1- Ey inanmış olanlar, o bağlılıkları eksiksiz yerine getirin. Siz yasaklı halde iken o avlanmayı serbest saymamak şartıyla, sizin üzerinize peşi sıra okunacak şeyler dışında, o dört ayaklı otçul hayvanlar size serbestleştirildi. Şüphesiz ki Allah, ne istiyorsa öyle karar verir.
2- Ey inanmış olanlar, Allah'ın (kulluk) farkındalıklarına ve o yasak aya ve o hediyeye ve o gerdanlık (takılmış kurbanlık)lara ve Efendilerinden bir lütuf ve bir hoşnutluk peşine düşerek o Yasak Ev'i ziyarete gelenlere (hürmetsizliği) serbest görmeyin. Ve (ihramdan çıkıp) o serbestleştiğiniz zaman, artık avlanabilirsiniz. Ve sizi o Yasak Mescit'ten uzaklaştırdılar diye, bir topluluğa olan öfkeniz sakın sizi aşırı davranmaya sevk etmesin. Ve o erdemlilik ve o korunma bilinci üzerinde destekleşin. Ve o günah ve o düşmanlık üzerinde destekleşmeyin. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, o sonuçlandırması çok serttir.
3- Size, o ölü hayvanı ve o kanı ve o domuzun etini ve (kesilirken) ona Allah'tan başkasına ses yükseltilmişi (Allah'tan başkasının adı anılmış) ve o boğulmuşu ve o vurulmuşu ve o yüksekten düşmüşü ve o boynuzla süsülmüşü ve o yırtıcı hayvan yemişi - (ölmeden önce leş olmaktan) arındırdığınız başka- ve o dikili taşlar üzerine boğazlanmış (hayvanları) ve o fal okları ile pay aramanızı yasaklaştırıldı. Bunlar(a uymamanız) bir itaatten çıkmaktır. Gerçeği örtmüş olanlar bugün sizin yaşam sisteminiz(i terk etmeniz)den ümit kesmiştir. Artık onlardan endişelenmeyin, benden endişelenin. Bugün yaşam sisteminizi size eksiksizleştirdim ve size olan nimetimi tamamladım ve sizin için bir yaşam sistemi olarak İslam'a hoşnut oldum. Artık kim bir açlıktan dolayı zarar görür de, o günaha meyletmeksizin (yerse), artık şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.
4- Senden kendilerine nelerin serbestleştirildiğini soruyorlar. De ki: "Size o temizler ve Allah'ın size öğrettiği şeyden öğrettiğinden öğreterek yetiştirilen o avcı hayvanlardan olanlar(ın sizin için tuttukları) serbestleştirildi. Artık sizin için sıkıca tuttukları şeylerin üzerine Allah'ın adını hatırlayarak yeyin. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, o hesabı çok hızlı görendir."
5- Bugün size o temizler serbestleştirildi. Ve o kitap verilmiş olanların yiyeceği size serbest ve sizin yiyeceğiniz de onlara serbesttir. Ve o inananlardan o korunan hür kadınlar ve sizden önce o kitap verilmiş olanlardan o korunan hür kadınlar, (siz) korunanlar, zinadan kaçınanlar ve gizli dostlar sahiplenmeyenler olarak, iş karşılıklarını verdiğiniz zaman (size serbesttir). Ve kim o inancı (redderek) örterse, artık onun işlediği kesinlikle boşa gitmiştir. Ve o son (yaşam)da da o ziyan edenlerdendir.
6- Ey inanmış olanlar, o kulluk görevine (namaza) kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi o dirseklere kadar yıkayın ve başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı sıvazlayın*. Ve eğer cünüp haldeyseniz, iyice temizlenin. Ve eğer hasta veya bir sefer üzerinde veya sizden biri o tuvaletten gelmiş veya o kadınlarla dokunuşmuş da (cinsel ilişki kurmuş) bir su bulamadıysanız, bir temiz toprağa yeltenin de ondan yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah, sizin üzerinize hiçbir burukluk vermeyi istemiyor, fakat şükretmeniz için sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.
* Ayetin Arapça metninde geçen "Vemsehu biruusiküm ve ercüleküm" ibaresi her ne kadar ayakların yıkanmasına işaret ediyor olsa da, ibarenin olması gereken şekli "Vemsehu biruusiküm ve ercüliküm" şeklindeki okumadır. Bu okuma ise ayakların da mesh edilmesi gerektiğine işaret etmektedir.
7- Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini ve onunla sizi bağladığı ve: "işittik ve itaat ettik" dediğiniz zaman yeminle bağlanmış sözünü hatırlayın. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.
8- Ey inanmış olanlar, Allah için o hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olun. Ve bir topluluğa karşı olan öfkeniz sakın sizi onlara karşı eşit davranmamaya sevk etmesin. Eşit davranın; O, o korunma bilincine daha yakındır. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.
9- Allah, İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara, onlar için bir bağışlama ve bir büyük iş karşılığı söz vermiştir.
10- Ve gerçeği örtmüş ve ayetlerimizi yalanmış olanlar ise, işte onlar o şiddetli ateşin arkadaşlarıdır.
