müslümanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müslümanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2013 Çarşamba

Kitab'ın Tahrifi İsrailoğulları ve Müslümanlar

İsrailoğulları, kur'anda en fazla zikri geçen kavim olması itibari ile belirginlik kazanan bir kavimdir. Bu kavimle ilgili anlatımlara baktığımız zaman, bir insana has ne kadar olumsuz özellikler varsa bu kavim üzerinden anlatıldığı görülür. Kur'an israiloğullarını anlatırken onların ne kadar nankör bir kavim olduklarını bizlere deşifre etmek amaçlı olarak anlatmış olabileceği gibi , onların'da insan olması nedeniyle kitaba ve elçilere yapmış oldukları zulmün onların üzerinden anlatılarak bu zülmün pratikte nasıl uygulandığı gösterilmekte, sonraki kitap ve elçi  muhataplarının israiloğullarının izlerini takip etmemesi, onların uğradığı lanete uğramaması öğütlenmektedir.  

İsrailoğulların, kur'anda anlatılan bu nankörlüklerinden birisi "kitabı tahrif" etmeleri şeklinde ortaya çıkmaktadır. 

-----2.075Size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir takımı Allah'ın sözünü işitiyor, ona akılları yattıktan sonra, bile bile onu tahrif ediyorlardı.
-----4.046 Yahudilerden, sözleri yerlerinden değiştirip: «İşittik ve karşı geldik, kulak vermeyerek dinle» ve dillerini eğip bükerek ve dini yererek: «Bizi de dinle» diyenler vardır. Şayet: «İşittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet» demiş olsalardı, onlar için daha iyi daha doğru olurdu. İşte Allah inkarları yüzünden onlara lanet etmiştir. Onların ancak pek azı inanır.
-----5.013 Sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik, kalblerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azından başkasının daima hainliklerini görürsün, onları affet ve geç. Allah iyilik yapanları şüphesiz sever.
-----5.041Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. «Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!» derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.
-----2.079 Vay, Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için, «Bu Allah katındandır» diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına!
-----003.078Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: «Allah katındandır» derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.

Kur'anda israiloğulları ilgili anlatımlara bakacak olursak onların yapmış oldukları zulümlerin bolca anlatıldığı görülür, ancak bu anlatımlar sadece israiloğulların kitaba yapmış oldukları tahrifin onlar tarafından nasıl yapıldığı gösterilerek sonrakilerinde  kitaba karşı böyle bir muamele yapmamaları öğütlenmektedir. Ayetler onlar ile ilgili biz israiloğulları değiliz , deyip bu ayetlerin bizler için bir mesaj taşımadığını zannetmek kafamızı kuma gömmek misali bugünkü durumumuzu görmemek anlamına gelir.      

Eğer bugün yeni bir kitap ve elçi gelmiş olsa idi aynı ayetler "ey israiloğulları" şeklinde değil " ey müslümanlar" şeklinde olurdu nedenmi ?, maalesef dün onların yaptığı "kitabı tahrif" eylemini muhammed as sonrasında müslüman olduğunu iddia edenler yapmaya çalışmışlardır. 
Kur'anın tahrifi önceki kitaplar gibi metnin tahrifi şeklinde tabiki olmamış, kur'an muhammed as a indirildiği şekli ile günümüzü kadar mevcut olup kıyamete kadar'da böyle kalacaktır. Kur'an başına gelen tahrif şekli diğer kitapların başına geldiği şekli ile "metin tahrifi" şeklinde değil "ANLAM TAHRİFİ"  şeklinde olmuştur.     

"ANLAM TAHRİFİ" dediğimiz şey nasıl bir şeydir? diye sorulacak olursa bu tahrif şekli çok yönlü bir şekilde tezahür etmektedir. Muhammed as ın söylemiş olduğu sözlerin "ehli hadis" ekolu adı altında bir fırka halinde kendini göstermesi ile birlikte fırkacığın gereği olarak hadislere ayır bir anlam yükleme ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu ekolün öne çıkan söylemi " HADİSLER VAHİYDİR" sloganı olup bu sloganı kur'ana tasdik ettirmek amaçlı olarak uygun ayetler aranması ihtiyacı'da haliyle başgöstermiştir.   

En uygun ayetler olarak necm s. ilk 5 ayeti seçilmiş bu ayetler'in devamı bektaşi misali kapatılarak bağlamından koparılmış, " bak onun konuştuğu vahiymiş öyleyse hadislerde vahiydir" şeklindeki sözlerle bu güne kadar devam eden "ANLAM TAHRİFİ" yapılarak hadisler "gayri metluv vahiy" ( namazda okunmayan vahiy) kategorisine  sokulmuştur. Sonraki oluşturulan hadis külliyatı artık kur'an gibi sorgulanamaz bir kitaplar serisi olmuş ve kur'andan sonra ikinici sahih kitap!! adı altında kitlelere sunulmuştur.   

Artık, "kur'an ayetleride bu kitaplardaki rivayetlere uygun olarak anlaşılması gerekmektedir" düşüncesi altında bu rivayetlere  uygun ayet tahrifleri' kaçınılmaz olarak başlamıştır.  

"Kur'ana abdestsiz dokunulmaz" söylemine uygun olarak hemen vakıa suresi ayetlerine gerekli parantez içi tahrif metodu uygulanmış ve ayet "Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz." şeklinde yerini bulmuştur.   
"İsa as kıyamete yakın bir zamanda gelecek" rivayetine  uygun olarak zuhruf suresi 61. ayetinde gerekli olan parantez için tahirf yönetmi uygulanmaya konmuş ve bu ayet " Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur." şeklinde meallerde yerini almıştır.
"Kabir azabı" ile ilgili rivayetlere uygun olarak, bu konuyu reddeden bir çok ayet olmasına karşın, mü'min s. 46 ayeti en uygun ayet olarak görülmüş oda bağlamından koparılarak " bak firavuna sabah akşam azap varmış sonra bide kıyamet günü azap varmış" denilerek ön kabule uygun ayet' in bulunduğu zannedilmiştir.

Zina cezasının kur'anda evli ve bekar ayrımı yapılmadan 100 sopa olarak belirlenmesine karşın , bu cezanın evliler için "recm" (taşlanarak öldürülme) şeklinde olduğu islam hukuku ile ilgili kitaplarda en sağlam şekilde yerini bulmuş olmasına karşın bu cezayı oturtabilmek için, "sünnetin kur'anı neshedeceği" teorisi ortaya atılmış, işin daha korkunç olanı ise recm ayetinin önceden varolduğu , peygamberimizin vefatı sırasındaki karışıklıkta bu ayetin bir keçi tarafından yenildiği dahi rivayet kitaplarında yerini bulmuştur. "Metni mensuh hükmü baki" adı altında bir teori uydurulmuş olup kur'anın mevsukiyetine gölge düşürmüş olması bile hiçe sayılarak israiloğullarına parmak ısırtacak tahrif metodları geliştirilerek bu güne kadar gelmiştir.   

İşin daha garibi bu tür rivayetlerin kur'ana uymadığını ve yanlış olduğunu iddia edenler " sapık", "hadis ve sünnet inkarcısı" vs gibi yaftalarla suçlanmaya çalışılmıştır. Bu suçlamaları yapanlar kendileri , bunları kabul etmenin "KUR'AN İNKARCILIĞI" olduğunu bilseler bir çoğu bu düşüncesinden vazgeçecektir.

Bir şia'nın kur'anda yüzlerce ayetin ali ,hasan ve hüseyin, fatıma ile ilgili olduğunu iddia etmesi , bir tasavvufçunun maide 35. de " ona vesile arayın" Allah cc ye karşı edinmiş oldukları aracılara delil getirerek şirkini ayete ortak etmeleri bu ANLAM TAHRİFİ nin sonuçlarıdır.   

Gelenekteki hadis anlayışının onu vahiy kabul etmesine karşın "hadis ve sünnet'in put olduğunu iddia eden anlayışın, görünürde birbirine zıt olduğu düşünülse bile yanlış sonuçlar doğurması açısından herhangi bir farkı görünmemektedir.   

İsrailoğullarının ellerindeki tevrata onun tefsiri diyebileceğimiz bilgileri direk olarak dahil ederek tevrata dagil etmelerine  karşın müslümanlar "kütübü sitte" veya "kütübü tis'a"dedikleri hadis kitaplarını neredeyse kur'an ile eş tutarak kitaba endirek ilave yoluna giderek bu konuda israiloğullarından aşağı kalmaz bir duruma düşmüşlerdir. 

Gelenekteki, anlam tahrifi'nin yanında , kur'anın modernist okuma ile okunması ve bunun sonucundaki çıkarımların yine anlam tahrifi metodu ile yapıldığını görmekteyiz. Özellikle kur'an kıssaları üzerinden yapılmaya çalışılan bu okuma metodunda mucize diye bildiğimiz "görsel ayetler" in hakiki bir alma taşımadığı bunların mecazi anlatımlar olduğu şeklindeki yorumlara rastlamaktayız. Bu tür okuma yine oluşturulmuş önkabullerin yardımı ile yapılmış bir okuma örneği olup ayetler bağlamlarından koparılmış, hatta metin üzerinde bile tahrif yapacak kadar ileri gidip yapılan bir okuma örneğidir . Metin üzerinde tahrif'ten kasdımız, daha önceki yazılarımızda bahsi geçen ve kıssalar konusundaki modernist düşüncelerini ele almaya çalıştığımız bir yazarın bazı düşünceleri ortaya koyarken " bu kelime yanlış yazılmış böyle olmalıydı" şeklindeki iddialarıdır.    

Kökü eskilere dayanan batıni düşüncesinin uzantısıda yine aynı şekilde kur'anın anlam tahrifi'ne örnek olacak okumalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. "Allah cc nin ne dediği değil ne demek istediği önemlidir" veya "Allah cc nin dediği ile kastettiği birbirini tutmaz" söylemleri üzerinden kendi söylemlerinin kur'an diye sunmaya çalışmaları rastladığımız örneklerdir.

Sonuç olarak, kur'anın israiloğulları üzerinden verdiği kitabı tahrif örnekleri aynı şekilde kur'an için yapılmış veya yapılmaya çalışılan bir durum olduğuna şahid olmaktayız. Kur'ana yaklaşırken bütün dış düşünceleri atmadan yapılacak her türlü yaklaşım doğru bir anlayışı getirmeyeceği gibi onun anlam olarak tahrif edilme tehlikesinide beraberinde getirmesi açısından Allah cc nin kesinlikle yasaklığı bir eylemdir.  

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.




29 Eylül 2011 Perşembe

Müslümanlar Üzerinde Oynanan Oyunlar "Kıble" "Hacc" " Namaz" Düşmanlığı

Allah cc Ademi yaratıp meleklerin ona secde etmelerini emredip, iblisin bu emre isyan etmesinin ardından " Şeytan " vasfını alması, kendisi ve yandaşları ile Ademoğullarına kıyamete kadar düşman olacağını, Allah'ın doğru yolunun üzerine oturup kullarını saptırmaya çalışacağını beyan etmesi ile başlayan süreç bildiğimiz gibi kıyamete kadar devam edecektir. Bu kıyamete kadar gelecek zaman içinde şeytanlar insanları Allah'ın yolundan alıkoymak için ellerinden geleni yapacaktır. Burada konuyu günümüzdeki şeytanların Müslümanlar üzerinde ne gibi oyunlarla Allah'ın doğru yolu üzerinde durarak Müslümanları iğva ettikleri konusu üzerinde durmak istiyoruz. 


"Kafir" ve " Münafık " , Kur'anda bazı insanlar için kullanılan  iki kavramdır. Müslümanlar açısından en tehlikeli olan insan tipi" Münafık" olanlardır. Yazımızda bu münafık karakterli insanların Müslümanlar üzerindeki oynamak istedikleri Bizans oyunlarını , özellikle bu oyunlarının merkezi durumunda olan ritüel ibadetlerin (Namaz,Hac, Oruç, Abdest,Kabe   vs gib) klasik anlamdaki tatbik şeklinin Kur'an ile bir ilgisi olmadığını iddia ederek nasıl kendi hevalarına uygun bir biçimde anlam yükleyip nasıl  yorumladıklarını ve bu yorumlarının gayesini ortaya koymak istiyoruz.


Türkiye'deki duruma gelecek olursak günümüzde "Kur'an merkezli düşünce" söylemi etrafında bulunanların içine yerleşmiş olan bazı münafıklar kur'an metninde yaptıkları tahriflerle, tahrif yapamadıkarı yerde determizm, pozitivizm gibi kiralık fikirlerle Kur'anı nasıl yorumladıklarının örneklerini " Tebyinül Kur'andan Tahriful Kur'an örnekleri" isimli seri yazılarımızda ortaya koymaya çalışıyoruz.  



Bu yazımızda , Araf suresi 175. ve 176 ayetlerinde anlatılan bir prototip olan, adı " Bel'am" olarak sembolleşen kişilerin günümüz Türkiye'sindeki temsilcilerinden olan "Hakkı Yılmaz" ın kendi sitesinde bundan birkaç yıl önce yayınladığı "Kıble" ve "Hacc" isimli makalelerinden örnekler aktararak , hem bu çalışmaların kaynağını ve bugün, daha önce Müslüman olan kişilerin geldiği düşünce noktasını göstermek istiyoruz.  Önce yazarın yazdıklarından örnekler vererek , bu ritüel ibadetlere karşı olan düşmanlığın arka planında yatan gerçeğin ne olduğunu bugün gelinen noktaya bakarak görelim.

                                                          KIBLE

""Salât konusunda açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer önemli husus da “kıble”dir. Çünkü bazıları, kıblenin konu edildiği Bakara/142-151 âyetlerinin, “yönelişte birliği sağlamak üzere namazda yüzün Ka‘be'ye çevrilmesi şartını getirdiği” yolunda iddialar ortaya atmış ve “salât” kavramı gibi “kıble” kavramının da içini boşaltarak asırlardır bu şekilde dayatmışlardır. Hâlbuki aşağıdaki tahlillerinde görüleceği gibi, zikredilen âyetlerde “namaz”, hatta “salât” diye bir sözcük bulunmadığı gibi, kıble konusunun da namaz ile uzaktan-yakından bir alakası bulunmamaktadır."

                                                                   HACC

“Hacc” kavramı, tıpkı “salât” ve “kıble” kavramları gibi zaman içerisinde maalesef yozlaştırılmış ve uzun süreden beri Kur’an dışı olarak; “dünyanın çeşitli yörelerinden renk, dil ve ülke ayırımı gözetmeksizin milyonlarca Müslümanı bir araya getiren ve bu Müslümanların tanışıp, görüşmelerini, ekonomik açıdan işbirliği yapmalarını, aralarındaki kardeşlik bağlarının güçlenmesini sağlayan bir ziyaret” olarak anlaşılır olmuştur.
Fıkıh ve ilmihal kitaplarında da “hacc”; “Yılın belli günlerinde (kameri aylardan Zilhicce ayında) kurallarına uygun şekilde ihram denilen örtüye bürünerek Arafat’ta ayakta durmak ve Ka’be’yi tavaf etmektir. Bu kutsal yerleri belirli zamanlarda ziyaret eden kimseye hacı denir.” şeklinde tanımlanmış ve böylece Kur’an’da emredilen “hacc”dan başka bir şekle sokulmuştur."



Sayın yazarın kıble konusunda yazdıkları esas amacını kendisinin itiraf etmesi açısından önemlidir. Bu yazının yazıldığı zamanlarda namazın reddi konusu daha açık açık ifade edilmemektedir. Yazarın klasik taktiği olan " minareyi çalmadan kılıf uydurma" metodu yukarıdaki alıntıdan ortaya çıkmaktadır. "yönelimdeki birlikteliğin" öneminin farkında olan yazar bu yönelimi kaldırmadan önce birlikteliği yıkmak gibi bir misyona soyunup önce kıble meselesini halletmeye kalkmaktadır. Peki bu şeytanca planın arkasındaki esas yapılmak istenen nedir? diye bir soru sorulduğu zaman önce Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin önemi üzerinde durmak,sonrada birlik ve beraberlik kaynaklarından ayrıldığımız zaman acı sonuçları olan fitne olaylarını hatırlamamız gerekir. Rabbimiz kitabında birlik ve beraberliğin önemini bizlere müteaddit ayetlerde hatırlatmaktadır.

“Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.” Ali İmran / 103

[003.105- Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.

[008.046] [DI] Allah'a ve Peygamberine itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir.


" Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)"

Bu ve buna benzer ayetlerde birlik ve beraberliğin öneminin vurgulanmasını maalesef Müslümanlardan çok şeytan ve işbirlikçileri anlamış Müslümanlar içine çeşitli fitneler sokarak bu birlikteliği çoğu zaman bozmaya muvaffak olmuşlardır. Asrı saadette Medine de yaşanan "dırar mescidi " olayı bizlere güzel bir örnektir . Münafıklar Müslümanlar arasındaki birliği yıkmak amacıyla ayrı bir mescit kurmuşlar ve bu mescit Muhammed sav tarafından yıktırılmıştır. Bugün o münafıkların torunları tarafından "Dırar Mescidi" örneğinden hareketle bu sefer bu şeytanca bir  plan düşünülerek" namazda kıbleye dönmek gibi bir mecburiyet olmadığı" fitnesi ortaya atılmıştır. Tabi ki bu düşünce daha namazın reddinden öncedir. Bu fitnenin bugün geldiği nokta artık namazında rer edilmesidir.



"Kabe" nin kıble olarak  yönelinmesine karşı çıkan zihniyetin gönlündeki en büyük arzu tek bir yöne yönelmenin Müslümanlar tarafından bugün için ne kadar fark edilmemiş olmasına rağmen şeytan ve yandaşları tarafından fark edilerek bunun önleminin alınmak istenmesidir. Hak ve batıl herhangi bir fikrin içinde olanların en önemli kozları fikir birliğidir. Bu fikir birlikteliklerini herhangi bir kitap veya obje ile sağlayabilirler. Müslümanlar için bu kitap "kur'an" ve bu obje" Kabedir" bütün Müslümanların ağzında slogan olan bir söz olan " kitabımız bir kıblemiz bir" sözü önemli bir sözdür , ancak bu sözün önemini Müslümanlardan çok şeytan ve yandaşları fark etmektedirler. 


Mehmet Akif Ersoy'un şiirinde " tefrika girmeden bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez" dediği gibi tefrika sokarak bölmeyi amaçlayanlar "doğuda batıda Allah'ındır. Her nereye dönerseniz Allah'ın vechi oradadır" ayetini "bak Allah nereye dönerseniz dönün diyor Kabeye dönmene gerek yok" diye şeytanca bir iğva ile Kur'an ayetlerini kullanarak Müslümanları saptırmaya cüret etmektedirler. Böyle bir amacın gerçekleşmesi sonucunda herkesin kendine göre bir kıble belirleyecek olduğunu bilen münafıklar bu oyunun devamında Müslümanların kendi aralarında " benim kıblem senin kıbleni döver" savaşlarına başlayacaklarını gayet iyi bilmektedirler. 


Sayın yazarın hacc ritüeli hakkındaki yazdıkları da tıpkı kıble konusundaki niyeti ile aynıdır. Hacc zamanı milyonlarca Müslümanın bir araya gelmesini hazmedemeyen yazar bu amacın yozlaştırılmış! bir amaç olduğunu iddia etmesi niyetini gözler önüne sermektedir. 


Müslümanların birlik ve beraberliklerini ve tevhidi duruşlarını göstermesi yönünden en önemli ibadet ve mekanlar olan namaz, kıble ,hacc ve kabe gibi semboller bugün Müslümanlar tarafından öneminin anlaşılmayarak içinin boşaltılmasına karşın, önemi şeytan ve yandaşları tarafından çok iyi bilinmektedir. Bugün Müslümanlara düşen görev şeytan ve yandaşlarının fark ettiği şekilde bu ibadetlerin kur'ani anlamına dönülerek içinin kur'anla doldurulması namaz ibadetinin tevhidi bir eylem olduğunun anlaşılması bu namazdaki yönelinen "Kabenin" taşının bir  kutsallığından öte ona kur'anın yüklediği anlamın yüklenmesi yine hacc ibadetinde de şeytan ve yandaşlarının fark ettiği şekli ile onun belli zaman ve mekanda yapılan birlik beraberlik ve tevhit eylemi olduğunun tekrar hatırlanmasıdır. 

Bugün maalesef çoğunluk Müslümanda hakim olan düşünce namaz, oruç veya hacc gibi ibadetlerin veya birlikteliğin sembol mekanı olan Kabenin gerçek işlevinin anlaşılmaması yönündedir. Bunun öneminin Müslümanlardan daha fazla farkında olan şeytan, yandaşlarına gerektiğinde 11 ciltlik "Tebyinül Kur'an" adlı bir eser yazarak kuranı tahrif etmelerini,ibadet ve sembollerin esas amaçlarının kendi bildikleri gibi olmadığını söylemesini vahyederek aralarına fitne ve fesad yaymaya çalışmaktadır. Yine maalesef bugün bazı saf kişiler bu iğvalara kapılarak bu şeytan fısıldamalarına alet olmuşlardır. Rabbimizden duamız onlara hidayet nasip etmesidir.