (Arap müşrik) lere karşı,  üstünlük istiyorlardı. tanıdıkları (bu kitap) onlara  geldiğinde, (bu sefer de)onu inkar ettiler. Allah'ın laneti inkarcıların üzerinedir.

90- Allah'ın, kullarından dilediğine (kitabı) lutfetmesine haset ederek, ona indirdiğini inkar etmek sureti ile kendilerini ne kötü bir şey karşılığında sattılar, böylelikle gazap üstüne gazabı hak ettiler. İnkarcılar için hor ve hakir edici bir azap vardır.

91- Onlara, "
Allah'ın indirdiğine inanındenildiği zaman onlar, "Biz, bize indirilene inanırızdiyerek onun ardındaki (indirile)ni inkar ediyorlar. Halbuki o (kitap) da onların beraberinde olanı doğrulayıcıdır. (Onlara) de ki, "Eğer siz inananlar iseniz, daha önce (size gelen) Allah'ın nebilerini neden öldürüyordunuz?.

92- And olsun ki Musa size apaçık deliller getirmiş, sonra Buzağıyı (ilah) edinerek yanlış yapmıştınız.

93- Bir zaman sizin kesin söz almış, Tur'u üzerinize kaldırmış, "size verdiğimizi sıkıca tutun ve dinleyin" (demiştik). (Emrimizi işittikleri halde) "İşittik ve isyan ettik" demişlerdi. İnkarlarından ötürü buzağıya olan tutkuları kalplerine işlemişti. (Onlara) De ki, "Eğer siz inanmış kimseler iseniz, inancınız size ne kötü bir şey emrediyor.

94- De ki: Eğer ahiretin yurdu Allah'ın katında (Yahudi olmayan) diğer insanlardan başka, sadece size mahsus bir yer ise, ve doğrulardan iseniz (şu anda hemen) ölümü isteyin.

95- Elleri ile sundukları sebebiyle, ebediyyen ölümü istemezler. Allah yanlış yapanları bilir.

96- Onları (cennetin sadece kendilerine mahsus olduğuna inandıkları halde) yaşamaya, insanların en düşkünleri olarak bulacaksın. Bunların yaşamaya olan düşkünlükleri (ahirete inanmayan) ortak koşanlardan daha fazladır. Onların her biri kendisine bin sene ömür verilsin ister. Halbuki bu ömür onu azaptan uzaklaştıracak değildir (bin sene yaşasa dahi ölecek ve azabı görecektir). Allah, onların yapmakta olduklarını görmektedir.

97- De ki: Kim Cibril'e düşman ise ki O önündekini (Tevrat'ı) doğrulayıcı, mü'minler için bir klavuz ve müjde olan (Kur'an)ı, Allah'ın izni ile senin kalbine indirmiştir.

98- Kim, Allah'a, Meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikal'e düşman olursa, Allah'ta muhakkak (bunlara düşman olan) o kafirlere düşmandır.

99- And olsun ki sana apaçık deliller indirdik. Sana indirdiğimiz bu belgeleri, yoldan çıkanlardan başkası inkar etmez.

100- Onlardan bir grup her ne zaman bir sözleşme yapsa, yaptıkları bu sözleşmeyi önemsemeyerek ve değersiz görerek bozmadılar mı?. Hayır, onların hiç biri inanmazlar.

101- Onlara Allah katından bir elçi, beraberlerinde olanı onaylayıcı olarak geldiğinde, kendilerine kitap verilmiş olanlardan bir grup, sanki bilmiyorlamış gibi Allah'ın kitabının arkalarına attı.

102- (Onlar Allah'ın kitabına tabi olmak yerine insan) Şeytanların Süleyman'ın sahip olduğu hükümdarlık konusunda söylediklerine (onun bir sihirbaz olduğu yalanına) uydular. (Bu şeytanlaşmış insanlar Süleyman'ın sihir yaparak inkarcı olduğunu iddia etmelerine rağmen) inkarcı olan Süleyman değil, o şeytanlar inkarcı idi. (Bu şeytanlaşmış insanlar) Babil'de insanlara sihri ve, iki güç sahibi elçi (*) olan Harut ve Marut'a indirileni (şeytanlık karıştırarak) öğretiyorlardı. Halbuki bu iki elçi kendilerine indirilenleri, ""bizim size öğrettiklerimiz sizin için bir denemedir, sakın bunları yanlış yönde  kullanarak inkarcı olmayın" diyerek insanlara tebliğ ettikleri halde, bu şeytanlaşmış insanlar, o bilgileri istismar ederek karı kocanın arasının bozulmasını sağladılar. O şeytanlar yaptıkları sihir ile bir kimseye zarar vermiş olmasınlar ki, Allah bunu bilmesin. Onlar (bu şeytanlıkları yapmakla) kendilerine fayda vermeyecek, zarar verecek olanı öğreniyorlar. Ant olsun ki bu şeytanlar sihri satın alanın  (cennetten) bir payı olmayacağını bilmektedirler. Kendilerini (cehennem) karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi.

(*)-102. ayet içinde geçen Melekeyn  kelimesine Elçi anlamı verme gerekçemiz, Harut ve Marut'un bildiğimiz anlamda iki melek anlamı verildiğinde ortaya çıkan problemlerin, bu ayetin Kur'an içinde birbirinden çok farklı biçimde anlaşılan bir ayet durumuna düşürmesidir. Bu konu ile ilgili açıklama dipnot olarak değil, ayrı bir makale halinde sitemizde mevcuttur.

103- Eğer onlar inanıp korunmuş olsalardı, Allah katında alacakları karşılık daha hayırlı olurdu, keşke bunu bilselerdi. 

104- Ey inananlar: (Resule Yahudilerin alay için kullandıkları kelime olan) "raina" demeyin,  "unzurna" bizi gözet deyin. Dinleyin (onlar gibi işittik ve isyan ettik demeyin) inkarcılar için acı azap vardır.

105- Kitabın (Tevrat ve İncil) ehlinden inkarcı olanlar ve Allah'a ortak koşanlar (Mekke'li müşrikler), size Rabbiniz tarafından bir iyilik (kitap ve elçilik) lutfedilmesini istemezler. Allah,  kitap ve elçiliği (*) dilediği kimseye tahsis eder. Allah büyük lütuf sahibi olandır.

(*) Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme gerekçemiz, Zuhruf s. 32. ayetine dayanmaktadır.

106- Biz daha hayırlısını veya onun örneğini getirmedikçe, bir ayeti ortadan kaldırmaz veya unutturmayız. Allah'ın her şeye güç yetirdiğini bilmez misin?.

107- Göklerin ve yerin yönetim ve tasarruf hakkının sadece Allah'a ait olduğunu bilmez misin?. (Makam ve güç itibarı ile) Allah'ın aşağısında olanlardan, size ne bir sahip çıkan koruyucu olan, ne de yardım eden biri olmaz.

108- (Ey Yahudiler) Yoksa siz daha önce Musa'dan istendiği gibi, (size de gönderdiğimiz) bu elçinizden de mi istiyorsunuz?. Kim inanmayı inkar ile değiştirirse yolun düzgün olanından sapmıştır.

109- Kitabın (Tevrat ve İncil) ehlinden olanlardan bir çoğu, onlara doğru ve gerçek inanç açıkça belli olduktan sonra, içlerindeki kıskançlıktan ötürü, inanmanızdan sonra sizi inkarcılar olarak geri döndürmeyi istedi. Allah'ın (size onlar hakkında nasıl davranacağınıza dair) emri gelene kadar, onları yaptıklarından ötürü sorumlu tutmayın, görmezden gelin.  Hiç şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir.

110- Üzerinize yüklenen her türlü kulluk görevini ayakta tutun, maddi ve manevi arınmayı yerine getirin. Kendiniz için iyilik olarak ne gönderirseniz, onu Allah'ın katında bulursunuz. Muhakkak ki Allah, yapmakta olduklarınızı görmektedir.

111- "(Yahudiler) Cennete Yahudilerden, (Hristiyanlar da cennete) Hristiyanlardan başkası asla giremez" dediler. Bu söyledikleri kendi yanlarından ürettikleri doğru ve gerçek olmayan sözlerdir. Onlara de ki: "Eğer doğrulardan iseniz ortaya attığınız sözün delilini getirin".

112- Hayıır (dedikleri gibi değil), kim küfür ve şirkten arınmış olarak yüzünü sadece Allah'a teslim ederse, onun bu yaptığının karşılığı Allah katındadır (cennete o girecek). Bu şekilde davrananlara korku yoktur, onlar üzüntü de duymayacaklardır.

113- Yahudiler , "Hristiyanlar doğru bir inanç üzerinde değildirdedi. Hristiyanlar, "Yahudiler doğru bir inanç üzerinde değildirdedi. Halbuki onlar kitabı okudukları halde, bilgisizlerin dediklerinin örneği gibi dedi. Allah, kalkış gününde birbirleri ile ihtilaf ettikleri hususta en doğru kararı verecektir.

114- Allah'ın mescitlerinde isminin anılmasını men eden, ve onların harap olması için koşuşturandan daha yanlış yapan kimdir?. Halbuki onların oraya (Allah'tan)korkanlar olarak girmekten başka bir hakları yoktur. Onlara dünyada rezillik, ahirette ise şiddetli azap vardır.

115- Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Hiç şüphesiz ki Allah lütfu geniş olandır bilendir.

116- "Allah çocuk edindi" dediler. Hayır, O her türlü noksanlıktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa onundur, hepsi gönülden ona boyun eğmiştir.

117- Göklerin ve yerin yoktan yaratıcısıdır. Bir işin olmasına hükmettiğinde ona, "Ol" der, o da olur.

118- Bilgisiz (müşrik)ler, "Allah bizimle konuşmalı ya da ondan bize gözle görülür bir delil gelmeli değilmiydi?dedi. Öncekilerde onların örneği gibi dedi. Kalpleri birbirine benzedi. Biz delillerimizi kesinen inananlar için açıkladık.

119- Muhakkak ki biz seni gerçekle müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.Şiddetli ateşin arkadaşları olacaklardan sen sorumlu tutulmayacaksın.

120- Onların inançlarına uymadıkça, Yahudiler ve Hristiyanlar asla senden hoşnut olmaz. (Onlara) De ki: Hiç şüphesiz , Allah'ın yolu doğru yolun ta kendisidir. Sana gelen bu bilgiden sonra, onların keyfi arzularına uyacak olursan, Allah(ın azabın)dan (kurtarmak için) sana sahip çıkan koruyan ve yardım eden olmaz.

121- Kendilerine kitap verdiklerimiz, o kitaba uymak (hükümlerini hayata geçirmek) sureti ile, onu gereği gibi okumayı  yerine getirirler. İşte bunlar kitaba inanmış olanlardır. Bu kitabı kimler inkar eder ise, işte onlar zarar edenlerin ta kendileridir.

122- Ey İsrailoğulları, üzerinizdeki ( Firavun'un zulmünden kurtarmak sureti ile yaptığım) nimetimi, ve sizi (bir zamanlar) Firavun ve ordusuna karşı üstün kıldığımı hatırlayın. 

123- Öyle bir güne karşı korunun ki (o günde) bir kimsenin kendisinden başka bir şey karşılığı olmaz. Ve ondan fidye alınmaz, ona şefaat de fayda sağlamaz,Onlara yardım da edilmez.

124- Bir zaman Rabbi İbrahim'i, bir takım kelimeler(den oluşan emirler) ile zorlu bir denemeye tabi tutmuş, İbrahim'de bu denemeyi (yüz akı) ile yerine getirmişti. ( bunun karşılığında olarak Rabbi ona) "Seni insanlara örnek alınacak bir kişi yapacağım"  dedi. (İbrahim'de Rabbine) "Soyumdan gelecek olanları da örnek alınacak kişiler yap" demişti. (Rabbi, İbrahim'in bu isteğine karşılık) "Verdiğim söz, yanlış yapanları kapsamaz" demişti.

125- Biz Kabe'yi insanlar için güvenli bir bölge, tevhit inancının merkezi olarak tahsis etmiş;  İbrahim'in bu makamının tevhit inancına uygun bir şekilde ibadet yeri olarak benimsenmesini emretmiş, bizzat İbrahim ve oğlu İsmail'den Kabe'yi her türlü şirkten muhafaza etmeleri ve orayı hac ve diğer ibadetler için gelen yerli yabancı herkese açık bir tevhit mekanı olarak korumaları doğrultusunda onlardan söz almıştık. (*)

(*) Bakara s. 125. ayetinin meali, Hasan Elik tarafından yapılan Tevhit Mesajı adlı Kur'an çevirisinden alıntı yapılmıştır.

126- Bir zaman İbrahim: "Rabbim burasının güvenli bir şehir haline getir, onlardan Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünler ile rızıklandır" demiş. (Allah):"Onlardan inkarcı olanı da az bir süre (ürünlerle) yararlandıracağım, sonra da onu ateş azabına mahkum edeceğim, orası ne kötü dönüş yeridir" demişti. 

127- Bir zaman İbrahim, Beyt'in (Kabe'nin) temellerini İsmail ile yükseltiyor (ve şöyle dua ediyor)du: Rabbimiz yaptığımızı bizden kabul et, sen her şeyi işiten ve her şeyi bilensin.

128- Rabbimiz ikimiz sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da sana teslim olan bir topluluk meydana getir. Bize vakitli ibadetlerimizi  ve yerlerini göster. Bize tevbe et (bize lütuf ile dön) . Muhakkak sen (kullarına lütufla) dönen ve bağışlayansın.

129- Rabbimiz, onlara içlerinden, senin ayetlerini okuyan ve yaşamına geçiren, onlara kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten, onları (şirk pisliğinden) temizleyen bir elçi gönder. Muhakkak sen kendisine galebe çalınamayan ve hükmünde isabetli olansın.

130- İbrahim'in inancından, kendisini akılsız durumuna düşürenden başka kim yüz çevirir?. And olsun ki biz dünyada onu (resul olarak) seçtik, ve şüphesiz ki ahirette de salihlerden olacaktır.

131- (Bu karşılığı alacak olmasının sebebi ise) Rabbi ona "Teslim oldediğinde, (hiç tereddüt etmeden)  "Göklerin yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbine teslim oldumdemiş olması(ve o doğrultuda bir yaşam sürmesi) dir.

132- İbrahim, sahip olduğu bu inancı oğullarına da emretti. (İbrahim'in yolunu izleyen torunu) Yakup'ta aynı şekilde bu inancı, "Ey oğullarım hiç şüphesiz Allah sizin için bu yaşam biçimini seçti, siz asla ona teslim olmuşlardan başka bir inanca sahip olarak can vermeyin"  (diye oğullarına öğütleyerek aynı yolu takip etmelerini emretti.)

133- (Ey Yahudi ve Hristiyanlar) Yoksa siz Yakub'un ölümü anında onun yanında hazırmıydınız? (de onun sizin gibi inandığını söylüyorsunuz). Yakup, oğullarına "Benden sonra da kime kulluk edeceksiniz?" dediğinde, oğulları ona "Senin ilahına, ve ataların İbrahim, İsmail, İshak'ın ilahına, bir tek ilah olarak onu tanıyacak ona kulluk edecek, ve sadece ona teslim olacağızdemişlerdi.

134- Onlar bir topluluktu geldi geçti. Onların kazandıkları  kendileri içindir, sizin kazandıklarınız da  kendiniz içindir. Siz onların yapmış olduklarından (hesap gününde) herhangi bir pay sahibi olmayacaksınız.

135- (Yahudiler ve Hristiyanlar inananlara) "Yahudi veya Hristiyan olun ki, doğru yolu bulmuş olasınız"  dediler. (Onlara) De ki: Hayır!, Doğru yolu bulmak, bozulmamış fıtrat sahibi olarak İbrahim'in inancına uymaktır.

136- (Sizi kendilerine çağıran Yahudi ve Hristiyanlara) Şöyle deyin: Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlara indirilene, Musa'ya, İsa'ya verilene ve Nebilere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiç birisinin arasında (sizin yaptığınız gibi) ayrım yapmayız (hepsine inanırız). Biz O'na teslim olanlarız.


137- Onlar, eğer O'na sizin inandığınız gibi inanırlar ise, doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirecek olurlarsa ayrılığa düşmüş olurlar. (Sana düşmanlık ederlerse) Allah, onlara karşı sana kafi gelecektir. O, işiten ve bilendir.

138- Allah'ın boyası (dini), boyası (dini) Allah'tan daha güzel olan kimdir?. Biz sadece O'na kulluk edenleriz (deyin).

139- (Yahudi ve Hristiyanlara) De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, onun (elçilerini kimlerden seçeceği) hakkında bizimle mi tartışıyorsunuz?. Bizim yaptıklarımızın karşılığı bize, sizin yaptıklarınızın karşılığı sizedir. Biz yaşam biçimimizi sadece O'na has kılanlarız.

140- Yoksa siz "Hiç şüphesiz İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunları Yahudi veya Hristiyan idi" mi diyorsunuz?. (Onlara) De ki: (Onların ne olduklarını) siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah'mı (daha iyi biliyor)?. Kendisinde mevcut olan saklanmaması gereken bir bilgiyi, Allah'tan gizleyen bir kimseden daha zalim kimdir?. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

141- Onlar bir topluluktu geldi geçti. Onların kazandıkları kendileri içindir, sizin kazandıklarınız da  kendiniz içindir. Siz onların yapmış olduklarından (hesap gününde) herhangi bir pay sahibi olmayacaksınız. 

142- İnsanlar(Medine'li Yahudiler)den akılsızlar, "Onları yönelmiş oldukları kıbleden çeviren(sebep) nedir?" diyecekler. (Onlara) De ki: Doğu da batı da Allah'ındır, O dilediğini doğru yola iletir.

