Musa as etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Musa as etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Haziran 2014 Salı

Musa a.s Asası ve Asa Üzerinden Verilen Mesaj

Kur'an kıssalarının anlatılma amacının okuyucuya geçmişlerin masalları değil , geçmişlerin yaşanmış hayat içinde başlarından geçenlerden bizlerin ibret çıkarması olduğunu, kıssalar ile ilgili yazılarımızda vurgulamaya çalışmıştık. Bu yazımızda Musa as kıssası içinde anlatılan asasının durumu ile ilgili ayetleri ele alarak kıssayı mesaj içerikli okumaya gayret edip asa objesi üzerinden verilmek istenen mesajı anlamaya çalışacağız.

Kur'an kıssaları ile ilgili yazılarımızda yine çokça vurguladığımız konu olan, kıssaları geleneksel ve modernist bir yorum tarzı ile yapılan okumanın ortak yönünün mesajı anlamamak üzerinde birleştiğini, her iki okuma tarzının "kıssa içinde dönüp dolaşmak" metodu olduğunu yine hatırlatarak, modernist okumanın asa ile ilgili düşüncelerini kısaca hatırlatıp bu düşüncenin ne kadar doğru olabileceği üzerinde durmak istiyoruz.

Kıssalardaki bazı anlatımların vahye bağlanmadan, batıdan devşirilmiş düşüncelere bağlanarak okunması neticesinde "böyle bir şey asla olamaz olsa olsa mecazdır mecaz" şeklinde itirazlara sebeb olan konulardan biriside Musa as ın asasıdır. Ayetlerde, asanın asli şeklinden farklı bir şeye dönüşmesi, sünnetullah'a aykırı olduğu gerekçesi red edilmekte olduğu kur'an okuyucularının malumudur. Yine hatırlatmak isterizki, yazının konusu sadece asanın yılan olmasını ispatlamak olmayıp, bu yılan oluşunun üzerinden bizlere verilmek istenen mesaj üzerinde olacak olup ,yaşanmışlık zamanında asa ile ilgili ayetleri alıntılayarak,önce  asanın yılan olmasının mecaz olup olmadığının tesbitini yapmak istiyoruz.Olayın tarihsel bağlamı içindeki anlatımını doğru bir şekilde anladıktan sonra o anlatımı güncelleştirip mesaj boyutunu anlamak daha kolay olacaktır.

Musa as ın asası , ailesi ile birlikte Medyen'den ayrılıp tuva vadisinde Allah cc ile konuşması sırasında sahneye çıkmaktadır. Konumuz, asa ile ilgili ayetler olduğu için kıssa içinde asa nın geçmiş olduğu ayet bölümlerini ele alacağız. 

 [020.017-21] O sağ elindeki de ne, ey Musa?O, benim asamdır, dedi, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır. Buyurdu ki bırak onu ya Musâ!Bırakınca, değnek hemen, koşan bir yılan (hayyetün tes'a)oluverdi. Buyurdu: Tut onu korkma. Biz onu yine eski durumuna çevireceğiz.

[027.009]  «Ey Musa! Gerçek şu ki, Ben, güçlü ve hakim olan Allah'ım»Ve bırak asanı! « Derken onu çevik bir yılan (cannun)gibi çalkanıp kıvranır görünce, dönüp kaçtı ve arkasına bakmadı. «Ey Musa, korkma; çünkü peygamberler benim huzurumda korkmaz.»

[028.030]  Oraya gelince, kutlu yerdeki vadinin sağ yanındaki ağaç cihetinden: «Ey Musa! Şüphesiz Ben, Alemlerin Rabbi olan Allah'ım» diye seslenildi.Bırak asanı!» Musa, onun bir çevik yılan (cannun) misali hareket ettiğini görünce öyle bir dönüp kaçtı ki, arkasına bile bakmadı. «Ey Musa, yüzünü dön ve korkma; çünkü sen güvenlik içinde olanlardansın!

Asanın ilk sahneye çıkmasının anlatıldığı ayetlerin, taha s. deki bölümünde asanın atıldığı anda "hayyetün tes'a" , neml s. de ve kasas s. de anlatılan bölümde "cannun" olarak nitelendirilen bir hale dönüştüğü görülmektedir. Bilindiği asa bir ağaç parçası olup kendiliğinden hareket etme kabiliyeti olmayan bir nesnedir. Ayet ön kabulsüz olarak, kafayı herhangi bir yere kiraya vermeden okunduğu zaman ortaya çıkan durum şudur; Hayyetün ve cannun şeklinde anlatılan bir şekle girmesi asanın asli durumunun dışında bir hale dönüşmüş olması demek olup ve bunun itiraz edilecek bir tarafı olamaz. Musa as ın asanın asli şeklinin dışında bir şekil alması sonucu korkup, arkasını dönüp kaçmasını nasıl izah edebiliriz? eğer asa asli şeklinin dışında başka bir şekle dönüşmemiş olsaydı Musa as neden korkup kaçsın ?. Hayye kelimesi hayat bulmuş anlamında olup hareket etmeyen bir nesnenin hareket etmesini anlatır , Cannun kelimesi ise , cenne kelimesinden gelip duyu organlarının göremeyeceği bir şey anlamında olup hayyetün olarak ifade edilen asanın ne kadar hızlı bir şekilde hareket eden  varlığa dönüştüğünü anlatır, yılan şeklinde bir ifade kullanmaktan ziyade asanın asli durumunun dışında bir hale geldiği açık ve net olarak ayette belli olup itiraz edilecek herhangi bir tarafı bulunmamaktadır.

Asa ikinci olarak Musa as ın firavun ile olan buluşmasında sahneye çıkmaktadır.

[007.106-107 (Firavun) Dedi ki: «Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım) .»Bunun üzerine asasını bırakıverdi, o koskoca bir yılan (sü'banun mübin) kesiliverdi

[026.030]  (Musa Firavun'a): «Sana apaçık bir şey (delil) getirdimse de mi?» dedi.(Firavun): «Haydi onu getir bakayım, doğrulardan isen» dedi.Bunun üzerine Musa asâsını atıverdi, asâ apaçık koca bir yılan (sü'banun mübin)!

Firavun ile buluşmasının anlatıldığı ayetlerde asanın "sü'banun mübin" olarak ifade edilen bir hale dönüştüğü anlatılmaktadır. Seabe kelimesi , suyun gitmesi için açılan yol anlamında kullanılan bir kelime olup izafi olarak geniş ve uzun gibi bir anlam taşıyan büyük yılan anlamındadır. Dikkat edilecek olursa asanın hayyetün -cannun-sü'banun şeklinde 3 farklı kelime ile ifade edilen ortak yönü asanın asli şeklinin dışında bir hale dönmüş olmasıdır bu açık ve net olarak ortadadır mecaz şeklinde anlamayı gerektirecek herhangi bir durum ortada yoktur. 

Asa üçüncü olarak firavun'un sihirbazlari ile olan buluşmada ortaya çıkmaktadır.

[007.115-118]  (Sihirbazlar), Ey Musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım? dediler.Siz atın, dedi. Atınca; halkın gözlerini büyülediler, onlara korku saldılar ve büyük bir sihir getirmiş oldular. Biz de Musa'ya, «Asanı at!» diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor (telkafu). Artık hak meydana çıktı ve onların bütün yaptıkları hiçe gitti

020.065-69]  Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım.Hayır, siz atın, dedi. Bir de baktı ki, büyüleri sayesinde ipleri ve sopaları, kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor.Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.«Korkma, sen muhakkak daha üstünsün» dedik.«Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun(telkaf), yaptıkları sadece sihirbaz düzenidir. Sihirbaz nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz.»

[026.043-45]  (Musa) onlara: «Ne atacaksanız atın» dedi.Hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve Firavnin ızzeti hakkı için elbette biz galibiz, şüphesiz, dediler.Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor!(telkafu)

Sihirbazlar ile olan buluşmada, asanın sihirbazların ifklerini yutması "lekafe" kök kelimesi ile ifade edilmekte olup, bu kelime bir şeyi yutmak anlamındadır. Asa asli şeklinin dışında bir şekle dönüşmemiş olsa idi bu ifkler nasıl yutuldu şeklinde bir ifade ile ayet içinde bildirilirdi?. 

Buraya kadar verdiğimiz ayetlerde asa nın asli şekli dışında farklı bir hale dönüşmesini anlatan ayetleri gördük . Musa as kıssası içinde anlatılan asa ve onunla ilgili olan olayların tarihsel boyutu bu şekilde olup asanın, ortak anlam olarak yılan şekline dönüşmesini ifade eden kelimeler ile, farklı bir hale dönüştüğü görülmektedir. Konumuz sadece asanın yılan olduğunu ispat sadedinde olmadığı için bu anlatımın bizler için mesaj taşıyan taraflarını okumak gerektiğini düşünüyoruz. 

Öncelikle,  akılcılık yolu ile bu tür ayetleri anlamak durumunda olanların kendi düşüncelerini ortaya atarken kullandıkları "sünnetullah" argümanı üzerinde biraz duralım. Bilindiği gibi Allah cc nin varlıklar üzerine koymuş olduğu bir yasa olup bu yasalar asla değişmez . Bu değişmezlikten yola çıkılarak,  "ağaç parçasının asli şeklinin dışında canlı bir yılan olması asla mümkün değildir bu oluşum şeklini hakiki olarak değil mecaz olarak anlamak gerekmektedir" şeklinde bir düşünce ile olaya yaklaşıldığını görüyoruz.

Öncelikle kur'an ayetlerine yaklaşım konusunda ayet içinde verilen bilgiyi anlamak için yine kur'anın kendi içinden çıkan anlama metodunu kullanmak gerekmektedir. Ayeti anlamayı kur'an dışı düşünceler ışığında yaptığımız takdirde , o kriterlere göre ayete bakıp farklı bir düşünceye varmak kaçınılmazdır. Biz vahye bağlanmamış bir akıl ile asa olayına bakacak olursak haklı olarak bir ağaç parçasının asla canlı bir objeye dönüşmeyeceğine inanırız , bu inancımızı da kur'an içinden bir takım deliller getirerek doğrulatmaya çalışırız. 

İsa as ın doğum şekli , ashabı kehfin hiç uyanmadan yıllarca bir mağarada uyuması , bakara s. 259. ayetinde anlatılan 100 yıl ölü kalıp sonra diriltilen adam ile ilgili anlatımlar değişmezlik yasalarına göre izah edilemez, "ben izah ettim oldu" kabilinden gayri ciddi izahları konu etmeye bile değer bulmadığımızı burada ifade etmek isteriz. Bu ve benzeri anlatımlar kurallarını kendisinin koyduğu "la yus'el" olan Allah cc nin yine istediği zaman değiştirerek kainatı otomatiğe bağlamadığını her an gözetip kollayan olduğunu bizlerin bilmesini sağlaması açısından değerlendirmek mümkündür.

Bu tür ayetleri değişmezlik yasası açısından baktığımız zaman ayet içinde anlatılan değişebirliliği te'vil etmek için, ayeti evirip çevirmekten başka bir yol kalmamaktadır ki bu düşünce ile yapılan te'villerde bu örneklere çokça rastlamaktayız. Ayete farklı bir anlam bindirerek veya kur'an bütünlüğüne uymayan yorumlarda bulunarak, yapılan zorlama yorumlar akıl ile vahyi birbirinden ayırarak yapılan okumalara örnektir. 

Kur'an kıssa yollu anlatımlar vasıtası ile muhataplarına mesaj vermek amacını taşıdığına göre bu anlatımların yaşanmışlıklarından daha ziyade, bizlere dönük mesajı olup olmadığı yönünde bir okuma metodu ile anlaşılmaya çalışılması,yaşanmışlık içinde kalması gereken bu olaylar üzerinden nasıl bir mesaj verilmek istendiğinin anlaşılması gerektiğini düşünmenin daha doğru bir yaklaşım olacağını düşünmekteyiz. Bu okuma ile Musa as ın asası üzerinden nasıl bir mesaj verilmek istenmiş olabilir ? sorusunun cevabını aramaya başlayabiliriz. Musa as ın ağaçtan olan asası çürümüş gitmiştir, ancak asa üzerinden verilmek istenen mesaj canlı ve kıyamete kadar geçerli olacaktır.

Taha s. 17-21. ayetler arasına baktığımız zaman Allah cc Musa as a "sağ elindeki nedir?" şeklinde bir soru soruyor , peki Allah cc onun sağ elinde ne olduğunu gördüğü halde neden böyle bir soru sormuş olabilir?. Asa neticede bir ağaç parçası olup verdiği cevaplardan anlaşılacağı gibi Musa as gibi bir çobanın elindeki  asa ancak o işlere yarardı.  Allah cc kudretini bu asa üzerinden göstererek zor bir vazife yükleyeceği kuluna " benim gibi kudretli birisinin elçisisin senin arkanda ben varım" mesajını vererek ileride yükleyeceği görev için bir nevi moral destek sağlamaktadır. Musa as ın sağ elinden düşürmediği asası onunla her tarafta birlikte olacağı için asaya istediği gibi hükmeden Allah cc nin kuluna her an desteğe hazır olduğu mesajı verilmektedir . 

Peki Allah cc sadece onamı böyle bir görev yüklemiştir? dersek cevabımız elbetteki hayır olacaktır. Kendisini Allah cc nin kulu onu yegane ilah olarak tanıyan her mü'min Musa as gibi karşısındakinin konumu ne olursa olsun, vahyin ona yüklemiş olduğu tebliğ görevini yerine getirmek zorundadır. Rabbimizde bizlere elimizdeki imkanları yani vahiy ve kevni ayetler dediğimiz evrensel kuralları doğru olarak kullanarak yaptığımız eylemlerde başarıya ulaşacağımız mesajı vermektedir. 

Musa as ın elindeki asayı sadece onun elinde şekil bulmuş bir obje olarak düşünmeyip güncelleştirdiğimiz takdirde bugün asanın ifade ettiği şeyin karşılığının ne olabileceği sorusunun cevabı elbetteki KİTAB tır . Allah cc nin indirmiş olduğu kitab ve onunla ilgili olarak koymuş olduğu sünnetini hatırlamak bizlerin asanın yılan olmasının imkansız olduğu görüşlerinin ne kadar anlamsız ve boş tartışmalar olduğunu da gösterecektir.

Allah cc nin elçilerine indirmiş olduğu vahiy ve yaratmış olduğu arz üzerinde değişmez yasalarını "elkitab" çerçevesi içinde düşünecek olursak , Musa as elindeki asanın gördüğü işlevi anlatarak kevni yasalar dahilinde sahip olduğu bilgi birikimini söylemekte olup, o ayetleri okuyarak kendisine vermiş olduğu bilgi sayesinde asası ile yaptıklarını anlatmaktadır. Bizlerde kevni ayetleri okuyup o ayetlerden edindiğimiz bilgiyi sağ elimizde tutup o bilgiyi vahiy ile birleştirerek Allah cc nin istediği bir mü'min kul olmuş olacağız. 

Sağ el şeklinde bir ifade bizlere şöyle bir mesaj verebilir; kevni ayetleri okuyup bu ayetler ışığında yapmış olduklarımızın sağ el olarak ifade edilen hayırlarda kullanılması, zulüm aracı olmaması gerekmektedir , kevni ayetlerin okunarak elde edilen kazançların haksız yere kullanılmaları onu sol elde tutmak anlamına gelirki sağ el vurgusunun önemi burada ortaya çıkmaktadır.

Allah cc elçilerine vahyederek onlara okunan kitablar indirmiş olup bu okunan kitaplardaki bir takım vaadler olan helak , yardım vs belli kurallara bağlanarak helakı ve yardımı haketmek için belli  aşamayı takip etmenin gerektiği ve bu aşama sonunda helak veya yardımın geleceği bir kurala bağlanmıştır. Evrensel yasalar dediğimiz bu yazılı olmayan kitabta ki vaadleri haketmek için çalışmak şartı koşulmuş olup, asa objesi üzerinden bu yasaların nasıl hayata geçebileceği mesajı verilmiştir. Allah cc nin geçerli olan sünnetinde koyduğu kurallara göre hareket edenlerin başarıya ulaşacakları elçilerine indirmiş olduğu kitaplarda da hatırlatılarak bu kurallara uyulmadan herhangi bir yardımın gelmeyeceği belirtilmiştir.

Elkitab terimi yazılı ve yazılı olmayan her  türlü bilgiyi içine alan bir terimdir. Asa, elkitab bilgisi verilmiş olan insan elinde koyunlara yaprak silkelemek , dayanmak gibi bir işlevi bulunan kevni bir ayettir. Asa adlı kevni ayeti, Allah cc nin kudretini arkaya alarak yapılan işler sihirbazların ifklerini yutar, Allah cc nin yardımı artık bittik denilen yerde gelerek, olmaz denileni oldurur ve denizi ortadan ikiye ayırır.

Fesad kelimesi ile ifade edilen firavun amellerini arz üzerinden kaldırmak görevini Allah cc mü'min kulları üzerine yüklemiştir. Mü'min kullar, bu fesadı arz üzerinden kaldırarak zulmü önler Allah cc nin dininin hakim olmasını sağlar. Firavun yaşamış olduğu zaman içinde arz üzerinde fesadın uygulayıcısı olup kendisini ilah ve rab ilan ederek, insanlar üzerinde tasarruf sahibi olduğu iddiasında idi , ama Allah cc nin cari olan sünneti bu fesadçının arz üzerinden kalkmasını gerektirmeydi , ve bu görev Musa as a verilmişti. Musa as bir çok ayette belirtildiği gibi kendisine verilen ELKİTAB ı doğru okuyarak bu zulmü ortadan kaldırmıştır. Kur'anın hiçbir ayetinde "Musa'ya tevrat'ı verdik" şeklinde bir ayet olmamasını şimdi sanırım daha kolay anlamış oluyoruz, çünkü Musa as her iki kitabı birden doğru okumaya bir örnek elçi idi.

Allah cc Musa as ı seçerek firavuna göndermeden önce ona tuva vadisinde seslenirken, arada geçen konuşmalara dikkat edecek olursak Musa as ın destek ihtiyacını onun istediği şekilde karşılamıştır. En büyük destekçinin arkasında olduğunu hissetmesi ve firavunun nasıl bir ilah'ın gücü  karşısında olduğunu görmesi için ona görsel ayetler vermiş , bu desteği alan Musa as firavun karşısına dikilerek ona alemlerin rabbine teslim olmasını tebliğ etmiştir. Alemlerin rabbinin bu desteği Musa as da son derece büyük bir moral sağlayarak ölüm korkusu bile duymadan firavun karşısına dikilmesi, bizim firavunların karşısına dikilmemiz için gerekli olan yol haritasını çizmektedir. Bizlerde elkitab'ı okuyarak nasıl hareket etmemiz gerektiğini Musa as örnekliğinde görmüş oluyoruz.

Asa yılan olmuşmu olmamışmı gibi, sığ bir tartışma yapmak yerine onun bu örnekliği üzerinden giderek aynı desteğin bir zerre bile  eksik olmadan bizlere verileceği vaadi Allah cc nin cari olan kurallarından olup, bu kurallara uyanların nasıl düşmana galebe çaldığı örnekleri yaşanmış hayat içinde bilinmektedir. 

Musa as ın asası mesabesinde olan kitab yazılı olarak bugün elimizde olup sadece kevni ayetlerle birlikte okunarak firavunların karşısına dikilmemizi beklemektedir. Asa olarak Musa as ın elinde bulunan bir obje, Allah cc nin kudretini arkaya alarak küfrün her türlü hilesini yıkan bir silaha dönüşmüş olup aynı asayı bizler onun kullandığı usul ile kullandığımız takdirde firavun ordularını yerle bir edeceğimiz  yazılmış bir vaad tir, ancak bizler sadece yazılı olan kitaba iman ederek onu okumak ile cennete gideceğimize inandığımız için, konulmuş olan kurallara iman etmek gibi bir durum aklımızın ucundan bile geçmemektedir. Hal böyle olunca firavunlar yeniden hortlayarak oğullarımızı ve kızlarımızı katletmeye devam etmekte olup , bizler sadece el açarak bunların kahrolmasını isteyip cari olan sünnete uygun hareket etmediğimiz için bu günkü zelil durumdan kurtulamamaktayız.

Asanın denize vurularak denizin yarılması konusu modenist bir değerlendirmeye tabi tutulmakta olup , gelgit zamanı karşıdan karşıya geçildiği veya denize baraj kurularak karşıdan karşıya geçildiği gibi yorumlara rastlamaktayız. Bilindiği gibi israiloğulları son haddine kadar sabrederek kurtuluşu beklemişler ve mısırı terketme emrini almışlardır. Deniz ve firavun ordusu arasına sıkıştıkları anda yani "artık öldük bittik" dedikleri anda yardım gelmiştir. Bu yardım şeklini  sadece yaşanmışlığı içinde değerlendirip denizin sünnetullah gereği yarılmasının mümkün olmadığı şeklinde bir düşünce içinde yapılan değerlendirme bize, vaad edilen yardımın gelmesi konusunda verilen sözde şüpheye düşmemizi sağlayacaktır. 

 [002.214]  Yoksa siz, sizden önce geçenlerin örnek olmuş durumları hiç başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onların başına öyle ezici sıkıntılar, kımıldatmaz zaruretler geldi ve öylesine sarsıldılar ki, peygamber ve beraberindeki iman edenler: «Allah'ın yardımı ne zaman?» diyeceklerdi. Bak işte, Allah'ın yardımı yakındır.

Bakara s. 214. ayeti Allah cc nin yardımının gelme kuralını hatırlatan bir ayettir, bu kurala göre yardım gerekli olan zorluklara katlanmadan gelmemekte olup , gerekli kurala uyulduğunda yardımın gelmesi Allah cc üzerine bir borç olduğu yine kendi beyanında bildirilmektedir.
[010.103]  Sonra biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; mü'minleri kurtarmamız da bizim üzerimizde bir haktır.

Asa nın taşa vurularak taştan 12 pınar fışkırmasını , asanın kevni bir ayet olması üzerinden okunup, suya sahip olmak için gerekli olan kainat ayetlerini okumak şeklinde ele alarak suya sahip olmak için gerekli olan çalışmanın yapılarak karşığının alınması şeklinde anlamak mümkündür.

Sanırım şimdi  acımasızca eleştiriye tabi tutulduğu iddia edilen, akılcılık yapanların Musa as asa sı hakkında, sadece o günkü durumu ile ilgili kur'an ayetlerinden habersiz olarak yapmış oldukları yorumların ne kadar sığ , yanlış ve boşa vakit kaybı olduğu ortaya çıkmıştır. Bizlere düşen bu mesajı doğru okuyup hayat içinde yer buldurmamız gerekirken modernist okuma yanlılarının böyle bir mesajı akıllarından bile geçirememeleri onların, kur'anı ne kadar içselleştir(me)diklerinin örneğidir.

Mucize olarak nitelendirebileceğimiz,  asa nın asli halinden bir başka hale dönüşmesi olayı, geçerli yasaların değişmesi şeklinde görülüp, bunun olmasının imkansızlığı üzerinden değerlendirilmesi yerine , Allah cc nin koyduğu kurallara göre hareket edenlere verdiği sözün yerine gelmesi açısından değerlendirildiğinde herhangi bir düşünce probleminin meydana gelmeyeceğini düşünmekteyiz.

Sonuç olarak; kıssaları mesaj içerikli okumanın örneklerini vermek maksatlı yaptığımız çalışmaların devamı olarak, Musa as ın asası üzerinden nasıl bir mesaj verilmek istenmiş olabilir ? sorusunun cevabını aramak amaçlı yaptığımız çalışmada , ilgili ayetlerin öncelikle mecazi anlamaya delil olabilecek bir durumun görünmediği , asa nın Allah cc nin kevni ayetlerinden olan bir nesne olduğundan yola çıkarak el kitab denilen vahiy ve geçerli olan evrensel yasaları birlikte okuyarak yapılan bir başkaldırmanın nasıl başarıya ulaşacağı Musa as örneğinde firavun ve ordusunun perişan olması şeklinde yaşanmış hayat içinden örneği verilerek bizlere anlatıldığını gördük. Müslümanlar olarak kitab denince sadece kur'an akımıza gelip ona iman ettiğimizi söyleyince her şeyin bittiğini sanmak maalesef bizleri bitirmiş olup bugünkü zelil durumumuzun bir sebebidir. Asa objesini sadece Musa as ın elinde bırakmadan bizlerinde kullanması demek asa olarak karşımıza çıkan kevni ayetler ile vahiy denilen sözlü ayetleri birlikte okuyarak hayata geçirdiğimiz takdirde asanın yılan olup olmaması gibi bir tartışma aklımıza bile gelmeden Allah cc nin cari olan yasalarının bizler lehine işleyerek zalimlerin fesadına engel olabileceğimiz anlatılmaktadır.

Allah cc güvenerek firavun karşısına çıkan Musa as sağ elindeki asa nın firavun sihirbazları karşısındaki yaptıkları bizlerin böyle güçlerin karşısına çıkmamızdaki örnekliği teşkil etmesi gerekmekte olup , son haddine kadar firavun zulmuna sabredenlerin en son hadde geldikleri zaman Allah cc nin yardımının nasıl geldiği sağ eldekini terketmedikleri müddetçe nasıl geldiği canlı örnek olarak görülmüştür. Kitabı sağ elimizde tutarak asla terketmeden Allah cc nin koymuş olduğu yasalar çerçevesinde hareket ederek yapılacak her eylem Allah cc tarafından karşılığı verilecektir. Bu tür ayetler üzerinde yapılacak yorumlar olayın yaşadığı zaman ve mekan dahilinden çıkarak , olay üzerinden verilmek istenen mesaja odaklanıldığında farklı okumalar bir nebze azalarak doğru bir okuma metodu üzerinde düşünce birliği sağlanmış olacaktır. Musa as ın asası kitabın bir kısmının değil hepsinin okunarak, hayata aktarılması neticesinde inananların karşılaşacakları sonucun gösterildiği evrensel bir ayettir , kitabı sağ elde tutarak yapılacak olan her eylem asanın üzerinden anlatılan olayların kıyamete kadar gerçek olarak yaşanmasını sağlayacaktır.

                                EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

26 Mart 2014 Çarşamba

Musa a.s ve Firavun - Süleyman a.s ve Sebe Kıssası Arasındaki Anlatım Benzerliği

Bu yazımızın konusu, başlıktan anlaşılacağı üzere, Alah cc nin iki elçisi Musa ve Süleyman as kıssalarında anlatılan firavun ve sebe hükümdarı arasındaki anlatım bağlantısı üzerinden verilmek istenen mesajı anlamak üzerine olacaktır. Kur'an kelimeleri arasındaki birbiri ile olan ilişkisi maalesef meallere tam yansıyamadığı için mealden yapılan okumalarda bu bağlantıyı görebilmek güçleşmektedir.

Kur'anın benzeterek anlatma metodunu kullanması bir çok ayette karşımıza çıkarak muhataplarına anlama kolaylığı sağladığı malumdur. Allah cc kendisini bizlere, bu metodla  hükümdar teşbihatını kullanarak anlatmakta olup bu teşbihat, Süleyman as ın hükümdarlığının benzetmesi üzerinden'de anlatılmaktadır. Beşer bir hükümdar olan Süleyman as ın çağrısına boyun eğen sebe melikesi'nin aldığı karşılık ile, firavun'un  Allah cc nin çağrısına boyun eğmemesi sonucunda aldığı karşılık gelecek ayetlerde karşımıza çıkacaktır.

Musa as ın elçi olarak firavun'a gitmesi ile Süleyman as ın elçi olarak hüdhüd'ü sebe hükümdarına göndermesi , firavun ve sebe hükümdarının kendilerine gelen elçilere verdikleri cevap ve akıbetlerinin anlatıldığı ayetleri bir paralellik içinde okuyarak kur'anın teşbihi anlatım güzelliğini anlamaya çalışacağız. 

 İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.
 [020.024]  «Firavun'a git, doğrusu o azmıştır.»

 İzheb ente ve ehûke bi âyâtî ve lâ teniyâ fî zikrî.
 [020.042]  Sen ve kardeşin, ayetlerimle gidin; beni anmakta gevşek davranmayın.

 İzheb ilâ fir’avne innehu tagâ.
 [079.017]  «Firavun'a git; doğrusu o azmıştır.»

İzheb bi kitâbî hâzâ fe elkıh ileyhim summe tevelle anhum fenzur mâzâ yerciûn(yerciûne).
[027.028] (Süleyman) Şu kitabımı götür bırak onlara, sonra dön kendilerinden de bak ne neticeye varacaklar.

 Allah cc Musa ve Harun'u firavun'a azmış olduğu için belgelerle göndermiş, aynı şekilde Süleyman as elçisini sebe hükümdarına "kitab" yani belge ile göndermiştir.  

 Kâlet yâ eyyuhel meleu innî ulkıye ileyye kitâbun kerîm(kerîmun).
027.029]  Dedi ki: Ey ileri gelenler; gerçekten bana çok kerim bir kitab bırakıldı.

 44.17-Ve lekad fetennâ kablehum kavme fir’avne ve câehum resûlun kerîm(kerîmun).
[044.017] Andolsun, biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denemeden geçirdik ve onlara kerîm bir resul gelmişti.

Allah cc nin Musa as ı "kerim" olarak nitelendirmesi ile Süleymana s ın gönderdiği elçinin getirmiş olduğu "kitabın" kerim olarak nitelendirilmesine dikkat edelim,daha sonra göreceğimiz ayetlerde firavun ile sebe hükümdarının kendilerine gelen "kerim" elçi ve kitablara vermiş oldukları geri dönüşüm'ün karşılığını nasıl aldıkları anlatılacaktır. Firavun ve hükümdar'a gelen elçiler mesaj ile geldikleri firavun ve sebe hükümdarının karşılıkları şöyle olmuştur.
 
Fe lemmâ câehum mûsâ bi ayâtinâ beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ sihrun mufteren ve mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).
[028.036]  Musa onlara apaçık âyetlerimizi getirince, «Bu, olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik» dediler.

Musa as ve firavun kıssasının anlatıldığı diğer ayetleri hatırlayacak olursak , Musa as firavuna kendisinin Alemlerin rabbi olan Allah'ın elçisi olduğunu ve ona iman ederek israiloğullarını serbest bırakmasını istemiş, firavun ise onun mecnun ve sihirbaz olduğunu öne sürerek ne iman etmeye ne de israiloğullarını serbest bırakmaya yanaşmamıştır. 

Hükümdarlar'ın yanında "mele" olarak tanımlanan topluluk'tan, firavun ve sebe hükümdarının yanında'da bulunmakta olup Musa ve  Süleyman as davetlerine onlar'da şahid olmaktadırlar. 

   Kâlet yâ eyyuhel meleu innî ulkıye ileyye kitâbun kerîm(kerîmun). İnnehu min suleymâne ve innehu bismillâhir rahmânir rahîm(rahîmi). Ellâ ta’lû aleyye ve’tûnî muslimîn(muslimîne).
[027.029-31]  (Hükümdar olan kadın) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Şüphe yok ki bana, çok şerefli bir mektup(kitab) bırakıldı.» Süleymandan ve, o Rahmân, rahîm Allahın ismiyle Şöyle ki: « Bana karşı baş kaldırmayın ve müslümanlar olarak gelin bana!»

Kâlet yâ eyyuhel meleu eftûnî fî emrî, mâ kuntu kâtıaten emren hattâ teşhedûn(teşhedûni). Kâlû nahnu ûlû kuvvetin ve ûlû be’sin şedîdin vel emru ileyki fenzurî mâzâ te’murîn(te’murîne).
[027.032-33]  (Melike): «Ey ileri gelenler! Bu işimde bana bir fikir verin; sizin haberiniz olmadan ben hiçbir işi kestirip atmış değilim.» dedi.Dediler: «Biz güçlüyüz ve yiğit savaşçılarız; ama karar sana aittir. Ne emredeceğini düşün.»

Kâlel meleu min kavmi fir’avne inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun). Yurîdu en yuhricekum min ardıkum, fe mâzâ te’murûn(te’murûne).
[007.109-10] Firavun kavminden mele'si, «Doğrusu bu bilgin bir sihirbazdır, sizi memleketinizden çıkarmak istiyor» dediler. (Firavun): «Ne buyurursunuz?» dedi.

Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun). Yurîdu en yuhricekum min ardıkum bi sıhrihî fe mâzâ te’murûn(te’murûne).
026.034-5] (Fir'avun) Etrafındaki mele'sine dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?»

Firavun ile sebe hükümdarı melesi'ne danışarak durum hakkında bilgi istemişlerdir, firavun ve melesi Musa as ın sihirbaz olduğunu iddia ederek onu red etmişler, sebe hükümdarı'nın melesi son kararın hükümdara ait olduğu o ne karar verirse ona uyacaklarını söylemişlerdir.

Kâlet innel mulûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ ve cealû eizzete ehlihâ ezilleh(ezilleten), ve kezâlike yef’alûn(yef’alûne).
[027.034] Doğrusu, dedi: melikler bir memlekete girdiler mi onu perişan ederler ve ahalisinin azîz olanlarını zelîl kılarlar, evet, böyle yaparlar

Sebe hükümdarı vasat bir düşünceye sahip olup melik vasfına sahip olan birine karşı gelmenin sonucunu bildiği için firavun ve mele'si gibi direk karşı çıkmamıştır.

Kâlû ercih ve ehâhu ve ersil fîl medâini hâşirîn(hâşirîne). Ye’tûke bi kulli sâhırin alîm(alîmin).
[007.111-112]  Dediler ki: «Onu ve kardeşini alıkoy, ve şehirlere toplayıcılar yolla.»«Her bilgin büyücüyü sana getirsinler.»

Ve kâle fir’avnu’tûnî bi kulli sâhırin alîm(alîmin).
[010.079]  Firavun: «Bütün bilgin sihirbazları bana getirin» dedi.

Ve innî mursiletun ileyhim bi hediyyetin fe nâzıratun bime yerciul murselûn(murselûne).
[027.035]  Şimdi ben onlara bir hediye göndereceğim ve elçilerimin nasıl bir cevapla döneceklerini göreceğim.

Musa as ın çağrısına karşılık firavun ve melesi ona karşı şavaş açmış ve onun karşısına ülkenin en mahir sihirbazlarını çıkarmalarına karşın sebe hükümdarı Süleyman as a bir iyilik gösterisi olarak hediye göndermektedir.

Ayet içinde geçen "hediyyeten" kelimesini biraz açalım, bu kelime " hidayeten" kelimesinden türemiş olup " bir kimseye rıfkla nazik bir şekilde yolu göstermek,klavuzluk etmek, ya da doğru yolu, yönü ya da istikameti tutmasına ya da takip etmesine vesile olmak" anlamındadır. 

Sebe hükmüdarının Süleyman as a hediye göndermesi, ona teslim olmayı kabul etmemesi anlamına gelerek Süleyman as  çağrısına alternatif sunma çabasının bir ürünüdür. Dikkat edilecek olursa Süleyman as hükümdara gönderdiği "kitab"ta  kendisine "müslimin" olarak yani teslim olmuşlar hiç bir şart koşmadan ve ona boyun eğmişler olarak gelmelerini istemekte olup herhangi bir alternatif hidayet önerisi olan hükümdarın hediyelerini Süleyman as asla kabul etmemektedir. Aynı şekilde Allah cc bizlere "müslimin" den olmamızı emretmekle, ona karşı olan imanımızda hiçbir şekilde pazarlık, şart veya karşı görüş ileri sürmemizi istememektedir. 

İslam kelimesi ve türevlerinin kur'anda bir çok ayette kullanıldığı malumdur. Bu kelimenin ifade ettiği anlam ile, bir hükümdarın kendisine bağlı olanlara sadece ona boyun eğmesini istemesi ve müslümanlardan olmamızı istemesi Süleyman as ın isteği arasındaki bağı kurduğumuzda daha net anlaşılacaktır. 

"Seleme" kelimesi ,  " dış ve iç afetlerden,belalardan veya dertlerden uzak olmak" anlamına gelen bir kelimedir. İslam kelimesi, "iki taraftan her birinin diğerinden gelecek herhangi bir acıdan salim olması" anlamında bir kelimedir. Müslim kelimesi ise , " karşı taraftan gelecek olan herhangi bir tehlikeye karşı ona sığınmak" anlamında olup sığınma ihtiyacına sahip olan biz insanlar olduğumuz için teslim olmamız gereken varlık Allah cc. dir.  

Kelimenin anlamı ile Süleyman as ın kendisine "müslimin" olarak gelmelerini istemesi ile, Allah cc nin kendisine "müslimin" olarak gelinmesini istemesi arasındaki bağlantıyı kurmak gerekirse şunları söyleyebiliriz ; İslam olmak demek bir hükümdar'dan gelecek olana tehlikeye karşı ona kayıtsız şartsız gelmek demek olduğuna göre ve o hükümdar, kendisine teslim olmakla teba sını nasıl tehlikelerden koruyup ona teslim olmasının karşılığını en güzel şekilde verirse, bizlerin Allah cc den gelecek olan tehditlere karşı ona kayıtsız şartsız sığınıp onun , bizim ona karşı olan bu teveccühümüzün en güzel bir şekilde karşılığını vereceği garantisinin gerçek olarak anlatım karşılığının , sebe hükümdarının Süleyman as a teslim olduğu zaman onun sarayında ağırlanması şeklinde görmekteyiz.  Yunus s. 84. ayetinde yine Musa as ın dilinden Allah cc ye teslim olunduğuda artık ondan başka vir vekil'e gerek olmadığını ona teslim olan kişinin artık tabiri caizse sırtının yere gelmeyeceği beyan edilir " Musa da: «Ey kavmim, siz gerçekten Allah'a iman ettiyseniz, O'nun birliğine samimiyet ile teslim olmuş müslümanlar iseniz, artık O'na güvenin!» dedi."

Sebe hükümdarının Süleyman as hediyeler göndererek ondan bir nevi özerklik istemesini Süleyman as red eder ve bir hükümdarın kendisine teslim olmayanlara karşı uygulayacağı yöntemi onlara söyler. 

Fe lemmâ câe suleymâne kâle e tumiddûneni bi mâlin fe mâ âtâniyallâhu hayrun mimmâ âtâkum, bel entum bi hediyyetikum tefrahûn(tefrahûne).  İrcı’ ileyhim fe le ne’tiyennehum bi cunûdin lâ kıbele lehum bihâ ve le nuhricennehum minhâ ezilleten ve hum sâgırûn(sâgırûne).
[027.036-37]  (Elçiler, hediyelerle) gelince Süleyman şöyle dedi: «Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Ama siz, hediyenizle böbürlenirsiniz.» (Ey elçi) dön onlara (söyle): «VAllahi karşı gelemeyecekleri ordularla varırım da, oradan kendilerini perişanlıklar içinde hor ve hakir oldukları halde çıkarırım.» dedi.

Süleyman as kendisine gönderilen hediyeleri, Allah cc nin kendisine verdikleri ile kıyaslayarak onları red etmesi kur'an muhataplarına mesaj olup aynı şekilde bizlerinde dünya malını tercih edip ahireti ötelememek ve bir nevi rüşvet olarak gördüğü dünya malına karşı imanı tercih etmememiz istenmektedir. Bilindiği gibi Allah cc bir çok kavmi elçilerini red ettikleri için helak ettiğini beyan etmektedir, aynı şekilde Süleyman as bir hükümdar olarak kendi çağrısını red eden bir topluluğa yapacağı muameleyi haber vermektedir. Aynı şekil bir haberi Musa as kıssasındada görmekteyiz.  

20.61- Musa onlara dedi ki: "Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azap ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir."
40.30- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum."
40.31- "Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez."
40.32- "Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat  gününden korkuyorum."
40.33- "Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz."

Allah cc nin, kur'anda kendisini bir hükümdar benzetmesi şeklinde anlattığını tekrar hatırlayacak olursak Süleyman as ın şahsında bir hükümdar'ın kendisine itaat etmeyenlere karşı neler yapacağı anlatılan ayetlerin yanısıra kendisine itaat edenlere karşı uygulayacağı muamelede yine kur'anda bir çok ayette anlatılmaktadır. Bu durum Musa as ın kıssası örneğinde ona iman eden sihirbazların ağzından şöyle anlatılmaktadır. 

  20.74- "Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkar olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ise, ne ölebilir, ne dirilebilir."
20.75- "Kim O'na iman edip salih amellerde bulunarak O'na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır."
20.76- "İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır."

Firavun ve ordusunun Musa as aın çağrılarını red etmeleri sonucunda uğradıkları akıbet suda boğularak helak olmak şeklinde gerçekleşmiş ve kıyamet günü ebedi azab olarak karşılık alacakları beyan edilmektedir.  

7.136- Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
10.90- Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.
17.103- Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep birlikte boğuverdik.
28.39.41- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.Onları, ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
[011.098]  Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları (çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir!
[040.045.46]  Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.Ateş, onlar sabah akşam ona arzolunur dururlar, saat kıyam edeceği gün de tıkın Âli Fir'avni en şiddetli azâba

Sebe hükümdarının ise Süleyman as ın çağrısına olumlu cevap vermesi neticesinde Süleyman as tarafından helak edilmekten kurtulmuş hemde onun sarayında ağrılanmak şerefine nail olmuştur. Bu şekil bir anlatım, biz mü'minlerin Allah cc nin çağrısına kulak verdiğimiz takdirde kur'anda bir çok ayette anlatılan cennet tasvirleri olarak karşımıza çıkan mekanlarda ağırlanacağımız haberinin gerçek olarak ispatıdır. 

 Kîle lehadhulîs sarh(sarha), fe lemmâ raethu hasibethu lucceten ve keşefet an sâkayhâ, kâle innehu sarhun mumerradun min kavârîr(kavârîra), kâlet rabbi innî zalemtu nefsî ve eslemtu mea suleymâne lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
[027.044]  Sarh'a gir denildi ona, derken onu görünce derin bir susandı ve paçalarını çekti, Süleyman, o dedi: mücellâ bir köşk, sırçadan, kadın ya rabb! Dedi: hakıkaten ben evvel nefsime zulmetmişim, şimdi Süleymanın maıyyetinde teslim oldum Allaha, o rabbül'âlemine

İki kıssada kullanılan kelimelerin birbirleri ile olan ilşkisine örnek olarak sebe hükümdarının girdiği yerin " sarh" olarak nitelendirilip, o sarh'ın ne kadar güzel olduğu ayetin devamında anlatılmasına karşın aynı kelimeyi firavun'un haman'dan bir isteği olarak görmekteyiz.  


 Ve kâle fir’avnu yâ eyyuhel meleu mâ alimtu lekum min ilâhin gayrî, fe evkıd lî yâ hâmânu amilet tîni fec’al lî sarhan leallî attaliu ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu minel kâzibîn(kâzibîne).
[028.038] Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için çamur üzerine ateş yak , bana bir sarh yap ki Musa'nın ilahına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir, dedi.

Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb(esbâbe). Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).
[040.036-37]  Firavun da: «Ey Haman, bana bir sarh yap, belki ben erişirim o yollara.Göklerin yollarına da Musa'nın ilahına muttali olurum ve kesinlikle ben onu yalancı sanıyorum.» dedi. işte bu şekilde Firavun'a kötü ameli güzel gösterildi de yoldan çıkarıldı. Firavun'un düzeni hep hüsrandadır (çıkmazdadır).

Firavun'un haman'dan istediği sarh'ın yapılışı için kullanılan ateş ile, sebe hükümdarının girmiş olduğu sarh'ın yapılışı için kullanılan maddelerin kur'andaki anlatımlarına baktığımız zaman yine kelimelerin birbiri ile nasıl bir ilişkisi olduğu görülecektir. 

 [002.017] Onlar, çevresini aydınlatmak için ateş yakan (istevgade naren)kimseye benzerler ki, Allah ışıklarını yok edince, onları karanlıklar içinde görmez bir halde bırakmıştır.
[002.024] Yapamazsanız ki yapamayacaksınız o takdirde, inkar edenler için hazırlanan ve yakıtı(veguduhe) insanlarla taş olan ateşten sakının.
[066.006] Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı (veguduhe), insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.


Sebe hükümdarının Süleyman as a itaat etmesi neticesinden ağırlandığı sarh için kullanılan "gavarira" kelimesinin diğer geçişleri cennet nimetleri ile ilgili anlatımlarda geçmektedir. 

[076.015] Çevrelerinde gümüşten billur kablar (gavarira) dolaştırılır.
[076.016]  Gümüşten billûrlardır(gavarira), onları muayyen miktarlarda takdir etmişlerdir.

Sonuç olarak; kur'anın anlatım uslubu olarak kullandığı benzetmenin uygulandığı ayetleri konu almaya çalıştığımız bu yazıda, Musa ve Süleyman as ın muhatapları olan firavun ve sebe hükümdarı ile ilgili anlatımlar arasındaki ilşkiyi kelime bağlantıları üzerinden göstermeye gayret ettik, bu şekil anlatımlar kur'anın muhtelif ayetlerinde yer almakta olup, hükümdar tasviri üzerinden Allah cc nin kendisine iman eden ve etmeyenlere nasıl muamele edeceğinin yeryüzünde gerçek bir hükümdar olan Süleyman as kıssası üzerinden anlatımını gördük.  

                                             EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Musa a.s Kıssası 3 (Mısır'dan Çıkış)

Musa as ın kıssasının 3. bölümü mısırdan çıkış sonrası olan olayların kur'anda anlatılması musa as ın kavmi olan israiloğullarının ona nasıl yan çizdikleri ve onların şahsında bizlerinde resul sav e onlar gibi yan çizmememiz gerektiğinin hatırlatılması bakımından önemlidir. Mısırdan çıkış sonrası olaylar araf s. 137-162. ayetlerde şu şekilde anlatılır.  


137- Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları’na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.
138- İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi.
139- Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir.
140- "O sizi alemlere üstün kılmışken, ben size Allah'tan başka bir İlah mı arayacağım?"
141- "Hani size dayanılmaz işkenceler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı."
142- Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi.
143- Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne Yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
144- (Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol."
145- Biz ona Levhalarda herşeyden bir öğüt ve herşeyin yeterli bir açıklamasını yazdık. (Ve:) "Şimdi bunlara sıkıca sarıl ve kavmine de emret ki en güzeliyle sarılsınlar. Size fasıkların yurdunu pek yakında göstereceğim" (dedik).
146- Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
147- Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?
148- (Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
149- Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler.
150- Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
151- (Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın."
152- Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız.
153- Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
154- Musa kabaran öfkesi (gazabı) yatışınca Levhaları aldı. (Onlardan bir) Nüshasında "Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve bir rahmet vardır" (yazılıydı).
155- Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip-ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla Sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim Velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın."
156- Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır; onu korkup-sakınanlara, zekatı verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım."
157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
158- De ki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberi)yim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz.
159- Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır.
160- Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) "Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin." Onlar Bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
161- Onlara: "Bu şehirde oturun, ondan istediğiniz yerden yeyin, 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin ve kapısından secde ederek girin, (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanların (armağanlarını) artıracağız" denildiğinde,
162- Onlardan zulmedenler, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulmetmeleri dolayısıyla gökten 'iğrenç bir azap' indirdik.

Mısırdan çıkış sonrası yunus suresi 93. ayetinde şöyle anlatılır.

 93- Andolsun, Biz İsrailoğulları’nı, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.

Taha suresi 80- 99. ayetlerde şöyle anlatılır.

80- Ey İsrailoğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık. Tur'un sağ yanında sizinle vaadleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
81- Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner: Benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.
82- Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.
83- "Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya iten' nedir ey Musa?"
84- Dedi ki: "Onlar arkamda izim üzerindedirler, hoşnut kalman için, Sana gelmekte acele ettim Rabbim."
85- Dedi ki: "Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı."
86- Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
87- Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
88- Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler.
89- Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı?
90- Andolsun, Harun bundan önce onlara: "Ey kavmim, gerçekten siz bununla fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin asıl Rabbiniz Rahman (olan Allah)dır; şu halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
91- Demişlerdi ki: "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya) karşı bel büküp önünde eğilmekten kesinlikle ayrılmayacağız."
92- (Musa da gelince:) "Ey Harun" demişti. "Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (Onlara müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
93- "Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?"
94- Dedi ki: "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-yolma. Ben, senin: "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden endişe edip korktum."
95- (Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
96- Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi."
97- Dedi ki: “Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız."
98- "Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır."
99- Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Gerçekten, sana Katımız'dan bir zikir verdik.

Bakara suresi  47- 74 arası ve 83-85ve 93..ayetlerinde şöyle anlatılır.   



47- Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
48- Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
49- Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
50- Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun'un adamlarını -gözlerinizin önünde- boğduğumuzu hatırlayın.
51- Hani Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve (böylece) zalimler olmuştunuz.
52- Bundan sonra, (artık) şükredesiniz diye sizi bağışladık.
53- Ve hidayete eresiniz diye Musa'ya kitabı ve Furkan’ı verdik.
54- Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca Yaratan(gerçek İlah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
55- Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz.
56- Sonra şükredesiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik.
57- Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar Bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler.
58- Ve hatırlayın, demiştik ki: "Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin; (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların (ecirlerini) arttıracağız."
59- Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de o zalimlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık, üzerlerine gökten iğrenç bir azap indirdik.
60- (Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman Biz ona: "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.
61- Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa:) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.
62- Şüphesiz, iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
63- Sizden misak almış ve Tur’u üstünüze yükseltmiştik (ve demiştik ki:) "Size verdiğimize sımsıkı yapışın ve onda olanı (hükümleri sürekli) hatırlayın, ki sakınasınız."
64- Siz ise, bundan sonra da yüz çevirdiniz. Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı (lütuf ve ihsanı) ve rahmeti olmasaydı, siz gerçekten hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.
65- Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik.
66- Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt kıldık.
67- Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.
68- "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi.
69- (Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi.
70- (Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler.
71- (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı.
72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.
73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
74- Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir.
 
83- Hani İsrailoğulları’ndan, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hala) yüz çeviriyorsunuz.
84- Hani sizden "Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" diye misak almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hala (buna) şahitlik ediyorsunuz.
85- Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

93- Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?"

Maide suresi 12-13 ve 20-26. ayetlerde şöyle anlatılır.  

12- Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan on iki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten Ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."
13- Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.


20- Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi."
21- "Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz."
22- Dediler ki: "Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır, onlar çıkmadıkları sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz. Şayet oradan çıkarlarsa, biz de muhakkak gireriz.”
23- Korkanlar arasında olup da Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: "Onların üzerine kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galibsiniz. Eğer mü'minlerdenseniz, yalnızca Allah'a tevekkül edin." dedi.
24- Dediler ki: "Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiçbir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burada duracağız."
25- (Musa:) "Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır" dedi.
26- (Allah) Dedi: "Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde 'şaşkınca dönüp duracaklar.' Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme."

Ahzab suresi 69. ayetinin mealide şöyledir.  


Ey inananlar! Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nitekim Allah onu, söylediklerinden beri tutmuştu. O, Allah'ın katında değerli bir kişiydi.

Saffat suresi 114-120. ayetlerinin meali şöyledir. 

114- Andolsun, Biz Musa’ya ve Harun’a lütufta bulunduk.
115- Onları ve kavimlerini oe musa büyük üzüntüden kurtardık.
116- Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular.
117- Ve ikisine anlatımı-açık kitabı verdik.
118- Onları dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
119- Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
120- Musa’ya ve Harun’a selam olsun.

 Casiye suresi 16-17. ayetlerin mealleri şöyledir.   


16-And olsun ki Biz, İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik; onları temiz şeylerle rızıklandırdık; onları dünyalara üstün kıldık.
17-Din konusunda, onlara belgeler verdik; ancak, kendilerine ilim geldikten sonra birbirini çekememezlikten ayrılığa düştüler. Rabbin kıyamet günü, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında şüphesiz aralarında hükmedecektir.

Saf suresi 5. ayetinin meali şöyledir. 

5- Musa milletine: «Ey milletim! Beni niçin incitirsiniz? Oysa, benim size gönderilmiş Allah'ın bir peygamberi olduğumu biliyorsunuz» demişti. Ama onlar yoldan sapınca, Allah da onların kalblerini saptırmıştı. Allah, yoldan çıkan milleti doğru yola eriştirmez.

Meallerini gördüğümüz ayetlerden anlaşıldığı firavun zülmünden kurtarılıp alemlere üstün kılınan ve birçok nimetler verilen israiloğulları bu nimetlere şükür ve musa ve harun as a itaat yerine onlara her fırsatta yan çizerek nankörlükte bulunmuşlar ve lanete uğramışlardır. Bizlerin bu ayetleri okuyarak onların bu nankörlüklerinden ibretler çıkarıp Allah ve resulune hiç bir zaman nankörlük etmeyerek bizlere verilen nimetlere şükrün gereğini yerine getirmeliyiz, aksi takdirde bizlerde israiloğulları gibi lanete uğramaktan kurtulamayız.   


Musa as kıssası kur'anda zikri geçen resullerin içinde en fazla yer tutması ve değişik surelerde yer alması nedeniyle bu surelerde geçen kıssayı musa as ın hayatını kronolojik bir sıralamaya göre kur'an ayetlerinin anlatımı doğrultusunda ayetler hakkında yorum getirmeden vermeye çalıştık.

              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

22 Aralık 2011 Perşembe

Musa a.s Kıssası 2 ( Firavun İle Mücadelesi)

Musa as kıssasının en ayrıntılı bölümleri firavun ile olan mücadelesidir bu bölümler kur'an sureleri içine dağıtılmış bir şekilde anlatılmaktadır yazımızın bu bölümünde firavun ile olan mücadelesi ve firavun ile ordusunun boğulmasına kadar anlatılan kısmın konu edildiği ayetleri alıntılayacağız.  


Musa as ile firavun mücadelesi araf s. 103-137. ayetlerinde şöyle anlatılır.  


103- Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."
105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrailoğulları'nı benimle gönder."
106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."
107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).
109- Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";
110- "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"
111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";
112- "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."
113- Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"
114- "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
115- Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"
116- (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.
117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
118- Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.
119- Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler.
120- Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
121- "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine…"
123- Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."
124- "Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim."
125- (Onlar da:) "Biz de şüphesiz Rabbimiz'e döneceğiz" dediler.
126- "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür."
127- Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) Dedi ki: "Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz."
128- Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi.
129- Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi.
130- Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
131- Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
132- Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler.
133- Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
134- Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları’nı seninle göndereceğiz.
135- Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.
136- Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
137- Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları’na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.

Yunus s. 75-92. ayet mealleri şöyledir.


75- Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen çevresine Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi.
76- Onlara Katımız'dan hak geldiği zaman, dediler ki: "Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."
77- Musa: "Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.
78- Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler.
79- Firavun: "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi.
80- Büyücüler geldiğinde Musa: "Atacağınız şeyleri atın” dedi.
81- Onlar atınca, Musa dedi ki: "Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez."
82- Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.
83- Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.
84- Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer siz Allah'a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin."
85- Dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma."
86- "Ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar."
87- Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele."
88- Musa dedi ki: "Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler."
89- (Allah) Dedi ki: "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."
90- Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.
91- Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
92- Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler.

İsra s. 101-104. ayetlerinin meali şöyledir. 


101- Andolsun, Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğulları'na sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: "Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti.
102- O da: "Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum" demişti.
103- Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep birlikte boğuverdik.
104- Ve onun ardından İsrailoğulları'na söyledik: "O toprak (yurt)ta oturun, ahiret va'di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız."

Taha s. 49-79. ayet mealleride şöyledir.  


49- (Ona gidip aynı şeyleri tekrarladıklarında, Firavun onlara) Dedi ki: "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?"
50- Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, herşeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir."
51- (Firavun) Dedi ki: "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?"
52- Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz."
53- "Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık."
54- "Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz, bunda sağduyu sahipleri için elbette ayetler vardır.
55- Sizi ondan yarattık, ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.
56- Andolsun, Biz ona ayetlerimizin tümünü gösterdik; fakat o, yalanladı ve ayak diretti.
57- Dedi ki: "Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?"
58- "Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi sen, bir 'buluşma zamanı ve yeri' tespit et, bizim de, senin de karşı olamayacağımız açık, geniş bir yer olsun" dedi.
59- (Musa) Dedi ki: "Buluşma zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)."
60- Böylelikle Firavun arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri) biraraya getirdi, sonra geldi.
61- Musa onlara dedi ki: "Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azap ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir."
62- Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve gizli konuşmalara geçtiler.
63- Dediler ki: "Bunlar herhalde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler."
64- "Bundan ötürü, tuzaklarınızı biraraya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur."
65- "Ey Musa" dediler. Ya sen (asanı) at veya önce biz atalım."
66- Dedi ki: "Hayır, siz atın." Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı, onların ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş gibi göründü.
67- Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür korku duymaya başladı.
68- "Korkma" dedik. "Muhakkak sen üstün geleceksin."
69- "Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz."
70- Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler.
71- (Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız."
72- Dediler ki: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla 'tercih edip-seçmeyiz." Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin."
73- "Gerçekten biz Rabbimiz'e iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir."
74- "Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkar olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ise, ne ölebilir, ne dirilebilir."
75- "Kim O'na iman edip salih amellerde bulunarak O'na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır."
76- "İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır."
77- Andolsun, Biz Musa'ya vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan."
78- Firavun ise, ordularıyla peşlerine düştü; sulardan onları kaplayıveren kaplayıverdi.
79- Firavun, kendi kavmini şaşırtıp saptırdı ve onları doğruya yöneltmedi.

Mü'minun s. 45-49. ayetlerinin mealler şöyledir. 


45- Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
46- Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.
47- Dediler ki: "Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacak mışız? Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) bulunmaktadırlar."
48- Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.
49- Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.

Şuara s. 17-68. ayet mealleride şöyledir.


17- "İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)."
18- (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
19- "Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin."
20- (Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
21- "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı."
22- "Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır."
23- Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?"
24- Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)."
25- Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"
26- (Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."
27- (Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."
28- "Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa).
29- (Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."
30- (Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"
31- (Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."
32- Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
33- Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'.
34- (Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu” dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."
35- "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?"
36- Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,"
37- "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler."
38- Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.
39- Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi."
40- "Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız."
41- Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.
42- "Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
43- Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."
44- Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.
45- Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
46- Anında büyücüler secdeye kapandılar.
47- (Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
48- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."
49- (Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."
50- "Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz."
51- "Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."
52- Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.
53- Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
54- "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;"
55- "Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
56- 'Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).
57- Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
58- Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
59- İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.
60- Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
61- İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.
62- (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."
63- Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
64- Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
65- Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
66- Sonra ötekileri suda boğduk.
67- Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
68- Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. 

Kasas s. 36-44. ayet mealleride şöyledir. 

36- Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: "Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik" dediler.
37- Musa dedi ki: "Rabbim, kimin Kendisi'nden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten, zulmedenler, felah bulmazlar."
38- Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum."
39- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
40- Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
41- Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
42- Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.
43- Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.
44- Musa'ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tur'un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.

Mü'min s.23-53. ayetlerinin mealide şöyledir.

23- Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
24- Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür" dediler.
25- Böylece, o, Katımız'dan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
26- Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."
27- Musa dedi ki: "Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım."
28- Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: "Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez."
29- "Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azap gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?" Firavun dedi ki: "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum."
30- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum."
31- "Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez."
32- "Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum."
33- "Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz."
34- "Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır."
35- "Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah Katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler."
36- Firavun (alayla) dedi ki: "Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,"
37- "Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum." İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
38- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim."
39- "Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur."
40- "Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler."
41- "Ey kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."
42- "Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.
43- "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar."
44- "İşte size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben de işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir."
45- Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
46- Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: "Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun" (denecek).
47- Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?
48- Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)."
49- Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin."
50- (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
51- Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz.
52- Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de.
53- Andolsun Biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğulları'na kitabı miras bıraktık
 54- (Ki o,) Temiz akıl sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir.

Zuhruf s. 46-56. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

46- Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim."
47- Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
48- Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.
49- Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."
50- Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
51- Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"
52- "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."
53- "Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"
54- Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
55- Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
56- Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.

Duhan s. 17-31. ayet mealleride şöyledir.  


17- Andolsun, Biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti;
18- "Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben, sizin için güvenilir bir elçiyim" (demişti).
19- "Allah'a karşı büyüklenmeyin; şüphesiz size apaçık, bir delil getiriyorum."
20- "Ve doğrusu ben, sizin taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah)a sığındım."
21- "Eğer bana inanmıyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın."
22- Sonunda Rabbine: "Gerçekten bunlar, suçlu-günahkar bir kavimdirler" diye dua etti.
23- (Allah da:) "Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz." (diye duasını kabul edip cevap verdi).
24- "Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü suda boğulacak bir ordudur."
25- Onlar nice bahçeler ve pınarlar terk etmişlerdi;
26- (Nice) Ekinler, güzel konaklar,
27- Ve içlerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler,
28- İşte böyle; Biz bunları başka bir kavme miras olarak verdik.
29- Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.
30- Andolsun, Biz İsrailoğulları'nı o alçaltıcı azaptan kurtardık.
31- Firavun'dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.

Zariyat s. 38-40. ayetlerinin mealleride şöyledir. 

38- Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik;
39- Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi.
40- Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'

Kamer s. 41-42. ayetleri mealleride şöyledir.

41- Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile kavmi)ne de uyarılar geldi.
42- Onlar Bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü, kudretli olanın yakalayışıyla yakalayıverdik.

Hakka s. 9-10. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

9- Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
10- Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.

Müzzemmil s. 15-16. ayetlerinin mealleride şöyledir.


15- Şüphesiz size, üzerinize şahid olacak bir elçi gönderdik; Firavun'a bir elçi gönderdiğimiz gibi.
16- Fakat Firavun elçiye isyan etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azapla) yakalayıverdik.

Naziat s 15-26. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

15- Musa'nın haberi sana geldi mi?
16- Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva'da seslenmişti:
17- "Firavun'a git; çünkü o, azdı."
18- Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?"
19- "Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun."
20- (Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi.
21- Fakat o, yalanladı ve isyan etti.
22- Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü.
23- Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi;
24- Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim."
25- Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
26- Gerçekten bunda 'içi titreyerek korkacak' kimse için elbette bir ibret (ders) vardır.

Yukarıda verdiğimiz surelerdeki ayet mealleri  musa as ve kardeşi harun as ın firavun ile olan mücadelesinin ne şekilde cereyan ettiğini ve firavun ve ordusunun sonu ile noktalanan ancak bu sefer kavmi ile başlayan yeni bir mücadelenin konu edildiği ayetleri yazımızın 3. bölümünde ele alacağız.