SURESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SURESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2024 Pazartesi

TA HA SURESİ MEALİ

1- Ta, Ha.

2- Sana bu Kur'an'ı kötü sonlu olman için indirmedik.

3- Ancak kaygı duyan kimse için hatırlatma olarak (indirdik).

4- Yüce gökleri ve yeri takdir edenden peyderpey olarak indirilmiştir.

5- Çok şefkâtli (Rahman) tahtın üzerine (yönetime) oturdu.

6- Göklerde olanlar ve yerde olanlar ve ikisinin arasında olanlar ve nemli toprağın altında olanlar, O'nundur.

7- Ve eğer sözü açıkça söylesen de, artık şüphesiz ki O, saklıyı da daha gizliyi de bilir.

8- Allah, O'ndan başka tanrı yoktur. En güzel isimler O'nundur.

9- Ve sana Musa'nın sözü geldi mi?

10- Bir zaman bir ateş görmüş, hemen ailesine: "Durup bekleyin, şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Umarım ki size ondan bir kor getiririm veya ateşin üzerinde bir yol gösterici bulurum" demişti.

11- 12- 13- 14- 15- 16- 17- Ona geldiğinde: "Ey Musa! şüphesiz ki ben (evet) ben senin Efendinim, hemen iki pabucunu çıkar. Şüphesiz ki sen kutsallaştırılmış vadi Tuva'dasın. Ve ben seni (elçi olarak) hayırlandırdım. Şimdi vahyolunanı dinle. Şüphesiz ki ben (evet) ben Allah'ım. Benden başka tanrı yok, artık bana kulluk et ve beni hatırlamak için kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki saat gelicidir. Ben onu neredeyse gizliyorum (vaktini açıklamıyorum ki) her benlik koşmakta olduğu nedeniyle karşılıklansın. Ona inanmayan ve keyfi arzusuna uyan kimse, artık seni ondan alıkoymasın. Yoksa mahvolursun. Şu sağ elindeki nedir ey Musa?" diye seslenilmişti.

18- (Musa): "O, benim değneğimdir, onun üzerine dayanırım ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim ve benim için onda diğer ihtiyaçlarım da vardır" demişti.

19- (Allah): "Onu at ey Musa" demişti.

20- Onu atınca birden o koşmakta olan canlı bir yılan oluvermişti.

21- 22- 23- 24- (Allah): "Onu tut ve kaygı duyma, biz onu önceki haline geri döndüreceğiz. Ve elini kanadına (kolunun altına) sok, kötü bir durum olmadan diğer bir ayet olarak bembeyaz çıkıverir. Sana en büyük ayetlerimizden göstermemiz için. Firavun'a git. Şüphesiz ki o, taşkınlık yaptı" demişti.

25- 26- 27- 28- 29- 30- 31- 32- 33- 34- 35- (Musa): "Ey Efendim, göğsümü bana aç ve işimi bana kolaylaştır ve dilimden bağı çöz ki, sözümü kavrayalar. Ve bana ailemden kardeşim Harun'u (görevimi birlikte) taşıyıcı olarak ver. Onunla kuvvetimi şiddetlendir ve onu işimde bana ortaklaştır ki seni çokça her türlü eksikten uzak tutalım ve seni çokça hatırlayalım. Şüphesiz ki sen bizi görücüsün" demişti.

36- 37- 38- 39- 40- 41- 42- 43- 44- (Allah): "Sorduğun sana kesinlikle verilmiştir ey Musa. Ve and olsun ki sana diğer bir defasında da büyük iyilikte bulunmuştuk. Bir zaman senin annene 'Onu sandığa koy, onu da (sandığı) hemen denize koy, deniz de onu (sandığı) sahile karşılaştırsın. Bana düşman ve ona düşman olan onu tutardiye vahyolunanı vahyetmiştik. Ve gözümün önünde yetiştirilmen için senin üzerine benden bir sevgi atmıştım. Hani o zaman kız kardeşin yürüyor 'Size onun üzerine güvence olacak birini aracılık edeyim mi? diyordu. Böylece seni annene döndürdük ki onun gözü ferah olsun ve üzülmesin. Ve sen bir kişi öldürmüştün de biz seni kederden kurtarmış, sınamalarla sınamış, Medyen halkı içinde yıllarca kalmıştın. Sonra yaşamın akış şartları üzerine geldin ey Musa. Seni kendim için yetiştirdim. Sen ve kardeşin ayetlerimle git ve ikiniz beni hatırmakta ihmalkâr olmayın. İkiniz Firavun'a gidin şüphesiz ki o taşkınlık yaptı. İkiniz ona hatırlaması veya endişe duyması için yumuşak söz söyleyin" demişti.

45- (İkisi): "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz onun bize ölçüyü kaçırmasından veya taşkınlık yapmasından kaygı duyuyoruz" demişlerdi.

46- 47- 48-  (Allah): "Kaygı duymayın, şüphesiz ki ben ikinizin beraberindeyim. Ben işitiyorum ve görüyorum. Şimdi ikiniz hemen ona gelin ve 'Şüphesiz ki biz senin Efendinin iki elçisiyiz. Artık İsrailoğulları'nı bizim beraberimizde gönder ve onları azaplandırma. Biz sana senin Efendinden kesinlikle bir ayet getirdik. Ve esenlik, doğru yola uyan kimsenin üzerinedir. Bize kesinlikle vahyolundu ki şüphesiz ki azap, yalanlayan ve (başka tarafa) yönelen kimsenin üzerinedir' deyin" demişti.

49- (Firavun): "İkinizin Efendisi kimdir ey Musa?" demişti.

50- (Musa): "Bizim Efendimiz her şeye takdir edilişini veren sonra da yol gösterendir" demişti.

51- (Firavun): "Öyleyse önceki nesillerin durumu nedir" demişti.

52- 53- 54- 55- (Musa): "Onun bilgisi benim Efendimin yanındaki bir kitaptadır. Benim Efendim ne şaşırır ve ne de unutur. O, yeri size beşik olarak yapan ve orada size sokulacak yollar yapan ve gökten su indirendir. (O size)'Böylece onunla ayrı ayrı bitkilerden çiftler halinde çıkardık. (O bitkilerden) yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki işte bunda (yanlıştan) vazgeçiren akıl sahipleri için kesinlikle işaretler vardır. Sizi ondan takdir ettik ve ona geri döndüreceğiz ve diğer bir kere de yine ondan çıkaracağız' (diyendir)" demişti.

56- Ve and olsun ki ona o ayetlerimizin hepsini gösterdik, buna rağmen o yalanladı ve direndi.

57- 58- (Firavun): "Bizi sihrinle bizim yerimizden çıkarmak için mi bize geldin ey Musa? O halde biz de sana onun örneği bir sihir getireceğiz. Bizim aramızda ve senin aranda ne bizim ve ne de senin aykırı davranmayacağımız düz bir yeri söz zamanı olarak belirle" demişti.

59- (Musa): "Sizin söz zamanınız süsün (takılma) günü ve (o günün) kuşluk vakti insanların toplanmasıdır" demişti.

60- Firavun bunun üzerine (hazırlık için görüşmeye) yönelmiş, hemen plânını toplamış sonra (sihirbazlarıyla) gelmişti.

61- Musa onlara: "Size yazıklar olsun, Allah'ın üzerine yalan yakıştırmayın, yoksa bir azapla sizi köksüzleştirir. Yakıştırma yapan kimse kesinlikle perişan olmuştur" demişti.

62- 63- 64- Buna rağmen işlerini aralarında tartışmışlar ve gizli konuşmayı saklayarak: "İşte bu ikisi sizi sihirleri ile yerinizden çıkarmak ve en örnek yolunuzu gidermek isteyen iki sihirbazdır. Artık plânınızı toplaştırın sonra saf halinde gelin. Bugün yüceleşen kesinlikle arzuladığına kavuşturulmuştur" demişlerdi.

65- (Sihirbazlar): "Ey Musa (ilk) atan sen ya da ilk atan kimse biz olalım" demişlerdi.

66- (Musa): "Hayır siz atın" demişti. (Attıklarında) onların ipleri ve değnekleri, sihirlerinden dolayı birden kendisine koşuyor olarak hayallendirilmişti.

67- Bunun üzerine Musa benliğine kaygı hissettirmişti.

68- 69- Ona: "Kaygı duyma, şüphesiz ki sen (evet) sen yüce olansın. Ve sağ elinde olan şeyi at, yetiştirdiklerini yutar. Yetiştirdikleri ancak ve ancak sihirbaz plânıdır. Ve sihirbaz nereden gelse arzuladığına kavuşturulmaz" demiştik.

70- Bunun üzerine sihirbazlar boyun eğen olarak  (birden yere) atılmış, "Harun'un ve Musa'nın Efendisine inandık" demişlerdi.

71- (Firavun): "Ben size duyuru yapmadan önce ona inandınız. Şüphesiz ki o kesinlikle, size sihri öğreten büyüğünüzdür. O halde ellerinizi ve ayaklarınızı kesinlikle çaprazdan kestireceğim ve sizi hurmanın gövdelerine astıracağım. Ve hangimiz azapça daha şiddetli ve daha kalıcı, kesinlikle bileceksiniz" demişti.

72- 73- 74- 75- 76- (Sihirbazlar): "Apaçık delillerden bize gelenin ve bizi yarıp çıkaranın üzerine, seni asla yeğlemeyeceğiz. Artık sen neyi yerine getirici isen onu yerine getir. Sen ancak ve ancak bu şimdiki yaşamda (kararını) yerine getirebilirsin. Şüphesiz ki biz, yanılgılarımızı ve bizi kendisine zorladığın sihirden dolayı bizi bağışlaması için Efendimize inandık. Ve Allah, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Gerçek şu ki; Kim kendisinin Efendisine suçlu olarak gelirse, artık şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne ölür ve ne de yaşar. Ve kim O'na inanan ve düzgün işler işleyen olarak gelirse de, işte onlar için yüce kademeler vardır. (O kademeler) orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları altından nehirler akar Adn cennetleridir. Ve işte bu, arınan kimsenin karşılığıdır" demişlerdi.

77- Ve and olsun ki Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt. Yetişilmekten kaygı duymaksızın ve endişe etmeksizin onları denizde kuru yolda yolculuğa çıkar" diye vahyetmiştik.

78- Derken Firavun askerleri ile onların ardına düştü. Böylece denizden kaplayacak olan onları kaplayıvermişti.

79- Ve Firavun topluluğunu saptırmış ve doğru yola iletmemişti.

80- 81- 82- Ey İsrailoğulları, kesinlikle sizi düşmanınızdan kurtarmış ve Tur'un sağ yanında sizinle sözleşme yapmış ve sizin üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirmiş: "Sizi rızıklandırdığımız şeylerin temizlerinden yeyin ve bunda taşkınlık yapmayın, yoksa hiddetim sizin üzerinize serbest olur. Ve benim hiddetim kimin üzerine olursa, artık o kesinlikle aşağı kayıp gitmiştir. Ve şüphesiz ki ben, (itaatle) dönen ve inanan ve düzgün iş işleyen böylece doğru yolu bulan kimse için kesinlikle çok bağışlayıcıyım" (demiştik).

