14 Ocak 2019 Pazartesi

Süleymaniye Vakfı Mealinde Al-i İmran s. 93. Ayetine Verilen Anlam Üzerinde Bir Mülahaza

Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinin karşılaştırmalı olarak farklı meallerden okuyan bir meal okuyucusu, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde, bu ayetin mealinin diğer meallerden farklı olduğunu görecek, hangi mealin doğru olduğu yönündeki sorusuna cevap aramaya gidecektir. Yazımızın konusu bu ayetin hangi çevirisinin doğru olabileceği üzerinedir.

Öncelikle ilgili ayetin 94. ayet ile birlikte Arapça metnini ve Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan çevirisini vermek istiyoruz. 

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

93- (Yahudiler dediler ki) Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in[1*] kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir. De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.”[2*] 

94- Tevrat’ı okuduktan sonra kendi yalanını Allah'a mal edenler yanlış yapanlardır. 


[1*] Yakup (as)’nin lakabı İsrail’dir. Bu nedenle onun soyundan gelenlere İsrailoğulları denir. Tevrat’ın Musa aleyhisselama indirilen kitap olduğu söylenir ama Kur’an’da bunu doğrulayan tek bir ifadeye rastlanmaz. Bir âyet şöyledir: İçinde bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederler. Hocalar ve âlimler de Allah’ın kitabını koruma görevleri gereği onunla hükmeder, uygulamaya şahit olurlar. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, ayetleri görmezlikte direnenlerdir (kâfirlerdir.) (Maîde 5/44)
Ya‘kūb aleyhisselamın on iki oğluna ve onların soyundan gelenlere esbât denir. Bakara 2/136, Al-i İmran 3/84 ve Nisa 4/162. âyetlere göre esbât içinden nebi olanlara da kitap indirilmiştir. Bunlardan İsa aleyhisselama İncil verildiği için (Mâide 46) Tevrat, Yakub aleyhisselamdan İsa aleyhisselama kadar İsrailoğulların nebîlerine verilen kitapların toplamından ibarettir.
[2*] Allah Teala şöyle demiştir: “Yahudilere tek tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan iç yağlarını da haram kıldık. Bu, (batıl yolla) üstünlük kurma çabalarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğruyu söyleriz.” (En’âm 6/146) Bu ve benzeri âyetler inince Yahudiler bunu reddederek yukarıdaki sözleri söylemişlerdi. Halbuki Tevrat’a göre de Yahudiler, karada yaşayan hayvanlardan sadece çatal ve yarık tırnaklı olup geviş getirenleri yiyebilirler. Çatal tırnaklı olmayan deve, yaban faresi ve tavşan ile geviş getirmeyen domuz haramdır. Karada yaşayan gelincik, fare, kara kurbağası türleri, kirpi, bukalemun, kertenkele türleri, salyangoz ve köstebek gibi küçük canlılar da haramdır. (Bkz. Levililer 11, Tesniye 14)

Al-i İmran s. 93. ayetinin Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan meali ile, diğer mealler arasındaki fark, ayetin başında parantez içine alınmış olarak yazılan, Yahudiler dediler ki kısmıdır. Süleymaniye Vakfı tarafından yapılmış olan Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinde, "  Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir."  cümlesi, Allah (c.c) tarafından değil, Yahudiler tarafından söylenmektedir.  Ancak bu ayetin diğer meallerine, baktığımızda, bu sözün Allah (c.c) tarafından söylendiği görülmektedir. 

Tetkik etme imkanı bulduğumuz bütün meallerde, Al-i İmran s. 93. ayetindeki cümlenin, Allah (c.c) tarafından söylenmiş olan, ve Yakup (a.s) ın bazı kişisel nedenlerden dolayı yemediği yiyecekler dışındaki (o yiyeceklerin de helal olmasına rağmen, Yakup (a.s) tarafından bazı nedenlerden ötürü yenilmemektedir) bütün yiyeceklerin İsrailoğullarına helal olduğunu beyan eden bir söz olduğu anlaşılırken, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde ise, Allah (c.c) tarafından 94. ayette yalan olarak beyan edilen bir söz olduğu anlaşılmaktadır.

Süleymaniye Vakfı tarafından ayetin başına açılan parantezin içine yazılan Yahudiler dediler ki ifadesinin sebebini, ayetin altına açtıkları dipnotta belirtmektedir. Dipnotta, Yahudilerin Al-i İmran s. 93. ayetindeki sözleri söyleme sebebi olarak, Enam s. 146. ayeti gösterilmektedir. Yahudiler kendilerine bazı yiyeceklerin haram kılındığını beyan eden ayetler indiğinde bunu ret etmişler, kendileri için böyle bir haramlılığın olmadığını Al-i İmran s. 93. ayetteki sözler ile dile getirmişlerdir.

Ancak Enam s. 146. ayeti, her ne kadar Yahudiler ile ilgili ise de, bu ayet 136. ayetten başlayıp 153. ayete kadar giden bir bağlama dahildir. Bu bağlama sahip olan ayetlerin, Mekke müşriklerinin şirk inançları ile ilgili olduğu için, Mekke'de inmiş olması gerekmektedir. Vakfa göre Mekke'de inen bu ayete itiraz edenler, cevabı Medine'de inen bir ayette almışlardır.

Kanaatimizce vakıf tarafından Al-i İmran s. 93. ayetine verilen anlamda, Enam s. 146. ayetinin dikkate alınması hatalı bir yaklaşımdır. Eğer Yahudiler Enam s. 146. ayetine karşı bir itiraz getirmiş olsalardı, bu itirazları Al-i İmran s. 93. ayetinde olduğu gibi değil, "Allah bize özel olarak hiç bir şeyi haram kılmadı" gibisinden olması, veya ilgili ayet içinde açık ve net olarak diğer ayetlerde olduğu gibi "Galetil Yahudi" (Yahudi dedi ki) şeklinde bir Arapça metin olması gerekirdi. Yahudilerin Enam s. 146. ayetine getirdiklerini düşündüğü itiraz, ve bu düşünce yönünde vakıf meal yapıcılarının açtıkları ilave parantez, kanaatimizce yanlış bir parantezdir. 

Peki Al-i İmran s. 93. ayeti ile ilgili olan hangi ayetlerdir? denilirse, şu ayetleri sıralayabiliriz.

[003.093-94]  Tevrat'ın indirilmesinden önce İsrail'in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: «Doğru sözlü iseniz Tevrat'ı getirip okuyun».Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan düzüp-uydurursa, işte onlar, zalim olanlardır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

[006.146]  Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlüyüzdür.

[016.118]  Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık. Bununla Biz onlara zulmetmedik. Lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[003.050] Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size HARAM kılınan BAZI şeyleri de HELAL kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir ayet getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.



[007.157]  Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Nebi Resule uyanlar (var ya), işte o onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara TAYYİBATI helâl, HABAİSİ haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. Ona inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.

Al-i İmran 93. ve 94. ayetlerinde önceden helal olduğu halde İsrailoğullarına haram kılınan bazı yiyeceklerin haramlılığının arızi olduğu beyan edilmektedir. Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde bu arızi durumun gerekçesi beyan edilmekte, Al-i İmran s. 50. ayetinde ise bu arızi haramların bir kısmının İsa (a.s) a inen vahiy ile helal kılındığı beyan edilmektedir. Araf s. 157. ayetinde ise, geri kalan haramların tamamının Muhammed (a.s) ile birlikte sona erdiği beyan edilmektedir. 

Süleymaniye Vakfı'nın ilgili ayete böyle bir parantez açmasının diğer bir sebebi kanaatimizce şu olabilir: 

Ayetin ikinci cümlesi olan, "De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım"  cümlesinde geçen, İn küntüm sadıkin ifadesinin geçtiği diğer ayetlerde, bu ifade öncesinde genellikle, inkarcılar tarafından söylenen bir sözün olması, vakıf meal yapıcılarında Al-i İmran s. 93. ayetinin ilk cümlesinin de inkarcılar tarafından söylenmiş bir söz olabileceği kanaati uyandırmış olabilir. 

Al-i İmran s. 93. ayetini nasıl anlayabiliriz? dersek, şöyle bir cevabımız olabilir:

Medine'de bulunan Yahudiler muhtemelen, kendilerine özel kılınan bu haramlığın, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde beyan edilen gerekçelere istinaden değil, Tevrat öncesine dayanan bir geçmişi olduğunu, sadece kendilerine değil bütün ümmetlere has bir yasak olduğunu savunuyor olmalıdırlar. Yahudilerin kendilerini Allah'ın oğulları ve sevgili kulları olarak görmüş olmaları (5. 18), kendilerine özel olarak kılınan böyle bir haramlılık ile uyuşmamaktadır. Allah (c.c) onların bu iddialarını, Al-i İmran s. 93. ayetinde öne sürerek, bunun aksini savunuyorlar ise, Tevrat'ı getirerek o kitapta bulunan bu konudaki beyanı ortaya koymalarını istemektedir.

Olayı şu karşılıklı konuşma üslubu içinde anlatacak olursak:

Yahudiler= Bu haramlar bize özel bir haram değil, tüm insanlara kılınan bir haramlıktır.

Allah (c.c)= İsrailoğullarına kılınan bu haramlıklar, Tevrat öncesi değil, Tevrat'ın indirilmesinden sonra, onların işledikleri bazı cürümler sebebi iledir. Aksini iddia eden varsa getirsin Tevrat'ı ortaya koysun.

Vakfın hatası, Nisa s. 160. ve 161. ayetleri dikkate almak yerine, Enam s. 146. ayetini dikkate almış olmasıdır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

Bu ayetlere baktığımızda, İsrailoğullarına yapmış oldukları bazı yanlışlar sebebi ile onlara helal olan bazı yiyeceklerin, yaptıklarının bir cezası olarak haram kılındığı anlaşılmaktadır. Bu haramların ne olduğu ise Enam ve Nahl s. ayetlerinde beyan edilmektedir. 

Nisa s. 160. ve 161. ayetlerindeki gerekçelere istinaden, İsrailoğullarına helal olan bazı yiyeceklerin haram kılınma yolu, onlara gönderilen elçi ve kitap ile olması gerekmektedir. Çünkü Allah (c.c) kulları ile ilgili emir ve yasakları, o kullar içinden seçtiği insanlar aracılığı ile göndermektedir.

İsrailoğullarına verilen bu cezanın bilgi kaynağı elçiler olup, bu yasaklar onlara elçiler ve onlara inen kitap aracılığı ile bildirilmiştir. İsrailoğullarına inen kitabın isminin bize Tevrat olarak beyan edilmiş olması burada dikkate değerdir. İsrailoğullarına Musa (a.s) öncesinde de elçi ve kitap gönderildiğini hesap edersek, bu kitabın adının Tevrat olması gerektiği açıktır.

Al-i İmran s. 93. ayetini, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerini dikkate alarak okuduğumuz şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: 


Allah (c.c) İsrailoğulları dahil olmak üzere, tüm kullarına Tayyibat olarak beyan ettiği yiyecekleri helal kılmıştır (2. 168/  5. 4-5-88/ 16. 114). İsrailoğullarına helal olduğu halde sonradan haram edilen tayyibatın, onlara elçileri aracılığı ile bildirilmiş olması gerektiğine göre, Tevrat'ın indirilmesinden önce böyle bir yasağın da olmaMAsı icap etmektedir. İşte Al-i İmran s. 93. ayeti bu durumu beyan etmektedir. O zaman bu ayetteki sözün İsrailoğullarına değil, Allah (c.c) ye ait olması gerekmektedir.

Sonuç olarak: Süleymaniye Vakfı mealinde, Al-i İmran s. 93. ayetinin başına açılan parantez hatalı olarak açılmıştır. Vakıf yetkilileri şayet ayeti, Enam s. 146. ayetini değil, Nisa s. 160. 161. ayetlerini dikkate alarak anlamaya çalışmış olsalardı, böyle bir hatayı yapmalarına gerek  kalmayacaktı.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


11 Ocak 2019 Cuma

AL-İ İMRAN SURESİ MEALİ

1- Elif, lam, mim.

2- Allah, ondan başka (yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi olan) ilah yoktur. O (Müşriklerin kulluk ettikleri putlar gibi cansız değil) diri, ve yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir.

3- Kendisinden öncekileri doğrulayan kitabı sana, hak olarak indirdi. Tevrat'ı ve İncil'i de o indirdi.

4- (Sana indirilenden) Daha önce inen bu kitaplar tıpkı sana indirilen gibi insanlar için bir kılavuzdur. Hakkın batıldan ayırt edilmesini sağlayan bu kitapları indirdi. Hiç şüphesiz ki, Allah'ın ayetlerini inkar edenler için şiddetli azap vardır. Allah güçlüdür, yapılanın karşılığını verendir.

5- Hiç şüphesiz ki ne yerde ne de gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

6- Rahimlerde, size dilediği gibi suret veren O'dur. Ondan başka (yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi olan) ilah yoktur. Allah şüphesiz ki kendisine galebe çalınamayandır, hükmünde isabetli olandır.

7- Sana Kitabı indiren O'dur. Onda (elçiye iniş anında cin, şeytan tasallutu gibi her türlü tehlikeden) korunmuş ayetler vardır ki kitabın anasındandır. (Sana indirilenden önceki Tevrat ve İncil gibi) diğerleri ise sana indirilen kitaba( yani onlar da iniş anında her türlü tehlikeden korunmuşluğu bakımından sana indirilen kitaba) benzemektedir. Kalplerinde eğrilik bulunanlara gelince, (sana indirilene de tabi olmak yerine) fitne aramak ve (istedikleri gibi) yorumlamak için, sana indirilene benzeyen (sadece Tevrat ve İncil)e tabi olurlar (sana indirilene de uymaları gerektiği halde ona tabi olmazlar). Oysa onun (doğru) yorumunu Allah ve ilimde derinleşenler bilir. Onlar derler ki: Biz ona inandık hepsi (Tevrat, İncil, Kur'an) Rabbimizin katındandır. Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alır.

8- (İlimde derinleşenler şöyle derler) Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla, hiç şüphesiz ki sen bağışı bol olansın.

9- Rabbimiz, geleceğinde şüphe olmayan günde insanları toplayacak olan hiç şüphesiz sensin. Hiç şüphesiz ki Allah verdiği sözden dönmez.

10- İnkar edenlere gelince, onların sahip oldukları malları ve insan güçleri, onları Allah'tan  kurtaramayacak, onlar ateşin yakıtı olacaklardır.

11- (Bu inkar edenlerin izledikleri yol) Firavun'a tabi olanlar ve ondan önceki (helak edilen)lerin izledikleri yol gibidir. Onlar ayetlerimizi yalanladılar da, Allah onları işledikleri günahlar sebebi ile yakaladı. Allah'ın cezası şiddetlidir.

12- İnkar edenlere de ki: Yakında mağlup olacak ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kadar da kötü bir yataktır.

13- (Savaş için) Karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için ibret vardır. Bir topluluk Allah'ın yolunda savaşıyor diğeri ise inkarcı idi. (Allah yolunda savaşan topluluk inkarcıları) göz görüşü ile kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Basiretli olanlar için bunda bir ibret vardır.

14- (Erkekler için) Kadınlara (kadınlar için erkeklere), oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, (sahiplerine gurur vesilesi olan) nişan takılmış atlara, (et, süt,yün, taşıma gibi faydaları olan) hayvanlara, ürün devşirilen arazilere karşı olan düşkünlük, insanlara süslendi. Bunlar dünya hayatının geçici faydalarıdır. Oysa dönülecek yerin güzeli Allah katındadır.

15- De ki: Size bunlardan daha hayırlı olanı haber vereyim mi?.  Korunanlar için Rableri katında, orada ölüm görmemek üzere kalacakları altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını görmektedir.

16- 17- Bu nimetlere sahip olacak olanlar, "Ey Rabbimiz inandık, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru" diyenler, başlarına gelen sıkıntılara karşı dayanan ve mücadele edenler, dosdoğru olanlar, itaatten ayrılmayanlar, mallarını hayır yolunda harcayanlar ve seher vakitlerinde bağışlanma isteyenlerdir.

18- Allah, kendisinden başka(yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi olan) ilah olmadığına şahitlik etmektedir. Melekler ve ilim sahipleri de adaleti ayakta tutarak, kendisine galebe çalınamayan ve hükmünde isabetli olan (Allah) dan başka(yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi olan) ilah olmadığına şahitlik etmektedir.

19- Allah'ın katında (kabule şayan olan) din şüphesiz İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hasetten başka bir nedenle ihtilafa düşmediler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir.

20- Eğer seninle tartışacak olurlarsa onlara de ki: Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a teslim ettim. Kitap verilmiş olanlara ve müşriklere de ki: Siz de (Allah'a) teslim oldunuz mu?. Eğer (çağrını kabul edip) teslim olurlarsa doğru yola girmiş olurlar. Eğer  yüz çevirirlerse,  senin üzerine düşen sadece ulaştırmaktır. Allah kullarını görmektedir.

21- Allah'ın ayetlerini inkar edenlere,  nebileri haksız yere öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere, acı veren bir azabı müjdele.

22- İşte bunların yaptıkları, dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onların yardımcıları da olmaz.

23- Kendilerine, (yaşamlarını tanzim etmeleri için) kitap'tan pay verilen (Yahudi) leri görmedin mi?. Aralarında hüküm vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyor, sonra onlardan bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.

24- Böyle davranmalarının sebebi "Ateş bize sayılı günlerden başka dokunmayacaktır"  demelerinden ötürüdür. Dinlerinde  uydurmakta oldukları bu yalanlar onları aldatmaktadır.

25- Geleceğinde şüphe olmayan, onları topladığımız ve her kişiye kazandığını karşılığı haksızlık yapılmadan tam olarak ödendiği günde, halleri ne olacak?.

26- De ki: Güç ve yönetimin sahibi olan Allah'ım, gücü ve yönetimi dilediğine verir, dilediğinden çekip alırsın, dileğini yüceltir, dilediğini zelil kılarsın, iyilik senin elindedir. Sen her şeye güç yetirensin. 

27- Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın.

28- İnananlar, inananları bırakarak, inkarcıları koruyucu sahip çıkan edinmesin. Kim böyle bir yol izlerse, Allah'tan gelen doğru bir delil üzerinde değildir. Ancak onlara karşı güç yetirememe gibi bir durumda olursanız  hariçtir. Allah sizi kendisinden korkutur, dönüş Allah'adır.

29- De ki: Göğüslerinizde olanı gizleseniz de açığa çıkarsanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanı bilir. Allah her şeye güç yetirendir.

30- O gün her kişi hayır olarak ne işlemiş ise onu hazır vaziyette yanında bulur. Kötülük olarak ne işlemiş ise, kötülüğü ile kendisi arasında uzak bir mesafe olsun ister. Allah sizi kendisinden korkutur. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

31- De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

32- De ki: Allah'a ve elçiye itaat edin. Eğer (itaatten) yüz çevirirlerse Allah inkarcıları sevmez. 

33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini, ve İmran ailesini, insanlar üzerine seçkin kıldı.

34- Bunlar birbirinden türemiş olan bir soydur. Allah işitendir bilendir.

35- Bir zaman İmran'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim karnımda olanı, dünya meşguliyetlerinden uzak bir hayat sürmesi için sana adadım, onu benden kabul buyur. Muhakkak ki sen işitensin bilensin."

36- Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir ve (istemiş olduğu) erkek, (onun doğurduğu) kız gibi olmazken dedi ki: "Rabbim onu kız olarak doğurdum, ben ona Meryem adını koydum. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum."

37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul etti, ve onu Zekeriyya'nın himayesine vererek en  güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriyya, Meryem'in kaldığı odaya her ne zaman girse, onun yanında bir rızık bulur, "Ey Meryem bu sana nereden geliyor?" diye sorar, Meryem bu soruya ise, " Bu Allah katındandır, muhakkak ki Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır" diye cevap verirdi.

38- (Bu cevabı alan) Zekeriyya orada Rabbine dua ederek, "Rabbim bana katından temiz bir soy bağışla, muhakkak ki sen duayı işitensin" dedi. 

39- Odasında ayakta salat (namaz) halinde iken melekler ona şöyle seslendi: "Muhakkak Allah sana kendisinden bir kelime (İsa) yı doğrulayan, toplumuna liderlik yapacak, iffetine düşkün bir  nebi ve salihlerden olacak olan Yahya'yı müjdelemektedir. 

40- (Bu haberi alan Zekeriyya) dedi ki: "Rabbim, ben ihtiyarlığa ulaşmış karım ise çocuk doğuramayan biri olduğu halde benim oğlum nasıl olacak?. (Allah) dedi ki: "Bu böyledir Allah dilediğini yapar"

41- (Zekeriyya) "Rabbim(oğlum olacağına dair) bana bir delil göster" dedi. (Allah) "(oğlun olacağına dair) delilin, insanlarla işaretleşmektan başka iletişim kurmak hariç, üç gün konuşamamandır. Rabbini her an hatırlamaktan geri durma. Akşam sabah her daim onun çizdiği yolun haricine çıkma" dedi. 

42- 43- Bir zaman melekler şöyle demişti: "Ey Meryem, muhakkak Allah seni seçti ve (her türlü iftiradan) tertemiz kıldı ve bütün kadınların üzerinde bir mevki verdi. Ey Meryem, Rabbine karşı itatten ayrılma,kendini (onun huzurunda) alçalt, (onun huzurunda) kendisini alçaltanlarla beraber ol."

44- Bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.  Hangisi Meryem'i himayesi altına alacak diye kura çekerlerken sen onların yanlarında değildin. Onlar aralarında bu konuda tartıştıkları zaman da sen onların yanlarında değildin.

45- 46- Bir zaman melekler şöyle demişti:"Ey Meryem, muhakkak ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu İsa Mesih'tir.O dünyada ahirette itibarlı ve yakınlaştırılmışlardandır. O insanlarla çocuk iken de yetişkin iken de konuşacak, ve o salihlerdendir.

47- (Meryem), "Rabbim bana bir beşer dokunmadığı halde benim çocuğum nasıl olacak?" dedi. (Allah), " Bu böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmettiği zaman ona "ol" der, o da oluverir." dedi. 

48- Ona Kitab'ı, doğruyu yanlıştan ayırmayı, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

49- İsrailoğullarına elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek): Şüphesiz ki ben size Rabbinizden  delil ile geldim. Size çamurdan bir kuş şekli yapar, ona üflediğimde Allah'ın izni ile canlı bir kuş olur. Yine Allah'ın izni ile gözleri doğuştan kör olanı ve abraşı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Evlerinizde yediklerinizi ve ileride yemek için sakladıklarınızı size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz bunda delil vardır.

50- Benden önceki Tevrat'ı onaylayıcı olarak, size haram kılınmış olanların bir kısmını helal kılmak için Rabbinizden delil ile geldim. Artık Allah'a karşı gelmekten korunun ve bana itaat edin.

51- Şüphesiz Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Artık (sadece) ona kulluk edin, işte doğru yol budur.

52- 53- İsa, onların inkarını sezince, "Allah yolunda bana kim yardımcı olacak?dedi. (Bunun üzerine) Havariler dedi ki: "Biz Allah yolunda (sana) yardımcılarız, Allah'a inandık, şahit ol ki biz ona teslim olanlardanız. Rabbimiz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk, bizi bu gerçekleri kabul edenlerle birlikte olmayı yaz."

54- Fakat (İsrailoğulları, İsa ve Havarilerine) tuzak kurdular. Allah onların bu yaptıklarının karşılıklarını verdi. Allah tuzak kuranların karşılığını verenlerin en güçlüsüdür.

55- 56- 57- O vakit Allah demişti ki:"Ey İsa, seni (onlar değil) ben öldüreceğim. Seni kendime yükseltecek, seni inkarcılardan (kurtararak) temize çıkaracağım. Sana uyanları ise kalkış gününe kadar inkar edenlerin üzerinde tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz konularda aranızda ben hükmedeceğim.O İnkar edenler var ya, onları dünyada ve ölüm sonrasında şiddetli bir azaba çarptıracağım, onların yardımcıları da olmayacaktır. İnanan ve bozuculuğa mani olmaya yönelik fiiller işleyenler var ya, onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah yanlış yapanları sevmez."

58- İşte bu sana okuduğumuz (Zekeriyya, Meryem, İsa ile ilgili kıssalar) ayetlerden ve doğruyu yanlıştan ayırma klavuzu olan hatırlatıcı kitap (Kur'an) dandır.


59- Şüphesiz ki Allah'ın katında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir.  Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" dedi, o da  oluverdi.

60- (İsa hakkında sana verilen bu haber) Rabbinden gelen gerçek bir bilgidir. O halde sakın bu konuda kuşkuya kapılanlardan olma.

61- Sana bu konuda doğru bilgi geldikten sonra hala seninle tartışmaya çalışanlara de ki: Gelin oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra açık gönüllülükle dua ederek, Allah'ın lanetinin yalancıların üzerine olmasını dileyelim.

62- İşte bu doğru ve gerçek anlatıdır. Allah'tan başka (yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi olan) ilah yoktur. Ve hiç şüphesiz Allah, kendisine galebe çalınamayan ve hükmünde isabetli olandır.

63- Buna rağmen yine yüz çevirecek olurlarsa, Allah bozuculuk yapanları bilir.

64- De ki: Ey kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdikleri, gelin bizim ve sizin aranızda ortak inanç esasları olan, Allah'tan başkasına kulluk etmemek, ona hiç bir şeyi ortak koşmamak, Allah'ın aşağısında olarak birbirimizi rab olarak görmemekte bir araya gelelim. Eğer onlar bu inanç esaslarından yüz çevirecek olurlarsa, siz "Şahit olun biz bu inanç esaslarına teslim olanlardanız" deyin.

65-  Ey kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdikleri, İbrahim hakkında (o Yahudi veya Hristiyan'dı diyerek) niçin tartışıyorsunuz?. Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi, hala aklınızı kullanmaz mısınız?.

66- Hadi siz hakkında bilgi sahibi olduğunuz bir konuda tartışıyorsunuz, ama niçin hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir konuda tartışırsınız?. (Tartıştığınız konu hakkındaki doğruyu) Allah biliyor ama siz bilmiyorsunuz.

67- İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi. O ancak sadece bozulmamış fıtrat sahibi olarak teslim olan biri idi, ona ortak koşanlardan değildi.

68- Şüphesiz insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, bu nebi ve inananlardır. Allah inananların koruyucu sahip çıkanıdır.

69- Kitabın ehlinin bir araya getirdiklerinin bir grubu sizi inancınızdan saptırmayı arzu etmektedir. Oysa onlar kendilerinden başkalarını saptırmadıklarının farkında değillerdir.

70- Ey kitabın ehli, şahit olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?.

71-  Ey kitabın ehli, niçin gerçeği,  gerçek olmayan ile örtüyor,  bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz?.

72- 73- Kitabın  ehlinden bir grup şöyle dedi: "İnananlara indirilene gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise (tekrar) inkar edin. Belki böylelikle onlar da (inançlarından) dönerler. Bir de sizin dininize uyandan başkasına da inanmayın". De ki: Şüphesiz ki doğru yol, Allah'ın yoludur. Size verilenin bir benzerinin başka birine de verilmiş olmasından dolayı mı veya Rabbinizin katında size karşı üstün gelecekler diye mi böyle söylüyorsunuz?. De ki: (Risalet konusunda) Lütuf Allah'ın  elindedir, onu dilediğine verir. Allah kuşatan ve bilendir. (*)

(*)Bu ayetin çevirilerine bakıldığında farklı çevirilerin olduğu görülecektir. Biz tercihimizi 74. ayet ile bir bağ kurarak çevirenler doğrultusunda kullandık.

74- (Risalet ve kitap vermek için) Dilediği kimseye ayrıcalık tanır. Büyük lütuf sahibi olan Allah'tır.  

75- Kitabın ehlinden öylesi vardır ki, kendisine kantar ağırlığınca mal emanet etmiş olsan dahi, onu sana geri verir. (Yine onlardan) Öylesi vardır ki, bir dinar  dahi emanet etmiş olsan, tepesine dikilmediğin müddetçe ona sana geri vermez. Böyle yapmaları onların "Bizden olmayanlara karşı dürüst olmak mecburiyetimiz yoktur" demelerinden ötürüdür. Onlar (doğruyu) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.

76- Hayır (gerçek asla onların dediği gibi değil) kim kendisine verilen emanete (*) ihanet etmez ve korunursa, şüphesiz Allah korunanları sever.

(*) Ayet içinde geçen "bi ahdihi" kelimesine, 75. ayet ile uygunluk arz etmesi açısından emanet anlamı verilmiştir.

77- Allah'ın sözünü, ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya, işte onlar için ahirette (cennetten) bir pay yoktur. Kalkış gününde Allah onlara iyi ve güzel sözler söylemeyecek, onlara değer vermeyecek, onları temize çıkarmayacaktır. Acı azap onlar içindir.

78- Yine onlardan bir gurup vardır ki, (söyledikleri) kitaptan olmadığı halde, siz onun kitaptan olduğunu hesap edesiniz diye, kitabı kendi dünyevi çıkarlarına uygun biçimde konuşturmaya çalışmakta, "Bu söylediğimiz Allah katındandır"  diyerek, Allah katından olmadığı halde bile bile Allah'a karşı yalan söylemektedirler. 

79- Allah'ın, kendisine kitap, doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti ve nübüvvet verdiği bir beşerin, tüm bunlardan sonra kalkıp insanlara, " Allah'ın astından olarak bana kul olun" çağrısı yapması olacak bir şey değildir. (Kendisine kitap, doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti ve nübüvvet verilmiş olan bir beşer insanlara) Ancak, "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitabın doğrultusunda Rabbe kul olun" çağrısı yapar.  

80- (Kendisine kitap, doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti ve nübüvvet verilmiş olan o beşer) Size, melekleri ve nebileri de rabler olarak edinmenizi emretmez. (O beşer), siz Allah'a teslim olduktan sonra size onu inkar etmeyi hiç emreder mi?.

81- Bir zamanlar Allah nebilerden, "Size kitap ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti verdikten sonra, sizin beraberinizde olan (kitab)ı onaylayan bir elçi geldiğinde, mutlaka ona inanacak ve mutlaka ona yardım edeceksiniz" diye söz almış (ve söz aldığı nebilere) "Size yüklediğim bu ağır yükümü aldınız ve bu görevi yerine getirmeye söz verdiniz mi?"  demiş, (o nebilerde) " Söz verdik" demişler, (Nebilerin bu sözü üzerine Allah) " Şahit olun, sizinle birlikte ben de şahitlerdenimdemişti.

82- Artık kim bu sözü verdikten sonra yüz çevirirse, işte onlar yoldan çıkanların ta kendileridir.

83- Yoksa onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?. Oysa göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez hepsi ona teslim olmuştur, ve O'na döndürüleceklerdir.

84- De ki: Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilmiş olan (kitab)a inandık. Onlardan hiç birisinin arasını ayırmayız, ve biz O'na teslim olanlarız.

85-  Kim din olarak İslam'dan başkasını ararsa bilsin ki, bu ondan asla kabul olunmayacak, ve o kişi ahirette de zarar edenlerden olacaktır.

86- Allah, inandıktan sonra inkar eden bir toplumu nasıl doğru yola iletir?. Onlar elçinin gerçek olduğuna şahitlik etmişler, ve kendilerine apaçık deliller de gelmişti. Allah, yanlış yapan bir toplumu doğru yola iletmez.

87- İşte onların yaptıklarının karşılığı, Allah'ın, meleklerin ve bütün (inanmış olan) insanların lanetinin onların üzerine olmasıdır.

88-  Orada (cehennemde) ölüm görmemek üzere kalırlar, azap onlardan hafifletilmez, ve onlar (ın ateşten çıkma istekleri) dikkate alınmaz.

89- Ancak bunun ardından itaatle geri dönen, bozuculuğa mani olmaya yönelik işler yapanlar hariç. Allah şüphesiz bağışlayandır merhamet edendir.

90- Şüphesiz ki, iman etmelerinin ardından inkar eden, üstelik inkarlarını artıranların, (ölüm anında yapacakları inkardan) geri dönüşleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar yolunu kaybetmişlerin ta kendileridir.

91- Şüphesiz ki inkarcı olanlar ve inkarcı olarak ölenler var ya, onlar yeryüzü dolusu altına sahip olsalar, (kendilerini azaptan kurtarmak için) onu feda etmiş olsalar dahi, bu  onların hiç birinden asla kabul edilmeyecektir. Acı azap onlar içindir, onların yardımcıları da yoktur.

92- Sevdiğiniz şeylerden hayır yolunda harcamadıkça, iyi ve erdemli bir kişi olamazsınız. Bu uğurda her ne harcarsanız Allah onu bilir.

93- Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldığı dışındaki bütün yiyecekler, İsrailoğullarına helal idi. De ki: Eğer doğrulardan iseniz Tevrat'ı getirip okuyun.

94- Kim artık (Tevrat'taki) gerçek ortaya çıktıktan sonra, hala Allah üzerine yalan uydurmaya devam edecek olursa, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

95- De ki: Allah doğruyu söyledi, o halde Allah'a ortak koşmayanlar olarak İbrahim'in yaşam inancına uyun.

96- Şüphesiz insanlar(ın Allah'a olan kulluklarını göstermeleri) için kurulan ilk ev, ilahi hayır kaynağı ve insanlar için klavuz olan Bekke'deki (Kabe) dir.

97- Onda apaçık deliller ve İbrahim'in Allah'ı birleyen olarak sürdürdüğü yaşantısının izleri vardır. Kim kendisini ona (Kabe'ye) karşı bir aidiyet hissi beslerse, (şirke düşmekten) emin olmuştur. Evi ziyaret etmek, o imkanı bulabilen insanlar için, Allah'ın onlar üzerindeki hakkıdır. Kim (bu hakkı) inkar ederse bilsin ki, Allah'ın hiç kimseye ihtiyacı yoktur.

98- De ki: Ey kitabın ehli, yaptıklarınıza Allah şahit iken Allah'ın ayetlerini niçin inkar ediyorsunuz?.

99- De ki: Ey kitabın ehli, (doğruluğuna) şahit olduğunuz halde niçin inanmış olanı Allah'ın yolundan, onda eğrilik arayarak alıkoymaya çalışıyorsunuz?. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

100- Ey inananlar,  eğer ki kitap verilmiş olanların bir kısmına itaat edecek olursanız, inanmanızdan sonra sizi inkara döndürürler.

101- Nasıl inkar edersiniz ki, Allah'ın ayetleri size okunmakta, onun elçisi de aranızdadır. Kim Allah'a sımsıkı yapışırsa doğru yola eriştirilmiştir.

102- Ey inananlar, Allah'tan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Sizler ancak Allah'a teslim olanlar olarak can verin.

103- Topluca Allah'ın ipine sarılın, fırka fırka olup parçalanmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Siz birbirinize karşı düşman iken, sizin kalplerinizi birleştirdi de böylelikle onun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi oradan o kurtardı. Doğru yolda olmanız için, Allah ayetlerini size böyle açıklıyor.

104- Sizler hayra çağıran, güzel ve uygun olanı emreden, çirkin ve uygun olmayandan sakındıran bir topluluk olun. İşte onlar arzuladıklarına kavuşanlardır.

105- Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilafa düşerek fırkalara ayrılan (Yahudi ve Hristiyan)lar gibi olmayın. Böyleleri  için şiddetli azap vardır.

106- O günde yüzleri ağaran ve yüzleri kararan vardır. Yüzleri kararanlara, "İnandıktan sonra inkar mı ettiniz?. Öyleyse inkar etmenizden ötürü tadın azabı" (denir).

107- Yüzleri ağaranlar ise, Allah'ın rahmetindedirler. Onlar orada ölüm yüzü görmemek üzere kalıcıdırlar.

108- İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Allah (hak etmedikleri sürece) insanları azap ile cezalandırmak istemez.

109- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Yapılan bütün işler (karar vermesi için) Allah'a döndürülür.

110- Siz, Allah'a inanmanız, güzel ve uygun olanı emretmeniz, çirkin ve uygun olmayandan sakındırmanızdan ötürü, insanlar arasından çıkarılmış bir topluluksunuz. Kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdikleri de (sizin gibi) inanmış olsalardı kendileri için hayırlı olurdu. Onların içlerinden bir kısmı inanmış olsa da çoğu yoldan çıkmış olanlardır.

111- Onlar, size söz ile incitme dışında, asla başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşacak olsalar, arkalarını dönüp kaçarlar, sonra yardım da göremezler.

112- Onlar, Allah'ın ve (iman eden) insanların himayesine sığındıkmadıkça, nerede bulunsalar esaret altına alınmaktan kurtulamazlar. Allah'ın gazabına layık bir düşerek perişan bir halde yaşamaya mahkum oldular. Çünkü onlar Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar, nebileri haklı bir gerekçeye dayanmadan öldürüyorlardı. Bu isyan etmeleri ve aşırı gidiyor olmalarındandır.

113- Kitabın ehlinden olan (Yahudi ve Hristiyan) ların hepsi böyle değillerdir. Onlardan (hak yolunda) ayakta duran bir topluluk vardır ki, gecenin vakitlerinde secde ederek Allah'ın ayetlerini okurlar. 

114- Allah'a ve ahirete inanır, güzel ve uygun olanı emreder, çirkin ve uygun olmayandan sakındırır, iyilik ve güzellik yolunda koşuştururlar. İşte onlar salihlerdendir.

115- İyilik ve güzellik adına her ne yaparsanız, bu yaptıklarınızın üzeri örtülmez (tastamam ödenir). Allah korunanları bilir.

116- İnkar edenlere gelince, onların sahip oldukları malları ve insan güçleri, onları hesap gününde Allah'tan gelecek azaba karşı koruyamayacaktır. Ve onlar ateşin arkadaşları olacaklar, orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

117- Onların bu dünya hayatındaki yaptıkları hayır yolundaki harcamaların örneği, kavurucu soğuğa sahip bir rüzgar örneği gibidir. O rüzgar kendilerine karşı yanlış yapan bir topluluğun (bütün yıl boyunca emek verdiği) ekinine isabet ederek onu mahvetmiştir. Allah onlara karşı bir yanlış yapmadı, ancak onlar kendilerine karşı yanlış yapıyorlardı.

118- Ey inananlar, sizin aşağınızdan olan (Yahudi ve Hristiyan) ları, onların bilmemeleri gereken gizli işlerinizi öğrenebilecekleri  kadar içinize almayın. (Onlar bu bilgilere sahip oldukları takdirde) Size zarar vermekten, sıkıntıya düşürmekten asla geri durmazlar. Size karşı olan öfke ve düşmanlıkları ağızlarından dökülen sözlerinden bellidir. İçlerindeki gizledikleri öfke ve düşmanlıkları ise daha da büyüktür. Onların size karşı olan düşmanlıklarını size böylece açıklıyoruz ki  (onlara karşı gerekli tedbiri almanız için) aklınızı çalıştırasınız.

119- İşte siz öyle kimselersiniz ki siz onları seversiniz, fakat onlar sizi sevmezler. Siz kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tümüne inanırsınız (fakat onlar sadece kendi kitaplarına inanırlar). Sizinle karşılaştıklarında size "İnandık" derler, birbirleri ile başbaşa kaldıklarında ise (öfkelerinden çılgına dönüp) parmaklarını ısırırlar. (Onlara) De ki: "Öfkenizden geberin, Allah şüphesiz sinelerde olanı bilendir"

120- Eğer siz bir iyilikle karşılaşacak olursanız bu onları üzer. Eğer siz bir kötülük isabet edecek olursa, onlar bundan ötürü sevinirler. Eğer siz onlara karşı mücadele azmini diri tutar ve korunursanız, onların planları size zarar vermez. Allah şüphesiz ki onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır. 

121- Hani sen sabahın erken bir vaktinde, inananları savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah işitendir bilendir.

122- Hani sizden iki grup, Allah kendilerinin sahip çıkan koruyucusu olduğu halde (bunu göz ardı ederek) geri çekilmeye yeltenmişlerdi. Halbuki inananlar sadece Allah'a güvenmelidirler.

123- And olsun ki güçsüz bir durumda iken size Bedir'de, Allah yardım etmişti. Allah'a karşı gelmekten korunun ki şükretmiş olasınız.

124- Hani sen o zaman inananlara, "İndirilmiş üç bin melekle Rabbinizin sizin gücünüzü çoğaltması yetmez mi?" diyordun.

125- Evet,  Eğer siz onlara karşı mücadele azmini diri tutar ve korunur, onlarda sizin üzerinize aniden saldırırlarsa, Rabbiniz sizin gücünüzü, saldırı için donatılmış beş bin melekle çoğaltacaktır.

126- 127- Allah bu yardım vaadini, size bir müjde ve böylece kalpleriniz yatışsın, inkar edenlerin bir kısmının kökünü kazısın, perişan olarak gerisin geri dönsünler diye yapmıştır. Yardım, ancak kendisine galip gelinemeyen ve hükmünde isabet eden Allah'ın katındandır.

128- Allah'ın, onlara lütuf ile dönmesi, veya onlara azap etmesinden dolayı, senin yapabileceğin herhangi bir şey yoktur. Çünkü onlar yanlış yapmışlardır. 

129- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Şüphesiz ki Allah bağışlayandır merhamet edendir.

130- Ey inananlar kat kat artırılmış olan faizi yemeyin. Arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için Allah'tan korunun.

131- Korunun o ateşten ki o, inkarcılar için hazırlanmıştır.

132- Allah'a ve Resul'e itaat edin ki bağışlanasınız.

133- Rabbinizden olan bağışlanmaya, kendisini azaptan korunanlar için hazırlanmış olan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete (kavuşmak için) koşuşturun.

134- Onlar ki, bollukta da, darlıkta da (mallarını) hayır yolunda harcarlar, öfkelerini bastırırlar, insanlar(ın kusurlarını yüzlerine vurmak) dan vazgeçerler. Allah iyilik yapanları sever.

135- Onlar ki, bir hayasızlık veya kendilerine karşı bir yanlış yaptıklarında Allah'ı hatırlarlar, işledikleri günahlardan ötürü, hemen ondan bağışlanma isterler. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir?. (Onlar) İşledikleri günahlarında bile bile ısrar etmezler.

136- İşte onların yaptıklarının karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve ölümsüzlük görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan bahçelerdir. Güzel işler yapanların mükafatları da ne  güzeldir.

137- Sizden önce (yaşamış olan bazı topluluklar hakkında) değişmez yasalar geldi geçti. Yeryüzünde dolaşın da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın.

138- Bu (Kur'an, inkarcı) insanlar için (yalanlamalarının akıbetini hatırlatan) bir açıklama, korunanlar için ise, öğüt ve klavuzdur.

139- Gevşemeyin,  üzülmeyin, eğer inanmış iseniz, üstün(gelecek) olan sizsiniz.

140- 141- Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, o (sizi yenilgiye uğratan) kavim de, (Bedir'de) buna benzer bir yara almıştı. Bu (galibiyet ve yenilgi) gibi günleri, Allah'ın inananları bilmesi, içinizden şahitler edinmesi, Allah'ın inananları arındırması ve inkarcıları imha etmesi için, insanlar arasında döndürür dururuz. Allah yanlış yapanları sevmez.

142- Yoksa siz Allah, içinizden kendi yolunda çaba gösterenleri, dayanma ve mücadele gücü gösterenleri bilmeden, cennete girivereceğinizi mi hesap ediyorsunuz?.

143- Siz ölüm ile karşılaşmadan önce, onu arzuluyordunuz. Fakat o  fırsat ayağınıza kadar geldiği halde, göz göre göre siz onu teptiniz (savaş meydanından kaçtınız).

144- Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülür ise, siz ökçeleriniz üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?. Kim ökçelerinin üzerine gerisin geri dönecek olursa bilsin ki, Allah'a asla bir zarar veremez. Allah (sebat ederek geri dönmeyen) şükredenlerin karşılığını verecektir.

145- Allah'ın bilgisi olmadan hiç kimse için yazılı süreden önce ölüm yoktur. Kim  dünyanın  karşılığını isterse, biz ona ondan veririz. Kim ahiretin karşılığını isterse, ona da ondan veririz. (Sebat ederek geri dönmeyen) Şükredenlerin karşılığını vereceğiz.

146- Nice Nebi, Rabbe kul olmuş bir çok kimse ile birlikte (düşmanlarına karşı) savaşmıştır. Onlar Allah'ın yolunda başlarına gelenden ötürü, gevşememiş, zayıflık göstermemiş ve boyun eğmemişlerdir. Allah (düşmana karşı) dayanan ve mücadele edenleri sever.

147- (Düşmanları ile karşılaştıklarında) Onların, " Rabbimiz işimizdeki aşırılıklarımızı ve günahlarımızı bağışla, ayaklarımızı (düşman önünden kaçmamak hususunda) sabit kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et" demekten başka bir sözleri olmadı.

148- Böylelikle Allah onlara hem dünyanın karşılığını, hem de ahiretin güzel karşılığını verdi. Allah iyilik yapanları sever.

149- Ey inananlar, eğer inkar edenlere itaat edecek olursanız, sizi ökçeleriniz üzeri gerisin geri (eski inancınıza) döndürürler de bu dönüşünüz ise sizi zarara uğratır.

150- Hayırr, sizin sahip çıkan koruyucunuz Allah'tır, o yardım edenlerin en hayırlısıdır.

151- Allah'a ortak koşmak konusunda hiç bir şekilde kanıt indirmediği halde, ona ortak koşanların kalplerine korku düşüreceğiz. Onların sığınabilecekleri yer ateştir. Ne kadar kötüdür, yanlış yapanların kalacağı o yer.

152- Allah size verdiği (yardım) sözünü, ta ki onun izni ile onları bozguna uğratana, sevdiğiniz(zafer)i gösterene kadar tuttu. Sonra siz gevşeyerek savaş taktiği ile ilgili emre uymayıp ayrılığa düştünüz, isyan ettiniz. Çünkü sizden dünyayı isteyen olduğu gibi, ahireti isteyen de vardı. Sonra, Allah sizi zorlu bir denemeye tabi tutmak için, onlar(a karşı galebe çalmak)dan geri çevirdi (siz onlara mağlup oldunuz). (Allah) bu yaptığınızdan dolayı sizden (kaynaklanan suçunuzu) affetti. Allah inananlara karşı lütufkardır.

153- O vakit Elçi sizi arkanızdan çağırırken siz, hiç kimseye dönüp bakmadan (dağa doğru) yukarı kaçıyordunuz. Bunun üzerine Allah sizi kederden kedere uğrattı ki, ne elinizden giden (zafer)e, ne de başınıza gelen (hezimet)e üzülmeyesiniz. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

154- (Allah) Sonra, uğradığınız kederin ardından size, içinizden bir grubu kapsayan güvenlik uykusu bahşetti (de böylelikle cesaret ve güveninizi kaybetmediniz). Sadece kendilerini önemseyen bir diğer grup (olan münafıklar) ise, Allah'a karşı haklı bir gerekçeye dayanmaksızın cahiliyeye özgü bir zan besleyerek, "Bu emir ve komuta konusunda bizim bir yetkimiz mi vardı ki(sorumluluğumuz olsun)diyorlardı. (Onlara) De ki: Bütün ve iş ve yetki Allah'a aittir. Onlar sana karşı açıklayamadıklarını içlerinde saklıyarak, "Bu emir ve komuta konusunda bizim de bir yetkimiz olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlardı. (Onlara) De ki: Eğer evlerinizde olmuş olsanız bile, haklarında ölüm takdir edilmiş olanlar, (ölüm için) devrilecekleri savaş meydanına mutlaka çıkarlardı. Allah bunu sinenizde olanı denemek, kalplerinizde olanı temizlemek için yaptı. Allah sinelerde olanı bilendir.

155- İki topluluğun (savaşmak için)karşı karşıya geldiği gün, şüphesiz ki Şeytan, içinizden sırtını dönerek kaçanların ayaklarını, işledikleri bu hatadan dolayı kaydırmak istemiştir. Ancak Allah onlardan (kaynaklanan bu suçu) affetti. Şüphesiz Allah bağışlayan ve cezalandırmakta acele etmeyendir.

156- Ey inananlar, yeryüzünde yolculuğa, veya savaşa çıkan kardeşleri hakkında, "Eğer yanımızda kalsalardı, ne ölür ne de öldürülürlerdi" diyen, şu inkarcılar gibi olmayın. (Bu emri size)Allah, onlar gibi olmamanızı onların asla elde edemeyecekleri bir isteğe çevirmek için verdi. Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah, yapmakta olduklarınızı görmektedir. 

157- And olsun ki Allah'ın yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'tan bağışlama ve merhamet, onların toplayıp biriktireceklerinden daha hayırlıdır.

158- And olsun ki ölseniz de öldürülseniz de, mutlaka onun huzuruna toplanacaksınız. 

159- Allah'tan bir rahmet sebebi ile o (senin emrine karşı çıkarak savaş alanında kaça)nlara  karşı yumuşak davrandın. Eğer onlara karşı kalbi sert ve kaba olsaydın, şüphesiz etrafında kalmaz dağılırlardı. Yine de sen onlardan (kaynaklanan bu suçu) affet onlar için bağışlanma iste, toplumu ilgilendiren konularda onlarla danışarak karar al. Karar aldığında ise Allah'a güven. Şüphesiz Allah, kendisine güvenenleri sever.

160- Eğer Allah size yardım ederse, size karşı galip gelemez. Eğer size yardım etmeyip yüzüstü bırakacak olursa da, ondan başka size kim yardım edebilir?. İnananlar yalnızca Allah'a güvensin.

161- Hiç bir nebinin ganimet malına ihanet etmesi yakışmaz. Kim ganimet malına ihanet ederse,  kalkış gününde ihanet ettiği ile gelir. Sonra herkesin kazandığının karşılığı, kendisine yanlış yapılmadan ödenir.

162- Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve varış yeri cehennem olan kişi gibi midir?. Ne kötü dönüş yeridir orası.

163- Onların (Allah'ın rızasına tabi olan ile varış yeri cehennem olanın) Allah'ın katındaki mertebeleri farklıdır. Allah onların yapmakta olduklarını görmektedir.

164- And olsun Allah inananlara, onun ayetlerini okuyan ve yaşamına geçiren, onları (şirk pisliğinden) temizleyen, kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten bir Resul göndermekle, lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar bundan önce apaçık sapıklık içinde idiler.

165- (Bedir'de) iki misline uğrattığınız musibet, (Uhud'da) sizin başınıza geldiğinde mi, "Bu musibet nereden başımıza geldi" dersiniz?. (Onlara) De ki: Bunun sebebi kendi yaptığınız hatalardır. Allah her şeye güç yetirendir.

166-167- İki topluluğun (savaşmak için) karşı karşıya geldiği günde başınıza gelen musibetin sebebi, Allah'ın(galibiyet ve mağlubiyet için koyduğu yasalar çerçevesinde gelişen olaylar dahilindeki) izninin bir gereği, ve inananları bilmesi ve münafıkları bilmesi içindi. Onlara, "Allah'ın yolunda savaşın veya (şehri) savunun" denildiğinde onlar, "Eğer savaşmayı bilseydik mutlaka size uyardık" dediler. O (sözleri söyledikleri) gün onlar inkarcılığa, inanmaktan daha yakındılar. (Münafıkça davranarak) Kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Allah onların (kalplerinde) gizlediklerini en iyi bilendir.

168- Onlar (Savaşa gitmeyerek evlerinde) oturup, (savaşta ölen) kardeşleri için, "(Savaşa gitmeyerek) bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" dediler. (Onlara) De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz ölümü kendi üzerinizden def edin".

169-170- 171- Allah'ın yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesap etmeyin, hayır onlar diriler olup, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinç içindedirler. Ve onlar arkalarındaki henüz kendilerine katılmayanlara, onlara korku olmadığını ve üzüntü duymayacaklarını müjdelemek isterler. Yine onlar, Allah'tan bir nimet ve lütfu, Allah'ın inananların alacağı karşılığı zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.

172- Kendilerine yara isabet ettikten sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah ve Resulünün çağrısına (olumlu) cevap verenler var ya, işte onlardan iyilik yapanlar ve korunanlar için büyük mükafat vardır.

173- Onlar ki, (bazı) insanlar onlara, "(Düşmanlarınız olan) insanlar size karşı (ordu) topladı, onlardan korkun" dediğinde, bu sözler onların (korkusunu değil) imanını artırarak, "Allah bize yeter, o ne güzel güvenilecek olandır" dediler.

174- Bu inançlarından dolayı, onlar bir kötülüğe uğramadan Allah'tan bir nimet ve lütuf ile geri döndüler. Böylelikle Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

175- Muhakkak ki Şeytan, kendisini sahip çıkan koruyucu olarak görenlerle sizi korkutur. Eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın benden korkun.

176- İnkarda yarışanlar, sakın seni üzmesin. Onlara Allah'a asla bir zarar veremezler. Allah, ahirette onların (cennetten) bir pay sahibi olmamalarını istiyor. Şiddetli azap onlar içindir.

177- Muhakkak inanmayı karşılık olarak vererek inkarı satın alanlar, Allah'a asla bir zarar veremezler. Acı azap onlar içindir.

178- İnkar edenler hesap etmesinler ki, onlara verdiğimiz mühlet, kendilerinin hayrınadır. Onlara verdiğimiz mühlet, ancak onların günahlarını artırmaları içindir. Onlar için hor ve hakir edici bir azap vardır.

179- Allah inananları içinde bulunduğunuz (gerçek inananlarla, münafıkların birbirine karıştığı) durumda bırakacak değildir. Eninde sonunda temiz olmayan (münafık)ı, temiz olan(inanan) dan ayrıştıracaktır. (Bu ayrıştırmayı ise) Size görünmeyeni haber vermek sureti ile yapmayacaktır (savaş gibi imtihanlara uğratmak sureti ile yapacaktır). Allah gaybı bildirmek için  (beşerden) dileğini, elçileri olarak seçer. Öyleyse Allah'a ve elçilerine inanın. Eğer inanır ve sakınırsanız bundan dolayı size büyük mükafat vardır.

180- Allah'ın, lütfundan dolayı kendilerine verdiklerinde cimrilik yapanlar bunun kendileri için hayır olduğunu hesap etmesinler. Hayır bu yaptıkları (cimrilik), onlar için şerdir. kalkış gününde, cimrilik yaptıkları şey, boyunlarına ağırlık olarak dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

181- And olsun Allah, "Allah fakir biz zengin kimseleriz" diyen (Yahudi) lerin sözünü işitmiştir. Bu dediklerini, ve haklı bir gerekçeleri olmadan nebileri öldürmelerini (hesap gününde önlerine) kitap halinde koyacak*, onlara "yakıcı azabı tadın" diyeceğiz.

(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitap halinde koyacağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen bir cürümün daha önce zaten yazılmış olması sebebi iledir. İşlendiği anda yazılan bir amel, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.

182- Bu azap, elleriniz ile sunduklarınınızın sebebidir. Yoksa Allah kullarına karşı asla yanlış yapmaz.

183- Onlar (Yahudiler), " Allah bize, ateşin yakacağı bir kurban getirene kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda sorumluluk yükledi" dediler. (Onlara) De ki: "Benden önce elçiler apaçık deliller, ve o dediğinizi size getirdiği halde, eğer doğrulardan iseniz niçin (onlardan bazılarını) öldürdünüz?".

184- Eğer seni yalanlıyorlar ise, senden önce apaçık deliller, hikmet dolu sayfalar, aydınlatıcı kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı.

185- Her kişi ölümü tadacaktır. Kalkış gününde yaptıklarınızın karşılığı eksiksiz olarak size ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilirse, o artık selamete çıkmıştır. Dünya hayatı, aldatıcı bir faydalanmadan başka birşey değildir.

186- And olsun ki mallarınız ve canlarınız ile zorlu bir denemeye tabi tutulacak, sizden önce kitap verilmiş olanlar ve (Mekke'li)  ortak koşanlardan, size eziyet veren çok sözler işiteceksiniz. Eğer mücadele azmini diri tutar ve (Allah'tan) korunursanız, işte bu yaptığınız büyük işlerden sayılır.

187- Allah bir zamanlar, kendilerine kitap verilmiş olanlardan,  onu insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz diye söz almıştı. Onlar, buna rağmen sözlerinde durmayıp,  sözlerini arkalarına atarak az bir bedele sattılar. Onların bu satışın karşılığında aldıkları ne kötüdür.

188- Hesap etmeyesin ki, getirdikleri(kötülükler) ile sevinen, yapmadıkları (iyilikler) ile övülmeyi sevenler, evet hesap etmeyesin ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Acı azap onlar içindir.

189- Göklerin ve yerin yönetim ve tasarruf  hakkı Allah'ındır. Allah her şeye güç yetirendir.

190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, temiz akıl sahipleri için deliller vardır.

191-192-193- 194-  Onlar, ayakta olduğu, oturduğu, ve yanı üstü yattığı halde (yani her durumda), Allah'ı anarak göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki): "Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın. Sen her türlü eksik ve kusurdan uzaksın. Bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, sen kimi ateşe girdirirsen, şüphesiz ki sen onu rezil bir duruma düşürmüşündür. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur. Rabbimiz şüphesiz ki biz, "Rabbinize inanın" (diyerek) inanmaya davet eden bir davetçiyi işittik. Onun çağrısı üzerine inandık. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, yaptığımız kötü işleri bizden ört, bizim canımızı iyi ve erdemliler ile birlikte al.Rabbimiz, bize elçilerine (itaat karşılığı) vaat ettiğin(cennet)i ver. Kalkış gününde bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki sen vaadinden dönmezsin".

195- Rableri de onların dualarına şöyle cevap verdi: Şüphesiz ki ben, sizden erkek veya kadın olsun, çalışanın çalışmasını boşa çıkarmam. Çalışmasının karşılığını almakta birbirinize göre bir farklılığınız yoktur. Göç edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğrayanların, savaşanların, öldürülenlerin, yaptıkları kötü işleri onlardan örtecek, Allah katından yapılan çalışmaların karşılığı olarak, altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim.
Yapılan çalışmaların karşılığının güzeli Allah katındadır.

196- 197- O inkarcıların (refahtan şımarmış bir halde hayat sürerek) şehirlerde dolaşması seni aldatmasın. (Böyle bir yaşam sürmeleri) Az bir faydalanmadır, sonrasında ise varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir yataktır.

198- Ancak Rablerinden korunanlar için, Allah katından bir ikram olarak, orada ölüm görmemek üzere kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olanlar, iyi ve erdemliler için hayırlıdır.

199- Kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdiklerinden öylesi vardır ki, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar, Allah'a karşı itaatkardırlar, Allah'ın ayetlerini  az bir bedele satmazlar. İşte onların mükafatları Rableri katındadır. Şüphesiz Allah hesabı pek çabuk görendir.

200- Ey inananlar, arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için, zorluklara dayanın ve mücadele edin, zorluklara dayanmak ve mücadele etmekte (düşmanlarınızı) geçin, (düşmana karşı) her an hazır vaziyette olun, Allah'tan korunun.

1 Ocak 2019 Salı

Al-i İmran s. 175. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülahaza

Al-i İmran s. 175. ayetini, karşılaştırmalı olarak farklı meallerden okuyan bir okuyucu, bu ayetin iki farklı şekilde yapılmış çevirisini görecek, ve hangi çevirinin daha isabetli olduğu yönünde bir düşünce içine girecektir. Yazımızda, bu ayetin iki farklı çeviriden hangisinin daha isabetli olduğu yönündeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Ayetin, Arapça metni ve farklı çevirileri şu şekildedir:

إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

1.  İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, inanmışsanız onlardan korkmayın, benden korkun.

2. O şeytan, sizi kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayınız benden korkunuz eğer mü'min kimseler iseniz.

Çevirilerdeki farklılık, altını çizgi ile belirttiğimiz cümlededir.

İki farklı çeviriden birisinin doğru, diğerinin yanlış olduğu şeklinde bir iddiadan öte, hangi çevirinin daha isabetli olduğu yönünde fikir belirtmeye çalışacağımızı baştan söylemek isteriz. Çünkü her iki farklı çevirinin de, Arap dili ve tefsir kuralları açısından dayanakları olduğu için, birisine doğru, diğerine yanlış demenin imkanı yoktur.

Kanaatimizce, bu ayetin hangi çevirisinin daha isabetli olduğunun anlaşılabilmesi için, surenin 173. ayetinden itibaren bir okuma yapılması gerekmektedir. 

[003.173]  İnsanlar onlara: «Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun» dediler. Bu, onların imanını artırdı da: «Allah bize yeter. O ne güzel Vekil'dir» dediler.

[003.174] Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

Al-i İmran s. 173. ayetine baktığımızda, Ennas (İnsanlar) olarak ifade edilen şahıslar Müslümanlara, "Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun" diyerek, onlara korku aşılamak istemektedir. Bu sözü söyleyenlerin amacının, Müslüman toplum üzerinde bir korku yaymayı amaçlayanlar olduğu, ve bu kimselerin ise, Müslümanlardan olmadığı açıktır. Kanaatimizce bu cümle 175. ayeti anlamanın anahtarıdır.

173. ayette geçen bu insanlar, 175. ayette Eşşeytanü olarak ifade edilmektedir. Bu durumu dikkate aldığımızda, insan cinsinden olan Şeytan'ın, Müslümanları bir başka topluluk olan düşmanlarından korkmalarını söylediği anlaşılmaktadır. Bu noktada Müslümanlara korkmalarını söyleyenler ile, korkmaları gerekenler arasında bir yakınlık olduğu unutulmamalıdır. Ayet bu yakınlığı Veli kelimesinin çoğulu ile ifade etmektedir.

175. ayet içinde geçen, "Onlardan korkmayın, benden korkun" cümlesinin, ilk cümlesi olan إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ cümlesi ile, uyum arz etmesi gerekmektedir. Allah (c.c) nin, "Onlardan korkmayın, benden korkun" şeklinde bir emir vermiş olması, ayetin ilk cümlesinde Müslümanların birilerinden korkutulmaya çalışıldığının anlaşılması için yeterli bir ipucudur. 

إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ cümlesi, 1. şıktaki gibi, " İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur" şeklinde çevrildiği zaman, ikinci cümledeki "onlardan korkmayın" emri ile kanaatimizce uyum arz etmemektedir.

إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ cümlesi, şayet 2. şıktaki gibi, "O şeytan, sizi kendi dostlarından korkutuyor" şeklinde çevrildiğinde, ikinci cümledeki, "onlardan korkmayın" emri ile uyum arz etmektedir. Çünkü ilk cümlede 173. ayette insan geçen, 175. ayette ise  Şeytan olarak vasıflandırılan kimsenin, Müslümanları birilerinden korkutmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.

Tüm bunlardan sonra kanaatimizce, Al-i İmran s. 175. ayetinin çevirisinin, 2. şıkta verdiğimiz "O şeytan, sizi mutlaka dostlarından korkutuyor. Bina-enaleyh onlardan korkmayınız Benden korkunuz eğer mü'min kimseler iseniz" şeklinde yapılan çevirilerinin daha isabetli olduğunu söyleyebiliriz.

                                             EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.