Kur'anda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kur'anda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Tesbih Kelimesi ve Kur'anda Geçişleri

Tesbih kelimesi sözlükte sebeha kökünden türemiş olup , "su veya havada süratle geçip gitmek , suda yüzmek" anlamında kullanılan bir kelimedir. Tesbih kelimesi ise "Allah cc ye olan kulluğa süratle gitme koşmak" anlamındadır. Kur'an öncesi günlük dilde bu anlamda kullanılan  kelime , kur'anın inmeye başlaması sonrasında anlam genişlemesine uğramış ve Allah cc nin yaratmış olduğu varlıklar için çizmiş olduğu sınırların dışına çıkamaması veya çıkmaması gerektiği" gibi bir anlam şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. Allah cc nin yarattığı şeylerin onu tesbih etmesi veya tesbih etmesinin gerekmesi o varlıkların Allah cc tarafından çizilmiş olan sınırların içinden dışarıya çıkamaması veya çıkmaması gerektiğidir.Allah cc yarattıkları için bir sistem kurmuş olup bütün yaratılanlar bu sistemin içinde hareket etme mecburiyetindedir. Allah cc nin "subhan" olması onun ve kurmuş olduğu sistemin kusursuz olması her türlü eksiklikten münezzeh olması demektir. Bu kelimenin anlamı , kur'anda geçtiği ayetleri okuyacak olursak daha kolay anlaşılacaktır.

[021.033] O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı... yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler (yesbehune).
[036.040]  Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler (yesbehune).
Enbiya ve yasin surelerindeki ayetlerde güneş ve ayın onları yaratan tarafından konulmuş olan hareket dairesi içinde işlevlerini yerine getirdikleri ve bu dairenin dışına çıkmayacakları anlatılmaktadır.

[073.007]  Çünkü sana gündüzün uzun bir yüzüş (sebhan)vardır.
[079.001-5]  Söküp çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere (sabihatu sebhan), yarıştıkça yarışanlara, iş düzenleyenlere andolsun;
Müzzemmil ve naziat surelerinde kelimenin sözlük anlamına uygun olarak bir uğraş dairesi içinde Muhammed as ve meleklerin kendilerine verilen görevi yerine getirmeleri hatırlatılmaktadır.

[057.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir(sebbeha). O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[059.001]  Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir(sebbeha). O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[061.001]  Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir(sebbeha). O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[062.001] Göklerde ve yerde olanların hepsi mülkün sahibi, mukaddes, aziz, hakim olan Allah'ı tesbih eder(yusebbihu).
[064.001]  Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder(yusebbihu). Mülk de O'nundur, hamd (övgü) de O'nundur. O, her şeye güç yetirendir.
57-59-61-62-64. surelerin ilk ayetleri gökte ve yerde olanların yani Allah cc nin dışındaki bütün varlıkların onlar için konulmuş olan bir ölçü dahilinde hareket ettikleri yine hatırlatılmaktadır.

[021.019-20]  Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur, O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve onlar yorgunluk da duymazlar.Gece ve gündüz, bıkmadan tesbih ederler.(yusebbihune)
[017.044]  Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder(tusebbihu); O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini(tesbihahum) anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır.
[024.041] Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini (yusebbihu)görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (tesbihahu) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir.
[059.024]  O öyle Allahki halık, barî, müsavvir o, en güzel isimler  onun, bütün Göklerdeki ve yerdeki ona tesbih (yusebbihu)eder, o öyle azîz öyle hakîmdir.
Bu ayetlere baktığımızda yine Allah cc nin yaratmış olduğu varlıkların onu teşbih etmesinden bahsedilmekte olup o varlıklardan olan kuşların onu teşbih etmesi demek , Allah cc nin onlar için koymuş olduğu uçmak şeklindeki hayat tarzları onların teşbihleri olup zaman içinde evrimleşerek havada uçanların " artık bir yerde hayatımızı devam ettirmek istiyoruz daha uçmayacağız" veya yerde yaşayanların " yerde ne zamana kadar sürüneceğiz biraz uçalım kuşlar gibi özgür olalım" demek gibi sünnetullaha aykırı bir eylem içinde olmaları mümkün değildir. 

[013.013]  Gök gürültüsü O'na hamd ile teşbih eder(yusebbihu); melekler de korkusundan. Yıldırımlar gönderir de onunla dilediğini çarpar; onlar ise Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa O'nun gücü çok şiddetlidir.
[039.075] Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek (yusebbihune)Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve «alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun» denilmiştir.
[040.007] Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler(yusebbihune); O'na inanırlar. Müminler için: «Rabbimiz! İlmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru» diye bağışlanma dilerler.
[041.038]  Eğer büyüklük taslarlarsa kendi aleyhlerinedir. Rabbinin katında bulunanlar hiç usanmadan, O'nu gece gündüz tesbih ederler(yusebbihune).
[042.005] Gökler neredeyse üstlerinden çatlayacak. Melekler Rablerini överek tesbih eder (yusebbihune)ve yeryüzünde bulunanlar için O'ndan bağışlanma dilerler. İyi bilin ki Allah Şüphesiz bağışlayandır, merhametli olandır.
[007.206]  Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten kibirlenmezler, O'nu tesbih eder (yusebbihunehu) ve yalnız O'na secde ederler.
[037.166]  Ve biz elbette biz o tesbih edenleriz.

Yukarıdaki ayetler meleklerin tesbihinden bahseden ayetler olup onların Allah cc nin çizmiş olduğu dairenin dışına çıkmaları gibi bir durumun söz konusu olmadığı sadece onun emirlerini yerine getirdikleri isyan gibi bir duruma düşmadikleri anlatılmaktadır.

[003.041]  Yarab! dedi: Bana bir âyet (bir alâmet) yap, buyurdu ki: Ayetin nasa üç gün sade işaretten başka söz söyliyememendir. Bununla beraber rabbını çok zikret ve akşam sabah tesbih eyle (sebbih)
[019.011]  Derken, mihrabdan kavminin karşısına çıkıp onlara: «Sabah ve akşam tesbih edin!»(sebbihu) diye işaret verdi.
[015.097-98]  And olsun ki, söyledikleri şeylerden senin gönlünün daraldığını biliyoruz.Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et(sebbih) ve secde edenlerden ol!
[020.130]  O halde onların dediklerine sabret, güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gece saatlerinde de gündüzün uçlarında da tesbih et ki (sebbih) , hoşnutluğa eresin.
[025.058]  Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et(sebbih). Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter.
[040.055]  O halde sabret, çünkü Allahın va'di haktır hem günahına istiğfar ve akşam, sabah rabbına hamdiyle tesbih et (sebbih)
[050.039-40]  Söylediklerine sabret; Rabbini, güneşin doğmasından önce ve batışından önce överek tesbih et.(sebbih)Geceleyin ve secdelerin ardından O'nu tesbih et (sebbihhu).
[052.048-49]  Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et (sebbih). Geceleyin ve yıldızlar kaybolurken de O'nu tesbih et.(sebbihhu)
[056.074]  O halde Rabbini o büyük adıyla tesbih et!(sebbih)
[056.096]  o halde Rabbını büyük adıyla tesbih et (sebbih).
[069.052]  O halde, haydi tesbih et(sebbih) Rabbinin yüce ismiyle.
[087.001]  Rabbının o çok yüce adını tesbih et (sebbih)
[110.003]  Rabbine hamd ile tesbih et (sebbih)ve O’ndan af dile. Çünkü O tevvabdır, tövbeleri çok kabul eder.
[076.025-6]  Sabah akşam Rabbinin adını zikret! Gecenin bir kısmında da O’na secde et, geceleyin uzun bir süre de O’na tesbih et (sebbihhu).
[033.041-2]  Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin, O’nu sık sık anın. Sabah akşam O’nu tesbih edin(sebbihuhu).

Bu ayetler insanlara teşbih etmelerini emreden ayetler olup, insan Allah cc nin yaratmış olduğu varlıklardan bir topluluk olması nedeni ile onun çizmiş olduğu daire içinde hareket etmek gibi bir zorunluluğu olmasına rağmen bu dairenin sınırlarını zorlayıp dışına çıkma çalışmaları içinde olan bir varlıktır. Ayetlerdeki bahsedilen bazı vakitlerde teşbih et gibi emirler sadece o vakitler içinde değil aksine ayetleri alt alta koyup okuyacak okursak kişinin 24 saatinin tesbih içinde geçmesi şeklindeki hatırlatmalardır. Allah cc yi tesbih etmek demek sadece belirli sözlerin tekrarlanması şeklinde olmayıp hayatımızın her anında onun kulu olduğumuzun hatırda tutulması ve onun çizdiği daire içinde hareket edilmesi hatırlatılmaktadır.

[012.108]  De ki: «İşte benim yolum budur. Allah Teâlâ'ya açık bir hüccet ile dâvet ederim, ben de ve bana tâbi olanlar da. Ve Allah Teâlâ'yı tenzih ederim (subhane)ve ben müşriklerden değilim.»
[017.001]  Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O(subhane)! Gerçekten, herşeyi işiten, her şeyi gören O’dur.
[017.093]  «Yahut altından bir evin olsun, ya da göğe çıkmalısın. Ona çıktığına da asla inanmayız. Ta ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin.» De ki: «Rabbimi tenzih (subhane)ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey değilim.»
[017.107-108] De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. Ve derlerdi ki: Rabbimizi tesbih (subhane)ederiz. Rabbimizin vâdi mutlaka yerine getirilir.
[021.022]  Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı; bunların ikisi de muhakkak bozulup gitmişti. Arş'ın Rabbı olan Allah; onların nitelendirdiklerinden münezzehtir(subhane).
[023.091]  Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir (subhane).
[027.008]  Oraya geldiğinde, kendisine şöyle nida olunmuştu: «Ateşin yanında olan ve çevresinde bulunanlar mübarek kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah münezzehtir»(subhane)
[028.068]  Rabbin dilediğini yaratır ve seçer; onlar için seçim hakkı yoktur. Allah onların koştukları ortaklardan münezzehtir (subhane), yücedir.
[030.017]  Haydi siz akşama girerken, sabaha çıkarken Allah’ı  tenzih edin (subhane), namaz kılın.
[036.036]  Yerin yetiştirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden çift çift yaratan Allah münezzehtir (subhane).
[036.083]  Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir (subhane).
[037.158-159]  Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.Allah onların vasıflandırmalarından münezzehtir (subhane).
037.180]  Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir(subhane).
[043.012-4]  Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: «Bunları buyruğumuza veren münezzehtir (subhane); zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; şüphesiz Rabbimize döneceğiz» demeniz içindir.
[043.081-2] De ki: «Eğer Rahmân için bir veled olsa idi, (O'na) ibadet edenlerin ilki ben olurdum.» Göklerin ve yerin Rabbi, arş'ın Rabbi (o müşriklerin) tavsif ettikleri şeyden münezzehdir(subhane).
[052.043]  Yoksa Allah'tan başka bir tanrıları mı vardır? Allah, onların ortak koşmalarından münezzehtir(subhane).
[059.023]  O kendisinden başka ilah olmayan, hüküm sahibi mukaddes, esenlik veren, güven veren gözetip koruyan üstün ve galip olan otorite sahibi, gerçekten ulu olan Allah'tır. Yüce Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir(subhane).

[068.028] En mutedil olanları: «Ben size Rabbinizi tesbih etsenize(tusebbihune), demedim mi?» dedi.Rabbimizi tenzih(subhane) ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler.
Kalem suresinde anlatılan "bahçe sahipleri" kıssasında geçen bu ayetteki vasat kişinin diğerlerine tesbih etmeleri gerektiğini hatırlatması demek , onların bahçelerinin ürünlerini Allah cc nin emri gereği ihtiyaç sahiplerinden sakınmamaları gerektiği halde ürünlerinin bir kısmını ihtiyaç sahiplerine vermekten kaçınmak için onlar görmeden işi halledelim diye aralarında konuşmalarına karşın bu şekilde yapmalarının yanlış olduğu Allah cc nin onlar için çizmiş olduğu dairenin yani tesbihin ihtiyaç sahiplerininde gözetilmesi olduğunu onlara hatırlatmasıdır.

[002.032]  Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz(subhaneke), senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler.
[003.191]  Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: «Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin(subhaneke). Bizi ateşin azabından koru»
[005.116]  Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, «Hâşâ! Seni tenzih ederim(subhaneke); hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.
[007.143]  Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim(subhaneke), sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.
[010.010]  Orada duaları «subhaneke allahumme» sağlıkları «selam», Dualarının sonu da hakikat «elhamdulillahi rabbilalemîn» dir.

[021.087]  Zünnun'u (Yunus'u) da. Hani öfkelenerek gitmişti de Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı; derken karanlıklar içinde: «Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim (subhaneke), ben gerçekten zalimlerden oldum diye.» seslendi.
[037.143-4] Eğer Allah'ı tesbih edenlerden(musebbihune) olmasaydı, tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı.
Yunus as ın denize atıldığı zaman balığın karnından kurtulması onun tesbih edenlerden olması sebebi ile olduğu bildirilmektedir. Her insan hayatının bir anında bir şekilde günaha düşebilir , Yunus as örnekliğinde bu hatasını anlayıp tevbe etmesi insan için çizilmiş olan dairenin içine girmeyi kabul etmesi demek olup rabbimiz bizler için tevbe kapısını her zaman açık bırakarak dışarı çıktığımız gibi içeri girmemizide ve daire içinde kalıp tesbihimize devam edip salih kulllarından olmamızı kolaylaştırmıştır.

[024.016]  Onu işittiğiniz zaman: «Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (ey aişe) Sen münezzehsin (subhaneke) (böyle şeyler yapmazsın); bu, büyük bir iftiradır» demeniz gerekmez miydi?
Nur s. 16. ayetinde geçen bu kelime için ayrı bir başlıkta yazımız olup "subhaneke" kelimesinin kullanımı ile ilgili düşüncemiz o yazıdadır.

[025.018] Onlar: Seni tenzih ederiz(subhaneke). Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda (seni) anmayı unuttular ve helâki hak eden bir kavim oldular, derler.
[034.040-41] O gün, onların hepsini bir arada toplayacak (haşredecek), sonra meleklere diyecek ki: «Size tapmakta olanlar bunlar mıydı?»«Seni tenzih ederiz(subhaneke). Bizim velîmiz, onlar değil Sen'sin. Hayır. Onlar cinlere tapar olmuşlardı. Onların birçokları onlara imân ediciler idi.» derler.

[002.116]  Onlar; «Allah oğul edindi» dediler. O böyle bir şeyden münezzehtir(subhanehu). Göklerdeki ve yeryüzündeki varlıkların tümü O'nundur, hepsi O'na boyun eğmişlerdir.
[004.171] Ey Ehl-i kitap! Dininizde haddi aşmayın, taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri iddia etmeyin! Meryemin oğlu Mesih Îsâ sadece Allah’ın resulü, Meryeme ulaştırdığı kelimesidir. Allah tarafından gelen bir ruhtur. Gelin Allah’a ve elçilerine iman getirin, «Tanrı üçtür» demeyin. Kendi iyiliğiniz için bundan vazgeçin. Allah ancak tek bir İlahtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir(subhanehu). Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Koruyan ve yöneten olarak Allah yeter.
[006.100]  Cinnleri, Allah'a ortak koştılar. Halbuki onları, O yaratmıştır. Bilmeden O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Haşa O, onların vasıflandırdıklarından yüce ve münezzehtir(subhanehu).
[009.031]  Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek Tanrı'dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir(subhanehu).
[010.018]  Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh (subhanehu)ve yücedir.
[010.068] (Müşrikler:) «Allah çocuk edindi» dediler. Hâşâ! O bundan münezzehtir(subhanehu). O’nun (çocuğa) ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Bu hususta yanınızda herhangi bir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
[016.001] Allah'ın emri geldi. Artık onu acele istemeyin. O; ortak koşmakta oldukları şeylerden münezzehtir(subhanehu), yücedir.
[016.057] Onlar, Allah'a kız çocuklarını mal ederler ki, O bu yakıştırmadan uzaktır(subhanehu), canlarının istediği erkek çocuklarını ise kendilerine ayırırlar.
[017.042-43]  De ki: «Allah ile birlikte dedikleri gibi ilahlar olsaydı, o takdirde onlar Arş'ın sahibine bir yol ararlardı.O, onların söylediklerinden Münezzeh'tir(subhanehu), Yüce'dir, Ulu'dur.
[019.035] Allah’ın evlat edinmesi olacak iş değildir. O bundan münezzehtir(subhanehu)! Bir işi yapmak istedi mi, «şöyle olsun!» demesi kâfidir.
[021.026]  Ve dediler ki: «Rahmân evlat ittihaz etti. O bundan münezzehtir(subhanehu).» Hayır, (onlar) ikram olunmuş kullardır.
[030.040]  Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir(subhanehu), yücedir.
[039.004]  Allah çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O bundan münezzehtir(sunhanehu), yücedir. O, tek ve kahredici Allah'dır.
[039.067]  Onlar Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle dürülmüş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir(subhanehu).
Allah cc nin subhan olması demek yarattıkları için çizmiş olduğu dairenin hata yanlış eksiklik gibi şeyler içermemesi yarattıkları için her ne demişse veya yarattıkları için her ne kural koyduysa onda yanlış hata gibi şeylerden beri olmasıdır.

[048.008-9]  Doğrusu seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ey insanlar, siz de Allah'a ve Peygamberine inanasınız, ona yardım edesiniz, O'na saygı gösteresiniz ve O'nu sabah akşam tesbih edesiniz.
[032.015]  Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler.
[024.035-36]  Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru içinde bir kandil bulunan bir oyma hücre misalidir. Kandil, bir sırça içindedir. Bu sırça sanki inciden bir yıldızdır; ne doğuya, ne de batıya nisbet edilen mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulur. Onun yağı hemen hemen ateş dokunmasa bile ışık verir; nur üstüne nur! Allah, dilediğini kendi nuruna yönettir ve insanlara birçok misaller verir. Allah, herşeyi bilendir. O evlerde ki; Allah, onların yüceltilmesine ve içlerinde kendisinin adının anılmasına izin vermiştir. Onlar da sabah akşam O'nu tesbih ederler.

[021.079]  Süleyman'a bu meselenin hükmünü bildirmiştik; her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile beraber tesbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları Biz yapmıştık.
[038.018]  Biz dağları onun emrine vermiştik, akşam ve işrak vakti onunlar birlikte tesbih ederlerdi.
Davud as ın dağlar ile birlikte tesbih etmesi demek onların Allah cc tarafından çizilmiş olan görevlerini yerine getirmeleri ve Davud as ında Allah cc ye olan tesbihinde dağların tesbihi gibi eksiklik yapmadığı ifade edilmektedir Allahu alem. 

Sonuç olarak; tesbih kelimesinin sözlük anlamı olan yüzmek şeklinde, çizili bir dairenin dışına çıkamama anlamı ile ilgili ayetleri konu etmeye çalıştığımız yazıdaki ayet meallerinden anlaşılacağı üzere alemlerin rabbi olan Allah cc yarattığı şeylerin tümü için belirli bir daire çizmiş olup hiçbir varlık (insan ve cin hariç)bu dairenin dışına çıkmak gibi bir cüret içinde olmasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. İnsan ve cin bu teşbih etme şeklindeki kendileri için çizilmiş olan kulluk kurallarının dışına çıkma itiyadında olan varlıklar olup bu cüretlerinin karşılığının ahirette karşılığının ne olacağı müteaddit ayetlerde bildirilmiştir. Rabbimiz bir an için bu dairenin dışına çıkarak teşbihini unutan kulları için tevbe kapısını açık bırakmış ve hatasını anlayan kullarının tevbe ederek yine daire içinde kalmasını sağlamıştır.İnsan ve cin taifesi eğer kendileri için çizilmiş dairenin dışına çıkmak gibi bir cüret içinde olmayıp teşbih dairesinde kaldıkları müddetçe alacakları karşılık yine kur'anın bir çok ayetinde bildirilmiştir. Rabbimiz bizleri kendisini gereğince teşbih eden kullarından kılsın.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.









23 Mart 2014 Pazar

İfk Kelimesi Kur'anda Geçişleri Musa'nın Asa'sının İfk'leri Yutması

İfk kelimesi sözlükte , " bulunması gerektiği, kendi cihetinden,yönünden başka tarafa çevrilmiş herşey" anlamında bir kullanılan bir kelimedir. Bundan dolayı esiş yönünden sapan rüzgarlara "mü'tefikat" denmiştir. (el müfredat) 
"Esiş yönleri farklı rüzgarlar , farklı yönlerden esen rüzgarlar" (makayisulluga) 

Sözlük anlamı olarak bu şekilde kullanılan kelime, kur'anın teşbihi anlatım özelliğine uygun olarak değişik surelerdeki ayetlerde kullanılmıştır. Aişe validemiz ile ilgili olarak "ifk hadisesi" olarak bildiğimiz olayın anlatılması veya Musa as'ın asa'sının sihirbazların "ifk"lerini yutması gibi anlatımlarda kur'anın o muhteşem teşbihatı gözler önüne serilerek muhataplara anlama kolaylığı sağlanmıştır.

Kur'anda rüzgar anlamında kullanılan "rih,riyah,ruh" gibi kelimeler ile içiçe bir bağı bulunan bu kelimenin bağlantılı olarak kullanıldığı kelimeler örgüsüne bakılınca kur'an kelimelerinin birbiri ile nasıl bir anlam örgüsü içinde olduğu görülecektir. Kelimenin önce kur'anda geçişlerini vererek sonra özellikle "ifk" olarak tanımlanan sihirbazların büyüsünün asa tarafından yok edilmesi ile yine "ifk" olarak tanımlanan Aişe validemize yapılan zina isnadının kur'an tarafından nasıl yokedildiği ile aradaki bağı kurmaya sonra asa üzerinden yapılan teşbihi anlamaya çalışacağız.

[046.022]  Onlar: «Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek(li te'fikena) için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen o bize vaad edip durduğun azabı haydi getir.» dediler.
[007.117] Biz de Musa'ya, «Asanı koyuver» dedik, o da koydu; hemen onların ifklerini (ye'fikune) yutmaya başladı.
[026.045] Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların ifklerini (ye'fikune) yutuveriyor!
[051.009] Bundan, dönebilecek(yu'feku) kimseler döndürülür(ufike).
[006.095]  Allâh o dâneleri, çekirdekleri pörtleten, ölüden diri çıkarır, ve diriden ölü çıkaran, işte size söyliyorum Allâh o, şimdi söyleyin nasıl çevriliyorsunuz(tu'fekune)?
[010.034]  De ki: «Sizin şirk koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var mı?» De ki: «Allah yaratmayı (ilkin) başlatır, sonra onu iade eder. Öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?(tu'fekune)»
[035.003]  Ey insanlar; Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Allah'tan başka gökten ve yerden sizi rızıklandıran bir yaratıcı var mıdır? O'ndan başka ilah yoktur. O halde nasıl çevriliyorsunuz(tu'fekune)?
[040.062]  İşte bu, sizin Rabbiniz olan Allah'tır; her şeyin yaratıcısıdır; O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?(tu'fekune)
[040.063]  İşte, Allah'ın ayetlerini inkâr etmekte olanlar da böyle çevriliyorlar.(yu'feku)
[005.075]  Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir resuldur. Ondan önce de resuller gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur, ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) bir bak, onlar ise nasıl da çevriliyorlar?(yu'fekune)
[009.030] Yahudiler: «Üzeyir Allah'ın oğludur» dediler; Hıristiyanlar da: «Mesih Allah'ın oğludur» dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki küfredenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?(yu'fekune)
[029.061]  Andolsun ki, eğer onlara sorsan ki, «Gökleri ve yeri kim yarattı ve güneşi ve kameri kim musahhar kıldı?» Elbette diyeceklerdir ki, «Allah.» O halde nasıl çevriliyorlar?(yu'fekune)
[030.055]  Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkârlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı.(yu'fekune)
[043.087]  Andolsun, onlara: «Kendilerini kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Allah» diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?(yu'fekune)
[063.004]  Sen onları gördüğün zaman cüsseli-yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar, (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakın. Allah onları kahretsin nasıl da çevriliyorlar.(yu'fekune)
[024.011]  Haberiniz olsun ki ifk(ifkun) ile gelenler içinizden bir takımdır; onu hakkınızda bir şer sanmayın, belki o, hakkınızda bir hayırdır, onlardan her kişiye o vebalden kazandığı, büyüğüne tesaddî eden, ona da büyük bir azâb vardır
[024.012]  Ne vardı onu işittiğiniz vakıt erkek ve kadın mü'minler kendi kendilerine husni zann etselerdi de bu açık bir ifktir(ifkun) deselerdi ya
[025.004]  İnkâr edenler: Bu (Kur'an), olsa olsa onun (Muhammed'in) uydurduğudur (ifkun). Başka bir zümre de bu hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır.
[034.043] Karşılarında açık beyyineler halinde âyetlerimiz tilâvet olunduğu zaman o zalimler: «bu başka değil, sırf sizi atalarınızın taptığı ma'budlardan men'etmek isteyen bir adam» dediler ve «bu (Kur'an) başka bir şey değil, sırf uydurulmuş(ifkun) bir iftira» dediler ve o küfredenler hak kendilerine geldiği vakıt bu apaâçık bir sihirden başka bir şey değil, dediler
[046.011]  Bir de küfredenler, iman edenler hakkında dediler ki: «Eğer O bir hayır olsaydı, bizden önce ona koşmazlardı.» Bununla başarılı olmamayınca da: « Bu, eski bir yalan (ifkun).» diyecekler.
[029.017]  Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan ifk (ifkun) uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. Siz O'na döneceksiniz.
[037.086]  Allah'dan başka uydurma (ifken)tanrılar mı istiyorsunuz?
[037.151-2]  Agâh ol, şüphe yok ki, onları iftiralarından(ifkihim) dolayı elbette derler ki; «Allah doğurdu!» Ve şüphe yok ki, onlar elbette yalancı kimselerdir.
[046.028]  Allah'ı bırakıp da kendilerine yakınlık sağlamak için edindikleri ilâhları onlara yardım etselerdi ya! Ama hayır, aksine onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanları ve uydurup(ifkihim) durdukları iftiralarıdır.
[026.222] Onlar, 'gerçeği ters yüz eden(effak),' günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
[045.007] Gerçeği sürekli ters yüz eden(effak), günaha düşkün olan herkesin vay haline.
[053.053]  Altı üstüne getirilmiş (elmü'tefikate)şehirleri devirip yıktı.
[009.070]  Kendilerinden önce olan Nuh, Ad, Semud milletlerinin, İbrahim milletinin, Medyen ve altüst olmuş şehirler(elmü'tefikati) halkının haberleri onlara gelmedi mi? Peygamberleri onlara belgeler getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendilerine yazık etmişlerdir.
[069.009]  Firavun da, ondan öncekiler de ve altüst olmuş şehirler de (el mü'tekati) hep suçla gelmişlerdi.

Kelimenin , "bulunması gereken yerinden başka tarafa çekilmiş her şey" şeklindeki sözlük anlamını yeniden hatırlacak olursak,  " ifk"  kelimesi ve türevlerinin geçtiği ayetlerin bir kısmının müşriklerin koymuş oldukları ölçülerin kur'an nokta i nazarından görünüşü için, bir kısmının'da kur'anın koymuş olduğu ölçülerin müşriklerin nokta i nazarından görünüşü için kullanıldığını görmekteyiz.Kur'ana iman etmeyenlerin, kur'anın karşısına getirmiş oldukları argümanlar "ifk" olarak nitelenirken, kur'ana iman etmeyenlerin'de kur'anın getirmiş olduğu argümanlar için aynı kelimeyi kullanmaktadırlar. Demekki her düşüncenin karşısındaki karşı düşünce onu "ifk" olarak nitelendirmekte olup müslüman için uyması gereken tek doğru olan vahyin karşısındaki bütün düşüncelerin genel adının "ifk" olarak nitelendirilmesi gerekmektedir.

Bu kelimenin geçtiği ayetlerden olan Musa as  ın kıssasında, elindeki asa'nın sihirbazların yapmış olduğu sihirler için kullandığı kelime olan ifk'lerini yutması anlatılır (7.117/26.45). Müslüman kişi için "ifk" kavramının ifade ettiği anlam vahyin karşısına çıkarılan her şeydir. Musa as ın asa'sı üzerinden verilmek istenen mesaj'da vahyin karşısında duran herşeyin nasıl bir duruma düşeceğinin canlı bir gösterisidir. Aynı şekilde Aişe validemize yapılan zina iftirası aynı şekilde "ifk" olarak nitelendirmiş, o ifk kur'an vahyi ile yok edilerek Aişe validemiz temize çıkmıştır.

Kur'anın teşbihi anlatım özelliğine uygun olarak Musa as ın elindeki asa'nın yılan haline dönüşerek sihirbazların "ifk" olarak nitelendirilen sihirleri yutmasının üzerinden verilmek istenen mesaj, Allah cc tarafından sahip olunan güce dayanan mü'minlerin o gücü arkalarına alarak küfrün kalelerini yıkabilme gücüne sahip olacaklarıdır. Kur'an kıssalarında anlatılan bu tür sıradışı olayları farklı yorumlayıp asa'nın yılan olmasının imkansız olacağını iddia eden düşünce sahiplerinin kur'anın anlatım uslubunu anlamadıklarını düşünmekteyiz.Musa as 'ın asası üzerinden verilmek istenen mesaj biim elimizdeki kur'anın bize emredildiği şekli ile uygulanıp hayata aktarıldığı takdirde asa misali bütün ifkleri yutacağıdır, maalesef bu mesaja değilde asanın yılan gerçekte yılan olup olmadığı şeklindeki kısır tartışmalar bizleri bu tür mesajları doğru anlamaktan alıkoymaktadır.

Sonuç olarak; kur'anın değişik ayet ve surelerinde geçen "ifk" kelimesi ve türevlerinin , sözlük anlamına uygun olarak "herkesin tabi olduğu kıstas'ın karşısındaki farklı düşünce" olarak tarif getirilecek olursa, kur'an karşıtlarının vahye karşı geliştirmiş olduğu her türlü farklı düşünce "ifk" olarak nitelendirilmesine karşın , kur'anın karşısındakilerde o vahye aynı şekilde "ifk" ismini takmışlardır. Ancakmü'minler açsından tek gerçeğin vahyin ortaya koyduğu gerçekler olduğu hatırlanacak olursa kur'anın karşısına çıkan her türlü ifk Musa as asası örneği üzerinden vahyin karşısında yok olmaya mahkumdur. Aişe validemize yapılan zina iftirasıda aynı şekilde "ifk" olarak nitelendirilmiş ve bu iftira vahy ile ortaya konulup yokedilmiştir.Kur'anın görselleştirme metodu ile verdiği bu örnekler muhatpların olayı daha kolay ve gerçek olarak anlamasını sağlamak amacıyla kullandığı bu tür yöntemler kur'anın pek çok ayetinde karşımıza çıkmaktadır.

                                          EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR

13 Mart 2014 Perşembe

Nur Kelimesi ve Kur'anda Geçtiği Ayetler

"Ennur" kelimesi sözlükte, "görmeye yardım eden yayılmış ışık" anlamına gelmektedir.Kur'anda 48 yerde geçen bu kelime kur'anda bir çok ayette, hem hakiki anlamda hemde mecaz anlamında kullanılmaktadır. Görmek fiilinin kur'anda bir çok ayette mecaz kullanımını dikkate alacak olursak bu iki kelimenin (nur ve görmek) kullanıldığı ayetler bizlere kur'anın anlam örgüsünün, içinde geçen kelimeler ile nasıl bir bağı olduğunu ortaya koymaktadır.

[2.257]  Allah iman edenlerin velisidir onları zulümattan nura çıkarır, küfredenlerin ise velileri Taguttur onları nurdan zulümata çıkarırlar, onlar işte eshabı nar, hep orada kalacaklardır.
[005.015]  Ey Kitap ehli! Kitap'dan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren resulumuz gelmiştir. Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir.
[005.016]  Allah, rızasını gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir ve onları, izni ile, karanlıklardan nura çıkarır. Onları doğru yola iletir.
[005.044]  Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş nebiler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bir de Allah dostları ve ilim adamları da Allah'ın kitabını muhafaza etmekle görevli olmaları ve üzerine şahit olmaları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim ayetlerimi birkaç paraya değişmeyin! Ey hakimler, her kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, onlar hep kafirlerdir.
[005.046]  Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa'yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. Ona, yol gösterici, nur olan ve önünde bulunan Tevrat'ı doğrulayan İncil'i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik.
[007.157]  Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o, o ümmî resul nebiye uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
[009.032]  Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.
[014.001]  Elif, Lam, Ra. Bir kitap sana indirdik ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan nura çıkarasın; doğruca o yüce ve övülmeye layık olanın yoluna ki, bütün izzet ve hamd O'nundur.
[014.005]  Andolsun ki, Musa'yı mucizelerimizle: «Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah günleri ile öğüt ver!» diye gönderdik. Şüphesiz ki, bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için birçok ibretler vardır
[024.035]  Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.
[24.039-40] İnkar edenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah'ı bulur ve O da hesabını görür. Allah hesabı çabuk görendir.Veya derin denizin karanlıklarına benzer. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzattığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz.
[033.043]  Karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet ve istiğfar eden Allah ve melekleridir. İnananlara merhamet eden O'dur.
[35.019-22]  Görenle görmeyen (âma) bir olmaz. Karanlıklarla nur, gölge ile sıcak, dirilerle ölüler de bir olmaz! Allah, dilediği kimseye hakkı işittirir, Sen kabirde olanlara sesini elbette işittiremezsin.
[039.022]  Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzere olmaz mı? Kalbleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; işte bunlar apaçık sapıklıktadırlar.
[039.069]  Ve yeryüzü, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, nebiler ve şahitler getirilmiş, onlara hiçbir haksızlık yapılmadan, aralarında hak ile hüküm verilmektedir.
[057.009] Sizi karanlıklardan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir.
[061.008]  Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler. İnkarcılar ne kadar istemeseler de, Allah nurunu, dinini tamamlayacaktır.
[064.008]  Artık Allah'a ve O'nun ResûIüne ve indirmiş olduğumuz nûra imân ediniz ve Allah yapar olduğunuz şeylerden haberdardır.
[065.011]  İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah'ın apaçık ayetlerine size okuyan bir resulde (gönderdik) . Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir.
[004.174]  Ey İnsanlar! Rabbiniz'den size açık bir delil geldi, size apaçık bir nur, Kuran indirdik.
[006.091]  «Allah hiçbir insana bir şey indirmemiştir» demekle Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. De ki: «Musa'nın insanlara nur ve yol gösterici olarak getirdiği Kitap'ı kim indirdi? Ki siz onu kağıtlara yazıp bir kısmını gösterip çoğunu gizlersiniz, atalarınızın ve sizin bilmediğiniz size onunla öğretilmiştir.» «Allah» de, sonra da onları daldıkları sapıklıkta bırak, oynasınlar.
[006.122]  Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? Kafirlere de, işledikleri güzel gösterilmiştir.
[042.052] İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
[057.012]  O gün mümin erkeklerle, mümin kadınları önlerinden ve sağ taraflarından nurları koşarken göreceksin: «Bu gün müjdeniz altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. İçlerinde ebedi olarak kalacaksınız.» (denir). İşte büyük kurtuluş budur!
[057.013]  O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: «Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?» Onlara: «Arkanıza dönün de nur arayın!» denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır.
[057.019]  Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır.
[057.028]  Ey o bütün iyman edenler! Allahdan korkun ve Resulüne iyman edin ki sizlere rahmetinden iki nasîb versin ve size bir nur bahşeylesin ki onunla yürüyesiniz hem de size mağfiret buyursun. Allah gafurdur rahîmdir
[066.008] Ey iman edenler, Allah'a öyle tevbe bir tevbe edin ki, nasûh (gayet ciddi, samimi) bir tevbe olsun! Olaki Rabbiniz kusurlarınızı örter, Allah'ın peygamberi ve onun beraberinde iman edenleri utandırmayacağı günde sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onların nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşacak, şöyle diyecekler: «Ey Rabbimiz, bizlere nurumuzu tamamla ve bizi bağışla; şüphesizki sen her şeye kadirsin!»
[003.184]  şimdi seni tekzib ettilerse senden evvel de bir çok Resuller tekzib olundu ki o beyyineler ve o hikmetil sahifeler, ve o nurlu kitab ile gelmişlerdi
[022.008]  İnsanlardan kimi de vardır ki, ne bir bilgiye, ne bir yol göstericiye, ne de münir bir Kitab'a dayanmaksızın Allah hakkında tartışır.
[031.020]  Allah'ın göklerde olanları da, yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk rehberi ve münir bir Kitap bulunmadan tartışanlar vardır.
[035.025]  Seni tekzib ediyorlarsa bunlardan evvelkiler de tekzib etmişlerdi, onlara Peygamberleri beyyinelerle, suhuflarla ve münir kitab ile gelmişlerdi
[033.045-6] Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir.

Yukarda meallerini verdiğimiz ayet meallerinde "ennur" kelimesinin hakiki anlamına uygun olarak mecaz anlam şeklinde yani Allah cc nin karanlıklar olarak tanımladığı yollarını bulamayan insanlara yollarını bulmaları için elçileri vasıtası ile nurlu kitaplar göndermiştir. Bu kelimenin hakiki anlamda kullanılışı ie ilgili ayet mealleride aşağıdadır.  

[002.017]  bunların meseli şunun meseline benzer ki bir ateş yakmak istedi, vaktaki çevresindekileri aydınlattı, tam o sırada Allah nurlarını gideriverip kendilerini zulmetler içinde bıraktı, artık bunlar görmezler [006.001]  Hamd o Allahın hakkıdır ki Gökleri ve yeri yarattı zulmetleri ve nuru yaptı, sonra da Hakkı tanımayanlar bunları kendilerini yaratana denk tutuyorlar.
[010.005]  Güneşi ışıklı ve ayı nurlu yapan; yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için, aya konak yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır; bilen millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor.
 
[013.016] De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah'tır.» De ki: «Artık O'ndan başka velîler mi edindiniz ki, kendi nefisleri için bile ne bir menfa-ate ve ne de bir mazarrata mâlik olamazlar.» De ki: «Hiç kör ile gören müsavî olur mu? Veya zulmetler ile nûr müsavî olur mu?» Yoksa Allah'a öyle ortaklar mı kıldılar ki, onlar da Allah'ın yarattığı gibi yarattılar da artık onlara bir yaratma benzeyişi mi oldu? De ki: «Her şeyin yaratıcısı Allah Teâlâ'dır. Ve O, birdir, kahredicidir.»
[025.061]  Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne yücedir.[071.016]  Ve Ay'ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış.

Kur'andaki "zulumat" (karanlıklar) kelimesinin mecaz kullanımına karşılık "nur" kelimesi mecaz kullanım olarak, aydınlık yani vahiysiz kalan bir kimsenin gece karanlığında nasıl yolunu bulması için aydınlığa ihtiyacı varsa, nur kelimesi ile ifade edilen vahiy karanlıklar içinde kalanların imdadına yetişerek onlara yollarını aydınlatmaktadır.   

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

10 Ocak 2014 Cuma

Ebeden Kelimesinin Kur'anda Geçişleri, Cennet ve Cehennemin Ebediliği

Ebeden kelimesi , zaman gibi parçalanmayan , uzayıp giden bir zaman süresini ifade eder. Örnek olarak , "şöyle bir zamanı" denilebilir ama "şöyle bir şeyin ebedi" denilmez. Bir nesne ebedi olarak baki kalmak. Uzun süre baki kalan şeyleri ifade etmek için kullanılır. (el müfredat)

Bu kelime kur'anda 28 yerde geçmekte olup bir kısmı dünya hayatı bir kısmı ise ahiret hayatı ile ilgilidir. Bu ayetlerin kur'anda geçişleri şu şekildedir. Önce dünya hayatındaki olan olaylar ile kullanılan ayetleri görelim.

 [002.094-95] De ki, «Eğer ahiret yurdu Allah katında başkalarına değil de yalnız size mahsus ise ve eğer doğru sözlü iseniz, ölümü dilesenize!» Fakat ellerinden çıkan işleri yüzünden onu hiç bir zaman (ebeden )temenni edemezler. Allah o zalimleri bilir.

Bakara s. 94-95. ayetlerinde israiloğullarının, ahiret hayatlarında cenneti garantilediklerine dair iddiaları red edilmekte ve eğer samimi iseniz ölümü isteyin denilmekte, ancak ölümü ebeden dilemeyecekleri bildirilir. Bu kelimenin kullanılması sonlu bir zaman için kullanılmamış olması dikkat çekicidir.   

[005.024] «Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla(ebeden) girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız» dediler. 

Maide s. 24. ayetinde yine israiloğullarının kendilerine yazılan kutsal yere girmeleri istenmesine rağmen onlar, o şehirdeki zorba kavim çıkmadıkça oraya ebeden girmeyeceklerini söylemelerini görmekteyiz. Ebeden kelimesinin kullanılması yine dikkat çekicidir.  

[009.083] Allah seni geri döndürüp, onlardan bir toplulukla karşılaştırdığı zaman, senden savaşa çıkmak için izin isterlerse, de ki: «Benimle asla (ebeden) çıkamayacaksınız, benim yanımda hiçbir düşmanla savaşmıyacaksınız; çünkü baştan, oturup kalmaya razı oldunuz. Artık geri kalanlarla beraber oturun.»  

Tevbe s. 83. ayetinde savaştan daha önce kaçan münafıkların, daha sonra savaşa katılmak istemelerine karşılık cevap olarak onların bu isteklerinin ebeden kabul edilmeyerek savaşa çıkmalarına rıza gösterilmeyeceği beyanının görmekteyiz.  

[009.084] Onlardan ölen kimseye asla (ebeden) salat etme (dua etme), mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkar ettiler, fasık olarak öldüler.  

83. ayetin devamında savaştan geri kalarak nifaklarını ortaya çıkanların öldüğü zaman onlara müslüman bir kişiye uygulanacak olan muamelenin ebeden uygulanmaması emri vardır. 

[009.108]  Onun içinde asla (ebeden)namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescit çinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.   

Tevbe s. 108. ayetinde münafıkların tesis ettiği mescide ebeden girmemesi emredilmekte ve ebeden kelimesinin kullanılması dikkat çekicidir. 


[018.020]  «Şüphe yok ki, onlar eğer size galebe ederlerse sizi ya taşlarlar, veya sizi kendi milletlerine (dinlerine) döndürürler ve o takdirde artık ebedîyyen felâh bulamazsınız.»  

Kehf s. 20 ayette ashabı kehf'in alışverişe giden arkadaşlarına şehir halkının kendilerini buldukları takdirde başlarına gelecekleri konuşmaları anlatılmakta olup o halkın dinine dönüldüğü takdirde ebedi olarak kurutuluşa erilemeyeceğini söylemektedirler. 

 
[018.035] Daha sonra Cennet'ine girdi ve kendisine zulmederek: «Bunun asla (ebeden) yok olacağını sanmam.» dedi.

Kehf s. de anlatılan bahçe sahipleri kıssasında zalim bahçe sahibinin, bahçesi için kullandığı kesinlik ifadesi ebeden olarak ifade edilmektedir.  

 [018.057]  Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılmışken onlardan yüz çeviren ve önceden yaptıklarını unutan kimseden daha zalim var mıdır? Kuran'ı anlarlar diye kalblerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Sen onları doğru yola çağırsan da asla (ebeden) doğru yola gelmezler.

Kehf s. 57. ayetinde Allah cc nin ayetlerini dinleyip yola gelme konusunda ısrarcı olanların asla iman etmeyecekleri vurgusunun ebeden kelimesi ile ifade edilmesi yine dikkat çekicidir. 

[024.004] İffetli kadınlara zina isnat edip de, sonra dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun; ebediyen onların şahidliğini kabul etmeyin. İşte onlar yoldan çıkmış kimselerdir.

Nur s. 4. ayetinde iftiracı kişinin şahitliğinin ebedi olarak kabul edilmemesi emredilmekte yine ayette ebeden kullanılması o kişinin ölene kadar şahitliğinin kabul edilmemesi emredilmektedir.  

[024.017]  Böyle birşeyi asla (ebeden)bir defa daha tekrarlamayasınız diye Allah size öğüt veriyor; eğer iman etmiş iseniz.

Nur s. 17. ayetinde aişe validemize atılan iftira ilgili bağlamı olan ayette böyle bir hataya ebedi olarak düşülmemesi emredilmektedir.  

 [024.021]  Ey İnananlar! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin ki, o, hayasızlığı ve fenalığı emreder. Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir.

[033.053] Ey inananlar! Peygamber'in evlerine, yemeğe çağırılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilseniz girin ve yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu haliniz Peygamber'i üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin gönülleriniz de, onların gönülleri de daha temiz kalır. Bundan sonra ne Allah'ın Peygamber'ini üzmeniz ve ne de O'nun eşlerini nikahlamanız asla (ebeden) caiz değildir. Doğrusu bu, Allah katında büyük şeydir.

[048.012] Aslında siz, Peygamberin ve inananların,asla (ebeden) ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, gönüllerinize güzel görünmüştü de kötü sanıda bulunmuştunuz. Hayırsız bir topluluk oldunuz.

[059.011]  Münafıkların, kitap ehlinin inkarcılarından olan kardeşlerine: «Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız and olsun ki, biz de sizinle beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla(ebeden) uymayız; eğer savaşa tutuşursanız mutlaka size yardım ederiz» dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şahidlik eder.

[060.004]  İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız; sizin dininizi inkar ediyoruz; bizimle sizin aranızda yalnız Allah'a inanmanıza kadar ebedi düşmanlık ve öfke başgöstermiştir.» -Yalnız, İbrahim'in, babasına: «And olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez» sözü bu örneğin dışındadır- «Rabbimiz! Sana güvendik, Sana yöneldik; dönüş Sanadır.»

[062.006-7] De ki: «Ey Yahudiler! Bütün insanlar bir yana, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız ve bunda samimi iseniz, ölümü dilesenize!»Yaptıklarından ötürü, ölümü asla (ebeden)dileyemezler. Allah, zalimleri bilendir.

Yukarda verdiğimiz ayet mealleri "ebeden" kelimesinin dünya hayatı içindeki olaylarl ilgili kullanımına örnektir, dikkat edileceği üzere kelime sözlük anlamına uygun olarak parçalanmayan ve sürekli olan bir zaman süresini ifade etmektedir. İkinci olarak bu kelimenin ahiret ile ilgili kullanımlarına örnek olacak ayet meallerini vereceğiz.   

 [004.057]  İnanıp yararlı iş işleyenleri içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları en koyu gölgeliklere yerleştireceğiz.
[004.122]  İnanıp yararlı işler yapanları, Allah'ın gerçek bir sözü olarak, içinde temelli ve ebedi kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?
[004.169]  Ancak orada ebedî kalmak üzere cehennem onları yoluna (iletecektir). Bu da Allah'a çok kolaydır.
[005.119]  Allah, «Bu, doğrulara doğruluklarının fayda verdiği gündür; ebedi ve temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler onlarındır. Allah onlardan hoşnud olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnud olmuşlardır, bu büyük kurtuluştur» dedi.
[009.022]  Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz ki Allah katında büyük mükâfat vardır.
[009.100]  İyilik yarışında önceliği kazanan Muhacirler ve Ensar ile, onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnuddurlar. Allah onlara, içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır; işte büyük kurtuluş budur.
[018.003]  Onlar orda ebedi olarak kalıcıdırlar.
[033.065]  (Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.
[064.009]  Toplanma günü için, sizi bir araya getirdiği zaman, işte o, kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür; Allah'a kim inanmış ve yararlı iş işlemişse, Allah onun kötülüklerini örter, onu içinde temelli ve sonsuz kalacağı, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar; büyük kurtuluş işte budur.
[065.011]  İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten güzel bir rızık vermiştir.
[072.023]  «Benim yaptığım yalnız, Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir. Allah'a ve Peygamberine kim karşı gelirse ona, içinde sonsuz ve temelli kalınacak cehennem ateşi vardır.»
[098.008]  Onların Rableri katındaki mükafatı, içinde temelli ve sonsuz kalacakları, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah'tan razıdır. Bu, Rabbinden korkan kimseyedir.

Yukarda verilen ayet mealleri ahiret haliyle ilgili "halidine" kelimesi ile birlikte kullanılmış ve kesintisiz bir hayatın ahirette devam edeceği bildirilmektedir.  
Ebeden kelimesi ile birlikte kullanılan "halidine" kelimesi , " bir nesnenin, fesadın bozulmanın arız olmasından beri, veya muaf olması ve üzere bulunduğu hal üzere baki,sabit kalması,
varlığını sürdürmesi" anlamına gelmektedir. "Halidine fihe ebeden" şeklinde gelen terkib cennet veya cehennem ehlinin bulundukları yerde süreye bağlı olmaksızın herhangi bir bozulma gibi bir duruma düşmeden kalması anlamına gelmektedir.    

                                         CENNET VE CEHENNEMİN EBEDİLİĞİ 

Yukarda verdiğimiz ayet örneklerinde ebeden kelimesinin sonsuz ve kesintisiz bir zaman anlamı taşımasına rağmen cennet veya cehennemin ebedi olup olmaması tartışmalarının yaşandığına şahid olmaktayız. Cennet ve cehennemin sonlu olduğuna dair görüş beyan edenlerin dayandıkları delillerin konuyu direk olarak ilgilendiren ayetler olmadığı ancak yorum ve "benim düşüncem budur" şeklinde bir delile dayandığı görülmektedir. Bazılarının haşa Allah cc nin adaletini sorgulama cesaretine!! soyunarak "insanın yaşadığı zaman içinde yaptığı günahların ebedi olarak cezalandırılması adalete terstir" şeklinde görüş beyan edebildiğine şahid olmaktayız. Bu insanlar kişilerin cehenneme gitmek için yaptığı çalışmaları göz ardı ederek onların avukatlığına soyunmaları hümanist!! düşüncelerinin ağır bastığı ve kendi adalet anlayışlarını Allah cc ye dayatmak cüretinden başka bir şey değildir.

[028.088]  Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma. O'ndan başka ilah yoktur. O'ndan başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.
[055.026-27]  Üzerindeki her kes fanî Yüce ve iyilik sahibi Rabbinin yüzü bakidir;
Bu ayetler ile cennet veya cehennemin sonlu olduğu delili getirilmeye çalışılmaktadır. Dikkat edileceği üzere Allah cc nin kendi bekasını diğer varlıkların faniliği üzerinden anlatmakta olup konu ile alakalı bir ayet değildir.   

 [011.106-107-108] Bedbaht olanlar cehennemdedirler. Onlar orada ah edip inlerler. Senin Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça, orada ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin dilediğini yapar. Mutlu olanlar ise cennettedirler. Senin Rabbinin dilemesi hariç gökler ve yer durdukça orada ebedî kalacaklardır. Kesintisi olmayan bir ihsan içinde olacaklardır.

Hud suresindeki bu ayetlerde ise cennet ve cehennemden çıkışın Allah cc nin dilemesine bağlı olduğu gibi bir anlama çıkmaktadır. Bu ayette anlatılmak istenen cennet ve cehennemden çıkışın mümkün olması değildir. Ayetler sanki imkanlılık gibi bir durum bildirmesine rağmen "illa ma şae rabbüke" ibaresi bu konuda Allah cc nin tek yetkili başka birinin bu konuda herhangi bir yetkisi olmadığı anlamında olup imkansızlık bildirmektedir.   

[006.128]  Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesi hariç, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir.

Enam s. 128. ayetindeki "Allah'ın dilemesi hariç" cümlesine dikkat edelim, burada dilemenin istisna edilmesi o kafirlerin bir kısmının cehennemden çıkarılabileceğine dair değil asla çıkarılmaması anlamında olup rabbimiz, bu konuda söz söyleyebilecek tek merci'nin kendisi olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.

[044.056]  Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
Duhan s. 56. ayetindeki cennet ehlinin artık dünyada iken tattıkları ilk ölüm dışında başka ölüm tatmayacaklarının bildirilmesi bu konunun analaşılması bakımından önemli bir ayettir. 

Sonuç olarak; ebeden kelimesi ve kur'anda geçtiği ayetler çerçevesinde cennet ve cehennemin sonsuz bir mekan olduğu şeklinde anlaşılması daha doğru gözükmektedir. Herhangi bir müşkil durum ile ilgili olarak kur'anda aldığımız bilgi önce konuyu direk ilgilendiren ayetlerin anlamları üzerinden olmalıdır, konuyu ilgilendirmeyen veya dolaylı olarak ilgilendirdiği düşünülen ayetler üzerinden fikir beyan etmek bizi doğru bir anlayışa götürmeyecektir.   

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

12 Kasım 2013 Salı

Ğayb Kelimesi ve Kur'anda Geçtiği Ayetler

(El ğaybü)= Güneş veya başka bir şey gözden gizli,saklı hale geldi, gizlendi,saklandı anlamına gelen "ğaabe" fiilinin masdarıdır. Fiil olarak "ğaabe annii kezee"(bir şey benden gizli, saklı geldi ) anlamında kullanılır. Ayrıca , algıdan ve insanın bilgisine gizli, saklı kalan şeylerden'de gizli saklı (ğaaibün) kalanlarla ilgili kullanılır. 
Herhangi bir şeye insanlar nazarı dikkate alınarak "ğaybün" ve "ğaaibün" denir, yoksa yüce Allah dikkate alınarak değildir. Zira nasıl ki ondan göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey kaçmazsa aynı şekilde hiçbir şey'de onun için ğayb değildir.   

 Bu kelime ve türevlerinin kur'anda geçen ayet mealleri şu şekildedir. Bu ayetleri , 1-Allah cc nin gaybı bilmesi, 2- elçilerine gaybı açması, 3- mü'minlerin vasıflarından biri olması , 4- muhammed as ın gayb bilgisinin olmadığı, 5- gaybını kimseye açmadığı  şeklinde kategorize etmek mümkündür.

                                    1- ALLAH CC NİN GAYBI BİLMESİ

[002.033]  (Allah): «Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver.» dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): «Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim» dememiş miydim?» dedi.
[005.109]  O gün ki Allah bütün Resulleri toplayacak da «size ne cevab verildi?» buyuracak; «bizde ilim yok, sensin allâmülguyûb sen» diyecekler
[005.116]  Hem Allah buyurduğu vakit: Ey Meryemin oğlu Isâ! Sen mi dedin o insanlara; «beni ve anamı Allahın yanında iki ilâh edinin» diye? hâşâ, der: münezzeh sübhansın yarab! Benim için hakk olmıyan bir sözü söylemekliğim bana yakışmaz, eğer söyledimse elbette ma'lûmundur, sen benim nefsimdekini bilirsin: ben ise senin zatindekini bilmem, şüphesiz ki sen «allâmülguyub» sun
[006.059]  Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir.
[006.073]  Ve o Gökleri, Yeri yaradan hakkıyle o, hem ol! diyeceği gün o da oluverir. Hak onun dediği, Sur üfürüleceği gün de mülk onun, hem gaybe âlim hem şehadete, hakîm odur, habîr o
007.007] Sonra da onlara (yapmış olduklarını) bir bilgi ile elbette anlatacağız ve Biz (onlardan) gaibler olmuş değil idik.
[009.078]  Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır.

[009.094]  Onlara geri döndüğünüzde size özür belirttiler. De ki: «Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize, sizin durumunuzu haber vermiştir. Yaptıklarınızı Allah görecektir,O'nun Resulü de. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de Bilen'e döndürüleceksiniz ve O, yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.»
[009.105]  Ve de ki: «(Dilediğinizi) Yapınız. Elbette ki, Allah Teâlâ ve O'nun Peygamberi ve mü'minler sizin yaptıklarınızı göreceklerdir. Ve siz gaybı da, meşhut olanı da bilen zâta elbette döndürüleceksinizdir. Artık o da neler yapar olduğunuzu size haber verecektir.»
[010.020]  «Rabbinden ona (Muhammed'e) bir mucize indirilse ne olur!» derler. Onlara de ki: «Gaybı bilmek Allah'a mahsustur; bekleyin, doğrusu ben de sizinle birlikte beklemekteyim.»
[011.123]  Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et, O'na güven. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
[013.009]  O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.
[016.077]  Bütün Semavât-ü Arzın gaybını bilmek de Allaha mahsus, saat emri ise sâde lemhi basar gibi yâhud daha yakındır, şüphe yok ki Allah her şey'e kadir
[018.026]  De ki: «Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'na aittir. O, ne mükemmel görendir! O ne mükemmel işitendir! İnsanların O'ndan başka dostu yoktur. O, hiç kimseyi hükümranlığa ortak kılmaz.»
[023.092]  Allah, gaybı da şehâdeti de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
[027.065]  De ki: «Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur.» Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
[027.075]  Ve Yerde, Gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitabda olmasın
[032.006]  İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O'dur.
034.003]  İnkâr edenler: «Bize o kıyamet saati gelmez.» dediler. De ki: «Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir. O'nun ilminden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak açık bir kitaptadır.»
[034.048]  De ki: «Muhakkak Rabbim hakkı ilkâ eder, bütün gaybleri tamamıyla bilendir.»
[035.038]  Allah şüphesiz, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir.
[039.046]  De ki: «Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahade edilebileni de bilen Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin.»
[049.018] Doğrusu Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir.
[059.022]  O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur.
[062.008]  De ki: haberiniz olsun o kaçıp durduğunuz ölüm muhakkak gelip size çatacak, sonra, o bütün gayb ve şehadeti bilene iade olunacaksınız da o size neler yaptığınızı haber verecektir
[064.018]  Gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, Aziz (üstün ve güçlü), Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olandır.
                                     2-ELÇİLERİNE GAYBI AÇMASI

[003.044]  Bu Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin, çekişirlerken de orada bulunmadın.
[003.179]  Allah inananları sizin durumunuzda bırakacak değildir, temizi pisten ayıracaktır. Allah size gaybı bildirecek değildir; fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçip, ona gaybı bildirir. Artık Allah'a ve peygamberlerine inanın; inanır ve sakınırsanız size büyük ecir vardır.
[011.049]  İşte bunlar gayb haberlerinden, sana bunları vahyile bildiriyoruz, bundan evvel onları ne sen bilirdin ne kavmin, böyle, o halde sabret, her halde akıbet müttekılerindir.
[012.102]  İşte bu (Yusuf kıssası) gayb haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin).
[018.022]  (Kimileri): «Üçtür. Dördüncüleri köpekleridir.» diyecekler; (kimileri de): «Beştir, altıncıları köpekleridir.» diyecekler. Her ikisi de gaybi taşlama=bilinmeyen şey hakkında tahmin yürütmektir. (Bir kısmı da): «Yedidir, sekizincileri köpekleridir.» diyecekler. De ki: «Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir; onları insanlardan ancak pek azı bilir.» Artık bunlar hakkında bildirilenin dışında bir tartışmaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye birşey sorma!
[072.026-8]  O bütün gaybı bilir. Fakat gayblarına kimseyi vakıf etmez. Ancak, bildirmeyi dilediği bir elçiye bildirir. Bu durumda o elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler yerleştirir, ta ki o elçiler Rab’lerinin mesajlarını, o gözetleyicilerin kendilerine hakkıyle tebliğ ettiklerini kesin olarak bilsinler. Doğrusu Allah, kullarının nezdinde ne var, ne yoksa herşeyi ilmiyle ihata etmiş, her şeyi bir bir kaydetmiştir.
[081.024]  O, gayb hakkında cimri de değildir.


                            3-MÜ'MİNLERİN VASIFLARINDAN BİRİ OLMASI

[002.003]  Onlar, gaybe inanırlar, salatı ikame ederler, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarfederler.
[004.034] Er olanlar kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kerre Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler, onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kenidlerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın, yine dinlemezlerse döğün, dinledikleri halde incitmeye bahane aramayın, çünkü Allah çok yüksek, çok büyük bulunuyor
[005.094]  Ey İnananlar! Gıyabında Kendisinden, kimin korktuğunu ortaya koymak için, (ihramlıyken) elinizin ve mızraklarınızın ulaştığı avdan bir şeyle Allah and olsun ki sizi dener. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici azab vardır.
[012.052]  Yusuf, «Maksadım, vezire, gıyabında ihanet etmediğimi, hainlerin tuzaklarını Allah'ın başarıya erdirmediğini bilmesini sağlamaktı» dedi.
[019.061]  Rahman'ın kullanna gıyaben söz verdiği Adn cennetlerine, şüphe yok ki, O'nun verdiği söz, daima yerine getirilmiştir.
[021.049]  Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.'
[035.018] Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.
036.011]  Ancak zikri ta'kıyb eden ve gaybde rahmana haşyet besliyen kimseyi sakındırırsın, işte onu hem bir mağrifetle hem bir ecri kerîm ile müjdele
[050.033]  Gaybde rahmana haşyet duyan ve inâbeli bir kalb ile gelen kimselere
[057.025]  Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.
[067.012]  Çünkü o rablarına gıyabda saygı besliyenler yokmu, muhakkak ki mağfiret ve büyük bir ecir onlar içindir


                            4-MUHAMMED AS IN GAYBI BİLMEDİĞİ

[006.050]  De ki: «Size Allah'ın hazineleri elimdedir, demiyorum; gaybı da bilmiyorum; size, ben meleğim demiyorum, ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.» De ki: «Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?»
[007.188]  De ki: «Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.»
[011.031]  «Size, Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum; gaybı da bilmem; doğrusu melek olduğumu da söylemiyorum; küçük gördüklerinize Allah iyilik vermeyecektir diyemem; içlerinde olanı Allah daha iyi bilir. Yoksa şüphesiz haksızlık edenlerden olurum.»


                                         5- GAYBI KİMSEYE AÇMADIĞI 

[019.078]  O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı?
[012.081]  Babanıza dönün ve deyin ki: «Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.
[034.014]  Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.
[034.053]  Halbuki, O'nu evvelce inkar etmişlerdi ve gayba uzak bir yerden taş atıyorlardı.
[052.041]  Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır, böylece onlar yazıp duruyorlar?
 [082.016] Ve ondan gâib olmıyacaklardır

"Ğayabetin" kelimesi olarak yusuf s 10 ve 15. ayetlerinde geçer

[012.010]  İçlerinden biri: «Yusuf'u öldürmeyin, onu bir kuyunun derinliklerine bırakın. Böyle yaparsanız yolculardan onu bulup alan olur» dedi.
[012.015]  Yusuf'u oturup bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik.

Kategorize etmeye çalışarak meallerini verdiğimiz "ğayb" kelimesi ve türevlerinin tamamı yukarda olup ilgili ayetlerinin , elçilere açılan gaybın sınırı ve mahiyeti ile konusu ile ilgili olarak düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız. 

"Muhammed as ın gaybı bilmediği" başlığı altındaki ayetlerin rehberliği altında muhammed as ın gayb bilgisinin olmadığı kesin olarak bildirilmesine rağmen, hadis literatümüzde  fiten ve melahim başlıkları altındaki hadisler bu ayetleri yok sayarcasına bir çok gaybi haberi muhammed as a istinaden vermektedirler. "Ben gaybi bilmem" diyen bir elçinin bu tür haberler vermesinin mümkün olmadığı bilinmesine rağmen fırkacılık taasubu daha baskın gelmiş herkes kendi fırkasını övmek veya düşman fırkayı yermek amaçlı olarak muhammed as ın ağzından bu sözleri ona iftira olarak isnad etmekten çekinmemişlerdir.   

 "Elçilerine gaybı açması" başlığı altındaki ayetlerin rehberliğinde muhammed as a açılan gaybın mahiyeti açıkça bildirilmiştir. Kendisinden önceki kavimler ile ilgili haberler gayb'ın kur'an ayetleri içinde açılması yolu ile ona bildirilmiş olup , gelecek gayb ile haberler yani kıyamet,hesap cennet,cehennem gibi haberler yine kur'an ayetleri içinde ona açılmış , o da elçiliği gereği bu haberleri insanlara okumuştur.    

Geçmiş kavimler ve elçiler ile ilgili haberler ona kıssa yollu anlatımlar olarak verilmiş ve bazı kıssaların sonlarında"sen ve kavmin bunu dah önceden bilmiyordun" veya sen yanlarında değildin" şeklindeki ayetlerle bu kıssalar ile bilgisinin sadece kur'an ayetleri miktarı kadar olduğunu bildiren ayetlerin aksine  olarak tefsir kitaplarında yer alan rivayetlerde anlatılan kıssalardan kat kat fazla olarak kur'an harici bilgiler ile doldurulmuş ve adına hadis denilerek muhammed as a atfedilmiştir. Kur'an , "senin bilgin bu kadar" demasine rağmen muhammed as bu bilgileri acaba nereden aldı diye sormak maalesef kimsenin aklına gelmemiş aksine hikaye ve masal türünden olması hasebiyle çoğu insanlar arasında rağbet bile görmüştür. Şunu kesinlikle ifade edelimki; tefsir kitaplarında geçmiş kavimlerin kıssalarına ait kur'ab harici bilgilerin tamamı uydurma ve israilyyat adı verilen bilgiler kapsamında olup "hadis" adı altında gelen haberlerin tamamı uydurmadır.  

                                               EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.





10 Eylül 2013 Salı

Rızk Kavramı ve Kur'anda Geçtiği Ayetler

"Rızk" kelimesi sözlükte, bazen dünyevi bazen uhrevi olarak verilen ihsan,vergi yada lutuf anlamında , bazende nasip,pay,hisse anlamında, bazende,karna ulaşan ve kendisiyle gıdalanılan ve beslenilen şeyi ifade etmek için kullanılır. 
"A'ta essultanu rızkalcundi" (sultan ordunun ulufesini verdi)
"Ruziktu ilmen" (ilimle rızıklandırıldım, bana ilim ihsan edildi)      (El müfredat)

Kelimenin anlamı bu şekilde olup bu kelimenin geçtiği ayetlerin meali aşağıdadır.

-----[005.088] Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.
-----[006.142]  Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.
-----[007.050]  Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.
-----[008.026]  Yeryüzünde az sayıda olduğunuz ve zayıf sayıldığınız için insanların sizi esir olarak alıp götürmesinden korktuğunuz zamanları, hatırlayın. Allah, şükredesiniz diye sizi barındırmış, yardımıyla desteklemiş, temiz şeylerle rızıklandırmıştır.
-----[016.072]  Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
-----[016.114]  Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.
-----[030.040] Allah odur ki sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir, hiç sizin şeriklerinizden bunlardan birini yapacak var mı? Çok münezzeh ve çok yüksektir o sübhan onların şirkinden
-----[036.047]  Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.
-----[040.064]  Sizin için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
-----[002.057]  Bulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin» dedik. Onlar Bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı.
-----[002.172]  Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.
-----[002.254]  Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir.
-----[007.160] Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Milleti Musa'dan su isteyince ona: «Asanla taşa vur» diye bildirdik; ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin» dedik. Onlar, karşı gelmekle, Bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
-----[020.081]  Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı haketmeyesiniz. Gazabımı hakeden kimse muhakkak mahvolur.
-----[030.028]  Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.
-----[063.010]  Birine ölüm gelip de: «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam» diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedin.
-----[016.075]  Allah şunu temsil getirdi: bir abdi memlûk, hiç bir şey'e kudreti yok, bir de o zat ki kendisine tarafımızdan güzel bir rızık nasîb etmişiz de o ondan gizli, açık infak edip duruyor, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Bütün hamd Allahındır amma çokları bilmezler
-----[002.003]  Onlar ki, gayba iman edip namazı dürüst kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.
-----[008.003] Onlar ki; namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler.
-----[010.093]  And olsun ki, İsrailoğullarını iyi bir yere yerleştirdik, onlara temiz rızıklar verdik, kendilerine bir bilgi gelene kadar ayrılığa düşmediler.
-----[013.022] Ve onlar ki, Rablerinin rızasına ermek için sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli açık harcarlar ve kötülüğü iyilik ile savarlar. İşte bunlar, dünya yurdunun akibeti onlara mahsustur.
-----[014.031]  İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alış-veriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.
-----[016.056]  Onlar haklarında hiçbir ciddi bilgiye sahip olmadıkları düzmece ilahlara kendilerine verdiğimiz rızıklardan pay ayırırlar.»
-----[017.070]  And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.
-----[022.035]  Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
-----[028.054]  İşte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar.
-----[032.016]  Yanları yataklarından aralaşır (uzaklaşır), korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz azıklardan hayıra sarfederler.
-----[035.029]  Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
-----[042.038]  Ve onlar ki rabları için da'vete icâbet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyurukları da aralarında şurâdır (danışıklıdır), kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar masraf da verirler
-----[045.016]  Andolsun ki, Biz vaktiyle İsrail oğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik vermiştik. Kendilerini temiz rızıklardan rızıklandırmıştık ve alemlerin üstüne geçirmiştik.
-----[004.039]  Bunlar Allah'a, ahiret gününe inanmış, Allah'ın verdiği rızıklardan sarfetmiş olsalardı ne zararı olurdu? Oysa Allah onları bilir.
-----[006.140] Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.
-----[022.028]  Kendilerine ait bir takım menfaatlara şahit olsunlar; Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını ansınlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.
-----[022.034]  Biz her ümmete kurban kesmeyi, ibadet olarak emrettik. Amaç, Allah'ın insanlara rızık olarak sunduğu hayvanları keserken O'nun adını anmaktır. İlahınız tek ilahtır, yalnız O'na boyun eğiniz. Ey Muhammed, alçak gönüllü saygılıları müjdele.
-----[011.088] Ey kavmim! dedi: söyleyin bakayım eğer ben rabbımdan bir beyyine üzerinde bulunuyorsam ve o kendisinden bana güzel bir rızık ihsan etmiş ise ne yapmalıyım? Ben size muhalefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum, ben sade gücüm yettiği kadar ıslah istiyorum, muvaffakıyyetim de Allah iledir, ben yalnız ona dayandım ve ancak ona yüz tutarım.
----[003.027]  Geceyi gündüze, gündüzü geceye geçirirsin; ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın; dilediğini hesapsız rızıklandırırsın».
-----[020.132]  Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır.
-----[006.151]  De ki: «Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin ve onların rızkını veren Biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır.»
-----[017.031]  Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek, şüphesiz büyük bir günahtır.
-----[002.212]  İnkar edenlere, dünya hayatı güzel görünür, onlar, inananlarla alay ederler, oysa, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar kıyamet günü onların üstünde olacaklardır. Allah dilediğini hesabsız şekilde rızıklandırır.
-----[003.037]  Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve «Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.
-----[024.038]  Allah, onları işlediklerinin en güzeliyle mükafatlandırır ve lütfundan onlara fazlasıyla verir. Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.
-----[042.019]  Allah, kullarına lütufta bulunandır. Dilediğini rızıklandırır. Kuvvetli olan da güçlü olan da O'dur.
-----[010.031] De ki: «Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?» Onlar: «Allah'tır! « diyecekler. «O halde O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?» de.
-----[027.064] Yoksa, önce yaratan, sonra da yaratmayı tekrar edecek olan; size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? De ki: «Eğer doğru sözlülerden iseniz, açık delilinizi getirin.»
-----[034.024]  De ki: «Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?» De ki: «Allah'tır. Öyleyse doğru yolda veya apaçık bir sapıklıkta olan ya biziz ya sizsiniz.»
-----[035.003]  Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz?
-----[067.021]  Allah size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır? Hayır; onlar, azgınlık ve nefrette direnmektedirler.
-----[022.058]  Allah yolunda hicret edenlere, sonra öldürülen veya ölenlere Allah, elbette onlara güzel bir rızık verecektir. Rızık verenlerin en hayırlısı yalnız Allah'tır.
-----[065.003]  Ve ona beklemediği yerden rızk verir. Kim Allah'a güvenirse kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
-----[029.060]  Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkını Allah verir. O, işitir ve bilir.
-----[002.126]  Ve o vakit İbrahim: «Ya Rab, burasını güvenilir bir yer kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır!» dedi. Allah da: «İnkar edenleri de rızıklandırır, kısa bir zaman için hayattan nasip aldırırım. Sonra onları cehennem azabına girmek zorunda bırakırım ki, o ne yaman bir inkılaptır!» buyurdu.
-----[005.114]  Meryem oğlu İsa, «Allahım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve Sen'den bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın» dedi.
-----[014.037]  «Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt- i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.
-----[004.005] Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı, beyinsizlere vermeyin, kendilerini bunların geliriyle rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
-----[004.008]  (Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
-----[002.025]  İnananlar ve yararlı işler yapanlara, kendilerine altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Onlara buranın bir ürünü rızık olarak verildiğinde, «Bu daha önce de rızıklandığımızdır» derler. Bunlar, söylediklerinin benzerleri olarak sunulmuştur. Onlara orada tertemiz eşler vardır ve orada temelli kalırlar.
-----[012.037] Dedi ki: Size rızık olmak üzere verilen yemeklerin gelmesinden önce onun yorumunu bildiririm. Bu; Rabbımın bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmaz bir kavmin dinini terkettim. Hem onlar, ahirete küfrederdi.
-----[003.169]  Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.
-----[040.040]  «Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde rızıklanırlar.»
-----[002.060]  Musa, milleti için su aramıştı; «Asanla taşa vur» dedik; ondan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin, için, yalnız yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
-----[007.032] «Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?» «Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir» de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.
-----[008.004]  İşte gerçekten inanmış olanlar bunlardır. Onlara Rablerinin katında mertebeler, mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.
-----[008.074]  İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.
-----[010.059]  De ki: «Allah'ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helal kıldığınızı görmüyor musunuz?» De ki: «Size Allah mı izin verdi, yoksa Allah'a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?»
-----[013.026]  Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir.
-----[016.071] Allah rızıkda kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur. Üstün kılınanlar, emirleri altında bulunanların rızıklarını vermezler. Oysa rızıkta hepsi eşittir. Allah'ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar?
-----[017.030]  Doğrusu senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. O kullarını gören ve haberdar olandır.
-----[018.019] Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin
-----[020.131] Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır.
-----[022.050]  Cömertçe verilmiş rızık ve mağfiret, inanan ve yararlı iş işleyenleredir.
-----[024.026]  Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır.
-----[028.082]  Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler: «Demek Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkarcılar başarıya eremezler» demeye başladılar.
-----[029.017]  Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. Siz O'na döneceksiniz.
-----[029.062]  Allah, kullarından dilediğine rızkı bol ve ölçüye göre verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.
-----[030.037]  Allah'ın, rızkı dilediğine yayıp bir ölçüye göre verdiğini görmezler mi? Doğrusu bunda, inananlar için dersler vardır.
-----[034.004]  Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için (her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.
-----[034.015]  Sebelilerin yurtlarında Allah'ın kudretine bir işaret vardır: Sağlı sollu iki bahçe vardı. Onlara: «Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. İşte hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rab» denmişti.
-----[034.036]  De ki: «Şüphesiz Rabbim rızkı dilediğine genişletir ve bir ölçüye göre verir, fakat insanların çoğu bilmezler.»
-----[034.039]  De ki: «Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını hem genişletir ve hem de ona daraltıp bir ölçüye göre verir; sarfettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır.»
-----[037.041]  Onlar için bir «ma'lûm rızık» var
-----[039.052]  Allah'ın rızkı dilediğine yaydığını ve kısıp bir ölçüye göre verdiğini bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır.
-----[042.012]  Göklerin ve yerin kilitleri O'nundur. Dilediğine rızkı yayar ve isterse kısar, bir ölçüye göre verir. Doğrusu O herşeyi bilendir.
-----[042.027]  Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir.
-----[045.005]  Gece ile gündüzün birbiri ardından gelmesinde, gökten, Allah'ın rızık vermek için yağmur indirip, yeri onunla, ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarları yönetmesinde, akleden kimseler için dersler vardır.
-----[051.057]  Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem.
-----[002.022]  O, yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi; artık Allah'a, bile bile eş koşmayın.
-----[014.032]  (O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.
-----[016.067]  Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvalarından da, bundan hem bir müskir çıkarırsınız hem de bir güzel rızık, her halde bunda aklı olan bir kavm için elbet bir âyet var
-----[016.073]  Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendilerine verecek rızıkları olmayan ve vermeye güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?
-----[028.057]  «Seninle beraber doğru yolda gidersek, yurdumuzdan ediliriz» dediler. Onları katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplandığı güvenli ve kutlu bir yere yerleştirmedik mi? Ama çoğu bilmezler.
-----[033.031]  Sizlerden Allah'a ve Peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyenlere ecrini iki kat veririz; ona cömertçe rızık hazırlamışızdır.
-----[040.013] Size mucizelerini gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.
-----[050.011]  Kullara rızk için, ve onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz, işte o huruc da böyledir
-----[065.011]  İnanıp yararlı işler işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere, size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş işlerse, Allah onu, içinde temelli ve sonsuz kalınacak, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah ona gerçekten güzel rızık vermiştir.
-----051.022] Rızkınız da, size vaadolunan şeyler de semadadır.
-----[056.082]  Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?
-----[038.054]  Doğrusu, verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir.
-----[065.007] Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin; rızkı ancak kendisine yetecek kadar verilmiş olan kimse, Allah'ın kendisine verdiğinden versin; Allah kimseye, verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah, güçlükten sonra kolaylık verir.
-----[067.015] Yeryüzünü, size boyun eğdiren O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır.
-----[089.016]  Amma her nezaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakıt da rabbım bana ihanet etti der.
-----[011.006] Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı ancak Allah'a aittir. O, canlıları babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta iken de bilir. Her şey apaçık bir Kitaptadır.
-----[016.112]  Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir: Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı.
-----[019.062]  Orada boş sözler değil sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar.
-----[002.233]  Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf) e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da, çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerindeki (sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun vereceğinizi ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı görendir.
-----[015.020] Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
-----[023.072]  Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
-----[062.011]  Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yöneldiler. De ki: «Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir.»
-----[051.058] Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır.