SURESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SURESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2019 Pazartesi

NİSA SURESİ MEALİ

1- Ey insanlar, Rabbinizden korunun. O'ki, sizi bir tek nefisten* yaratttı ve ondan da eşini yarattı ve  ikisinden birçok erkekler ve kadınlar yaydı. Ve Allah'tan korunun, O'ki, O'nunla birbirinizden istekte bulunuyorsunuz ve yakınlık (bağlarını koparmak)tan da. Hiç şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde gözcüdür.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre, Adem ile temsil edilmektedir. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

2- Ve yetimlere mallarını verin. Temiz olanı, temiz olmayana değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza (katarak) yemeyin. Şüphesiz ki bu büyük günahtır.

3- Ve eğer yetimler hakkında adaleti sağlayamamaktan endişe ettiyseniz, o takdirde size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Ve eğer eşit davranamayacağınızdan endişe ettiğiniz takdirde ise, bir eş veya sağ ellerinizin sahip olduğu kadınla (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

4- Ve kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle ondan size bir şey bağışladıkları takdirde, artık onu afiyetle iç huzuru ile yeyin.

5- Ve Allah'ın sizin için geçim vesilesi kıldığı (yetimlere ait olan) mallarınızı, (o malı idare edemeyecek) kıt akıllı yeteneksiz (yetim) lere vermeyin. (O malların geliri ile) onların rızıklandırın ve giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6- Ve yetimleri nikah çağına ulaştıkları zamana kadar denemeye tabi tutun. Eğer onlardan bir kabiliyet sezdiğiniz takdirde, mallarını onlara hemen teslim edin. Büyüyecekler diye o malları israf ve aceleyle yemeyin. Zengin olan bundan böyle iffetli davransın. Fakir olan ise bundan böyle güzel ve uygun bir biçimde yesin. Mallarını onlara teslim ettiğiniz zaman üzerlerine şahit bulundurun. Ve hesap görücü olarak Allah kafidir.

7- Anne baba ve yakınların geriye bıraktığından, erkekler için pay vardır. Anne baba ve yakınların geriye bıraktığından da kadınlar için de pay vardır. Bırakılan az veya çok olsun ondan (kadınlara verilmesi) zorunlu kılınmış pay vardır.

8- Paylaştırma esnasında, (miras düşmeyen) yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunmuşsa, onlara da ondan yararlandırın ve onlara güzel ve uygun söz söyleyin.

9- Ve arkalarında kendilerini koruyamayacak soy bıraktıkları takdirde (onların akıbetlerinden) endişe etmekte olanlar, (miras düşmeyenlere haksızlık etmekten) korksun. Artık Allah'tan korunsunlar ve doğru söz söylesinler.

10- Şüphesiz ki, yetimlerin mallarını yanlış yaparak yiyenler, ancak ve ancak karınlarına ateş yiyorlar. Ve onlar alevli ateşe dayanak olacaklar.

11- Allah size çocuklarınız hakkında erkeğe iki kadın hissesi emrediyor. Eğer (ölenin erkek çocuğu olmaz) kadınlar ikinin üzerinde ise, bırakılan malın üçte ikisi onlarındır. Eğer  tek kadın ise, yarısı onundur. (Ölen kişinin) çocuğu varsa anne ve babası için her birine altıda bir vardır. Eğer (ölen kişinin) çocuğu yoksa ve ona anne babası mirasçı oluyorsa, annesine (mirastan) üçte bir vardır. Eğer (ölen kişinin) kardeşleri varsa, annesine (mirastan) altıda bir vardır. (Bu paylaşım ölen kişinin) yaptığı vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size menfaat bakımından daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. (Bunlar) Allah tarafından verilen uygulanması kesin hükümdür. Şüphesiz ki Allah bilici doğru karar vericidir. 

12- Eşlerinizin eğer çocukları yoksa, bıraktığının yarısı sizindir. Eğer onların çocukları varsa yaptığı vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri, yaptığınız vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra onlarındır. Eğer erkek veya kadına anne baba ve çocukları olmadığı halde varis olunuyor, onun da erkek veya kız kardeşi bulunuyor ise, onlardan her birine altıda bir pay vardır. Eğer kız ve erkek kardeşler birden fazla iseler, vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra zarara uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar. Bunlar Allah'tan bir emirdir. Allah bilici cezalandırmakta acele etmeyendir.

13- Bu Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu ölüm görmemek üzere kalacakları altından nehirler akan cennetlere girdirir. Ve bu büyük kurtuluştur.

14- Ve kim Allah'a ve elçisine isyan eder, O'nun sınırlarını aşarsa, onu ölüm görmemek üzere kalacağı ateşe girdirir. Ve onun için hor ve hakir edici azap vardır.

15- Ve kadınlarınızdan fuhuş (işlediği gerekçesi) ile gelenlere,  içinizden dört şahit isteyin. Eğer bunlar şahitlik ettilerse, artık ölüm onların hayatlarını tamamlayıncaya, veya  Allah onlara yol açıncaya kadar  evlerde tutun.

16- Ve içinizden onunla (fuhuş işledikleri gerekçesi ile) gelen  iki erkeğin ikisine de artık (sert önlemler alarak) eziyet edin. Eğer itaatle döndüler ve durumlarını düzelttilerse artık o ikisin(e uygulanan önlemler)den vazgeçin. Şüphesiz ki Allah daima (lütufla) çokça dönücü merhamet edicidir.

17- Allah'ın (cezalandırmamayı) üzerine aldığı dönüş, ancak ve ancak o kimseler içindir ki, bilmeden bir kötülük yapar, sonra hemen ardından (ölüm anı gelmeden önce itaatle) dönerler. İşte Allah'ta onlara (lütuf ile) döner. Allah bilici doğru karar vericidir. 

18- Ve (kabul olan) dönüş, kötülükleri yaparlar, ta ki onlardan birine ölüm anı geldiği zaman  "Şüphesiz ki ben şimdi döndüm" demiş olan ve inkarcı olarak ölen kimseler için değildir. İşte onlara acı veren azap hazırladık.

19- Ey inanmış olanlar, kadınları miras olarak zorla almanız size helal değildir. Onlara verdiğinizin bir kısmını götürmeniz için, apaçık bir hayasızlık (suçu) getirmedikçe onlara engel çıkarmayın. Onlarla iyi ve güzel bir şekilde geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, sizin bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda çokça hayır kılmış olabilir.

20- Ve eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz ve onlardan birine kantar kantar (mehir) vermiş olsanız bile, ondan hiçbir şey almayın. Onu iftira atarak ve apaçık bir günah (yüklenmiş olarak) alır mısınız?.

21- Ve onu nasıl  alırsınız? birbiriniz ile içli dışlı olmuş ve onlar da sizden (haklarını gözetme hususunda) kayıtlanmış sözleşme almışlardı.

22- Ve kadınlardan, babalarınızın nikahlamış olduklarını nikahlamayın. Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz ki o hayazsızlık ve gazabı gerektiren ve kötü bir yoldu.

23- Sizlere analarınız ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve erkek  kardeş kızları ve kız kardeş kızları ve sizi emzirmiş olan süt anneleriniz ve süt kızkardeşleriniz ve kadınlarınızın anneleri ve kendileri ile cinsel birliktelik kurmuş olduğunuz kadınlarınızın sizin odalarınızda himayenizdeki üvey kızlarınız (ile nikahlanmak) haram kılındı. Eğer anneleri ile cinsel birliktelik kurmamışsanız (onları nikahlamakta) size bir günah yoktur. Ve kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi de (aynı anda nikah altında) birlikte bulundurmak ta (size haram kılındı). Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

24- Ve kadınlardan sağ ellerinizin sahip olduğu (savaş esiri olarak alınmış kadınlar) hariç, evli olanlar ile de (nikahlanmanız haram kılındı). (Bunlar) Allah'ın sizin üzerinize yazdığıdır. Bunların dışındakiler ise, iffetli ve zinadan kaçınanlar olmanız şartıyla mallarınız ile (mehirlerini vererek) istemeniz size helal kılındı. Onlardan hangisiyle faydalandıysanız onlara zorunlu kılınan ücret (mehir)lerini verin. zorunlu kılınan (mehr)in belirlenmesinden sonra karşılıklı rıza ile kararlaştırdığınız (erkeğin mehri arttırması veya kadının mehrin bir kısmından geçmesi) miktarda size bir günah yoktur. Allah bilici doğru hüküm vericidir.

25- Ve içinizden kimin hür mü'min kadınları nikahlamaya (maddi bakımdan) gücü yetmezse, sağ ellerinizin sahip olduğu mü'min cariyelerinizden (nikahlasın). Allah sizin inancınızı çok iyi bilmektedir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse iffetli, zinadan kaçınmış ve gizli dost tutmamış olmaları şartıyla, onları velilerinin izni ile ücret (mehir)lerini güzel ve uygun olarak vererek nikahlayın. Artık evlendikleri zaman eğer hayasızlık (suçu) getirdilerse, onlara hür mü'min kadınlara verilen azaptan (100 celdeden)  yarısı vardır. Bu (cariye ile evlenme izni) içinizden günaha düşme korkusu duyan içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

26- Allah size (helal ve haramı) açıklamayı ve (aynı hükümler ile muhatap olan) sizden öncekilerin yoluna iletmeyi ve size (lütufla) dönmeyi istiyor. Allah bilici doğru karar vericidir.

27- Ve Allah size (lütufla) dönmeyi istiyor. Düşkünlüklerine uyanlar ise, sizin büyük sapma ile sapmanızı istiyor.

28- Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek istiyor. İnsan zayıf yaratılmıştır. 

29- Ey inanmış olanlar, mallarınızı aranızda yanlış yollarla yemeyin. Ancak sizden karşılıklı rızadan (olan) ticaret ile olması hariç. Birbirinizi de(meşru bir sebep olmadıkça) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı bağışlayıcıdır.

30- Ve kim düşmanlık ve haksızlıkla bunu yaparsa, yakında biz onu ateşe dayanak yapacağız. Bunu yapmak ise Allah'a kolaydır. 

31- Yasaklandığınız büyük günahlardan uzak durursanız, kötülüklerinizi sizden örter ve sizi değerli bir yere girdiririz.

32- Ve Allah'ın onunla kiminizi kiminizden üstün kıldığı şeylere temenni etmeyin. Erkekler için kazandıklarından pay, kadınlar için de kazandıklarından pay vardır. Allah'ın lütfundan isteyin. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilicidir.

33- Anne baba ve yakınların bıraktığından, hak sahipleri tayin ettik. (Hukuken mirasçı olmaya hakkı olmadığı halde)yeminlerinizin bağladığı (mirastan pay verilmesi sözü verilen) kimselere de paylarını verin. Şüphesiz ki Allah her şeye şahittir.

34- Erkekler, Allah'ın kiminizi kiminizden üstün kılmış olmasından, ve (ailesi için) mallarından harcama yapmalarından dolayı, kadınlar üzerinde koruyucu ve yöneticidirler. Artık doğruları işleyen kadınlar, itaatten ayrılmayan, Allah'ın ( kendi haklarını) korumasına mukabil görünmeyeni (avret mahallerini) koruyan kadınlardır. Dikleşmesinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın, (dikleşmeye devam ederlerse) sonra onlara vurun. Bundan sonra eğer size itaat ederlerse artık onlara karşı bu tedbirleri uygulamayı bırakın. Şüphesiz ki Allah yücedir  büyüktür.

35- Ve eğer karı kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, o zaman da erkeğin tarafından doğru karar veren bir kişiyi, kadının tarafından da doğru karar veren bir kişiyi gönderin. Tayin edilen bu iki kişi, eğer düzeltmek isterlerse, Allah karı kocanın arasını uzlaştırır. Şüphesiz ki Allah bilici haber alıcıdır.

36- Ve Allah'a kulluk edin ve hiçbir şeyi O'na ortak olarak koşmayın. Anne babaya ve yakınlara ve yetimlere ve yoksullara ve yakın komşuya ve uzak komşuya ve yakın arkadaşa ve yolda kalana ve sağ ellerinizin sahip olduklarına iyilik edin. Şüphesiz ki Allah kendini beğenmiş övüneni sevmez.

37- Onlar ki cimrilik ederler ve insanlara da cimri olmayı telkin ederler  ve Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiklerini gizlerler. İnkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladık.

38- Ve Onlar mallarını insanlara gösteriş için harcarlar ve ne Allah'a ve  ne de ahiretin gününe inanırlar. Şeytan her kime arkadaş olursa ise, o ne kötü bir arkadaştır.

39- Onlar, Allah'a ve ahiretin gününe inanmış, ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden (gösteriş yerine hayır yolunda) harcamış olsalardı ne olurdu? Allah onları bilicidir.

40- Şüphesiz ki Allah, zerre kadar yanlış yapmaz. Ve eğer bir iyilik olursa onu kat kat artırır, ve kendi katından büyük mükafat verir.

41- Her topluluktan bir şahit getirdiğimiz ve seni de şunların üzerine şahit getirdiğimiz zaman (halleri) nasıl olacak?

42- O gün inkar etmiş ve elçiye isyan etmiş olanlar yerle bir olmayı isteyecek ve hiçbir sözü de Allah'a gizleyemeyecekler.

43- Ey inanmış olanlar, sarhoş haldeyken ne söylediğinizi bilene, cünüp haldeyken yolculuk haliniz müstesna olmak üzere, yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya sefer halinde veya biriniz tuvaletten gelmiş veya kadınlar dokunmuş (cinsel ilişkide bulunmuş) fakat su bulamıyorsanız o zaman temiz toprağa yönelip yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah, çok affedici bağışlayıcıdır.

44- Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi?,  Onlar sapkınlığı satın alıyorlar ve sizin de yolu sapıtmanızı istiyorlar.

45- Ve Allah düşmanlarınızı çok iyi bilmektedir. Ve Allah sahip çıkan koruyucu olarak size kafidir. Ve Allah yardım edici olarak da size kafidir.

46- Yahudilerden bir kısmı, kelimeyi konulduğu yerinden kaydırıyorlar ve dillerini eğip bükerek ve dine dil uzatarak, "işittik ve isyan ettik, işit işitemez olasıca" ve "raina" diyorlar. Eğer onlar, "işittik ve itaat ettik, işit, ve bizi gözet" demiş olsalardı, onlar için şüphesiz hayırlı ve daha sağlam bir davranış olmuştu. Ancak Allah, onları inkarları yüzünden uzaklaştırmıştır, bundan dolayı onların hiçbiri inanmaz*.

*İlla galilen ifadesine pek azı yerine hiçbiri anlamını tercih etmemiz, Arap dilinde bazen azlık ifadesi ile tamamının kast edilmiş olmasındandır.

47- Ey kitap verilmiş (Yahudi)ler, bir takım yüzleri silip enselerine çevirmezden*, veya onları Cumartesi'nin arkadaşlarını (yasaklarını çiğneyenleri) uzaklaştırdığımız gibi uzaklaştırmazdan önce, beraberinizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın (azap) emri (her zaman) yerine gelmiştir. 

(*) Bu bir deyim olup, "Doğru yolu bir daha bulamayacak bir şekilde saptırmazdan, türlü türlü mahrumiyet ve zilletlere uğratmazdan önce" anlamındadır. (Kurtubi)

48- Hiç şüphesiz ki Allah, O'na ortak koşulmasını (hesap gününde) bağışlamaz. Bundan aşağı olan (günahlar)ı dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle büyük bir günah uydurmuş olur.

49- Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır Allah dilediğini temize çıkarır. Ve onlar (hesap gününde) hurma çekirdeği lifi kadar olsa dahi haksızlığa uğratılmazlar.

50- Bak Allah üzerine  nasıl yalan uyduruyorlar. Ve apaçık bir günah olarak bu kafidir.

51- Kendilerine kitaptan pay verilmiş olan (Yahudi)leri görmedin mi?, Put ve Tağut'a* inanıyorlar ve o inkarcılar için "Bunlar inanmış olanlardan daha (doğru) yoldadır" diyorlar. 

*Allah'ın yetki alanını ihlal ederek haddi aşmak.

52- İşte bunlar Allah'ın uzaklaştırdığı kimselerdir ve Allah kimi uzaklaştırırsa ona için bir yardımcı bulamazsın.

53- Yoksa onların hükümranlıktan bir payları mı var? Öyle olsaydı insanlara bir zırnık dahi vermezlerdi.

54- Yoksa onlar Allah'ın kendi lütfundan insanlara verdiklerini çekemiyorlar mı? Oysa biz kesinlikle İbrahim ailesine kitap ve doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği vermiştik. Ve onlara büyük bir hükümranlık ta vermiştik.

55- Onlardan (Yahudiler) ona (İbrahim'e) inanmış olan da var ve ondan engellemiş olan da var. Ve alevli ateş olarak cehennem kafidir.

56- Şüphesiz ki, ayetlerimizi inkar etmiş olanları, yakında ateşe yaslandıracağız. Derileri her ne zaman pişip kızardıkça, azabı tatsınlar diye onları başkalarıyla değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, güçlü, doğru karar vericidir.
 
57- Ve İnanmış  ve doğruları işlemiş olanları ise, ebedi olarak ölüm görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetlere girdireceğiz. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Ve onları koyu gölgeye girdireceğiz.

58- Şüphesiz ki Allah size emanetleri sahibine geri ödemenizi ve insanlar arasında karar verdiğiniz zaman adaletle karar vermenizi emrediyor. Şüphesiz ki, Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah işitici görücüdür.

59-  Ey inanmış olanlar, Allah'a itaat edin ve elçiye  itaat edin ve içinizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, eğer Allah'a ve ahiretin gününe inanıyorsanız onun çözümünü Allah'a ve elçisine döndürün. Böyle yapmanız hayırlı ve sonucu bakımından daha güzeldir.

60- Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun?   Tağut'a muhakeme olamk istiyorlar. Oysa ki onu kesinlikle inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları uzak sapkınlıkla saptırmak istiyor.

 61- Onlara, Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin denildiği zaman, o iki yüzlülerin senden büsbütün uzaklaşmakta olduklarını gördün.

62- Kendi elleri ile sundukları yüzünden musibet isabet ettiği zaman nasıl olacak? Sonra sana "Biz iyilik ve ara bulmaktan başka  bir şey istemedik" diye, Allah'a yemin ederek geldiler.

63- İşte onlar, kalplerinde olanı Allah'ın bildiği kimselerdir. Artık onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara tesir edecek söz söyle.

64- Elçiden hiç birini Allah'ın izni ile itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Onlar kendilerine yanlış yaptıklarında, sana gelip Allah'tan bağışlanma istemiş ve elçi de onlar için bağışlanma istemiş olsaydı, Allah'ı kesinlikle (lütufla) dönücü  ve merhamet edici olarak bulmuşlardı.

65- Hayır Rabbine andolsun ki, onlar aralarındaki dallanıp budaklanan meselelerde seni hakem olarak tayin edinceye, sonra senin hükmüne içlerinde bir sıkıntı bulmadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar inanmış olmazlar.

66- Şayet onlara, birbirinizi (savaşmak suretiyle) öldürün, yurtlarınızdan çıkın diye yazmış olsaydık, bunu içlerinden az bir kısmı hariç, yapmazlardı. Eğer onlar onunla öğütleniyor olduklarını yapmış olsalardı, onlar için kesinlikle haklarında hayırlı ve sabitliği pekiştirici olurdu.

67- 68- Ve o takdirde onlara katımızdan kesinlikle büyük mükafat verir ve onları kesinlikle dosdoğru bir yola iletirdik.

69- Kim Allah'a ve elçiye itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği nebilerden ve doğrulayanlardan ve şahitlerden ve doğruları işleyenlerden olanlarla beraberdir. Bunlar arkadaş olarak ne güzel oldu.

70- Bu, Allah'tan bir lütuftur. Ve bilici olarak Allah kafidir.

71- Ey inanmış olanlar, tedbirinizi alın. Küçük birlikler halinde savaşa çıkın veya toplu halde savaşa çıkın.

72- Ve İçinizden geri kalanlar mutlaka var. Eğer bir musibet isabet ettiğinde "Allah gerçekten bana lütfetti de (iyi ki) o zaman onlarla beraber hazır olmamışım" dedi.

73- Ve eğer size Allah'tan bir lütuf isabet ederse de, sizin ile onun arasında sanki sevgi bağı yokmuş gibi,  muhakkak "Keşke onlarla beraber olaydım da büyük başarıyı bende elde etmiş olsaydım"  der.

74- Dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, artık Allah'ın yolunda savaşsın. Ve kim Allah'ın yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, ona yakında büyük mükafat vereceğiz.

75- Size ne oluyor ki; Allah'ın yolunda ve, "Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize sahip çıkacak koruyacak olan birini tayin et, katından bize yardımcı birini tayin et"  diyen, erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan (oluşan) zayıf bırakılmışların yolunda savaşmıyorsunuz?

76- İnanmış olanlar Allah'ın yolunda savaşırlar. Ve  inkarcılar ise Tağut'un yolunda savaşırlar. Öyleyse siz şeytanın sahip çıkan koruyucuları ile savaşın. Şüphesiz ki şeytanın tuzağı zayıftır.

77- Kendilerine "Savaştan ellerinizi çekin, üzerinize yüklenen kulluk görevini ayakta tutun, maddi ve manevi arınmayı yerine getirin" denilmiş olanları görmedin mi? Üzerlerine savaş yazıldığında içlerinden bir grup, insanlardan Allah'ın korkusu gibi, hatta daha şiddetli bir korku duyarak "Rabbimiz üzerimize savaşı niçin yazdın, bizi yakın bir zamana kadar ertelemeli değilmiydin?" dediler. De ki: "Dünyanın faydası azdır, ahiret ise korunan kimse için hayırlıdır. Siz kıl kadar haksızlığa uğratılmasınız".

78- Her nerede olursanız ölüm size ulaşır, velev ki sağlam kalelerde olsanız bile. Ve eğer onlara bir iyilik isabet etmiş olsa, "Bu Allah'ın katındandır" derler. Ve eğer onlara bir kötülük isabet etmiş olsa, "Bu senin katındandır" derler. De ki: "Hepsi Allah'ın katındandır". Bu topluluğa ne oluyor ki söz anlamaya yanaşmıyorlar?.

79- İyilikten sana isabet eden Allah'tandır ve kötülükten sana isabet eden ise kendindendir. Seni insanlara elçi olarak gönderdik. Ve şahit olarak Allah kafidir.

80- Kim elçiye itaat ederse, artık kesinlikle Allah'a itaat etmiştir. Ve kim yüz çevirmişse artık biz seni onlara gözcü olarak göndermedik.

81- (Senin yüzüne karşı) "itaat" diyorlar. Senin yanından ayrıldıklarında ise onlardan bir grup geceleri, senin söylemiş olduğunun tersine planlar yaptı. Allah onların geceleri yapmakta oldukları planları yazıyor. Onlardan yüz çevir ve Allah'a güven. Ve güvenilen olarak Allah kafidir.

82- Onlar Kur'an'ı hiç derinlemesine düşünmüyorlar mı? Şayet o Allah'tan başkasının katından olmuş olsa idi, kesinlikle onda pek çok tutarsızlık bulmuşlardı.

83- Ve onlara güvenden veya korkudan bir haber geldiği zaman onu yaydılar. Eğer onu (yaymadan önce) elçiye veya içlerinden emir sahiplerine döndürmüş olsalardı, içlerinden doğru sonuç çıkarabilenler onu mutlaka bilmişti. Eğer Allah'ın sizin üzerinize lütfu ve rahmeti olmasaydı pek azınız hariç şeytana uymuştunuz.

84-Artık sen Allah'ın yolunda savaş. Kendinden başkasından sorumlu tutulmazsın. İnananları da teşvik et. Allah'ın inkarcıların şiddetini (bu şekilde) savması umulur. Allah, baskıca en şiddetli ve ibretlik cezaca da en şiddetlidir.

85- Kim iyi bir aracılık ile aracılıkta bulunursa, ona bundan bir pay olur. Ve kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ona da bundan günah payı vardır. Allah her şeyin karşılığını vericidir.

86- Ve bir selâmla(esenlik temennisi) selâmlandığınız zaman, ondan daha güzeli ile ya da onu (aynısıyla) döndürerek selâmlayın. Şüphesiz ki Allah her şeyin hesaplayıcısıdır.

87- Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Sizi onda şüphe olmayan kalkışın gününe kesinlikle toplayacaktır. Ve sözce Allah'tan daha doğru kim vardır?

88- Size ne oluyor ki iki yüzlüler hakkında iki gruba ayrıldınız? Oysa Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını siz doğru yola iletmek mi istiyorsunuz? ve Allah kimi saptırmışsa, ona asla bir yol bulamazsın.

89- Kendileri inkarcı oldukları gibi, sizin de inkarcı olup, böylelikle onlarla aynı olmanızı istediler. Allah'ın yolunda hicret edinceye kadar, artık onlardan sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Eğer (hicretten) yüz çevirecek olurlarsa, artık onları nerede bulduysanız tutun ve onları öldürün. Onlardan ne bir sahip çıkan koruyucu  ve ne de bir yardımcı edinmeyin.

90- Ancak sizinle onlar arasında kayıtlanmış sözleşme bulunan bir topluluğa sığınanlar, veya sizinle veya kendi toplulukları ile savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelmiş olanlar hariç. Eğer Allah dilemiş olsaydı onları size musallat eder, böylece onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak durarak savaşmazlar ve barış teklif etmişlerse, artık Allah onların aleyhine size bir yol bırakmamıştır.

91- Diğerlerini de, hem sizden hem de kendi topluluklarından güvende olmak istiyor olarak bulacaksın. Her ne zaman fitneye döndürülseler, ona hemen baş aşağı atladılar. Eğer sizden uzak durmaz ve barış teklif etmezler ve ellerini sizden çekmezlerse, artık onları nerede yakaladıysanız tutun ve onları öldürün. İşte onlara karşı size apaçık yetki kıldık.

92- Ve bir inananın başka bir inananı, hata ile olması dışında öldürmesi olamaz. Ve kim bir inananı hata ile öldürdü ise,  artık bir inanan köleyi hürleştirmeli ve (öldürdüğü kişinin) ailesine, bağışlamaları hariç, teslim edilecek diyet vardır. Eğer (hata ile öldürülen) inanan olmakla birlikte, size düşman bir topluluktan ise, artık inanan bir köleyi hürleştirme vardır. Ve eğer (hata ile öldürülen) sizinle onlar arasında kayıtlanmış sözleşme bulunan bir topluluktan ise, artık ailesine teslim edilecek diyet ve inanan bir köleyi hürleştirme vardır. Fakat kim bunu bulamadıysa, Allah'tan bir (lütufla) dönüş olarak artık arka arkaya iki oruç vardır. Allah bilici doğru karar vericidir.

93- Ve kim bir inananı kasten öldürürse, artık onun (ahiretteki) karşılığı, ölüm yüzü görmemek üzere cehennemde kalmasıdır. Ve Allah ona gazap etmiş ve uzaklaştırmış ve ona büyük azap hazırlamıştır. 

94- Ey inanmış olanlar, Allah'ın yolunda (savaşa) çıktığınızda, artık iyi araştırın. Size barış teklif etmiş olana, dünya hayatının genişliğini arayarak "Sen inanan değilsin" demeyin. Allah'ın katında çok ganimet vardır. Siz de önceden öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu. Artık iyi araştırın. Şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

95- İnananlardan, geçerli mazereti olmadığı halde (savaşa çıkmayan) oturanlar ile, Allah'ın yolunda malları ve canları ile çaba gösterenler, aynı değildir. Allah, malları ve canları ile çaba gösterenleri, oturanların üzerine derece bakımından üstün kılmıştır. Ve hepsine güzellik vaat etmiştir. Ve Allah çaba gösterenleri, oturucuların üzerine daha büyük mükafatla üstün kılmıştır.. 

96- Kendisinden dereceler bağışlama ve rahmet vardır. Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

97- Şüphesiz ki melekler, nefislerine karşı yanlış yapıcılar oldukları halde vefat ettirdiklerine " Durumunuz neydi?" dediler. (Onlar) "Biz yeryüzünde güçten düşürülmüşlerdendik" dediler. (Melekler) "(Mekke'nin dışındaki)Allah'ın arzı geniş değil miydi? siz de oraya hicret etseydiniz ya" dediler. İşte onların sığınağı artık cehennemdir. Ve ne kötü varış yeridir.

98- Ancak erkekler ve kadınlar ve çocuklardan (oluşan) çareye güç yetiremeyen zayıf bırakılmışlar ve yol bulamayanlar hariç.

99- İşte onlar, Allah'ın onlardan affetmesi (cezadan geçmesi) umulur. Allah çok affedici bağışlayıcıdır.

100- Ve kim Allah'ın yolunda hicret ederse, gidecek çok yer ve bolluk bulur. Ve kim de evinden Allah'a ve elçisine hicret edici olarak çıkar da sonra ona ölüm ulaşırsa, artık onun mükafatı kesinlikle Allah'a düşmüştür. Ve Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

101- Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, inkarcıların size karşı bir kötüye düşürmesinden korkarsanız, namazdan kısaltma yapmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz inkarcılar size apaçık düşmandır. 

102- Ve sen onların içlerinde olup onlara namaz ikame etttirmek için kalktığın zaman, artık onlardan bir grup seninle beraber kalksın ve silahlarını alsınlar. Secde ettikleri zaman (diğer grup) arkanızda olsunlar. Sonra namazı kılmamış olan diğer grup gelsin artık seninle beraber namazı kılsınlar, tebbirlerini ve silahlarını alsınlar. İnkarcılar istedi ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan habersiz olasınız da üzerinize birden saldırsınlar. Ve eğer yağmurdan bir sıkıntı veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Ve tedbirinizi alın. Şüphesiz ki Allah inkarcılara hor ve hakir edici azap hazırladı.

103- Artık namazı yerine getirdiğiniz zaman Allah'ı ayakta ve oturmuş ve yanlarınız üstü yatar vaziyette olduğunuz halde (yani savaşırken bile her durumda) hatırlayın. Artık (savaş halinden) yatıştığınızda namazı tam kılın. Şüphesiz namaz inananlar üzerine vakitli olarak yazılmıştır.

104- Ve (düşmanınız olan) o topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, şüphesiz ki onlar da sizin gibi acı duyuyorlar.  Oysa siz Allah'tan, onların ummadıklarını umuyorsunuz. Ve Allah bilici doğru karar vericidir.

105- Şüphesiz ki sana kitabı, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi karar vermen için hakikatle indirdik. Hainler (i savunmak) için çekişen olma.

106- Ve Allah'tan bağışlama iste. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

107-Ve kendilerine hainlik edenlerden yana tartışma yapma. Şüphesiz ki Allah hainliği yol edinen günahkarı sevmez.

108- İnsanlardan gizleyebilirler de Allah'tan gizleyemezler. Oysa O, razı olmayacağı konuşmayı geceleri yaparlarken onlarla beraberdi. Allah, onların yapmakta olduklarını kuşatıcıdır.

109- Hadi siz dünya hayatında onlardan yana tartışma yaptınız. Peki ya kalkışın gününde Allah'a karşı, onlardan yana kim tartışma yapacak ya da kim onların güvenileni olacak?

110- Ve kim bir kötülük veya kendisine karşı yanlış yapar, sonra da Allah'tan bağışlama isterse, Allah'ı bağışlayıcı merhamet edici olarak bulur.

111- Ve kim bir günah kazanır ise, onu ancak ve ancak kendisi için kazanır. Allah bilici doğru karar vericidir.

112- Ve kim bir hata ya da günah kazanır, sonra da onu suçsuz birisine atarsa, kesinlikle bir iftira ve apaçık günah yüklenmiştir.

113- Ve eğer Allah'ın senin üzerinde lütfu ve merhameti olmasaydı, içlerinden bir grup kesinlikle seni saptırmaya yeltenmişti. Oysa onlar kendilerinden başkasını saptıramaz ve sana hiç bir şeyden zarar veremezler.  Ve Allah sana kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetini indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir.  Ve Allah'ın senin üzerindeki lütfu büyük olmuştur.

114- Onların gizli konuşmalarından çoğunda hayır yoktur. Sadakayı veya güzellik ve uygunluğu veya insanlar arasını düzeltmeyi emretmiş olanın ki hariç. Ve kim Allah'ın rızasını aramak için böyle yaparsa, biz ona yakında büyük mükafat vereceğiz.

115- Ve kim kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra, elçiye karşı gelir ve inananların yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yere çevirir, (sonunda) cehenneme dayanak yaparız. Ve ne kötü varış yeridir.

116- Şüphesiz ki Allah, O'na ortak koşulmasını bağışlamaz. Ve bunun aşağısında olanı dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a ortak koşarsa, artık kesinlikle derin sapkınlıkla sapmıştır.

117- Onlar, O'nun aşağısından olan, dişilerden başkasını çağırmıyorlar. Ve onlar azgın şeytan'dan başkasını çağırmıyorlar.

118- 119- Allah onu uzaklaştırmıştır.  O da "Kullarından belirli bir kısmını kesinlikle zorunlu kılınmış bir pay edineceğim*. Ve onları kesinlikle saptıracağım ve kesinlikle onların kuruntulara kapılmalarını sağlayacağım, ve  kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar ve kesinlikle onlara emredeceğim de, böylelikle Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim şeytan'ı Allah'ın aşağısından sahip çıkan koruyucu edinirse, artık kesinlikle apaçık zarara uğramıştır.

* Onları saptırmayı kendime farz bir emirmiş gibi telekki ederek öyle hareket edeceğim.

120- Onlara vaadde bulunuyor ve onların kuruntulara kapılmalarını sağlıyor. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmiyor.

121- İşte onların barınakları cehennemdir. Ve ondan kaçacak yer de bulamayacaklar. 

122- İnanmış ve doğruları işlemiş olanları, Allah'ın gerçek vaadi olarak orada ebediyyen ölüm görmemek üzere kalacakları, altlarından nehirler akan cennetlere girdireceğiz. Ve sözce Allah'tan daha doğru kim vardır?.

123- (Bu vaad) ne sizin kuruntularınıza, ne de kitabın (Tevrat ve İncil) ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim bir kötülük yaparsa onunla karşılıklandırılır. Ve kendisi için Allah'ın aşağısından ne sahip çıkan koruyucu ne de yardımcı bulamaz.

 124- Ve erkekten veya kadından her kim inanmış olduğu halde doğruları işlerse, artık onlar cennete girecekler ve onlara zerre kadar haksızlığa uğratılmayacaklardır.

125- İyilik yapıcı olarak benliğini Allah'a teslim etmiş ve bozulmamış fıtrat sahibi olan İbrahim'in ortak değerine uymuş olan o kimseden din bakımından daha güzel olan kimdir? Allah İbrahim'i dost edinmişti.

126- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır.  Ve Allah her şeyi kuşatıcıdır.

127- Senden kadınlar hakkında açıklama istiyorlar. De ki: Onlar hakkındaki açıklamayı Allah  yapıyor. Kendileri için yazılmış (miras hakların) ı vermeyip nikahlamak istediğiniz kadınların yetimleri, çocuklardan güçsüzler ve yetimlere adaleti ayakta tutmanız hakkında size kitapta okunan (ayetler) var. Hayırdan ne işlerseniz şüphesiz ki Allah onu bilicidir.

128- Ve eğer bir kadın, kocasının dikleşmesinden veya kendisine yüz çevirmesinden korktuysa, karı ve kocanın barış yoluyla aralarını düzeltmelerinde her ikisine de günah yoktur. Barış hayırlıdır. Nefisler cimriliğe hazırlanmıştır. Ve eğer iyilik eder ve korunursanız,  Şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

129- Kadınlar arasında eşitlik sağlamaya ne kadar düşkün olursanız olun, buna asla güç yetiremezsiniz. Öyleyse bütün meylinizi bir kadına vermeyin, aksi takdirde diğerini askıda gibi bırakmış olursunuz. Ve eğer düzeltir ve korunursanız, şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

130- Ve eğer ayrılacak olurlarsa Allah her birine geniş lütfundan vererek başkasına muhtaç etmez. Ve Allah lütfu geniş olandır doğru karar vericidir.

131- Ve göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. And olsun ki sizden önce kitap verilmiş olanlara da ve size de "Allah'tan korunun" diye emrettik. Ve eğer inkar ederseniz şüphesiz  göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah muhtaç olmayan övgüye layık olandır.

132- Ve göklerde olanlar ve yerde  olanlar Allah'ındır. Ve güvenilen olarak Allah kafidir.

133- Eğer dilerse sizi giderir de ey insanlar ve yerinize başkalarını getirir. Ve Allah buna güç yetiricidir.

134- Kim dünyanın sonucunu isterse, artık dünyanın ve ahiretin sonucu Allah'ın katındadır. Ve Allah işitici görücüdür.

135- Ey inanmış olanlar, kendiniz veya anne babanız ve yakınlar aleyhine dahi olsa Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun. Zengin veya fakir olsa, Allah her ikisine de daha yakındır. Öyleyse adaleti yerine getirmede keyfi arzunuza uymayın. Ve eğer sapar veya (şahitlikten) yüz çevirirseniz, şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

136- Ey inanmış olanlar, Allah'a ve elçisine ve elçisine indirdiği kitaba ve önceden indirdiği kitaba inanın. Ve kim Allah'ı ve meleklerini ve elçilerini ve kitaplarını ve ahiretin gününü inkar ederse, kesinlikle derin sapkınlıkla sapmıştır.

137- Şüphesiz ki onlar ki (önce) inandılar sonra inkar ettiler, sonra inandılar sonra (yine) inkar ettiler, sonra da inkarlarını artırdılar. Allah onları ne bağışlacak, ne de yola iletecektir.

138- İki yüzlülere müjdele, onlara kesinlikle acı veren azap vardır.

139- Onlar ki inkarcıları, inananların berisinden sahip çıkan koruyucu ediniyorlar. Yoksa onların yanında güç mü arıyorlar? Oysa bütün güç şüphesiz ki Allah'ındır.

140- Ve O, size Kitap'ta: "Allah'ın ayetlerini, onlar inkar ediliyor ve onlar alaya alınıyor olarak işittiğiniz zaman, artık onlar başka bir söze dalıncaya kadar beraber oturmayın. Aksi takdirde şüphesiz ki siz de onlar gibi olursunuz" diye (öğüt) indirmiştir. Şüphesiz ki Allah iki yüzlüleri ve inkarcıları hep birlikte cehennemde toplayıcıdır.

141- Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir zafer vaki olduğunda, "Biz sizinle beraber değilmiydik?" dediler. Ve eğer inkarcılar için bir pay vaki olduğunda ise, "Size karşı galip gelecek gücümüz olduğu halde inananlardan korumadık mı?" dediler. Allah, kalkışın gününde aranızda karar verecektir. Ve Allah inkarcılara, inananlara karşı asla bir yol açmayacaktır.

142- Şüphesiz iki yüzlüler (güya) Allah'ı aldatıyorlar, O da onların karşılığını vermektedir. Namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkmaktadırlar, insanlara karşı gösteriş yaparlar ve Allah'ı da çok az hatıra getirirler.

143- Bunun (İnananlar ve inkarcılar) arasında bocalayıp dururlar. Ne bunlara, ne de şunlara (karşı  net bir duruş sergilemezler). Ve Allah kimi saptırırsa ona asla bir yol bulamazsın.

144- Ey inanmış olanlar, inkarcıları inananların berisinden sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Allah'a sizin aleyhinize apaçık bir kanıt vermek mi istiyorsunuz?.

145- Şüphesiz iki yüzlüler ateşten en aşağı tabakadadır. Ve onlar için bir yardımcı asla bulamazsın.

146- (İtaatle geri) Döndükleri ve durumlarını düzelttikleri ve Allah'a sarıldıkları ve dinlerini Allah'a has kıldıkları takdirde hariç. İşte onlar inananlarla beraberdir. Ve Allah inananlara yakında büyük mükafat verecektir.

147- Şükrettiğiniz ve inandığınız takdirde Allah size azap edip te ne yapsın?. Allah şükrün karşılığını verici bilicidir.

148- Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Kendisine yanlış yapılmış olan birisinin bu yanlışı açıkça söylemesi hariç.

149- Bir hayrı açığa vurur veya onu gizlerseniz veya (size yapılan) bir kötülü(ğün karşılığını verme)kten geçerseniz şüphesiz Allah çok affedicidir güçlüdür.

150- Şüphesiz ki onlar ki, Allah'ı ve elçilerini inkar ediyorlar ve Allah ile elçilerinin arasını ayırmak istiyorlar ve "Bazısına inanırız bazısını da inkar ederiz" diyerek, bu ikisi arasında bir yol tutmak istiyorlar.

151- İşte bunlar, gerçek inkarcılar bunlardır. Ve inkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladık.

152- Onlar ki, Allah'a ve elçilerine inandılar ve onlardan hiç birisinin arasını ayırmadılar. İşte onlara mükafatları yakında verilecektir. Ve Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

153- Kitabın ehli senden gökten üzerlerine bir kitap indirmeni istiyor. Gerçekten Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler "Bize Allah'ı açıkça göster" demişlerdi. Bu yanlışlarından ötürü onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Biz bu(yanlıştan dönenleri cezalandırmakta)ndan da geçtik, ve Musa'ya apaçık yetki verdik. 

154- Kayıtlanmış sözleşmeleri sebebiyle Tur'u üzerlerine yükselttik ve onlara, "(şehrin) kapı(sın)dan  secde etmiş (kibir ve gurur göstermeden Allah'a teslim olmuş) olarak girin, cumartesi de  haddi aşmayındiyerek onlardan kayıtlanmış sözleşme aldık. 

155- Kayıtlanmış sözleşmelerini bozmaları ve Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve nebileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürmeleri ve "Kalplerimiz senin bizi çağırdığın şeye karşı muhafazalıdırdemeleri nedeniyle ki hayır öyle değil, Allah onların (kalpleri) üzerine damga vurmuştur. Azı hariç inanmazlar. 

156- Bir de inkarları ve Meryem'e büyük iftira demeleri...

157- Ve "Allah'ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri (yüzünden onları uzaklaştırmıştır). Oysa onu öldüremediler de asamadılar da. Ancak onlara benzetildi. Onun hakkkında ihtilaf edenler, ondan yana şüphe içindedirler. Onlar için bu hususta zanna uymak dışında bilgi yoktur. Kesin olarak onu öldüremediler.

158- Hayır, Allah onu kendisine yükseltti. Allah güçlü doğru karar vericidir.

159- Ve kitabın ehlinden kimse yoktur ki ölümünden önce ona inanmasın. Ve kalkışın gününde o da onlara şahit olacaktır.

160- Yanlış yapmaları ve çoklarını Allah'ın yolundan engellemeleri nedeniyle, Yahudilerden olanlara helal kılınmış (bazı) temiz şeyleri haram kıldık.

161- Ayrıca, kesinlikle ondan yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını yanlış yolla yemeleri (nedeniyle). Ve onlardan inkarcı olanlara acı veren azap hazırladık.

162- Ancak onlardan ilimde derinleşenler ve inananlar, sana indirilene ve senden önce indirilene  inanırlar. Kulluk görevini ayakta tutan ve maddi ve manevi arınmayı yerine getiren ve ahiret gününe inananlar, işte onlara büyük mükafat vereceğiz.

163- Şüphesiz ki biz Nuh'a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve torunlara ve İsa'ya ve Eyyub'a ve Yunus'a ve Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Ve Davud'a da Zebur'u verdik.

164- Ve önceden sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile  kulağı ile işitebileceği şekilde konuştu.

165- Müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki elçiler (tebliğ ettik) den sonra insanların Allah'a karşı bir delilleri olmasın. Ve Allah güçlü doğru karar vericidir.

166- Ancak, Allah sana indirdiğine şahitlik eder ki O, onu ilmiyle indirmiştir. Ve melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah kafidir.

167- Şüphesiz inkar eden ve Allah'ın yolundan engelleyenler, onlar kesinlikle uzak bir sapkınlıkla sapmışlardır.

168- Şüphesiz inkar eden ve yanlış yapanlar, Allah onları ne bağışlayacak ne de yola iletecek değildir.

169- Ancak, orada ebedi olarak ölüm yüzü görmemek üzere kalacakları cehennem yoluna (iletecektir). ve bu da Allah'a kolaydır.

170- Ey insanlar, elçi size Rabbinizden hakikati getirmiştir. O halde kendi hayrınıza olarak inanın. Ve eğer inkar ederseniz, göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Ve Allah bilici doğru karar vericidir.

171- Ey kitabın ehli, dininizde aşırı gitmeyin ve Allah'a hakkında gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih yalnız ve yalnız, O'nun Meryem'e ulaştırdığı (ol dediği) kelimesi, ve kendisinden canlılık kazandırdığı Allah'ın elçisidir. O halde Allah'a ve onun elçilerine inanın ve "üçtür" demeyin, kendi hayrınıza olarak buna son verin. Allah ancak ve ancak tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde olanlar ve yerde olanlar O'nundur. Güvenilen olarak Allah kafidir.

172- Ne Mesih,  ne de yakınlaştırılmış melekler Allah'a kul olmaktan asla kaçınmaz. Ve kim O'nun kulluğundan kaçınır ve büyüklenirse, artık onların hepsini yakında kendisine toplayacaktır.

173- İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara gelince, onların mükafatlarını tastamam verecek ve lütfundan daha da artıracaktır. Kaçınan ve büyüklenenlere gelince ise, artık onları acı veren azapla azaplandıracaktır. Onlar kendileri için Allah'ın aşağısından ne koruyucu sahip çıkan ne de yardımcı bulamayacaklardır.

174- Ey insanlar size Rabbinizden sağlam kanıt kesinlikle geldi ve size apaçık aydınlatıcı indirdik.

175- Allah'a inanmış ve O'na sarılmış olanlara gelince, artık onları kendisinden bir rahmete ve lütfa girdirecek ve onları kendisine (giden) doğru yola ilecektir.

176- Senden açıklama istiyorlar. De ki: Kelale (babası ve çocuğu olmayan) hakkındaki açıklamayı  Allah size yapıyor. Eğer bir erkek ölür, onun da çocuğu yok kız kardeşi varsa bıraktığının yarısı kız kardeşinindir. Eğer ölen kız kardeş olursa onun da çocuğu yoksa erkek kardeş ona varis olur. Eğer iki kız kardeş varis olduysa bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar erkek ve kadın kardeşler ise, erkek için iki dişi payı kadar vardır. Allah size saparsınız diye açıklıyor. Ve Allah her şeyi bilicidir.


11 Ocak 2019 Cuma

AL-İ İMRAN SURESİ MEALİ

1- Elif, lam, mim.

2- Allah, O'ndan başka ilah yoktur. O, diri ve yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir.

3- 4- Kendisinden öncekileri doğrulayıcı kitabı sana hakikatle indirdi. Önceden insanlar için yol gösterici olarak Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti. Ve Furkan'ı da indirmişti. Şüphesiz ki onlar Allah'ın ayetlerini inkar ettiler, onlar için şiddetli azap vardır. Allah güçlüdür, yapılanın karşılığını verendir.

5- Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

6- Rahimlerde, size dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur.  Güçlüdür, doğru karar vericidir.

7- Sana Kitabı indiren O'dur. Onda korunmuş ayetler vardır ki, onlar kitabın anasıdır.  diğerleri ise benzeşmektedir. Kalplerinde eğrilik bulunanlara gelince,  fitne aramak ve sonucunu aramak için, onun benzeşeninin peşine düşerler. Oysa onun sonucunu Allah bilir. İlimde derinleşenler derler ki: "Biz ona inandık hepsi Rabbimizin katındandır". Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alır.

8- Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla, hiç şüphesiz ki sen bağışı bol olansın.

9- Rabbimiz, geleceğinde şüphe olmayan günde insanları toplayıcı olan sensin. Şüphesiz ki Allah verdiği sözden dönmez.

10-  İnkar edenlere gelince, onların ne malları ne de çocukları onları Allah'tan hiçbir şeyi gidermeyecektir. İşte onlar, onlardır ateşin yakıtları.

11- (Bunların izledikleri yol) Firavun'un yolundan gidenler ve ondan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar ayetlerimizi yalanlamışlar, Allah'ta onları işledikleri günahlar sebebi ile yakalamıştı. Allah cezası şiddetli olandır.

12- İnkar etmiş olanlara de ki: Yakında mağlup olacak ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir yataktır.

13-Karşı karşıya gelen iki toplulukta mutlaka sizin için ibret vardır. Bir topluluk Allah'ın yolunda savaşıyor, diğeri ise inkarcı idi. (Allah'ın yolunda savaşan topluluk, inkarcıları) gözün görüşü ile kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah yardımı ile dilediğini destekler. Basiret sahipleri için bunda mutlaka bir ibret vardır.

14- Kadınlardan ve oğullardan ve kantar kantar altın ve gümüşten ve nişan takılmış atlardan ve hayvanlardan ve ekinlerden yana olan düşkünlük, insanlara süslendi. Bunlar dünya hayatının geçici faydalarıdır. Allah, varılacak yerin güzeli O'nun  katındadır.

15- De ki: Size bunlardan daha hayırlı olanı haber vereyim mi?.  Korunanlar için Rableri katında, orada ölüm görmemek üzere kalacakları altından nehirler akan cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah,  kullarını görücüdür.

16- 17- Onlar "Ey Rabbimiz inandık, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru" diyen, başlarına gelen sıkıntılara karşı dayanan ve mücadele eden ve dosdoğru olan ve itaatten ayrılmayan ve mallarını hayır yolunda harcayan ve seher vakitlerinde bağışlanma isteyenlerdir.

18- Allah, kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de adaleti ayakta tutarak (şahitlik etti). O'ndan başka ilah yoktur. Güçlüdür doğru karar vericidir.

19- Allah'ın katında din şüphesiz İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar onlara ilim geldikten sonra aralarındaki hasetten başka bir nedenle ihtilafa düşmediler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görücüdür.

20- Eğer seninle tartışacak olurlarsa de ki: Ben bana uyanlarla birlikte yüzümü Allah'a teslim ettim. Kitap verilmiş olanlara ve ümmilere de ki: Siz de teslim ettiniz mi?. Eğer teslim ettilerse doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer  yüz çevirdilerse,  senin üzerine düşen sadece ulaştırmaktır. Allah kullarını görücüdür.

21- Allah'ın ayetlerini inkar edenlere ve  nebileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürenlere ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, artık onları acı veren azabla müjdele.

22- İşte bunların yaptıkları, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. Onlar için yardımcılardan kimse yoktur.

23- Kendilerine, kitap'tan bir pay verilen (Yahudi) leri görmedin mi?. Aralarında hüküm vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyor, sonra onlardan bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.

24- Bunun sebebi "Ateş bize sayılı günlerden başka dokunmayacaktır"  demelerinden ötürüdür. Dinlerinde  uydurmakta oldukları (bu yalanlar) onları aldatmaktadır.

25- Geleceğinde şüphe olmayan, onları topladığımız ve her kişiye kazandığının karşılığı haksızlık yapılmadan eksiksiz olarak ödendiği günde, halleri ne olacak?.

26- De ki: Hükümranlığın asıl sahibi olan Allah'ım, hükümranlığı dilediğine verir, hükümranlığı dilediğinden de çekip alırsın, dileğini yüceltir, dilediğini de zelil kılarsın, iyilik senin elindedir. Sen her şeye güç yetiricisin. 

27- Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın.

28- İnananlar, inananların aşağısından inkarcıları, sahip çıkan koruyucular edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah'tan hiçbir şey üzerinde değildir. Ancak onlara karşı güç yetirememe gibi bir durumda olursanız  hariçtir. Allah sizi kendisinden sakındırır. Dönüş Allah'adır.

29- De ki: Göğüslerinizde olanı gizleseniz de onu açığa çıkarsanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanı bilir. Allah her şeye güç yetiricidir.

30- O gün her kişi hayırdan ne işlemiş ise onu hazır vaziyette bulur. Kötülükten ne işlemiş ise, kötülüğü ile kendisi arasında uzak mesafe olsun ister. Allah sizi kendisinden sakındırır. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

31- De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

32- De ki: Allah'a ve elçiye itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz kiAllah inkarcıları sevmez. 

33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i ve Nuh'u ve İbrahim ailesini ve İmran ailesini, insanlar üzerine seçkin kıldı.

34- Bunlar birbirinden türemiş olan bir soydur. Allah işiticidir bilicidir.

35- Ve bir zaman İmran'ın karısı: "Rabbim karnımdakini, hür olarak sana adadım onu benden kabul buyur. Muhakkak ki sen işitici bilicisin" demişti.

36- Onu doğurduğunda, -Allah onun ne doğurduğunu ve (istemiş olduğu) erkek, (onun doğurduğu) kız gibi olmayacağını daha iyi bildiği halde- "Rabbim onu kız olarak doğurdum, ben ona Meryem adını koydum. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum" demişti.

37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etmiş ve onu en  güzel bir bitki gibi yetiştirmiş ve Zekeriyya'yı ona sorumlu yapmıştı. Zekeriyya, Meryem'in kaldığı odaya her ne zaman girmişse, onun yanında bir rızık bulmuş, "Ey Meryem bu sana nereden geliyor?" demiş, Meryem bu soruya ise, " Bu Allah katındandır, muhakkak ki Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır" demişti.

38- Zekeriyya orada Rabbine dua etmiş, "Rabbim bana katından temiz bir soy bağışla, muhakkak ki sen duayı işiticisin" demişti. 

39- Mihrab'ta ayakta salat (namaz) halinde iken melekler ona, "Şüphesiz ki Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayan, toplumuna liderlik yapacak, iffetine düşkün bir  nebi ve doğru kimselerden olacak olan Yahya'yı müjdeliyor" demişti. 

40- (Zekeriyya): "Rabbim, ben ihtiyarlığa ulaşmış karım ise çocuk doğuramayan biri olduğu halde benim oğlum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir Allah dilediğini yapar" demişti.

41- (Zekeriyya): "Rabbim bana bir alamet kıl" demiş, (Allah): "Senin alametin, insanlarla işaretten başka üç gün konuşamamandır. Rabbini çokça an. Akşam sabah O'nu tesbih et (O'nun çizdiği daire içinde kal)" dedi. 

42- 43- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni seçti ve tertemiz kıldı ve  alemlerin (Dünya) kadınlarının üzerine seni şeçti. Ey Meryem, Rabbine gönülden bağlı ol ve secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et" demişti.

44- Bu, sana vahyettiğimiz gaybin haberlerindendir.  Hangisi Meryem'e sorumlu olacak diye kura çekerlerken sen onların yanlarında değildin. Onlar aralarında (bu konuda) tartıştıkları zaman da sen onların yanlarında değildin.

45- 46- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O dünyada ahirette itibarlı ve yakınlaştırılmışlardandır. O, insanlarla çocuk iken de, yetişkin iken de konuşacak, ve o doğru kimselerdendir" demişti.

47- (Meryem), "Rabbim bana bir beşer dokunmadığı halde benim çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah), " Bu böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece "ol" der, o da oluverir." demişti. 

48- Ona Kitab'ı, doğruyu yanlıştan ayırmayı, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

49- 50- 51- Ve İsrailoğulları'na elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek): "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden  delil getirdim. Size çamurdan bir kuş sureti yaratır, ona üflediğimde Allah'ın izni ile bir kuş olur ve Allah'ın izni ile gözleri doğuştan kör olanı ve abraşı iyileştirir ve ölüleri diriltirim ve evlerinizde yediklerinizi ve ileride yemek için sakladıklarınızı size haber veririm. Eğer inanmışlar iseniz şüphesiz ki bunda bir delil vardır. Önümdeki Tevrat'tan doğrulayıcı olarak, size haram kılınmış olanların bir kısmını helal kılmak için Rabbinizden size delil getirdim. Artık Allah'tan korunun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Artık O'na kulluk edin, doğru yol işte bu dur".

52- 53- İsa, onlardan inkarı sezdiğinde, "Allah'a (yapılan bu inkara karşı) yardımcılarım kim dir?demiş, Havariler'de: "Biz Allah'ın yardımcılarız, Allah'a inandık, şahit ol şüphesiz ki biz teslim olmuşlarız. Rabbimiz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk, artık bizi şahitlerle birlikte yaz" demişti.

54- Ve (İsrailoğulları) tuzak kurdular. Allah onların bu yaptıklarını boşa çıkardı. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

55- 56- 57- O vakit Allah:"Ey İsa, seni ben öldürecek, kendime yükseltecek ve seni inkarcılardan (kurtararak) arındıracağım. Sana uyanları ise kalkışın gününe kadar inkar edenlerin üzerinde kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz konularda aranızda ben hükmedeceğim. İnkar etmiş olanlara gelince, onları dünyada ve ahirette şiddetli bir azabla azap edeceğim, onlara yardımcılardan kimse yoktur. İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara gelince, onların mükafatlarını eksiksiz olarak verecektir. Allah yanlış yapanları sevmez" demişti.

58- İşte bu sana okuduğumuz, ayetlerden ve doğruyu yanlıştan ayıran Zikir'dendir.


59- Şüphesiz ki Allah'ın katında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir.  Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" dedi, o da  oluverdi. 

60- Gerçek senin Rabbindendir, artık kuşkuya kapılanlardan olma.

61- Artık sana bu konuda bilgi geldikten sonra seninle bu konuda tartışanlara de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra açık gönüllülükle dua ederek, Allah'ın uzaklaştırmasının yalancıların üzerine kılalım.

62- Şüphesiz ki bu gerçek anlatıdır. Allah'tan başka ilah yoktur. Şüphesiz Allah, güçlüdür doğru karar vericidir.

63- Buna rağmen eğer yine yüz çevirdilerse,  şüphesiz ki Allah bozucuları bilicidir.

64- De ki: Ey kitabın ehli, Allah'tan başkasına kulluk etmemek ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allah'ın aşağısından birbirimizi rabler edinmemek olan, bizimle sizin aranızdaki ortak söze gelin. Eğer yüz çevirdilerse, artık siz de "Şahit olun biz teslim olmuşlarız" deyin.

65-  Ey kitabın ehli, İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz?. Tevrat ve İncil ondan sonra indirilmiştir. Halâ aklınızı kullanmaz mısınız?.

66- Hadi siz hakkında bilgi sahibi olduğunuz bir konuda tartıştınız, ama hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir konuda niçin tartışıyorsunuz?. Allah biliyor siz ise bilmiyorsunuz.

67- İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi. O ancak bozulmamış fıtrat sahibi olarak teslim olmuş biri idi, ortak koşanlardan değildi.

68- Şüphesiz insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, bu nebi ve inanmış olanlardır. Allah inananların sahip çıkan koruyucusudur.

69- Kitabın ehlinden bir grubu sizi saptırmayı arzu etmektedir. Oysa onlar kendilerinden başkalarını saptırmadıklarının şuurunda değillerdir.

70- Ey kitabın ehli, şahit olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?.

71-  Ey kitabın ehli, niçin doğruyu, yanlış ile örtüyor,  bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz?.

72- 73- Kitabın  ehlinden bir grup dedi ki: "İnanmış olanlara indirilene gündüzün başlangıcında ina(nmış gibi davra)nın, onun bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da dönerler. Bir de sizin dininize uyandan başkasına da inanmayın". De ki: Şüphesiz ki doğru yol, Allah'ın yoludur. Size verilenin bir benzerinin başka birine de verilmiş olmasından dolayı mı veya Rabbinizin katında size karşı delil getirecekler diye mi (böyle söylüyorsunuz)?. De ki: (Risalet konusunda) lütuf Allah'ın  elindedir, onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır bilicidir.

74- Kitap ve elçiliğini* dilediği kimseye ayrıcalık tanır. Allah büyük lütuf sahibi olandır. 

Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme nedenimiz, Zuhruf s. 32. ayetine istinadendir.

75- Kitabın ehlinden öylesi vardır ki, kendisine kantar ağırlığınca mal emanet etmiş olsan, onu sana geri verir. Onlardan öylesi de vardır ki, bir dinar  dahi emanet etmiş olsan, (tepesine) dikilmediğin müddetçe ona sana geri ödemez. Bunun nedeni onların (Ümmilere karşı üzerimize sorumluluk yoktur" demeleridir. Onlar bildikleri halde Allah üzerine yalan söylemektedirler.

76- Hayır,  sözünü (emanetini) eksiksiz olarak yerine getirmiş ve korunmuşsa, şüphesiz ki Allah korunanları sever.

77- Şüphesiz ki Allah'ın sözünü, ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya. işte onlar için ahirette (cennetten) bir pay yoktur. Kalkışın gününde Allah onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Acı azap onlar içindir.

78- Ve yine onlardan bir grup vardır ki, siz onu kitaptan olduğunu hesap edesiniz diye dillerini kitapla eğip bükerler. Halbuki o kitaptan değildir. "Bu Allah'ın katındandır" derler, halbuki o Allah'ın katından değildir. Onlar bilerek Allah'a karşı yalan söylüyorlar.

79- Allah'ın, kendisine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği bir beşerin, tüm bunlardan sonra kalkıp insanlara, " Allah'ın astından olarak bana kul olun" deme(yetki)si yoktur.  Ancak, "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitabın doğrultusunda Rabbe kul olun" (deme yetkisi vardır) .  

80-  Size, melekleri ve nebileri rabler edinmenizi emretmez. Siz teslim olduktan sonra size inkar etmeyi hiç emreder mi?.

81- Bir zaman Allah nebilerden, "Size kitaptan ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetinden verdikten sonra, sizin beraberinizde olanı doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve mutlaka ona yardım edeceksiniz" diye kayıtlanmış sözleşme almış "Kabûl ettiniz ve bu ağır yükümü aldığınız mı?"  demiş, (o nebilerde) "Kabûl ettik" demişler, (Allah'ta) " Şahit olun, sizinle birlikte ben de şahitlerdenimdemişti.

82- Artık kim bu sözü verdikten sonra yüz çevirdiyse, işte onlar, itaatten çıkmış olanlardır.

83- Yoksa onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?. Oysa göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez hepsi O'na teslim olmuştur, ve O'na döndürüleceklerdir.

84- De ki: Biz Allah'a ve bize indirilene ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a veYakub'a ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilmiş olana inandık. Onlardan hiç birisinin arasını ayırmayız, ve biz O'na teslim olmuşlarız.

85-  Kim din olarak İslam'dan başkasını arıyorsa bilsin ki, bu ondan asla kabul olunmaz, ve o ahirette de zarara uğrayanlardandır.

86- İnandıktan sonra inkar eden bir topluluğu, Allah nasıl doğru yola iletir?. Onlar elçinin gerçek olduğuna şahitlik etmişler, ve kendilerine apaçık deliller de gelmişti. Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

87- İşte onların karşılığı, Allah'ın ve meleklerin ve bütün (inanmış olan) insanların uzaklaştırmasının onların üzerine olmasıdır.

88-  Orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar, azap onlardan hafifletilmez, ve onların yüzlerine bile bakılmaz.

89- Ancak bunun ardından (itaatle) dönmüş ve durumlarını düzeltmiş olanlar hariç. Allah şüphesiz bağışlayıcıdır merhamet edicidir.

90- Şüphesiz ki, iman etmelerinin ardından inkar etmiş, sonra da inkarlarını artırmış olanların, (ölüm anında yapacakları) dönüşleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, onlardır yolunu kaybetmişler.

91- Şüphesiz ki inkar etmiş ve inkar etmiş olarak ölmüş olanlar var ya, onlar yeryüzünün dolusu  altını fidye verseler dahi, hiç birinden asla kabul edilmeyecektir. Acı azap onlar içindir, onlara yardımcılardan kimse yoktur.

92- Sevdiklerinizden harcamadıkça, iyilik ve erdeme nail olamazsınız. Bir şeyden her ne harcarsanız Allah onu bilicidir.

93- Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldığı hariç bütün yiyecekler, İsrail'in oğullarına helal idi. De ki: Eğer doğrulardan iseniz Tevrat'ı getirip onu okuyun.

94- Kim bundan sonra artık Allah üzerine yalan uydurduysa, işte onlar,  yanlış yapanlar onlardır.

95- De ki: Allah doğruyu söyledi. Artık fıtratı bozulmamış olan İbrahim'in ortak değerine uyun. O ortak koşanlardan değildi.

96- Şüphesiz insanlar için kurulan ilk ev, ilahi hayır kaynağı ve insanlar için yol gösterici olan Bekke'deki (Kâbe) dir.

97- Onda apaçık deliller ve İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girdiyse güvende olmuştur. Evi hac etmek,  ona güç yetiren insanlar için, Allah'ın onlar üzerindeki hakkıdır. Kim (bu hakkı) inkar ettiyse,  şüphesiz ki Allah alemlerden (yarattıklarından) hiçbir şeye muhtaç değildir.

98- De ki: Ey kitabın ehli, Allah'ın ayetlerini niçin inkar ediyorsunuz?. Allah yapmakta olduklarınızın üzerinde şahittir.

99- De ki: Ey kitabın ehli, (doğruluğuna) şahit olduğunuz halde niçin inanmış olanı Allah'ın yolundan, onda eğrilik arayarak engellemeye çalışıyorsunuz?. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

100- Ey inanmış olanlar,  eğer kitap verilmiş olanlardan bir kısmına itaat edecek olursanız, inanmanızdan sonra sizi inkarcılar olarak döndürürler.

101- Nasıl inkar edersiniz ki, Allah'ın ayetleri size okunmakta ve onun elçisi de içinizdedir. Kim Allah'a sımsıkı yapışırsa artık kesinlikle doğru yola eriştirilmiştir.

102- Ey inanmış olanlar, Allah'tan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Sizler ancak Allah'a teslim olanlar olmuşlar can verin.

103- Topluca Allah'ın ipine sarılın ve fırka fırka olup parçalanmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Siz birbirinize karşı düşman iken, sizin kalplerinizi birleştirmişti de böylelikle onun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi ondan kurtarmıştı.  Allah ayetlerini doğru yolda olmanız için size böyle açıklıyor.

104- Sizler hayra çağıran, güzel ve uygun olanı emreden, çirkin ve uygun olmayandan sakındıran bir topluluk olun. İşte onlar,  arzuladıklarına kavuşanlar onlardır.

105- Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilafa düşerek fırkalara ayrılanlar gibi olmayın. İşte onlar,  şiddetli azap onlar içindir.

106- O günde ağaran yüzler ve kararan yüzler vardır. Yüzleri kararanlara, "İnandıktan sonra inkar mı ettiniz?. Öyleyse inkar etmenizden ötürü tadın azabı" (denir).

107- Yüzleri ağaranlar ise artık  Allah'ın rahmetindedirler. Onlar orada ölüm yüzü görmemek üzere kalıcıdırlar.

108- İşte bu Allah'ın ayetleridir. Onları sana hakikatle okuyoruz. Allah alemlere (yarattıklarına) zulmetmek istemez.

109- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Yapılan bütün işler Allah'a döndürülür.

110- Siz, insanlar arasından çıkarılmış bir oldunuz. İyi ve güzel emreder, kötü ve çirkin olandan yasaklar ve Allah'a inanırsınız. Kitabın ehli de inanmış olsaydı onlar için elbette hayırlı olmuştu. İçlerinden inanmış bir kısım olsa da çoğu elbette itaatten çıkmış olanlardır.

111- Onlar, size eziyet (söz ile incitme) dışında asla başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşacak olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar, sonra yardım da göremezler.

112- Allah'tan bir ipe ve (inanan) insanlardan bir ipe sığınmadıkça, nerede yakalanmışlarsa üzerlerine aşağılanma damgası vurulmuş, Allah'tan  gazaba uğramışlar ve üzerlerine yoksulluk damgası vurulmuştur. Bunun nedeni, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürmeleridir. Bunun nedeni ise isyan etmiş ve aşırı gidiyor olmalarındandır.

113- Hepsi aynı değillerdir. Kitabın ehlinden, dimdik ayakta duran (yamulmamış) bir topluluk vardır ki; gecenin vakitlerinde Allah'ın ayetlerini okurlar ve onlar secde ederler.

114- Allah'a ve ahirete inanır, güzel ve uygun olanı emreder, çirkin ve uygun olmayandan sakındırır, hayırlarda koşuştururlar. İşte onlar doğru kimselerdendir.

115- Hayırdan her ne yaparlarsa bu asla inkar edilmeyecektir. Allah korunanları bilicidir.

116- İnkar edenlere gelince, onların ne malları ne de çocukları onları Allah'tan hiçbir şeyi gidermeyecektir. İşte onlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

117- Onların bu dünya hayatındaki  harcamakta olduklarının örneği, kendilerine yanlış yapmış bir topluluğun ekinine isabet etmiş, böylelikle onu mahvetmiş, kavurucu soğuğa sahip rüzgar gibidir. Allah onlara yanlış yapmadı, ancak onlar kendilerine karşı yanlış yapıyorlardı.

118- Ey inanmış olanlar, sizin aşağınızdan olanları sırdaş edinmeyin. Onlar sizi karıştırmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi istediler. Öfkeleri ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Göğüslerindeki gizlemekte oldukları ise daha da büyüktür. Aklınızı kullananlardan iseniz ayetlerimizi kesinlikle açıkladık.

119- İşte siz öyle kimselersiniz ki siz onları seviyorsunuz, fakat onlar sizi sevmiyorlar. Siz kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tamamına inanıyorsunuz (onlar inanmıyorlar). Sizinle karşılaştıklarında size "İnandık" dediler, yalnız kaldıklarında ise size karşı (öfkelerinden) parmaklarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizle ölün, Allah şüphesiz göğüslerin özünü bilicidir"

120- Eğer siz bir iyilik dokunacak olursa bu onları üzer, eğer size bir kötülük isabet edecek olursa buna  sevinirler. Eğer siz direnerek mücadele eder ve korunursanız, onların planları size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz ki Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatıcıdır. 

121- Hani sen sabahın erken vaktinde, inanmış olanları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah işiticidir bilicidir.

122- Hani içinizden iki grup korkuya kapılıp geri çekilmeye yeltenmişti. Halbuki Allah, o iki grubun sahip çıkan koruyucusuydu. O halde inanmış olanlar sadece Allah'a güvenmelidirler.

123- And olsun ki Allah , siz sayıca az bir durumda iken size Bedir'de yardım etmişti. O halde Allah'a karşı gelmekten korunun ki şükretmiş olasınız.

124- Hani sen o zaman inanmış olanlara, "Rabbinizin, meleklerden indirilmiş üç bini ile size destek vermesi yetmez mi?" demiştin.

125- Elbette yeter.  Eğer siz direnerek mücadele eder ve korunur, onlarda size şu anda ansızın gelirlerse, Rabbiniz sizi alametli meleklerden beş bini ile destekleyecektir.

126- 127- Allah bunu size ancak bir müjde onunla kalpleriniz yatışsın, inkarcılardan bir kısmının kökünü kazısın, perişan olarak gerisin geri dönsünler diye yapmıştır. Yardım, ancak güçlü doğru karar verici Allah'ın katındandır.

128- Allah'ın, onlara lütuf ile dönmesi, veya onlara azap etmesinden dolayı, senin yapabileceğin herhangi bir şey yoktur. Çünkü onlar yanlış yapmışlardır. 

129- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Dileyeceğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcıdır merhamet edicidir.

130- Ey inananlar kat kat artırılmış olan faizi yemeyin. Arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için Allah'tan korunun.

131- Korunun o ateşten ki o, inkarcılar için hazırlanmıştır.

132- Allah'a ve Resul'e itaat edin ki merhamet olunasınız.

133- Rabbinizden olan bağışlanmaya, korunanlar için hazırlanmış olan, onun genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşuşturun.

134- Onlar ki, bollukta da, darlıkta da harcarlar, öfkelerini bastırırlar, insanlar(ın kusurlarını yüzlerine vurmak) dan geçerler. Allah iyilik edenleri sever.

135- Onlar ki, bir hayasızlık veya kendilerine karşı bir yanlış yaptıklarında Allah'ı hatırladılar,  günahlarına hemen bağışlanma istediler. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir?. (Onlar) günahları üzerinde bile bile ısrar etmezler.

136- İşte onların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve orada ölümsüzlük görmemek üzere kalacakları altından nehirler akan cennetlerdir. (Güzel işler) yapanların mükafatı ne  güzeldir.

137- Sizden önce değişmez yasalar geldi geçti. Artık yeryüzünde dolaşın da, yalanlayıcıların sonunun nasıl olduğuna bakın.

138- Bu, insanlar için bir açıklama, korunanlar için ise, öğüt ve yol göstericidir.

139- Gevşemeyin,  üzülmeyin, eğer inanmışlar iseniz, üstün olan sizsiniz.

140- 141- Eğer size (Uhud'da) bir yara dokunduysa,  artık o topluluğa da, kesinlikle (Bedir'de) onun benzeri bir yara dokunmuştu. Bu günleri, Allah'ın inanmış olanları bilmesi ve içinizden şahitler edinmesi ve Allah'ın inanmış olanları arındırması ve inkarcıları imha etmesi için, insanlar arasında döndürür dururuz. Allah yanlış yapanları sevmez.

142- Yoksa Allah, içinizden çaba gösterenleri, direnerek mücadele edenleri bilmeden, cennete girivereceğinizi mi hesap ettiniz?.

143- Siz onunla karşılaşmadan önce, ölümü temenni ediyordunuz. Arık onu kesinlikle gördünüz ve siz bakıp duruyorsunuz.

144- Muhammed bir elçiden başka biri değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülür ise, siz ökçeleriniz üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?. Kim iki ökçesi üzerinde gerisin geri dönecek olursa, Allah'a asla bir zarar veremez. Allah  şükredenlerin karşılığını verecektir.

145- Allah'ın izni olmadan, hiç kimse için yazılı süreden önce ölüm yoktur. Kim  dünyanın  sonucunu isterse, ona ondan veririz. Kim ahiretin sonucunu isterse, ona da ondan veririz. Şükredenlerin karşılığını vereceğiz.

146- Nebi'den nicesi vardı ki, Rabbe kul olmuş bir çok kimse, onunla birlikte savaşmışlardır. Onlar Allah'ın yolunda başlarına gelenden ötürü, gevşememiş ve zayıflık göstermemiş ve boyun eğmemişlerdir. Allah direnerek mücadele edenleri sever.

147- Onların sözleri, " Rabbimiz işimizdeki aşırılığımızı ve günahlarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et" demekten başka olmadı.

148- Böylelikle Allah onlara hem dünyanın sonucunu, hem de ahiretin güzel sonucunu verdi. Allah iyilik edenleri sever.

149- Ey inanmış olanlar, eğer inkar etmiş olanlara itaat edecek olursanız, sizi ökçeleriniz üzeri gerisin geri döndürürler, böylelikle zarara uğrayanlara dönersiniz.

150- Hayır, Allah sizin sahip çıkan koruyucunuzdur, ve O yardımcıların hayırlısıdır.

151-  Hakkında hiç bir kanıt indirmediği halde, Allah'a ortak koşmalarından dolayı inkarcıların kalplerine korku salacağız. Onların sığınağı ateştir. Ne kötüdür, yanlış yapanların kalacak yeri.

152- And olsun ki Allah, size olan sözünü, ta ki onun izni ile onları öldürene, sevdiğiniz(zafer)i gösterene kadar tuttu. Sonra siz gevşediniz, ayrılığa düştünüz emre isyan ettiniz. Çünkü içinizden dünyayı isteyen olduğu gibi, ahireti isteyen de vardı. Sonra, Allah sizi zorlu bir denemeye tabi tutmak için, onlar(a karşı savaşı kazanmaktan)dan geri çevirdi. And olsun ki (Allah) bu yaptığınızdan dolayı sizden (kaynaklanan suçunuzu) affetti. Allah inananlara karşı lütufkardır.

153- O vakit Elçi sizi arkanızdan çağırıyor, siz ise hiç kimseye dönüp bakmadan yukarı doğru kaçıyordunuz. Bunun üzerine Allah sizi kederden kedere uğrattı ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

154- (Allah) Sonra, uğradığınız kederin ardından size, içinizden bir grubu kapsayan güvenlik uykusu bahşetti (de böylelikle cesaret ve güveninizi kaybetmediniz). Sadece kendilerini önemseyen bir diğer grup (olan münafıklar) ise, Allah'a karşı haklı bir gerekçeye dayanmaksızın cahiliyeye özgü bir zan besleyerek, "Bu emir ve komuta konusunda bizim bir yetkimiz mi vardı ki(sorumluluğumuz olsun)diyorlardı. De ki: Bütün ve iş ve yetki Allah'a aittir. Onlar sana karşı açıklayamadıklarını içlerinde saklıyarak, "Bu emir ve komuta konusunda bizim de bir yetkimiz olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: Eğer evlerinizde olmuş olsanız bile, haklarında ölüm yazılmış olanlar,  devrilecekleri meydana mutlaka çıkardı. Allah bunu sinenizde olanı denemek, kalplerinizde olanı temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin özünü bilicidir.

155- Şüphesiz ki iki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, şeytan içinizden sırtını dönerek kaçanları, bazı kazandıklarından dolayı sadece kaydırmak istemişti. And olsun ki Allah onlardan geçti. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcı ve cezalandırmakta acele etmeyendir.

156- Ey inanmış olanlar, kardeşleri yeryüzünde yolculuğa veya savaşa çıktığı zaman, onlar hakkında, "Eğer yanımızda kalsalardı, ne ölürler ne de öldürülürlerdi" diyen, şu inkarcılar gibi olmayın. (Bu emri size)Allah, onlar gibi olmamanız ve kalplerinde onların asla elde edemeyecekleri bir isteğe çevirmek için verdi. Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah, yapmakta olduklarınızı görücüdür. 

157- Muhakkak ki eğer Allah'ın yolunda öldürülür veya ölürseniz, muhakkak Allah'tan bağışlama ve merhamet, onların toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.

158- Ve muhakkak ki ölseniz de öldürülseniz de, muhakkak Allah'a toplanacaksınız. 

159- Allah'tan bir rahmet sebebi ile onlara  karşı yumuşak davrandın. Eğer sert ve kaba kalpli olsaydın, o vakit etrafından dağılırlardı. Artık sen onlardan geç ve onlar için bağışlanma iste ve iş hususunda onlarla danış. Karar verdiğinde ise artık Allah'a güven. Şüphesiz Allah, güvenenleri sever.

160- Eğer Allah size yardım ederse,  artık size karşı kimse galip gelemez. Eğer sizi yüzüstü bırakacak olursa, artık O'ndan sonra size yardım edebilecek kimdir?. İnananlar yalnızca Allah'a güvensin.

161- Bir nebinin ganimeti zimmetine geçirmesi mümkün değildir.. Kim ganimeti zimmetine geçirirse,  kalkışın gününde zimmetine geçirdiği ile gelir. Sonra herkese kazandığının karşılığı eksiksiz olarak ödenir. Ve onlara yanlış yapılmaz.

162- Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan kişi gibi midir?. Onun sığınağı cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir.

163- Onlara Allah'ın katında (farklı) dereceler vardır. Allah onların yapmakta olduklarını görücüdür.

164- Allah inananlara, içlerinden O'nun ayetlerini okuyan ve onları arındıran ve kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten bir elçi göndermekle, elbette lütufta bulunmuştur. Halbuki önceden apaçık sapıklık içinde idiler.

165- (Bedir'de) iki mislini ettirdiğiniz musibet, (Uhud'da) size isabet ettiğinde mi, "Bu 
 nereden?" dediniz?. De ki: Bu kendinizdendir. Şüphesiz ki Allah her şeye güç yetiricidir.

166-167- İki topluluğun karşı karşıya geldiği günde size isabet edenin sebebi, Allah'ın(galibiyet ve mağlubiyet için koyduğu yasalar dahilindeki) izninin bir gereği ve inananları bilmesi ve münafıkları bilmesi içindi. Onlara, "Allah'ın yolunda savaşın veya (şehri) savunun" denildiğinde onlar, "Eğer savaşmayı bilseydik mutlaka size uyardık" dediler. O gün onlar inkara, inanmaktan daha yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Allah onların gizlediklerini en iyi bilicidir.

168- Onlar (evlerinde) oturup, (savaşta ölen) kardeşleri için, "Eğer bize itaat etmiş olsalardı öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz haydi ölümü kendi üzerinizden def edin".

169-170- 171- Allah'ın yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesap etmeyin. Hayır onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın, lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinç içindedirler. Ve onlar arkalarındaki henüz kendilerine katılmayanlara, onlara korku olmadığını ve üzüntü duymayacaklarını müjdelemek isterler. Yine onlar, Allah'tan bir nimet ve lütfu, Allah'ın inananların mükafatını zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.

172- Onlar ki kendilerine yara isabet ettikten sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah ve elçisine (olumlu) cevap verdiler. İçlerinden iyilik yapanlar ve korunanlar için büyük mükafat vardır.

173- Onlar ki, (bazı) insanlar onlara, "İnsanlar sizin için (ordu) topladı, artık onlardan korkun" dediğinde, (bu sözlerle) onlar inancını artırdı ve "Allah bize yeter, o ne güzel güvenilecek olandır" dediler.

174- Böylelikle onlara bir kötülüğe dokunmadan Allah'tan bir nimet ve lütuf ile geri döndüler ve Allah'ın rızasına da uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

175- İşte şu ancak, kendisini sahip çıkan koruyucu olarak görenleriyle sizi korkutan bir şeytandır. Eğer inanmışlar iseniz, onlardan korkmayın benden korkun.

176- İnkarda koşuşturanlar, sakın seni üzmesin. Onlar Allah'a asla zarar veremezler. Allah, ahirette onları (cennetten) bir hisse sahibi yapmamak istiyor. Şiddetli azap onlar içindir.

177- Muhakkak inanmaya karşılık inkarı satın alanlar, Allah'a asla bir zarar veremezler. Acı azap onlar içindir.

178- İnkarcılar onlara verdiğimiz mühletin kendilerinin hayrına olduğunu hesap etmesinler. Onlara verdiğimiz mühlet, ancak onların günahlarını artırmaları içindir. Hor ve hakir edici azap onlar içindir.

179- Allah temiz olanı temiz olmayandan ayırıncaya kadar, inananları içinde bulunduğunuz (inananlarla, münafıkların karıştığı) durumda bırakacak değildir. (Bu ayırmayı) Size görünmeyene vakıf kılmak sureti ile yapmayacaktır. (savaş gibi imtihanlara uğratmak sureti ile yapacaktır). Allah görünmeyeni bildirmek için elçilerden dilediğini seçer. Öyleyse Allah'a ve elçilerine inanın. Eğer inanır ve korunursanız artık size büyük mükafat vardır.

180- Allah'ın, lütfundan dolayı kendilerine verdiklerinde cimrilik yapanlar, onu kendileri için hayır olduğunu hesap etmesinler. Bilakis o (cimrilik), onlar için şerdir. Kalkışın gününde, cimrilik yaptıkları şey, boyunlarına ağırlık olarak dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

181- Allah, "Allah fakir, biz zengin kimseleriz" diyen (Yahudi) lerin sözünü elbette işitmiştir. Bu dediklerini ve  nebileri meşru bir nedenleri olmasızın öldürmelerini (hesap gününde önlerine) kitap halinde koyacak*, onlara "yakıcı azabı tadın" diyeceğiz.

(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitap halinde koyacağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen bir cürümün daha önce zaten yazılmış olması sebebi iledir. İşlendiği anda yazılan bir amel, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.

182- Bunun sebebi, elleriniz ile sunduklarınızın sebebidir. Yoksa Allah kullarına karşı asla yanlış yapan değildir.

183- Onlar (Yahudiler), "Allah bize, onu ateşin yiyeceği bir kurban getirene kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda söz aldı" dediler. De ki: "Benden önce elçiler apaçık deliller, ve o dediğinizi size getirdiği halde, eğer doğrulardan iseniz onları niçin öldürdünüz?".

184- Eğer seni yalanladılar ise, kesinlikle senden önce apaçık deliller ve hikmet dolu sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı.

185- Her nefis ölümü tadıcıdır. Kalkışın gününde karşılığınız size tam olarak ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilmişse, o artık kesinlikle kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcının geçimliğinden başka birşey değildir.

186- Mallarınız ve canlarınız ile mutlaka zorlu bir denemeye tabi tutulacak ve sizden önce kitap verilmiş olanlar ve  ortak koşanlardan, mutlaka çok eziyet (veren sözler) işiteceksiniz. Eğer direnerek mücadele eder ve korunursanız, işte bu yaptığınız işlerin kararlı olanındandır.

187- Allah bir zamanlar, kitap verilmiş olanlardan,  onu insanlara açıklayacak ve onu gizlemeyeceksiniz diye, kayıtlanmış sözleşme almıştı. Onlar, buna rağmen sözlerini arkalarına atmış onu az bir değere satmışlardı. O ne kötü bir alışverişti.

188- Hesap etmeyesin ki, getirdikleri(kötülükler) ile sevinen, yapmadıkları (iyilikler) ile övülmeyi sevenler, evet hesap etmeyesin ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Acı azap onlar içindir.

189- Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah her şeye güç yetiricidir.

190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, temiz akıl sahipleri için mutlaka deliller vardır.

191-192-193- 194-  Onlar, ayakta olduğu, oturduğu, ve yanı üstü yattığı halde (yani her durumda), Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki): "Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın. Sen her türlü eksik ve kusurdan uzaksın. Bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, sen kimi ateşe girdirirsen, artık kesinlikle sen onu rezil bir duruma düşürmüşündür. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur. Rabbimiz şüphesiz ki biz, "Rabbinize inanın" (diyerek) inanmaya davet eden bir davetçiyi işittik. Onun çağrısı üzerine inandık. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, yaptığımız kötü işleri bizden ört, bizim canımızı iyi ve erdemliler ile birlikte al.Rabbimiz, bize elçilerine (itaat karşılığı) vaat ettiğini ver. Kalkış gününde bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki sen vaadinden dönmezsin".

195- Rableri de onların dualarına şöyle cevap verdi: Şüphesiz ki ben, sizden erkekten veya kadından, çalışanın çalışmasını göz ardı etmem. (Çalışmasının karşılığını almakta) birbirinize göre bir farklılığınız yoktur. Onlar ki göç ettiler ve yurtlarından çıkarıldılar ve benim yolumda eziyete uğradılar, savaştılar ve öldürüldüler, yaptıkları kötülükleri onlardan mutlaka örtecek, Allah'ın katından bir sonuç olarak, altından nehirler akan cennetlere girdireceğim. Allah, sonucun güzeli O'nun  katında olandır.

196- 197- O inkarcıların şehirlerde dolaşması seni aldatmasın. Az bir faydalanmadır, sonrasında sığınakları cehennemdir. O ne kötü bir yataktır.

198- Ancak onlar ki Rablerinden korundular, onlar için Allah katından bir ikram olarak, orada ölüm görmemek üzere kalacakları, altlarından nehirler akan cennetler vardır. Allah'ın katında olan, iyi ve erdemliler için hayırlıdır.

199- Kitabın ehlinden öylesi vardır ki, Allah'a gönülden saygı besleyerek, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanır ve Allah'a karşı itaatkardırlar, Allah'ın ayetlerini  az bir değere satmazlar. İşte onlar için Rableri katından mükafatları vardır. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görücüdür.

200- Ey inananlar, arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için, direnerek mücadele edin, direnerek mücadele etmekte birbirinizle yarışın, (düşmana karşı) her an hazır vaziyette olun, Allah'tan korunun.

15 Temmuz 2018 Pazar

BAKARA SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim. 

2- Bu kitap ki onda şüphe yoktur, korunanlar için yol göstericidir.

3- O korunanlar ki, içtenlikle inanırlar ve kulluk görevlerini* ayakta tutarlar ve onlara rızık olarak verdiklerimizden (hayır yolunda) harcarlar. 

* Bu ayete bütün mealler (istisnalar hariç) Namazı dosdoğru kılarlar şeklinde anlam vermiş olmaları, Salat kavramının geniş bir anlama sahip olması gerçeğini bir kenara itmektedir. Bu kavram namazı da içine alan daha geniş bir anlama sahip olduğu için, bu anlamın genişliğini meale yansıtmaya çalıştık. Yukimunessalate kelimesine verdiğimiz bu anlamı, Meryem s. 59. ayetini dikkate alarak tercih ettik. Ayrıca Mekke döneminde inen ayetlerde geçen Salat kavramının müşrikler tarafından içinin boşaltılmış olmasını haber veren ayetler, böyle bir anlamı vermemizdeki etkenlerden birisidir.

4- Ve o kimseler ki sana indirilene ve senden önce indirilen(ler)e inanırlar. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar.

5- İşte onlar, Rablerinin bir yol göstericiliği üzerindedirler. Ve işte onlar, arzuladıklarına kavuşacak olanlar onlardır.

6- Şüphesiz ki inkar etmiş olanları ha uyarmışın ha uyarmamışın onlar için aynıdır. Onlar inanmazlar.

7- Allah onların kalplerini ve (gerçeği) işitme yetilerini (bir daha açılmamak üzere) mühürlemiştir. (Gerçeği) görme yetilerinin üzerinde ise bir perde vardır. Büyük azap onlar içindir.

8- (Medine'deki) insanların bazıları, "Biz Allah'a ve ahiretin gününe inandık" diyorlar. Oysa onlar inanmış değillerdir.

9- Allah'ı(n elçisini)* ve inanmış olanları aldatıyorlar. Oysa kendilerinden başkalarını aldatmıyorlar. Bunun şuurunda değiller. 

* 9. ayette (elçisini) şeklinde açtığımız parantezin gerekçesi; Aldatma fiilinin Allah'a nispet edilerek kullanılmasının nedeni Allah'ın elçisine edilen muamelenin Allah'a edilmiş gibi olmasından ötürüdür. Ayrıca Fetih s. 10. ayetinde Allah'ın elçisine yapılan biatın Allah'a yapılmış gibi beyan edilmesi bu parantezi açmamızın gerekçelerinden birisidir (Nisa s. 80). 

10- Kalplerinde bozukluk vardır. Bundan ötürü Allah onların bozukluklarını artırmıştır. Yalanlamakta olduklarından ötürü acı azap onlar içindir.

11- Onlara, "Bu topraklarda bozuculuk yapmayın" denildiği zaman onlar, "Biz ancak ve ancak düzelticileriz" dediler.

12- İyi bilin ki şüphesiz onlar, onlar bozuculardır, ancak bunun şuurunda değiller.

13- Onlara, "(İnanmış) insanların inandığı gibi siz de inanın" denildiği zaman onlar, "Kıt akıllıların inandığı gibi mi inanalım?" dediler. İyi bilin ki şüphesiz onlar, onlardır kıt akıllılar, ancak (böyle olduklarını) bilmiyorlar.

14- İnanmış olanlarla karşılaştıkları zaman, "Biz inandık" dediler. Şeytanları ile yalnız kaldıkları zaman ise, "Şüphesiz ki biz sizin yanınızdayız, biz ancak ve ancak onlar alay edicileriz" dediler.

15- Allah, alay etmelerinin karşılığını onlara verecektir*, taşkınlıkları içinde (bir müddet) bocalamaları için süre tanımaktadır.

*15. ayette geçen Allahü yestehziu bihim cümlesinin bir çok mealde motamot bir tercüme ile, Allah onlarla alay eder şeklinde çevrilmesine karşılık, bizim bu şekilde çevirmemizin gerekçesi, Arapların işlenen bir suça verdikleri karşılığı aynı kelime ile ifade etmek bir üsluba sahip olmalarındandır. Arap şair Amr Bin Külsüm'ün şu beyitinde olduğu gibi: Dikkat edin kimse bize karşı bir cahillik etmesin, bu sefer cahillerin cahilliklerinden daha fazla cahillik ederiz. Şura s. 40 ayeti olan Bir kötülüğün cezası onun benzeri bir kötülüktür, Arapların kullandığı bu üslubun ayete yansımış halidir. 

16- İşte onlar, doğru yola karşılık sapkınlığı satın almışlardır. Bu ticaretleri onlara fayda sağlamadı ve doğru yolu bulamadılar.

17- Onların örneği, ateş yakanın örneği gibidir. (Ateş) etrafını aydınlattığı zaman, Allah onların ışıklarını giderdi ve onları göremez bir halde karanlıklara terk etti.

18- Sağır, dilsiz, kördürler artık dönmezler.

19- Veya (onların örneği) içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek bulunan gökten boşalan yağmura tutulmuş, çakan yıldırımlardan dolayı ölüm endişesine tutularak, parmaklarını kulaklarına tıkayanlar(ın örneği) gibidir. Allah inkarcıları çepeçevre kuşatıcıdır.

20- Şimşek neredeyse onların görmelerini alıverecek. (Şimşek) onları her aydınlattığında, onun aydınlığında yürüdüler. Üzerlerine karanlık çöktüğünde ise dikilip kaldılar. Eğer Allah dilemiş olsaydı işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Hiç şüphesiz Allah her şeyin üzerine güç yetiricidir.

21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki korunabileseniz.

22- O'ki sizin için yeryüzünü döşek, gökyüzünü ise tavan* yaptı. Ve gökten su indirdi. Onunla size rızık olmak üzere ürünlerden çıkardı. Artık sizler Allah'a (benzer hiçbir şey olmadığını), bildiğiniz halde denkler kılmayın.

* Tavan anlamını verme gerekçemiz, Enbiya s. 32. ayetine istinadendir. 

23- Eğer kulumuza indirmekte olduğumuzdan şüphe içinde iseniz, haydi siz de eğer doğrulardan iseniz onun örneğinden olan bir sure getirin ve Allah'ın aşağısından olan şahitlerinizi de çağırın.

24- Eğer bunu yapamazsanız ki asla yapamazsınız, artık yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun. O, inkarcılar için hazırlanmıştır.

25- İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara, onlar için mutlaka altından nehirler akan cennetler olduğunu müjdele. Her ne zaman rızık olarak oradaki üründen faydalandırılsalar, "Bu önceden faydalandırıldığımızdandır" dediler. (Bu ürün) onlara (dünyada tattıklarına) benzer olarak verildi. Onlar için orada tertemiz eşler vardır. Ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

26- Şüphesiz ki Allah, bir sivrisineği de ondan (küçüklük bakımından) daha üstün olanını da örnek olarak vermekten çekinmez. İnanmış olanlara gelince bu örneğin Rablerinden bir gerçek olduğunu şüphesiz bilirler. İnkar etmiş olanlara gelince ise onlar "Allah bu örnekle neyi amaçlamıştır?" derler. Allah bununla çoklarını saptırır, çoklarını da doğru yola iletir. Bununla itaatten çıkanlardan başkasını saptırmaz.

27- O itaatten çıkanlar ki, Allah'ın sözünü, yeminle kayıtlanmasından sonra bozarlar ve Allah'ın sürekli olmasını istediği şeyi (yakınlık ilişkilerini) keserler ve yeryüzünde bozuculuk yaparlar. İşte onlar, zarara uğrayanlar onlardır.

28- Allah'a karşı nasıl nankörlük edebiliyorsunuz?. Sizler ölüler olduğunuz halde iken sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek sonra sizi yine diriltecek, sonra O'na döndürüleceksiniz.

29- O'ki yeryüzünde olanların tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe yönelerek onu yedi gök olarak düzenledi. Ve O her şeyi bilicidir.

30- Bir zaman senin Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde birbirinin yerine geçecek olanı*  var edeceğim" demişti de (melekler), "Biz senin övgünle tesbih etmekte, senin şanını gereği gibi yüceltmekte iken, orada bozuculuk yapacak kanlar akıtacak olanı mı var edeceksin?" demişlerdi. (Allah'ta meleklerin bu sözlerine karşılık) "Şüphesiz ki daha iyi bilirim, siz bilmezsiniz" demişti.

(*)- 30 ayette geçen Halifeten kelimesine, Birbirinin yerine geçmek anlamını verme sebebimiz için bakınız Yunus s. 14-73, Araf s. 69- 74. Bu ayetlerde geçen kelime, helak edilenlerin yerine geçenler için kullanılmaktadır. Helak edilen kavimler ile ilgili ayetlere dikkat ettiğimizde, helakı hak eden toplumların yerine, başka toplumlar geçmiştir. Sünnetullah gereği, kan döken ve bozuculuk yapan bir topluluk mutlaka helak edilir ve yerine bir başka topluluk gelir.

31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretmiş ve sonra o(isimlere sahip ola)nları meleklere arz ederek, "Eğer doğrulardan iseniz bana şunların isimlerini haber verin" demişti.

32- (Melekler), "Sen her türlü eksik ve kusurdan münezzehsin, biz de senin öğrettiğinden başka bilgi yoktur, şüphesiz ki sen bilici ve doğru karar vericisin" demişlerdi.

33- (Allah) "Ey Adem onlara, onların isimlerini haber ver" demişti de, (Adem) onlara isimleri haber verdiğinde (Allah meleklere), "Ben size göklerin ve yerin görünmeyenini gerçekten ben daha iyi bilirim, her ne açıklıyorsunuz ve her ne gizliyorsunuz ben daha iyi bilirim dememiş miydim?" demişti.

34- Bir zaman meleklere "Adem'e secde edin" demiştik de, onlar da İblis hariç hemen secde etmişlerdi. O, (secde etmekten) kaçınmış, büyüklenmiş ve inkarcılardan olmuştu.

35- Ve (Adem'e) "Ey Adem sen ve eşin cennette yerleş ve ikiniz orada dilediğiniz yerden yeyin ve ikiniz bu ağaca yaklaşmayın, yaklaştığınız takdirde ikiniz yanlış yapanlardan olursunuz" demiştik.

36- Derken şeytan ikisini ağaca yaklaşmama emrine riayet etmekten kaydırmış ve böylelikle ikisini içinde bulundukları yerden çıkarmış, ve biz de "Birbirinize düşman olarak inin, sizin için (bundan sonra) yeryüzünde belirli bir vakte kadar yerleşim ve faydalanma vardır" demiştik.

37- Bunun üzerine Adem, Rabbinden kendisine ilka edilen kelimeleri almış, böylelikle Rabbi ona (lütuf ile) dönmüştü. Şüphesiz ki O, daima (lütufla) çokça dönücü merhamet edicidir.

38- (Biz de onlara) "Toplu halde oradan inin, eğer benden yol gösterici gelir de kim benim yol göstericime uyduysa artık onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir" demiştik.

39- Onlar ki inkar ettiler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır  onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

40- Ey İsrailoğulları, size lutfettiğim nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü eksiksiz olarak yerine getirin ki, ben de size verdiğim sözü eksiksiz olarak yerine getireyim ve yalnızca benden sakının.

41- Ve yanınızda olanı doğrulayıcı olarak indirdiğime inanın ve onu inkar eden öncü olmayın. Ve ayetlerimi az bir değere satmayın ve yalnızca benden korunun.

42- Ve doğruyu, yanlış ile örtmeyin. Bildiğiniz halde gerçeği saklamayın.

43- Kulluk görevlerinizi ayakta tutun, maddi ve manevi arınmayı yerine getirin. Boyun eğenlerle birlikte boyun eğin.

44- Kitabı okuduğunuz halde, insanları erdemli olmayı emredip te kendinizi unutuyor musunuz?. hala aklınızı kullanmaz mısınız?.

45- Direnerek mücadele etmek ve kulluk görevlerinizi ayakta tutmak suretiyle yardım isteyin. Şüphesiz ki bu gönülden saygı besleyenlerden başkasına ağır gelir.

46- O gönülden yalvaranlar ki, Rablerine kavuşacaklarına ve O'na dönücüler olduklarına kesin kanaat sahibidirler.

47- Ey İsrailoğulları, size lutfettiğim nimetimi ve sizi Firavun ve ordusuna* karşı üstün kıldığımı hatırlayın.

*- 47. ayette geçen El Alemine kelimesine Firavun ve ordusu şeklinde anlam verme sebebimiz, bu kelimenin anlamını konu bütünlüğü içinde bulmasından dolayıdır. 49. 50. ayetlerde hatırlatılan bu üstünlüğün, Firavun ve ordusuna karşı olduğu görülmektedir.
 
48- Öyle bir güne karşı korunun ki (o günde) kimsenin kendisinden başka bir şey karşılığı olmaz. Ve ondan şefaat kabul edilmez ve ondan fidye de alınmaz ve onlar yardım da olunmazlar.

49- Bir zaman, oğullarınızı boğazlamak, kadınlarınızı sağ bırakmak suretiyle size azabın kötüsünü reva gören Firavun ordusundan* sizi kurtarmıştık. Bunda sizin için Rabbinizden büyük lütuf vardı.

*- Ali Fir'avne kelimesine Firavun ve ordusu anlamı verme sebebimiz, 50. ayette suda boğulanların onlar olmasındandır.

50- Bir zamanlar sizin için denizi yarmış, sizi böylelikle kurtarmış, Firavun ordusunu siz onlara bakmakta iken boğmuştuk.

51- Ve bir zaman Musa ile kırk geceliğine sözleşmiştik. Sonra onun ardından sizler buzağıyı (ilah) edinerek yanlış yapanlar olmuştunuz.

52- Sonra bunun ardından şükretmeniz için siz(e ceza vermek)den geçmiştik.

53- Ve bir zaman Musa'ya, doğru yolda olmanız için doğru ile yanlış ayıran kitabı vermiştik.

54- Ve bir zaman Musa topluluğuna, " Ey topluluğum, şüphesiz ki sizler buzağıyı (ilah olarak) edinmek sureti ile kendinize karşı yanlış yaptınız. Haydi sizi en güzel şekilde yaratanınıza (itaatle) dönün, (itaatle) dönmeyenlerinizi öldürün*. Böyle yapmanız sizi en güzel şekilde yaratanınızın katında daha hayırlıdır.Allah size (lütufla) döndü. Şüphesiz ki O, daima (lütufla) çokça dönücü merhamet edicidir". demişti.

*- 54. ayete böyle bir anlam verme gerekçemiz, ayet içinde geçen Faktülü (öldürün) kelimesinin, Kur'an içinde geçtiği hiç bir ayette mecazi anlamda kullanılmamış olmasıdır. Hakiki anlamı dikkate alınarak verilen bir mealde Kendinizi öldürün olarak ortaya çıkan anlamın düşük olması bizi, bazı tefsirlerde geçen yorumları dikkate almaya yönelterek, kelimeye mecazi bir anlam vermememize, ve tevbe edenlerin tevbe etmeyenleri öldürmesi gerektiği şeklinde bir anlam vermeye yöneltmiştir. Her mealin neticede bir yorum olduğu hata ve yanlıştan uzak olmadığı unutulmamalıdır.

55- Ve bir zaman Musa'ya, "Ey Musa, Allah'ı açıkça görünceye kadar biz sana asla inanmayacağız" demiştiniz de bundan dolayı sizi bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.

56- Sonra ölümünüzün ardından, şükretmeniz için sizi diriltmiştik.

57- Üzerinize bulutu gölge yapmış, üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirmiş, size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin demiştik. Onlar yaptıkları yanlışı bize değil, kendilerine karşı yapmaktaydılar.

58- Ve bir zaman, "Şu şehre girin, orada dilediğiniz yerden bolca yeyin, kapısından secde eder halde (itaat etmiş olduğunuz halde) girin ve "Hatalarımızı bağışla" deyin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım, iyilik edenlere karşılığını artıracağız" demiştik.

59- Fakat yanlış yapanlar onlara denilmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Buna karşılık biz de o yanlış yapanların üzerine itaatten çıkmış olmalarından dolayı gökten sarsıcı azap indirmiştik.

60- Ve bir zaman Musa, topluluğu için su istemişti de ona "Asanı taşa vur" demiştik. Vurması, sonucunda taştan oniki göze halinde su fışkırmış, bütün insanlar su içecekleri yerlerini bilmişti. Allah'ın rızkından yeyin için yeryüzünde bozucular olarak karışıklık çıkarmayın (demiştik).

61- Ve bir zaman siz, " Ey Musa biz tek yemeğe kesinlikle dayanamıyoruz, bizim için Rabbine seslen de toprağın bitirdiği sebze, salatalık , sarmısak, mercimek ve soğanından çıkarsın" demiştiniz de, (Musa) "O hayırlı olanı daha aşağı olanla mı değiştirmek istiyorsunuz?. Mısır'a inin sizin istediğiniz şüphesiz vardır" demişti. (Nankörlüklerinden dolayı) üzerlerine aşağılanma ve yoksulluk damgası vuruldu ve Allah'tan gazaba mahkum oldular. Bunun nedeni, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürmeleridir. Bunun nedeni ise isyan etmiş ve aşırı gidiyor olmalarındandır.

62- Şüphesiz ki inanmış olanlar ve Yahudiler ve Hristiyanlar ve sabiilerden, kim Allah'a ve ahiretin gününe inanmış ve doğru işler yapmışsa onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara ne korku vardır onlar ne de üzüleceklerdir. 

63- Ve bir zaman yeminle kayıtlanmış sözleşmenizi sizden almış ve Tur'u tepenize yükseltmiş, size verdiğimizi sıkıca tutun ve onda bulunanı hatırınızda tutun ki korunmuş olasınız (demiştik).

64- Sonra siz bu sözünüzün ardından yüz çevirmiştiniz. Eğer Allah'ın sizin üzerinizdeki nimeti ve merhameti olmasaydı, kesinlikle zarara uğrayanlardan olurdunuz.

65- And olsun ki sizden Cumartesi'de aşırı gitmiş olanları bildiniz. Onlara "Azarlanıp kovalanan maymunlar olunuz"demiştik.

66- Böylece bunu şahit olanlara ve sonradan gelenlere ibret verici bir ceza ve korunanlar için öğüt olarak yapmıştık.

67- Bir zaman Musa topluluğuna, "Şüphesiz ki Allah size bir inek boğazlamanızı emrediyor" demişti de (onlar), "Bizi alay konusu mu ediyorsun?" demişler, (Musa'da) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" demişti.
 
68- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de nasıl birşey olduğunu bize açıklasın" demişler, (Musa'da) "Şüphesiz ki O, ne zorlan(arak yaşlan)mış ne de körpe, ikisinin arasında olacak diyor. Emrolunduğunuzu hemen yerine getirin" demişti.

69- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de onun rengini bize açıklasın" demişler, (Musa'da) "Şüphesiz ki O, görenlerin içine ferahlık veren sarı bir inektir diyor" demişti.

70- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de nasıl birşey olduğunu bize açıklasın şüphesiz ki inekler bizce birbirine benzeşiyor, Allah dilediyse doğruyu bulanlardan oluruz" demişlerdi.

71- (Musa'da) "Şüphesiz ki O, ne boyunduruk vurulmuş, ne  toprak sürmüş ne de ekin sulamış hiçbir işte kullanılmamış, sarıdan başka renge sahip olmayan bir inektir, diyor" demişti de (onlar), "İşte şimdi bize hakikatı getirdin" demişler ve onu boğazlamışlardı. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.

72- Ve bir zaman birini öldürmüştünüz de, suçu birbirinize atmıştınız. Ve Allah gizlemekte olduklarınızı ortaya çıkarandır.

73- Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olay)larının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz. (Muhammed Esed mealinden alıntıdır.)

74- Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaşarak taşlar gibi, hatta taşlardan daha da katılaşmıştı. Şüphesiz ki taşlardan öylesi vardır ki ondan nehirler fışkırır. Ve onlardan öylesi vardır ki, yarılarak ondan su çıkar. Ve onlardan öylesi vardır ki, Allah'ın korkusundan dolayı aşağı yuvarlanır. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

75- Halleri böyle iken size inanacaklarını halâ umuyor musunuz?. Muhakkak ki onlardan bir grup var ki Allah'ın kelamını işitiyorlar, sonra onu iyice anlamalarının ardından bile bile kaydırıyorlar.

76- İnanmış olanlarla karşılaştıkları zaman, "Biz inandık" dediler. Birbirleri ile başbaşa kaldıklarında ise, "Allah'ın size açtığı şeyleri, Rabbinizin katında onu size karşı delil sunmak için getirsinler diye mi onlara anlatıyorsunuz, halâ aklınızı kullanmaz mısınız?" dediler.

77- Onlar bilmiyorlarmı ki Allah, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da şüphesiz biliyor.

78- Onların içinde kitap (Tevrat) hakkında doğru bilgi sahibi olmayanlar vardır, bildikleri sadece  kuruntulardır. Ve onlar sadece kesin olmayan bilgilere sahiptirler.

79- Yazıklar olsun o kimselere ki elleri ile kitabı yazarlar, sonra da onu az bir değere satmak için "Bu Allah'ın katındandır" derler. Yazıklar olsun onlara elleri ile yazmalarından ötürü ve yazıklar olsun yazdıklarından kazanmakta olduklarına.

80- "Ateş bize sayılı günlerden başka asla dokunmayacaktır" dediler. De ki: "Allah'ın katından bir söz mü aldınız?. Eğer aldıysanız Allah asla sözünden dönmez. Yoksa Allah'a karşı (doğruluğunu) bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?".

81- Hayır, kim bir kötülük kazanmış ve bu hatası onu kuşatmış (halde ölmüş) ise, işte bunlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

82- Onlar ki inandılar ve doğruları işlediler. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır, orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

83- Ve bir zaman İsrailoğulları'ndan, Allah'tan başka kimseye kulluk etmeyin ve anne babaya, yakınlık sahiplerine (akrabaya), yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz ve insanlara güzel söz söyleyin ve kulluk görevlerinizi ayakta tutun ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirin diye kayıtlanmış sözleşme almıştık. Sonra içinizden azınız hariç yüz çevirmiştiniz. Ve sizler de halâ yüz çevirerek dönenlersiniz.

84- Ve bir zaman, kanlarınızı dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın diye sizden kayıtlanmış sözleşme almış, siz de kabul etmiştiniz. Ve sizler halâ buna şahitlik ediyorsunuz.

85- Sonra sizler onlarsınız ki, birbirinizi öldürüyor ve içinizden bir grubu, onlara karşı günah ve düşmanlıkla birbirinize arka çıkarak yurtlarından çıkarıyor ve eğer size esirler olarak gelirlerse onlarla fidyeleşiyorsunuz. Halbuki onları (yurtlarından) çıkarmak haram kılınmıştı. Yoksa siz kitabın (fidye almayı helal kılan) bir kısmına inanıyorsunuz da, (birbirinizi yerinizden çıkarmanızı haram kılan) bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?. Sizden kim böyle yaparsa karşılığı dünya hayatında rezil olmaktır. Kalkış'ın gününde ise azabın en şiddetlisine döndürüleceklerdir. Ve Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

86- İşte onlar ahirete karşılık dünya hayatını satın almış olanlardır. Azap onlardan hafifletilmez ve onlar yardım da olunmazlar.

87- And olsun ki Musa'ya kitabı verdik ve onun ardından ard arda elçileri. Ve Meryem oğlu İsa'ya apaçık delilleri verdik ve onu Kudüs'ün Ruhu ile destekledik. Her ne zaman bir elçi size nefislerinizin hoşlanmadığı bir şeyi getirmiş olsa büyüklendiniz, bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyordunuz.

88- "Kalplerimiz (senin çağırdığına karşı) muhafazalıdır" dediler. Hayır inkarlarından ötürü Allah onları uzaklaştırmıştır. Bundan dolayı pek azı inanır.

89- Onlara beraberlerinde olan (Tevrat)ı doğrulayıcı bir kitap geldiğinde, ki gelmeden önce inkarcı (Arap)lara karşı zafer kazanmak istiyorlardı. (Önceden) tanıdıkları (kitap) onlara geldiğinde (bu sefer de) onu inkar ettiler. Artık Allah'ın uzaklaştırması inkarcıların üzerinedir.

90- Allah'ın, kullarından dilediği kimsenin üzerine lütfundan (kitap) indirmesine haset ederek, Allah'ın indirmekte olduğunu inkar etmekle, karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür. Bu yüzden gazap üzerine gazaba mahkum oldular. İnkarcılar için hor ve hakir edici azap vardır.

91- Onlara, "Allah'ın indirdiğine inanın denildiği zaman" onlar, "Biz, bizim üzerimize indirilene inanırız" dediler ve onun ardındakini inkar ediyorlar. Halbuki o , onların beraberinde olanı doğrulayan bir gerçektir. De ki: "Eğer inanmışlar iseniz önceden Allah'ın nebilerini ne için öldürüyordunuz?"

92- And olsun Musa size apaçık delilleri getirmiş, onun (Tur'a çıkmasının) ardından buzağıyı (ilah) edinmiştiniz. Sizler işte böyle yanlış yapanlarsınız.

93- Ve bir zaman kayıtlanmış sözleşmenizi sizden almış ve Tur'u tepenize yükseltmiş, size verdiğimizi sıkıca tutun ve dinleyin (demiştik). (Bu emre rağmen) "İşittik ve isyan" demişler ve kalplerine buzağı (sevgisi) yerleştirilmişti. De ki: "Eğer inanmışlar iseniz inancınız size ne kötü şeyi emrediyor".

94- De ki: "Eğer ahiretin yurdu Allah'ın katında (Yahudi olmayan) insanların dışında size özel ise, öyleyse eğer doğrulardan iseniz hemen ölümü temenni edin."

95- Ellerinin önceden sundukları sebebiyle, onu ebedi olarak asla temenni etmezler. Allah yanlış yapanları bilicidir.

96- Onları kesinlikle, yaşamaya karşı ortak koşmakta olanlardan bile, insanların en düşkünü olarak bulacaksın. Her biri bin sene ömür verilmesini ister. Halbuki bu ömür verilmesi isteği onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah onların yapmakta olduklarını görücüdür.

97- De ki: "Kim Cibril'e düşman ise, ki o önündekini doğrulayıcı, inananlar için yol gösterici ve müjdeci olanı Allah'ın izini ile senin kalbine indirmiştir."

98- Kim, Allah'a ve meleklerine ve elçilerine ve Cibril'e ve Mikal'e düşmansa, şüphesiz ki Allah'ta inkarcılara düşmandır.

99- And olsun ki sana apaçık ayetler indirdik. Onları itatten çıkanlardan başkası inkar etmez.

100- Her ne zaman bir sözleşme yaptılarsa onlardan bir grup onu attı. Hayır onların hiçbiri inanmazlar.

101- Onlara Allah katından beraberlerinde olanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde, kitap verilmiş olanlardan bir grup sanki bilmiyorlamış gibi Allah'ın kitabını arkalarına attı.

102- Ve o (insan) şeytanların Süleyman'ın hükümranlığı hakkında okuduklarına uydular. Süleyman inkarcı olmadı, ancak o (insan) şeytanlar inkarcı oldular. Onlar insanlara, sihri ve Babil'de güç sahibi* iki olan Harut veMarut'a indirileni öğretiyorlardı. Ve o ikisi "Biz (sizler için) ancak ve ancak denemeyiz sakın inkar etme" demedikçe bir kimseye dahi hiçbir şey öğretmiyorlardı. O ikisinden onunla karı ve kocanın arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Allah'ın bilgisi olmadıkça onlar, onunla bir kimseye dahi zarar verici değillerdi. Onlar kendilerine zarar verecek fayda vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. And olsun ki onlar (insan şeytanlar) kim onu (sihri) satın aldıysa onun ahirette (güzel) pay sahibi olmayacağını bildiler. Kendilerini onunla sattıkları şey ne kötüdür. Keşke biliyor olsalardı. 

(*)-102. ayet içinde geçen Melekeyn  kelimesine Elçi anlamı verme gerekçemiz, Harut ve Marut'un bildiğimiz anlamda iki melek anlamı verildiğinde ortaya çıkan problemlerin, bu ayetin Kur'an içinde birbirinden çok farklı biçimde anlaşılan bir ayet durumuna düşürmesidir. Bu konu ile ilgili açıklama dipnot olarak değil, ayrı bir makale halinde blogumuzda mevcuttur.

103- Şayet onlar inanmış ve korunmuş olsalardı, Allah'ın katındaki sonucu daha hayırlı olurdu. Keşke biliyor olsalardı.

104- Ey inanmış olanlar, "Bize çobanlık et" demeyin, "Bizi kolla gözet" deyin ve dinleyin. İnkarcılar için acı azap vardır.

105- Ne kitabın ehlinden olan inkarcılar ve ne de ortak koşanlar, size Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini istemezler. Oysa Allah kitap ve elçiliğini* dilediği kimseye ayrıcalık tanır. Allah büyük lütuf sahibi olandır. 

* Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme nedenimiz, Zuhruf s. 32. ayetine istinadendir.

106- Ondan daha hayırlısını getirmedikçe, ayetten bir hükmü yürülükten kaldırmaz veya unutturmayız. Şüphesiz ki Allah herşeyin üzerine güç yetiricidir.

107- Göklerin ve hükümranlığının şüphesiz ki Allah'a ait olduğunu bilmiyor musun?. Sizin için onun aşağısından ne bir sahip çıkan koruyucu ne de bir yardımcı yoktur.

108- (Ey Yahudiler) yoksa siz bundan önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi (size de gönderilmiş olan) elçinizi de sorguya çekmek mi istiyorsunuz?. Kim inanmayı inkar ile değiştirirse artık kesinlikle yolun düzgün olanından sapmıştır.

109- Kitabın ehlinden olanlardan çoğu, onlara doğru ve gerçek inanç açıkça belli olduktan sonra, içlerindeki hasetten ötürü inanmanızdan sonra sizi inkarcılar olarak geri döndürmeyi istedi. Artık o (elçi), Allah'ın emrini getirinceye kadar (şimdilik) onlara karşılık vermekten geçin ve müsamaha gösterin. Şüphesiz ki Allah herşeyin üzerine güç yetiricidir.

110- Ve kulluk görevlerinizi ayakta tutun ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirin. Kendiniz için hayırdan ne gönderirseniz, Allah'ın katında onu bulursunuz. Şüphesiz ki Allah, yapmakta olduklarınızı görücüdür.

111- (Yahudiler) "Cennete Yahudilerden", (Hristiyanlar da cennete) "Hristiyanlardan başkası asla giremez" dediler. Bu onların kuruntularıdır. (Onlara) de ki: "Eğer doğrulardan iseniz sağlam kanıtınızı getirin". 

112- Hayır, kim iyilik işleyici olarak yüzünü Allah'a teslim etmişse, onun için Rabbinin katında mükafatı vardır. Onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir. 

113- Yahudiler, "Hristiyanlar hiçbir şey üzerinde değildir" dedi. Hristiyanlar, "Yahudiler hiçbir şey üzerinde değildir" dedi. Oysa onlar kitabı okuyorlar. (Kitabı) bilmeyenler (Müşrikler) de onların dedikleri gibi dedi. Artık Allah ihtilaf etmekte olduklarından dolayı kalkışın gününde aralarında hüküm verecektir.

114- Allah'ın mescitlerinde onun isminin anılmasını yasaklamış ve onların harap olması için çalışmış olan kimseden, daha yanlış yapan kimdir?. Onlar için oralara ancak korkanlar olarak girmekten başkası yoktur. Onlar için dünyada rezillik vardır ve onlar için ahirette büyük azap vardır.

115- Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz ki Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

116- "Allah çocuk edindi" dediler. O'nu tenzih ederiz. Hayır, göklerde ve yerde olanlar O'nundur, hepsi O'na gönülden bağlıdırlar.

117- Göklerin ve yerin örnek bir model olmadan yaratıcısıdır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece ""Ol" der, o da oluverir.

118- Bilmeyen (müşrik) ler, "Allah bizimle konuşmalı veya bize (gözle görülen) bir ayet gelmeli değil miydi?" dedi. Kendilerinden önceki kimseler de onların dedikleri gibi dedi. Kalpleri birbirine benzeşti. Kesin inananlar için biz ayetlerimizi mutlaka açıkladık.

119- Şüphesiz biz seni hakikatle müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ateşin arkadaşlarından sen sorumlu tutulmayacaksın.

120- Ne Yahudi ne de Hristiyanlar, onların ortak değerlerine uymadıkça senden razı olmaz. (Onlara) de ki: " Şüphesiz Allah'ın yol göstericiliği(en doğru) yol göstericiliğin kendisidir". Eğer sana gelen bu bilgiden sonra, onların keyfi arzularına uyacak olursan, Allah'tan sana ne bir sahip çıkan koruyucu ve ne de bir yardımcı yoktur.

121- Kendilerine kitap verdiklerimiz, o kitabı takip etmek suretiyle, onu okumanın hakkını vermiş olurlar. İşte onlar ona inananlardır. Ve kim onu inkar ederse işte onlar zarara uğrayanlar onlardır.

122-  Ey İsrailoğulları, size lutfettiğim nimetimi ve sizi Firavun ve ordusuna* karşı üstün kıldığımı hatırlayın. 123-

*- 47. ayette geçen El Alemine kelimesine Firavun ve ordusu şeklinde anlam verme sebebimiz, bu kelimenin anlamını konu bütünlüğü içinde bulmasından dolayıdır. Bu surenin 49. 50. ayetlerde hatırlatılan bu üstünlüğün, Firavun ve ordusuna karşı olduğu görülmektedir.

123- Öyle bir güne karşı korunun ki (o günde) kimsenin kendisinden başka bir şey karşılığı olmaz. Ve ondan fidye kabul edilmez ve ona şefaat fayda vermez ve onlar yardım da olunmazlar.

124- Bir zaman Rabbi, İbrahim'i bir takım kelimeler(den oluşan emirler) ile zorlu bir denemeye tabi tutmuş, o da onları (yerine getirerek) tamamlamış, (Rabbi ona) "Şüphesiz ki ben seni insanlara önder yapıcıyım" demiş, (O'da Rabbine) "Soyumdan da (önderler yap)" demiş, (Rabbi de ona) "Yanlış yapanlar benim sözüme nail olamazlar" demişti.

125- Biz Kabe'yi insanlar için güvenli bir bölge, tevhit inancının merkezi olarak tahsis etmiş; İbrahim'in bu makamının tevhit inancına uygun bir şekilde ibadet yeri olarak benimsenmesini emretmiş, bizzat İbrahim ve oğlu İsmail'den Kabe'yi her türlü şirkten muhafaza etmeleri ve orayı hac ve diğer ibadetler için gelen yerli yabancı herkese açık bir tevhit makanı olarak korumaları doğrultusunda onlardan söz almıştık. *

(*) Bakara s. 125. ayetinin meali, Hasan Elik tarafından yapılan Tevhit Mesajı adlı Kur'an çevirisinden alıntı yapılmıştır.

126- Bir zaman İbrahim, "Rabbim burasını güvenli belde yap, halkını onlardan Allah'a ve ahiretin gününe inanmış olanlarını ürünlerden rızıklandır" demiş, (Rabbi de) "İnkar etmiş olanı da az süre faydalandıracağım, sonra onu ateş'in azabına mahkum ederim ve orası ne kötü dönüş yeridir" demişti.

127- 128- 129- Bir zaman İbrahim, Ev'den (Kabe'den) temelleri yükseltiyor ve İsmail'de (yükseltiyordu) "Rabbimiz bizden kabul et, şüphesiz ki sen  işitici bilicisin.Rabbimiz ikimizi sana teslim olanlardan yap ve soyumuzdan da sana teslim olan topluluk yap ve bize (Kabe ile ilgili yapmamız gereken) kulluk görevlerimizi göster ve bize (lütuf ile) dön. Şüphesiz ki sen (lütufla) çokça dönücü merhamet edicisin. Rabbimiz onlara içlerinden senin ayetlerini okuyacak ve onlara kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğretecek ve onları arındıracak bir elçi gönder. Şüphesiz ki sen güçlüsün doğru karar vericisin".

130- İbrahim'in ortak değerinden, kendisini kıt akıllı hale getirenden başka kim yüz çevirir?. And olsun ki biz onu dünyada seçtik, ahirette ise o doğru kimselerden olacaktır.

131- Bir zaman Rabbi ona "Teslimiyet göster" demiş, o da "Alemlerin (Yerin göklerin ve ikisi arasındakilerin) Rabbine teslimiyet gösterdim" demişti.

132- İbrahim bunu oğullarına da emretti ve Yakup ta (oğullarına aynı şekilde), "Ey oğullarım şüphesiz ki Allah size bu dini seçti, artık siz teslim olmuşlardan başka şekilde ölmeyin" (diye emretti).

133- Yoksa siz (Ey Yahudi ve Hristiyanlar), ölüm Yakub'a hazır olduğunda şahitlerden miydiniz?. Oğullarına, "Ben (im ölümüm)den sonra kime kulluk edeceksiniz?" demişti de, (oğulları) "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahına, bir tek ilah olarak ona kulluk edeceğiz. Biz O'na teslim olmuşlarız" demişlerdi.

134- O topluluk geldi geçti. Onların kazandığı onlar için, sizin kazandığınız ise sizler içindir. Ve siz onların yapmakta olduklarından sorulmazsınız (bir pay sahibi olmazsınız).

135- "Yahudi ve Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız" dediler. De ki: " Hayır, fıtratı bozulmamış olan İbrahim'in ortak değerine (uyarak doğru yolu buluruz).

136- Deyin ki: "Biz Allah'a ve bize indirilmiş olana ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve torunlara indirilmiş olana ve Musa'ya ve İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilmiş olana inandık.Onlardan birinin bile arasında ayrım yapmayız. Biz O'na teslim olmuşlarız".

137- Eğer O'na sizin inandığınızı gibi inandılarsa muhakkak ki doğru yolu bulmuşlardır, eğer yüz çevirdilerse onlar ancak ayrışma içindedirler. Allah onlara karşı sana kafi gelecektir. O, işiticidir bilicidir.

138- Allah'ın boyası, boyası Allah'tan daha güzel olan kimdir?. Ve biz O'na kulluk edenleriz.

139- O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, Allah hakkında bizimle mi tartışıyorsunuz?. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız ise sizedir. Ve biz O'na katışıksız bağlanmışlarız.

140- Yoksa siz, "Şüphesiz ki İbrahim ve İsmail ve İshak ve Yakub ve torunları, Yahudi veya Hristiyandır" mı diyorsunuz?. De ki: "Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah'mı?.". Yanındaki bir şahitliği Allah'tan gizlemiş olandan daha yanlış yapan kimdir?. Allah, yapmakta olduklarınızda habersiz değildir.

141- O topluluk geldi geçti. Onların kazandığı onlar için, sizin kazandığınız ise sizler içindir. Ve siz onların yapmakta olduklarından sorulmazsınız (bir pay sahibi olmazsınız).

142- İnsanlardan bazı kıt akıllılar, "Onları üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da Allah'ındır.O, dilediği kimseyi doğru yola iletir".

143- Sizi böylelikle aşırılıklardan uzak bir topluluk yaptık ki insanlar üzerine şahitler olasınız, elçi de sizin üzerinize şahit olsun. Senin üzerinde bulunduğun (Kabe'yi), elçiye uyan ile iki ökçesi üzerinde geri döneni bilmekten başka nedenle kıble yapmadık. Ve bunu yapmamız Allah'ın yol göstericiliği üzerinde olanlardan başkalarına ağır geldi. Allah sizin inanmanızı göz ardı edecek değildir. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı muhakkak şefkatlidir merhamet edicidir.

144- Biz senin yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz. Şimdi seni razı olacağın bir kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Her nerede olursanız olun, yüzlerinizi onun tarafına çevirin. Kitap verilmiş olanlar bunun Rablerinden  bir gerçek olduğunu kesin olarak biliyorlar. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

145- And olsun kitap verilmiş olanlara bütün delilleri getirmiş olsan da, senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uyacak değillerdir. Ve eğer sana gelmiş olan bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, o takdirde şüphesiz ki sen kesinlikle yanlış yapanlardansın.

146- Kendilerine kitap verilmiş olanlar, onu (Mescid-i Haram'ın kıble olduğunu)* oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Şüphesiz ki içlerinden bir grup gerçeği bilmekte oldukları halde kesinlikle gizliyorlar. 

(*) Bu ayeti bir çok meal (Muhammed'i) şeklinde bir parantez açarak çevirmesine rağmen, ayetin bağlamı kıble konusu ile alakalı olduğu için o şekilde açılan parantezlerin bağlama uymadığını düşünmekteyiz.

147- Gerçek Rabbindendir, artık kuşkuya kapılanlardan olma.

148- Herkesin yüzünü çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız Allah sizi topluca bir araya getirecektir. Şüphesiz ki Allah her şeye güç yetiricidir.

149- Her nereden çıkmış olursan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Şüphesiz ki bu Rabbinden bir gerçektir. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

150- Her nereden çıkmış olursan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız yüzünüzü onun tarafına çevirin ki, içlerindeki yanlış yapanlardan başka insanların size karşı getirebilecekleri bir delili olmasın. Doğru yolda olmanız ve sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlamam için onlardan korkmayın benden korkun.

151- Bunun için içinizden size, ayetlerimizi okuyan ve sizi arındıran ve size kitabı ve doğruyu yanlış ayırmayı öğreten size bilmediklerinizi öğreten bir elçi gönderdik.

152- Artık beni anın ki bende sizi anayım ve bana şükredin ve bana nankörlük yapmayın.

153- Ey inanmış olanlar, direnerek mücadele etmek ve kulluk görevlerinizi ayakta tutmak suretiyle (Allah'tan) yardım isteyin. Şüphesiz ki Allah, direnerek mücadele edenlerle beraberdir.

154- Allah'ın yolunda öldürülenler için "Ölüler" demeyin. Bilakis onlar diridirler ancak siz bunun şuurunda değilsiniz.

155- Sizi, korkudan ve açlıktan ve canlardan ve mallardan eksiltme ile mutlaka zorlu bir denemeye tabi tutacağız. İsyan etmeden baş etmeye çalışanları müjdele.

156- Onlar ki, kendilerine musibet isabet ettiği zaman, "Biz Allah'a aidiz ve biz ona dönücüleriz" dediler.

157- İşte onlara Rablerinden destekler ve merhamet vardır. Ve işte onlar doğru yolu bulanlar onlardır.

158- Şüphesiz ki Safa ve Merve, Allah'ın alametlerindendir. Kim Ev'i (Kabe'yi) hacc veya umre yaparsa, bu ikisini tavaf etmesinde ona sakınca yoktur. Kim kendiliğinden bir hayır yaparsa, şüphesiz ki Allah, şükrün karşılığını vericidir bilicidir.

159- Şüphesiz apaçık ayetlerden ve doğru yoldan indirdiğimizi, bizim onu insanlara kitapta açıklamamızdan sonra gizleyenler var ya, Allah işte onları uzaklaştırır ve uzaklaştırıcılar da onları uzaklaştırır.

160- Ancak (itaatle) dönmüş, durumlarını düzeltmiş ve (kitabı) açıklamış olanlar, işte onlara bende (lütufla) dönerim. Ben (lütufla) çokça dönücü merhamet ediciyim.

161- Şüphesiz ki onlar inkar ettiler ve inkarcı oldukları halde öldüler. Allah'ın ve meleklerin ve bütün (inanmış) insanların uzaklaştırması onlaradır. 

162- Orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar. Azap onlardan hafifletilmez ve onların yüzlerine bile bakılmaz.

163- Sizin ilahınız tek ilahtır. O'ndan başka ilah yoktur. O, şefkatlidir merhamet edicidir.

164- Şüphesiz ki,  göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve insanların menfaatini sağlayan (yüklerle) denizde seyreden gemide ve Allah'ın gökten indirerek ölümünden sonra onunla yeryüzünü dirilttiği su da ve her canlıyı yeryüzünde yaymasında ve rüzgarları değişik yönlerden estirmesinde ve yer ile gök arasındaki boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için işaretler vardır.

165- İnsanlardan bazıları, Allah'ın aşağısından (O'na) denkler edinir, onları Allah'ı sever gibi severler. İnanmış olanların Allah'ın sevgisi ise daha şiddetlidir. O yanlış yapanlar, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının şiddetli olduğunu keşke anlasaydı.

166- Kendilerine uyulmuş olanlar, uymuş olanlardan uzaklaşmış, azabı görmüş ve onlarla olan bağları kesilmiştir.

167- Uymuş olanlar, "Keşke bizim için bir kere daha dönüş olsa da, onların bizden uzaklaştığı gibi biz de onlardan uzaklaşsak" dedi. Allah onlara bu yaptıklarını pişmanlıklar olarak gösterir ve onlar ateşten çıkacak değillerdir.

168- Ey insanlar, yeryüzünde olanlardan helal temiz olarak yeyin. Şeytana ayak uydurmayın. Şüphesiz o size apaçık düşmandır.

169- O size ancak kötülüğü ve hayasızlığı, (doğruluğunu) bilmediğiniz şeyleri Allah'a karşı söylemenizi emreder.

170- Onlara "Allah'ın indirdiğine uyundenildiği zaman,  "Hayır, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız" dediler. Ataları aklını kullanmayan ve doğru yolda olmayan kimseler olsa bile mi?.

171- İnkarcıların örneği, çobanın sesini işiten ve onu bağırıp çağırma olarak anlayan hayvan sürüsüne benzer. Onlar sağır, dilsiz, kördürler, aklını kullanmazlar.

172- Ey inananlar, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yeyin, eğer sadece ona kulluk ediyorsanız Allah'a şükredin. 

173- O size ancak leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkasının adına kesilmişi haram kılmıştır. Kim ki açlık sebebi ile darda kaldıysa, başka darda kalanın hakkına saldırmamak ve aşırı gitmemek şartı ile bunları yemesinde ona bir günah yoktur. Hiç şüphesiz ki Allah, bağışlayıcı merhamet edicidir.

174- Şüphesiz ki onlar Allah'ın kitaptan indirdiğini gizliyorlar ve az bir değere satıyorlar. İşte onlar karınlarına ateşten başka bir şey yemiyorlar. Allah, kalkışın gününde onlarla konuşmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Acı azap onlar içindir.

175- İşte onlar, doğru yolu karşılık olarak vererek sapkınlığı, bağışlanmayı karşılık olarak vererek azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne de dayanıklıdırlar.

176- Şu sebepten ötürüdür; Allah kitabı hakikatle indirmiştir. Kitap üzerinde ihtilaf edenler, derin bir ayrışma içindedirler.

177- Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz iyi ve erdemli olmak değildir. İyi ve erdemli olmak ancak, Allah'a ve ahiretin gününe ve meleklere ve kitaba ve nebilere inanmak ve mala karşı olan sevgisine rağmen onu yakınlara ve yetimlere ve yoksullara ve yolda kalmışlara ve isteyenlere ve kölelere vermek ve kulluk görevlerini ayakta tutmak ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirmek ve sözleşme yaptıkları zaman sözlerini eksiksiz yerine getirmek ve sıkıntı ve darlık  zamanında dayanmak ve mücadele etmektir. İşte onlar doğru olanlardır, işte onlar, korunanlar onlardır.

178- Ey inananlar, (cinayetle) öldürülenler hakkında kısas, sizin üzerinize yazıldı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın (cinayeti kim işlediyse o kısas edilir yerine başkası olmaz). Kim (öldürülenin) kardeşinden (öldürenin) lehine  (kısas hükmünden)  geçilmişse, güzel ve uygun bir şekilde ödeme yapmak vardır. Bu Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bu karardan sonra kim haddi aşarsa ona acı azap vardır.

179- Sizin için kısasta hayat vardır. Ey temiz akıl akıl sahipleri umulur ki korunursunuz.

180- Birinize ölüm hazır olduğu zaman, eğer bir mal bırakmış ise ana babaya ve yakınlara güzel ve uygun bir şekilde vasiyet etmesi, korunanlar üzerine bir hak olarak yazıldı.

181- Kim bunu işittikten sonra değiştirirse, bunun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Hiç şüphesiz Allah işitici bilicidir.

182- Eğer bir kimse,  vasiyet edenin haksızlığa meylettiğinden endişelenip aralarını düzelttiyse onun üzerine bir vebal yoktur. Hiç şüphesiz  Allah bağışlayıcı  merhamet edicidir.

183- Ey inanmış olanlar, oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi, korunmanız için size de  yazıldı.

184- Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta veya yolculuktaysa, (tutamadıklarını) diğer günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar için ise bir çaresiz doyumu fidye vardır. Kim kendiliğinden hayır işlerse, bu onun için daha hayırlıdır. (Fidye ruhsatına rağmen) eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185- Ramazan ayı ki, insanlar için yol gösterici olan, doğru yoldan apaçık delilleri kapsayan, doğru ile yanlış birbirinden ayıran Kur'an, o ayda indiril(meye başlan)dı.  Sizden kim o aya erişirse orucu tutsun.Sizden kim hasta veya yolculuktaysa, (tutamadıklarını) diğer günlerde tutar. Allah size kolaylık istiyor, zorluk istemiyor. (Bu ruhsatı verme sebebi) sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola ilettiği için onu yüceltmeniz, ve ona şükretmeniz içindir.

186- Kullarım sana benden sorduğunda, şüphesiz ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse onlar da bana cevap versinler, bana inansınlar ki doğruyu bu şekilde bulmuş olsunlar.

187- Oruç gecesinde kadınlarınız ile cinsel ilişki kurmanız size helal kılındı. Onlar sizin için koruyucu bir örtü, siz de onlar için koruyucu bir örtüsünüz. Allah sizin kendinize karşı sadakatsizlik yapabileceğinizi bildi ve size(lütuf ile) döndü ve siz(i cezalandırmaktak)dan geçti. Artık şimdi onlarla (oruç gecelerinde de) cinsel ilişki kurun, Allah'ın sizin üzerinize yazdığını arayın. Gecenin karanlığı ile günün aydınlığı birbirinden ayırt edilinceye kadar yeyin için, sonra orucu geceye tamamlayın. Mescitlerde itikaf halinde olduğunuzda ise kadınlarınızla cinsel ilişki kurmayın. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunlara yaklaşmayın. Allah işte böylece insanlara korunmaları için ayetlerini açıklıyor.

188- Mallarınızı aranızda yanlış yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını günahla yemek için bile bile o mallarınızı yöneticilere aktarmayın.

189- Sana ayın evrelerinden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar  ve hac için vakit ölçüleridir. Evlere arkalarından gelmek (işi usulüne göre yapmamak) erdemli olmak değildir. Erdemli ancak korunan kişidir. Evlere kapılarından gelin (işi usulüne göre yapın). Arzuladıklarınıza kavuşmanız için Allah'tan korunun.

190- Sizinle savaşanlarla siz de Allah'ın yolunda savaşın. Aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah aşırı gidenleri sevmez. 

191- Ve onları nerede yakaladıysanız öldürün, sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Onlar sizinle Mescid-i Haram yanında savaşmadıkça, siz de onlarla orada savaşmayın. Eğer onlar sizinle savaşırlarsa, siz de onları öldürün. İnkarcıların karşılığı işte böyledir.

192- Eğer onlar son verirlerse, şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

193- Fitne ortadan kalkıncaya, din Allah'ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer onlar son verirlerse, artık yanlış yapanlardan başkasına düşmanlık yoktur.

194- Haram ay haram aya karşılıktır. Dokunulmazlıklar da karşılıklıdır. Kim size saldırırsa, siz de ona saldırın. Allah'tan korunun, şüphesiz ki Allah korunanlarla beraberdir.

195- Allah'ın yolunda harcama yapın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin, hiç şüphesiz ki Allah iyilik edenleri sever.

196- Hac ve umreyi Allah için yerine getirin. Eğer engellenirseniz kolayca bulabileceğiniz bir kurbanlık gönderin. Gönderdiğiniz kurbanlık yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta veya başından bir rahatsızlığı olan kimse oruç, sadaka veya kurbandan ibaret bir fidye ödemesi gerekir. Engelden kurtulduğunuz zaman, kim hac zamanına kadar umre yapacak olursa, onun da kolayca bulabileceği bir kurban kesmesi gerekir. Şayet böyle bir imkana sahip değilse, hac da üç gün, hac dan döndüğünde ise yedi gün olmak üzere on gün oruç tutar. Bu Mescid-i Haram'a dışarıdan gelenler içindir. Allah'tan korunun, bilin ki onun cezası şiddetlidir.

197- Hac bilinen aylardır. Kim bu aylarda haccı kendisi için zorunlu kılmışsa bilsin ki, hac da cinsel ilişki, onu yoldan çıkaracak fiiller, ve tartışma yoktur. Hayır adına ne yaparsanız Allah onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın hayırlısı korunmaktır. Ey temiz akıl sahipleri benden korunun.

198- (Hac aylarında ticaret yapmak sureti ile) Rabbinizden bi lütuf talep etmenizde herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan sel gibi boşanıp indiğinizde Meşar-ı Haram (Müzdelife) yanında Allah size doğru şekilde onu anmayı nasıl gösterdi ise, onu öylece anın. Doğrusu siz bundan önce onu doğru şekilde anmayarak yolunu kaybedenlerden idiniz.

199- (Başkalarından üstünlük iddiası içinde kendinizi insanlardan ayırıp ta, Arafat'a çıkmadan Müzdelife'de beklemeye durmayın) Herkesin sel gibi boşanıp aktığı yerden siz de boşanıp akın ve (şimdiye kadar gösterdiğiniz muhalefetten ve yaptığınız hatalardan dolayı) Allah'tan bağışlanma dileyin. Hiç şüphesiz ki Allah, günahları çok bağışlayan (bilhassa mü'minlere karşı) hususi rahmet ve merhameti pek bol olandır (*) 

(*) Bakara s. 199. ayetinin çevirisi Ali Ünal tarafından yapılan meal'den alınmıştır.

200- Hac ibadeti ile ilgili vazifelerinizi bitirdiğinizde atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha şiddetli biçimde Allah'ı anın. İnsanlar içinde "Rabbimiz bize dünyada ver" diyen vardır. Bu kimseye ahirette bir pay yoktur.

201- (İnsanlardan) kimi de "Rabbimiz bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver, bizi ateşin azabından koru" der.

202- İşte onlar için, kazandıklarından payları vardır. Allah hesabı çabuk görendir.

203- Allah'ı sayılı günlerde anın. Korunan kimsenin iki günde acele ederek (Mina'dan Mekke'ye) dönmesinde ona günah olmadığı gibi, dönüşü tehir etmesinde de bir günah yoktur. Allah'tan korunun ve bilin ki O'na toplanacaksınız.

204- İnsanlar içinde bazıları vardır ki, dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider, ve kalbindekine Allah'ı şahit getirir. Halbuki o hasımların en yamanıdır.

205- Senin yanından ayrıldığında ise yeryüzünde bozuculuk yapmak, iktisadi ve sosyal düzenin bozulması için çalışır. Şüphesiz ki Allah bozucuları sevmez.

206- Ona "Allah'tan korun" denildiği zaman, (ona dokunur) gururu onu günaha sevk eder. Böylesine cehennem kafi gelir, ve orası ne kötü bir yataktır.

207- İnsanlardan kimisi vardır ki Allah'ın rızasını aramak için kendisini feda eder. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

208- Ey inanmış olanlar, topluca barış ve selamete girin, ve şeytana adımlarına uymayın. Şüphesiz o sizin için apaçık düşmandır.

209- Size apaçık deliller geldikten sonra ayağınız kayacak olursa, bilin ki Allah güçlüdür hükmünde isabet edicidir.

210- Yoksa onlar (inanmak için) Allah'ın ve meleklerin bulut gölgelerinin içinden çıkıp gelmesini ve emrin yerine getirilmesini mi bekliyorlar?. Bütün işler Allah'a döndürülür.

211- İsrailoğulları'na sor, onlara apaçık ayetlerden nicesini verdik. Kim Allah'ın nimetini, kendisine geldikten sonra değiştirirse, şüphesiz Allah'ın cezası şiddetlidir.

212- İnkar edenlere dünya hayatı süslendi. Onlar inanmış olanlar ile alay ediyorlar. Oysa Allah'a karşı gelmekten korunan bu kimseler kalkışın gününde onların üstündedirler. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır. 

213- İnsanlar (yaratılış amacı bakımından) tek bir topluluktur (fakat zaman içinde ihtilafa düştüler). Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak nebiler gönderdi. İnsanlar arasındaki ihtilaf ettikleri konuda hakem olması için kitabı hakikatle indirdi. Kendilerine o kitap verilmiş olanlar apaçık ayetler geldikten sonra aralarındaki haset yüzünden ihtilaf ettiler. Allah, izni ile inanmış olanları, onların üzerinde ihtilaf ettikleri doğru ve gerçeğe iletti. Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir. 

214- Yoksa sizden öncekilerin başlarından geçenlerin (sıkıntılarının) benzeri sizin de başınızdan geçmeden, cennete girivereceğinizi mi hesab ettiniz?. Baskı ve darlık onları öylesine bunalttı ki, elçileri ve onunla birlikte olan inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar sarsıldılar. Bilmiş olun şüphesiz ki Allah'ın yardımı yakındır.

215- Sana, neyi (kime) harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Hayırdan harcayacağınız mal anne baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlara olmalıdır. İyilikten ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilir.

216- Ondan hoşlanmamış olsanız da savaş sizin üzerinize yazıldı. Sizin hoşlanmadığınız bir şey, umulur ki sizin için hayırlıdır. Sizin sevdiğiniz bir şey ise, umulur ki sizin için şer olabilir. Allah bilir siz ise bilmezsiniz.

217- Sana, haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük (günah)tır. Allah'ın yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, Mescid-i Haram'dan engellemek ve oranın halkını  çıkarmak, Allah'ın katında daha büyüktür. Fitne, öldürmekten daha büyüktür. Eğer onların gücü yetecek olsa, sizi dininizden döndürünceye kadar, sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner inkarcı olarak ölürse, onların yaptıkları dünya ve ahirette boşa gitmiştir. İşte bu kimseler ateşin arkadaşları olacak, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

218- Şüphesiz ki onlar inandılar ve onlar Allah'ın yolunda hicret ettiler ve çaba gösterdiler. işte bunlar Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayacı merhamet edicidir.

219- Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: İkisinde de büyük günah ve insanlar için faydalar vardır. Ancak bu ikisinin günahı, faydasından daha büyüktür. Ve sana neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: (İhtiyaçtan) geçileni. Allah böylece düşünesiniz diye ayetlerini açıklıyor.

220- Dünya ve ahiret hakkında sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: Onların durumlarını  düzeltmek hayırlı olandır. Eğer onlarla  bir arada yaşarsanız artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozuculuk yapan ile,  durumlarını düzeltmeye çalışanı bilir. Eğer Allah dilemiş olsaydı sizi sıkıntıya sokabilirdi. Şüphesiz ki Allah güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

221- Allah'a ortak koşan kadınlar ile, onlar inanana kadar evlenmeyin. İnanmış olan bir kadın köle, hoşunuza gitmiş olsa bile, Allah'a ortak koşan (hür) bir kadından daha hayırlıdır. Allah'a ortak koşan erkekleri de onlar  inanana kadar(inanmış kadınlarla) evlendirmeyin. İnanmış olan bir erkek köle, siz hoşunuza gitmiş olsa bile, Allah'a ortak koşan (hür) bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırır. Allah ise izni ile cennete ve bağışlanmaya çağırır, ve ayetlerini insanlar öğüt alsınlar diye böylece açıklar.

222- Ve sana hayızdan soruyorlar. De ki: O bir rahatsızlık halidir. Bundan dolayı hayızdaki kadınlarla, onlar temizleninceye (hayız hali bitinceye) kadar cinsel ilişki kurmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın size emrettiği yerden, onlar ile cinsel ilişki kurun. Allah şüphesiz ki (itaatle) dönenleri sever, temizlenenleri de sever.

223- Kadınlarınız sizin (nesillerinizin devamını sağlayan) tarlanızdır. O halde tarlanıza (Allah'ın emrettiği yerden) dilediğinizce gelin ve kendiniz için (ahirete yönelik iyi amelleri) önceden gönderin ve Allah'tan korunun, ona kavuşacağınızı da bilin, inananları  müjdele.

224- İyilik yapmak, sakınmak, insanlar arasını düzeltmek gibi konularda ettiğiniz yeminlerinizden dolayı Allah'ı engel kılmayın. Allah işiticidir bilicidir.

225- Allah sizi kesin kararınız olmadan rastgele yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Ancak kalplerinizin kazandığı ile dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlacıdır cezalandırmakta acele etmeyendir.

226- Kadınları ile cinsel ilişkide bulunmayacaklarına dair yemin edenler, dört ay beklerler. Eğer (yeminden)  döndülerse, şüphesiz Allah bağışlayıcıdır merhamet edicidir.

227- Eğer kadınları boşamaya kesin karar verdilerse şüphesiz Allah işiticidir bilicidir.

228- Boşanmış kadınlar üç hayız müddeti kendilerini beklerler. Eğer Allah'a ve ahiretin gününe inanıyorlar ise, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. (Onları boşayan) Kocaları eğer arayı düzeltmek istedilerse onları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde iyilik ve güzelliğe uygun vazife ve sorumlulukları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki vazife ve sorumlulukları derece olarak daha fazladır. Allah güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

229- Boşama iki keredir. Sonrasında ise güzellikle tutmak veya iyilik ederek salıvermek vardır. (Boşadıktan sonra) onlara verdiklerinizi geri almanız size helal değildir. Ancak her ikisinin Allah'ın  sınırlarını ayakta tutamayacaklarından endişeye düşmeleri halinde, siz de bu ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından endişeye düşerseniz, kadının fidye vermesinde ikisine bir günah yoktur. Bu hükümler Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, işte onlar yanlış yapanlardır.

230- Eğer kadını (üçüncü defa) boşadıysa, başka bir kişi ile nikahlanıncaya kadar, artık o kadın artık ona helal olmaz. Eğer (nikahlandığı kişi) o kadını boşadıysa, eğer Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarına kesin inandılarsa, birbirlerine dönmelerinde ikisine bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır, bilen bir topluluk için ayetlerini böyle açıklıyor.

231- Kadınları boşadığınızda onlar bekleme sürelerinin sonuna ulaştıklarında, ya onları güzel ve uygun şekilde tutun, ya da güzel ve uygun şekilde bırakın. Onları, zarar vermek ve aşırı gitmek amacı ile tutmayın. Kim böyle yaparsa, artık kesinlikle kendisine yanlış yapmış olur. Allah'ın ayetlerini alaya almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, size onunla öğüt vermek için kitap ve hikmetten indirdiğini hatırlayın. Allah'tan korunun, ve bilin ki Allah her şeyi bilicidir.

232- Kadınları boşadığınızda onlar bekleme sürelerinin sonuna ulaştıklarında, aralarında karşılıklı rıza ve iyilik ve güzellikle anlaştıkları koca(aday)ları ile nikahlanmalarına engel çıkarmayın. İçinizden Allah'a ve ahiretin gününe inananlar bununla öğütleniyor. (Boşadığınız kadınlara karşı) Böyle davranmanız daha dürüst ve daha temizdir, Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

233- (Boşanmış) Anneler, emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, çocuklarını tam iki yıl emzirirler. (Emzirme süresince) Onların güzel ve  uygun bir şekilde yiyecek ve giyeceklerinin temini, emzirdikleri çocuğun babasına aittir. Hiç bir kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklenmez. Ne anne ne de baba çocuğu yüzünden zarara uğratılmasın. Mirasçıya da aynı şekilde davranmak vardır. Eğer anne ve baba karşılıklı rıza çocuğu iki yıldan önce sütten kesmek isterlerse, anne ve babanın üzerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (süt annelerine) emzirtmek isterseniz, emzirme ücretini iyilik ve güzellikle verdiğiniz takdirde, size bir günah yoktur. Allah'tan korunun ve bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görücüdür.

234- İçinizden vefat ederek geriye eşler bırakanların eşleri, kendilerini dört ay on gün beklerler. Bu sürenin sonuna ulaştıklarında, kendileri için güzel ve uygun surette yaptıkları (evlilik anlaşmaları)ndan dolayı, sizin üzerinize herhangi bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

235- (Bekleme sürelerini doldurmamış) Kadınlarla evlenmek istediğinizi belli etmenizde, veya böyle bir isteği içinizden geçirmenizde, size herhangi bir günah yoktur. Allah, onlarla evlenmek isteğinizi içinizden geçireceğinizi bilmektedir. Ancak, onlarla meşru söz söyleme haricinde, gizlice sözleşmeyin. Bekleme sürelerinin sonuna varıncaya kadar onlarla nikahın bağına karar vermeyin. Ve bilin ki Allah içinizdekini bilmektedir, o halde O'ndan sakının. Ve bilin ki Allah bağışlayıcıdır cezalandırmakta acele etmeyendir.

236- Kadınları, eğer onlarla cinsel ilişki kurmadan veya onlara herhangi bir zorunlu ücret (mehir) belirmeden boşayacak olursanız, size bu konuda herhangi bir günah yoktur. Onları faydalandırın. Zengin olan zenginliği nispetinde, zengin olmayan da gücü nispetinde güzel ve uygun şekilde onları faydalandırması, iyilik edenlerin üzerine bir yükümlülüktür.

237- Eğer onları cinsel ilişki kurmadan önce, ve zorunlu ücret (mehir) belirlemiş olarak boşadıysanız, üzerinize düşen yükümlülük, belirlediğiniz zorunlu ücretin yarısıdır. Ancak kadınların bu haklarından  geçmeleri, veya nikahın bağını elinde tutanın geçmesi başkadır. Sizin (mehrin yarısını vermekten) geçmeniz ( yani tamamını vermeniz) korunmaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın. Şüphesiz ki, Allah, yapmakta olduklarınızı görücüdür.

238- Namazları (devam etmek suretiyle) koruyun, orta namazı da (koruyun). Ve (namaza) Allah'a gönlüden bağlılar olarak kalkın

239- Eğer (güvenliğinizden) korktuysanız yaya veya binekte iken kılabilirsiniz. (Güvenliğinizden) emin olduğunuzda ise, bilmediklerinizi size öğrettiği gibi Allah'ı anın.

240- İçinizden vefat ederek geriye eşler bırakacak olanlar, geride bırakacakları eşleri için evlerinden çıkarılmadan bir yıl geçimlerini temin edecek şekilde faydalanmalarını vasiyet etsinler. Eğer onlar (kendi istekleri ile) çıkacak olurlarsa, güzel ve uygun surette yaptıklarından dolayı, üzerinize herhangi bir günah yoktur. Allah şüphesiz güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

241- Boşanmış kadınların güzel ve uygun şekilde faydalandırılması,  korunmak isteyenlerin üzerine gerekli bir yükümlülüktür.

242- Allah, aklınızı kullanmanız için size ayetlerini böyle açıklıyor.

243- Binlerce kişi olmalarına rağmen ölüm endişesi ile yurtlarından çıkanları görmedin mi?.  Allah onlara Ölün * dedi, sonra onları hayata döndürdü. Şüphesiz ki, Allah insanlara karşı çok lütufkardır. Ve ancak insanların çoğu şükretmezler.

(*) Buradaki Ölün emrinin, hakiki anlamda bir ölüm değil toplumların düşman istilası karşısında maruz kaldıkları zelil durumu tasvir eden mecazi anlamda bir kullanım olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü devamında gelen Talut kıssasındaki hayata döndürülme işlemi de aynı şekilde mecazi anlam taşımaktadır.

244- Allah'ın yolunda savaşın, ve bilin ki şüphesiz Allah işiticidir bilicidir.

245- Allah'ın karşılığını çokça artıracağı güzel borcu kim verir?. Allah araltır ve genişletir, ve  O'na döndürüleceksiniz.

246- Musa'dan sonraki İsrail oğulları'nın ileri gelenlerini görmedin mi? Bir zaman nebilerine. "Bize bir yönetici gönder de Allah'ın yolunda savaşalım" demişlerdi . (Nebileri) "Savaşmak sizin üzerinize yazılır, siz de savaşmaktan kaçınacak olursanız?demiş. (Onlar da) "Yurtlarımızdan ve oğullarımızdan çıkarılmış olduğumuz, halde, biz neden Allah'ın yolunda savaşmaktan kaçınalım ki" demişlerdi. Savaş üzerlerine yazıldığında ise, onlardan az bir kısmı hariç olmak üzere yüz çevirdi. Allah yanlış yapanları bilicidir.

247- Nebileri onlara, " Allah şüphesiz size Talut'u hükümran olarak gönderdi" demiş, (Onlar ise) "Biz hükümranlığa ondan daha layık, ve ona maddi yönden de bir üstünlük verilmemiş iken, o bize nasıl yönetici olabilir ki?" demişler. (Nebileri) "Şüphesiz ki, Allah size hükümran olarak onu seçti, onu bilgi ve beden gücü bakımından sizden üstün kıldı. Allah hükümranlığını dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır bilicidir" demişti.

248- Nebileri onlara, "Şüphesiz ki, onun hükümranlığının delili, size melekler tarafından taşınan sandığın gelmesidir ki, o sandıkta Rabbinizden bir güven duygusu ve Musa ve Harun ailesinden kalanlar bulunmaktadır. Eğer İnanmışlar iseniz şüphesiz ki bunda sizin için bir delil vardır" demişti.

249- Talut ordusu ile (sefer için) ayrıldığında, "Şüphesiz ki, Allah, sizi bir nehir ile zorlu bir denemeye tabi tutacak, kim o nehrin suyundan içerse benden değildir, ancak eliyle bir avuç almak haricinde, kim tatmaz ise bendendir." demişti. Onlardan az bir kısmı hariç olmak üzere, ondan içtiler. Onu kendisine güvenmiş olanlar ile birlikte geçtiğinde, (Talut'a güvenmemiş olan geride kalanlar) "Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok" demişler,  Rablerine kavuşacaklarını kesin olarak bilen (Talut'a güvenen) ler ise, " Topluluktan sayıca az nicesi vardır ki, Allah'ın izni ile sayıca çok olan topluluğa karşı galip gelmiştir, Allah direnerek mücadele edenlerle beraberdir" demişti.

250- Calut ve ordusuna karşı meydana çıktıklarında, "Rabbimiz üzerimize mücadele ve dayanma gücü yağdır, ayaklarımızı sabit kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et demişlerdi.

251- Onları Allah'ın izni ile hezimete uğrattılar ve Davut Calut'u öldürdü. Allah ona hükümranlık ve doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneği verdi ve ona dilediğinden olduğundan öğretti. Allah'ın insanları birbirleri ile önlemesi olmasaydı, yeryüzü muhakkak bozguna uğrardı. Ancak Allah, yaratmış olduğu her şeye karşı lütuf sahibidir.

252- İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana hakikatle okuyoruz. Şüphesiz sen gönderilmişlerdensin.

253- İşte bu elçiler, onların bazısını bazısına üstün kıldık. Onlardan bazısı ile Allah konuşmuş ve bazılarını derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu Kudüs'ün Ruhu ile destekledik. Eğer Allah dilemiş olsaydı kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra elçilerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak, bazıları inanmak bazıları ise inkar etmek sureti ile ihtilafa düştüler. Allah dilemiş olsaydı birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak Allah dilediğini yapar.

254- Ey inananlar, alış verişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı bir gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcayın. İnkar edenler onlar yanlış yapanlardır.

255- Allah, ondan başka ilah yoktur. O, diridir, yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir. Onu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi onundur. O'nun izni olmadan, katında şefaat edecek (olduğuna inanılan da) kimmiş?. O, (yarattıklarının) önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O dilemedikçe kimse onun ilminden hiç bir şey elde edemez. Onun kürsisi (hükümranlık alanı) gökleri ve yeri kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunup gözetilmesi ona güç gelmez. Yüce ve ulu olan O dur.

256- Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapkınlıktan açıkça ayrılmıştır. Kim Tağut'u* inkar ederek, Allah'a inanırsa, muhakkak ki kopmayan sağlam kulpu sıkıca tutmuştur. Allah işiticidir bilicidir.

* Allah'ın yetki alanını ihlal edip, o yetkiyi kendisinde gören.

257- Allah, inanmışların sahip çıkanı koruyucusudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkarcıların sahip çıkanı koruyucusu ise Tağuttur. (Bu tağutlar) Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşin arkadaşlarıdır ve orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

258- Allah kendisine hükümranlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya girmiş olanı görmedin mi?. İbrahim ona "Benim Rabbim dirilten ve öldürendir" demiş,  o  "Ben de diriltir ve öldürürüm" demişti. İbrahim ona, "Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de onu batıdan getir bakalım" demiş, o inkarcı  şaşkına dönmüştü. Allah yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

259- Veya altı üstüne gelmiş bir şehre uğramış kişiyi (görmedin mi). "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecek?" demiş, Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş, sonra diriltmişti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın" demiş, o da "Bir gün veya bir günden daha az" demişti. (Allah ona) "Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine ve içeceğine bak hiç değişmemiş, eşeğine bak, seni insanlara böylece ibret yapacağız, kemiklere bak onları nasıl ayağa kaldırıyor, sonra et giydiriyoruz". (Sorusunun cevabı kendisine bu şekilde) apaçık belli olduğunda, " Allah'ın her şeyi güç yetirici olduğunu daha iyi biliyorum" demişti.

260- Bir zaman İbrahim, "Rabbim, ölüleri nasıl diriltiyorsun bana göster" demiş, (Rabbi de ona) "Yoksa inanmıyor musun?" demiş. (İbrahim de) "Hayır (inanıyorum) fakat kalbim yatışsın" demişti. (Rabbi ona) "Kuş'tan dört tanesini tut, onları kendine meylettir, sonra da onları parçalar halinde her dağa bırak, sonra onları çağır koşarak sana gelsinler. Bil ki Allah güçlüdür hükmünde isabet edendir" demişti. 

261- Mallarını Allah'ın yolunda harcayanların örneği, yedi başak bitiren tane gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediği kişi için kat kat artırır. Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

262- Mallarını Allah'ın yolunda harcadıktan sonra, başa kakmak ve eziyet etmek sureti ile harcadıklarının arkasına düşmeyenler var ya,  onların yaptıklarının mükafatı Rablerinin katındadır. Onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

263- Güzel ve uygun bir söz ve bağışlama, arkasından eziyet gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiç bir şeye muhtaç olmayan, cezalandırmakta acele etmeyendir.

264- Ey inanmış olanlar, Allah'a ve ahiretin gününe inanmadığı halde, malını insanlara gösteriş olsun diye harcayan kimse gibi, yaptığınız harcamalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek sureti ile boşa çıkarmayın. Bunu yapanın kişinin örneği, üzerinde toprak olan, kuvvetli bir yağmurda ise üzerindeki toprağı selin sürüklediği çıplak kalmış  kayanın örneği gibidir. Bu kimseler kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah inkarcılar topluluğunu doğru yola iletmez.

265- Mallarını, Allah'ın rızasını aramak, içlerinde olanı sağlamlaştırmak için harcayanların örneği, yüksek bir tepede bulunan, bol yağmur aldığında ürününü iki kat veren, bol yağmur yağmasa dahi çisentisi düşen bahçe gibidir. Allah yapmakta olduklarınızı görücüdür.

266- Sizden biriniz,  hurma ve üzümlerden oluşan, altından nehirler akan, içinde her türlü ürünün yetiştiği bir bahçesi olsun da, kendisi yaşlanmış ve onun soyu da zayıf kimseler olsun, o böyle bir durumda iken bahçesine ateşli bir kasırga isabet ederek yanmasını temenni eder mi?. Allah, düşünmeniz için ayetlerini size böyle açıklıyor.

267- Ey inananlar hayır yolunda yaptığınız harcamalarınızı, kazandıklarınızın temiz  olanlarından, ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın.  Size verilse gözünüzü yummadan alamayacağınız temiz olmayan şeyleri hayır olarak harcamaya yeltenmeyin. Allah hiç bir şeye muhtaç olmayan, övgüye layık olandır.

268- Şeytan size, fakirleşeceğinizi vaat ederek, hayasızlığı emrediyor. Ve Allah ise size kendisinden bir bağışlama ve lütuf vaat ediyor. Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

269- (Allah) Doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini dilediğine verir, kime böyle bir yetenek verilirse ise artık ona kesinlikle çok hayır verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası düşünmez.

270- Hayır yolunda yaptığınız her harcamayı, ve adadığınız her adağı, Allah muhakkak bilir. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur.

271- Yardımlarınızı açıktan yaparsanız o ne güzeldir, ve eğer onları ihtiyaç sahiplerine gizlice verirseniz o daha hayırlıdır. Günahlarınızdan bir kısmını sizden örter (kaldırır). Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

272- Onları doğru yola iletmek senin görevin değildir. Ancak Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayırdan yaptığınız her harcama kendiniz içindir. Siz  yaptığınız harcamaları, ancak Allah'ın hoşnutluğunu aramaktan başka bir amaçla yapmazsınız. Hayırdan yaptığınız her harcamanın karşılığı size eksiksiz olarak ödenir, bu konuda size karşı yanlış yapılmaz.

273- (Yapacağınız yardımlar) Şu fakirler için (olmalıdır), kendilerini (cihat için) Allah'ın yoluna hasretmiş olduklarından dolayı yeryüzünde rızık temin etmek için (vakit ve) imkan bulamazlar. Onları tanımayanlar,  iffetlerinden ötürü onların hiç bir şeye muhtaç olmadıklarını hesap ederler. Sen onları yüzlerinden tanırsın, yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. Hayırdan ne harcarsanız Allah onu bilicidir.

274- Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayır yolunda harcayanlar, onların mükafatı Rableri katındadır. Onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

275- Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan tarafından perişan edilmiş bir kimsenin kalkışından başka bir şekilde kalkmazlar. Onların böyle bir durumda kalkacak olmaları, "Alış veriş te faiz  gibidir" demiş olmalarından ötürüdür, halbuki Allah alış verişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Kim ona Rabbinden bir öğüt geldi, artık son verdiyse, geçmişteki kendisinin ve işi Allah'a aittir. Her kim geri döndüyse,  işte onlar ateşin arkadaşlarıdır, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

276- Allah, faiz(den elde edilen kazancın bereketin)i yok eder, sadakaları ise artırır. Ve  Allah bütün nankör günahkarı sevmez.

277- Şüphesiz ki, inanmış, doğruları işlemiş, kulluk görevini ayakta tutmuş ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirmiş olanların mükafatları Rableri katındadır. Onlara ne korku vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

278- Ey inananlar, eğer inanmışlar iseniz Allah'tan korunun ve faizden kalan(alacaklar)ı bırakın.

279- Eğer bunu yapmazsanız,  artık Allah ve elçisinden açılan harpten haberiniz olsun. Eğer (itaatle) dönerseniz ana malınız sizindir, böylece siz yanlış yapmamış olursunuz, size de yanlış yapılmamış olur.

280- (Borçlu) Eğer ödeme sıkıntısı içine düşmüş ise, borcunu ödeyebileceği zamana kadar ona mühlet tanıyın. Eğer bilirseniz bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. 

281- Öyle bir günden korunun ki, onda Allah'a döndürüleceksiniz, sonra herkese kazandığı eksiksiz ödenecek ve onlara asla yanlış yapılmayacak. 

282- Ey inananlar, belirlenmiş bir müddet sonra ödemek üzere birbirinize borçlandığınız zaman, onu yazın. Aranızdan bir yazıcı onu adaletle yazsın. Yazıcı da Allah'ın öğrettiği şekilde yazmaktan çekinmesin. Üzerinde (alacaklısının) hakkı olan da (borçlu da) yazdırsın, Rabbi olan Allah'tan korunsun borcundan hiç bir şeyi eksik bırakmasın. Eğer (borçlu) aklı kıt veya aciz veya borcunu yazdırmaya gücü yetmiyorsa, sahip çıkan koruyucusu o borcu adil bir şekilde yazdırsın. (Bunu yaparken) Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit bulundurun. Eğer iki erkek olmadıysa razı olacağınız şahitlerden bir erkek ve kadınlardan biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için iki kadını (şahit) bulundurun. Şahitler çağrıldıklarında çekinmesinler. (Borç), küçük olsa da büyük olsa da süresine kadar onu yazmaya üşenmeyin, bu Allah'ın katında adalete daha uygun, şahitlik bakımından daha sağlam ve (borç miktarı konusunda) herhangi bir şüpheye düşmemenize daha yakındır. Ancak aranızda peşin olarak yaptığınız ticareti kayıt altına almamanızda size herhangi bir günah yoktur. Birbiriniz ile alışveriş yaptığınız zaman şahit bulundurun. Ne alışverişi yazan kişi, ne de alışverişe şahit olan kişi zarara uğratılmasın, eğer böyle yaparsanız, şüphesiz bu yoldan çıkmaktır. Allah'tan korunun, Allah size (ticari hayatınızda da nasıl davranacağınızı) böyle öğretiyor ve Allah her şeyi bilicidir.

283- Eğer yolculukta iseniz ve borcu yazacak birini de bulamamışsanız, o zaman (borç karşılığında) alınmış rehinler yeter. Eğer (borçlu ve alacaklı olarak) birbirinize güven duyarsanız (rehin bırakmaya gerek duymazsanız), kendisine güven duyulan kimse üzerindeki borcu ödesin. Rabbi olan Allah'tan korunsun. Şahitliği gizlemeyin, kim onu gizlerse muhakkak o, kalbi günahkar bir kimse olmuştur. Allah şüphesiz yapmakta olduklarınızı bilicidir.

284- Göklerde ve yerde olanlar Allah'a aittir. İçinizde olanı açıklar veya gizlerseniz Allah sizi onunla hesaba çeker. Dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Allah'ın her şeye güç yetiricidir.

285- Elçi, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, inananlar da. (Resul ve inananların) Hepsi, Allah'a ve meleklerine ve kitaplarına ve elçilerine inandı. (İnananlar dediler ki) elçiler arasında (Yahudiler gibi) hiç bir ayrım yapmayız. Dediler ki: "İşittik ve itaat ettik, senden bağışlama isteriz Rabbimiz dönüş yalnız sanadır".

286- Allah, kişiyi ancak gücünün yettiği ölçüsünde mükellef tutar. Herkesin kazandığı (iyilik) lehine, kazandığı (kötülük) aleyhinedir. Rabbimiz, unutur veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, üzerimize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceğini yükleme. Biz (e ceza vermektek)den geç, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bizim sahip çıkanımız koruyucumuzsun, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et.