83- (Musa'ya): "Seni topluluğundan acele ettiren nedir ey Musa?" (demiştik).

84- (Musa): "Onlar, işte o kimseler benim izim üzerindedirler. Senin hoşnut olman için acele ettim ey Efendim" demişti.

85- (Allah): "Şüphesiz ki biz, senin ardından topluluğunu kesinlikle sınadık ve Samiri onları saptırdı" demişti.

86- Bunun üzerine Musa topluluğuna çok hiddetli çok kederli olarak dönmüş, (topluluğuna): "Ey topluluğum, sizin Efendiniz size güzel söz olarak bir söz vermedi mi? Yaptığı antlaşma size uzun mu geldi? Yoksa sizin Efendinizden sizin üzerinize bir hiddetin serbest kalmasını istediniz de bana verilmiş söze ondan mı aykırı davrandınız?" demişti.

87- (Topluluğu): "Sana verilmiş söze kendimize hükümran olarak aykırı davranmadık. Fakat o topluluğun süsünden bize ağır yükler olarak taşıtıldı. Onları attık, böylece Samiri de (onları ateşle) karşılaştırdı" demişlerdi.

88- Sonucunda (Samiri) onlara, onun böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkartmış, akabinde: "İşte bu, sizin tanrınız ve Musa'nın tanrısıdır. Fakat o (bunun kendi tanrısı olduğunu)unuttu" demişlerdi.

89- Onlar onun kendilerine bir söz geri döndüremez ve onlara ne zorluğa ve ne de faydaya sahip olamaz olduğunu halâ görmezler mi?

90- Ve and olsun ki Harun önceden onlara: "Ey topluluğum, bununla siz ancak ve ancak sınandınız. Ve şüphesiz ki sizin Efendiniz çok şefkâtli (Rahman) dır, artık bana uyun ve benim buyruğuma itaat edin" demişti.

91- (Topluluğu da): "Musa bize dönünceye kadar onun üzerine kapananlar olmaktan asla ayrılmayacağız" demişlerdi.

92- 93- (Musa döndüğünde): "Ey Harun onların saptıklarını gördüğün zaman, seni bana uymaktan ne alıkoydu? Yoksa buyruğuma karşı mı geldin?" demişti.

94- (Harun): "Ey annemin oğlu, ne sakalımı tut ve ne de başımı. Şüphesiz ki ben senin 'İsrailoğulları'nın arasını ayrıştırdın ve benim sözümü gözetmedin' demenden endişe duydum" demişti.

95- (Musa): "Ya senin amacın nedir ey Samiri?" demişti.

96- (Samiri): "Ben onların kendisini göremedikleri şeyi gördüm. Böylece elçinin izinden bir avuç avuçladım da hemen onu attım. Ve işte böylece benliğim bunu bana hoşlaştırdı" demişti.

97- 98- (Musa): "Hemen git, artık şüphesiz ki senin için yaşam boyu 'Dokunma yok' demen vardır. Ve şüphesiz ki senin için ona asla aykırı davranamayacağın (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır. Ve üzerine kapanan olduğun tanrına bir bak. Onu (ateşe) kesinlikle yaktıracağız sonra da onu denize kesinlikle savurdukça savuracağız. Sizin tanrınız ancak ve ancak Allah'tır ki O'ndan başka tanrı yoktur. O, bilgice her şeyi geniştir" demişti.

99- Ve işte böylece sana geçmişin bazı haberlerinden anlatıyoruz. Ve katımızdan sana kesinlikle bir hatırlatma verdik.

100- Kim ondan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki o, kalkışın gününde ağır yük taşıyacaktır.

101- Orada ölüm görmemek üzere kalıcılar olarak. Ve kalkışın günü onlar için yükçe ne kötüdür.

102- O gün boruya üfürülür ve suçluları o gün göğermiş gözlü olarak sürüp toplarız.

103- Aralarında gizli kapaklı: "On (gün) den başka kalmadınız" diye konuşurlar.

104- Onların yolca en örnek olanlarının: "Bir günden başka kalmadınız" diyeceği zaman, onların söylemekte olduklarını biz en iyi bileniz

105- 106- 107- Ve sana dağlardan soruyorlar. Artık de ki: "Benim Efendim onu savurdukça savuracak, böylece onu dümdüz boş olarak bırakacak, onda ne bir eğri büğrü ve ne de tümsek göreceksin."

108- O gün çağrıcıya uyarlar. Ona karşı eğri büğrü yapmak yoktur. Ve sesler çok şefkâtliye (Rahman'a) karşı kısılmıştır. Artık fısıltıdan başka (ses) işitemezsin.

109- O gün çok şefkâtlinin (Rahman'ın) kendisine duyuru yaptığı ve sözce kendisinden hoşnut olduğundan başkasına eşlikçilik fayda vermez.

110- O, onların önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar O'nu bilgice çevreleyemezler.

111- Ve yüzler yaşayan (yarattıkları üzerinde her an) ayaktaki (Allah) için eğiktir. Ve haksızlık taşıyan kimse, kesinlikle perişan olmuştur.

112- Ve kim inanmış olarak düzgün işler işlerse, artık ne haksızlık yapılmaktan ve ne de hakkının yenilmesinden kaygı duyar.

113- Ve işte böylece sana Arabi bir okuma indirdik ve korunmaları veya kendilerine bir hatırlatma oluşturması için onda o tehditten (örnekleri) evire çevire açıkladık.

114- Gerçek hükümdar Allah yücedir. Ve onun vahyi sana yerine getirilmesi (sana bildirilmesi) öncesinde Kur'an'ı (okumaya) acele etme (sana sorulan sorulara cevap vermeye çalışma). Ve de ki: "Ey benim Efendim, bilgiyi bana artır."

115- Ve and olsun ki  önceden Adem'e antlaşma yapmıştık. Fakat Adem (buna uymayı) unutmuştu. Ve biz onu kararlı bulamamıştık.

116- Ve bir zaman meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik. Onlar da İblis dışında hemen boyun eğmişlerdi. O direnmişti.

117- 118- 119- Bunun üzerine: "Ey Adem, şüphesiz ki o sana ve eşine düşmandır. Sakın ikinizi cennetten çıkarmasın, yoksa sonu kötü olursun. Şüphesiz ki senin için orada ne acıkman ve ne de çıplak kalman vardır. Ve şüphesiz ki sen orada ne susayacaksın ve ne de kuşluk(vaktindeki sıcak)tan etkileneceksin" demiştik.

120- Derken şeytan onu işkillendirmiş ve: "Ey Adem, sana ölümsüzlüğün ağacını ve yıpranmaz bir hükümdarlığa aracılık edeyim mi?" demişti.

121- Bunun üzerine ikisi de ondan yemişlerdi. Böylece ikisi ağaçtan tattıklarında, avret mahalleri ikisine açığa çıkmış ve ikisi cennetin yaprağından üzerlerine kapamaya başlamışlardı. Ve Adem  kendisinin Efendisine karşı gelmiş ve azmıştı.

122- Sonra kendisinin Efendisi onu seçkinleştirmiş, böylece ona (lütufla) dönmüş ve doğru yola iletmişti.

123- 124- (Allah): "İkiniz, kiminiz kiminize düşman olarak oradan topluca inin. Eğer benden size bir yol gösterici gelir de, kim benim doğru yoluma uyarsa, artık o ne sapar ve ne de sonu kötü olur. Ve kim de benim hatırlatmamdan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki onun için sıkıntılı geçimlik vardır. Ve onu kalkışın gününde kör olarak sürüp toplayacağız" demişti.

125- (Hatırlatmadan kayıtsız kalarak kalkışın gününe gelen): "Ey Efendim beni niçin kör olarak sürüp topladın? Oysa ben (dünyada iken) görür haldeydim" dedi.

126- (Allah): "Bu böyledir, ayetlerimiz sana gelmiş fakat sen onları unutmuştun. Ve işte böylece bugün de sen unutuluyorsun" dedi.

127- Ve savurganlık eden ve kendisinin Efendisinin ayetlerine inanmayan kimseye, işte böyle karşılık veririz. Ve sonrakinin azabı kesinlikle daha şiddetli ve daha kalıcıdır.

128- Yerleşkelerinde yürümekte oldukları, kendilerinden önceki nesillerden nicesini yok etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz ki işte bunda (yanlıştan) vazgeçiren akıl sahipleri için kesinlikle işaretler vardır.

129- Ve eğer senin efendinden geçmişteki bir kelime olmasaydı, süre sonunun (onlara) yapışması kesinlikle şart olurdu 

130- Artık onların söylemekte olduklarına karşı direnerek gayret et. Ve Efendini güneşin doğmasından önce ve onun batmasından sonra övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut. Ve gecenin vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da, hoşnut olman için (Efendini) her türlü eksiklikten uzak tut.

131- Ve içlerinden onunla bazı çiftleri sınamak için onunla yararlandırdığımız şimdiki hayatın alımlılığına iki gözünü sakın uzatma. Ve senin Efendinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

132- Ve halkına kulluk görevini buyur ve sen de onun üzerinde direnerek gayret et. Biz senden rızık sormuyoruz. Sana biz rızık veriyoruz. Ve sonuç korunanlarındır.

133- Ve: "Bize kendisinin Efendisinden bir delil getirmeli değil miydi?" dediler. Onlara önceki sahifelerde olan açık deliller gelmedi mi?

134- Ve eğer biz onları onun (gönderilmesi) öncesinden bir azapla yok etmiş olsaydık, onlar kesinlikle: "Ey Efendimiz, bize bir elçi göndermeli değilmiydin ki aşağılık ve rezil halden önce senin ayetlerine uysaydık" diyeceklerdi.

135- De ki: "Herkes bekleyicidir, artık siz de bekleyin. Dümdüz yolun arkadaşları kim ve doğru yolu kim yakında bileceksiniz."


11 Aralık 2024 Çarşamba

MERYEM SURESİ MEALİ

1- Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2- Senin Efendinin kulu Zekeriyya'ya rahmetini hatırlatmasıdır. 

3- 4- 5- 6- Bir zaman kendisinin Efendisine gizli seslenişle seslenmiş: "Ey benim Efendim, şüphesiz ki benden kemik gevşedi ve baş ihtiyarlık haliyle tutuşturuldu (karşı karşıya kaldı). Ey benim Efendim, sana yaptığım çağrımda (hiçbir zaman) sonu kötü olmadım. Ve şüphesiz ki ben, arkamdaki yönelenlerimden (varislerimden) kaygı duydum. Ve karım da doğurmaktan kesik haldedir. Artık bana katından bir yönelen (varis) bahşet ki, bana varis olur ve Yakub ailesinden bazılarına varis olur. Ve ey Efendim onu hoşnut olunan biri yap" demişti.

7- (Melekler): "Ey Zekeriyya, şüphesiz ki biz seni bir oğlan çocuğu ile müjdelendiriyoruz. Onun ismi Yahya'dır. Önceden (başka birini) ona isimdaş yapmamıştık" demişti.