11- Ey inanmış olanlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size karşı ellerini geniş tutmaya eğilim göstermişti de, (Allah) onların ellerini sizden önlemişti. Ve Allah'a karşı korunun. Ve artık o inananlar yalnızca Allah'a dayansınlar.
12- Ve ant olsun ki Yakub'un oğulları'ndan yeminle bağlanmış söz tutmuş ve içlerinden oniki lider harekete geçirmiştik. Ve Allah: "Ben sizin beraberinizdeyim. Ant olsun ki eğer o kulluk görevini ayağa kaldırırsanız ve o arınmayı yerine getirirseniz ve elçilerime inanırsanız ve onları desteklerseniz ve Allah'a bir iyi borç verirseniz, sizden kötülüklerinizi kesinlikle örteceğim ve sizi onların altından o nehirler akar bahçelere kesinlikle girdireceğim. Artık bundan sonra içinizden kim gerçeği örterse, kesinlikle o yolun denk olanından sapmıştır" demişti.
13- Yeminle bağlanmış sözlerini bozmaları nedeniyle onları dışladık ve kalplerini kaskatı bir hale getirdik. Kelimeyi konuldukları yerlerinden oynatıyorlar. Ve onunla hatırlatıldıkları şeylerden bir hisse almayı unuttular. İçlerinden bir azı dışında, onların hainliklerinin üzerine muttali olmaya devam edeceksin. Buna rağmen sen onlardan(hatalarını şimdilik) sil ve onlara müsamaha göster. Şüphesiz ki Allah, o iyilik edenleri sever.
14- Ve "Şüphesiz ki biz yardımcılarız*" demiş olanlardan da yeminle bağlanmış sözlerini almıştık da onlar, onunla hatırlatıldıkları şeylerden hisse almayı unuttular. Bunun üzerine bizde aralarına, o kalkışın gününe kadar (sürecek) o düşmanlığı ve o nefreti salıverdik. Ve Allah onların ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri ileride haberlendirecektir.
*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlamı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.
15- Ey o kitabın halkı, size o kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklayan ve birçok şeyden de silen elçimiz kesinlikle gelmiştir. Allah'tan size bir ışık ve bir açıklanan kitap kesinlikle gelmiştir.
16- Allah, hoşnutluğuna takılmış kimseyi onunla o esenliğin yollarına iletir ve kendisinin onayıyla o karanlıklardan o ışığa çıkarır ve onları bir dosdoğru yola iletir.
17- "Şüphesiz ki Allah, Meryem'in oğlu Mesih'in ta kendisidir" demiş olanlar, ant olsun ki gerçeği örtmüştür. De ki: "Eğer Meryem oğlu Mesih'i ve onun annesini ve o yerde olan kimseleri toplu olarak yok etmeyi istese, Allah'tan bir şeye kim hükümran olabilir? O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin hükümranlığı Allah'ındır. Ne dilerse takdir eder. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur."
18- O dönenler* (Yahudiler) ve o yardımcılar* (Hristiyanlar): "Biz Allah'ın oğulları ve O'nun sevdikleriyiz" dediler. De ki: "Öyleyse arkaya takılı suçlarınız nedeniyle niçin sizi azaplandırıyor? Aksine, siz takdir etmiş olduğu kimselerden bir beşersiniz, kimi dilerse bağışlar ve kimi dilerse azaplandırır. O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin hükümranlığı Allah'ındır. Ve o dönüş, O'nadır."
20- 21- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Ey topluluğum, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizin içinizden haberciler çıkarmış ve sizi hükümdarlar yapmış ve o tüm insanlardan hiçbirine vermediği şeyi size vermişti. Ey topluluğum, Allah'ın size yazdığı o kutsallaştırılmış o yere girin ve arkalarınızı geri döndürmeyin, yoksa ziyan edenlere çevrilirsiniz" demişti.
22- (Topluluğu ona): "Ey Musa, şüphesiz ki onda bir zorbalar topluluğu var. Ve onlar ondan çıkıncaya kadar, şüphesiz ki biz ona asla girmeyeceğiz. Eğer onlar ondan çıkarlarsa, şüphesiz ki biz de girenleriz" demişlerdi.
23- (Musa'nın topluluğunun) kaygılanmakta oldukları kimselerden olan, Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği iki adam: "Üzerlerine o kapıdan girin, ona girdiğiniz zaman, artık şüphesiz ki sizler yenenlersiniz. Ve eğer inananlarsanız, artık Allah'a dayanın" demişti.
24- (Topluluğu): "Ey Musa, şüphesiz ki biz onlar onda daimi oldukları sürece oraya sonsuz olarak asla girmeyeceğiz. Artık git sen ve senin Efendin ikiniz öldürüşün, şüphesiz ki biz burada oturanlarız" demişlerdi.
25- (Musa): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben benliğim ve kardeşim dışındakine (söz geçirmeye) hükümran olamıyorum. Artık bizim aramızla bu itaatten çıkan topluluğunun arasını ayır" demişti.
26- (Allah): "Şüphesiz ki o onlara 40 sene yasaklaştırılmıştır. O Yerde şaşkınca dolaşacaklardır. Artık bu itaatten çıkan toplululuğa karşı üzülme" demişti.