143- İşte sizi böylece (Yahudi ve Hristiyanlarda olan) her türlü aşırılıktan uzak bir toplum olarak yetiştirdik ki, siz insanlara örnek olasınız, Resul'de sizin bu örnekliğinize (kıyamet gününde) hakkınızda şahit olsun. Seni üzerinde bulunduğun kıbleye yöneltme sebebimiz, elçiye uyan ile iki ökçesi üzerinde geri döneni bilmek içindir. Bu değişiklik, Allah'ın klavuzluk yaptığı kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı boşa çıkaracak değildir. Hiç şüphesiz Allah insanlara karşı şefkatli ve bağışlayıcıdır.

144- Biz senin yüzünü göğe çevirip durduğunu muhakkak görüyoruz. Şimdi seni razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun, yüzlerinizi Mescidi Haram tarafına çevirin. Kendilerine kitap verilmiş olanlar bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu muhakkak bilmektedirler. Allah onların yapmakta olduklarından da habersiz değildir.

145- And olsun ki kitap verilmiş olanlara ne kadar delil getirmiş olsan da, senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar da birbirlerinin (Yahudiler Hristiyanların, Hristiyanlar da Yahudilerin) kıblesine uyacak değillerdir. And olsun ki (kıble değişimi konusunda) sana gelen bu kesin bilgiden sonra artık onların delilsiz iddialarına tabi olacak olursan, bu takdirde yanlış yapanlardan olursun.

146- Kitap verilen(Hristiyan ve Yahudi)ler, onu (Mescidi Haram'ın kıble olduğunu), çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar(*). Buna rağmen onlardan bir kısmı bu gerçeği bildikleri halde gizlemektedirler.

(*) Bu ayeti bir çok meal (Muhammed'i) şeklinde bir parantez açarak çevirmesine rağmen, ayetin bağlamı kıble konusu ile alakalı olduğu için o şekilde açılan parantezlerin bağlama uymadığını düşünmekteyiz.

147- Gerçek bilgi sana Rabbindendir. Artık bu konuda sakın kuşkuya kapılanlardan olma.

148- Herkesin yüzünü çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi topluca (hesap gününde) bir araya getirir. Hiç şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir.

149- Her ne nereden çıkarsan yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. (Mescidi Haram'ın kıble olması) Sana Rabbinden bir gerçektir. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

150-  Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun yüzünüzü onun tarafına çevirin ki, insanlar (Yahudi olanlar)ın yanlış yapanlarından başkalarının size karşı getirebilecekleri bir delilleri olmasın. Doğru yol üzerinde olabilmeniz ve sizin üzerinizdeki nimetimi yerine getirmem için, onlardan korkmayın benden korkun. 

151- Üzerinizdeki nimetimin tamamlanması, ve doğru bir yol üzerinde olabilmeniz için (İbrahim'in duasına icabet ederek) size içinizden, ayetlerimizi okuyan ve yaşamına geçiren, kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten, sizi (şirk pisliğinden) temizleyen, size bilmediklerinizi öğreten bir elçi gönderdik.

152- Öyleyse beni hatırınız da tutun ki, bende sizi hatırımda tutayım, ve bana karşı nankörlük yapmayın.

153- Ey inananlar, zorluklara karşı direnmek ve mücadele etmek, size kulluk görevi adına yüklenen sorumlulukları yerine getirerek benden yardım talebinde bulunun. Hiç şüphesiz ki Allah, zorluklara karşı dayanan ve mücadele edenlerle birliktedir.

154-  Allah'ın yolunda öldürülenler için "Ölüler" demeyiniz, hayır onlar diridirler, fakat siz (onlar gibi aynı şekilde canınızı feda etmeden) bunu anlayamazsınız.

155- Sizi mutlaka korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile zorlu denemeye tabi tutacağız. Başlarına gelenlere karşı dayanma ve mücadele gücüne sahip olanları müjdele.

156- Onlar ki, böyle sıkıntılı durumlar ile karşılaştıklarında "Bizim her şeyimiz Allah'a aittir, biz ona döneceğiz" dediler.

157- İşte onlara Rablerinden destek ve merhamet vardır, ve onlar doğru yol üzerindedirler.

158- Hiç şüphesiz ki Safa ve Merve, Allah'ın (kulluk) alametlerindendir. Artık kim Ev'i (Kabe'yi) hac veya umre için ziyaret ederse, o ikisinin arasında yürümesinde herhangi bir sakınca yoktur. Kim ki kendisine emredilmiş olandan daha fazla hayır işlerse, Allah onun karşılığını veren ve bilendir.

159- Hiç şüphesiz, indirdiğimiz apaçık delilleri ve doğru yolu, biz insanlara kitapta açıkladıktan sonra onları gizleyenlere, Allah ve lanet ediciler lanet eder.

160- Ancak (itaatle geri) dönenler ve Allah'ın ayetlerini gizlemeyi terk edenlerin ve onları açıklayanlara lütuf ile geri dönerim. Ben (kullarına lütufla) dönen ve bağışlayanım.

161- (Allah'ın indirdiği ayetleri ve doğru yolu) inkar edenler ve (tevbe etmeden) inkarcı olarak ölenler var ya,  Allah'ın, meleklerin, ve (inanmış olan) bütün insanların laneti işte onların üzerinedir.

162- Hiç şüphesiz, orada (cehennemde) ölüm görmemek üzere kalacaklar, azap onlardan hafifletilmez, ve onların yüzlerine de bakılmaz.

163- Sizin ilahınız, tek ilah (olan Allah)tır. Ondan başka (kulluk edilecek) ilah yoktur. O merhamet eden ve bağışlayandır. 

164- Hiç şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların menfaatini sağlayan (yüklerle) denizde seyreden gemide, Allah'ın gökten indirerek ölümünden sonra onunla yeryüzünü dirilttiği su da, her canlıyı yeryüzünde yaymasında, rüzgarları değişik yönlerden estirmesinde, yer ile gök arasındaki boyun eğmiş bulutlarda aklını kullanan bir topluluk için işaretler vardır.

165- İnsanlardan bazıları Allah'ın aşağısında olan (kişi, cemaat, tarikat, ideoloji ve fırka) ları ona denk tutarak, onun kulları üzerindeki hak ve yetkilerini o denk tuttuklarına verir, ve onları Allah'ı sever gibi severler. İnananların ise(o denk tutulanlara değil) Allah'a olan sevgisi daha şiddetlidir. Allah'ın aşağısında olanları ona denk tutma yanlışını yapanlar, azabı gördüklerinde (ona denk tuttuklarının hiç bir güce sahip olmadığını) bütün gücün Allah'a ait ve onun azabının çok şiddetli olduğunu keşke (ölmeden önce) bilselerdi.

166- Hesap gününde (Allah'a denk tutulmak sureti ile) uyulanlar, kendilerine uyanlardan uzaklaşır. (Allah'a karşı yaptıkları bu haksızlıktan dolayı) azabı görmüşler ve aralarındaki bütün yakınlıklar kesilmiştir.

167- Uyanlar, "Keşke bizim için bir kere daha (dünyaya geri) dönüş olsa da, onların bizden uzaklaştığı gibi biz de onlardan uzaklaşsak" diyecek, Allah onlara bu yaptıklarını pişmanlıklar olarak gösterecek, ve onlar ateşten çıkamayacaklardır.

168- Ey insanlar, yeryüzündekilerden helal temiz olmak şartıyla yeyin. Şeytana ayak uydurmayın, çünkü o size apaçık düşmandır.

169- O size ancak kötülüğü ve hayasızlığı, hakkında doğru bilgi sahibi olmadığınız şeyleri Allah'a isnat etmeyi emreder.

170- Onlara "Allah'ın indirdiğine uyundenildiği zaman, onlar "Hayır, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız" dediler. Ataları aklını kullanmayan ve doğru yolda olmayan kimseler olsa bile mi? (onlara uyacaklar).

171- (Allah'ın indirdiğine uyun çağrısına olumlu cevap vermeyen) inkarcıların örneği, çobanın sesini işiten ve (o sesi anlamadığı için) onu bağırıp çağırma olarak anlayan hayvan sürüsüne benzer. Onlar sağır, dilsiz, kördürler, akıllarını kullanmıyorlar.

172- Ey inananlar, size rızık olarak verdiğimiz temiz şeylerden yeyin, eğer sadece ona kulluk ediyorsanız (bu rızıkları size vermesinden ötürü) Allah'a şükredin. 

173- O size ancak leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkasının adına kesileni haram kılmıştır. Kim ki açlık sebebi ile darda kaldıysa, başka darda kalanın hakkına saldırmamak ve aşırı gitmemek şartı ile bunları yemesinde ona bir günah yoktur. Hiç şüphesiz ki Allah, bağışlayandır merhamet edendir.

174- Hiç şüphesiz ki Allah'ın indirdiği kitaptaki gerçekleri gizlemek suretiyle az bir bedele satanlar var ya, işte onlar elde ettikleri  kazanç ile karınlarına ateşten başka bir şey yemiyorlar. Allah, kalkış gününde onlarla konuşmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Acı azap onlar içindir.