8- (Zekeriyya): "Ey Efendim, karım doğurmaktan kesik olduğu halde ve ben de (yaşça) büyüklükten zirveye ulaştığım halde, benim oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

9- (Melekler): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, benim için küçük bir iştir ve sen önceden hiçbir şey değilken seni de ben takdir etmiştim' dedi" demişti.

10- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir delil kıl" demişti. (Allah): "Senin delilin sapasağlam biri olduğun halde insanlarla üç gece konuşamamandır" demişti.

11- Böylece kaldığı bölümden topluluğuna çıkmış, onlara: "Sabah ve akşam ( her daim Allah'ı) her türlü eksiklikten uzak tutun" diye vahyetmiş (işaret etmiş) ti.

12- 13- 14- (Ona): "Ey Yahya kitabı kuvvetlice tut" (demiş) ve çocuk iken ona bilgelik vermiştik. Ve katımızdan sevecenlik ve arınmışlık ta (vermiştik). Ve o korunan biriydi. Ve annesine babasına karşı erdemliydi ve (onlara karşı) zorba, karşı çıkan değildi.

15- Ve doğduğu gün ve öleceği gün ve yaşayan olarak harekete geçirileceği gün, esenlik onun üzerinedir.

16- 17- Ve kitapta Meryem'i de hatırla. Bir zaman, halkından doğu tarafında bir yere ayrılmış ve onların berisinden bir engele tutunmuş (kendisini onlardan tecrit etmiş) ve biz de ona esintimizi göndermiş, böylece o da ona sapasağlam bir beşer olarak örneklenmişti.

18- (Meryem ona): "Şüphesiz ki ben senden, çok şefkâtliye (Rahman'a) sığınıyorum. Eğer sen korunan biriysen (bana ilişme)" demişti.

19- (O Meryem'e): "Ben ancak ve ancak sana arınmış bir oğlan çocuğu bahşetmem için (gönderilmiş) senin Efendinin elçisiyim" demişti.

20- (Meryem ona): "Bana bir beşer dokunmadığı ve ben de iffetsiz biri olmadığım halde, benim oğlan çocuğum nasıl olur?" demişti.

21- (O Meryem'e): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, benim için küçük bir iştir. Onu insanlara bir delil ve bizden bir rahmet kılmamız için. Ve buyruk yerine getirilmiştir' dedi" demişti.

22- Böylece ona hamile kalmış ve onunla uzak bir yere ayrılmıştı.

23- (Doğum zamanı gelince) doğum sancısı onu hurmanın gövdesine getirmiş, (sancının acısıyla): "Keşke bunun öncesinde ölseydim de büsbütün unutulmuş olsaydım" demişti.

24- 25- 26- Onun alt tarafından (bir ses) ona: "Üzülme, senin Efendin senin alt tarafından bir akarsu meydana getirdi. Ve hurmanın gövdesini kendine doğru sallayarak harekete geçir ki olgun yaş olarak senin üzerine peş peşe düşer. Artık (hurmayı) ye ve (suyu) iç göz bakımından ferah ol (gözün aydın olsun). Eğer beşerden birini görürsen, artık ona 'Şüphesiz ki ben çok şefkâtliye (Allah'a susma) orucu adadım. Artık bugün insanla asla konuşmayacağım' de" demişti.

27- 28- Böylece onu taşıyarak topluluğuna getirmişti.(Topluluğu ona): "Ey Meryem, and olsun ki acaip bir yakıştırma ile geldin. Ey Harun'un (temiz soyundan gelen) kız kardeşi, senin baban kötü adam değildi ve senin annen de iffetsiz biri değildi" demişlerdi.

29- (Bu sözler üzerine) ona işaret etmişti. (Topluluğu ona): "Beşikteki çocuk olan biriyle biz nasıl konuşuruz?" demişlerdi.

30- 31- 32- 33- (Çocuk): "Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana kitabı verdi ve beni haberci yaptı. Ve beni nerede olursam bereketli kıldı. Ve bana yaşadığım sürece kulluk görevini ve arınmayı önerdi. Ve anneme karşı erdemli olmayı da (önerdi). Ve beni zorba sonu kötü yapmadı. Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve yaşayan olarak harekete geçirileceğim gün, esenlik benim üzerimedir" demişti.

34- İşte bu, Meryem oğlu İsa hakkında tereddüte düşmekte oldukları gerçeğin sözüdür.

35- Allah için çocuğa tutunmak (söz konusu dahi ) olmaz. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Bir buyruk yerine geleceği zaman, artık ona ancak ve ancak "Ol" der, o da oluverir.

36- Ve (İsa şunu da demiştir) şüphesiz ki Allah benim de Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Artık O'na kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.

37- Fakat kendi aralarından bazı taraflar ayrıştılar. Tanık olunan büyük günden dolayı artık yazıklar olsun o (gerçeği) örtenlere.

38- Onlar bize gelecekleri gün neleri işitecek ve neleri görecek. Fakat o haksızlık yapanlar bugün apaçık sapkınlık içindedir.

39- Ve onlar (şimdilik) duyarsızlık içinde ve inanmazlıkta oldukları halde (haklarındaki) buyruğun yerine getirildiği pişmanlığın günü ile onları korkut.

40- Şüphesiz ki yeryüzüne ve onun üzerinde olan kimselere biz varis olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

41- Ve kitap'ta İbrahim'i de hatırla. Şüphesiz ki o, çok doğru söyleyen bir haberciydi.

42- 43- 44- 45- Bir zaman babasına: "Ey babacığım, ne işiten ve ne gören ve ne de sana hiçbir şeyden zenginlik sağlayabilene, neden kulluk ediyorsun? Ey babacığım, sana gelmeyen bilgiden, bana kesinlikle gelmiştir, artık bana uy ki seni dümdüz yola ileteyim. Ey babacığım, şeytana kulluk etme, şüphesiz ki şeytan çok şefkâtliye (Rahman'a) karşı gelmiştir. Ey babacığım, şüphesiz ki ben sana çok şefkâtli (Allah) dan bir azabın dokunup da böylece şeytana yönelen olmandan kaygı duyuyorum" demişti.

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan ilgi kesici misin? And olsun ki eğer bundan vazgeçmezsen, seni kesinlikle taşlarım. Artık uzun bir mühlet beni terk et" demişti.

47- 48- (İbrahim): "Esenlik senin üzerine olsun. Senin için Efendimden bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı çok lütufkârdır. Ve sizden ve sizin Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarınızdan uzaklaşıyor ve ben yalnızca Efendime çağrı yapıyorum. Ben, Efendime yaptığım çağrımda sonu kötü olmamayı umuyorum" demişti.

49- Onlardan ve onların Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduklarından uzaklaştığında, ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve hepsine haberci olarak görev vermiştik.

50- Ve onlara rahmetimizden bahşetmiştik. Ve onlara yüce doğruluk dili (ile anılmalarını) sağladık.

51- Ve kitap'ta Musa'yı da hatırla. Şüphesiz ki o, özgülenmiş ve haberci elçiydi.

52- Ve ona Tur'un sağ yanından seslenmiştik. Ve onu gizli konuşmacı olarak yakınlaştırmıştık.

53- Ve ona rahmetinizden dolayı kardeşi Harun'u da haberci olarak bahşetmiştik.

54- Ve kitap'ta İsmail'i de hatırla. Şüphesiz ki o, sözün doğrusunu söyleyendi ve haberci elçiydi.

55- Ve halkına kulluk görevini ve arınmayı buyururdu. Ve kendisinin Efendisinin yanında hoşnut olunmuş biriydi.

56- Ve kitap'ta İdris'i de hatırla. Şüphesiz ki o, çok doğru sözlü bir haberciydi.

57- Ve onu yüce bir yere yükseltmiştik.

58- İşte bunlar, Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği habercilerdendir. (Bu haberciler) Adem'in soyundan ve Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan doğru yola  iletip seçtiklerimizdendir. Çok şefkatlinin (Rahman'ın) ayetleri onların üzerine okunduğu zaman, boyun eğip ağlayarak kapanırladı.

59- Onların ardından kulluk görevini kayba uğratan ve keyfi arzularına uyan kötü bir nesil yerlerine geçti. Onlar ileride azgınlıkları (nın karşılığı) ile karşılaşacaklardır.

60- Dönen ve inanan ve düzgün iş işleyen hariç. İşte onlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde hakszılığa uğratılmazlar.

61- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) kullarına, onlar onu duyularla algılayamaz oldukları haldeyken söz verdiği Adn cennetlerine. Şüphesiz ki O'nun sözü, (her zaman) yerine gelmiştir.

62- Orada rastgele söz işitmezler, ancak esenlik (sözü işitirler). Ve onların rızıkları orada sabah ve akşam olarak (her daim hazırdır).

63- İşte, kullarımızdan korunan halde olanı varis kıldığımız cennet budur.

64- Ve biz senin Efendinin buyruğundan başkası ile inmeyiz. Bizim önümüzde olan ve bizim arkamızda olan ve bu ikisinin arasında olan, O'nundur. Ve senin Efendin unutan değildir.

65- Göklerin ve yerin ve ikisinin arasında olanların Efendisidir. Öyleyse O'na kulluk et. Ve O'nun kulluğuna direnerek gayret etmeyi sürdür. Hiç O'na isimdaş (olan birini) biliyor musun?

66- Ve o (gerçeği örten) insan: "Ben öldüğüm zaman mı ileride yaşayan olarak çıkarılacağım?" diyor.

67- Ve o (gerçeği örten) insan o önceden hiçbir şey değilken, şüphesiz ki bizim onu takdir etmiş olduğumuzu hatırlamaz mı?

68- Artık senin Efendine and olsun ki, onları da ve şeytanları da kesinlikle sürüp toplayacağız. Sonra onları cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş olarak hazırlandıracağız.

69- Sonra her guruptan onların hangisi çok şefkâtliye (Rahman'a) karşı itaatsizliğin zirvesinde en şiddetlisi ise kesinlikle çekip çıkaracağız.

70- Sonra biz ona yaslanma bakımından daha yakın olacağı kesinlikle en iyi bileniz.

71- Ve (ey gerçeği örtenler) sizin içinizden kimse yoktur ki ona varmayacak olsun. Senin Efendinin üzerine şart kıldığı yerine getirilmiş bir karardır.

72- Sonra korunanları (cehenneme atılmaktan) kurtarır ve haksızlık yapanları da oraya bırakırız.

73- Ve ayetlerimiz onlara apaçık olarak peşi sıra okunduğu zaman, o (gerçeği) örtenler inananlara: "İki kısımdan konum olarak hangisi daha hayırlı ve yönetim gücü bakımından daha (güçlü ve) güzeldir?" derler.

74- Ve onlardan önce nesilden nicesini yok ettik. Onlar kullanım eşyası bakımından ve gösteriş bakımından (onlardan) daha güzeldi.

75- De ki: "Kim sapkınlıkta ise, artık çok şefkâtli (Rahman) ona (bu durumunu) süre olarak uzatsın. Nihayet söz verildikleri  ya azabı ya da saati gördükleri zaman, kimdir o yer bakımından daha kötü ve asker bakımından daha zayıf olan artık bileceklerdir.

76- Ve Allah doğru yolu bulanın yolca doğruluğunu artırır.  Ve kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlı ve geri dönüşçe daha hayırlıdır.