27- 28- 29- Ve onlara Adem'in iki oğlunun haberini o gerçekle peşi sıra oku. Hani ikisi de bir yaklaşmalık sunmuşlardı da, ikisinin birinden kabul edilmiş, o diğerinden kabul edilmemişti. (Kabul edilmeyen): "Seni kesinlikle öldüreceğim" demiş, (diğeri ise): "Allah ancak ve ancak o korunanlardan kabul eder. Ant olsun ki eğer sen beni öldürmek için elini genişletici olursan, ben seni öldürmek için elimi sana genişletici değilim. Şüphesiz ki ben o tüm insanların Efendisi Allah'tan kaygılanırım. Şüphesiz ki ben, benim günahıma ve kendi günahına yerleşmeni, böylece o ateşin arkadaşlarından olmanı isterim. Ve bu, o haksızlık yapanların karşılığıdır" demişti.
30- Bunun üzerine benliği onu kardeşini öldürmeyi çok istekli hale getirmiş, o da onu öldürmüş, böylece o ziyan edenlerden olmuştu.
31- Sonrasında Allah, kardeşinin avretini nasıl gizleyeceğini ona göstermek için, o yeri eşeleyen bir karga harekete geçirdi. "Yazıklar olsun bana, bu karga gibi olup kardeşimin cesedini gizlemekten başarısız mı kaldım?" demiş ve o pişmanlık duyanlardan olmuştu.
32- Bundan dolayı, Yakub'un oğulları'na şunu yazdık: "Gerçek şu ki, kim bir benliği başka bir benliği (öldürmesi) veya o yerde bir bozuculuğu olmaksızın öldürürse, sanki o insanları toplu olarak öldürmüştür. Ve kim de onu yaşatırsa, sanki o insanları toplu olarak yaşatmıştır." Ve ant olsun ki elçilerimiz onlara o apaçık delilleri getirmişti. Sonra bunun arkasından şüphesiz ki onlardan birçoğu o yerde kesinlikle savurganlık yapanlardır.
33- Allah'a ve O'nun elçisine harp açanların ve o yerde bir bozuculuğa koşanların karşılığı, ancak ve ancak öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi veya o yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için bu şimdiki (yaşamdaki) bir rezilliktir ve o son (yaşamda) ise büyük bir azap onlar içindir.
34- Üzerlerine güç yetirmeniz öncesinden (pişman olup) itaate dönmüş olanlar hariç. Artık Allah'ın, bir çok bağışlayıcı, bir çok merhamet edici olduğunu bilin.
35- Ey inanmış olanlar, Allah'a karşı korunun, ve O'na o yakınlık fırsatının peşine düşün ve başarıya eriştirilmeniz için, O'nun yolunda gücünüzü kullanın.
36- Şüphesiz ki gerçeği örtmüş olanlar var ya, eğer o yerde olan şeyler toplu olarak ve onun beraberinde bir o kadarı da onların olsa, o kalkışın günü azabından kurtulmak için onu kurtulmalık olarak verseler, onlardan kabul edilmez. Ve bir acı azap onlar içindir.
37- O ateşten çıkmayı isterler. Oysa onlar ondan çıkıcılar değildir. Ve bir kalıcı azap onlar içindir.
38- Ve o erkek hırsızın ve o kadın hırsızın kazandıklarına bir karşılık Allah'tan bir caydırıcılık olarak, ikisinin ellerini kesin. Ve Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.
39- Kim haksızlık yapmasının arkasından itaate döner ve (durumunu) düzeltirse, şüphesiz ki Allah da ona lütufla döner. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.
40- O göklerin ve o yerin hükümranlığının şüphesiz ki Allah'a ait olduğunu bilmedin mi? Kimi dilerse azaplandırır ve kimi dilerse bağışlar. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.
41- Ey o elçi, kalpleri inanmadığı halde ağızları ile "inandık" diyenlerden o gerçeği örtmekte birbirleriyle yarışanlar, seni üzmesin. Ve dönmüş olanlardan* (Yahudilerden) da o yalanı çokça dinleyen, sana (inanmış olarak) gelmeyen diğer bir topluluğu çokça dinleyenler vardır. Onlar kelimeyi yerlerine konulmalarından sonra oynatıyor: "Eğer size şu verilirse, onu alın ve eğer o verilmezse, sakının" diyorlar. Ve Allah kimin ateşe düşmesini isterse, artık ona karşı Allah'tan hiçbir şeye asla hükümran olamayacaksın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemedikleridir. Bu şimdiki (yaşamda) bir rezillik onlar içindir. Ve o son (yaşamda) bir büyük azap ise onlar içindir.
*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönmüş olanlar" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.
42- Onlar, o yalanı çokça dinleyen (rüşvet, faiz gibi) köksüz kazancı çokça yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, artık (istersen) onların arasında karar ver veya onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer onlardan yana kayıtsız kalacak olursan, artık hiçbir şeyle sana asla zarar veremeyecekler. Ve eğer karar verecek olursan, onların arasında o hakkaniyetle karar ver. Şüphesiz ki Allah, o hakkaniyetli davrananları sever.
43- Ve onda Allah'ın kararı olan Tevrat yanlarında olduğu halde, nasıl seni karar verici yapıyorlar? Sonra da bunun ardından (başka tarafa) yöneliyorlar? Ve işte onlar, o inananlar değildir.