175- İşte onlar, doğru yolu karşılık olarak vererek yanlış yolu, bağışlanmayı karşılık olarak vererek azabı satın alanlardır. Onlar ateş (tehditlerin)e karşı ne de cüretkarlar.

176- Şu sebepten ötürüdür; Allah kitabı gerçekle indirmiştir. Kitap üzerinde ihtilaf edenler, derin bir anlaşmazlık içindedirler.

177- Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz iyi ve erdemli olmak değildir. İyi ve erdemli olan o kimsedir ki, Allah'a, ahiretin gününe, meleklere, kitaba, nebilere inanır, mala karşı olan sevgisine rağmen onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, darlığa düşmekten dolayı isteyenlere, kölelere verir, kulluk adına yüklendiği her türlü sorumluluğu ayakta tutar, maddi ve manevi arınmayı yerine getirir, anlaşmalara sadık kalır, sıkıntı ve darlık  zamanında dayanır ve mücadele eder, işte bunlar doğru olanlardır, bunlar korunanlardır.

178- Ey inananlar, (teammüden) öldürülenler hakkında kısas hükmünü uygulamak, sizin üzerinize (farz olarak) yazıldı. Buna göre cinayeti kim işledi ise cezayı da o çekmelidir, bu kişi hür de olsa, köle de olsa, kadın da olsa fark etmez(*).  Cinayeti işleyen kişi şayet, öldürülen kişinin yakınları tarafından kısas hükmünün uygulanmaması için af edilirse, böyle durumlarda belirlenmiş olan kurallara uyulmalı, ve tespit edilen bedeli güzellik ve uygunlukla ödemelidir. Bu (bedel ödeme uygulaması) size Rabbinizden bir hafifletme ve bağışlamadır. Bundan sonra  kim aşırı giderse (kan davası gütmeye kalkarsa) ona acı azap vardır.

(*) Bu cümlenin çevirisi, Hasan Elik tarafından yapılan Tevhit Mesajı adlı Kur'an çevirisinden alıntı yapılmıştır.

179- Ey temiz akıl sahipleri, üzerinize farz kıldığımız kısas uygulaması, toplumun can emniyetinin sağlanması, cinayet işlemekten sakındıran ve caydıran bir önlemdir.

180-  Kendisine ölümün yaklaştığını anlayan birinize, eğer geriye mal bırakacak ise, anne baba ve akrabalarına geriye bıraktığı mal hususunda güzel ve uygun şekilde vasiyet etmesi korunmak isteyenlerin üzerine (farz olarak) yazıldı.

181- Kim bu vasiyeti işittikten sonra, bunu (ölen kişinin söylemediği bir) başka vasiyet ile değiştirirse, bunun günahı onu değiştirenlerin üzerinedir. Hiç şüphesiz Allah işitendir bilendir.

182- Eğer bir kimse,  vasiyet eden kişinin (varisler arasında) adaletsizlik yaptığından veya günaha meylettiğinden endişelenecek olursa, o kimsenin (varisler arasında hakkaniyeti esas alarak) adil bölüşüm yapılmasını sağlamasında onun üzerine bir vebal yoktur. Hiç şüphesiz  Allah bağışlayandır  merhamet edendir.

183- Ey inananlar, oruç sizden öncekilere (farz olarak) yazıldığı gibi, korunmanız için size de  yazıldı.

184- (Üzerinize yazılan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim hasta veya yolculukta (olması nedeniyle oruç tutamayacak) olursa, diğer günlerde tutsun. Oruca zorlukla dayananlar için ise bir çaresiz doyumu fidye vardır. Kim ki kendisine emredilmiş olandan daha fazla hayır işlerse, bu kendisi için daha hayırlıdır. (Size verilen fidye ruhsatına rağmen) eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185- Ramazan ayı ki, insanlar için kılavuz olan, doğru yolu gösteren apaçık delilleri kapsayan, doğru olan ile yanlış olanı birbirinden ayıran Kur'an, o ayda indiril(meye başlan)dı. Sizden kim o aya erişirse oruç tutsun. Kim hasta veya yolculukta (olması nedeniyle oruç tutamayacak) olursa, diğer günlerde (bu ayda tutamadığı oruçlarını) tutsun. Allah size(böyle bir ruhsat vermekle) kolaylık istiyor, zorluk istemiyor. (Bu ruhsatı verme sebebi) sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola klavuzluk ettiği için onu yüceltmeniz, ve ona şükretmeniz içindir.

186- Kullarım sana benden sorduklarında (onlara söyle ki) ben onlara (uzak değil) yakınım. Bana dua edenin duasına (araya kimseyi aracı koymaya gerek olmadan) cevap veririm. Öyleyse onlar da benim onlara yaptığım çağrıma cevap versinler, bana inansınlar ki doğru yolu bu şekilde bulmuş olsunlar.

187- Oruç gecesinde kadınlarınız ile cinsel ilişki kurmanız size helal kılındı. Kadınlarınız ile kurduğunuz cinsel ilişki sizi ve onları zina gibi kötü fiillerden korur (*). Allah sizin kendinize karşı sadakatsizlik yapabileceğinizi bilmekte olduğu için size(lütuf ile) döndü ve böyle bir yasaklama getirmemek sureti ile sizi günahlardan korudu. Şimdi onlarla (oruç gecelerinde) cinsel ilişki kurun, Allah'ın sizin üzerinize helal ilişki yolu ile yazdığını arayın, ve gecenin karanlığı ile günün aydınlığı birbirinden ayırt edilinceye kadar yeyin için, sonra orucu geceye tamamlayın. Mescitlerde itikaf halinde olduğunuzda ise kadınlarınızla cinsel ilişki kurmayın. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sakın bu sınırları ihlal etmeyin. Allah işte böylece insanlara korunmaları için ayetlerini böyle açıklıyor.

(*) Bu cümle ayet içinde geçen Libasun kelimesi üzerinden verilmek istenilen mesaj dikkate alınarak anlam yorum tarzında çevrilmiştir.

188- Mallarınızı aranızda hak olmayan yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını günah olduğunu bile bile (helal olmayan yollardan) yemek için o mallarınızı yöneticilere aktarmayın.

189- Sana ayın evrelerinden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar(ın günlük hayatlarındaki işleri) ve hac için vakit ölçüleridir. Evlere arkadan girmekle iyi ve erdemli olunmaz. İyi ve erdemli kişi korunan kişidir. Evlere kapılarından girin. Arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için Allah'tan sakının.

190- Sizinle savaşanlarla siz de Allah'ın yolunda savaşın, (savaş hukukunu çiğnemek sureti ile) aşırı gitmeyin. Allah hiç şüphesiz aşırı gidenleri sevmez. 

191- Onları nerede yakalarsanız öldürün, sizi çıkardıkları yerden (Mekke'den) siz de onları çıkarın. (Onların şirk inancına sahip olmalarından dolayı yaydıkları) Fitne, öldürmekten daha kötüdür. Onlar sizinle Mescid-i Haram yanında savaşmadıkça, siz de onlarla orada savaşmayın. Eğer onlar (Mescid-i Haram yanında) sizinle savaşırlarsa, siz de orada savaşmak sureti ile onları öldürün. İnkarcıların karşılığı işte böyledir.

192- Eğer onlar (sizinle savaşmaya ) son verirlerse, şüphesiz ki Allah bağışlayandır merhamet edendir.

193- Fitne ortadan kalkıncaya, din (insanların yönetileceği sistem) Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer onlar son verirlerse, artık yanlış yapanlardan başkasına düşmanlık yoktur.

194- Haram ay yasağına uymak, o yasağa (uymayanlar için değil) uyanlar için geçerlidir. Haram ay yasağına uymak karşılıklıdır (bir taraf yasağı ihlal ederse karşı tarafta ihlal edebilir). Kim size (haram aylarda) saldırırsa siz de ona onun size saldırdığı gibi karşılık verin. (aşırı gitmekten) Allah'tan korunun, şunun biliniz ki Allah korunanlarla beraberdir.

195- Allah'ın yolunda harcama yapın, (harcama yapmamak sureti ile) kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin hiç şüphesiz ki Allah iyilik edenleri sever.

196- Hac ve umreyi Allah için yerine getirin. Eğer (hac ve umre yapmaktan) engellenirseniz kolayca bulabileceğiniz bir kurbanlık gönderin. Gönderdiğiniz kurbanlık yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta veya başından bir rahatsızlığı olan (gönderdiği kurban yerine varmadan önce başını tıraş eden) kimse için oruç, sadaka veya kurbandan ibaret bir fidye ödemesi gerekir. Engelden kurtulduğunuz zaman kim hac zamanına kadar umre yapacak olursa onun da kolayca bulabileceği bir kurban kesmesi gerekir. Şayet böyle bir imkana sahip değilse hac da üç gün, hac dan döndüğünde ise yedi gün olmak üzere on gün oruç tutar. Bu hüküm Mescid-i Haram'a dışarıdan gelenler içindir. Allah'tan korunun, bilin ki onun cezası şiddetlidir.

