Allah cc nin arz üzerine koymuş olduğu yasalar, bütün kulları için geçerli olup torpil işlemeyen bir kural dahilinde gerçekleşir. İsrailoğulları ile ilgili anlatımlar bu işleyişin örneklerinin canlı bir şekilde görülmesi açısından okunduğu zaman demek istediğimiz anlaşılacaktır,alemlere üstün kılınan bu kullar rablerine karşı hata ettikleri zaman torpil çalışmayıp azabın en şiddetlisine çarptırılmaları yaşanmış hayat örnekleri ile gösterilmektedir.
Kur'an okumalarında yapıldığını düşündüğümüz yanlış , israiloğulları ile ilgili anlatımların sadece onlara has olduğu zannı ile okunup, başlarına gelenlerin sadece onları kapsadığı , bizlerin onların yaptığı gibi yanlışlar yaptığımızda kuralın bize işlemeyeceği zannıdır, halbuki kurallar herkes için geçerli olup dün israiloğullarının yaptıklarını bugün bizler yaparsak aynı durum başımıza gelecektir bundan maalesef kaçış yoktur.
Araf s.163-167. ayetleri arasında anlatılan deniz kıyısındaki şehrin halkının cumartesi yasağını delmek için yaptıkları sonucu başlarına gelenler, sadece onlara has olmayıp kim olursa olsun , yasak delme çabası içine girenlerin başına gelecekleri haber veren bir olaydır. İlgili ayetleri bize dönük mesajlar olarak okuduğumuz zaman kıssa yaşanmış bitmiş bir olay olarak görülmekten çok yaşanma olasılığı her zaman muhtemel olan bir durum olarak görülecektir.
[007.163] Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani
onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. Çünkü cumartesi
tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi,
cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan
çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.
[007.164] İçlerinden bir topluluk: «Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli
bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?» dedi. (Öğüt
verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar
ümidiyle (öğüt veriyoruz).
[007.165] Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, Biz fenalıktan menedenleri
kurtardık ve zalimleri, Allah'a karşı gelmelerinden ötürü şiddetli azaba
uğrattık.
[007.166] Kendilerine edilen yasakları aşınca, onlara: «Aşağılık birer
maymun olun» dedik.
[007.167] Rabbin, kıyamet gününe kadar, onları, kötü azaba uğratacak
kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Doğrusu Rabbin, cezayı çabuk
verir. Doğrusu O bağışlar ve merhamet eder.
Allah cc israiloğullarına yapmış oldukları zulümler nedeni ile helal olan bazı şeyleri haram ettiğini nisa s.160-161. ayetlerde beyan etmektedir. Bu haramlıklardan biriside haftanın bir günü çalışmamak olarak emredilerek onların imtihanı sağlanıyordu,ancak çalışmayı Allah cc nin emrine tercih edecek kadar seven israiloğulları bu yasağı açıkça çiğnememiş olmak için bir nevi delme yoluna giderek kendilerince Allah cc yi aldatttıklarını sanıyorlardı.
Ayetlere baktığımız zaman 3 ayrı insan tipi ortaya çıktığını görmekteyiz , 1-yasağa riayet etmeyenler 2-yasağa riayet etmeyenleri uyaranlar 3- yasağa riayet etmeyenleri uyaranları "siz karışmayın" diye uyaranlar.165. ayete baktığımız zaman 2. guruba dahil olanların kurtulduğu diğerlerinin azaba uğradığı , 166. ayette bu azabın "aşağılık maymunlar" olmak şeklinde cereyan ettiği beyan edilmektedir.
Tefsirlere baktığımız zaman gerçek maymun şekline dönüşüp dünüşmedikleri konusunda tartışmaların yapıldığını görmekteyiz , bu tartışmalar yapılan anlatımın sadece kişilere özel bir anlatım olarak okunması neticesinde olduğunu düşündüğümüzü beyan edip , bu anlatımlar sünnetullah'ın işleyişi açısından ele alarak okunduğu zaman bu tür tartışmaların vakit kaybından başka bir şey getirmediği görülecektir.
Burada yine şunu tekrarlamak istiyoruz ; kur'an yaşanmış hayat içinden verdiği örneklerle bizlerin ibret alması yönünde mesajlar içeren bir kitap olup anlatımları sadece yaşandığı zaman ve mekana hapsederek okuduğumuz zaman ölü bir metin haline gelecek ve dinamik hayata herhani mesajı olmayan ütopik bilgilere haiz olan bir kitaba dönüşecektir. Deniz kıyısındaki şehir halkının başına gelenleri bugün ile bağ kurarak okursak bize dönük mesajları olduğu görülecektir.
Olayı sadece cumartesi yasağı çerçevesi içinde değilde daha geniş bir çerçevede düşünüp , Allah cc nin bütün kullarını imtihan etmek için bir takım emirler vermiş olması çerçevesinde değerlendirdiğimiz zaman, bu çerçevenin içine bizlerinde girdiği görülür. Yukardaki ayetlerde gördüğümüz 3 ayrı insan tipi her toplumda görülebilecek karakterlerdendir , bu ayetleri kendimize yönelik mesjlar olarak okuduğumuzda hata yapanları uyaranların haricindekilerin aynı azaba düşürülecekleri değişmez bir kuraldır.
Maymun olmayı gerçek bir maymun olarak olup olmadığından ziyade insan olmanın gereği olan emirlere tabi olmanın dışına çıklıdığı zaman dönüşülen hal olarak okuduğumuzda, aynı hale emre tabi olmayanların dönüşmesi olarak anlayabiliriz.
[007.179] And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık;
onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları
vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte
bunlar gafillerdir.
[025.044] Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut
akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe
daha sapıktırlar.
Yukardaki ayetlerde insan olmanın gereği olan vahye tabi olmak yerine , inkarı seçenlerin içinde oldukları halin tasvir edildiği ayetler olup maymunlaşmak sadece belli bir zaman ve mekan ve ırka has bir olay olmayıp genel bir durumdur.
167. ayet sünnetullah diyebileceğimiz bir duruma işaret ederek bu durumda olanların dünya hayatlarındada azaba uğrayacağı beyan edilmiş olup , sadece israiloğulları ile sınırlı değildir. Allah cc kişisel ve toplumsal uygulamaları olan emirleri ile sadece ahiret merkezli güzel bir hayat değil dünya merkezli güzel bir hayatıda öngörür. Toplumun düzenini ve ıslahını sağlayan bu emirler hayata aktarıldığı zaman kişiler ve o kişilerin oluşturduğu uluslar dünya ve ahirette mutlu bir yaşam sürerler. Ulusların eceli kuralı dahilinde , bu emirlere aykırı olarak yapılan eylemler kişileri ve o kişilerin oluşturduğu toplumun helakına bir şekilde yol açacak olup ayette bu duruma dikkat çekilmektedir.
Bu sünnetullah, dün nasıl geçerli ise bugün ve yarın geçerli olacak olup hangi şartlar altında geçerli olacağı ilgili ayetlerde israiloğulları örneği üzerinden verilmiştir. Bugün halkının müslüman olduğunu iddia eden topraklarda hüküm süren yaşantıya baktığımız zaman, "deniz kıyısındaki şehrin halkından farkımız nedir?" diye kendimize sorduğumuz zaman alacağımız cevap acaba ne olacaktır.
Allah cc nin emirlerini alenen veya dolaylı olarak çiğneyen insanların oluşturduğu topluluklar , onları bu kötülüklerinden alıkoymak isteyenlerin yok denecek az olduğu, neme lazımcılığın düşünce özgürlüğü adı altında bayraklaştırılmaya çalışıldığı bir toplum portresi ortadadır. Hayvan veya ondan daha aşağı olarak vasfedilen bu tür insanları acaba sadece israiloğulları bünyesindemi aramak lazım yoksa önce kendimize bakıp bu şartları ne kadar taşıdığımızı görüp yeniden silkinip maymunluktan kurtulamaya çalışmamızmı lazımdır?.
Maymunları uzakta aramaya gerek yoktur , ülkemizdeki son yıllarda daha fazla tırmanan ahlaki çöküşe baktığımız zaman bunun acı örneklerini her köşebaşında görmek mümkündür. Zinanın tv dizileri ile masum gösterilerek halk içinde yaygınlaştırma çabaları meyvelerini vermiş, artık zina olağan bir eylem haline gelmiş hatta yapmayanlar aşağılanır hale gelmiştir. Uyuşturucu kullanma yaşı ilk okullaara kadar düşmüş ve bir çok anne baba çocuklarının bu alışkanlıkları yüzünden perişan hale gelmiştir. Lut kavminin helakına sebeb olan sapkın davranışlarda artık örgütlenip demokratik haklarını !!! arama yollarında önemli yol kat etmişlerdir.
Saymakla bitmeyecek şekilde Allah cc nin yasaklarının alenen çiğnendiği bir toplum haline gelmemiz yıkımı hak eder hale gelmiş olmamızı gerektiren bir hal olup bu yıkım başımıza gökten taş yağması şeklinde değil insanların bu hale gelerek toplumu ifsad etmeleri şeklinde kendini göstermiş ve araf s. 167 ayette bahsedilen durumun gerçekleşerek aşağılık maymunlar haline gelmiş olduğumuzu göstermektedir.
Günümüzde savaşların şekli değişiklik arz etmiş olup, sadece silahlı ordular ile ülkeleri işgal etmek şeklinde değil , onları ahlaki ve ekonomik yönden çökerterek işgal etmek şekline dönüşmüştür. Bu çeşit bir savaş örneğini üzerinde yaşadığımız topraklar üzerinde alenen görmekteyiz. İnsanların tek kredi kartı olmasının ayıp olduğu banka kredisi ile tatile gitmeyenlerin kınandığı,borçlu olmayana öcü gözü ile bakıldığı bir toplum oluşturularak işgal edilmiş , araf s. 167. ayetinde bahsedilen duruma düşürülmüşüzdür.
Maymunluktan insanlığa yeniden dönmek için Allah cc nin bizler için koymuş olduğu kurallara riayet eden bir toplum tesisi şarttır. Kısa bir süre içinde maymunlaşan bu toplumun yeniden insana dönüşmesi için uzun bir süre gerektiğini bilmekle birlikte , kıssada anlatılan neme lazımcıların gurubuna girerek aynı tehlikenin bizleride sarmasını beklememeliyiz. Aynı tehlike bana dokunmasın deyip kenarda duranıda bir gün bir şekilde mutlaka yakalayacak olup herkes elini taşın altına koymak zorundadır.
Sonuç olarak; prototip bir kavim olarak israiloğullarının başlarından geçenler sadece onlara has değil her zaman ve mekan dahilinde insanların düşeceği durumun onlara nasıl geri döneceği haberinin verilmiş olması şeklinde okunması, yapılan anlatımların sadece onlara değil evrensel bir mesaj olarak okumamızı sağlayacaktır. Deniz kıyısındahi şehir halkının maymuna dönüşmesi sadece onlara has olmayıp Allah cc nin emirlerine aykırı hareket eden toplumların başlarına gelecek olan durumun anlatılması olup bu durum evrensel bir kuraldır. Gerçek olarak maymuna dönüşüp dönüşmedikleri tartışmaları olayı sadece yaşanmış zaman ve mekan içinde düşünmeyi beraberinde getireceğinden yapılan anlatımın canlı bir hayata mesajı olması yönünde okunması hem kısır tartışmalara yol açmamış, hemde kur'anı ölü bir metin haline düşürmemiş olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
israiloğulları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
israiloğulları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
23 Temmuz 2014 Çarşamba
17 Nisan 2013 Çarşamba
Kitab'ın Tahrifi İsrailoğulları ve Müslümanlar
İsrailoğulları, kur'anda en fazla zikri geçen kavim olması itibari ile belirginlik kazanan bir kavimdir. Bu kavimle ilgili anlatımlara baktığımız zaman, bir insana has ne kadar olumsuz özellikler varsa bu kavim üzerinden anlatıldığı görülür. Kur'an israiloğullarını anlatırken onların ne kadar nankör bir kavim olduklarını bizlere deşifre etmek amaçlı olarak anlatmış olabileceği gibi , onların'da insan olması nedeniyle kitaba ve elçilere yapmış oldukları zulmün onların üzerinden anlatılarak bu zülmün pratikte nasıl uygulandığı gösterilmekte, sonraki kitap ve elçi muhataplarının israiloğullarının izlerini takip etmemesi, onların uğradığı lanete uğramaması öğütlenmektedir.
İsrailoğulların, kur'anda anlatılan bu nankörlüklerinden birisi "kitabı tahrif" etmeleri şeklinde ortaya çıkmaktadır.
-----2.075Size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir takımı Allah'ın sözünü işitiyor, ona akılları yattıktan sonra, bile bile onu tahrif ediyorlardı.
-----4.046 Yahudilerden, sözleri yerlerinden değiştirip: «İşittik ve karşı geldik, kulak vermeyerek dinle» ve dillerini eğip bükerek ve dini yererek: «Bizi de dinle» diyenler vardır. Şayet: «İşittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet» demiş olsalardı, onlar için daha iyi daha doğru olurdu. İşte Allah inkarları yüzünden onlara lanet etmiştir. Onların ancak pek azı inanır.
-----5.013 Sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik, kalblerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azından başkasının daima hainliklerini görürsün, onları affet ve geç. Allah iyilik yapanları şüphesiz sever.
-----5.041Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. «Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!» derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.
-----2.079 Vay, Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için, «Bu Allah katındandır» diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına!
-----003.078Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: «Allah katındandır» derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
Kur'anda israiloğulları ilgili anlatımlara bakacak olursak onların yapmış oldukları zulümlerin bolca anlatıldığı görülür, ancak bu anlatımlar sadece israiloğulların kitaba yapmış oldukları tahrifin onlar tarafından nasıl yapıldığı gösterilerek sonrakilerinde kitaba karşı böyle bir muamele yapmamaları öğütlenmektedir. Ayetler onlar ile ilgili biz israiloğulları değiliz , deyip bu ayetlerin bizler için bir mesaj taşımadığını zannetmek kafamızı kuma gömmek misali bugünkü durumumuzu görmemek anlamına gelir.
Eğer bugün yeni bir kitap ve elçi gelmiş olsa idi aynı ayetler "ey israiloğulları" şeklinde değil " ey müslümanlar" şeklinde olurdu nedenmi ?, maalesef dün onların yaptığı "kitabı tahrif" eylemini muhammed as sonrasında müslüman olduğunu iddia edenler yapmaya çalışmışlardır.
Kur'anın tahrifi önceki kitaplar gibi metnin tahrifi şeklinde tabiki olmamış, kur'an muhammed as a indirildiği şekli ile günümüzü kadar mevcut olup kıyamete kadar'da böyle kalacaktır. Kur'an başına gelen tahrif şekli diğer kitapların başına geldiği şekli ile "metin tahrifi" şeklinde değil "ANLAM TAHRİFİ" şeklinde olmuştur.
"ANLAM TAHRİFİ" dediğimiz şey nasıl bir şeydir? diye sorulacak olursa bu tahrif şekli çok yönlü bir şekilde tezahür etmektedir. Muhammed as ın söylemiş olduğu sözlerin "ehli hadis" ekolu adı altında bir fırka halinde kendini göstermesi ile birlikte fırkacığın gereği olarak hadislere ayır bir anlam yükleme ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu ekolün öne çıkan söylemi " HADİSLER VAHİYDİR" sloganı olup bu sloganı kur'ana tasdik ettirmek amaçlı olarak uygun ayetler aranması ihtiyacı'da haliyle başgöstermiştir.
En uygun ayetler olarak necm s. ilk 5 ayeti seçilmiş bu ayetler'in devamı bektaşi misali kapatılarak bağlamından koparılmış, " bak onun konuştuğu vahiymiş öyleyse hadislerde vahiydir" şeklindeki sözlerle bu güne kadar devam eden "ANLAM TAHRİFİ" yapılarak hadisler "gayri metluv vahiy" ( namazda okunmayan vahiy) kategorisine sokulmuştur. Sonraki oluşturulan hadis külliyatı artık kur'an gibi sorgulanamaz bir kitaplar serisi olmuş ve kur'andan sonra ikinici sahih kitap!! adı altında kitlelere sunulmuştur.
Artık, "kur'an ayetleride bu kitaplardaki rivayetlere uygun olarak anlaşılması gerekmektedir" düşüncesi altında bu rivayetlere uygun ayet tahrifleri' kaçınılmaz olarak başlamıştır.
"Kur'ana abdestsiz dokunulmaz" söylemine uygun olarak hemen vakıa suresi ayetlerine gerekli parantez içi tahrif metodu uygulanmış ve ayet "Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz." şeklinde yerini bulmuştur.
"İsa as kıyamete yakın bir zamanda gelecek" rivayetine uygun olarak zuhruf suresi 61. ayetinde gerekli olan parantez için tahirf yönetmi uygulanmaya konmuş ve bu ayet " Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur." şeklinde meallerde yerini almıştır.
"Kabir azabı" ile ilgili rivayetlere uygun olarak, bu konuyu reddeden bir çok ayet olmasına karşın, mü'min s. 46 ayeti en uygun ayet olarak görülmüş oda bağlamından koparılarak " bak firavuna sabah akşam azap varmış sonra bide kıyamet günü azap varmış" denilerek ön kabule uygun ayet' in bulunduğu zannedilmiştir.
Zina cezasının kur'anda evli ve bekar ayrımı yapılmadan 100 sopa olarak belirlenmesine karşın , bu cezanın evliler için "recm" (taşlanarak öldürülme) şeklinde olduğu islam hukuku ile ilgili kitaplarda en sağlam şekilde yerini bulmuş olmasına karşın bu cezayı oturtabilmek için, "sünnetin kur'anı neshedeceği" teorisi ortaya atılmış, işin daha korkunç olanı ise recm ayetinin önceden varolduğu , peygamberimizin vefatı sırasındaki karışıklıkta bu ayetin bir keçi tarafından yenildiği dahi rivayet kitaplarında yerini bulmuştur. "Metni mensuh hükmü baki" adı altında bir teori uydurulmuş olup kur'anın mevsukiyetine gölge düşürmüş olması bile hiçe sayılarak israiloğullarına parmak ısırtacak tahrif metodları geliştirilerek bu güne kadar gelmiştir.
İşin daha garibi bu tür rivayetlerin kur'ana uymadığını ve yanlış olduğunu iddia edenler " sapık", "hadis ve sünnet inkarcısı" vs gibi yaftalarla suçlanmaya çalışılmıştır. Bu suçlamaları yapanlar kendileri , bunları kabul etmenin "KUR'AN İNKARCILIĞI" olduğunu bilseler bir çoğu bu düşüncesinden vazgeçecektir.
Bir şia'nın kur'anda yüzlerce ayetin ali ,hasan ve hüseyin, fatıma ile ilgili olduğunu iddia etmesi , bir tasavvufçunun maide 35. de " ona vesile arayın" Allah cc ye karşı edinmiş oldukları aracılara delil getirerek şirkini ayete ortak etmeleri bu ANLAM TAHRİFİ nin sonuçlarıdır.
Gelenekteki hadis anlayışının onu vahiy kabul etmesine karşın "hadis ve sünnet'in put olduğunu iddia eden anlayışın, görünürde birbirine zıt olduğu düşünülse bile yanlış sonuçlar doğurması açısından herhangi bir farkı görünmemektedir.
İsrailoğullarının ellerindeki tevrata onun tefsiri diyebileceğimiz bilgileri direk olarak dahil ederek tevrata dagil etmelerine karşın müslümanlar "kütübü sitte" veya "kütübü tis'a"dedikleri hadis kitaplarını neredeyse kur'an ile eş tutarak kitaba endirek ilave yoluna giderek bu konuda israiloğullarından aşağı kalmaz bir duruma düşmüşlerdir.
Gelenekteki, anlam tahrifi'nin yanında , kur'anın modernist okuma ile okunması ve bunun sonucundaki çıkarımların yine anlam tahrifi metodu ile yapıldığını görmekteyiz. Özellikle kur'an kıssaları üzerinden yapılmaya çalışılan bu okuma metodunda mucize diye bildiğimiz "görsel ayetler" in hakiki bir alma taşımadığı bunların mecazi anlatımlar olduğu şeklindeki yorumlara rastlamaktayız. Bu tür okuma yine oluşturulmuş önkabullerin yardımı ile yapılmış bir okuma örneği olup ayetler bağlamlarından koparılmış, hatta metin üzerinde bile tahrif yapacak kadar ileri gidip yapılan bir okuma örneğidir . Metin üzerinde tahrif'ten kasdımız, daha önceki yazılarımızda bahsi geçen ve kıssalar konusundaki modernist düşüncelerini ele almaya çalıştığımız bir yazarın bazı düşünceleri ortaya koyarken " bu kelime yanlış yazılmış böyle olmalıydı" şeklindeki iddialarıdır.
Kökü eskilere dayanan batıni düşüncesinin uzantısıda yine aynı şekilde kur'anın anlam tahrifi'ne örnek olacak okumalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. "Allah cc nin ne dediği değil ne demek istediği önemlidir" veya "Allah cc nin dediği ile kastettiği birbirini tutmaz" söylemleri üzerinden kendi söylemlerinin kur'an diye sunmaya çalışmaları rastladığımız örneklerdir.
Sonuç olarak, kur'anın israiloğulları üzerinden verdiği kitabı tahrif örnekleri aynı şekilde kur'an için yapılmış veya yapılmaya çalışılan bir durum olduğuna şahid olmaktayız. Kur'ana yaklaşırken bütün dış düşünceleri atmadan yapılacak her türlü yaklaşım doğru bir anlayışı getirmeyeceği gibi onun anlam olarak tahrif edilme tehlikesinide beraberinde getirmesi açısından Allah cc nin kesinlikle yasaklığı bir eylemdir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
İsrailoğulların, kur'anda anlatılan bu nankörlüklerinden birisi "kitabı tahrif" etmeleri şeklinde ortaya çıkmaktadır.
-----2.075Size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir takımı Allah'ın sözünü işitiyor, ona akılları yattıktan sonra, bile bile onu tahrif ediyorlardı.
-----4.046 Yahudilerden, sözleri yerlerinden değiştirip: «İşittik ve karşı geldik, kulak vermeyerek dinle» ve dillerini eğip bükerek ve dini yererek: «Bizi de dinle» diyenler vardır. Şayet: «İşittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet» demiş olsalardı, onlar için daha iyi daha doğru olurdu. İşte Allah inkarları yüzünden onlara lanet etmiştir. Onların ancak pek azı inanır.
-----5.013 Sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik, kalblerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azından başkasının daima hainliklerini görürsün, onları affet ve geç. Allah iyilik yapanları şüphesiz sever.
-----5.041Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. «Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!» derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.
-----2.079 Vay, Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak için, «Bu Allah katındandır» diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay kazandıklarına!
-----003.078Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: «Allah katındandır» derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
Kur'anda israiloğulları ilgili anlatımlara bakacak olursak onların yapmış oldukları zulümlerin bolca anlatıldığı görülür, ancak bu anlatımlar sadece israiloğulların kitaba yapmış oldukları tahrifin onlar tarafından nasıl yapıldığı gösterilerek sonrakilerinde kitaba karşı böyle bir muamele yapmamaları öğütlenmektedir. Ayetler onlar ile ilgili biz israiloğulları değiliz , deyip bu ayetlerin bizler için bir mesaj taşımadığını zannetmek kafamızı kuma gömmek misali bugünkü durumumuzu görmemek anlamına gelir.
Eğer bugün yeni bir kitap ve elçi gelmiş olsa idi aynı ayetler "ey israiloğulları" şeklinde değil " ey müslümanlar" şeklinde olurdu nedenmi ?, maalesef dün onların yaptığı "kitabı tahrif" eylemini muhammed as sonrasında müslüman olduğunu iddia edenler yapmaya çalışmışlardır.
Kur'anın tahrifi önceki kitaplar gibi metnin tahrifi şeklinde tabiki olmamış, kur'an muhammed as a indirildiği şekli ile günümüzü kadar mevcut olup kıyamete kadar'da böyle kalacaktır. Kur'an başına gelen tahrif şekli diğer kitapların başına geldiği şekli ile "metin tahrifi" şeklinde değil "ANLAM TAHRİFİ" şeklinde olmuştur.
"ANLAM TAHRİFİ" dediğimiz şey nasıl bir şeydir? diye sorulacak olursa bu tahrif şekli çok yönlü bir şekilde tezahür etmektedir. Muhammed as ın söylemiş olduğu sözlerin "ehli hadis" ekolu adı altında bir fırka halinde kendini göstermesi ile birlikte fırkacığın gereği olarak hadislere ayır bir anlam yükleme ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu ekolün öne çıkan söylemi " HADİSLER VAHİYDİR" sloganı olup bu sloganı kur'ana tasdik ettirmek amaçlı olarak uygun ayetler aranması ihtiyacı'da haliyle başgöstermiştir.
En uygun ayetler olarak necm s. ilk 5 ayeti seçilmiş bu ayetler'in devamı bektaşi misali kapatılarak bağlamından koparılmış, " bak onun konuştuğu vahiymiş öyleyse hadislerde vahiydir" şeklindeki sözlerle bu güne kadar devam eden "ANLAM TAHRİFİ" yapılarak hadisler "gayri metluv vahiy" ( namazda okunmayan vahiy) kategorisine sokulmuştur. Sonraki oluşturulan hadis külliyatı artık kur'an gibi sorgulanamaz bir kitaplar serisi olmuş ve kur'andan sonra ikinici sahih kitap!! adı altında kitlelere sunulmuştur.
Artık, "kur'an ayetleride bu kitaplardaki rivayetlere uygun olarak anlaşılması gerekmektedir" düşüncesi altında bu rivayetlere uygun ayet tahrifleri' kaçınılmaz olarak başlamıştır.
"Kur'ana abdestsiz dokunulmaz" söylemine uygun olarak hemen vakıa suresi ayetlerine gerekli parantez içi tahrif metodu uygulanmış ve ayet "Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz." şeklinde yerini bulmuştur.
"İsa as kıyamete yakın bir zamanda gelecek" rivayetine uygun olarak zuhruf suresi 61. ayetinde gerekli olan parantez için tahirf yönetmi uygulanmaya konmuş ve bu ayet " Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur." şeklinde meallerde yerini almıştır.
"Kabir azabı" ile ilgili rivayetlere uygun olarak, bu konuyu reddeden bir çok ayet olmasına karşın, mü'min s. 46 ayeti en uygun ayet olarak görülmüş oda bağlamından koparılarak " bak firavuna sabah akşam azap varmış sonra bide kıyamet günü azap varmış" denilerek ön kabule uygun ayet' in bulunduğu zannedilmiştir.
Zina cezasının kur'anda evli ve bekar ayrımı yapılmadan 100 sopa olarak belirlenmesine karşın , bu cezanın evliler için "recm" (taşlanarak öldürülme) şeklinde olduğu islam hukuku ile ilgili kitaplarda en sağlam şekilde yerini bulmuş olmasına karşın bu cezayı oturtabilmek için, "sünnetin kur'anı neshedeceği" teorisi ortaya atılmış, işin daha korkunç olanı ise recm ayetinin önceden varolduğu , peygamberimizin vefatı sırasındaki karışıklıkta bu ayetin bir keçi tarafından yenildiği dahi rivayet kitaplarında yerini bulmuştur. "Metni mensuh hükmü baki" adı altında bir teori uydurulmuş olup kur'anın mevsukiyetine gölge düşürmüş olması bile hiçe sayılarak israiloğullarına parmak ısırtacak tahrif metodları geliştirilerek bu güne kadar gelmiştir.
İşin daha garibi bu tür rivayetlerin kur'ana uymadığını ve yanlış olduğunu iddia edenler " sapık", "hadis ve sünnet inkarcısı" vs gibi yaftalarla suçlanmaya çalışılmıştır. Bu suçlamaları yapanlar kendileri , bunları kabul etmenin "KUR'AN İNKARCILIĞI" olduğunu bilseler bir çoğu bu düşüncesinden vazgeçecektir.
Bir şia'nın kur'anda yüzlerce ayetin ali ,hasan ve hüseyin, fatıma ile ilgili olduğunu iddia etmesi , bir tasavvufçunun maide 35. de " ona vesile arayın" Allah cc ye karşı edinmiş oldukları aracılara delil getirerek şirkini ayete ortak etmeleri bu ANLAM TAHRİFİ nin sonuçlarıdır.
Gelenekteki hadis anlayışının onu vahiy kabul etmesine karşın "hadis ve sünnet'in put olduğunu iddia eden anlayışın, görünürde birbirine zıt olduğu düşünülse bile yanlış sonuçlar doğurması açısından herhangi bir farkı görünmemektedir.
İsrailoğullarının ellerindeki tevrata onun tefsiri diyebileceğimiz bilgileri direk olarak dahil ederek tevrata dagil etmelerine karşın müslümanlar "kütübü sitte" veya "kütübü tis'a"dedikleri hadis kitaplarını neredeyse kur'an ile eş tutarak kitaba endirek ilave yoluna giderek bu konuda israiloğullarından aşağı kalmaz bir duruma düşmüşlerdir.
Gelenekteki, anlam tahrifi'nin yanında , kur'anın modernist okuma ile okunması ve bunun sonucundaki çıkarımların yine anlam tahrifi metodu ile yapıldığını görmekteyiz. Özellikle kur'an kıssaları üzerinden yapılmaya çalışılan bu okuma metodunda mucize diye bildiğimiz "görsel ayetler" in hakiki bir alma taşımadığı bunların mecazi anlatımlar olduğu şeklindeki yorumlara rastlamaktayız. Bu tür okuma yine oluşturulmuş önkabullerin yardımı ile yapılmış bir okuma örneği olup ayetler bağlamlarından koparılmış, hatta metin üzerinde bile tahrif yapacak kadar ileri gidip yapılan bir okuma örneğidir . Metin üzerinde tahrif'ten kasdımız, daha önceki yazılarımızda bahsi geçen ve kıssalar konusundaki modernist düşüncelerini ele almaya çalıştığımız bir yazarın bazı düşünceleri ortaya koyarken " bu kelime yanlış yazılmış böyle olmalıydı" şeklindeki iddialarıdır.
Kökü eskilere dayanan batıni düşüncesinin uzantısıda yine aynı şekilde kur'anın anlam tahrifi'ne örnek olacak okumalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. "Allah cc nin ne dediği değil ne demek istediği önemlidir" veya "Allah cc nin dediği ile kastettiği birbirini tutmaz" söylemleri üzerinden kendi söylemlerinin kur'an diye sunmaya çalışmaları rastladığımız örneklerdir.
Sonuç olarak, kur'anın israiloğulları üzerinden verdiği kitabı tahrif örnekleri aynı şekilde kur'an için yapılmış veya yapılmaya çalışılan bir durum olduğuna şahid olmaktayız. Kur'ana yaklaşırken bütün dış düşünceleri atmadan yapılacak her türlü yaklaşım doğru bir anlayışı getirmeyeceği gibi onun anlam olarak tahrif edilme tehlikesinide beraberinde getirmesi açısından Allah cc nin kesinlikle yasaklığı bir eylemdir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)