44- Şüphesiz ki onda bir doğruya iletme ve ışık olan Tevrat'ı biz indirdik. Teslim olan o haberciler dönmüş* olanlara (Yahudilere) onunla karar verirlerdi. Ve o Efendiye adananlar ve o hahamlar, Allah'ın kitabından kollamaları istenmeleri ve onun üzerine tanıklar olmaları nedeniyle (onunla karar verirlerdi). Artık o insanlardan endişelenmeyin, benden endişelenin ve benim ayetlerimi bir az bedele değişmeyin. Ve kim Allah'ın indirdiği şey ile karar vermezse, işte onlar o gerçeği örtücülerin ta kendileridir.
*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönmüş olanlar" anlamı verme gerekçemiz, Araf. s. 156. ayetinde geçen bağlamına binaendir.
45- Onlara, onda: "O benliğe karşılık o benlik ve o göze karşılık o göz ve o buruna karşılık o burun ve o kulağa karşılık o kulak ve o dişe karşılık o diş ve o yaralamalarda da bir suça denk karşılık" olduğunu yazdık. Kim onu (kısası) bağışlarsa, artık o kendisi için (günahını) örten bir karşılık olur. Ve kim Allah'ın indirdiği şey ile karar vermezse, işte onlar o haksızlık yapanların ta kendileridir.
46- Ve Meryem oğlu İsa'yı, Tevrat'tan önünde olan şeyi doğrulayıcı olarak onların (elçilerin) üzerinde peşine düşürdük. Ve ona, onda bir doğruya iletme ve bir ışık olan, Tevrat'tan önünde olan şeyi doğrulayıcı ve o korunanlar için bir öğüt ve bir doğruya iletme olan İncil'i verdik.
47- Ve İncil'in halkı, ondaki Allah'ın indirdiği şey ile karar versin. Ve kim Allah'ın indirdiği şey ile karar vermezse, işte onlar o itaatten çıkanların ta kendileridir.
48- Ve sana da o kitabı o gerçekle, o kitap'tan (Tevrat'tan ve İncil'den) önünde olan şeyi doğrulayıcı ve onun üzerine bir gözetici koruyucu olarak indirdik. O halde onların arasında Allah'ın indirdiği şey ile karar ver ve sana o gerçekten gelmiş olan şeyden (dönerek) onların keyfi arzularına takılma. Sizden her biriniz için bir hukuk ve bir uygulama yöntemi yaptık. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, sizi bir tek toplum yapardı, fakat size verdiği şeylerde sizi yoklamak için (böyle yapmadı). O halde o hayırlarda öne geçin. Dönüş yeriniz toplu olarak Allah'adır. Artık hakkında aykırılığa düşmekte olduğunuz şeyleri size haberlendirecektir.
49- Ve onların arasında Allah'ın indirdiği şey ile karar ver ve onların keyfi arzularına takılma diye (indirdik). Ve onların Allah'ın sana indirdiği şeyin bir kısmından (alıkoyarak)seni ayartmalarından sakın. Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık bil ki Allah ancak ve ancak arkaya takılı bir kısım suçlarını(n karşılığını) onlara eriştirmek istiyor. Ve şüphesiz ki o insanlardan birçoğu, kesinlikle itaatten çıkanlardır.
50- Yoksa onlar o düşüncesizliğin kararının peşine mi düşüyorlar? Kesinkes inanan bir topluluk için kararca Allah'tan daha iyi kimdir?
51- Ey inanmış olanlar, o dönenleri (Yahudileri) ve o yardımcıları (Hristiyanları) yönelenler olarak sahiplenmeyin. Onların bazısı bazısının yönelenleridir. Ve içinizden kim onları yönelen edinirse, şüphesiz ki artık o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.
52- Kalplerinde bir bozukluk olanların: "Bize bir felaketin eriştirilmesinden endişeleniyoruz" diyerek onların içinde birbirleriyle yarışmakta olduklarını görürsün. Umulur ki Allah o fethi veya kendi yanından bir buyruğu getirir de, böylelikle benliklerinde sakladıkları şeye pişman olurlar.
53- Ve (o zaman) inanmış olanlar: "Kendilerinin şüphesiz ki sizin beraberinizde olduklarına dair, güçlü yeminleriyle Allah'a yemin etmiş olanlar bunlar mı?" diyeceklerdir. Onların işledikleri boşa gitmiş, böylelikle de ziyan edenler olmuşlardır.
54- Ey inanmış olanlar, içinizden kim kendi yaşam sisteminden geri döndürülecek olursa (bilsin ki); Allah ileride bir topluluk getirir, onları sever ve onlar da O'nu severler, o inananlara karşı daha alçak gönüllü, o gerçeği örtücülere karşı ise güçlüdürler, Allah'ın yolunda güçlerini kullanırlar ve bir kınayıcının kınamasından da kaygılanmazlar. Bu, Allah'ın onu kime dilerse vereceği lütfudur. Ve Allah, (her şeyi) bir kapsayıcıdır, bir en iyi bilicidir.
55- Sizin yöneleniniz ancak ve ancak, Allah ve O'nun elçisi ve o kulluk görevini ayağa kaldıran ve o arınmayı saygıyla eğilerek yerine getiren inanmış olanlardır.
56- Ve kim Allah'ı ve O'nun elçisini ve inanmış olanları yönelen edinirse, şüphesiz ki Allah'ın grubu o yenenlerin ta kendileridir.
57- Ey inanmış olanlar, yaşam sisteminizi bir alay ve bir oyun konusu olarak sahiplenmiş sizden önce o kitap verilmiş olanlardan ve o azılı gerçeği örtücülerden olanları yönelenler olarak sahiplenmeyin. Ve eğer inananlarsanız, Allah'a karşı korunun.
58- Ve o kulluk görevine (namaza) seslendiğiniz zaman onu bir alay ve bir oyun konusu olarak sahiplenirler. Bu, onların bağ kurmaz bir topluluk olmaları nedeniyledir.
59- De ki: "Ey o kitabın halkı, Allah'a ve bize indirilmiş şeye ve önceden indirilmiş şeye inandık diye mi ve sizin çoğunuzun itaatten çıkanlar olduğunuzdan ötürü mü bizden öç alıyorsunuz?"
60- De ki: "Allah'ın yanında ödülce! bundan daha bir şerli olanı size haberlendireyim mi? Kimi ki Allah onu dışlamış ve ona hiddetlenmiş ve onlardan o maymunlar ve o domuzlar ve o taşkınlık yapana kul haline getirmişse, işte onlar, durumca daha şerli ve o yolun denk olanından daha çok sapmışlardır."
61- Ve size geldikleri zaman, "İnandık" derler. Oysa onlar (yanınıza) kesinlikle o gerçeği örtücülükle girmişler ve onlar yine kesinlikle onunla çıkmışlardır. Ve Allah, onların gizlemekte oldukları şeyleri en iyi bilendir.
62- Ve onlardan birçoğunun o günah ve o düşmanlık ve (rüşvet faiz gibi) o köksüz kazancı yemekte birbirleriyle yarışmakta olduklarını görürsün. İşlemekte oldukları şeyler kesinlikle ne sıkıntılıdır.
63- O efendiye adananların ve o hahamların onları o günah söylemlerinden ve (rüşvet faiz gibi) o köksüz kazancı yemelerinden vazgeçirmeli değil miydi? Ustalıkla yapmakta oldukları şeyler kesinlikle ne sıkıntılıdır.
64- Ve o dönenler (Yahudiler) dedi ki: "Allah'ın eli bağlanmıştır." Onların elleri bağlandı ve dedikleri nedeniyle dışlandılar. Aksine, O'nun iki eli de geniştir, nasıl dilerse öyle harcar. Ve Efendinden sana indirilmiş şey, içlerinden birçoğunun taşkınlığını ve gerçeği örtücülüğünü kesinlikle arttırmaktadır. Aralarına o kalkışın gününe kadar (sürecek) o düşmanlığı ve o nefreti bıraktık. Her ne zaman o harp için bir ateş tutuşturmuşlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve o yerde bir bozuculuğa koşarlar. Ve Allah, o bozuculuk yapanları sevmez.
65- Ve eğer o kitabın halkı inanmış ve korunmuş olsalardı, onlardan kötülüklerini kesinlikle örter ve onları kesinlikle o nimet bahçelerine girdirirdik.
66- Ve eğer onlar Tevrat'ı ve İncil'i ve Efendilerinden onlara indirilmiş şeyi ayağa kaldırmış olsalardı, kesinlikle üstlerinden ve ayaklarının altından yerlerdi*. Onlardan orta yol tutan bir toplum vardır ve onlardan birçoğunun işlemekte oldukları şeyler ne kötüdür.
*Göğün ve yerin nimetlerinden faydalanırlardı.
67- Ey o Elçi, Efendinden sana indirilmiş şeyi ulaştır. Ve eğer yapmadıysan, O'nun mesajını ulaştırmamış olursun. Ve Allah seni o insanlar(ın zararın)dan saracaktır. Şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücüler topluluğunu doğruya iletmez.
68- De ki: "Ey o kitabın halkı, Tevrat'ı ve İncil'i ve size Efendinizden indirilmiş şeyi ayağa kaldırana kadar, hiçbir şey üzerinde değilsiniz." Efendinden sana indirilmiş şey, onlardan birçoğunun taşkınlığını ve (gerçeği) örtücülüğünü kesinlikle arttırmaktadır. Artık o gerçeği örtücü topluluğa karşı üzülme.
69- Şüphesiz ki, İnanmış olanlardan ve dönmüş* (Yahudi) olanlardan ve o sabiilerden ve o yardımcılar (Hristiyanlar)dan*, kim Allah'a ve o son güne inanır ve bir düzgün iş işlerse, artık onlara hiçbir kaygı olmaz ve onlar üzülmezler.
70- Ant olsun ki Yakub'un oğulları'ndan yeminle bağlanmış söz almış ve onlara elçiler göndermiştik. Her ne zaman bir elçi onlara benliklerinin hoşlanmayacağı şeyi getirmişse, bir bölüğü yalanladılar bir bölüğü de öldürüyorlardı.