197- Hac bilinen aylardır. Kim bu aylarda hac vazifesini ifa etmeye kendisini mecbur tutarsa bilsin ki hac da cinsel ilişki, onu yoldan çıkaracak fiiller, ve kavga etmek yoktur. Hayır adına ne yaparsanız Allah onu bilir. (Dünya ve ahiret yolculuğu için) azık edinin, şüphesiz azığın hayırlısı korunmaktır. Ey temiz akıl sahipleri benden korunun.

198- (Hac aylarında ticaret yapmak sureti ile) Rabbinizden bir gelir talep etmenizde herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan sel gibi boşanıp indiğinizde Meşar-ı Haram (Müzdelife) yanında Allah size doğru şekilde onu anmayı nasıl gösterdi ise, onu öylece anın. Doğrusu siz bundan önce onu doğru şekilde anmayarak yolunu kaybedenlerden idiniz.

199- (Başkalarından üstünlük iddiası içinde kendinizi insanlardan ayırıp ta, Arafat'a çıkmadan Müzdelife'de beklemeye durmayın) Herkesin sel gibi boşanıp aktığı yerden siz de boşanıp akın ve (şimdiye kadar gösterdiğiniz muhalefetten ve yaptığınız hatalardan dolayı) Allah'tan bağışlanma dileyin. Hiç şüphesiz ki Allah, günahları çok bağışlayan (bilhassa mü'minlere karşı) hususi rahmet ve merhameti pek bol olandır (*) 

(*) Bakara s. 199. ayetinin çevirisi Ali Ünal tarafından yapılan meal'den alınmıştır.

200- Hac ibadeti ile ilgili vazifelerinizi bitirdiğinizde (İslam olmadan önce) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha şiddetli biçimde Allah'ı anın. İnsanlar içinde "Rabbimiz bize dünyada ver" diye(rek dua ede)n vardır. Bu kimseye ahirette (cennet nimetlerinden) bir pay yoktur.

201- (İnsanlardan) kimi de "Rabbimiz bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver, bizi ateşin azabından koru" der.

202- İşte onlar için, kazandıklarının karşılığı vardır. Allah hesabı çabuk görendir.

203- Allah'ı sayılı günlerde anın. Korunan kimsenin iki günde acele ederek (Mina'dan Mekke'ye) dönmesinde ona günah olmadığı gibi, dönüşü tehir etmesinde de bir günah yoktur. Allah'tan korunun ona toplanacağınızı bilin.

204- İnsanlar içinde bazıları vardır ki, dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider, ve kalbindekine Allah'ı şahit getirir. Halbuki o hasımların en yamanıdır.

205- Senin yanından ayrıldığında ise yeryüzünde bozuculuk yapmak, iktisadi ve sosyal düzenin bozulması için koşuşturur. Hiç şüphesiz Allah bozucuları sevmez.

206- Ona "Allah'tan korun" denildiği zaman, (bu ikaz ona dokunur) gururu onu günaha sevk eder. Böylesine cehennem kafi gelir, ve orası (onun için) ne kötü bir yataktır.

207- İnsanlardan kimisi vardır ki Allah'ın rızasını aramak için kendisini (onun yolunda) feda eder. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

208- Ey inananlar, topluca barış ve selamete girin, ve şeytana ayak uydurmayın. Şüphesiz o sizin için apaçık düşmandır.

209- Size apaçık deliller geldikten sonra eğer yine de ayağınız kayacak olursa, bilin ki Allah güçlüdür hükmünde isabet edendir.

210- Yoksa onlar (inanmak için) Allah'ın ve meleklerin bulut gölgelerinin içinden çıkıp gelmesini ve emrin yerine getirilmesini mi bekliyorlar?. yapılan bütün işler Allah'a döndürülür.

211- İsrailoğullarına sor, onlara nice apaçık ayetler verdik. Kim Allah'ın nimetini, kendisine geldikten sonra değiştirirse bilsin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir.

212- İnkar edenlere dünya hayatı süslendi. Onlar inananlar ile alay ediyorlar. Oysa Allah'a karşı gelmekten korunan bu kimseler kalkış gününde onlardan üstün olacaklardır. Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.

213- İnsanlar (yaratılış amacı bakımından) tek bir topluluktur (fakat zaman içinde ihtilafa düştüler). (Bu ihtilafların giderilmesi için) Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak onların aralarından nebiler çıkardı. O nebilere, insanlar arasındaki ihtilaflarda hakem olması için kitabı gerçekle indirdi. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki hasetten ötürü ihtilafa düşenler, yine kendilerine kitap verilenlerden başkaları olmadı. Allah, izni ile inananları, onların üzerinde ihtilaf ettikleri doğru ve gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru yola iletir.

214- Sizden öncekilerin başlarından geçen zorluk ve meşakkatlerin bir benzeri sizin de başınızdan geçmeden, cennete girivereceğinizi mi hesab ettiniz?. Darlık ve sıkıntı onları öylesine bunalttı ki, elçi ve onunla birlikte olan inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar sarsıldılar. Bilmiş olun şüphesiz ki Allah'ın yardımı yakındır.

215- Sana,  neyi (kime) hayır yolunda harcayacaklarını soruyorlar. Onlara de ki: Hayır yolunda harcayacağınız mal anne baba, yakınlar, yetimler, çaresizler ve yolda kalmışlara olmalıdır. İyilik olarak ne yaparsanız Allah onu bilir.

216- (Gerekli hallerde) Savaş, ondan hoşlanmamış olsanız da sizin üzerinize (farz olarak) yazıldı. Sizin hoşlanmadığınız bir şey, umulur ki sizin için hayırlı olabilir. Sizin sevdiğiniz bir şey ise, umulur ki sizin için şer olabilir. Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

217- (Mekke'li müşrikler savaşın yasak olduğunu bildiğiniz halde) Sana, haram ayda (bu ayın hürmetini ihlal ederek) savaşmanın hükmünü soruyorlar. Onlara de ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (Fakat sizin yaptığınız) Allah'ın yolundan alıkoymak, Allah'ı inkar etmek, Mescid-i Haram'dan alıkoymak ve oranın halkını (Medine'ye hicret etmek zorunda bırakmak sureti ile) çıkarmak, Allah'ın katında daha büyük bir günahtır. (Sizin şirk inancına sahip olmanızdan dolayı yaydığınız) Fitne, öldürmekten daha kötüdür. Eğer onların gücü yetecek olsa, sizi dininizden döndürünceye kadar, sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Sizden kim dininden döner inkarcı olarak ölürse, onların yaptıkları dünya ve ahirette boşa gitmiştir. İşte bu kimseler ateşin arkadaşları olacak, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

218- Hiç şüphesiz ki, İnananlar, hicret edenler, ve Allah'ın yolunda cihat edenler, işte bunlar Allah'ın rahmetini umabilirler. Şüphesiz ki Allah bağışlayandır merhamet edendir.

219- Sana içki ve kumarın hükmünü soruyorlar. Onlara de ki: İkisinde de insanlar için hem büyük günah, hem de faydalar vardır. Ancak bu ikisinin günahı, faydalarından daha büyüktür. Sana neyi harcayacaklarını soruyorlar. Onlara de ki: İhtiyaçtan fazla olanı(ndan). Allah böylece  düşünesiniz diye ayetlerini böyle açıklıyor.

220- Dünya ve ahiret hakkında sana yetimlerden de soruyorlar. Onlara de ki: Onların durumlarını  düzeltmeye çalışmak hayırlı olandır. Eğer onlarla (mallarının korunup gözetilmesi ve onların bakımı büyütülmesi gibi hususlarda) bir arada yaşarsanız kardeşlik hukukunun gerekleri dairesinde hareket ediniz. Allah (yetimlerin malları hakkında) bozgunculuk yapan ile,  durumlarını düzeltmeye çalışanı ayırır. Eğer Allah dileseydi (yetimlerin mallarının korunup gözetilmesi konusunda bazı esneklikler vermemek sureti ile) sizi zora sokabilirdi. Allah hiç şüphesiz ki güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

221- Allah'a ortaklar koşan kadınlar ile, onlar (şirk inancını terk ederek) inanana kadar evlenmeyin. İnanmış olan bir kadın köle, hoşunuza gitmiş olsa bile, Allah'a ortaklar koşan bir kadından daha hayırlıdır. Allah'a ortaklar koşan erkekler ile de onlar (şirk inancını terk ederek) inanana kadar (kadınlarınızı onlarla) evlendirmeyin. İnanmış olan bir erkek köle, siz hoşunuza gitmiş olsa bile, Allah'a ortaklar koşan bir erkekten daha hayırlıdır. O müşrikler (inançları ve yaşamları ile) ateşe, Allah ise izni ile cennete ve bağışlanmaya çağırır, ve ayetlerini insanlar öğüt alsın diye böylece açıklar.

