Ayetlerin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayetlerin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2011 Pazartesi

Ayetlerin Rivayetlere Feda Edilmesi Örneği "Şefaat Ayetleri"

Şefaat konusu ile ilgili ayetler geçmişten günümüze kadar gelen kur'anı anlama metodlarından bir tanesi olan "kur'anı rivayetlere vurarak anlama metodu" na örnek verebileceğimiz bir meseledir. Kur'anın nazil olduğu dönem içindeki müşriklerin bu konudaki inançlarını red etme temeline dayalı olarak inen ayetlerin tam tersi olarak müşriklerin inançlarını aynı şekilde koruyarak anlaşılmaya çalışılan şefaat ayetlerinin bu şekilde anlaşılmasına sebeb uydurma rivayetlerdir. Müşriklerin yerleşik inaçları olan Allahtan başka ibadet ettikleri putlarının ahirette kendilerine şefaatçi olacaklarına olan inançları ahirette, Allahtan başka hiçbir şefaatçi olmadığına ilşkin ayetlerle red edilmiştir. Ancak bu red edilen ayetlerin bazıları "izin  verme" veya "istisna edilme" şeklinde geldiği için rivayetlerin yardımı ile veya ayetlerin anlamlarıda değiştirilerek ahirette Allahın izin verdiği bazı kimselerinde şefaatçi olabileceklerine dair bir inanç ihdas edilmeye çalışılmış ve bu inanç maalesef kur'anın önüne geçerek yerleşik bir inanç haline gelmiş ve Muhammed sav in kur'ana ters bir söz söylemeyeceğine dair olan inançlar ters yüz edilerek onun adına bir çok uydurma hadis türetilmiştir.Bu yazımızda kur'anda şefaat meselesi ile ilgili ayetleri ve bu ayetlerin mesajlarını görmeye çalışacağız. 
"Şefaat" kelimesinin , bir şeyi benzerine eklemek,yanyana getirmek,aracılık etmek gibi anlamları vardır


----089.003 Herşeyin çiftine de(veşşef'i), tekine de and olsun.

----004.085Kim iyi bir işe aracılık ederse(şefaaten haseneten) onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse(şefaaten seyyieten) onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.

Fecr suresi 3. ayetinin mealinde gördüğümüz gibi lügat anlamı olan "çift"anlamında, nisa s. 85. ayetinde yine lügat anlamı olan "aracılık etmek" anlamında kullanılmıştır.
                              -----------------------------------------

----006.051 Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Öyleki, kendileri için O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçı vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar.

----006.070 Dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının kendilerini aldattığı kimseleri bırak! Bu vesile ile şunu da ihtar et ki: «Bir kimse yaptıkları yüzünden azabın pençesine düşmeye görsün, o zaman Allah'ın yüce huzurunda O'ndan başka ne bir koruyucu, ne de bir şefaatçi bulunur. Her türlü fidyeyi denkleştirse bile kabul edilmez. Onlar azabın pençesine düşmüş kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve gayet acı bir azap vardır.

----006.094 Onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır» denecek.

----007.053 Kitap'ın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Sonuç gelip çattığı gün, önceleri onu unutmuş olanlar, «Rabbimizin peygamberleri şüphesiz bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin, yahut geriye çevrilsek de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek» derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler onları koyup kaçmışlardır.

----010.018 Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.


----026.100-1 Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz.

----030.013 Koştukları ortakları artık şefaatçileri değildir; ortaklarını inkar ederler.

----032.004 Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?

----036.023 «O'nu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar.»

----039.043 Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: «Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?»

----040.018 Onları, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları, yaklaşan kıyamet günü ile uyar. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenecek şefaatçisi olur.

----074.048 Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda vermez.

Ayetlerin meallerindende anlaşıldığı üzere nuzül öncesi toplumun Allahtan başka şefaatçiler edinmesi tamamen red edilmektedir.  
                       -----------------------------------------------------


---- 002.048 Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.

----002.123 Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve onların yardım görmeyeceği günden korunun.

----002.254 Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir.

Bu ayetlerdede hesap gününde kimsenin kimseye hiç bir şekilde yardımı olamayacağı bildirilerek sakınılması emredilmektedir.  
                            ------------------------------------------------


----002.255 Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.

----010.003 Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?

----039.044 De ki: «Bütün şefaat Allah'ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döneceksiniz.»

Bu ayetlerdede şefaatin Allah cc nin iznine bağlı olduğu bildirilmektedir, ancak bu izin kendisinden başkasına izin vermesi şeklinde anlaşılmaması gerekir yukardaki ayet meallerinde gördüğümüz üzere müşrik toplumun hiçbir bilgiye tabi olmadan edinmiş oldukları şefaatçileri ,Allah cc nin kendisinden böyle bir izin olmadan edinmiş oldukları vurgusu yapılarak onun böyle bir izni olmadığı bildirilmektedir.  Bu tür ayetlerde maalesef rivayetler doğrultusunda anlaşılmak suretiyle "bak işte bu ayetlerde izin verilmesi var " şeklinde bir düşünce oluşturulmaya çalışılmıştır.


                      --------------------------------------------------- 
 ----020.108-109 O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr'a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân'ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat fayda vermez.

Taha s. 108.109. ayetlerde maalesef ekseri meallerde yanlış bir çeviriye kurban gitmiş ve ayetteki "başkasına" kelimesi "başkasının" şeklinde çevrilerek "şefaatin tümü Allahındır " ayeti göz ardı edilerek sanki Allah cc kendisinden başka birisine şefaat etme yetkisi tanıyacağına dair bir çıkarım yapılarak ayetin rivayete feda edilme örneği sergilenmiştir. 
                ------------------------------------------------------------
034.023Allah'ın katında, kendisine izin verilenden başka kimseye  şefaat fayda vermez. Sonunda, gönüllerindeki korku giderilince birbirlerine «Rabbiniz ne söyledi?» diye sorarlar; «Hak söyledi» derler. O, yücedir, büyüktür.
Sebe s. 23. ayette taha s. 109. ayet gibi rivayetler yardımı ile anlaşılmak cinayetine kurban edilmiş ayetlerdendir çoğunluk meallerde " Allah'ın katında, kendisine izin verilenden başka kimse şefaat edemez. Sonunda, gönüllerindeki korku giderilince birbirlerine «Rabbiniz ne söyledi?» diye sorarlar; «Hak söyledi» derler. O, yücedir, büyüktür." şeklinde çevrilerek Allahtan başka şefaatçiler ihdas edilmesine dayanak oluşturan bu ayetteki " izin verilen " kimseden kasıt şefaat etmeye yetkili bir şahıs değil dünyada iken işlediği amelleri karşılığı cennete girmeye izin verilen kişi olduğu ve ayetin devamında birbirleri ile konuşarak şefaat kelimesinin anlamına uygun olarak (yanyana getirmek,bir şeyi benzerine eklemek) cenneti hak eden mü'minlerin birbirleri ile olan konuşmalarını görmekteyiz.
                 ---------------------------------------------------------------------


 ----021.026 Böyle iken dediler ki: «Rahman çocuk edindi.» Allah bundan münezzehtir. Doğrusu (o çocuk dedikleri) sadece şerefli bir takım kullardır;
----021.027 Allah'tan önce söz söyleyemezler; ancak O'nun emri üzerine iş işlerler.
----021.028 Allah, onların yaptıklarını ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler; O'nun korkusundan titrerler.

Enbiya suresindeki bu ayetlerdede rahman, kendisine isnad edilen " çocuk edinme" iftirası red edilerek onun çocukları olduğu iddia edilen varlıkların sadece ikram edilmiş kulları olduğu, o kulların onun razı olduğu kullara şefaat edebileceğini buyurulmaktadır. Burada razı olunan kullara şefaat edilme şekli günahların bağışlanması için araya girmek şeklinde değil aksine, dünyada işlediği amelleri karşılığı olarak Allah cc nin rızasını kazanmış ve cenneti hak etmiş mü'min bir kimseye o varlıkların cennet kapısında onları karşılaması şeklinde olacaktır. Şefaatın kelime anlamına uygun olarak gerçekleşecek olan bu karşılama ve birliktelik diğer ayetlerde şu şekilde anlatılmaktadır. 


----- 021.103 En büyük korku bile onları üzmez; kendilerini melekler: «Size söz verilen gün işte bugündür» diye karşılarlar.

---- 041.030-31 Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.Bizler sizin hem Dünya hayatta hem Âhırette dostlarınızız ve size orada nefislerinizin hoşlanacağı var, hem size orada ne isterseniz var.

---- 039.073 Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: «Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin» derler.

----013.022-23-24   Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır.Adn cennetlerine girecekler, atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte olacaklar. Melekler de her kapıdan yanlarına girip şöyle diyecekler:Sabrettiğinizden dolayı selâm size. Dünyayı izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel! derler.

----033.043-44 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.O'na kavuştukları gün müminlere yapılacak dirlik temennileri «Selam» demek olacaktır. Onlara cömertçe verilecek ecir hazırlamıştır.

            --------------------------------------------------------------

----053.026 Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz.

Necm s. 26. ayetindede yine yanlış bir anlayışın neticesinde , Allahın dilediği ve hoşnut olduğu melekler olarak anlaşılan bu ayetteki "dilediği ve hoşnut olduğu kişi" cenneti hak etmiş bir mü'mindir ,meleklerin o mü'mine olan şefaatleride yukarda meallerini vermiş olduğumuz ayetlerdeki cennette karşıladıkları mü'minlere olan hitapları ve onlara eşlik etmeleridir. 
                  --------------------------------------------------------------------
----043.086 Allah'ı bırakıp başkasına yalvaranlar, şefaate nail olamazlar. Ancak hakkı bilip ona şahidlik edenler bunun dışındadır.

Zuhruf. 86. ayetide rivayetler doğrultusunda meallendirilerek kurban edilen ayetlerdendir meallerimizde genel olarak,  " Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak hakkı bilip ona şahidlik edenler bunun dışındadır." şeklinde meallendirilen bu ayette sanki allahtan başka yalvarılan şeylerden hakkı bilip şahidlik edenlerin şefaat edeceği gibi yanlış bir mana çıkarılmaya çalışılmaktadır. Yukarda verilen mealde şefaate hak kazananların "hakkı bilip ona şahidlik edenler" oldukları belirtilmektedir, bu şekilde şefaate hak kazanan kimse dünyada iken " hakkı bilip ona şahidlik etmesi" sonucu yaptığı amelleri ile cenneti  kazanmış bir mü'minden başkası olamaz ve buradaki şefaat eden eden kimsede Allahtan başkası değildir. 
                --------------------------------------------------------------------------
----019.087 Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaate nail olamayacaktır.

Meryem s. 86. ayeti aynı şekilde rivayetlere kurban edilerek anlaşılmaya çalışılan ayetler gurubuna girmektedir, bu ayet hem bağlamından koparılarak okunup anlaşılmış hemde kur'an bütünlüğünden koparılarak anlaşılmaya çalışılmış ve yanlış meallendirimiştir. Çoğunluk mealde gördüğümüz şekli ile " Rahman'ın katında bir söz almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır."şeklinde çevrilerek yine " bak kardeşim işte sana ayet Allah birilerine demek ahid vermiş ve onlar şefaat edecekmiş" gibi anlaşılmak istenmektedir. Yanlış meal sonucu birilerine şefaat etme yetkisi tanındığına dair anlaşılmak istenen ayeti bağlamı ile birlikte okuduğumuz zaman konu aydınlığa kavuşmaktadır. 

77- Ayetlerimizi inkar edip, bana: "Elbette mal ve çocuklar verilecektir" diyeni gördün mü?
78- O, gayba mı tanık oldu, yoksa Rahman (olan Allah)ın Katında(n) bir ahid mi aldı?
79- Asla; demekte olduğunu yazacağız ve onun için azapta(n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.
80- Onun söylemekte olduğuna Biz mirasçı olacağız; o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir.
81- Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
82- Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkar edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler.
83- Görmedin mi, Biz gerçekten şeytanları, kafirlerin üzerine gönderdik, onları tahrik edip kışkırtıyorlar.
84- Onlara karşı acele davranma; Biz onlar için ancak saydıkça sayıyoruz.
85- Takva sahiplerini bir heyet halinde Rahman (olan Allah'ın huzurun)a toplayacağımız gün,
86- Suçlu-günahkarları susamışlar olarak cehenneme süreceğiz.
87- Rahmanın Katında ahid almış olandan başkası asla şefaate nail olmayacaklardır.

77. ayette görüldüğü üzere ayetleri inkar eden ve kendisine mal ve çocuklar ile yardım(şefaat) edileceğini iddia eden bir kişinin bu sözünün yalanlandığı ayetler olmasına rağmen cımbızlama metodu ile bağlamından koparılarak kur'ana ters bir şefaat anlayışı kur'an ayetlerini hem bağlamından koparmak hemde yanlış meallendirilmek sureti ile çifte cinayete kurban edilmiştir. 


Sonuç olarak , tamamen müşriklerdeki şefaat inancını red sadedinde inen ayetler olmasına rağmen uydurma rivayetler yardımı ile ahirette Allah cc den başka şefaatçiler ihdas edilmesine dayanak yapılan şefaat ayetleri kur'an bütünlüğü ve bağlamlarından koparılarak cinayet üstüne cinayetler işlenmesine sebeb olan ayetlere maalesef bir örnek teşkil etmektedir. Allahın elçisi muhammed sav e atfen uydurulan bir çok rivayet ile bu ayetler anlaşılmaya çalışılmıştır. Rivayetlerin kur'an ölçüsüne vurularak  anlaşılması esas iken maalesef  kur'an uydurma rivayetler doğrultusunda anlaşılmak istenerek şefaat konusunda ters bir anlayış oluşturulmuş ve bugünkü şekli ile her taşın altından bir şefaatçi bulunarak ahiret garantisi haline getirilmiştir. 


              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

28 Ekim 2011 Cuma

Ayetlerin Rivayetlere Feda Edilmesi

Bugüne kadar çoğunluk müslümanlar üzerinde hakim olan din anlayışı, dinin iki kaynağı sayılan "kitap" ve "sünnet" in birbiri arasındaki hiyerarşik düzenin sıralamasının ters çevrilmesi şeklinde tezahür ederek kitabın ikinci kaynak haline getirilmesi ve bunun neticesinde rivayetlerin kur'anla sağlamasının yapılarak anlaşılması yerine kur'anın rivayetlerle sağlaması yapılarak anlaşılması metodunun hakim kılınmasıdır. Bu anlayışın neticesinde kur'anda bildirmeyip rivayetlerde bildirilen bazı konular kur'ana rağmen kabul edilmiş ve bu kabul edilme yoluda ayetler arasına parantez açılarak sanki ayettenmiş izlenimi verilmek suretiyle veya ayetler tahrif edilmek suretiyle yapılmaya çalışılmıştır. Yazımızda bu düşünceye nasıl varıldığı ve bu düşünce neticesinde oluşturulan  din anlayışlarından bahsetmek istiyoruz.  


         SAHABENİN   RESULULLAHI  ANLAYIŞ  FARKLILIKLARI

Resulullah daha hayatta iken onun sözleri ve bazı fiileri sahabe tarafından farklı algılanmıştır. Bu farklı anlayışların tezahürleri siyer ve hadis kitaplarında mevcuttur. Örnek olarak verebileceğimiz bir kaç olay şunlardır. Beni kurayzaya gönderilen birliğe resullullah sav öğle veya ikindi namazını beni kurayza topraklarında kılmalarını emreder , ancak sahabenin bir kısmı oraya varılınca namazın vaktinin geçeceği düşüncesi ile namazlarını oraya varmadan kılarlar , bir kısım sahabe ise resullullah sav in namazın beni kurayzada kılınmasını emrettiği için o namazı vaktinin geçmesine rağmen namazlarını  beni kurayzaya ulaşınca kılmıştır. Uhud harbi öncesi resul as ın önerdiği stratejiyi kabul etmeyip başka bir plan öneren sahabelerin önerisini resul as ın kabul ettiğini biliyoruz. Hudeybiye anlaşması sonucu resul as ın sahabeye başlarını tıraş etmeleri emri kabul görmeyince önce kendisi başını tıraş ettiği ardındanda sahabenin başlarını traş ettiğini kaynaklarımızda mevcuttur. Özellikle beni kurayza seferi örneği dikkate değer bir örnektir şöyleki, resul as ın sözlerindeki maksadı önceleyen bir gurup sahabe namazın vaktinin geçmesine razı olmayarak namazı yolda kılmış,resul as ın sözlerindeki maksadı değil lafzı önceleyen diğer sahabe gurubu namazın vaktinin geçmesini dahi göze alarak namazlarını beni kurayza topraklarında kılmıştır. Bu olay ve bazı diğer olaylar daha resul as hayatta iken sözlerinin sahabe tarafından farklı anlaşıldığının göstergesidir. Abdullah ibni ömer ve ebu hüreyre gibi bazı sahabeler resulullahın sözlerindeki veya fiilerindeki maksadı öncelemeden onu taklit etmeleri (abdullah ibni ömerin yolda giderken resul as ın bevl ettiği aynı yerde bevl etmesi bunun örneğidir) , hz aişe ve ömer gibi bazı sahabelerin lafza değil maksada önem vermeleri sahabe sonası oluşan iki farklı anlayışın temelini teşkil etmiştir.  


İki farklı sahabe gurubunun oluşturduğu anlayış daha sonraki yıllarda "ehli hadis" ve "ehli rey" okullarının ortaya çıkmasında temel faktör olmuştur. "Ehli rey" okulunun hadisleri daha seçmeci bir yaklaşımla ele almasına rağmen "ehli hadis" okulu hadislerin metnini değil senedini esas alarak hadislerin sahih veya zayıf olduğu kanaatına varmış ve bu "Ehli hadis" okulunun temel anlayışı günümüzdede devam ederek yanlış din algılarının temelini oluşturmuştur. Bu okulun anlayışlarının yansıması günümüzde "ehli rey" okulunun başını çeken ebu hanifenin mezhebine bile sirayet ederek devam etmektedir. Bu okulların oluşum yıllarında şiddetli fikir çatışmaları olmuş ve ebu hanife iki defa küfre düştüğü gerekçesi ile tevbeye davet edilmiştir. İmam buharinin ebu hanifeye çok şiddetli eleştirileri yine bu düşünce sahiplerinin birbirileri ile olan çatışmalarına örnektir. Bugün "ehli hadis" okulunu devam ettirme iddiasında bulunan "selefiye" mensupları ebu hanifeye iyi bir gözle bakmamaktadırlar. Ancak ne gariptirki ebu hanifenin mezhebine mensup olduğunu iddia eden türkiye müslümanlarının kahir ekseriyetine göre imam buharinin hadis kitabı kur'andan sonra ikinci sahih kaynak mesabesindedir. Hanefi olduğunu iddia edipte kendi mezhep imamlarına iyi gözle bakmayan birisinin kitabını kur'anla ölçmeye kalkanların durumuda tam bir tezattır.

Bu arka plan çerçevesinde günümüze dönecek olursak "işte sizin dininiz budur" diye bize takdim edilen din anlayışlarının oturduğu temele bakacak olursak önceliğin rivayetlerden oluşan dini meseleler üzerinde yoğunlaştığını görürüz. Peki rivayetler derken" muhammed as ın söyledikleri yanlışmı?" diye bir itiraz muhakkak gelecektir. Bizim kastettiğimiz rivayetler muhammed as adına söylenip onun kesinlikle söylemeyeceği hadislerin sanki o söylemiş gibi lanse edilmesi üstelik bunları red etmenin kişinin küfre düşmesine sebebiyet vereceği iddiasıdır. Bu iddialar ortaya atılmadan önce kılıf hazırlanmış ve hadislerinde vahiy olduğu teorisi yalanı üzerine din bina edilmeye çalışılmıştır. Bu çürük binanın temelide necm s. ilk ayetlerine dayandırılmaktadır.  


                    MUHAMMED  SAV  İN HER  SÖYLEDİĞİ  VAHİYMİDİR ?  


Kur'anı öteleyerek hadisler üzerine din bina edenlerin en büyük dayanağı  necm s. nin ilk ayetleridir. Bu ayetlerde onun hevasından konuşmadığı ve konuştuklarının kendisine bildirilen vahiy olduğu üzerinde durulur. Sure ve kur'an bütünülüğünden yoksun , ön kabullerin etkisinde kalınarak yapılan bir okuma sonucu muhammed as ın kur'an harici söylediği sözleride "vahiy" kapsamına alınmıştır. Sadece necm suresini konu bütünlüğünde okusak bile devam eden ayetlerde görürüzki kendisine bildirilen vahyi kimin öğrettiği ve bu vahyi öğreten kişinin ona kur'anı öğretmekle görevli " vahiy meleği" olması onun konuştuğu vahyin kur'an olduğu ve bunu hevasından uydurmadığını  açıkça ortaya çıkar. Ancak kafalarını hadisleri kur'ana eşdeğer yapmaya ayarlayanlar , ilgisi olmasa dahi bektaşi misali ayetin hepsini okumadan "bu böyledir " mantığı içinde çürük düşüncelerini kur'ana onaylattırma yoluna gitmektedirler. 


Muhammed sav in kur'an harici söylemiş olduğu sözleri "gayri metluv vahiy" adını vererek kur'ana eşdeğer tutmak basit bir hata olmayıp Allaha iftira mahiyetinde bir yalandır. Öyleyse muhammed sav in kur'anda bizlere bildirilen durumu ve vazifesi nedir ?  


                     KUR'ANDA    MUHAMMED    SAV İN  VAZİFESİ  

Tarih boyunca Allah cc tarafından gönderilen resullere karşı çıkanların önde gelen argümanlarından birisi gelen resulun kendileri gibi bir beşer olduğu ve neden bir melek gönderilmediği şeklinde sözleridir. Bu sözler muhammed as ın inkarcı muhatapları tarafındanda dile getirilmiştir . Kur'an bu sözlere karşılık yeryüzünde gezenler melek olsaydı onlara melek gönderirdik demekte , gelen resulun kendileri gibi bir beşer olduğu gaybı bilmediği daha önce gönderilen diğer resuller gibi bir resul olduğu vurgusunu bir çok ayette vurgular. Bu ayetlere iman ettiğini söyleyen müslümanlar bile " melek resul" özleminin bir eseri olarak muhammed sav i kur'anın ve kendisininde onaylamadığı bir şekilde aşırı bir yüceltmeye tabi tutmuşlardır. "Hasais" türü kitaplarda muhammed sav için uydurulan özelliklere baktığımız zaman sanki insan değil bir melek olduğu adeta vurgulanmak istenir. Bedenini aşırı yüceltme düşüncesi bazı tasavvuf ehli tarafından " muhammed eşittir Allah" sözleri ile getirilmektedir. "Ehli hadis " okulunun onun sözlerini vahiy sayarak Allahın sözleri ile eşitleme çalışması ile tasavvuf ehlinin bedenini yücelten düşünceleri her iki gurubuda muhammed sav i yarı ilah ve melek derecesinde görmek istemenin bir sonucu olsa gerektir. 


Muhammed sav i kullarına resul olarak gönderen rabbimizin ona verdiği elçilik vazifesini az gören bazıları onu insan olmaktan çıkarıp kur'an dışı düşüncelerle onun misyonunu öteleyip sözlerinin ve bedenininin kutsanması gereken birisi konumuna getirmişlerdir , muhammed as ın elçi olması hasebiyle ilk görevi gelen vahyi muhataplarına tebliğ etmesidir. "23 yıllık risaleti boyunca sadece inen kur'an ayetlerinimi konuşmuştur?" sorusuna tabiki hayır deriz , bütün problem kur'an harici konuşupta bize rivayetler şekilde gelen o sözlere atfedilmesi gereken değer nedir? sorusunun cevabıdır, bu sorunun cevabı etrafında yüzyillardır müslümanlar konuşmaktadırlar . Bu konuda konuşulupta doğru olduğunu düşündüğümüz fikirler şu şekildedir. 

Muhammed sav in söylediği iddia edilen sözlerin öncelikle "gayri metluv vahiy" kategorisine sokularak kur'ana eşdeğer hale getirilmesi Allaha iftira mahiyetinde bir günah olup onun söylediği rivayet edilen sözler kur'an gibi harfi harfine yazılıp muhafaza edilerek kayda geçmemiş olup büyük bir kısım sözleri vefatından en az 200 yıl sonra derlenip kayda geçmiştir. Vefatından sonra meydana gelen siyasi olayların itikadi mezhepler haline dönüşmesi ve bu mezheplerin kendi düşüncelerinin haklı olduğunu kanıtlamak için hadisler uydurma yoluna gitmeleri hadislerin üzerine kara gölge gibi düşmüştür. Bu kara gölge bugün dahi islam dünyasının üzerinde durmakta olup bu uydurma hadisler üzerinden itikad sahibi olanların, bu bulutların dağılmasından tir tir titredikleri görülmektedir.Kara bulutların dağılmasını önlemek için giydirdikleri kılıfları din olarak sunan bu fırkalar,"bu hadisleri kur'ana götürüp sağlamasını kur'an ile yapalım"sözlerine şiddetli bir şekilde karşı çıkmaktadırlar.


Ümmetin üstünde kara bulutlar mesabesinde duran uydurmalar üzerinde bina edilen din, kur'an ile dağıtılınca saf bir din haline geleceği için önce kur'anı anlamak için yola çıkanların yollarına bir sürü taş dökmeye çalışmaktadırlar. Kur'anı herkesin anlayamayacağı, onu anlamak için bir sürü ilmi bilmenin gerektiği gibi engeller koyarak kur'ana rağmen oluşturulmuş sahte dinlerini müdafaa etmek istemektedirler.

       KUR'ANA  RAĞMEN  OLUŞTURULAN SAHTE  DİN  ANLAYIŞLARI 


Kur'anda yer almayıpta uydurma hadislerden yola çıkılarak oluşturulmuş ve ümmetin üzerinde kara bulutlar gibi dolaşan sahte din anlayışlarından birkaçı şöyle sıralayabiliriz.
 -ŞEFAAT İNANCI= Kur'anda tamamen müşrik iddialarını red sadedinde gelen şefaat ayetleri uydurma hadisler vasıtası ile ahirette bazılarının bazıları için Allahtan ricacı olup günahlarını affettirme şekline dönüştürülüp kerameti kendinden menkul din baronlarının ekmek teknesi haline gelmiş, saf müridlerini kandırarak rant elde etme aracı olmuştur.
-KABİR AZABI=Bu konu ile kur'anda hiç bir şekilde ilgili ayet bulunmamasına rağmen uydurma rivayetlerin yardımı ile kabir azabı konusu din haline getirilmiş bulunmadığına dair onca ayet rivayetlere kurban edilmiştir. 
-İSA AS IN NUZULÜ= İsa as ın öldüğüne dair ayetler arkaya atılarak onun ölmediği ,kıyamete yakın yeryüzüne ineceğine dair hadisler uydurularak  akide haline getirilip bizlere sunulmuştur. İşin garip bir yanıda, selef düşüncesinde mevcut olan Allaha mekan biçip onu semada oturtan anlayış ile "ehli sünnet" akidesi adı altında seleflerin bu düşüncelerine şiddetle karşı çıkanlar bu konuda seleflerle aynı düşünceyi paylaşmış ve isa as ı Allahın yanına çıkarmışlardır.
-MEHDİ İNANCI= Bu konudada kur'anda hiç bir şekilde bir işaret olmamasına rağmen uydurmalarda neredeyse ayakkabı numarası dahi haber verilebilen bir mehdi inancı ihdas edilmiş ve akide konusu haline getirilip bazı açıkgöz din baronları tarafından rant aracı haline getirilmiştir.


Sonuç olarak, kur'anın aksi ifadelerine rağmen muhammed as ı aşırı bir yüceltmeye tabi tutup sözlerini kur'ana eşdeğer tutan düşünce sahipleri Allaha ve resule iftira mahiyetinde uydurdukları hadislerle sahte bir din anlayışı ihdas edip bu iddialarına karşı çıkan düşünceleri "küfür" olduğu gerekçesi ile yavuz hırsız misali mahkum etmeye kalkmaktadırlar. Esas "küfür" olan onların kur'ana rağmen uydurma hadisler vasıtası ile kurmaya çalıştıkları din anlayışları olup mahkum edilmesi gereken onların bu düşünceleridir. Kur'an tek geçer ölçü kabul edilip onun harici gelen bütün bilgiler onun ışığında doğruluk testinden geçirilmedikçe uydurma rivayetler üzerine kurulan din anlayışlarını yıkmak mümkün değildir. 


                EN DOĞRUSUNU  ALLAH  CC BİLİR.