77- Ayetlerimizi örten ve: "Bana kesinlikle mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mü?

78- Duyularla algılanamayanana (güneş gibi) mı doğduruldu yoksa çok şefkâtlinin (Rahman'ın) yanından bir antlaşmaya mı tutundu?

79- Söylemekte olduğunu yazacak ve ona azaptan süre olarak uzatacağız.

80- Onun söylemekte olduğuna biz varis olacağız ve bize tek başına olarak gelecektir.

81- Ve onlar için güç kaynağı olarak Allah'ın aşağısından tanrılara tutundular.

82- Hayır, (o tanrılar) onların kulluklarını (ret ederek) örtecekler ve onlara karşıt olacaklar.

83- Görmedin mi şüphesiz ki biz şeytanları o (gerçeği) örtücülerin üzerine gönderdik de onları kışkırttıkça kışkırtıyor.

84- Artık onlar için acele etme. Biz ancak ve ancak onlar için (geri) saydıkça sayıyoruz.

85- O günde korunanları çok şefkâtliye (Rahman'a) seçkin konuk olarak sürüp toplayacağız.

86- Ve suçluları da su arayıcısı olarak cehenneme süreceğiz.

87- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) yanından bir antlaşmaya tutunanlar dışında eşlikçiliğe sahip olamazlar.*

*Bu ayet şefaat konusunda saptırılan ayetlerden bir tanesidir. Bu ayetin doğru anlaşılması aynı surenin 78. ayetini ve bağlamı dikkate almakla mümkün olabilir. Ayetin mesajı, kimsenin Allah'ın yanında böyle antlaşmaya sahip olmadığının dolayısı ile kimseye böyle bir hak verilmeyeceği doğrultusundadır.

88- Ve: "Çok şefkâtli (Rahman) çocuğa tutundu" dediler.

89- And olsun ki çok çirkin şey ile geldiniz.

90- Ondan dolayı neredeyse gökler yarılıp ayrılacak ve yer bölünecek ve dağlar da büyük bir gürültü ile yere kapaklanacak.

91- Çok şefkâtliyi (Rahman'ı) çocuk sahibi olarak çağırdılar diye.

92- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) çocuğa tutunmanın peşine düşmesi asla olamaz.

93- Göklerde ve yerde olan kimse yoktur ki, çok şefkatliye ancak (Rahman'a) kul olarak gelici olmasın. 

94- And olsun ki onları sayılandırmış ve onları saydıkça saymıştır.

95- Ve kalkışın gününde onların hepsi O'na tek başına olarak gelicidir.

96- Şüphesiz ki inanan ve düzgün iş işleyenlere, çok şefkâtli (Rahman) onlar için (kalplerinde) sevgi meydana getirecektir.

97- Onu, ancak ve ancak onunla korunanları müjdelendirmen ve onunla azılı topluluğu uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık.

98- Ve onlardan önce nesilden nicesini yok ettik. Onlardan birinden bir şey hissedebiliyor veya onlara ait en küçük bir ses dahi işitebiliyor musun?

5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ MEALİ

1- 2- 3- 4- Övgü Allah'adır. O'ki kulunun üzerine kitabı indirdi ve kendi katından şiddetli sıkıntıyı uyarması ve inanıp düzgün işler işleyenlere, şüphesiz ki onlar için orada ebedi olarak durup bekleyici olacakları güzel ödülü müjdelemesi ve "Allah çocuğa tutundu" diyenleri uyarması için, onu eğrisi büğrüsü olmayan dosdoğru (bir kitap) yaptı.

5- Onun hakkında ne onlar için ve ne de ataları için bilgi vardır. Ağızlarından çıkan kelime ne büyüktür. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen eğer bu söze inanmazlarsa, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin.

7- Şüphesiz ki biz yeryüzünün üzerinde olanları, onların iş bakımından hangisi daha güzel işleyecek diye yıpratmak için, ona süs yaptık.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olanları, kesinlikle kupkuru toprak haline de dönüştürücüleriz.

9- Yoksa sen Mağara ve Yazıt arkadaşlarının şaşılacak delillerimizden olduklarını mı hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler mağaraya sığınmış da: "Efendimiz katından bize rahmet ver ve işimizden bizim için erginlik oluştur" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de onların kulaklarının üzerine mağarada seneler sayısınca vurmuştuk (uyumalarını sağlamıştık).

12- Sonra onları (mağarada) kaldıkları süreyi iki tarafın hangisinin daha iyi sayan olduğunu bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz onların haberlerini sana gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış genç erkeklerdi ve biz de onların yolca doğruluklarını artırmıştık.

14- 15- Ve ayağa kalkarak: "Efendimiz, göklerin ve yerin Efendisidir. O'nun aşağısından olanı tanrı olarak asla çağırmayız (eğer çağırırsak), o takdirde and olsun ki haddi aşan söz söylemiş oluruz. İşte şu topluluğumuz, O'nun aşağısından tanrılara tutundular. Onlar hakkında apaçık bir yetki getirmeli değiller miydi? Artık Allah'ın üzerine yalan yakıştırmış olandan daha haksızlık yapan kimdir" dedikleri zaman, kalplerinin (kaymaması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte olduklarından uzaklaştınız, artık mağaraya sığının ki Efendiniz sizin için kendi rahmetinden yayar ve sizin için içinizden dirseklik (dayanacak ortam) oluşturur (demişti).

 17- Ve onlar ondan geniş bir yerde (uyuyor halde) iken sen (orada olsaydın) güneşi doğduğu zaman onların mağaralarından sağın tarafına eğriliyor ve battığı zaman da solun tarafına aşıyor olduğunu görürdün. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğru yola iletirse, artık o doğru yolu bulmuştur. Ve kimi saptırırsa, artık onun için yönelen erginleştirici asla bulamazsın

18- Ve sen onları uyanık haldeler hesap edersin oysa onlar uyuyor haldelerdir. Ve onları sağın tarafına ve solun tarafına çevriltiyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu girişe genişletmişti. Eğer onların üzerine doğsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçar halde (başka tarafa) yönelir ve (içine) onlardan ürkeklik doldurulurdu.

19- 20- Ve işte aralarında birbirlerine sormaları için böylece onları harekete geçirdik. İçlerinden bir sözcü: "Ne kadar kaldınız?" dedi. (Onlar da): "Bir gün veya günün bir kısmı kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Kaldığınız süreyi Efendiniz daha iyi bilendir. Şimdi birinizi şu gümüş paranızla o şehre harekete geçirin de hangi yemek daha arınmış ona baksın, ondan size rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sizi hiçbirine fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer size üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi ortak değerlerine geri döndürürler ve o takdirde ebedi olarak asla arzuladığınıza kavuşturulmazsınız" dediler. 

21- Ve işte böylece şüphesiz ki Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve şüphesiz ki saatin kendisinde belirsizlik olmadığını bilmeleri için, onları rastlaştırdık. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini aralarında çekişiyor ve: "Onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları daha iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) üstün gelenler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer (inşa edip ona) tutunacağız" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtürler onların dördüncüleri köpekleridir." Ve duyularla algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştirler onların altıncıları köpekleridir" diyorlar. Ve (kimileri de): "Yedidirler ve onların sekizincileri köpekleridir" diyorlar. De ki: Benim Efendim onların sayılarını en iyi bilendir. Onları az kimseden başkası bilmiyor." Artık onlar hakkında (sana bilgisi) açık olan münakaşadan başka münakaşa etme. Ve onlar hakkında onların hiçbirinden de çözüm isteme.

23- 24- Ve hiçbir şey için de, eğer Allah dilerse başka (demeden) sakın: "Şüphesiz ki ben işte bunu yarın yapıcıyım" deme. Ve unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin erginlikçe beni bundan daha yakına iletmesini umarım" de.

25- Ve: "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar" (dediler).

26- De ki: "Allah, onların kaldıkları süreyi en iyi bilendir. Göklerin ve yerin duyularla algılanamayananı O'nundur. O, neleri gören ve neleri işitendir. Onların O'nun aşağısından bir yöneleni yoktur. Ve kendi kararına hiçbirini ortaklaştırmaz."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyolunanı peşi sıra oku. O'nun kelimelerini değiştirici yoktur. Ve O'nun aşağısından bir sığındırıcı da asla bulamazsın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah ve akşam (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnerek gayret et. Ve iki gözünü şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve keyfi arzusuna uyarak işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve de ki: "Gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen inansın ve artık dileyen de  (gerçeği) örtsün." Şüphesiz ki biz haksızlık yapanlar için ateşi hazırladık. Onun surları onları çevrelemiştir. Ve eğer yağmur yardımı isterlerse, onlara yüzleri kavuran yağ tortusu gibi suyla yağmur yardımı yapılır. (O yağ tortusu) ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki inanan ve düzgün işler işleyenlere gelince, şüphesiz ki biz iş bakımından daha güzel kimsenin mükâfatını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar için altlarından nehirler akar Adn cennetleri vardır. Orada süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak orada altından bileziklerle süslendirilirler ve ince ipekten ve kalın ipekten elbiseler giyerler. Ne güzel ödüldür ve dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve onlar için iki adamı örnek olarak ortaya koy. İkisinden biri için üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla çevirmiş ve ikisinin arasını da ekinlik olarak yapmıştık.

33- İki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi de haksızlık yapmamıştı. Ve ikisinin arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun için (adam için başka) ürün de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal olarak daha çok ve insan gücü olarak da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve benliğine haksızlık yapan olduğu halde bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağına ebedi olarak kanaat getirmiyorum ve saatin ayağa dikileceğine de kanaat getirmiyorum. Ve eğer Efendime geri döndürülecek olursam da, kesinlikle bundan daha hayırlı bir çevrilmişlik bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni topraktan sonra döllenmiş hücreden takdir eden sonra seni bir adam olarak düzenlendireni (n iyiliğini) mi örttün? Fakat O Allah benim Efendimdir ve ben Efendime hiçbirini ortaklaştırmam. Ve her ne kadar sen beni senden mal olarak ve çocuk olarak daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten hesap gönderip böylelikle kaygan toprak haline sokması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir hale gelir de onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetiremezsin" demişti.

42- Ve onun ürünü çevrelendi. Böylece çardakları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) ona harcağı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturuyor ve: "Keşke Efendime hiçbirini ortaklaştırmasaydım" diyordu. 

43- Ve onun için Allah'ın aşağısından ona yardım edecek askeri birlik olmadı ve kendisi de öç alabilecek değildi.

44- İşte o durumda gerçek yönelim Allah'a aittir. O, dönüşümce daha hayırlı ve sonuçça daha hayırlıdır.

45- Ve onlar için şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Şimdiki hayat) gökten onu indirdiğimiz bir su gibidir. Böylece onunla yeryüzünün bitkisi birbirine karıştı. Derken (sonunda) rüzgârların savurmakta olduğu ot kırıntısı oldu. Ve Allah her şey üzerine güç yetiricidir.

46- Mal ve çocuklar şimdiki yaşamın süsüdür. Ve kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlıdır ve beklentice daha hayırlıdır.

47- Ve o gün dağları yürütürüz ve sen yeryüzünü (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve geride onlardan hiçbirini bırakmaksızın onları sürüp toplamışızdır.

48- Ve saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. And olsun ki sizi ilk defasındaki takdir ettiğimiz gibi bize geldiniz. Oysa ki sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve kitap konulmuştur, artık suçluların onun içinde olandan dolayı: "Vay başımıza gelene bu kitaba ne oluyor ki ne küçük ve ne de büyük bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek afalladıklarını görürsün. Ve (yaptıkları) işleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin hiçbirine haksızlık yapmaz.

50- Ve bir zaman meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik. İblis dışında hemen boyun eğmişlerdi. O (ateşten takdir edildiği için) cinden oldu (ğunu iddia etmiş) böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Onlar size düşman olduğu halde, siz benim aşağımdan ona ve soyuna yönelenler olarak mı tutunuyorsunuz? Haksızlık yapanlar için ne kötü değişimdir.

51- Ben onları ne göklerin ve yerin takdir edilişine ve ne de benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırdım. Ve ben ne de saptırıcılara güçlendirici olarak tutunan oldum.

52- Ve o gün (Allah): "İddia ettiğiniz ortaklarıma seslenin" der. Bunun üzerine onları çağırmışlar fakat onlar kendilerine cevap vermemişlerdir. Ve (çünkü) aralarına derinlik koymuşuzdur.

53- Ve suçlular ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler oldukları kanaatine varmışlardır. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve and olsun ki biz bu Kur'an'da insanlara her örnekten evire çevire açıkladık. Ve (gerçeği örten) insanın tartışmacılığı ise her şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve insanları, onlara doğru yol geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine öncekilerin yasasının onlara gelmesinden veya azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve elçileri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve (gerçeği) örtenler ise onunla gerçeği kaydırmaları için gerçek olmayanla tartışıyorlar. Benim ayetlerime ve uyarıldıkları şeye alay konusu olarak tutundular.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri ona hatırlatılmasına rağmen ondan kayıtsız kalan ve iki elinin sunduğunu unutan kimseden daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine korunak ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Eğer sen onları doğru yola çağırsan, o takdirde de onlar doğru yolu asla bulamayacaklardır.

58- Ve senin Efendin çok bağışlayıcıdır, çok rahmet sahibidir. Eğer kazandıkları nedeniyle onları (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için azabı kesinlikle hızlandırırdı. Aksine onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun aşağısından kurtulacak bir yer de asla bulamayacaklardır.

59- İşte bu şehirler, haksızlık yaptıklarında onları yok ettik. Ve onları yok etme zamanı için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "İki denizin birleştiği birleştiği yere ulaşıncaya kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (buraya ulaşmak için) uzun zaman geçireceğim" demişti.

 61- İkisi, ikisinin (iki denizin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unuttular. Böylece o da denizde akıp giderek yoluna tutundu.

62- İkisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sabah gıdamızı bize getir, and olsun ki bu yolculuğumuzdan (dolayı) yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı da ona): "Gördün mü, kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu (sana) hatırlatmamı bana şeytandan başkası da unutturmadı ve o da denizde şaşılacak şekilde yoluna tutundu" demişti.

64- (Musa genç uşağına): "İşte bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen izleri üzerine o izleri takip ederek geri döndürülmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, yanımızdan ona bir rahmet verdiğimiz ve katımızdan ona bir bilgi öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana erginlik olarak öğretilmiş olan o bilgiden, senin de bana öğretmen için sana uyabilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul Musa'ya): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin. Ve haber olarak onun üzerini çevreleyemediğin bir şeye karşı nasıl direnerek gayret edebilirsin?" demişti.

69- (Musa kula): "Allah dilerse beni direnerek gayret eden olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul Musa'ya): "Eğer sen bana uyacak olursan, ben sana ondan hatırlatma oluşturuncaya kadar, artık bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözüldüler. Nihayet ikisi bir gemiye bindikleri zaman (kul) onu deldi. (Musa kula): "Onun halkını batırman için sen onu deldin mi? And olsun ki çok tehlikeli bir işle geldin" demişti.

72- (Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti.

73- (Musa kula): "Unutmam nedeniyle beni (sorumlu) tutma ve beni işimden (itirazımdan) dolayı zorluğa büründürme" demişti.

74-(Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti. bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürdü. (Musa kula): "Arınmış haldeki bir benliği, bir benliği (öldürmenin) karşılığı olmaksızın sen öldürdün mü? And olsun ki çok yadırganacak bir işle geldin" demişti.

75- (Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti.

76- (Musa kula): "Eğer bundan sonra bir şeyden sana sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözüldüler. Nihayet ikisi bir şehre geldikleri zaman, onun halkından yemek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi orada yıkılmayı isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa ona): "Eğer dileseydin, buna karşı kesinlikle bir ödüle tutunurdun" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul Musa'ya): İşte bu (soru), senin aranla benim aramın ayrılmasıdır. Kendisine direnerek gayret etmeye güç yetiremediğin şeyin geri dönüşümünü sana haber vereceğim. Gemiye gelince; o, denizde çalışan düşkünlere aitti. Ben onu kusurlu yapmak istedim, çünkü onların arkasında her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve oğlan çocuğuna gelince; Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla onun, ikisini taşkınlığa ve (gerçeği) örtücülüğe büründürmesinden endişe duyduk. Böylece ikisinin Efendisinin onlara arınmışlıkça ondan daha hayırlısı ve merhametçe daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve duvara gelince; o, o şehirdeki yetim iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve babaları da düzgündü. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin erginliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir rahmet olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi işimden (dolayı) yapmadım. İşte bu, kendisine direnerek gayret etmeye güç yetiremediğin şeyin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: "Sizin üzerinize ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz yeryüzünde ona (güç) sağlamış ve ona her şeyden bir araç vermiştik. Böylece o da araca uymuş (ordusuyla yola çıkmış)tı.

86- Nihayet güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu kara balçık gözesinde batıyor olarak bulmuş ve onun yanında da bir topluluk bulmuştu. Ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya azap etmen de ve ya da onlar hakkında güzelliğe tutunman da (sana kalmış)" demiştik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapana gelince; onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve düzgün iş işleyene gelince; ona da karşılıkça en güzeli vardır. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz" demişti.

89- Sonra araca uymuş (ordusuyla yola devam etmiş)tu.

90- Nihayet güneşin doğduğu yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) aşağısından onlar için bir engel yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğuyor olarak bulmuştu.

91- İşte böyle, kesinlikle onun katında olanı haber (alma) bakımından çevrelemiştik

92- Sonra araca uymuş (ordusuyla yola devam etmiş)tu.

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, iki seddin önünde söyleneni anlama bakımından neredeyse hiçbir şey kavrayamayan bir topluluk bulmuştu.

94- (Topluluk): "Ey Zülkarneyn, Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapıyorlar. Bizim aramız ve onlar arasına senin bir sed yapman (karşılığı) üzerine sana maddi karşılık bakımından bir şey verelim mi?" demişlerdi.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı (güç) daha hayırlıdır. Artık siz bana (bedeni) kuvvet ile yardım edin de bizim aramız ve onlar arasına dayanıklı bir  engel yapayım. Bana demirin tomarlarını getirin" demişti. Nihayet iki yamaç arası eşitlendiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" demişti. Nihayet onu (demiri) ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine erimiş bakır boşaltayım" demişti.

97- (Yapıldıktan sonra) artık ne ona üstün gelmeye güç yetirebildiler ve ne de onu delmeye güç yetirebildiler.

98- (Zülkarneyn): " İşte bu, benim Efendimin rahmetindendir. Artık benim Efendimin sözü (nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz eder. Ve benim Efendimin sözü (her zaman) gerçekleşmiştir" demişti.

99- Ve o gün onları birbirleri içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve boruya da üfürülmüş böylece onları toplu olarak (eksiksiz olarak) toplamışızdır.

100- Ve o dönem cehennemi (gerçeği) örtücülere sunum olarak sunmuşuzdur.

101- Onlar ki benim Hatırlatmamdan gözleri perdeliydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O (gerçeği) örtenler benim aşağımdan kullarıma yönelenler olarak tutunabileceklerini mi hesap ettiler? Şüphesiz ki biz cehennemi (gerçeği) örtücülere ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- De ki: "İş bakımından en çok ziyan edenleri size haber vereyim mi? Kendilerini şimdiki hayatta yetiştirmek bakımından güzellikler işlediklerini hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar Efendilerinin ayetlerini ve O'nunla karşılaşmayı örttüler, böylelikle onların işleri boşa gitti. Artık kalkışın gününde onlar için tartı (dahi) tutmayacağız.

106- İşte bu, (gerçeği) örtmeleri ve benim ayetlerime ve elçilerime alay konusu olarak tutunmalarının karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki inanan ve düzgün işler işleyenlere de Firdevs cennetleri onlar için ikramlık olmuştur.

108- Ölüm görmemek üzere orada kalıcıdırlar. Oradan yer değişimi peşine de düşmezler.

109- De ki: "Eğer deniz benim Efendimin kelimeleri için mürekkep halinde olsa, ve eğer ki onun bir örneği kadarını da el uzatan yardımcı olarak getirmiş olsak, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce deniz tükenirdi."

110- De ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz gibi bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak tek tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık kim kendisinin Efendisiyle karşılaşmayı bekliyorsa, düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta hiçbirini ortaklaştırmasın."


24 Kasım 2024 Pazar

İSRA SURESİ MEALİ

 1- Her türlü eksikten uzaktır. O'ki kulunu bir gece Yasak Mescit (Mekke) den, ona ayetlerimizi göstermemiz için çevresini bereketlendiğimiz En Uzak Mescit'e (Medine'ye) yürüttü. Şüphesiz ki O, her şeyi işiticidir her şeyi görücüdür.

2- Ve Musa'ya kitabı verdik ve onu "Benim aşağımdan üstleniciye tutunmayın" diye İsrailoğulları'na yol gösterici kıldık.

3-Ey Nuh'un beraberinde taşıdıklarımızın soyu, şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu.

4- Ve İsrailoğulları'na kitapta: "Siz yeryüzünde kesinlikle iki defa bozuculuk yapacak ve kesinlikle büyük bir yücelenme ile yüceleneceksiniz" hükmünü yerine getirdik.

5- Ve iki (yücelenme) den ilkinin sözü geldiği zaman, sizin üzerinize şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçirdik de yurtların arasını yokladılar. Ve bu yapılmış bir sözdü.

6- Sonra sizi onların üzerine bir kere daha geri döndürdük ve size mallar ve oğullar ile el uzattık. Ve sizi savaşçı sayısı olarak daha çok kıldık.

7- Eğer güzellik yaparsanız, benliğiniz için güzellik yapmış olursunuz. Ve eğer kötülük yaparsanız, artık o da benliğiniz içindir. Artık sonrakinin sözü geldiği zaman yüzlerinizi kötü duruma düşürmeleri için ve Mescide ilk defasındaki girdikleri gibi girmeleri için ve yücelenme sırası onlara gelerek her yeri darmadağın etmeleri için (üzerinize yine şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçiririz).