222- Sana hayızdan soruyorlar. Onlara de ki: O bir rahatsızlık halidir. Bundan dolayı hayız halindeki kadınlarla, onlar temizleninceye (hayız halinden çıkana) kadar cinsel ilişki kurmayın. Temizlendikleri (hayız halinden çıktıkları) zaman Allah'ın size emrettiği yerden, onlar ile cinsel ilişki kurun. Allah hiç şüphesiz ki itaatle dönenleri sever, temizlenenleri de sever.

223- Kadınlarınız sizin (nesillerinizin devamını sağlayan) tarlanızdır. O halde tarlanıza (Allah'ın emrettiği yerden) dilediğinizce gelin. Kendiniz için (ahirete yönelik iyi amelleri) önceden gönderin. Allah'tan korunun, ona kavuşacağınızı bilin, inananlara  müjdele.

224- İyilik yapmak, sakınmak, insanlar arasındaki bozuculuğa mani olmak gibi konularda ettiğiniz yeminlerinizden dolayı Allah'ı engel kılmayın. Allah işitendir bilendir.

225- Allah sizi kesin kararınız olmadan rastgele yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Ancak kalplerinizin kazandığı ile dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır cezalandırmakta acele etmeyendir.

226- Kadınları ile cinsel ilişkide bulunmayacaklarına dair yemin edenler, dört ay beklerler. Eğer (bu aylar içinde) ettikleri  yeminden dönerlerse, (bilsinler ki) şüphesiz Allah bağışlayandır merhamet edendir.

227- Eğer kadınları boşamaya kesin kararlı iseler, (bilsinler ki) şüphesiz Allah işitendir bilendir.

228- Boşanan kadınlar üç hayız müddeti evlenmeden beklerler. Eğer Allah'a ve ahiretin gününe inanıyorlar ise, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. (Onları boşayan) Kocaları eğer onlara zarar vermek gibi bir amaç gütmüyor iseler, (bekleme süreleri içinde) onlar ile yeniden evlenmeye (diğer koca adaylarına göre) daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların erkekler üzerinde hak ve adalete uygun vazife ve sorumlulukları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki vazife ve sorumlulukları derece olarak daha fazladır. Allah güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

229- Boşanma iki keredir. (iki kere boşanıp aynı eş ile üçüncü defa nikahlanma) Sonrasında ise evlilik, ya hak ve adalete uygun bir olarak devam eder, ya da güzel ve uygun şekilde onu bırakır (boşar). (Boşadıktan sonra) Onlara verdiklerinizi geri almanız size helal değildir. Ancak her ikisinin Allah'ın (evlilik hakları için koyduğu) sınırlarını aşmaktan endişeye düşmeleri halinde, siz de bu ikisinin Allah'ın (evlilik hakları için koyduğu) sınırlarını aşmasından endişeye düşerseniz, kadının (kocasından boşanmak için) hakkından vazgeçmesinde ikisine bir günah yoktur. Bu hükümler Allah'ın sınırlarıdır, sakın bu sınırları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

230- (Daha önce iki defa boşayıp, üçüncü defa nikahladıktan sonra) Eğer kadını (üçüncü defa) boşayacak olursa, o kadın başka bir kişi ile nikahlanıncaya kadar artık ona helal olmaz. Eğer (nikahlandığı kişi) o kadını boşayacak olursa (veya ölürse), şayet Allah'ın (evlilik hukuku ile ilgili) sınırlarını ayakta tutacaklarına kesin olarak inanıyorlar ise, birbirlerine dönmelerinde (yeniden nikahlanmalarında) ikisine bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır, bilen bir topluluk için ayetlerini böyle açıklıyor.

231- Kadınları boşadığınızda onlar bekleme sürelerinin sonuna ulaştıklarında, ya onları hak ve adalete uygun olarak tutun, ya da hak ve adalete uygun olarak bırakın. Onları, zarar vermek ve aşırı gitmek amacı ile tutmayın. Kim bu şekilde hareket ederse, yanlışı kendisine yapmış olur. Allah'ın ayetlerini alaya almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki (iman) nimetini, size onunla öğüt vermek için kitap ve hikmetten indirdiğini hatırlayın. Allah'tan korunun, ve biliniz ki Allah her şeyi bilir.

232- Kadınları boşadığınızda onlar bekleme sürelerinin sonuna ulaştıklarında, aralarında karşılıklı rıza ve güzellik ve uygunlukla anlaştıkları koca(aday)ları ile nikahlanmalarına engel olmayın. İçinizden Allah'a ve ahiretin gününe inananlar için böyle öğüt verilmektedir. (Boşadığınız kadınlara karşı) Böyle davranmanız daha dürüst ve daha temizdir, Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

233- (Boşanmış) Anneler, emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, çocuklarını tam iki yıl emzirirler. (Emzirme süresince) Onların güzel ve  uygun bir şekilde yiyecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarını temin etmek, emzirdikleri çocuğun babasına aittir. Hiç bir kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklenmez. Anne ve baba çocuğu yüzünden zarara uğratılmasın. (Çocuğun babası ölecek olursa annenin ihtiyaçlarını karşılamak) aynı şekilde mirasçıların üzerine vazifedir. Eğer anne ve baba karşılıklı rıza ile yaptıkları istişare sonucunda, çocuğu iki yıldan önce sütten kesmek isterlerse, anne ve babaya herhangi bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (süt annelerine) emzirtmek isterseniz, emzirme ücretini güzel ve uygun ölçüler dahilinde verdiğiniz takdirde, size bir günah yoktur. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görmektedir.

234- İçinizden vefat ederek geriye eşler bırakanların eşleri, evlenmeden dört ay on gün beklerler. Bu sürenin sonuna ulaştıklarında, güzel ve uygun surette yaptıkları (evlilik anlaşmaları)ndan dolayı, sizin üzerinize herhangi bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

235- (Dört ay on gün bekleme sürelerini doldurmamış olan) Kadınlarla evlenmek istediğinizi belli etmenizde, veya böyle bir isteği içinizden geçirmenizde, size herhangi bir günah yoktur. Allah, onlarla evlenmek isteğinizi içinizden geçireceğinizi bilmektedir. Ancak, onlarla meşru söz söyleme haricinde, gizlice sözleşmeyin. Bekleme sürelerine ulaşmadan da onlarla nikah akdi yapmaya kalkışmayın. Bilin ki Allah içinizden geçenleri bilmektedir, o halde ondan sakının. Bilin ki Allah bağışlayandır cezalandırmakta acele etmeyendir.

236- Kadınları, onlarla cinsel ilişki kurmadan veya onlara herhangi bir mehir belirlemeden boşayacak olursanız, size bu konuda herhangi bir günah yoktur. Bu şekilde boşadığınız kadınları faydalandırın. Zengin olan zenginliği nispetinde, zengin olmayan da gücü nispetinde güzel ve uygun şekilde onları faydalandırması, iyilik edenlerin üzerine bir yükümlülüktür.

237- Onları cinsel ilişki kurmadan önce, ve mehir belirlemiş olarak boşayacak olursanız, üzerinize düşen yükümlülük, belirlediğiniz mehrin yarısıdır. Ancak boşanan kadınların bu haklarından feragat etmeleri, veya nikah akdini elinde tutan erkeklerin belirledikleri mehrin tamamını vermeleri başkadır. Belirlediğiniz mehrin tamamını vermeniz korunmaya daha yakındır. Birbirinize karşı fedakarca davranma gereğinizi sakın unutmayın. Allah, hiç şüphesiz ki yapmakta olduklarınızı görmektedir.

238- (Sizin için koyduğumuz bu hükümlere riayet etmek sureti ile Rabbinizden) Bağışlama ve destek isteyen bir hayata ve (sizi kötülüklerden alıkoyacak olan) namaza özen gösterin. Allah'a itaat için ayağa kalkın.

239- Eğer güvenliğinizden endişe edecek olursanız namazı yaya veya binekte iken de kılabilirsiniz. Güvenliğinizden emin olduğunuzda ise, bilmediklerinizi size öğrettiği gibi Allah'ı anın.

240- İçinizden vefat ederek geriye eşler bırakacak olanlar, geride bırakacakları eşleri için evlerinden çıkarılmadan bir yıl geçimlerini temin edecek şekilde faydalanmalarını vasiyet etsinler. Eğer onlar (kendi istekleri ile) çıkacak olurlarsa, onların kendileri hakkında aldıkları kararlarda meşru surette yaptıklarından dolayı, size herhangi bir günah yoktur. Allah şüphesiz güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

241- Boşanmış kadınların geçimlerinin güzel ve uygun bir şekilde temin edilmesi,  korunmak isteyenlerin üzerine gerekli bir yükümlülüktür.

242- Allah, aklınızı kullanmanız için size ayetlerini böyle açıklıyor.

243- Binlerce kişilik topluluk olmalarına rağmen (düşmanları ile savaşmanın verdiği) ölüm korkusu ile yerlerinden yurtlarından çıkanları görmedin mi?. (Düşmanları ile savaşmaktan korkmalarından dolayı yerleri yurtları istila edilerek zelil duruma düştükleri için) Allah onlara Ölün * dedi, sonra onları (düşmanlarına karşı galip getirmek sureti ile yeniden kaybettikleri yurtlarını geri kazandırarak) hayata döndürdü. Hiç şüphesiz ki, Allah insanlara lütufkar olmasına rağmen, insanların çoğu ona karşı nankörce davranırlar.

(*) Buradaki Ölün emrinin, hakiki anlamda bir ölüm değil toplumların düşman istilası karşısında maruz kaldıkları zelil durumu tasvir eden mecazi anlamda bir kullanım olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü devamında gelen Talut kıssasındaki hayata döndürülme işlemi de aynı şekilde mecazi anlam taşımaktadır.

244- Allah'ın yolunda savaşın, ve bilin ki Allah işitendir bilendir.

245- (Allah yolunda yapılan savaşı finanse etmek için) Allah'ın karşılığını artıracağı güzel borcu kim verir?. (Kullarının maddi imkanlarını) Daraltan ve genişleten o dur, (yaptıklarınızın karşılığını almak üzere) ona döndürüleceksiniz.

246- Musa'dan sonra nebilerine  "Bize bir yönetici tayin et de Allah'ın yolunda savaşalım" diyen, İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi?. (Nebileri onlara) "(İsteğiniz kabul edilir de) Savaşmak sizin üzerinize (farz olarak) yazılır, ve siz de savaşmaktan kaçınacak olursanız?dedi".(Onlar da) "Yurtlarımızdan çıkarılmış, çoluk çocuğumuzdan ayrı düşürülmüş olduğumuz halde, biz neden Allah'ın yolunda savaşmaktan kaçınalım ki" dediler. Savaş üzerlerine yazıldığında ise, onlardan az bir kısmı hariç olmak üzere (savaşmaktan) yüz çevirdi. Allah yanlış yapanları bilmektedir.

247- Nebileri onlara, " Allah şüphesiz size Talut'u yönetici olarak tayin etti" dedi. (Nebilerinin bu sözüne karşılık İsrailoğullarının ileri gelenleri) "Biz yöneticiliğe ondan daha layık, ve onun maddi yönden bir üstünlüğü yok iken, o bize nasıl yönetici olabilir ki?" dediler. (Onların bu sözüne karşılık nebilere onlara) "Hiç şüphesiz ki, Allah sizin için yönetici olarak onu seçti, onu bilgi ve beden gücü bakımından sizden üstün kıldı" dedi. Allah yöneticiliği dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır bilendir.

248- Nebileri onlara, "Hiç şüphesiz ki, Allah'ın onu sizin başınıza yönetici olarak tayin etmiş olmasının delili, size melekler tarafından taşınan sandığın gelmesidir ki, o sandığın içinde Rabbinizden bir güven duygusu ve Musa ve Harun ailesinden kalanlar bulunmaktadır. Hiç şüphesiz ki, İnanmış kimseler iseniz bunda sizin için bir delil vardır" dedi.

249- Talut ordusu ile sefere çıktığında (ordusuna), "Hiç şüphesiz ki, Allah, (bana itaat edip etmediğiniz hususunda) sizi bir nehir ile zorlu bir denemeye tabi tutacak, kim o nehrin suyundan içerse (bana itaat etmemiş olduğu için) benden değildir. O nehrin suyundan bir avuç almak müstesna olmak üzere tatmayan ise (bana itaat etmiş olduğu için) bendendir." dedi. Talut'un bu emrine rağmen ordusundan az bir kısmı müstesna olmak üzere, o nehrin suyundan içti. Nehri, kendisine itaat eden ve güven duyanlar ile birlikte geçtiğinde, (Talut'a itaat etmeyen ve güven duymayan geride kalanlar) "Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok" dediler. Rablerine kavuşacaklarını kesin olarak bilen (Talut'a güven duyan ve itaat eden) ler ise, "Nice sayıca az olan topluluk vardır ki, Allah'ın izni ile sayıca çok olan topluluğa karşı galip gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir" dedi.

250- Calut ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıklarında, "Rabbimiz üzerimize mücadele ve dayanma gücü yağdır, ayaklarımızı sabit kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et dediler.

251- Onları Allah'ın izni ile hezimete uğrattılar. Davut Calut'u öldürdü. Allah ona yönetim gücü ve doğruyu yanlıştan ayırt edebilme yeteneği verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları (n kötülüklerini) birbirleri ile defetmesi olmasaydı, yeryüzünde büyük bir bozgunculuk yaşanırdı. Ancak Allah yaratmış olduğu her şeye karşı lütuf sahibidir.

252- İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Muhakkak ki sen gönderilmiş elçilerdensin.

253- İşte bu elçiler, onların bazısını bazısına üstün kıldık. Onlardan bazısı ile Allah konuşmuş ve bazılarını derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu Kutsal Ruh ile destekledik. Eğer Allah dilemiş olsaydı kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra elçilerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak, bazıları inanmak bazıları ise inkar etmek sureti ile ihtilafa düştüler. Allah dilemiş olsaydı birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak Allah dilediğini yapar.

254- Ey inananlar, alış verişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı bir gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcayın. İnkar edenler yanlış yapanların ta kendileridir.

255- Allah, ondan başka (yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi) ilah yoktur. O (Müşriklerin kulluk ettikleri putlar gibi cansız değil) diridir, ve yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir. Onu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi onundur. Onun izni olmadığı halde, katında şefaat edecek (olduğuna inanılan da) kimmiş?. O göklerde ve yerde yarattıklarının önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O dilemedikçe kimse onun ilminden hiç bir şey elde edemez. Onun hükümranlık alanı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunup gözetilmesi ona güç gelmez. Yüce ve ulu olan O dur.

256- Dinde zorlama yoktur. Hak olan yol, hak olmayan yoldan açıkça ayrılmıştır. Kim Tağut'u* inkar ederek, Allah'ı tek ilah olarak kabul ederse, kendisini kurtuluşa götüreceği sağlam bir yola girmiş olur. Allah işitendir bilendir.

* Allah'ın yetki alanını ihlal edip, o yetkileri kendisinde gören.

257- Allah, inananların sahip çıkanı koruyucusudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin sahip çıkanı koruyucusu ise Tağuttur. (Bu tağutlar) Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte bu kimseler ateşin arkadaşları olacaklar ve orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

258- Allah'ın kendisine yönetim gücü ve hükümranlık verdiği kişinin,  Rabbi hakkında İbrahim ile girdiği tartışmayı görmedin mi?. İbrahim ona dedi ki: "Benim Rabbim dirilten ve öldürendir".  O "Ben de diriltir ve öldürürüm" dedi. İbrahim ona, "Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de onu batıdan getirsene" deyince, o inkarcı  ne diyeceğini bilemeyerek şaşkına döndü. Allah yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

259- Veya altı üstüne gelmiş bir şehre uğrayan kişiyi (görmedin mi). Dedi ki: "Allah bu beldede yaşamış olan insanları (*) ölümünden sonra nasıl diriltecek?". Onun bu sözü üzerine Allah onu yüz yıl ölü olarak bıraktı, sonra onu diriltti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın" dedi, o da "Bir gün veya bir günden daha az" dedi. (Allah ona) "Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine ve içeceğine bak (bunca yıl geçmesine rağmen) hiç değişmemiş, eşeğine bak seni insanlar için bir delil olsun diye bunları yaptık.(Çürümüş)Kemiklere bak onları nasıl ayağa kaldırıyor, sonra (o kemiklerin üzerine) et giydiriyoruz". Sorusunun cevabı kendisine bu şekilde gösterildikten sonra, " Allah'ın her şeyi güç yetiren olduğunu şimdi daha iyi biliyorum" dedi.

(*) Böyle bir anlam verme gerekçemiz, Yusuf s. 82. ayetinde geçen "İçinde yaşadığımız beldeye sorcümlesinin, "İçinde yaşadığımız belde halkına sor" anlamında olmasındandır. 

260- Bir zaman İbrahim, "Rabbim ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster" dedi. (Rabbi ona) "Yoksa(ölüleri dirilttiğime) inanmıyormusun?" dedi. (İbrahim) "Hayır inanıyorum fakat kalbim yatışsın istiyorum" dedi. (Rabbi ona) "Kuşlardan dört tanesini tut, onları seslendiğinde seni tanıyacak şekilde kendine alıştır, sonra onları parçalar halinde her dağa bırak, sonra onları çağır koşarak sana gelirler, bil ki Allah güçlüdür hükmünde isabet edendir" dedi. 

261- Mallarını Allah'ın yolunda harcayanların misali, yedi başak bitiren tane gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediği kişi için (yaptığı harcamanın karşılığını) kat kat artırır. Allah lütfu geniş olandır bilendir.

262- Mallarını Allah'ın yolunda harcadıktan sonra, başa kakmak ve eziyet etmek sureti ile harcadıklarının arkasına düşmeyenler var ya,  onların yaptıklarının karşılığı Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzüntü de duymayacaklardır.

263- Güzel bir söz ve bağışlama, arkasından eziyet gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiç bir şeye muhtaç olmayan, cezalandırmakta acele etmeyendir.

264- Ey inananlar, Allah'a ve ahirete inanmadığı halde, malını insanlara gösteriş olsun diye harcayan kimse gibi, yaptığınız harcamaları başa kakmak ve eziyet etmek sureti ile boşa çıkarmayın. Bunu yapanın kişinin örneği, üzerinde toprak olan, kuvvetli bir yağmurda ise üzerindeki toprağı selin sürüklediği çıplak kalmış  kayanın örneği gibidir. Bu kimseler yaptıkları harcamalardan hiç bir şey elde edemezler. Allah inkarcılar topluluğunu doğru yola iletmez.

265- Mallarını, Allah'ın rızasını aramak, içlerinde olanı sağlamlaştırmak için harcayanların misali, yüksek bir tepede bulunan, bol yağmur aldığında ürününü iki kat veren, bol yağmur yağmasa dahi çisentisi düşen bahçe gibidir. Allah yapmakta olduklarınızı görmektedir.

266- Sizden biriniz,  hurma ve üzümden oluşan, altından ırmaklar akan, içinde her türlü ürünün yetiştiği bir bahçesi olsun da, kendisi yaşlanmış ve onun soyu da zayıf kimseler olsun, o böyle bir durumda iken bahçesine ateşli bir kasırga isabet ederek yanmasını temenni eder mi?. Allah, düşünmeniz için ayetlerini size böyle açıklıyor.

267- Ey inananlar hayır yolunda yaptığınız harcamalarınızı, kazandıklarınızın güzel  olanlarından, ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın.  Size verilse gözünüzü yummadan alamayacağınız güzel ve hoş olmayan şeyleri hayır olarak harcamaya yeltenmeyin. Allah hiç bir şeye muhtaç olmayan, övgüye layık olandır.

268- Şeytan size, fakirleşeceğinizi vaat ederek, hayasızlığı emreder. Allah ise hayır yolunda harcama yaptığınızda kendisinden bir bağışlama ve lütuf vaat eder. Allah lütfu geniş olandır bilendir.

269- (Allah) Doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini dilediğine verir, kime böyle bir yetenek verilmiş ise ona çok hayır verilmiş demektir. Bunu temiz akıl sahiplerinden başkası düşünmez.

270- Hayır yolunda yaptığınız her harcamayı, ve adadığınız her adağı, Allah muhakkak bilir. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur.

271- Yardımlarınızı açıktan yaparsanız ne güzeldir, eğer yardımlarınızı ihtiyaç sahiplerine gizlice verirseniz bu daha hayırlı olup, yaptığınız kötü işlerin bir kısmının örtülmesini sağlar. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

272- Onları doğru yola iletmek senin görevin değildir. Ancak Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır adına yaptığınız her harcama kendiniz içindir. Siz zaten hayır yolunda yaptığınız harcamaları, ancak Allah'ın rızasını gözetmekten başka bir amaçla yapmazsınız. Hayır adına yaptığınız her harcamanın karşılığı size tam olarak ödenir, bu konuda size karşı yanlış yapılmaz.

273- (Yapacağınız yardımlar) Şu fakirler için (olmalıdır), kendilerini (cihat için) Allah'ın yoluna hasretmiş olduklarından dolayı yeryüzünde rızık temin etmek için (vakit ve) imkan bulamazlar. Onları tanımayanlar,  iffetlerinden ötürü onların hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını hesap ederler. Sen onları yüzlerinden tanırsın, yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. (Bu kimselere) Hayır adına ne harcama yaparsanız Allah onu bilir.

274- Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayır yolunda harcayanlar, onların mükafatı Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, ve onlar üzüntü de duymayacaklardır.

275- Faiz(den elde edilmiş geliri) yiyenler (kabirlerinden), şeytan tarafından perişan edilmiş bir halden başka bir şekilde kalkmazlar. Onların böyle bir durumda kalkacak olmaları, "Alış veriş nasıl helal ise faiz de helaldir" demelerinden ötürüdür, halbuki Allah alış verişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Kime (faizin haramlığı konusunda) Rabbinden bir öğüt gelir, faiz almaya son verirse, geçmişi kendisine ve yaptığının hesabı Allah'a aittir. Her kim (faizciliği bırakmayıp) geri dönerse,  işte bu kimseler ateşin arkadaşları olacak, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

276- Allah, faizden elde edilen kazancın bereketini yok eder, yardımları ise bereketlendirir. Allah bütün nankör ve günahkarları sevmez.

277- Hiç şüphesiz ki, inanan, bozuculuğa mani olmaya yönelik filller işleyen, üzerine yüklenen her türlü kulluk görevini ayakta tutan ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, ve onlar üzüntü de duymayacaklardır.

278- Ey inananlar, eğer inanmış kimseler iseniz Allah'tan korunun ve faizden gelir elde etmeyi terk edin.

279- Eğer faizden gelir elde etmeyi terk etmeyecek olursanız, bu yaptığınızın Allah ve elçisinden (faiz yiyenlere karşı) açılan harpten haberiniz olsun. Eğer itaatle dönerseniz ana malınız sizindir, böylece siz yanlış yapmamış olursunuz, size de yanlış yapılmamış olur.

280- (Borçlu) Eğer ödeme sıkıntısı içine düşmüş ise, (faiz almak yerine) borcunu ödeyebileceği zamana kadar ona mühlet tanıyın. Eğer bilirseniz borcu almayıp bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. 

281- Öyle bir günden korunun ki, o günde Allah'a döndürüleceksiniz, sonra herkese kazandığının karşılığı eksiksiz ödenecek, ve onlara asla yanlış yapılmayacak. 

282- Ey inananlar, belirlenmiş bir müddet sonra ödemek üzere birbirinize borçlandığınız zaman, o borcu yazın. Aranızdan bir yazıcı o borcu adaletle yazsın. Yazıcı borcu Allah'ın öğrettiği şekilde (adil olarak) yazmaktan çekinmesin. Üzerinde alacaklısının hakkı olan borçlu da borcunu yazdırsın, Rabbi olan Allah'tan korunsun borcundan hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer borçlu akli veya bedeni bakımdan herhangi bir engele sahip veya borcunu yazdırmaya gücü yetmiyorsa, sahip çıkan koruyucusu olarak tayin edilen kişi o borcu adil bir şekilde yazdırsın. (Bu işlemi yaparken) Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit olarak bulundurun. Eğer şahit olarak iki erkek bulamazsanız şahitlik yapmalarına engel bir durum olmayan şahitlerden bir erkek ve kadınlardan biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için iki kadını şahit olarak bulundurun. Şahitler (şahitlik için) çağrıldıklarında çekinmesinler. Borç, küçük olsa da büyük olsa da onu yazmaya üşenmeyin, bu Allah'ın katında adalete daha uygun, şahitlik bakımından daha sağlam ve (borcun miktarı konusunda) herhangi bir şüpheye düşmemenize daha yakındır. Ancak aranızda peşin olarak yaptığınız ticareti kayıt altına almamanızda size herhangi bir günah yoktur. Birbiriniz ile alışveriş yaptığınız zaman şahit bulundurun. Ne alışverişi yazan kişi, ne de alışverişe şahit olan kişi zarara uğratılmasın, eğer onlara zarar verecek olursanız, bu yaptığınız sizin yoldan çıkmanız demek olur. Allah'tan korunun, Allah size (ticari hayatınızda da nasıl davranacağınızı) öğretiyor. Allah her şeyi bilendir.

283- Eğer yolculukta iseniz ve borcu yazacak birini de bulamamışsanız, o zaman (borç karşılığında) alınmış rehinler yeter. Eğer (borçlu ve alacaklı olarak) birbirinize güven duyarsanız (rehin bırakmaya gerek duymazsanız), kendisine güven duyulan kimse üzerindeki borcu ödesin. Rabbi olan Allah'tan korunsun. Şahitliği gizlemeyin, kim onun gizlerse muhakkak o, kalbi günahkar bir kimse olmuştur. Allah şüphesiz yapmakta olduklarınızı bilmektedir.

284- Göklerde ve yerde olanlar Allah'a aittir. İçinizde olanı açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Allah'ın her şeye güç yetirendir.

285- Elçi, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, inananlar da (Rablerinden indirilene inandı). (Resul ve inananların) Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine inandı. (İnananlar dediler ki) elçiler arasında (Yahudiler gibi) hiç bir ayrım yapmayız. Dediler ki: "İşittik ve itaat ettik, senden bağışlama isteriz Rabbimiz dönüş yalnız sanadır".

286- Allah, kişiyi ancak gücünün yettiği ölçüsünde mükellef tutar. Herkesin yaptığı iyilik kendi lehine, yaptığı kötülükte kendi aleyhinedir. Rabbimiz, unutur veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü yükleme. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bizim sahip çıkanımız koruyucumuzsun, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder