13 Mart 2024 Çarşamba

Al-i İmran s. 13. Ayetinde Hangi Topluluk Karşısındaki Topluluğu Kendilerinin İki Katı Görüyordu?

 Kur'an'ı mealinden okuyan bir kimse, bazı ayet meallerinin anlam yönünden birbirinden farklı olarak yapıldığına, şayet dikkatli bir okuma yapıyorsa, mutlaka şahit olacaktır. Bu durumun birçok farklı sebebi bulunmaktadır. Yazımıza konu edeceğimiz meal farklığı ise, "Zamirin mercii" olarak bilinen, yani zamirin ibarede hangi isme döndüğü konusundaki farklı görüşlerden kaynaklanmaktadır.

Bu durumdan kaynaklanan meal farklılıklarında, gramer konusu yönünden herhangi bir hata yapıldığını söylemek pek mümkün olmamakla birlikte, ayete verilen bazı anlamların Kur'an bütünlüğü noktasından bakıldığında, sanki Kur'an'da bir çelişki varmış gibi bir durumu ortaya çıkarması bakımından, bir takım sıkıntıları doğurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Zamirin hangi isme döndüğü konusunda verilecek olan kararların, sadece ibarenin gramer açaısından tahlili neticesinde değil, aynı zamanda Kur'an bütünlüğü açısından herhangi bir çelişkiye yol açıp açmadığına da bakılarak verilmesi çok önemlidir.

İfade etmek istediğimiz durum, Al-i İmran s. 13. ayetine yapılan meallerde ortaya çıkmaktadır. Ayetin Arapça metni şu şekildedir: 

قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ ف۪ي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَاۜ فِئَةٌ تُقَاتِلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِۜ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ

Bu ayete verilen iki farklı meal de şu şekildedir:

 Örnek 1:

İbretti size birbirleriyle karşılaşan o iki bölüğün hali. Bir bölük, Allah yolunda savaşmadaydı, öbürüyse kafirdi ve inananları, gözleriyle iki misli görmedeydiler. Allah, dilediğini yardımıyla kuvvetlendirir ve şüphe yok ki bunda, görenlere kesin bir ibret var.

Örnek 2:

Birbirleriyle karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için ibret vardır. Bir topluluk Allah yolunda çarpışmaktaydı, diğer topluluk ise kâfirdi. Allah yolunda çarpışanlar ötekileri gözleriyle açıkça kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Allah dilediğini kendi yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda görebilenler için ibret vardır.

Ayet, Bedir savaşı ile ilgilidir. Ayet meallerine baktığımızda, karşılaşan iki topluluktan bahsedilmekte, bu topluluktan birinin Allah yolunda savaşan yani inanan, diğer topluluğun ise inkarcı topluluk olduğu bildirilmektedir. Bu ayet ile ilgili yapılan meallerde buraya kadar herhangi bir sıkıntı bulunmamaktadır. 

Sıkıntı, hangi topluluğun diğerini kendilerinin iki katı olarak gördükleri noktasındadır. 1. örnek mealde, inkarcı topluluğun inananları kendilerinin iki katı gördüğü şeklinde bir meal yapılırken, 2. örnek mealde  ise, inanan topluluğun inkarcıları kendilerinin iki katı gördüğü şeklinde meal yapılmıştır.

Yapılan iki farklı mealin hiçbirinde gramer yönünden hata yapıldığı için bu farklılığın ortaya çıktığını söyleyemeyiz. Farklılık, zamirin hangi isme dönmüş olabileceği notasındadır. Ayet metninde geçen يَرَوْنَهُمْ ibaresindeki هُمْ zamirinin, inananlara mı yoksa inkarcılara mı raci olduğu noktasından kaynaklanan farklı tercihlerden kaynaklanmaktadır. 

Bu noktada Kur'an bütünlüğüne göre hareket edilmesinin bizi doğruya yaklaştıracağını söyleyebiliriz. Çünkü Kur'an çelişkisiz bir kitaptır, ve onun bu çelişkisizliği zamirin mercii konusu gibi farklı anlamalardan kaynaklanan durumlarda, bize en doğru bir hakemliği yapacaktır.

Enfal s. 44. ayeti, bize bu konuda yardımcı olarak anahtar bir ayet mesabesindedir.

وَاِذْ يُر۪يكُمُوهُمْ اِذِ الْتَقَيْتُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِكُمْ قَل۪يلًا وَيُقَلِّلُكُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْرًا كَانَ مَفْعُولًاۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟

Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, 'olacağı olan işi gerçekleştirmek' için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah'a döndürülür.

Bu ayet yine Bedir savaşı ile ilgili olup, Al-i İmran s. 13. ayetine nasıl bir anlam verilebileceği yönünde bizlere ışık tutmaktadır şöyle ki:

Enfal s. 44. ayetinde Allah (c.c.), karşılaşan her iki topluluğu da birbirlerinin gözünde az gösterdiğini bildirmektedir. Al-i İmran s. 13. ayetine dönecek olursak, o ayette Allah (c.c.) bir topluluğu diğerinin gözünde iki katı gösterdiğini bildirmektedir. O zaman Al-i İmran s. 13. ayetinde bizim aramamız gereken nokta, hangi toplululuğa hangi topluluğun az gösterilmiş olduğu noktasında olmalıdır. Bunu da bize Enfal s. 44. ayeti sağlayacaktır.

Allah (c.c.) Enfal s. 44. ayetinde her iki topluluğu da birbirlerine karşı az gösterdiğini bildirmiş olmasından hareketle, Al-i İmran s. 13. ayetine inkarcı topluluğun inanan topluluğu kendilerinin iki katı görmüş olmaları yani çok görmüş olmaları, Enfal s. 44. ayeti ile çelişki arz edecektir. 

Yani 1. örnek mealde verdiğimiz, inkarcı topluluğun inananları kendilerinin iki katı gördükleri yönünde yapılan mealler, Enfal s. 44. ayetini baz alarak düşündüğümüzde isabetli bir çeviri değildir.

Bu durumda 2. örnek mealde verdiğimiz, inanan toplululuğun inkarcı topluluğu kendilerinin iki katı görmeleri nasıl izah edilebilir?

Bu soruya şöyle cevap verebiliriz: 

Bu durumda inkarcı topluluğun, inanan topluluğun sayısının iki katından daha fazla bir sayıya olduğunu anlamaktayız. Tarihi verilerde, Bedir savaşında inkarcıların sayısının inananların sayısının 3 katı fazla olduğu yönünde verilen bilgilerin, bu ayete göre doğru olduğu anlaşılmaktadır.

O zaman Al-i İmran s. 13. ayeti bize, Bedir'de kendilerinden 3 kat sayıya sahip olan inkarcı topluluğun, inanan topluluğun gözünde daha az gösterilerek inananların iki katı olarak gösterildiğini beyan etmektedir.

Ayeti bu şekilde anladığımızda Enfal s. 44. ayeti ile Al-i İmran s. 13. ayeti arasında herhangi bir çelişki doğmamaktadır. Yine de "Neden iki katı gösterilmiş olabilir?" şeklinde bir soru aklına gelen kimseye ise, yine Enfal s. 65. ve 66. ayetlerini gösterebiliriz. 

Enfal s. 65--- Ey Nebi! İnananları (Allah için düşmana karşı) savaşa hazırla! Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz inkârcıya galip gelir. Eğer sizden (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkârcılardan bin kişiye galip gelir. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

Enfal s. 66--- Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, çünkü sizin güçsüz olduğunuzu iyi biliyor. Bu durumda, sizden sabretmesini bilen (dirençli) yüz kişi çıkarsa, bunlar iki yüz kişiye galip gelir ve sizden böyle bin kişi çıkarsa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelir. Çünkü Allah (zulme karşı) direnenlerle beraberdir.

Enfal s. 66. ayetine dikkat ettiğimizde Allah (c.c), sabırlı bir inanan topluluğunun kendilerinin iki katı olan bir topluluğa karşı galip gelebileceklerini bildirmektedir. Allah (c.c.) inanan topluluğa kendilerinden 3 kat gibi daha fazla olan inkarcı topluluğun sayısını, kendilerinin iki katı bir sayıya düşürerek az göstermek suretiyle onlara moral kazandırmaktadır.

Sonuç olarak: Kur'an meallerinde, zamirin hangi isme döndüğü konusunda doğan farklı anlayışlardan ötürü bazı ayetlerde birbirine zıt yapılmış çevirileri görmek mümkündür. Bu durumdan kaynaklanan farklılıkları Kur'an bütünlüğünü dikkate alarak çözmek mümkündür. Al-i İmran s. 13. ayetinde gördüğümüz farklı çevirilerden 2. örnekte verdiğimiz şekilde yapılan mealler yani, inanan topluluğun inkarcıları kendilerinin iki katı gördükleri şeklinde yapılan çevirilerin Kur'an bütünlüğüne daha uygun olduğunu söyleyebiliriz.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

7 Mart 2024 Perşembe

A'RAF SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim, Sad.

2- (Bu) kitap sana, onunla uyarman ve inananlar için öğüt olarak indirildi. Bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.

3- Rabbinizden size indirilmiş olana uyun. O'nun aşağısından olan sahip çıkan koruyuculara uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz.

4- Şehirlerden nicesini helak ettik. Şiddetli azabımız onlara geceleyin veya gündüz uykularında iken geldi.

5- Şiddetli azabımız onlara geldiğinde feryatları, "Şüphesiz ki biz yanlış yapanlardandık" demelerinden başka bir şey olmadı.

6- Kendilerine (elçi)  gönderilmişlere kesinlikle soracağız, (elçi olarak) gönderilmiş olanlara da kesinlikle  soracağız.

7- Onlara kesinlikle bilgi ile anlatacağız. Biz onlardan gizliler değildik.

8- Tartı, o gün gerçektir. Kimin tartılacakları ağır geldiyse, işte onlar arzuladıklarına kavuşanlardır.

9- Kimin tartılacakları hafif geldiyse işte onlar, ayetlerimize karşı yanlış yapmakta olduklarından dolayı kendilerini zarara uğratanlardır.

10- And olsun sizi yeryüzünde yerleştirdik. Orada size geçimlikler var ettik. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

11- And olsun ki sizi yarattık, sonra sizi suretlendirdik, sonra meleklere "Adem'e secde edin" dedik. Derhal secde ettiler, ancak İblis hariç. O secde edicilerden olmadı.

12- (Allah) dedi ki: "Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan ne idi?". (İblis) dedi ki: " Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın".

13- (Allah) dedi ki:" İn oradan, orada senin için büyüklenmek olmaz. Hemen çık, çünkü sen aşağılananlardansın".

14- (İblis) dedi ki: "Kaldırılacakları güne kadar bana süre ver". 

15- (Allah) dedi ki: "Şüphesiz sen süre verilenlerdensin".

16- 17- (İblis) dedi ki: "Beni azdırmandan dolayı, ben de onlar için senin dosdoğru yoluna kesinlikle oturacağım. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından kesinlikle geleceğim. Çoğunu şükredenler olarak bulamayacaksın".

18- (Allah) dedi ki: "Kınanmış ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki onlardan kim sana uyarsa sizden hepinizi cehenneme dolduracağım".

19- Ve (dedik ki)" Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yeyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, aksi takdirde yanlış yapanlardan olursunuz".

20- Şeytan ikisine, kendilerinden gizlenmiş olan avret mahallerini açığa çıkarmak için fısıldadı ve dedi ki: " Rabbiniz ikinizi bu ağaçtan ancak iki melek olursunuz veya ölümsüzlerden olursunuz diye yasakladı".

21- Ve ikisine, "Ben ikiniz için içtenlikle öğüt vericilerdenim" diye yemin etti.

22- İkisini böylece aldatarak cesaretlendirdi. İkisi ağaçtan tattıklarında avret mahalleri ikisine göründü. Ve ikisi cennetin yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri ikisine: " Ben ikinizi bu ağaç(a yaklaşmak)tan yasaklamadım mı? ve ikinize "Şeytan ikiniz için muhakkak ki apaçık düşmandır" demedim mi?" diye seslendi.

23- İkisi dediler ki: "Rabbimiz biz kendimize yanlış yaptık. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen, kesinlikle zarar edicilerden oluruz.

24- (Allah) "Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belirli bir vakte kadar yerleşim ve faydalanma vardır" dedi.

25- (Allah) "Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan (yeniden diriltilip) çıkarılacaksınız" dedi.

26- Ey Adem oğulları, size avret mahallerinizi örtecek ve süs olacak elbise indirdik. Korunma elbisesi daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerindendir, umulur ki öğüt alırlar.

27- Ey Adem oğulları, şeytan, babanızı ananızı, avret mahallerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de kötüye düşürmesin. Çünkü o ve onun yandaşları sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanlara sahip çıkan koruyucular yaptık.

28- Onlar bir hayasızlık yaptıklarında, "Atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah'ta bize bunu emretti" dediler. De ki: "Allah hayasızlıkları emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?".

29- De ki: "Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzünüzü doğrultun. Dini O'na has kılanlar olarak O'na dua edin.İlkin sizi yarattığı gibi (O'na) döneceksiniz".

30- Bir kısmını doğru yola iletti ve bir kısmına da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar şeytanları Allah'ın aşağısından sahip çıkan korucular edinmişler ve kendilerinin muhakkak doğru yolda olduklarını hesap ediyorlardı.

31- Ey Adem oğulları, her secde yerinde giysilerinizi* giyin. Ve yeyin, için aşırı gitmeyin. Muhakkak ki O, aşırı gidenleri sevmez.

*"Zinet" kelimesine giysi anlamını verme nedenimiz, müşriklerin giyinik tavafı haram saymaları nedeniyle tarihsel bağlamı dikkate almamızdır.

32- De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı giysiyi ve rızıktan temiz olanlarını kim haram kıldı. De ki: O, dünya hayatında inananlar için (helal)*dir. Kalkışın gününde ise (inkarcılar için haram)* sadece inananlar için (helal)* dir. Bilenler topluluğu için ayetleri böylece ayrıntılı şekilde  açıklıyoruz

*Bu parantezleri açma sebebimiz, aynı surenin 50. ayeti ile bağlantı kurduğumuz içindir.

33- De ki: Rabbim ancak ve ancak, hayasızlıkları, onlardan açık olanını ve gizli olanını, günah işlemeyi, haksız saldırıyı, Allah'a hakkında kanıt indirmediği halde ortak koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kıldı.

34- Her topluluk için bir süre vardır. Süreleri geldiği zaman ne bir saat geri alınabilirler, ne de ileri çekilebilirler.

35- Ey Adem oğulları, size içinizden benim ayetlerimi anlatan elçiler gelirse, kim korundu ve durumunu düzelttiyse onlar korkmayacak ve üzülmeyeceklerdir.

36- Onlar ki ayetlerimizi yalanladılar ve onlardan büyüklendiler, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

37- Allah üzerine yalan uydurmuş veya O'nun ayetlerini yalanlamış olandan daha yanlış yapan kimdir?. İşte onlara kitaptan payları (ölümlerine kadar) erişecektir. Nihayet elçilerimiz onlara canlarını almaya geldiği zaman onlara, "Allah'ın aşağısından dua ediyor olduklarınız nerede?" dediler. (Onlar da) "Bizden saptılar" dediler. Böylece kendilerinin inkarcılar olduklarına dair aleyhlerine şahitlik ettiler.

38- (Allah) "Sizden önce geçmiş cin ve insandan olan toplulukla ateşe girin" dedi. Her ne zaman bir topluluk (ateşe) girdiyse kardeşine lanet etti. Nihayet birbiri ardınca orada toplu halde olunca, onların sonrakileri onların öncekileri için, "Rabbimiz işte bunlar bizi saptırdılar, onlara ateşten bir kat fazla azap ver" dedi. (Allah) "Hepiniz için bir kat fazla vardır, ancak siz bilmiyorsunuz" dedi.

39- Onların öncekileri, onların sonrakilerine dedi ki: "Sizin bizim üzerimizde bir üstünlüğünüz yoktur (azap hepimiz için aynıdır).O halde kazanmakta olduklarınızdan dolayı tadın azabı".

40- Şüphesiz ki onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlardan büyüklendiler. Onlar için göğün kapıları açılmaz, deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler. Suçlulara böyle karşılık veririz.

41--Onlar için cehennemden bir yatak, üstlerinde de (cehennemden) örtüler vardır. Yanlış yapanlara böyle karşılık veririz.

42- Onlar ki inandılar ve bozuculuğu önleyici filler işlediler. Hiçbir kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklemeyiz. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır, orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

43- Ve göğüslerinde kinden ne varsa söküp çıkardık. Altlarından nehirler akar. "Övgü Allah'adır. O'ki bizi buna (cennete)iletti. Eğer Allah bizi (cennete)iletmemiş olsaydı, biz kendimizi (cennete) iletebilecek değildik. And olsun ki Rabbimizin elçileri gerçeği getirdi" dediler. Ve onlara "Yapmakta olduklarınızdan dolayı mirasçı kılındığınız cennet işte bu dur" diye seslenildi.

44- 45- Ve cennetin arkadaşları, ateşin arkadaşlarına, "Biz Rabbimizin bize vaad ettiğini gerçekleşmiş olarak bulduk. Siz de Rabbinizin size vaad ettiğini gerçekleşmiş olarak buldunuz mu?" diye seslendi. Dediler ki: "Evet". Derken aralarından bir bildirici, "Allah'ın laneti yanlış yapanların üzerinedir. Onlar ki Allah'ın yolundan onda eğrilik arayarak alıkoyarlar ve onlar ahireti inkar edicilerdi" diye bildirdi.

46- (Cennet ve ateş ehlinin) ikisinin arasında engel vardır. A'raf'ın (engel) üzerinde de bir takım adamlar vardır ki, onların her birini yüzlerinin durumuyla tanırlar. Cennetin arkadaşlarına, "Selam üzerinize olsun" diye seslendiler. Ve onlar henüz girmedikleri halde girmeyi bekliyorlar.

47- Gözleri ateşin arkadaşlarının tarafına çevrildiği zaman, "Rabbimiz bizi yanlış yapanlar topluluğu ile beraber kılma" dediler.

48- 49- A'raf'ın arkadaşları, yüzlerinin durumlarıyla tanımakta oldukları adamlara seslenerek, "Ne topladığınız (mallar) ne de büyüklenmekte olmanız sizden bir şey savamadı. Allah'ın onları rahmete eriştirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz bunlar mı?. Girin cennete size korku yoktur ve sizler üzülecek olanlardan değilsiniz" dediler.

50- Ateşin arkadaşları, cennetin arkadaşlarına, "Üzerimize, su'dan veya Allah'ın size verdiği rızıktan akıtın" diye seslendi. (Onlar da) "Şüphesiz ki Allah, inkar edicilere bu ikisini haram kıldı" dediler.

51- Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edinmişler, dünya hayatı onları aldatmıştı. Artık onlar bu günlerine kavuşmayı unuttukları gibi ve ayetlerimizi ısrarla inkar eder oldukları gibi, bu gün biz de onları unuturuz.

52- Ve and olsun ki biz onlara, onu bilgi üzere ayrıntılı şekilde açıkladığımız, inananlar topluluğu için kılavuz ve rahmet olan bir kitap getirmiştik.

53- Onlar, o kitabın inkarcılar için verdiği haberin gerçekleşmesinden başka bir şeyi mi bekliyorlar?. Onun gerçekleşeceği gün, önceden onu unutmuş olanlar, "Rabbimizin elçileri  kesinlikle bize gerçeği getirmiş. Arık bizim için şefaatçiler varmı ki bize şefaat ederler veya geri döndürelim de, bu yapıyor olduğumuzdan başkasını yapalım" derler. Kendilerini kesinlikle zarara uğrattılar, uydurmakta oldukları (sahte ilahları) onlardan saptı (kayboldu).

54- Şüphesiz ki sizin Rabbiniz Allahtır. O'ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra taht üzerinde (göklerin ve yerin) yönetimine geçti. Geceyi, onu durmadan isteyen gündüze örter. Güneş, ay ve yıldızlar emrine boyun eğmiş vaziyettedir. Bilmiş olun yaratma ve emr (yönetme) O'nundur. En yüce hayır kaynağı olan Allah, alemlerin Rabbidir.

55- Rabbinize yalvarıp yakararak ve gizlice dua edin. Şüphesiz ki O, aşırı gidenleri sevmez.

56- Yeryüzünde, onun düzeltilmesinden sonra bozuculuk yapmayın. O'na korkarak ve umarak dua edin. Şüphesiz ki Allah'ın rahmeti iyilik edenlerden olanlara yakındır.

57- O, rahmetinin önünden rüzgarları gönderendir. Nihayet (o rüzgarlar) ağır bulutları hafifmiş gibi kaldırdığı zaman, onu ölü beldeye sevkettik. Böylece onunla su indirdik, onunla her çeşit ürünlerden çıkardık. İşte ölüleri de böyle çıkarırız, umulur ki öğüt alırsınız.

58- (Toprağı) güzel beldenin bitkisi, onun Rabbinin izni ile (kolayca ve güzel) çıkar. (Toprağı) kötü olanın ise zorlukla uğraşmaktan başka bir şekilde çıkmaz. Şükredenler topluluğu için ayetleri çeşitli yönlerden böyle açıklıyoruz.

59- And olsun ki Nuh'u topluluğuna gönderdik ve dedi ki: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Şüphesiz ki ben sizin için büyük gün azabından korkuyorum".

60- Topluluğundan ileri gelenleri dedi ki: "Şüphesiz ki biz seni kesinlikle apaçık sapıklık içinde görüyoruz".

61-62- 63- (Nuh) dedi ki: "Ey topluluğum bende bir sapıklık yoktur. Ben ancak alemlerin Rabbinden (gönderilen) bir elçiyim. Ben size Rabbimin mesajlarını ulaştırıyorum. Ve ben size içtenlikle öğüt veriyorum ve ben Allah'tan sizin bilmediklerinizi biliyorum. İçinizden bir adama  sizi uyarması, korunmanız ve merhamet olunmanız için Rabbinizden size öğüt geldi diye mi şaşırdınız?".

64- Böylece onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. Çünkü onlar körler topluluğu idiler.

65- Ve Ad'a da kardeşleri Hud'u (gönderdik) dedi ki: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Hala korunmaz mısınız?".

66- Topluluğundan inkar etmiş olan ileri gelenler dedi ki: "Şüphesiz biz seni kesinlikle bir akılsızlık içinde görüyoruz. Ve şüphesiz biz senin yalancılardan olduğunu kesin biliyoruz".

67- 68- 69 (Hud) dedi ki: "Ey topluluğum bende bir akılsızlık yoktur. Ben ancak alemlerin Rabbinden (gönderilmiş) bir elçiyim. Ben size Rabbimin mesajlarını ulaştırıyorum. Ve ben sizin için güvenilir bir içtenlikle öğüt vericiyim. İçinizden bir adama sizi uyarması için Rabbinizden size öğüt geldi diye mi şaşırdınız?".

70- (Topluluğu) dediler ki: "Sen bize tek olan Allah'a kulluk etmemiz, atalarımızın kulluk etmekte olduklarını bırakmamız için mi geldin?. Eğer doğrulardan isen vaad etmekte olduğun şeyi bize getir".

71- (Hud) dedi ki: "Rabbinizden üzerinize pislik ve gazap muhakkak çökmüştür. Allah'ın haklarında (doğruluğuna dair) delilden hiçbir şey indirmediği, sizin ve atalarınızın onları isimlendirdiği, isimler hakkında benimle mi tartışıyor musunuz?. Bekleyin şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim".

72- Böylece, onu ve onunla beraber olanları kurtardık. Ve ayetlerimizi yalanlamış ve onlara inanmamış olanların arkasını kestik. 

73- 74- Ve Semud'a da kardeşleri Salih'i (gönderdik) dedi ki: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Size Rabbinizden kesinlikle apaçık bir delil gelmiştir. İşte şu sizin için bir ayet olarak Allah'ın dişi devesidir. Onu bırakın Allah'ın arz'ında yesin. Ona sakın kötülükle dokunmayın.Sonra acı azap sizi yakalar. Ve hatırlayın ki (Allah) sizi Ad'dan sonra sizleri onların yerine geçirmiş. Sizi yeryüzünde yerleştirmişti.Ovalarından köşkler ediniyor, dağlardan evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde bozucular olarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın".

75- Kavminden büyüklenmekte olan ileri gelenler, içlerinden inanmış olan zayıf bırakılmışlara dedi ki: "Siz Salih'in Rabbinden gönderilmiş (bir elçi) olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?". Dediler ki: "Şüphesiz ki biz ona gönderilmiş olana inananlarız".

76- Büyüklenmekte olanlar dedi ki: "Şüphesiz ki biz de sizin inandığınızı inkar edicileriz".

77- Derken, dişi deveyi ayaklarından kestiler ve Rablerinin emrinden (çıkıp) azdılar. Ve dediler ki: "Ey Salih, eğer gönderilmiş(elçi)lerden isen  vaad etmekte olduğun şeyi bize getir".

78- Derken, şiddetli sarsıntı onları tuttu. Böylelikle yurtlarında diz üstü çökenler olarak kalakaldılar.

79- O'da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: "Ey topluluğum and olsun ki Rabbmin mesajını size ulaştırdım ve size içtenlikle öğüt verdim. Ancak siz içtenlikle öğüt verenleri sevmiyorsunuz".

80- 81- Lut'u da (gönderdik). Hani topluluğuna demişti ki: "İnsanlardan  bir kimsenin bile şununla sizin önünüze geçmediği (sizden önce kimsenin işlemediği) hayasızlığa mı varıyorsunuz?. Şüphesiz ki siz kadınların aşağısından cinsel düşkünlükle erkeklere varıyorsunuz.Doğrusu siz aşırı gidenler topluluğusunuz".

82- Topluluğunun ona cevabı, "Onları şehrinizden çıkarın, çünkü onlar çok temiz insanlar" demelerinden başka bir şey olmadı.

83- Bunun üzerine, karısı hariç onu ve (inanan) halkını kurtardık. O, geride kalanlardan oldu.

84- Üzerlerine (azabı) yağmur halinde yağdırdık. Suçluların sonu nasıl oldu bir bak.

85- 86- 87- Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik dedi ki: "Ey topluluğum Allah'a kulluk edin. Sizin için ilah'tan O'ndan başkası yoktur. Size Rabbinizden kesinlikle apaçık bir delil gelmiştir. Artık ölçü ve tartıya riayet edin. Ve insanların eşyalarını(n değerini) eksiltmeyin.Yeryüzünde onun düzeltilmesinden sonra bozuculuk yapmayın. Eğer inanmışlar iseniz sizin için bu hayırlıdır. Ve O'na inanmış kimseyi tehdit ederek, Allah'ın yolundan alıkoyarak, onda eğrilik arayarak her yola oturmayın. Ve hatırlayın ki siz az idiniz, sizi (Allah) çoğalttı.Bozucuların sonu nasıl oldu bir bakın.Eğer içinizden bir grup onunla gönderildiğime inandılar ve bir grupta inanmadılarsa, Allah aramızda hüküm verinceye kadar direnerek mücadeleye devam edin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır".

88- 89- Kavminden büyüklenmekte olan ileri gelenler dedi ki: "Ey Şuayb, seni ve senin beraber olan inanmış olanları şehrimizden kesinlikle çıkaracağız veya kesinlikle inancımıza dönersiniz". (Şuayb) dedi ki: "İstemeyenlerden olsakta mı (bizi döndüreceksiniz)?. Allah bizi ondan kurtardıktan sonra eğer sizin inancınıza dönecek olursak, kesinlikle Allah üzerine yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi hariç, bizim için ona dönmek olmaz. Rabbimiz her şeyi bilgi bakımından kuşatmıştır. Biz Allah'a güvendik.Rabbimiz, bizimle topluluğumuz arasını gerçek ile ayır, sen ayırıcıların hayırlısısın".

90- Topluluğundan inkar etmiş olan ileri gelenler dedi ki: "Eğer Şuayb'e uyacak olursanız. o takdirde siz de kesinlikle zarar edenlerdenlersiniz".

91- Derken, şiddetli sarsıntı onları tuttu. Böylelikle yurtlarında diz üstü çökenler olarak kalakaldılar.

92- Onlar ki Şuayb'ı yalanladılar, sanki orada refah içinde hiç yaşamamış gibi oldular. Onlar ki Şuayb'ı yalanladılar, onlar kesinlikle zarar edenlerden oldular.

93-  O'da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: "Ey topluluğum and olsun ki Rabbmin mesajını size ulaştırdım ve size içtenlikle öğüt verdim. Artık inkarcılar toplululuğuna nasıl üzülebilirim?".

94- Bir şehre nebi göndermedik ki, oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye sıkıntı ve darlık ile yakalamamış olalım.

95- Sonra kötülüğün yerini iyiliğe değiştirdik. Nihayet çoğaldılar ve "Atalarımıza da kesinlikle (önce)darlık ve (sonra)sevinç dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine biz de onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.

96- Eğer şehirlerin halkı inanmış ve korunmuş olsalardı, üzerlerine gökten ve yerden bollukları açmış olurduk. Ancak yalanladılar, biz de onları kazanmakta oldukları sebebiyle yakaladık.

97- Şehirlerin halkı, şiddetli azabımızın, geceleyin onlar uyumuşlar iken onlara gelmesinden güvende miydi?.

 98- Veya şehirlerin halkı, şiddetli azabımızın, kuşluk vakti onlar oynamakta iken onlara gelmesinden güvende miydi?.

99- (Şehirlerin halkı) Allah'ın tuzağından* güvende miydiler?. Allah'ın tuzağından zarar edenler topluluğundan başkası güvende olmaz.

*Allah'ın kulu hiç farkedemeyeceği bir şekilde yakalaması, onu adım adım helake sürüklemesi. (Zemahşeri)

100- (Helak olan şehirlerin) halkından sonra, yeryüzüne mirasçı olanları doğru yola iletme(ye yetme)di mi?. Dilemiş olsaydık günahlarını (n karşılığını) onlara isabet ettirir ve kalplerinin üzerini damgalar artık onlar işitemezlerdi.

101- İşte o şehirler, sana onların haberlerinden anlatıyoruz. And olsun ki elçilerimiz onlara apaçık deliller getirmişti. Önceden yalanladıkları sebebiyle inananlar olmadılar. Allah inkarcıların kalbini böyle damgalar.

102- Onların hiçbirini sözüne bağlı bulmadık. Onların hepsini itaatten çıkanlar olarak bulduk.

103- Sonra onların arkalarından Musa'yı ayetlerimizle Firavun ve ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar ayetlerimize karşı yanlış yaptılar. Bozucuların sonu nasıl oldu bir bak.

104- 105- Musa dedi ki: "Ey Firavun, şüphesiz ki ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim. Üzerimdeki vazife Allah üzerine gerçekten başkasınını demememdir. Artık İsrailoğullarını benimle gönder". 

106- (Firavun) dedi ki: "Eğer bir ayet getirmişsen onu getir, eğer doğrulardan isen".

107- 108- (Musa'da) asasını attı. Attığında asa apaçık bir yılan oldu. Elini (koynundan) çıkardı. çıkardığında bakanlara eli bembeyaz oldu.

109- 110- Firavun topluluğundan olan ileri gelenler dedi ki: "Şüphesiz ki bu kesinlikle bilgin sihirbazdır. Sizi  toprağınızdan çıkarmak istiyor". (Firavun dedi ki) "Ne (yapmamı) öneriyorsunuz?".

111- 112- (İleri gelenler) dediler ki: "Onu ve kardeşini beklet ve şehirlere toplayıcılar gönder. Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler".

113- Sihirbazlar Firavun'a geldi. "Eğer galipler biz olursak muhakkak ödül bizim içindir" dediler.

114- (Firavun) dedi ki: "Evet, (galip gelirseniz) ve şüphesiz ki siz yakınlaştırılmışlardansınız".

115- (Sihirbazlar) dediler ki: "Ya sen (ilk) atarsın, ya da (ilk) atanlar biz oluruz".

116- (Musa) dedi ki: "Siz atın". Attıklarında insanların gözlerini büyülediler, onları korkutmak istediler ve onlara büyük sihir getirdiler.

117- Musa'ya "Asanı at" diye vahyettik. Attığında, asa birden uydurmakta olduklarını yutuyor.

118- Böylece gerçek ortaya çıktı, ve yapmakta oldukları geçersiz oldu.

119- Orada yenilgiye uğradılar ve küçülenler olarak geri döndüler.

120- 121- 122- Ve secde edenler olarak kapandılar. "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler.

123- 124- Firavun dedi ki: "Ben size izin vermeden önce ona inandınız. Bu, kesinlikle halkını oradan çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir tuzaktır. Yakında bileceksiniz. Ellerinizi ve ayaklarınızı kesinlikle çaprazlama keseceğim, sonra hepinizi asacağım".

125- 126- Dediler ki: "Şüphesiz ki biz Rabbimize dönücüleriz.Sen bizden, Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde onlara  inanmış olmamızdan başka bir sebeple nefret duymuyorsun.Rabbimiz, üzerimize mücadele ve dayanma gücü yağdır.Canımızı sana teslim olmuşlar olarak al".

127- Firavun topluluğundan olan ileri gelenler dedi ki: "Musa'yı ve topluluğunu bu toprakta bozuculuk yapmaları, seni bırakması ve ilahlarını da (bırakması) için mi bırakacaksın?". (Firavun) dedi ki: "Oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını ise sağ bırakacağız. Şüphesiz ki biz onların üzerinde boyun eğdirici bir güce sahibiz".

128- Musa topluluğuna dedi ki: "Allah'a yardım talebinde bulunun ve direnerek mücadele edin. Yeryüzü Allah'ındır. Onu kullarından dileğine mirasçı kılar.Sonuç korunanlarındır".

129- Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyet edildik". (Musa) dedi ki: "Rabbinizin düşmanınızı helak etmesi, bu toprakta sizi onların yerine geçirmesi ve nasıl işler yapacağınıza bakması umulur".

130- Ve and olsun ki Firavun halkını öğüt almaları için yıllarca ürünlerden eksiltme (kıtlık) ile yakaladık.

131- Onlara iyilik (bolluk) geldiğinde "Bu bizdendir" dediler. Eğer onlara kötülük isabet ederse Musa'ya ve onun beraberinde olanların uğursuzluğuna yüklerlerdi. Bilmiş olun onların uğursuzlukları ancak ve ancak Allah katındadır, ancak hiçbiri bilmezler.

132- Ve dediler ki: "Bizi onunla büyülemek için ayetten her ne getirirsen biz sana inanıcılar değiliz".

133- Bunun üzerine biz de ayrı ayrı ayetler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik. Bunlara rağmen yine büyüklendiler ve suçlular topluluğu oldular.

134- Üzerlerine sarsıcı azap çöktüğünde dediler ki "Ey Musa, Rabbinin senin yanındaki söze göre bizim için dua et. Eğer bizden azabı kaldırırsan sana kesinlikle inanacağız ve İsrailoğullarını senin beraberinde göndereceğiz".

135- Onlardan sarsıcı azabı, ulaşacakları bir süreye kadar kaldırdığımızda, hemen sözlerini bozuyorlardı.

136- Bunun üzerine biz de onlara yaptıkları hataların karşılığını, onları denizde boğmak suretiyle verdik. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onları umursamadılar.

137- Ve zayıf bırakılmış topluluğunu, yeryüzünün bereketli kıldığımız doğularına ve batılarına mirasçı yaptık. Ve senin Rabbinin İsrailoğullarına olan güzel sözü, direnerek mücadele etmelerinden ötürü böylece yerine geldi. Firavun ve topluluğunun yapmakta olduklarını ve yükselttiklerini yerle bir ettik.

138-139- İsrailoğullarına denizi geçirdik.  kendilerine ait putların üzerine saygı ile kapanan bir topluluğa geldiler. Dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları gibi bize de bir ilah yap". (Musa) dedi ki: "Şüphesiz ki siz cahillik etmekte olan bir topluluksunuz. Şüphesiz ki bunların içinde oldukları şey yıkılmaya mahkumdur ve yapmakta oldukları da geçersizdir.".

140- (Musa devamen) dedi ki: "Size ilah olarak Allah'tan başkasını mı ararım?. O, sizi alemler (Firavun ve ordusu) üzerine üstün kılmıştır". 

141- Bir zaman, oğullarınızı öldürmek kadınlarınızı sağ bırakmak suretiyle, size azabın kötüsünü reva gören Firavun ve ordusundan* sizi kurtarmıştık. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir lütuf vardı.

 * "Al-i Fir'avne kelimesine "Firavun ve ordusu" anlamı verme sebebimiz, suda boğulanların onlar olmasındandır.

142- Musa ile otuz gece sözleştik ve otuzu on ile tamamladık. Böylece onun Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamam oldu. Musa kardeşi Harun'a dedi ki: "Toplumumda bana ardıllık et, bozuculuğa mani ol ve bozucuların yoluna uyma".

143- Musa belirlediğimiz yere geldiğinde onun Rabbi onunla konuştu. (Musa) dedi ki: "Rabbim bana görün sana bakayım". (Allah) dedi ki: "Beni asla göremezsin. Fakat dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin". Onun Rabbi kendisini dağda ortaya çıkarınca, onu dümdüz yaptı ve Musa baygın halde yere düştü. Kendisine gelip yerden kalkınca dedi ki: "Sen her türlü eksik ve kusurdan uzaksın. Sana döndüm ve ben inananların öncüsüyüm".

144- (Allah) dedi ki: " Ey Musa, mesajlarımla ve konuşmamla seni insanlar üzerinde seçtim. Sana verdiğimi tut ve şükredenlerden ol".

145- Biz ona levhalarda  her şeyden bir öğüt ve her şeyin ayrıntılı bir açıklamasını yazdık. (Musa'ya) onları sıkıca tut, kendi topluluğuna da onu en güzeliyle tutmalarını emret. Yoldan çıkanların yurdunu size yakında size göstereceğim (dedik).

146- Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden çevireceğim. Eğer her ayeti görseler, ona inanmazlar. Eğer doğruluğun yolunu görseler, onu yol olarak edinmezler. Eğer azgınlık yolunu görseler, onu yol olarak edinirler. Bunun böyle olması ayetlerimizi yalanlamış ve onları umursamaz olmalarındandır.

147- Ayetlerimizi ve ahiret kavuşmasını yalanlamış olanların yaptıkları boşa gitmiştir. Onlar yapmakta olduklarından başkasıyla mı karşılık görecekler?.

148- Musa topluluğu onun ardından, onların süs eşyalarından, onun böğürmesi olan bir buzağı heykeli edindi. Görmediler mi o, onlarla konuşmaz ve onları bir yola iletmez. Onu edindiler ve yanlış yapanlardan oldular. 

149- (Başları) ellerine düşürüldüğünde onlar kesinlikle saptıklarını gördüler. "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bağışlamazsa, kesinlikle zarar denlerden oluruz" dediler.

150- Musa topluluğuna, öfkeli ve üzgün bir durumda olduğu halde döndüğünde dedi ki:"Benim ardımdan bana ne kötü ardıllık ettiniz. Rabbinizin emrine acele mi ettiniz?". Levhaları attı ve kardeşinin başını kendisine çekerek tuttu. (Kardeşi) "Anamın oğlu şüphesiz ki bu topluluk beni zayıf düşürdü ve neredeyse beni öldüreceklerdi. Artık düşmanları bana güldürme ve beni yanlış yapanlar topluluğu ile beraber tutma" dedi.

151- (Musa) "Rabbim beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine girdir. Ve sen merhamet edenlerin en merhametlisisin" dedi.

152- Buzağıyı (ilah) edinmiş olanlara dünya hayatından Rablerinden gazap ve alçaklık erişecektir. (Yalan) uyduruculara böyle karşılık veririz.

153- Onlar ki kötü işler yaptılar sonra bunların ardından döndüler ve inandılar. Şüphesiz ki senin Rabbin bunun ardından kesinlikle bağışlayandır merhamet edendir.

154- Musa'dan öfke yatıştığında, nüshasında "Rablerinden korkanlar için kılavuz ve rahmet"  (yazılı) olan levhaları aldı.

155- 156- Musa, belirlediğimiz yer için topluluğundan yetmiş adam seçti. Şiddetli sarsıntı onları tuttuğunda dedi ki: "Rabbim dilemiş olsaydın bundan önce onları da ve beni de helak ederdin. İçimizdeki akılsızların yapmış olduğu yüzünden bizi helak eder misin?. Bu senin denemenden başka bir şey değildir. Onunla sen dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahip çıkan koruyucumuzsun, bizi bağışla bize merhamet et ve sen bağışlayıcıların hayırlısısın. Bize bu dünyada ve ahirette iyilik yaz. Şüphesiz ki biz sana döndük". (Allah) dedi ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Onu da korunanlar ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım".

157- Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil'de onu yazılı olarak buldukları Ümmi* Nebi Elçi'ye uyarlar. (O elçi) onlara güzel ve uygun olanı emrediyor, çirkin ve uygun olmayandan sakındırıyor onlara temiz olan şeyleri helal, pis olan şeyleri ise haram kılıyor, onlardan üzerlerindeki ağır yüklerini ve zincirleri indiriyor. Onlar ki ona inandılar, ona sahip çıktılar, ona yardım ettiler ve onun beraberindeki indirilmiş olan aydınlatıcıya uydular, işte onlar arzuladıklarına kavuşanlardır.

"El-ümmiyyun" kelimesi okuma yazma bilmemeyi değil, kendilerine kitap gelmemiş olan Arap toplumunu ifade etmektedir. Bu isim Yahudi ve Hristiyanlar tarafından kendilerinden olmayan Araplara verilmiştir. Bknz Kur'an (3.20.75- 62. 2)

 158- De ki: "Ey insanlar, şüphesiz ki ben göklerin ve yerin yönetim ve tasarruf hakkı O'nun olan, O'ndan başka ilah olmayan, öldüren ve dirilten Allah'tan, hepinize (gönderilmiş) elçiyim.Artık Allah'a ve onun, Allah'a ve kelimelerine inanan ümmi Nebi Elçisine inanın ve ona uyun ki doğru yolda olasınız.

159- Musa'nın topluluğu içinden bir topluluk vardır ki onlar, gerçeğe iletirler ve onunla adaleti  sağlarlar.

160- Onları oniki torun topluluğu haline ayırdık. Musa'ya topluluğu ondan su istediği zaman, "Asa'nı taşa vur" diye vahyettik. Birden ondan oniki su gözesi fışkırdı. (İsrailoğullarından olan) bütün insanlar  içecek yerlerini bildi. Bulutu üzerlerine gölge yaptık ve üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Size rızık olarak verdiğimiz temiz şeylerden yeyin" (dedik). Onlar yanlışı bize yapmadılar, ancak yanlışı kendilerine yaptılar.

161- Biz zaman onlara, "Şu şehre yerleşin, ondan istediğiniz yerden yeyin ve "Günahlarımızı üzerimizden dök" deyin, kapıdan secde halinde girin ki hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere (iyiliklerinin karşılığını) artıracağız" denilmişti.

162- Fakat içlerinden yanlış olanlar, kendilerine denilmiş olan sözü başka sözle değiştirmişti. Buna karşılık biz de, yapmakta oldukları yanlıştan dolayı üzerlerine, gökten sarsıcı azap göndermiştik.

163- Onlara denizin kıyısındaki şehirden sor. Hani onlar Cumartesi'de haddi aşıyorlardı. Balıkları, tatil gününde onlara açıktan açığa geliyor, tatil yapmıyor oldukları günde ise gelmiyordu. İtaatten çıkmalarından dolayı onları böyle zorlu denemeye tabi tutuyorduk.

164- Hani içlerinden bir topluluk şöyle demişti: "Allah'ın helak edeceği veya şiddetli azapla azaplandıracağı bir topluluğa niçin öğüt veriyorsunuz?". (Onlarda) "Rabbinize karşı bir mazeret ve onların korunması için (öğüt veriyoruz)" demişlerdi.

165- Onunla kendilerine hatırlatıldıkları şeyleri unuttuklarında, kötülükten sakındırmakta olanları kurtarmış, yanlış yapanları ise itaatten çıkmalarından dolayı çetin azapla yakalamıştık.

166- Sakındırıldıkları şeyin dışına çıkıp azdıklarında onlara "Kovalanan maymunlar olun" demiştik.

167- Hani senin Rabbin, onların üzerlerine kalkışın gününe kadar, onlara azabın kötüsünü reva görecekleri kesinlikle gönderecektir diye bildirmişti. Şüphesiz ki senin Rabbin azabı kesinlikle çabuk olandır, ve şüphesiz ki O, kesinlikle bağışlayandır merhamet edendir.

168- Onları yeryüzünde topluluk haline ayırdık. Onlardan salih olanlar da vardır, bunun aşağısında olanlar da vardır. Onları (bozuculuktan) dönmeleri için iyiliklerle ve kötülüklerle zorlu denemeye tabi tuttuk.

169- Onların ardından kitaba varis olan bir nesil yerlerine geçti. Onlar bu dünyanın geçici menfaatini alıyor ve "Bize bağışlanma var" diyorlar. Eğer onlara benzeri bir geçici menfaat gelirse onu alıyorlar. Onlardan, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylememelerine dair kitabın sözü alınmamış mıydı?. Ve onda olanı ders almamışlar mıydı?. Ahiret yurdu korunanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı kullanmaz mısınız?.

170- Kitaba sımsıkı sarılan ve kulluk görevlerini ayakta tutmuş olanlar, şüphesiz ki biz bozuculuğu önlemeye çalışanların alacağı karşılığı zayi etmeyiz.

171- Bir zamanlar dağı üzerlerine o gölgelikmişçesine çekmiştik te, onu tepelerine düşücü sanmışlardı. Size verdiğimi sıkıca tutun, onda olanı hatırlayın ki korunasınız.

172-Kalkışın gününde "Biz bundan habersizlerdik" dersiniz diye bir zaman senin Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından soylarını almış ve onları kendilerine şahit tutarak "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti). (Onlar da) "Evet şahit olduk" demişlerdi.

173- Veya: "Atalarımız daha önce ortak koşmuşlar, biz onlardan sonra gelen bi soyduk. Geçersiz iş yapanların yüzünden bizi helak mı edeceksin?" dersiniz diye.

174- Dönerler diye ayetleri böylece ayrıntılı şekilde açıklıyoruz.

175- Onlara, ayetlerimizi verdiğimiz fakat onlardan sıyrılmış, şeytanın takibibe uğramış ve azgınlardan olmuş olan kişinin haberini oku.

176- Eğer dilemiş olsaydık onu ayetlerimizle yükseltirdik, ancak o alçalmayı seçti ve keyfi arzusuna uydu. Onun örneği köpeğin örneği gibidir. Üzerine varacak olsan da dilini sarkıtıp solur, veya onu bırakacak olsan da dilini sarkıtıp solur. Ayetlerimizi yalanlamış olan topluluğun misali işte böyledir. İyice düşünmeleri için onlara bu anlatıyı anlat.

177- Ayetlerimizi yalanlamış ve kendilerine karşı yanlış yapmakta olan topluluğun örneği ne kötüdür.

178- Allah kimi doğru yola iletirse, o doğru yolu bulmuş olur. Kimi de saptırırsa, işte onlar zarar edenlerin kendileridir.

179- And olsun ki, cinden ve insandan bir çoğunu cehenneme yaydık. Onların kalpleri vardır onlarla anlamazlar, onların gözleri vardır onlarla görmezler, onların kulakları vardır onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar daha da şaşkındırlar. İşte onlar umursamaz olanların ta kendileridir.

180- En güzel isimler Allah'ındır. O'na onlarla dua edin. O'nun isimlerini saptıranları bırakın. Onlar yapmakta olduklarının karşılığını görecekler.

181- Yarattıklarımız içinde bir topluluk vardır ki onlar, gerçeğe iletirler ve onunla adaleti  sağlarlar.

182- Ayetlerimizi yalanlamış olanları bilemeyecekleri yerden kademe kademe (helaka) yaklaştıracağız.

183- Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz ki benim planım başkaları tarafından bozulamaz.

184- Arkadaşlarında cinnet hali olmadığını düşünmezler mi?. O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir.

185- Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı şeylere, sürelerinin yakınlaşmış olmasına bakmazlar mı?. Artık bundan sonra hangi habere inanırlar?.

186- Allah kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. Onları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakır.

187- Sana, onun sabitleşmesi (gerçekleşmesi) ne zaman diye saatten soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi Rabbimin katındadır. O'ndan başkası onu vaktinde ortaya çıkaramaz. O, göklere ve yere ağır gelmiştir. O size ansızın olmaktan başka şekilde gelmez".Sanki sen ondan bilgi sahibisin gibi sana soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi ancak ve ancak Allah katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler".

188- De ki: "Allah dilemedikçe kendim için ne faydaya ne de zarara sahip değilim. Eğer ben gaybı bilmiş olsaydım, kesinlikle maldan* çoğaltmak isterdim, bana kötülük de dokunmazdı. Ben inanan bir topluluk için uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim".

*El-hayr kelimesine "Mal" anlamı vermek gerekçemiz, Bakara s. 180. ayetindeki geçişindeki anlamına binaendir.

189- Allah sizi bir tek nefisten* yarattı. Ondan da, ona karşı yakınlık hissetmesi için eşini var etti. Eşini örttüğünde (cinsel ilişki kurduğunda eşi) hafif yük yüklendi, böylece onunla belirli bir zaman geçirdi. Ağırlaştığında (doğum yaklaştığında) ikisi Rablerine, "Eğer bize sağlıklı (bir çocuk) verdiğinde  şükredenlerden olacağız" dua ettiler.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre Adem ile başlamaktadır. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

190- İkisine sağlıklı (bir çocuk) verdiğinde, verdiği şeyde O'na ortaklar kıldılar. Allah onların ortak koşmakta olduklarından yücedir.

191- Bir şey yaratamaz, kendileri yaratılıyor olanları mı ortak koşuyorlar?.

192- Onlara yardıma güçleri yetmez, kendilerine de yardım edemezler.

193- Eğer onları doğru yola çağıracak olsanız, size uymazlar. Onları çağırmış olsanız da, susmuş olsanız da sizin için birdir.

194- Şüphesiz ki Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarınız, sizin gibi kullardır. Öyleyse doğrulardan iseniz çağırın onları da size cevap versinler. 

195- Onların ayakları mı var onlarla yürüyorlar?. Yoksa onların elleri mi var onlarla tutuyorlar?. Yoksa onların gözleri mi var onlarla görüyorlar?. Yoksa onların kulakları mı var onlarla işitiyorlar?. De ki: "Ortaklarınızı çağırın sonra bana plan kurun ve bana göz açtırmayın".

196- Şüphesiz ki benim sahip çıkan koruyucum Allah'tır. O'ki kitabı indirdi, ve O, bozuculuğu önleyenlere sahip çıkan koruyuculuk eder.

197- O'nun aşağısından çağırmakta olduklarınız size yardıma güçleri yetmez, kendilerine de yardım edemezler.

198- Ve eğer onları doğru yola çağıracak olsanız işitmezler. Ve onları sana bakıyorlar görürsün. Halbuki onlar görmezler.

199- Cezalandırmaktan vazgeçmeyi bırakma, güzel ve uygun olanı emret ve cahillerden yüz çevir.

200- Ve eğer sana şeytandan ara bozmaya yönelik bir düşünce gelirse, hemen Allah'a sığın. Şüphesiz ki O, işiticidir bilicidir.

201- Şüphesiz ki korunanlara şeytandan bir dolaşıcı dokunduğu zaman, düşünürler ve hemen basiretli davranırlar.

202- Onların kardeşleri, onları azgınlığa çekerler. Gevşek davranmazlar.

203- Onları bir ayet getirmediğin zaman dediler ki: "Onu sen derlemeli değilmiydin?" dediler. De ki: "Ben ancak ve ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Bu, Rabbinizden inanan bir topluluk için gözünüzü açacak deliller, kılavuz ve rahmettir".

204- Kur'an okunduğu zaman susun ve hemen onu dinleyin ki merhamet olunasınız.

205- Rabbini sabah akşam, gizlice yalvarıp yakararak, yüksek olmayan bir sesle, kendi içinde an ve umursamazlardan olma.

206- Şüphesiz ki senin Rabbinin katında olanlar O'na kulluk etmekten büyüklenmezler, O'nu tesbih ederler ve O'na secde ederler.