71- (Elçilere yaptıkları yüzünden) bir deneme olmayacağını hesap ettiler de bu yüzden körleştiler ve sağırlaştılar. Sonra Allah onlara lütufla döndü, sonra onlardan birçoğu yine körleştiler ve sağırlaştılar. Ve Allah, onların işlemekte oldukları şeyi bir en iyi görücüdür.
72- "Şüphesiz ki Allah, Meryem oğlu Mesih'in ta kendisidir" diyenler, ant olsun ki gerçeği örtmüştür. Oysa Mesih, "Ey Yakub'un oğulları, benim de Efendim ve sizin de Efendiniz olan Allah'a kulluk edin. Gerçek şu ki; kim Allah'ı ortaklaştırırsa, Allah ona o bahçeyi kesinlikle yasaklamıştır ve onun sığınağı o ateştir. Ve o haksızlık yapanlar için hiçbir yardımcı yoktur" demişti.
73- "Şüphesiz ki Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler, ant olsun ki gerçeği örtmüştür. Oysa bir tek tanrıdan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve eğer söyledikleri şeyden vazgeçmedilerse, içlerinden (gerçeği) örtenlere acı bir azap kesinlikle dokunacaktır.
74- Halâ Allah'a itaate dönmezler mi ve O'nun bağışlamasını istemezler mi? Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.
75- Meryem oğlu Mesih, elçiden başkası değildir. Ondan önce de kesinlikle o elçiler gelip geçmişti. Ve onun annesi de çok doğru sözlü biriydi. İkisi de o yiyeceği yerlerdi. Bak, onlara o ayetleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl çarptırılıyorlar?
76- De ki: "Allah'ın aşağısından size bir faydaya ve bir zarara hükümran olamayan şeylere kulluk mu ediyorsunuz? Ve Allah, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir."
77- De ki: "Ey o kitabın halkı, gerçek (bir neden)siz yere yaşam sisteminizde ileri gitmeyin. Ve önceden sapmış ve birçoğunu da saptırmış ve o yolun denk olanından sapmış bir topluluğun keyfi arzularına takılmayın."
78- Yakub'un oğulları'ndan gerçeği örtmüş olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle dışlanmışlardır. İşte bu, karşı çıkmış ve sınırı aşmakta olmaları nedeniyledir.
79- Onlar o yaptıkları yadırganandan birbirlerini vazgeçirmezlerdi. Yapmakta oldukları şeyler kesinlikle ne sıkıntılıdır.
80- İçlerinden birçoğunun gerçeği örtmüş olanlara yönelmekte olduğunu görürsün. Benliklerinin onlara öncelediği (nedeniyle) Allah'ın onlara olan kızgınlığı gerçekten ne sıkıntılıdır. Ve onlar o azapta sürekli kalıcıdırlar.
81- Ve eğer onlar Allah'a ve o haberci'ye ve ona indirilmiş şeye inanıyor olsalardı, onları yönelenler olarak sahiplenmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu itaatten çıkanlardır.
82- İnanmış olanlara düşmanlıkça o insanların en serti olarak, kesinlikle o dönenleri (Yahudileri) ve ortaklaştıranları bulacaksın. Ve inanmış olanlara karşı sevgice onların en yakını olarak kesinlikle "Şüphesiz ki biz yardımcılarız (Hristiyanlarız)" diyenleri bulacaksın. Bu, onlardan keşişler ve rahipler olması ve onların büyüklük taslamazlar olmaları nedeniyledir.
83- 84- Ve onları o elçiye indirilmiş şeyi işittikleri zaman tanıdıkları o gerçekten dolayı: "Ey Efendimiz inandık, artık bizi o tanık olanların beraberinde yaz. Ve bize ne oluyor ki Efendimizin bizi o düzgün topluluğun beraberinde (cennete) girdirmesini umuyorken Allah'a ve o gerçekten bize gelmiş şeye neden inanmayalım?" diyerek o yaşdan dolayı gözlerinin dolduğunu görürsün.
85- Böylece Allah onları bu dedikleri nedeniyle onların altından o nehirler akar, onda sürekli kalacakları bahçelerle ödüllendirdi. Ve bu, o iyilik edenlerin karşılığıdır.
86- Ve onlar ki gerçeği örttüler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar o şiddetli ateşin arkadaşlarıdır.
87- Ey inanmış olanlar, Allah'ın size serbestleştirdiği temiz şeyleri yasaklaştırmayın ve sınırı aşmayın. Şüphesiz ki Allah, o sınırı aşanları sevmez.
88- Ve Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden serbest temiz olarak yeyin ve O'na inananlar olduğunuz Allah'a karşı korunun.
89- Allah sizi yeminlerinizdeki o amaçsız sözden dolayı (sorumlu) tutmaz. Fakat kendinizi sıkıca bağladığınız yeminler nedeniyle (sorumlu) tutar. Artık onun (yemini bozmanın) günahının örtülmesi, ev halkınıza yedirmekte olduğunuz şeyin ortalamasından on durgunu yedirmek veya onları giydirmek veya bir boyunduruk altındakini özgürleştirmektir. Kim bunu bulamadıysa, artık üç gün oruç vardır. Bu, yemin ettiğiniz (ve onu bozduğunuz) zaman, yeminlerinizin günahının örtülmesidir. Ve yeminlerinizi kollayın. Allah, şükretmeniz için ayetlerini size böyle açıklıyor.
90- Ey inanmış olanlar, o şarap ve o kumar ve o dikili taşlar ve o fal okları, ancak ve ancak o şeytanın işinden olan bir pisliktir. Başarıya eriştirilmeniz için artık ondan uzaklaşın.
91- O şeytan o şarap ve o kumarda, aranıza ancak ve ancak o düşmanlığı ve o kini düşürmek ve sizi Allah'ı hatırlamaktan ve o kulluk görevinden uzaklaştırmak istiyor. Artık siz vazgeçenlersiniz değil mi?
92- Ve Allah'a itaat edin ve o elçiye itaat edin ve sakının. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık bilin ki elçimizin üzerindeki ancak ve ancak o açıklayan ulaştırmadır.
93- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlar, korundukları ve inandıkları ve o düzgün işleri işledikleri, sonra korundukları ve inandıkları, sonra korundukları ve iyilik ettikleri sürece tattıkları şeylerde, üzerlerine bir sorumluluk olmaz. Ve Allah, o iyilik edenleri sever.
94- Ey inanmış olanlar, Allah, o algılanamayananla O'ndan kim kaygılanıyor diye bilmek için, ellerinizin ve mızraklarınızın ona kavuşabileceği o avdan bir şeyle, kesinlikle sizi yoklayacaktır. Bundan sonra kim sınırı aşarsa, artık acı bir azap onadır.
95- Ey inanmış olanlar, siz yasaklı halde iken o avı öldürmeyin. Ve sizden kim onu kasıtlı olarak öldürürse, karşılığı öldürdüğü şey örneğidir ki buna da sizden eşitlik sahibi (adil) iki kişi, Kabe'ye ulaşan bir hediye veya işinin günahını örtecek bir karşılık olarak, durgunları yedirmek veya bunun eşiti bir oruç olarak, işinin ağırlığını tatması için karar verir. Allah geçmişte olan şeyden sildi. Ve kim tekrar dönerse, Allah ondan öç alır. Ve Allah, bir çok güçlüdür, bir öç sahibidir.
96- Size ve o yolculara bir yararlılık olmak üzere, o su kütlesinin avı ve onun yiyeceği size serbestleştirildi. Ve o karanın avı ise, yasaklı olduğunuz müddetçe üzerinize yasaklaştırıldı. Artık kendisine sürülüp toplanacağınız Allah'a karşı korunun.
97- Allah, o yasak ev Kabe'yi ve o yasak ayı ve o gerdanlık (takılmış kurbanlık)ları ve o hediyeyi o insanlar için (ekonomik ve sosyal açıdan) bir ayağa kalkma (vesilesi) olarak yaptı. Bu, Allah'ın şüphesiz ki o göklerde olan şeyleri ve o yerde olan şeyleri bilmekte olduğunu ve Allah'ın her bir şeyi bir en iyi bilici olduğunu bilmeniz içindir.
98- Allah'ın o sonuçlandırmasının çok sert olduğunu ve Allah'ın bir çok bağışlayıcı, bir çok merhamet edici olduğunu bilin.
99- O elçinin üzerinde o ulaştırmadan başka (görev) yoktur. Ve Allah belli etmekte olduğunuz şeyleri ve gizlemekte olduğunuz şeyleri bilir.
100- De ki: "O murdarın çokluğu eğer ki seni şaşırtmış olsa da, o murdar ile o temiz denk olmaz." Ey o temiz akıl sahipleri, başarıya eriştirilmeniz için, artık Allah'a karşı korunun.
101- Ey inanmış olanlar, eğer size belli edilince sizi kötü duruma düşürecek olan şeylerden sormayın. Ve eğer bu okunan (Kur'an) indirilmekte olduğu vakit onlardan sorarsanız size belli edilir. Allah onlardan (sorumluluğu) silmiştir. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir yumuşak davranıcıdır.
102- Gerçekten sizden önceki bir topluluk onları sormuş, (açıklandıktan) sonra onlara (inanmayarak) gerçeği örtücüler olmuşlardı.
103- Allah, Bahire'den ve Saibe'den ve Vasile'den ve Ham'dan, hiçbirini (serbest) yapmamıştır. Fakat gerçeği örtmüş olanlar o yalanı Allah'a karşı yakıştırıyorlar ve onların tamamı bağ kurmazlar.
104- Ve onlara: "Allah'ın indirdiği şeye ve o elçiye gelin" denildiği zaman: "Atalarımızın onun üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. Ya eğer ataları bir şey bilmezler ve doğruya iletilemezler olsa da mı?
105- Ey inanmış olanlar, sizin üzerinizdeki (sorumluluk) kendi benliklerinizdir. Siz doğruya iletildiğiniz zaman, sapmış kimse size zarar veremez. Dönüş yeriniz toplu olarak Allah'adır, artık işlemekte olduğunuz şeyleri sizi haberlendirecektir.
106- Ey inanmış olanlar, o ölüm sizden birine hazır olduğu zaman o önerme vaktindeki aranızda (yapmanız gereken) tanıklık, içinizden eşitlik sahibi (adil) iki kişi, veya eğer o yerde (yola) vurmuşsanız o ölümün musibeti de size eriştirilmişse, sizin dışınızdan diğer iki kişi (tanık olarak bulundurmaktır). Eğer (bu ikisinden) belirsizliğe düşerseniz, o kulluk görevinin (namazın) arkasından (bu ikisini) alıkoyarsınız: "Eğer yakınlık sahibi dahi olsa onu hiçbir bedele değişmeyiz ve Allah'ın tanıklığını gizlemeyiz, aksi takdirde şüphesiz ki biz o günahı işleyenlerden oluruz" diye Allah'a yemin ettirilirler.
107- Eğer o ikisinin bir günah gerçekleştirmekte oldukları fark edilirse, artık bu sefer üzerlerine (günah) gerçekleşen hak sahiplerinden, (ölen kimseye) daha yakın diğer iki kişi, o ikisinin yerine geçerler: "Bizim tanıklığımız o ikisinin tanıklığından daha gerçektir ve biz sınırı aşmadık, aksi takdirde şüphesiz ki biz kesinlikle o haksızlık yapanlardanız" diye Allah'a yemin ettirilirler.
108- Bu, o tanıklığı yüz akıyla yerine getirmelerine veya yeminlerinden sonra (başka yeminlere başvurularak) yeminlerinin geri döndürülmesinden kaygılanmalarına daha yakındır. Ve Allah'a karşı korunun ve dinleyin. Ve Allah, o itatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez.
109- Allah o gün o elçileri toplayacak da: "Ne ile cevaplandırıldınız?" diyecek. (Onlar da) "Bizde hiçbir bilgi yok, şüphesiz ki sen o algılanamayananların en iyi bilicisinin ta kendisisin" demişlerdir.
110- Hani Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu İsa, senin üzerindeki ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Hani seni Kutsal'ın esintisi ile güçlendirmiştim. O insanlarla o beşikte iken de, yetişkin iken de konuşuyordun. Ve hani sana o kitab'ı ve o bilgeliği ve Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Ve hani benim onayımla o çamurdan o kuşun oluşumu gibi takdir ediyor da ona üflüyor, böylece benim onayımla bir kuş oluyordu. Ve o doğuştan körlüğü ve o abraşı benim onayımla berileştiriyordun. Ve hani o ölüleri benim onayımla çıkarıyordun. Ve hani Yakub'un oğulları'nı senden önlemiştim. Hani onlara o apaçık delilleri getirmiştin de, onlardan gerçeği örtmüş olanlar: "Bu, bir açıklanan sihirden başkası değil" demişti."
111- Ve hani Havarilere: "Bana ve elçime inanın" diye vahyetmiştim de: "İnandık ve bizim teslim olanlar olduğumuza tanık ol" demişlerdi.
112- Hani Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, senin Efendin bizim üzerimize o gökten bir sofra indirmeye güç yetirebilir mi?" demişti de, (İsa): "Eğer inananlarsanız, Allah'a karşı korunun" demişti.
113- (Havariler): "Biz ondan yemek istiyoruz ve böylece kalplerimiz rahatlasın ve bize gerçekten doğru söylediğini bilelim ve buna o tanıklardan olalım" demişlerdi.
114- Meryem oğlu İsa da: "Ey Allah'ım ey Efendimiz, bizim üzerimize o gökten bir sofra indir de, ilklerimiz ve sonlarımız için bir bayram ve senden (gözle görülen) bir ayet olur. Ve bize rızık ver ve sen o rızık vericilerin en hayırlısısın" demişti.
115- Allah: "Şüphesiz ki ben onu sizin üzerinize indiriciyim. Artık bundan sonra sizden kim gerçeği örterse, şüphesiz ki ben onu o tüm insanlardan hiçbirini azaplandırmayacağım bir azapla onu azaplandıracağım" demişti.
116- 117- 118- Ve o zaman Allah: Ey Meryem oğlu İsa o insanlara "Beni ve annemi Allah'ın aşağısından iki tanrı olarak sahiplenin" diye, sen mi dedin? demişti de, (İsa): "Sen her türlü eksiklikten uzaksın, bana benim hakkım olmayan bir şeyi demek, benim için (hiçbir zaman) olmadı. Eğer ben onu demiş olsaydım, kesinlikle sen onu bilmiştin. Sen benim benliğimdeki şeyi bilirsin, ama ben senin benliğindeki şeyi bilmem. Şüphesiz ki sen, o algılanamayananların en iyi bilicisinin ta kendisisin. Ben onlara senin bana, -Benim de Efendim, sizin de Efendiniz olan Allah'a kulluk edin- diye onu (dememi) buyurduğundan başkasını demedim. Ve onların içinde kaldığım sürece onların üzerinde bir tanıktım. Fakat sen benim ömrümü tamamladığında üzerlerinde o gözetici sen oldun. Ve sen, her bir şeyin üzerinde bir tanıksın. Eğer onları azaplandırırsan, şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, artık şüphesiz ki sen o çok güçlünün, o en bilgenin ta kendisisin" demişti.
119- Allah: "Bu, o doğru sözlülere doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onda sonsuz olarak sürekli kalıcılar olacakları onların altından o nehirler akar bahçeler onlar içindir. Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır. Bu, o büyük başarıdır" demişti.
120- O göklerin ve o yerin ve bunların içinde ne varsa hükümranlığı Allah'ındır. Ve O, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder