3 Ocak 2012 Salı

Resullerin Örnekliği Hangi Zamanla Sınırlıdır ?

Ahzab suresi 21. ayetinde Rabbimiz mealen " Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir." buyurmuştur. Değişen kur'an algıları ve gelenekteki yanlış resul anlayışları neticesinde sorgulanmaya başlayan konulardan biriside resul sav in günümüzde nasıl anlaşılması  gerekliğidir. "Kur'an merkezli söylem" anlayışı doğrultusunda dile getirilen anlayışlardan birisi olarak ,resul sav in öldüğü ve onun vazifesinin yaşadığı hayat içinde bittiği ve bize bugün için onun herhangi bir değer ifade etmeyeceği gibi sözler ortaya atıldığını görmekteyiz. "Kur'an merkezli İslam" söylemine yakışan bir resul anlayışı nasıl olmalıdır? diye sorulduğu zaman acaba nasıl bir cevabımız olmalıdır ki bu söyleme ters bir düşünce olmasın.   


Geleneksel resul anlayışına hakim olan düşünce kur'an merkezli bir düşünce olmadığı bir gerçektir, bu düşüncenin yanlış resul anlayışı üzerinde durarak yazının hacmini büyültmek amacında olmadığımız için bu düşünceye tepki olarak geliştirilmeye çalışılan resul anlayışı üzerinde durmaya çalışacağız. 

En büyük sıkıntı resul adına bize gelen rivayetlere bakış açısından kaynaklanmaktadır, onun sözlerini vahiy olarak gören anlayışa tepki olarak kur'andaki " Elhadis" kelimesinden yola çıkılarak, " bakın kur'anda bundan sonra hangi hadise inanacaksınız diye ayet var ve kur'andan başka hiçbir söze inanmamamız söyleniyor" şeklinde iddialar ortaya atılarak hadislerin tümünün ret edilmesi gibi bir düşüncenin kur'ana onaylatılması gibi bir düşünce ortaya atılmaktadır. 23 yıllık risaleti boyunca kur'an harici sözler söylemesi gayet normal ve kendisine inen kur'an hakkında sahabesine bazı bilgiler vermesi gayet normal hatta mecburi olan bir resulün bu sözlerinin bize kadar geliş yolunda bazı sıkıntılar olması o sözlerin hepsinin uydurma olduğu anlamına gelmez. Resul sav adına gelen bir haberin doğru olup olmadığı kur'an ölçüsüne vurularak anlaşılabilir.  

Resul sav in bizlerin örnek alması gereken ibadetlerden bir tanesi namaz ibadetidir. "Kur'an merkezli İslam" söylemi altında üretilen düşüncelerden bir kısmı namaz ibadetinin adı üzerinde olup bu kelimenin farsçadan alındığı kur'anda geçen "salat" kelimesinin bu ibadeti kapsamasının mümkün olamayacağı üzerinedir. Diğer bir kısım "kur'an merkezli İslam" söylemine göre namaz ibadeti ret edilmemekte ancak sanki bu ibadetin rükünlerini herkes kendi anlayışına uygun bir şekilde ifa edebilirmiş gibi bir hava içine girilmektedir. Eline kur'an alan herkes namaz ibadetinin nasıl uygulanacağını kendi kafasına göre yapmaya kalktığı zaman ortaya çıkacak olan keşmekeşi düşünmek bile istemiyoruz, bu keşmekeşe meydan vermemek için nasıl bir yol takip edilmelidir? 


"Sünnet" kelimesi ile resul sav in din uygulaması adına yaptığı ve Müslüman olmak iddiasında olanları bağlayan eylemleri anlaşılır. "Sünnet" şeklinde gelen uygulamalar nesilden nesile geçip bize ulaşması yönünden "hadis" dediğimiz sözlü haberlere göre güvenilirlik açısından daha sağlamdır. "Sünnet" uygulaması içine Müslümanın günlük hayatında önemli bir yer tutan "namaz" ibadetinin uygulaması olan şekil ve vakitleri girmektedir.  


 Asırlardır gelen uygulama olarak namaz ibadeti önce abdest alınarak sonra kıbleye yönelerek belirli vakitler içinde yapılan bir eylemdir. Birisi kalkıp  ,"ben abdest almadan istediğim yere dönerek ve istediğim zaman içinde bu ibadeti icra ederim" demeye hakkı yoktur. İlmihal kitaplarındaki bilgi kirliliğini bahane ederek doğruları da atarak kendi bildiği doğrultuda ibadet yöntemi belirlemek kimsenin haddi değildir "ben yaptım oldu" mantığı içinde yapılan hareketler Müslüman olma iddiasında olan birisinin yapacağı işler değildir.   


Namaz esnasında kıbleye yönelme konusunda şimdiye kadar tartışma konusu dahi olmamış düşünceler maalesef ortaya atılarak suni gündemler oluşturularak "namazda kıbleye yönelmek şart değildir" şeklinde sözler işitilmeye başlanmıştır. Resul sav den bu yana gelen uygulamada namazda kıble meselesi hiç bir zaman konu dahi edilmemesine rağmen marjinal düşünce sahipleri tarafından üretilen düşüncenin asıl kaynağı , kur'an sanki kendisine indirilmiş ve uygulaması kendisine bırakılmış edalarında hüküm vermeleri ve bu hükmün kur'ana onaylatılma çabalarıdır. Kur'an kendisine indirilmiş olan Muhammed sav kıldığı namazda, " herkes canı istediği yöne doğru yönelsin "şeklinde bir emir veya uygulama yoktur. Birisi kalkıp," onun böyle yapması beni bağlamaz" şeklinde bir düşünce içinde olması mümkün değildir.  


Bu tür marjinal düşüncelerin arkasında iyi niyet aramak pek mümkün görünmemekle birlikte bazı saf Müslümanların bu tür düşüncelere prim vermeye yatkın bir düşünce olmaları bizleri üzüntüye sokmaktadır. Çünkü Allah cc bizlere namaz kılmayı emretmesinin arkasındaki sebebleri ve kılınan namazın Müslüman için ne ifade ettiği meselesi üzerinde düşünmesi gerekn Müslümanları böyle suni gündemler ortaya atarak kafasını karıştırmak samimiyet eseri değildir.  


"Namaz"  Müslümanların birlik ve beraberliklerinin bir göstergesi olan ibadetlerden birisidir . "Kabe" ise Allah cc ye ibadet için yapılan ilk evdir bu yapının özelliğinden gelen bir durum olması itibari ile Müslümanların birlik ve beraberliklerini emreden Allah cc nin dağılma ve fitne unsuru olabilecek bir durum olan" namazda istediğiniz yöne dönün" şeklinde bir emir vermesi veya kişilerin " ben İstediğim yere dönerim" demesi kadar uygunsuz bir durum olamaz. "Namaz" Allah cc ye karşı yapılan bir Tevhid eylemi olduğuna göre yönelinen yerinde tek bir yer olması ve orasının da Tevhid merkezi olan "Kabe" olması kadar normal hatta gerekli bir yer olabilir mi? 


Resullerin örnekliği meselesi onların yaşadıkları zaman sınırları dahilinde değildir. Muhammed sav in de örnekliği kendisinin ölmüş olmasına rağmen kur'anın hükümlerinin geçerli olduğu kıyamete kadar devam edecektir ve bu örnekliğinin en önemli kısmı ritüel ibadetlerden olan namazın rekatleri , vakti, şeklidir resule rağmen kimse kendi içtihadı olarak bu ibadete ayrı bir uygulama tarzı getiremez getirebilirİm derse bektaşinin  "ben yaptım oldu" demesi gibi bir duruma düşmekten kurtulamaz.  


Kur'anın tamamına iman etmek durumunda olan bir müslüman için resullerin örnekliği konusu tali derecede bir konu değil en önemli konudur. Gelenekteki yanlış resul anlayışının etkisinde kalarak Muhammed sav e karşı sanki bir şüphe ve yan bakış içine girer duruma düştülerini gözlemekteyiz. "kur'an merkezli İslam" söyleminin gereklerindenmiş gibi "Muhammed peygamber "gibi sözlerle onu aşırı yüceltenlere tepki mahiyetinde sözlere şahit olmaktayız. Allahın ve meleklerin resullere olan salat ve selamını bizlerin onlardan esirgememiz kadar yanlış bir düşünce olamaz. "Sallallahu aleyhi ve sellem" (Allah ın salat ve selamı üzerine olsun) sözü bütün resullerin adı anılırken söylenebilir bir söz  iken sadece Muhammed sav için söylenmesi resullerin arasını ayırmak gibi bir duruma düşme korkusu içine giren Müslümanların söylemekten sakındığı bir söz haline gelmiştir , sadece Muhammed ismi değil İsa, Musa, İbrahim isimleri anılırken dahi S.A.V sözlerini onlar içinde kullanmaktan çekinmemeliyiz. 

-----002.214 Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: «Allah'ın yardımı ne zaman?» diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır.

-----003.146 Nice peygamberlerin yanında Rabbe kul olmuş pek çok kimse savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşememişler, yılmamışlar ve boyun eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri sever.


-----009.088 Ama Peygamber ve onunla beraber bulunan müminler, mallariyla ve canlariyla savaştılar. İşte iyilikler onlaradır, saadete erişenler de onlardır. 



-----033.021 Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir.  


-----048.029 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnudluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir.


-----060.004 İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız; sizin dininizi inkar ediyoruz; bizimle sizin aranızda yalnız Allah'a inanmanıza kadar ebedi düşmanlık ve öfke başgöstermiştir.» -Yalnız, İbrahim'in, babasına: «And olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez» sözü bu örneğin dışındadır- «Rabbimiz! Sana güvendik, Sana yöneldik; dönüş Sanadır.» 

----060.006 And olsun ki, sizlerden, Allah'ı ve ahiret gününü uman kimse için, bunlarda güzel örnekler vardır. Kim yüz çevirirse kendi aleyhine olur, doğrusu Allah müstağnidir, övülmeğe layıktır. 


-----066.008 Ey inananlar! Yürekten tevbe ederek Allah'a dönün ki, Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün, sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koysun. Allah'ın Peygamberini ve onunla beraber olan müminleri utandırmayacağı o gün, ışıkları önlerinde ve defterleri sağlarından verilmiş olarak yürürler ve: «Rabbimiz! Işığımızı tamamla, bizi bağışla, doğrusu Sen herşeye Kadir'sin» derler.  



Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerin ışığında düşünecek olursak resullere uymak ve o uymanın sonucu olan akıbet anlatılmaktadır. Kur'an kıssalarında çokça gördüğümüz "resullerle beraber olanların kurtarılması" bizlere yine resullere uymanın gerekliliğini vurgulayan ayetlerdir. "Resule uymak onun getirdiği vahye uymaktır" sözü yanlış bir söz olmamakla birlikte eksik bir sözdür , Muhammed sav in kendisine inen kitabı uygularken yaptığı ve bize kadar sünnet şeklinde gelen uygulaması her Müslüman değerli bir kaynak mesabesindedir. Mü'minlerin her alanda birlik ve beraberliğini emreden kur'an ve bu birlik beraberliği sağlamada en önemli etken olan resule uymak ayrılıkların en aza indirilmesini sağlayacaktır. Burada hemen "mezhepler ne olacak?" sorusu gündeme gelecektir, maalesef mezhep taassubu günümüz Müslümanlarının en önemli ayrılıklarının bir sonucudur. Mezheplerdeki kur'ana rağmen oluşturulmuş bir sürü düşünce masaya yatırılarak gereksiz olan hükümlerin din olarak sunulmasına son verilerek resul devrinin saf İslam anlayışına geri dönülmelidir. 


                   EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.

27 Aralık 2011 Salı

BUZAĞI- SAMİRİ ve SAMİRİLİK

Musa as kavmi ile birlikte firavun zulmunden kurtulup tur dağındaki buluşmaya gittiği zaman "samiri" adındaki biri kavmine bir buzağı heykeli yaparak ona tapmalarını sağladığını görmekteyiz. Kur'an kıssalarındaki anlatımların sadece yaşanmış olduğu zamanla sınırlı olmayıp kıyamete kadar gelecek olan insanlara bir mesajı olduğunu hatırlayacak olursak samirinin kavmine yapmış olduğu buzağı şeklindeki put , onu yapma şekli ve yaparken söyledikleri günümüze nasıl bir mesaj vermektedir? . Kıssa araf suresi ve taha surelerinde geçmekte olup sırası ile geçtiği ayet meallerini verip bize ne gibi bir mesaj verdiği üzerinde durmaya çalışalım.  


                ARAF SURESİNDE SAMİRİ KISSASI 
 
142- Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi.
143- Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne Yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
144- (Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol."
145- Biz ona Levhalarda herşeyden bir öğüt ve herşeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) "Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle sarılsınlar. Size fasıkların yurdunu pek yakında göstereceğim" (dedik).
146- Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
147- Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?
148- (Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
149- Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler.
150- Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
151- (Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın."
152- Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız.
153- Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
154- Musa kabaran öfkesi (gazabı) yatışınca Levhaları aldı. (Onlardan bir) Nüshasında "Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardır" (yazılıydı).
155- Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla Sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim Velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın."
156- Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır; onu korkup-sakınanlara, zekatı verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım."

Kıssanın araf suresindeki bölümünde samiri ismi geçmemesine rağmen musa as ın tur dağına çıkmasının ardından kavminin buzağıyı ilah edinmeleri anlatılıyor. Araf suresi  138. ayetine baktığımız zaman , israiloğullarının denizi geçtikten sonra rastladıkları ilk kavmin taptıkları putları gibi musa as ın kendilerine onların taptıkları gibi bir put yapmasını istemişlerdir. Musa as ın tur dağına çıkmasını fırsat bilen kavmi samirinin önderliğinde istedikleri puta sahip olmuşlardır.  


148. ayette ilah edinilen buzağı heykelinin özelliklerinden bahsederken kullanılan kelimeler dikkat çekicidir , " onun kendileri konuşmaması ve doğru yola iletip yöneltmemesi " şeklindeki ibarelerden anlaşıldığı üzere ilah vasfına sahip olabilmek için insanlarla konuşmak ve o insanları doğru yola yöneltmek gibi vasıflara sahip olmak gerektiğini görmekteyiz. Allah insanlarla musa as haricinde direk olarak konuşmadığına göre onun ilahlığının gereği olan insanlarla konuşmasının ne şekilde gerçekleştiğini görmek için şura s. 51. ayetinin mealini hatırlamak gerekir. "Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir." . Ayetin mealindende anlaşılacağı üzere Allah cc kullarına hidayete iletmek için seçtiği kullarından birine vahyeder ve böylelikle onlarla konuşması gerçekleşmiş olur. Allah cc nin haricinde ilahlık taslayanlar ise israiloğullarının edindiği buzağı gibi ancak böğürür.    


155. ayet ile ilgili tefsirlere baktığımız zaman musa as ın kavminden seçmiş olduğu 70 kişi ile tekrar tura çıktığı ve ikinci defa bir buluşmanın gerçekleştiği yolunda bazı düşünceleri görmekteyiz. Öncelikle , doğrusunu Allah cc bilir sözünü hatırlayarak 155. ayet ile ilgili bu tür düşüncelere katılmadığımızı belirterek bu ayette ne anlatılmak istendiği yolundaki düşüncemizi beyan edelim. 155. ayeti anlamak için anahtar kelimemiz ayetteki " limigatina" (belirlediğimiz yer vevakit) kelimesidir. "Buluşmak için belirlenmiş bir yer ve vakit " tabiri kur'anda , kıyamet sonrası hesap günü içinde kullanılmaktadır. 
----044.040 Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.(migatühüm)
----078.017 Doğrusu, hüküm gününün vakti elbette tesbit edilmiştir. (migaten)
 ----056.050 Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır! (migatin)
Musa as ın kavmi onun yokluğunda Allahtan başka bir varlığı ilah edinerek şirk işlemişlerdir. Allah cc bu eylemi yapan kulları için vaad ettiği yerin ebedi cehennem olduğuda malumdur. "Migat" (belirlenmiş zaman ve mekan) tabiri yukarıda mealini verdiğimiz ayetlerden anlaşılacağı üzere kıyamet sonrası hesap günü ve hesap yeri olarak kullanılmasından anlaşılması gereken olara vaad ettiği azabın canlı olarak gösterilmesidir. Musa as ın kavminden seçilmiş olan 70 kişi israiloğullarının  buzağıyı ilah edinmek sureti ile işlediği şirk eyleminin karşılığını ahirette vaad ettiği azabın gerçek olduğunun bir göstergesi olarak onları sarsıntın tutması "errecfetü" kelimesi ile ifade edilmiştir , bu kelimenin geçtiği diğer ayet mealleride şöyledir. 
 -----007.078 -91-Bu yüzden onları bir sarsıntı (errecfütü) tuttu ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler. 
----029.037- Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı (errecfetü)  yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.
----079.006 O gün bir sarsıntı sarsar.
"Errecfetü" kelimesi meallerini verdiğimiz ayetlerdende anlaşılacağı üzere resullerin çağrısına karşı gelen kavimlerin helakı veya kıyamet gününün sarsıntısı ile ilgili olarak kullanılmıştır. Rabbimiz özelde israiloğullarına genelde bütün kullarına olan rahmetinin bir göstergesi olarak kendisine asi olan kulları için vaad ettiği azabın dünya gözü ile göstermesidir..

                       TAHA SURESİNDE SAMİRİ KISSASI


83- "Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya iten' nedir ey Musa?"
84- Dedi ki: "Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için, Sana gelmekte acele ettim Rabbim."
85- Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı."
86- Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
87- Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
88- Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler.
89- Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
90- Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
91- Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız."
92- (Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti. "Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
93- "Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
94- Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum."
95- (Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
96- Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
97- Dedi ki: “Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız."
98- "Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır."

Taha suresinde anlatılan kıssanın başında musa as rabbine, kavmini izi üzerinde (eseri) bırakarak geldiğini söyler bu söz yani "iz" ve "eser" kelimeleri kıssada anahtar kelime olarak karşımıza çıkmaktadır. 88. ayette, samiri yaptığı buzağı heykeli için " sizinde musanında ilahı budur fakat musa bunu unuttu" demektedir araf s. 148. ayetinde gördüğümüz ilah olmanın şanından olan insanlarla konuşmak, doğru yola iletmek vasıflarına 89. ayette fayda ve zarar vermekte eklenmiştir resullerin dilinden kur'anda çokça karşımıza çıkan " «Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim" sözleri veya " «Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?»" mealindeki ayetler bizlere fayda veya zarar veremeyen cansız putlara tapmaktan nehyeden ayetlerdir.   


Kıssada, samirinin bu putu nasıl ve niçin yaptığının sorulması üzerine verilen cevap çağlar boyu din adına kendi düşüncelerini insanlara empoze  edenlerin verebileceği bir cevap olarak karşımıza çıkmaktadır. 96. ayette "elçinin izinden bir avuç aldım ve buzağıya attım" cevabı din adına insanların nasıl aldatıldığının bir örneğini göstermesi açısından çok çarpıcı bir cevaptır. Bazı meallerde "elçinin izinden" kelimesine parantez açılarak " sana gelen cebrailin izinden" şeklinde ilavelerin yapıldığını görmekteyiz bu ilavenin doğru olmadığını çünkü musa as ın rabbi ile cebrail vasıtası ile değil direk iletişim kurduğunu biliyoruz. Ayetteki "eseri resul" kelimesi musa as ın , 84. ayette gördüğümüz " onlar eserim üzerindedirler" sözü ile samirinin resulun izinden bir avuç alıp buzağıya katmasının günümüze yansıması üzerinde durulması gereklidir.  


Günümüzde islam adına ortaya atılan bazı düşüncelere baktığımız zaman resul adına (resulun eserinden , izinden) alındığı ileri sürülen ve samirinin halkına dediği gibi" sizin ilahınız budur" sözünün karşılığı olarak "resul böyle buyurdu" veya " kur'anda böyledir" sözlerinin bazılarının insanları din adına şirke düşürdüğü gerçeğini görmekteyiz. Özellikle tasavvuf düşüncesine hakim olan bu anlayış samiri misali resulun veya kur'anın izinden bir avuç alınarak oluşturdukları buzağılara insanları kul etmek amacıyla kullanılmaktadır. Kur'anın aracıları red etmek temeline kurulu tevhid inancına karşılık aynı kur'anda olan  maide s. 35. ayeti gibi ayetlerden bir avuç atılarak insanları Allaha şirk koşarak oluşturulan buzağılara ibadet etmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. 


Sonuç olarak, musa as ın kıssası içinde görmüş olduğumuz samiri kıssası sadece o gün yaşanmış bitmiş bir kıssa olmayıp çağlar boyu devam eden ve kıyamete kadar devam edecek olan, insanları Allah ile aldatanların en büyük kozlarıdır. Çağdaş samirilerin tuzağına düşmemek için onların tuzaklarını çok iyi tanımak sonrada kurulmaya çalışılan tuzakları bozmak her mü'minin vazifesidir.


                  EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Musa a.s Kıssası 3 (Mısır'dan Çıkış)

Musa as ın kıssasının 3. bölümü mısırdan çıkış sonrası olan olayların kur'anda anlatılması musa as ın kavmi olan israiloğullarının ona nasıl yan çizdikleri ve onların şahsında bizlerinde resul sav e onlar gibi yan çizmememiz gerektiğinin hatırlatılması bakımından önemlidir. Mısırdan çıkış sonrası olaylar araf s. 137-162. ayetlerde şu şekilde anlatılır.  


137- Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları’na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.
138- İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi.
139- Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir.
140- "O sizi alemlere üstün kılmışken, ben size Allah'tan başka bir İlah mı arayacağım?"
141- "Hani size dayanılmaz işkenceler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı."
142- Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi.
143- Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne Yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
144- (Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol."
145- Biz ona Levhalarda herşeyden bir öğüt ve herşeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) "Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle sarılsınlar. Size fasıkların yurdunu pek yakında göstereceğim" (dedik).
146- Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
147- Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?
148- (Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
149- Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler.
150- Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
151- (Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın."
152- Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız.
153- Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
154- Musa kabaran öfkesi (gazabı) yatışınca Levhaları aldı. (Onlardan bir) Nüshasında "Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardır" (yazılıydı).
155- Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla Sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim Velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın."
156- Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır; onu korkup-sakınanlara, zekatı verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım."
157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
158- De ki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberi)yim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz.
159- Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır.
160- Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
161- Onlara: "Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden yeyin, 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin ve kapısından secde ederek girin, (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların (armağanlarını) artıracağız" denildiğinde,
162- Onlardan zulmedenler, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulmetmeleri dolayısıyla gökten 'iğrenç bir azap' indirdik.

Mısırdan çıkış sonrası yunus suresi 93. ayetinde şöyle anlatılır.

 93- Andolsun, Biz İsrailoğulları’nı, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.

Taha suresi 80- 99. ayetlerde şöyle anlatılır.

80- Ey İsrailoğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık. Tur'un sağ yanında sizinle vaadleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
81- Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner: Benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.
82- Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.
83- "Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya iten' nedir ey Musa?"
84- Dedi ki: "Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için, Sana gelmekte acele ettim Rabbim."
85- Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı."
86- Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
87- Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
88- Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler.
89- Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
90- Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
91- Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız."
92- (Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti. "Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
93- "Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
94- Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum."
95- (Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
96- Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
97- Dedi ki: “Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız."
98- "Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır."
99- Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Gerçekten, sana Katımız'dan bir zikir verdik.

Bakara suresi  47- 74 arası ve 83-85ve 93..ayetlerinde şöyle anlatılır.   



47- Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
48- Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
49- Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
50- Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun'un adamlarını -gözlerinizin önünde- boğduğumuzu hatırlayın.
51- Hani Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve (böylece) zalimler olmuştunuz.
52- Bundan sonra, (artık) şükredesiniz diye sizi bağışladık.
53- Ve hidayete eresiniz diye Musa'ya kitabı ve Furkan’ı verdik.
54- Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca Yaratan(gerçek İlah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
55- Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz.
56- Sonra şükredesiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik.
57- Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar Bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.
58- Ve hatırlayın, demiştik ki: "Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin; (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların (ecirlerini) arttıracağız."
59- Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de o zalimlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık, üzerlerine gökten iğrenç bir azap indirdik.
60- (Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman Biz ona: "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.
61- Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa:) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.
62- Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
63- Sizden misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik (ve demiştik ki:) "Size verdiğimize sımsıkı yapışın ve onda olanı (hükümleri sürekli) hatırlayın, ki sakınasınız."
64- Siz ise, bundan sonra da yüz çevirdiniz. Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı (lütuf ve ihsanı) ve rahmeti olmasaydı, siz gerçekten hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.
65- Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik.
66- Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt kıldık.
67- Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.
68- "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.
69- (Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.
70- (Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler.
71- (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
74- Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir.
 
83- Hani İsrailoğulları’ndan, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hala) yüz çeviriyorsunuz.
84- Hani sizden "Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" diye misak almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hala (buna) şahitlik ediyorsunuz.
85- Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

93- Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?"

Maide suresi 12-13 ve 20-26. ayetlerde şöyle anlatılır.  

12- Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."
13- Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.


20- Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi."
21- "Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz."
22- Dediler ki: "Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır, onlar çıkmadıkları sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz. Şayet oradan çıkarlarsa, biz de muhakkak gireriz.”
23- Korkanlar arasında olup da Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: "Onların üzerine kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galibsiniz. Eğer mü'minlerdenseniz, yalnızca Allah'a tevekkül edin." dedi.
24- Dediler ki: "Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiçbir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burada duracağız."
25- (Musa:) "Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır" dedi.
26- (Allah) Dedi: "Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde 'şaşkınca dönüp duracaklar.' Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme."

Ahzab suresi 69. ayetinin mealide şöyledir.  


Ey inananlar! Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nitekim Allah onu, söylediklerinden beri tutmuştu. O, Allah'ın katında değerli bir kişiydi.

Saffat suresi 114-120. ayetlerinin meali şöyledir. 

114- Andolsun, Biz Musa’ya ve Harun’a lütufta bulunduk.
115- Onları ve kavimlerini oe musa büyük üzüntüden kurtardık.
116- Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular.
117- Ve ikisine anlatımı-açık kitabı verdik.
118- Onları dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
119- Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
120- Musa’ya ve Harun’a selam olsun.

 Casiye suresi 16-17. ayetlerin mealleri şöyledir.   


16-And olsun ki Biz, İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik; onları temiz şeylerle rızıklandırdık; onları dünyalara üstün kıldık.
17-Din konusunda, onlara belgeler verdik; ancak, kendilerine ilim geldikten sonra birbirini çekememezlikten ayrılığa düştüler. Rabbin kıyamet günü, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında şüphesiz aralarında hükmedecektir.

Saf suresi 5. ayetinin meali şöyledir. 

5- Musa milletine: «Ey milletim! Beni niçin incitirsiniz? Oysa, benim size gönderilmiş Allah'ın bir peygamberi olduğumu biliyorsunuz» demişti. Ama onlar yoldan sapınca, Allah da onların kalblerini saptırmıştı. Allah, yoldan çıkan milleti doğru yola eriştirmez.

Meallerini gördüğümüz ayetlerden anlaşıldığı firavun zülmünden kurtarılıp alemlere üstün kılınan ve birçok nimetler verilen israiloğulları bu nimetlere şükür ve musa ve harun as a itaat yerine onlara her fırsatta yan çizerek nankörlükte bulunmuşlar ve lanete uğramışlardır. Bizlerin bu ayetleri okuyarak onların bu nankörlüklerinden ibretler çıkarıp Allah ve resulune hiç bir zaman nankörlük etmeyerek bizlere verilen nimetlere şükrün gereğini yerine getirmeliyiz, aksi takdirde bizlerde israiloğulları gibi lanete uğramaktan kurtulamayız.   


Musa as kıssası kur'anda zikri geçen resullerin içinde en fazla yer tutması ve değişik surelerde yer alması nedeniyle bu surelerde geçen kıssayı musa as ın hayatını kronolojik bir sıralamaya göre kur'an ayetlerinin anlatımı doğrultusunda ayetler hakkında yorum getirmeden vermeye çalıştık.

              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

22 Aralık 2011 Perşembe

Musa a.s Kıssası 2 ( Firavun İle Mücadelesi)

Musa as kıssasının en ayrıntılı bölümleri firavun ile olan mücadelesidir bu bölümler kur'an sureleri içine dağıtılmış bir şekilde anlatılmaktadır yazımızın bu bölümünde firavun ile olan mücadelesi ve firavun ile ordusunun boğulmasına kadar anlatılan kısmın konu edildiği ayetleri alıntılayacağız.  


Musa as ile firavun mücadelesi araf s. 103-137. ayetlerinde şöyle anlatılır.  


103- Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."
105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrailoğulları'nı benimle gönder."
106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."
107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).
109- Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";
110- "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"
111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";
112- "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."
113- Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"
114- "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
115- Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"
116- (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.
117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
118- Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.
119- Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler.
120- Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
121- "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine…"
123- Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."
124- "Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim."
125- (Onlar da:) "Biz de şüphesiz Rabbimiz'e döneceğiz" dediler.
126- "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür."
127- Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) Dedi ki: "Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz."
128- Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi.
129- Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi.
130- Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
131- Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
132- Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler.
133- Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
134- Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları’nı seninle göndereceğiz.
135- Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.
136- Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
137- Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları’na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.

Yunus s. 75-92. ayet mealleri şöyledir.


75- Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen çevresine Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi.
76- Onlara Katımız'dan hak geldiği zaman, dediler ki: "Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."
77- Musa: "Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.
78- Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler.
79- Firavun: "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi.
80- Büyücüler geldiğinde Musa: "Atacağınız şeyleri atın” dedi.
81- Onlar atınca, Musa dedi ki: "Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez."
82- Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.
83- Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.
84- Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer siz Allah'a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin."
85- Dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma."
86- "Ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar."
87- Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele."
88- Musa dedi ki: "Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler."
89- (Allah) Dedi ki: "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."
90- Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.
91- Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
92- Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler.

İsra s. 101-104. ayetlerinin meali şöyledir. 


101- Andolsun, Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğulları'na sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: "Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti.
102- O da: "Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum" demişti.
103- Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep birlikte boğuverdik.
104- Ve onun ardından İsrailoğulları'na söyledik: "O toprak (yurt)ta oturun, ahiret va'di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız."

Taha s. 49-79. ayet mealleride şöyledir.  


49- (Ona gidip aynı şeyleri tekrarladıklarında, Firavun onlara) Dedi ki: "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?"
50- Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, herşeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir."
51- (Firavun) Dedi ki: "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?"
52- Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz."
53- "Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık."
54- "Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz, bunda sağduyu sahipleri için elbette ayetler vardır.
55- Sizi ondan yarattık, ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.
56- Andolsun, Biz ona ayetlerimizin tümünü gösterdik; fakat o, yalanladı ve ayak diretti.
57- Dedi ki: "Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?"
58- "Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi sen, bir 'buluşma zamanı ve yeri' tespit et, bizim de, senin de karşı olamayacağımız açık, geniş bir yer olsun" dedi.
59- (Musa) Dedi ki: "Buluşma zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)."
60- Böylelikle Firavun arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri) biraraya getirdi, sonra geldi.
61- Musa onlara dedi ki: "Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azap ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir."
62- Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve gizli konuşmalara geçtiler.
63- Dediler ki: "Bunlar herhalde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler."
64- "Bundan ötürü, tuzaklarınızı biraraya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur."
65- "Ey Musa" dediler. Ya sen (asanı) at veya önce biz atalım."
66- Dedi ki: "Hayır, siz atın." Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı, onların ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş gibi göründü.
67- Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür korku duymaya başladı.
68- "Korkma" dedik. "Muhakkak sen üstün geleceksin."
69- "Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz."
70- Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler.
71- (Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız."
72- Dediler ki: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla 'tercih edip-seçmeyiz." Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin."
73- "Gerçekten biz Rabbimiz'e iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir."
74- "Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkar olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ise, ne ölebilir, ne dirilebilir."
75- "Kim O'na iman edip salih amellerde bulunarak O'na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır."
76- "İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır."
77- Andolsun, Biz Musa'ya vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan."
78- Firavun ise, ordularıyla peşlerine düştü; sulardan onları kaplayıveren kaplayıverdi.
79- Firavun, kendi kavmini şaşırtıp saptırdı ve onları doğruya yöneltmedi.

Mü'minun s. 45-49. ayetlerinin mealler şöyledir. 


45- Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
46- Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.
47- Dediler ki: "Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacak mışız? Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) bulunmaktadırlar."
48- Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.
49- Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.

Şuara s. 17-68. ayet mealleride şöyledir.


17- "İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)."
18- (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
19- "Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin."
20- (Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
21- "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı."
22- "Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır."
23- Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?"
24- Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)."
25- Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"
26- (Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."
27- (Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."
28- "Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa).
29- (Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."
30- (Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"
31- (Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."
32- Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
33- Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'.
34- (Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu” dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."
35- "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?"
36- Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,"
37- "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler."
38- Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.
39- Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi."
40- "Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız."
41- Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.
42- "Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
43- Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."
44- Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.
45- Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
46- Anında büyücüler secdeye kapandılar.
47- (Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
48- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."
49- (Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."
50- "Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz."
51- "Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."
52- Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.
53- Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
54- "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;"
55- "Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
56- 'Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).
57- Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
58- Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
59- İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.
60- Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
61- İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.
62- (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."
63- Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
64- Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
65- Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
66- Sonra ötekileri suda boğduk.
67- Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
68- Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. 

Kasas s. 36-44. ayet mealleride şöyledir. 

36- Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: "Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik" dediler.
37- Musa dedi ki: "Rabbim, kimin Kendisi'nden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten, zulmedenler, felah bulmazlar."
38- Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum."
39- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
40- Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
41- Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
42- Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.
43- Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.
44- Musa'ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tur'un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.

Mü'min s.23-53. ayetlerinin mealide şöyledir.

23- Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
24- Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür" dediler.
25- Böylece, o, Katımız'dan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
26- Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."
27- Musa dedi ki: "Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım."
28- Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: "Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez."
29- "Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azap gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?" Firavun dedi ki: "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum."
30- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum."
31- "Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez."
32- "Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum."
33- "Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz."
34- "Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır."
35- "Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah Katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler."
36- Firavun (alayla) dedi ki: "Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,"
37- "Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum." İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
38- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim."
39- "Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur."
40- "Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler."
41- "Ey kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."
42- "Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.
43- "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar."
44- "İşte size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben de işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir."
45- Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
46- Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: "Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun" (denecek).
47- Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?
48- Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)."
49- Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin."
50- (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
51- Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz.
52- Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de.
53- Andolsun Biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğulları'na kitabı miras bıraktık
 54- (Ki o,) Temiz akıl sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir.

Zuhruf s. 46-56. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

46- Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim."
47- Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
48- Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.
49- Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."
50- Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
51- Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"
52- "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."
53- "Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"
54- Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
55- Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
56- Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.

Duhan s. 17-31. ayet mealleride şöyledir.  


17- Andolsun, Biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti;
18- "Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben, sizin için güvenilir bir elçiyim" (demişti).
19- "Allah'a karşı büyüklenmeyin; şüphesiz size apaçık, bir delil getiriyorum."
20- "Ve doğrusu ben, sizin taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah)a sığındım."
21- "Eğer bana inanmıyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın."
22- Sonunda Rabbine: "Gerçekten bunlar, suçlu-günahkar bir kavimdirler" diye dua etti.
23- (Allah da:) "Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz." (diye duasını kabul edip cevap verdi).
24- "Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü suda boğulacak bir ordudur."
25- Onlar nice bahçeler ve pınarlar terk etmişlerdi;
26- (Nice) Ekinler, güzel konaklar,
27- Ve içlerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler,
28- İşte böyle; Biz bunları başka bir kavme miras olarak verdik.
29- Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.
30- Andolsun, Biz İsrailoğulları'nı o alçaltıcı azaptan kurtardık.
31- Firavun'dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.

Zariyat s. 38-40. ayetlerinin mealleride şöyledir. 

38- Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik;
39- Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi.
40- Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'

Kamer s. 41-42. ayetleri mealleride şöyledir.

41- Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile kavmi)ne de uyarılar geldi.
42- Onlar Bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü, kudretli olanın yakalayışıyla yakalayıverdik.

Hakka s. 9-10. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

9- Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
10- Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.

Müzzemmil s. 15-16. ayetlerinin mealleride şöyledir.


15- Şüphesiz size, üzerinize şahid olacak bir elçi gönderdik; Firavun'a bir elçi gönderdiğimiz gibi.
16- Fakat Firavun elçiye isyan etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azapla) yakalayıverdik.

Naziat s 15-26. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

15- Musa'nın haberi sana geldi mi?
16- Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva'da seslenmişti:
17- "Firavun'a git; çünkü o, azdı."
18- Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?"
19- "Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun."
20- (Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi.
21- Fakat o, yalanladı ve isyan etti.
22- Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü.
23- Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi;
24- Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim."
25- Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
26- Gerçekten bunda 'içi titreyerek korkacak' kimse için elbette bir ibret (ders) vardır.

Yukarıda verdiğimiz surelerdeki ayet mealleri  musa as ve kardeşi harun as ın firavun ile olan mücadelesinin ne şekilde cereyan ettiğini ve firavun ve ordusunun sonu ile noktalanan ancak bu sefer kavmi ile başlayan yeni bir mücadelenin konu edildiği ayetleri yazımızın 3. bölümünde ele alacağız.