25 Ekim 2023 Çarşamba

Sünnet (Hitan) Fıtrata Müdahale Etmek midir?

 Türkiye'de son yıllarda Kur'an'ın meal olarak daha geniş kitlelerce okunmaya başlanması, İslam'ın gerekleri olarak bilinen bazı bilgi ameliyelerin  yeniden sorgulanmasını da beraberinde getirdiği malumdur. Sorgulanan ameliyelerden bir tanesi de çocukların sünnet ettirilmesidir. Bu konuda ortaya atılan atılan iddialara baktığımızda, çocukların sünnet ettirilmesinin fıtrata müdahale edilmesi anlamına geldiği, fıtrata müdahale edilmesinin ise (Nisa s. 119) şeytan iğvası olduğu, neticede şirk işlenmiş anlamına geleceği dile getirilmektedir.

Fıtratı kısaca, canlıların yaratılışları gereği kendilerine verilmiş olan özellikler olarak tarif etmek mümkündür. Fıtrata aykırı olan durum ise yaratılıştan kendilerine verilen özelliklerin dışına çıkmaktır.

Sünnet olmak fıtratın değiştirilmesi demek midir? sorusunun cevabını bulabilmek için, sünnet edilme işine konu olan cinsel organın, sünnet sonrasında işlevinin herhangi bir değişime uğrayıp uğramadığının dikkate alınmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz.

Erkeklerde bulunan cinsel organın bilindiği üzere idrar boşaltmak ve ergenlikte cinsel birleşimde bulunmak gibi bir işlevi bulunmaktadır. Sünnet edilme sonrasında bu işlevlerden hiç birisinin değişime uğramadığı herkesçe malumdur. Sünnet edilen bir kişinin sünnet sonrasında idrar ve (yetişkin kimse ise) cinsel işlev konusunda herhangi bir değişime uğramamamış olması, sünnet ameliyesinin herhangi bir şekilde fıtrata müdahale olmadığının, dolayısı ile şirk işlenme durumuna düşülmediğinin bir göstergesidir.

Fıtrata müdahale demek, bir kimse doğuştan cinsiyet olarak tam sağlıklı bir erkek olarak doğmuş, belli bir zaman sonra bu cinsiyetinden sapkınlığından dolayı memnun olmayarak kendisini kadın olarak değiştirmek istemesidir. Bu asla kabul edilebilir bir durum değildir.  

Bu noktada yine İslam coğrafyasının bazı bölgelerinde yapılan kadın sünneti üzerinde kısaca durmak istiyoruz. 

Kadına yapılan sünnet ameliyesinin onun cinsel birleşmeden alacağı hazzı engellemesi amacına matuf olması, dolayısı ile fıtrata müdahale sözkonusu olmasından ötürü yapılması asla doğru olmayan bir ameliyedir. Şayet fıtrata müdahale bakımından konuşulacak bir durum varsa kadın sünneti meselesi olmalıdır, erkek sünneti değil.

Sünnet olmak dini bir vecibe midir?.

Bu soruya vereceğimiz en kısa cevap hayır olacaktır. Çocukların sünnet ettirilmesi ülkemizde her ne kadar dini bir vecibe gereği yapılıyor olsa da bu ameliyenin dini karşılığı hiçbir şekilde bulunmamaktadır. Müslüman coğrafyasında yapılıyor olması dini bir vecibe olarak görülmesine karşın, sünnet olmadan yaşayan ve o şekilde ölen bir kimce için sünnet neden olmadığı konusunda hesap gününde ona herhangi bir soru sorulmayacaktır.


11 Mart 2023 Cumartesi

İsra s. 103. Ayeti Örneğinde Kur'an'ı Kendi Bütünlüğünde Anlamak

 Kur'an'ı anlayarak okumaya çalışan bir okuyucunun bazı ayetleri okuduğunda, kafasına bazı soru işaretleri takılması kaçınılmaz, hatta böyle olması da gereklidir. Çünkü kafasına takılan bu soru işaretleri, onu daha detaylı okuma ve araştırmaya yöneltecek, bu durum ise  okuyucunun ufkunu daha da genişletecek Kur'an' karşı olan inancını güçlendirecektir.

Kur'an'ı doğru anlamanın en başta gelen yolu "Kur'an Bütünlüğü" olarak ifade edilen yöntemi dikkate almaktır. Bu yöntemi nasıl dikkate alacağımızı ise bundan önceki yazılarımızda da örneklerle vermeye çalışmıştık. Bu yazımızda, İsra s. 103. ayeti üzerinden bu yöntemin örneklerini vermeye devam edeceğiz. 

İsra s. 101- 104. ayetleri Musa (a.s.) ile Firavun arasında geçen mücadeleden bir kesit sunmaktadır. 

101- وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى تِسْعَ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَسْـَٔلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اِذْ جَٓاءَهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ اِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا مُوسٰى مَسْحُورًا

Andolsun ki biz Musâya açık açık dokuz âyet verdik. İşte İsrail oğullarına sor: O, bunlara geldiği vakit Fir'avn ona: «Musa, ben seni herhalde büyülenmiş sanıyorum» demişdi.

102-قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَٓا اَنْزَلَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ بَصَٓائِرَۚ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّكَ يَا فِرْعَوْنُ مَثْبُورًا

O da: «Andolsun, dedi, bunları (her biri basıyretle görülecek) birer ibret olmak üzere göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini bilmişsindir. Ben de, Fir'avn, seni herhalde helak edilmiş sanıyorum».

103-فَاَرَادَ اَنْ يَسْتَفِزَّهُمْ مِنَ الْاَرْضِ فَاَغْرَقْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ جَم۪يعًاۙ

Derken onları o yerden sürüb çıkarmak istedi. Biz de hem kendisini, hem maiyyetindekileri, topdan suda boğuverdik.

104- وَقُلْنَا مِنْ بَعْدِه۪ لِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَف۪يفًاۜ 

Arkasından da İsrâîl oğullarına (şöyle) dedik: (Haydin), o yerde siz oturun. Sonra âhiret va'di geldiği vakit onları da, sizi de bir araya getireceğiz».

Bu kıssanın 103. ayetini okuyan dikkatli bir okuyucu, Musa (a.s.) kıssasının geçtiği diğer ayetleri hatırlayacak, Araf ve Taha surelerinde geçen şu sözler hatırına gelecektir.

7- 105 حَق۪يقٌ عَلٰٓى اَنْ لَٓا اَقُولَ عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ قَدْ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَرْسِلْ مَعِيَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ

«Allaha karşı hakdan başkasını söylememekliğim (üzerime) borcdur. Size Rabbinizden açık bir alâmetle gelmişimdir. Artık İsrâîl oğullarını benimle beraber gönder».

20- 47 فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى

«Hemen gidin de ona (şöyle) deyin: — Biz Rabbinin iki elçisiyiz. Artık İsrâîl oğullarını bizimle gönder. Onlara işkence etme. Biz sana Rabbinden hakıykî bir âyet getirdik. Selâm (ve selâmet), doğruya tâbi olanlara».

Bu iki ayetteki dikkatimizi çeken husus, İsrailoğullarının Firavun tarafından serbest bırakılmasının istenmiş olmasıdır. İsra s. 103. ayetinde Firavunun, İsrailoğullarını yaşadıkları topraklardan sürmek istemesi ile, İsrailoğullarını serbest bırakmasının istenmesi arasında zıtlık gibi görünen durum, haklı olarak  okuyucunun kafasında bir takım soru işaretlerinin oluşmasına neden olacaktır.

Peki bu müşkilat nasıl çözülecektir.? 

                            Kur'an, içinde ihtilaf barındırmayan bir kitaptır. (Nisa s. 82)

Öncelikle Kur'an'ın bir tarih kitabı olmadığı gerçeğini akıldan çıkarmamak gerektiğini hatırlatmak yerinde olacaktır. Kur'an tarihte geçmiş olayları anlatma amacı tarihi bilgi  değil, vermek istediği mesajın daha da anlaşılır olmasını sağlamaktır. Müşkilatın çözümü için yine aynı surenin önceki ayetlerini hatırlamak gerekmektedir. 

17-73. Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi.

17-74. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.

17-75. İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.

17-76. Seni o yerden (Mekke'den) sürüp çıkarmak için neredeyse seni sıkıştıracaklardı. Bunu yapabilselerdi, senin ardından orada pek az kalırlardı.

17-77. Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun böyledir. Bizim kanunumuzda hiçbir değişme bulamazsın.

76. ayette geçen "sürüp çıkarmak" şeklinde çevrilen kelimenin Arapça orjinal metindeki karşılığı "Fezze" kelimesidir. Yukarıdaki ayetler gurubunda, Mekkeli müşriklerin Muhammed (a.s.) a karşı olan düşmanlıkları ele alınmakta, elçilerini yurdundan ayrılmak zorunda bırakanların da yurtlarında pek fazla kalamayacaklarının "Sünnetullah" olduğu hatırlatılmaktadır. Sünnetullah olarak bildiğimiz kavramın, geçmiş toplumlar üzerinde uygulanan helak yasaları olduğunu kısaca hatırlatmak isteriz

Bu noktayı dikkate aldığımızda Firavun ve ordusunun helak sebebinin İsrailoğullarını yaşadıkları topraklardan sürmek istemeleri olduğu beyan edilerek Sünnetullah gereği helak edildikleri haber  verilmektedir. Yani geçmişte helak edilmiş bir topluluğun helak nedeninin, güçlü bir topluluğun güçsüz bir topluluğa karşı zalimce davranarak onları yaşadıkları yerden koparmak istemelerinin neticeleri anlatılarak, Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) a karşı olan davranışlarının neticelerinin ne olacağına dikkat çekilmektedir.

Allah (c.c) Mekke müşriklerine  blöf yapmadığını, geçmişte yaşanan ve kendilerinden kat be kat üstün güçlere sahip olan Firavun ve ordusunun helak edilmiş olduğunun haberi verilmek sureti ile Mekke müşriklerine gözdağı vermektedir. Bu gözdağı aynı zamanda İsrailoğullarına da verilmektedir. Şöyle ki ;

İsra s. ayetlerine baktığımızda bazı ayetlerinin Medine hicretinin hemen öncesi veya sonrasında inmiş olduğu anlaşılacaktır. Bu ayetlerde Muhammed (a.s.) ın Medine'de karşılaşacağı topluluk olan İsrailoğulları'ndan bahsedilmekte, o topluluğa eskiden yaptıkları yanlışları hatırlatılmakta, eski yanlışlarını tekrar ettikleri takdirde başlarına gelenlerin aynısının geleceği onlara da yani Sünnetullah'ın tekrar edeceği bildirilmektedir. 

Kur'an içinde 3 yerde geçen Fezze kelimesinin aynı sure içinde Adem ve İblis kıssası içinde de geçtiğini görmekteyiz. Bu geçiş bizlere sure içi bütünlüğe örnek teşkil etmiş olması açısından ilginçtir.

Kur'an kıssalarını okuduğumuz zaman aynı kıssanın farklı anlatımlar şeklinde bizlere sunulduğunu görmekteyiz. Bu anlatım üslubu ise Kur'an'ın tarihsel bilgi vermek yerine, mesaja dikkat çekmek şeklinde bir yöntemi olmasındandır.

Adem ve İblis kıssasının İsra s. içinde geçen ayet mealleri şöyledir. 

17- 61. Hani meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin" demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, "Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?" demişti.

17- 62. Yine demişti ki: "Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım."

17- 63. Allah, şöyle dedi: "Çekil, git." Onlardan kim sana uyarsa, kuşkusuz cehennem tam bir karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır."

17- 64. "(Haydi) onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır (vestefziz)   Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde bulun." Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez.

17- 65. "Şüphesiz, (gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin yeter.


Adem ve İblis, Musa (a.s.) ve Firavun kıssalarının İsra s. içinde geçen bölümünü 64. ve 103. ayetler içinde geçen Fezze fiilini merkeze alarak sure bütünlüğü kurmak mümkündür. Bu bütünlüğü ise kısaca şu şekilde kurabiliriz.

Mekke müşrikleri Muhammed (a.s.) ın davetini türlü yollarla inkar etmekte, onun görevini engellemek için Mekke'den çıkarma planları bile kurmaktadırlar. Onların bu planları geçmişte yaşanmış olan bir helak olayı anlatılarak nasıl bir bedel ödeyeceklerine dikkat çekilmektedir. Geçmişte aynı hatayı Musa (a.s.) a karşı yapmış olan Firavun ve ordusu, denizde boğulmak sureti ile helak edilmişlerdir. Bu helak olayının ise değişmez bir yasa olarak Mekke müşrikleri içinde geçerli olacağı bildirilmektedir.

Bilindiği üzere Şeytan kavramı Kur'an genelinde, kötülüğün en üst sınırı olan kişi ve ameller için kullanılmaktadır. Bu kavram temsili bir kıssa ile bizlere anlatılmaktadır. Kıssada bizler olarak temsil edilen Ademin karşısında İblis adlı temsili bir karakter bulunmaktadır. İblis, Şeytan olarak vasıflandırılarak onun bizlere karşı neler yapacağı, ayağımızı nasıl kaydırmak isteyeceği Kur'an içinde 7 ayrı sure içinde bizlere anlatılmaktadır.  Kıssanın İsra s. içinde geçen bölümünde ise Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) a karşı yaptıkları eylem, aynı kelime ile özdeşleştirilerek Mekke müşrikleri Şeytana benzetilmektedir.

Sonuç olarak; Kur'an okuduğumuz zaman karşımıza çıkan bazı ayetler arasındaki çelişki gibi görünen noktalar bütüncül bir okuma yapılmamasından kaynaklanmakta, bütüncül bir okuma yapıldığında ise böyle bir çelişkinin asla olmadığı açıkça görülecektir. Bizler Allah'ın kitabını iman etmiş olma ön kabulü ile okuduğumuz zaman bu gerçeklik daha net olarak karşımıza çıkacaktır.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


10 Ocak 2023 Salı

Araf s. 110. Ayeti Örneğinde Kur'an Çevirilerindeki Hatalar

 Kur'an çevirilerinin bazılarına baktığımızda edebi bir üslup olan "Hazf" yani bir ibarede bulunan veya bulunması gereken bazı kelimelerin kaldırılması yolu ile yapılan söz kısaltmasının dikkatlerden kaçırıldığını  görmekteyiz. Bu dikkatsizlik yapılan çevirinin okuyucu tarafından anlaşılmamasına yol açmaktadır. Kur'an'da bulunan bu tür hazf örneklerinin parantez içi izahlarla dikkate alınarak çeviriye yansıtılması, daha sağlıklı bir çeviri yapılmış olmasını da sağlayacaktır.

Ne demek istediğimizi Araf . 110. ayeti üzerinde göstermeye çalışalım. Konu Musa (a.s) ile Firavun ve melesi arasında geçmektedir.

Araf s. 109--قَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِ فِرْعَوْنَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ

Firavun'un toplumundan ileri gelenler dediler ki: "Bu bilgin bir büyücüdür.

Araf s. 110--يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْۚ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ

“Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyuruyorsunuz?"

Araf s. 111--قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَاَرْسِلْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ

"Onu ve kardeşini şimdilik beklet. Sonra şehirlere toplayıcılar gönder.

Yukarıdaki ayetlerde geçen konuşma Firavun ve onun melesi arasında geçmektedir. Fakat bazı çevirilerde bu konuşma sadece Firavun melesi tarafından yapılıyor gibi gösterilmektedir. Halbuki 109. ayette geçen "Bu bilgin bir büyücüdür" , ve 110. ayette geçen Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor" sözleri Firavun melesi tarafından söylenmiş, yine 110. ayette geçen "Ne buyuruyorsunuz?" sözü ise Firavun tarafından söylenmektedir.

Bunu nereden mi anlıyoruz?.

111. ayette geçen cevabı verenler Firavun melesi olup, 110. ayette geçen "Ne buyuruyorsunuz?" sorusunun cevabını vermektedirler. Bu soruyu soran ise haliyle Firavundur, yoksa kendileri Firavun'a soru sorup yine kendilerinin sordukları soruyu cevaplayacak halleri yoktur. 

Öyleyse metinde hazfedilmiş bir ifade vardır ve o da "Firavun dedi ki" ifadesidir. Bu durumda anlaşılabilir bir çeviri için çevirinin şu şekilde yapılması daha uygun olacaktır.

Araf s. 110 -- Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun dedi ki) Ne buyuruyorsunuz?.

Hazfedilmiş bu ifadenin bir çok çeviride dikkate alındığını da burada belirtmek istiyoruz. Ancak bazı çevirilerde bu hazf dikkate alınmamış, dolayı ile çeviride anlaşılmazlık ortaya çıkmıştır.


                             EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

6 Ocak 2023 Cuma

Nisa s.127. Ayetinde Geçen وَتَرْغَبُونَ Kelimesinin Farklı Çevirileri Üzerinde Bir Düşünce Çalışması

Kur'an mealini birkaç farklı çeviriden karşılaştırmalı olarak okuyan dikkatli bir okuyucu, Nisa s. 127. ayetinin mealini okuduğunda, karşısına farklı şekilde yapılmış iki farklı meal çıkınca bu meallerden hangisinin daha isabetli olduğu yönünde bir soru soracak, bu sorunun cevabını aramaya çalışacaktır. Yazımızın konusu, bu farklı meallerden hangisinin daha isabetli olduğu yönünde olacaktır. 

Ayetin Arapça metni ve farklı çevirileri şu şekildedir:

وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يمًا

-----Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nıkahlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir.







----Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikahlamayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan âyetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir.

Meallerden görüldüğü üzere, nikahlamak istediğiniz ve nikahlamak istemediğiniz şeklinde iki farklı anlam verilmesinin sebebi, ayet içinde geçen وَتَرْغَبُونَ kelimesinden kaynaklanmaktadır. 

Kelimenin kökü olan ر غ ب, lügatta: Bir şeye karşı rağbet etmek, hırs göstermek,onu şiddetli bir şekilde arzuyla istemek anlamına gelmektedir ( El Müfredat). Fakat bu kelime عَنْ  edatı ile birlikte kullanıldığında, olumsuz bir anlam kazanarak kişinin rağbetini, hırsını, arzusunu başka bir tarafa çevirmesi anlamına gelmektedir. Bu kullanım örneklerini Kur'an da görmekteyiz.

BAKARA S. 130--- Kendini bilmezlerden başka kim İbrahim'in dininden yüz çevirir(وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ) . Hiç kuşkusuz biz, O'nu dünyada seçkin kıldık ve elbette ahirette de iyilerden olacaktır.

MERYEM S. 46---(Babası) dedi ki: "Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun, (اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي) ey İbrahim? Eğer (bu tutumuna) son vermezsen andolsun seni taşlarım. Uzun bir süre benden ayrıl."

Dikkat edilirse her iki ayette de olumsuz olarak gelen anlam عَنْ edatının kullanılması ile ortaya çıkmıştır.  Bu noktada, " Neden böyle bir olmadığı halde bu ayete bazı meal yapıcıları böyle bir anlam vermişlerdir?" sorusu gündeme gelecektir.

Bizim cevabımız, "Kur'an bütünlüğünün dikkate alınmaması ve geçmiş müfessirlerin bu konuda yaptıkları tercih ve her iki anlamın da verilebileceği yönünde ortaya koydukları tercihlerin dikkate alınması olabilir" yönündedir. 

Keşşaf tefsirinde bu ayet hakkında yapılan yorumu okuduğumuzda söylemek istediğimiz daha net anlaşılacaktır.

īُİijُéِכْĭَÜْنَاَijنُ×َĔْóَÜَو ifadesine “Güzelliklerinden dolayı kendileriyle evlenmek istediğiniz” [rağibe fî] anlamı verilebileceği gibi “çirkinliklerinden dolayı evlenmek istemediğiniz” [rağibe ‘an] anlamı da verilebilir. ifadesine, "Güzelliklerinden dolayı kendileri ile evlenmek istediğiniz" (rağibe fi) anlamı verileceği gibi, "çirkinliklerinden dolayı evlenmek istemediğiniz" (rağibe an) anlamı da verilebilir.


Kur'an'ın en doğru anlaşılma yönteminin, Kur'an bütünlüğünü dikkate almak olduğunu merkeze alarak bu ayeti anlamaya çalıştığımızda, Nisa suresi ilk ayetlerinin özellikle yetim haklarına vurgu yaptığını görebiliriz. Kendilerine miras kalan yetimlerinin özellikle yetim kızların mallarının en doğru şekilde değerlendirilmesi ilgili ayetlerin emridir. Bu nokta bizi aynı surenin 3. ayetine götürecek, 127. ayetin de daha net anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Nisa s. 3- (Mallarını muhafaza etmek ile sorumlu olduğunuz kız) Yetimlerin haklarını (nikah çağına geldiklerinde onları nikahlayarak) adaletli bir şekilde koruyamamaktan endişe ederseniz, (onların yerine) size helal olan (yetim olmayan hür) kadınları ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Eğer (çok eşlilikte de eşler arasında) adaletli davranamayacağınızdan endişe ederseniz (özgür olan) bir eş, veya sağ ellerinizin sahip olduğu (savaş esiri cariye) kadını nikahlayın. Bu (şekilde yapılan bir evlilik), adaletten sapmamanız için daha uygun bir yoldur. 

Bu ayette dikkat edilirse kendisine miras kalmış yetim bir kızın malına evlilik yolu ile çökülmemesi emredilmektedir. 

Bu durumu dikkate alarak 127. ayeti okuduğumuzda aynı durumun bu ayette de karşımıza çıktığını görebiliriz. Ayette yetim bir kızın malına evlilik yolu ile çökülmemesi gerektiği anlamı daha bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bütün bunları dikkate alarak Nisa s. 127. ayet ile ilgili yapılan iki farklı mealin "Nikahlamayı istediğiniz" şeklinde yapılanın daha  isabetli olduğunu söyleyebiliriz. 

                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.