8- Efendinizin size merhamet etmesi umulur. Ve eğer (kötülüğe) geri dönerseniz biz de (sizi kötü duruma düşürmeye) döneriz. Ve cehennemi (gerçeği) örtücüler için kısıtlama yeri kıldık.

9- Şüphesiz ki bu Kur'an en doğruya iletir ve düzgün işler işleyenlere şüphesiz ki büyük ödülün onlar için olduğunu müjdendirir.

10- Ve şüphesiz ki sonrakine inanmazlar için de onlara acı azap hazırladık.

11- Ve insan hayra olan çağrısı gibi şerri de çağırır. Ve insan çok hızlıcıdır.

12- Geceyi ve gündüzü iki delil kıldık. Gecenin delilini ortadan kaldırdık ve Efendinizden bir lütuf peşine düşmeniz ve senelerin sayısını ve hesabını bilmeniz için gündüzün delilini görünür kıldık. Ve her şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.

13- 14- Ve her insanın kuşunu (işlediklerinden doğan sonuçları) boynuna yapıştırdık. Ve kalkışın gününde (işlediklerinden doğan sonuçları) onunla karşılaşacağı yayılmış kitap olarak ona çıkaracağız. (Ve ona): "Oku kitabını hesap görücü olarak bugün benliğin sana yeterlidir" (diyeceğiz).

15- Kim doğru yolu bulursa, ancak ve ancak kendi benliği için doğru yolu bulur. Ve kim saparsa ancak ve ancak kendi benliği için sapar. Ve hiçbir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve biz bir elçi harekete geçirinceye kadar azaplandırıcı da olmadık.

16- Ve biz bir şehri yok etmek istediğimiz zaman, oranın rehahla şımartılmışlarına buyururuz da onlar orada itaatten çıkarlar, böylelikle oranın üzerine söz gerçek olur orayı yerle bir ederiz.

17- Ve Nuh'tan sonra nesillerden nicesini yok ettik. Ve senin Efendin kullarının suçlarını en iyi haber alıcı en iyi görücü olarak yeterlidir.

18- Kim hızlı olanı isterse, istediğimiz kimse için dilediğimizi orada ona hızlandırır, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız. Oraya yerilmiş kovulmuş olarak oraya yaslanır.

19- Ve kim sonrakini ister ve onun için koşar, o koşmasını da inanmış olarak yaparsa, işte onların koşmaları şükre değerdir.

20- Her birine onlara da ve bunlara da senin Efendinin vergisinden el uzatırız. Ve senin Efendinin vergisi (tek tarafa) yığınlanmış değildir.

21- Bak, onların bazısını bazısının üzerine nasıl üstünleştirdik. Ve sonraki ise kesinlikle kademelerce daha büyük ve üstünlükçe daha büyüktür.

22- Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23- Ve senin Efendin (başkasına) kulluk etmemenize yalnızca O'na (kulluk etmenizi) ve anne babaya güzel davranmaya hükmetti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, artık her ikisine sakın "Öf" dahi deme ve ikisini azarlama ve ikisine değer veren söz söyle.

24- Ve ikisine rahmetten dolayı alçalmanın kanadını indir ve de ki: "Efendim, beni küçük iken büyüttükleri gibi ikisine merhamet et.

25- Efendiniz benliklerinizdekini en iyi bilendir. Eğer düzgünler olursanız, artık şüphesiz ki O, (suçlarından) dönenler için çok bağışlayıcıdır.

26- Ve yakınlık sahibine ve düşküne ve yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver ve savurganlıkla saçıp savurma.

27- Şüphesiz ki saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Ve şeytan ise Efendisine karşı (iyiliği) çok örtücüdür.

28- Ve eğer Efendinden beklemekte olduğun bir rahmet peşine düşerek onlardan kayıtsız kalacak olursan, artık onlara kolaylaşmış söz söyle.

29- Ve ne elini boynuna kelepçelenmiş (cimri) olarak kıl ve ne de onu (savurganlıkla) büsbütün genişlet, yoksa kınanmış pişman olmuş olarak oturup kalırsın.

30- Şüphesiz ki senin Efendin rızkı dilediği kimseye geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) en iyi haber alıcı en iyi görücüdür.

31- Ve geçim darlığının kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin. Biz onları da ve sizi de rızıklandırıyoruz. Şüphesiz ki onların öldürülmesi büyük hatadır.

32- Ve zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, bir hayasızlık ve kötü yoldur.

33- Ve Allah'ın (öldürülmesini) yasaklaştırdığı bir benliği gerçek (bir neden) olmadan öldürmeyin. Kim haksızlık yapılmış olarak öldürülürse, artık onun yönelenini (kısas veya diyet konusunda) yetkili kılmışızdır. Artık o da öldürmede (bu yetkiyi kullanmada) savurganlık yapmasın. Çünkü o yardım olunmuştur.

34- Ve olgunluğa ulaşıncaya kadar o ki en güzel şekilde olması dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ve antlaşmayı tastamam yerine getirin. Şüphesiz ki antlaşma sorumluluktur.

35- Ve ölçtüğünüz zaman ölçeği tastamam yerine getirin. (Tarttığınız zaman da) dosdoğru terazi ile tartın. İşte bu daha hayırlı ve geri dönüşümü bakımından en güzeldir.

36- Ve hakkında sana (vahyi) bilgi olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz ki işitme ve görme ve gönül tamamı, işte onlar ondan sorumludur.

37- Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla delemez ve uzunlukça dağlara asla ulaşamazsın. 

38- İşte bütün bunların kötü olanı senin Efendinin yanında çirkin görülmüştür.

39- İşte bu senin Efendinin sana bilgelikten vahyettiğidir. Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa kınanmış kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.

40- Yoksa Efendiniz oğulları size seçkinleştirdi de kendisi de meleklerden kızlara mı tutundu? Şüphesiz ki siz kesinlikle büyük söz söylüyorsunuz.

41- Ve and olsun ki bu Kur'an'da hatırlamaları için evire çevire açıkladık. Oysa (bu açıklamalar) onlara nefretten başkasını artırmıyor.

42- 43- De ki: "Eğer söylemekte oldukları gibi O'nun beraberinde tanrılar olsaydı, o takdirde (tanrılar) tahtın sahibine karşı yol peşine düşerlerdi. O, her türlü eksikten uzaktır ve söylemekte olduklarından büyük yücelikle yücedir."

44- Yedi gökler ve yer ve onlarda olan kimseler, O'nu her türlü eksikten uzak tutmaktadır. Ve hiçbir şey yoktur ki, O'nu övgü ile her türlü eksikten uzak tutmasın. Fakat siz onların her türlü eksikten uzak tutmalarını kavrayamazsınız. Şüphesiz ki O, yumuşak davranıcıdır çok bağışlayıcıdır.

45- Ve Kur'an okuduğun zaman, senin aran ve sonrakine inanmazların arasına gizlenmiş bir engel koyarız.

46- Ve onu kavrarlar diye kalplerinin üzerine korunak ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Ve Efendini Kur'an'da tek olarak andığın zaman, nefretle arkalarına yönelirler.

47- Onlar seni dinleyecekleri zaman ne sebeple dinleyeceklerini ve onlar gizli konuştukları zaman o haksızlık yapanların: "Siz sihirlenmiş adamdan başkasına uymuyorsunuz" diyeceğini biz en iyi bileniz.

48- Bak, sana karşı nasıl örnekler ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık (doğru) yola güç yetiremezler.

49- Ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirileceğiz?" dediler.

50- 51- 52- De ki: "Taşlar veya demir olun veya göğüslerinizde büyüyen bir takdir ediliş olun." Buna karşılık: "Bizi kim (yeniden) geri döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defasında yarıp çıkaran (geri döndürecek)." Ve: "O ne zaman?" diyorlar. De ki: "Yakın olması umulur. Sizi çağıracağı gün O'na övgü ile cevap verecek ve (ölü olarak) az bir süreden başka kalmadığınız kanaatine varacaksınız."

53- Ve kullarıma de ki: O ki en güzel olanı söylesinler. Şüphesiz ki şeytan aralarını dürtükler. Şüphesiz ki şeytan insan için apaçık düşmandır.

54- Sizin Efendiniz sizi en iyi bilendir. Eğer dilerse size merhamet eder veya eğer dilerse size azap eder. Ve seni onların üzerine üstlenici göndermedik.

55- Ve senin Efendin göklerde ve yerde olan kimseleri en iyi bilendir. Ve bazı nebileri bazılarının üzerine üstünleştirdik. Ve Davud'a Zebur'u verdik.

56- De ki: "O'nun aşağısından iddia ettiklerinizi çağırın. Fakat onlar sizden ne zorluğu kaldırma ve ne de değiştirme gücüne sahip olabilirler."

57- İşte onların çağırmakta oldukları da Efendilerine hangisi en yakın olacak diye fırsat peşine düşerler ve O'nun rahmetini beklerler ve O'nun azabından kaygı duyarlar. Şüphesiz ki senin Efendinin azabı çekinilmiştir.

58- Ve şehirden hiçbiri yoktur ki, kalkışın gününden önce onu yok etmeyelim veya ona azap etmeyelim. İşte bu, kitapta satırlanmıştır.

59- Ve bizi delilleri göndermekten, öncekilerin onu yalanlamış olmasından başka bir şey alıkoymadı. Ve Semud'a dişi deveyi görünür (delil) olarak verdik de ona haksızlık yaptılar. Ve delilleri kaygılandırmaktan başka amaçla göndermiyoruz.

60- Ve bir zaman sana: "Şüphesiz ki senin Efendin insanları çevrelemiştir" demiştik. Ve sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'daki dışlanmış ağacı insanlara denemeden başka bir amaçla kılmadık. Ve biz onları kaygılandırıyoruz, fakat bu (kaygılandırmamız) onlara büyük taşkınlıktan başkasını artırmıyor.

61-Ve bir zaman meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik. İblis dışında hemen boyun eğmişlerdi. (İblis): "Çamur olarak takdir ettiğin kimseye ben boyun eğer miyim?" demişti.

62- (İblis devamla): "Bu benim üzerime değerlileştirdiğini görüyor musun? Eğer beni kalkışın gününe kadar sonralarsan, onun soyunu pek azı hariç yularlayacağım" demişti.

63- 64- 65- (Allah): "Git, içlerinden kim sana uyarsa, artık şüphesiz ki cehennem bollaştırılmış bir karşılık olarak sizin karşılığınızdır. Ve içlerinden güç yetirebildiğin kimseyi sesinle tedirgin et, atlılarını ve yayalarını onların üzerine görevlendir ve mallarda ve çocuklarda onlara ortaklaş ve onlara söz ver. Ve şeytan onlara aldatmadan başka söz vermez. Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve senin Efendin üstlenici olarak yeterlidir" demişti.

66- Sizin Efendiniz sizin için O'nun lütfundan (olan nimetlerin) peşine düşmeniz için gemileri denizde sürükleyendir. Şüphesiz ki O, size karşı çok merhamet edicidir.

67- Ve size denizde zorluk dokunduğu zaman, (O'nun aşağısından) çağırdıklarınız kaybolur yalnızca O'ndan başkası (kaybolmaz). Fakat sizi karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, (O'na) kayıtsız kalırsınız. Ve (Allah'a ortak koşan) insan (iyiliği) çok örtücüdür.

68- Karanın tarafını sizin için yerin dibine sokmasından veya üzerinize taş yağdıran bir fırtına göndermesinden güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir üstlenici de bulamazsınız.

69- Yoksa sizi diğer bir kere daha oraya geri döndürüp, üzerinize rüzgârdan kırıp geçiren fırtına göndererek, böylece (iyiliği) örtmeniz nedeniyle sizi batırmasından güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bize karşı (size yapılanın) arkasını arayan da bulamazsınız.

70- Ve and olsun ki Ademoğullarını değerlileştirdik ve onları karada ve denizde taşıdık ve onları temizlerden rızıklandırdık ve onları takdir ettiklerimizin çoğundan bir üstünlükle üstünleştirdik.

71- O gün bütün insanları önderleri ile çağırırız. Artık kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlığa uğratılmazlar.

72- Ve kim bunda kör ise, artık sonrakinde de kördür ve yolca da daha şaşkındır.

73- Ve neredeyse bizim sana vahyettiğimizin başkasını ortaya atman için seni kötüye düşürecekler, ve o takdirde de kesinlikle sana dost olarak tutunacaklardı.

74- Ve eğer seni kalıcılaştırmamış olsaydık, and olsun ki neredeyse sen onlara az da olsa yanaşacaktın.

 75- O takdirde yaşamın zaafını ve ölümün zaafını sana tattırırdık, sonra da kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

76- Ve neredeyse seni oradan (Mekke'den) çıkarmaları için seni tedirgin etmeyi isteyeceklerdi. Ve o takdirde onlar da senin ardından (Mekke'de) az bir süreden başka kalamazlardı.

77- Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden (bazılarının toplumlarına) uygulanan yasadır. Ve sen bizim yasamız için değiştirme bulamazsın.

78- Güneşin batıya yönelmesinden gecenin karanlığına kadar kulluk görevini ayakta tut ve şafağın okumasını da. Şüphesiz ki şafağın okuması tanık olunandır.

79- Ve geceden de sana fazlalık olarak onunla (Kur'an ile) uyan. Senin Efendinin seni övülmüş konuma* (Mekke'ye tekrar geri) harekete geçirmesi umulur.

*Makam-ı Mahmud, tefsirlerde her ne kadar "Şefaat makamı" olarak anlaşılmış olsa da. Biz "Makam" kelimesinin Bakara s. 125. ve Al-i İmran s. 97. ayetinde İbrahim (a.s.) ve Mekke ile bağlantılı olarak kullanılmasından hareketle Makam-ı Mahmud ifadesini Mekke olarak anlamayı tercih ettik ve 80. ve 81. ayetlerin de hicret ile alâkasını dikkate alarak, 79. ayetin Muhammed (a.s.)ın bulunduğu şehirden başka bir şehre hicret etmesini ve sonra o şehre tekrar muzaffer olarak geri dönmesini ifade ettiğini düşünüyoruz. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

80- Ve de ki: "Efendim, beni girdirilecek yere (Medine'ye) doğrulukla girdir ve çıkarılacak yerden de (Mekke'den) doğrulukla çıkar ve katından benim için yardımcı güç yetki kıl."

81- Ve de ki: "Gerçek geldi ve gerçek olmayan ise perişan oldu. Şüphesiz ki gerçek olmayan perişan olucudur.

82- Ve Kur'an'dan öyle şeyler indiriyoruz ki o inananlar için şifa ve rahmettir. Oysa o haksızlık yapanlara ziyandan başkasını artırmaz.

83- Ve insanı nimetlendirdiğimiz zaman, kayıtsız kalır ve yanlayarak uzaklaşır. Ve ona şer dokunduğu zaman ise, ümitsiz haldedir.

84- De ki: "Herkes kendi biçimi üzerine işler. Ve sizin Efendiniz o doğru yolda olan kimseyi en iyi bilendir."

85- Ve sana esintiden soruyorlar. De ki: "Esinti, benim Efendimin buyruğundandır. Ve size (bunun hakkında) bilgiden az bir şey dışında verilmemiştir." 

86- Ve and olsun ki eğer dilersek, sana vahyettiğimizi kesinlikle gideririz, sonra da o konuda kendin için bir üstlenici de bulamazsın. 

87- Senin Efendinden bir rahmet olması başka. Şüphesiz ki O'nun üzerindeki lütfu büyüktür.

88- De ki: "And olsun ki eğer insan ve cin bu Kur'an'ın bir örneğini getirmeleri üzerine toplanmış olsa, ve eğer onların bazısı  bazısına da arka çıksa, onun bir örneğini getiremezler."

89- Ve and olsun ki insanlara bu Kur'an'da her örnekten evire çevire açıkladık. Fakat insanların çoğu (inanmak yerine) sadece (gerçeği) örtmekte diretti.

90- 91- 92- 93- Ve dediler ki: "Bizim için yerden kaynak fışkırtmana kadar sana asla inanmayacağız veya senin için hurmalıklardan ve üzümden bahçe olmalı da onun arasından nehirler fışkırtmalı veya iddia ettiğin gibi göğü üzerimize parça parça olarak düşürtmeli veya Allah'ı ve melekleri önümüze getirmelisin veya senin için altından bir ev olmalı veya göğe yükselmelisin. Ve  senin (göğe) yükselmene de sen üzerimize onu okuyacağımız bir kitap indirene kadar asla inanmayacağız." De ki: "Efendimi her türlü eksikten uzak tutarım. Ben beşer bir elçiden başkası mı oldum?"

94- Ve insanları, onlara doğru yol geldiği zaman inanmalarına onların: "Allah bir beşer elçiyi mi harekete geçirdidemelerinden başkası alıkoymadı.

95- De ki: "Eğer yeryüzünde rahat rahat olarak yürüyenler melekler olsaydı, kesinlikle onların üzerine gökten melek elçi indirirdik."

96- De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeterlidir. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) en iyi haber alıcı en iyi görücüdür."

97- Ve Allah kimi doğru yola iletirse, artık o doğru yolu bulmuştur. Ve kimi saptırırsa, artık onlar için O'nun aşağısından yönelenler asla bulamazsın. Ve kalkışın gününde onları yüzleri üzerine körler ve dilsizler ve sağırlar olarak sürüp toplayacağız. Onların sığınakları cehennemdir. Her ne zaman ateş yavaşlarsa, alev olarak onlara artırız.

98- İşte bu, onların karşılığıdır. Çünkü onlar ayetlerimizi örttüler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirileceğiz?" dediler.

99- Onlar şüphesiz ki Allah'ın gökleri ve takdir ettiğini ve onların örneğini takdir etmeye de güç yetirici olduğunu görmediler mi? Ve onlar için kendisinde belirsizlik olmayan süre sonu tayıin etti. Fakat haksızlık yapanlar (inanmak yerine) sadece (gerçeği) örtmekte diretti.

100- De ki: "Eğer sizler benim Efendimin rahmet depolarına sahip olsaydınız, o takdirde dağıtmanın kaygısıyla onu kesinlikle sımsıkı tutardınız. Ve (gerçeği örten) insan cimridir.

101- Ve and olsun ki Musa'ya artık İsrailoğulları'nı (Firavun'dan) sor (diye) apaçık dokuz ayet vermiştik. Onlara geldiği zaman Firavun ona: "Şüphesiz ki ben seni kesinlikle sihirlenmiş kanaatine varıyorum Ey Musa" demişti.

102- (Musa'da ona): "And olsun ki bunları gözünüzü açacak deliller olarak göklerin ve yerin Efendisinden başkasının indirmediğini sen de bildin. Ve şüphesiz ki ben seni kesinlikle yok olmuş kanaatine varıyorum ey Firavun" demişti.

103- Böylece (Firavun) onları o ülkede tedirgin etmeyi istemişti. Böylelikle onu ve onun beraberinde olanları toplu halde batırmıştık.

104- Onun (boğulmasının) ardından İsrailoğullarına: "O yere (denizin karşısındaki topraklara) yerleşin. Artık sonrakinin sözü geldiği zaman, sizi birbirine geçmiş halde (hesap için) getirireceğiz" demiştik.

105- Ve onu gerçekle indirdik ve o da gerçekle indi. Ve seni müjdeleyici ve uyarıcı olmaktan başka (bir görevle de) göndermedik.

106- Ve bir okunan olarak onu insanların üzerine, durup bekleyerek (zaman içinde) okuman için onu ayırdık. Ve onu peyderpey olarak indirdik.

107- 108- De ki: "Ona inanın veya inanmayın. Şüphesiz ki ondan önceki bilgi verilmiş olanların üzerine okunduğu zaman, boyun eğerek çeneleri üzerine yere kapanırlar. Ve 'Efendimizi her türlü eksikten uzak tutarız. Şüphesiz ki Efendimizin sözü kesinlikle yapılmıştır' derler."

109- Ve ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar ve (o okunan) onların saygısını artırır.

110- De ki: "Allah'ı çağırın veya Rahman'ı çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, en güzel isimler O'nundur." Ve kulluk görevini ne açıkça ve ne de onu gizli kapaklı yap ve bunun arasında bir yol peşine düş.

111- Ve de ki: "Övgü o Allah'a ki çocuğa tutunmadı ve O'nun hükümranlıkta ortağı da  olmadı ve O'nun aşağı olmaktan dolayı yöneleni de olmadı." Ve O'nu büyüklendirdikçe büyüklendir.


13 Kasım 2024 Çarşamba

NAHL SURESİ MEALİ

 1- Allah'ın (elçilerini yalanlayanlar hakkındaki azap) buyruğu (önceki topluluklara) gelmiştir. Artık onu hızlı istemeyin. O, her türlü eksikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta olduklarından yücedir.

2- Kullarından dilediğine: "Gerçek şu ki, benden başka tanrı yok, artık benden korunun" (diyerek insanları) uyarın diye kendi buyruğundan bir esinti ile melekleri indirir.

3- Gökleri ve yeri gerçek (bir neden)le takdir etti. (O) onların ortaklaştırdıklarından yücedir.

4- İnsanı döllenmiş hücreden takdir etti. Buna rağmen o apaçık çekişmecidir.

5- Ve hayvanlar, onu da takdir etti. Onda sizin için ısınma ve faydalar vardır ve bir kısmından da yiyorsunuz.

6- Ve sizin onda (akşam) serinlediğiniz vakit (ağıla koyarken) ve (sabah ağıldan) salıverdiğiniz vakit güzellik vardır.

7- Ve ağırlıklarınızı benliğinizin ancak zorlukla ulaşabileceği yöreye taşır. Şüphesiz ki sizin Efendiniz kesinlikle çok şefkalidir çok merhamet edicidir.

8- Ve atları ve katırları ve eşekleri sizin ona binmeniz ve süs için (takdir etti). Ve sizin bilemeyeceğiniz daha niceleri de takdir etmektedir.

9- Ve yolun ılımlı olanı Allah'a aittir ve ondan eğri olanı da vardır. Ve eğer dilemiş olsaydı, sizi toplu halde doğru yola iletirdi.

10- O, gökten sizin için su indirendir. İçecek ondan ve sürülerinizi otlattığınız bitki de ondandır.

11- Onunla sizin için ekinler ve zeytinler ve hurmalıklar ve üzümler ve bütün meyvelerden bitirir. Şüphesiz ki işte bunda, düşünenler topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

12- Ve geceyi ve gündüzü sizin için boyun eğdirdi. Ve güneş ve ay ve yıldızlar O'nun buyruğuna boyun eğdirilmişlerdir. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuranlar topluluğu için kesinlikle işaretler vardır.

13- Ve yeryüzünde o renkleri çeşit çeşit olarak sizin için yaydı. Şüphesiz ki işte bunda, hatırlayanlar topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

14- Ve O, ondan taze et yemeniz ve ondan onu takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için, size denizi boyun eğdirendir. Ve O'nun lütfundan olanların peşine düşersiniz ve şükredersiniz diye gemileri, onda (suyu) yaranlar olarak (gittiklerini) görürsün.

15- Ve yeryüzüne sizi sarsar diye sabitlikler ve yolu (bilip) bulmanız için de nehirler ve yollar attı. 

16- Ve (daha nice) bilmelikler. Ve yıldızla onlar yolu bulurlar.

17- Takdir eden kimse takdir edemeyen kimse gibi midir? Halâ hatırlamaz mısınız?

18- Ve eğer Allah'ın nimetini sayacak olsanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki Allah kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

19- Ve ne saklıyorsunuz ve de ne açığa vuruyorsunuz Allah biliyor.

20- Ve onlar Allah'ın aşağısından, hiçbir şey takdir edemez, (üstelik) kendileri takdir edilmiş halde olanları çağırıyorlar.

21- Ölülerdir yaşayanlar değildir. Ve ne zaman harekete geçirileceklerinin farkında bile olmuyorlar.

22- Sizin tanrınız tek tanrınız. Sonrakine inanmayanların kalpleri ise bunu yadırgayıcıdır ve onlar büyüklenicilerdir.

23- Hiç kuşku yok şüphesiz ki Allah, onlar ne saklıyorlar ve ne açığa vuruyorlar biliyor. Şüphesiz ki O, büyüklenicileri sevmez.

24- Ve onlara: "Rabbiniz ne indirdi?" denildiği zaman (onlar): "Öncekilerin söylencelerini" derler.

25- Bunun sonucunda kalkışın gününde kendi ağır yüklerini eksiksiz olarak ve bilgisizce saptırdıklarının ağır yüklerinden bir kısmını taşırlar.  Dikkat edin, onların ağır yükleri ne kötüdür.

26- Onlardan öncekiler de kesinlikle tuzak kurmuştu da Allah onların yapılarına temellerinden gelmiş, böylece tavan üstlerinden üzerlerine kapaklanmıştı. Ve azap onlara farkında olmadıkları yerden gelmişti.

27- Sonra kalkışın gününde onları rezil eder ve şöyle der: "Kendileri uğrunda (inananlarla) bölünme içinde olduğunuz ortaklarım nerede?" Kendilerine bilgi verilenler ise: "Şüphesiz ki bugün rezillik ve kötülük, (gerçeği) örtücülerin üzerinedir" dedi.

28- Meleklerin, kendi benliklerine haksızlık yapanlar oldukları halde ömürlerini tamamlıyor oldukları kimseler: "Biz kötülük işleyen değildik" (diyerek onları) barışla karşıladılar. Hayır şüphesiz ki Allah, işlemekte olduklarınızı en iyi bilicidir.

29- Orada ölüm görmemek üzere kalıcılar olarak artık cehennem kapılarına girin. Kesinlikle ne sıkıntılıdır büyüklenicilerin kalacak yeri.

30- Ve korunanlara:"Rabbiniz ne indirdi?" denildi. (Korunanlar da): "Hayır (indirdi)" dediler. Güzel davrananlar için şimdikinde güzellik vardır. Ve sonrakinin yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve korunanların yurdu kesinlikle ne güzeldir.

31- Adn cennetleri, oraya girerler. Altından nehirler akar. Onlar için orada diledikleri vardır. İşte Allah korunanlara böyle karşılık verir.

32- Melekler onların ömürlerini temizler oldukları halde tamamlıyorken: "Esenlik üzerinize olsun, işlemekte olduklarınız nedeniyle cennete girin" derler.

33- Onlar kendilerine meleklerin gelmesinden veya senin Efendinin buyruğunun gelmesinden başka bir şeye mi bakıyorlar? Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı. Ve Allah onlara haksızlık yapmadı, fakat onlar benliklerine yanlış yapıyorlardı.

34- Böylece işlemekte olduklarının kötülüğü, onlara erişti ve onunla alay etmekte oldukları onları çepeçevre kuşattı.

35- Ve ortaklaştıranlar: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, ne biz ve ne de atalarımız, O'nun aşağısından bir şeye kulluk eder ve ne de O'nun aşağısından (birinin buyruğu ile) bir şeyi  yasaklardık" dedi. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı. Artık elçilerin üzerine apaçık bir ulaştırmadan başkası var mıdır?

36- Ve and olsun her topluluğa: "Allah'a kulluk edin ve taşkınlık yapandan kaçının" (desin) diye bir elçi harekete geçirdik. Bunun sonucunda içlerinden kimine Allah doğru yolu gösterdi ve içlerinden kimine de sapkınlık gerçek oldu. Yeryüzünde yürüyün de, artık yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın.

37- Onları doğru yola iletmeye ne kadar istekli olsan da şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseyi doğru yola iletmez. Ve onlar için yardımcılar da yoktur.

38- Ve: "Allah ölen kimseyi (yeniden) harekete geçirmez" (diyerek) bütün güçleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, O'nun üzerine gerçek bir söz olarak (bunu yapacaktır). Fakat insanların çoğu bilmezler.

39- Hakkında ayrışmakta olduklarını onlara açıklaması ve (gerçeği) örtenlerin kendilerinin kesinlikle yalancılar olduğunu bilmesi için (bunu yapacaktır).

40- Bir şey için onu(n olmasını) istediğimiz zaman ona sözümüz ancak ve ancak "Ol" dememizdir, o da hemen oluverir.

41- Ve kendileri haksızlığa uğratıldıktan sonra Allah'a göç edenleri, şimdikinde kesinlikle güzel (bir yere) yerleştireceğiz. Ve sonrakinin ödülü ise daha büyüktür. Keşke biliyor olsalardı.

42- Onlar direnerek gayret edenler ve Efendilerini üstlenici edinenlerdir.

43- Ve biz senden önce de kendisine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını göndermedik. Eğer bilmezlerden iseniz, artık Hatırlatma'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

44- Apaçık delillerle ve yazılı kitaplarla. Ve insanlara kendilerine indirilmiş olanı açıklaman ve onların düşünmeleri için, sana da Hatırlatma indirdik.

45- Kötülükler (yapmak için) tuzak kuranlar, Allah'ın onları yerin dibine sokmasından veya azabın kendilerine farkında olmadıkları yerden gelmesinden güvende mi gördü?

46- Veya (normal yaşamları) içinde çevrilip dururlarken onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Bu durumda onlar beceriksiz bırakıcılar değillerdir.

47- Veya kaygılandırma üzerine kendilerini tutuvermesinden (güvende mi gördü?)  Bu durumda da şüphesiz ki sizin Efendiniz, kesinlikle çok şefkatlidir çok merhamet edicidir.

48- Allah'ın takdir ettiği şeyin gölgelerinin Allah'a boyun eğerek küçülenler oldukları halde sağdan ve sollardan dönmekte olduğunu görmediler mi?

49- Ve göklerde olan ve yerde olan canlılardan ve meleklerden her biri, büyüklenmeyenler olarak Allah'a boyun eğer.

50- Kendilerinin üstünde olan Efendilerinden kaygı duyarlar ve ne buyuruluyorlarsa yaparlar.

51- Ve Allah: "İki tanrıya tutunmayın. O, ancak ve ancak tek tanrıdır. Artık yalnızca bana karşı çekinin" dedi.

52- Ve göklerde olanlar ve yerde olanlar O'na aittir. Ve itaat da sürekli olarak O'na aittir. Artık Allah'tan başkasına mı korunuyorsunuz?

53- Ve nimetten sizde olan şey, Allah'tandır. Sonra size zorluk dokunduğu zaman, artık O'na feryat edersiniz.

54- Sonra zorluğu sizden kaldırdığı zaman, içinizden bir kısım hemen Efendilerini ortaklaştırırlar.

55- Onlara verdiğimize nankörlük etmeleri için. Şimdilik yararlanın, ileride bileceksiniz.

56- Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden bilmez (görmez, işitmez) lere hisse ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki yakıştırmakta olduklarınızdan sorulacaksınız.

57- Ve kızları Allah'a ayırıyorlar, O, her türlü eksikten uzaktır. Ve kendilerine de düşkün oldukları (erkek çocukları) nı (ayırıyorlar).

58- Ve onlardan biri dişi ile müjdelendirildiğinde (öfkesinden) yutkunarak yüzü simsiyah kesilir.

59- Onunla müjdelendirildiği şeyin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir. Küçük düşmeyi göze alarak onu tutacak mı yoksa onu toğrağa gömecek mi? Dikkat edin vermekte oldukları karar ne kötüdür.

60- Sonrakine inanmayanlar için kötülüğün örneği vardır. Ve Allah için ise yüceliğin örneği vardır. Ve O, çok güçlüdür en bilgedir.

61- Ve eğer Allah insanları haksızlık yapmaları nedeniyle tutmuş olsaydı, onun üzerinde canlı (insan) dan kimse bırakmazdı. Fakat onları isimlenmiş bir süre sonuna kadar sonralamaktadır. Artık süre sonları geldiği zaman, ne bir saat sonralayabilirler ve ne de öne çekebilirler.

62- Ve hem çirkin görüyor olduklarını Allah'a ayırıyorlar ve hem de en güzeli şüphesiz ki kendilerinin diye dilleri yalan niteleme yapıyor. Hiç kuşku yok şüphesiz ki  onlar için ateş vardır. Ve hiç şüphesiz ki onlar ölçüyü kaçırmışlardır.

63- Allah'a yemin olsun ki senden önceki toplumlara da (elçiler) göndermiştik. Ancak şeytan onlara işlerini süslemişti. (Geçmişteki ortak koşanların yöneleni olduğu gibi) artık o bugün onların da (Mekke'li ortak koşanların) yönelenidir. Ve büyük azap onlar içindir. 

64- Ve sana da kitabı ayrıştıkları konuları onlara açıklaman ve inananlar topluluğuna yol gösterici ve rahmet olmasından başka (bir amaçla) indirmedik.

65- Ve Allah gökten su indirdi de yeryüzüne onun ölümünden sonra yaşam verdi. Şüphesiz ki işte bunda işitenler topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

66- Ve şüphesiz ki sizin için hayvanlarda kesinlikle alınması gereken ders vardır. On(lar)un karınlarındaki atık ile kan arasında içenler için kolay yutulabilir olan katışıksız süt ile sizi suvarmaktayız.

67- Ve hurmalıkların meyvelerinden ve üzümlerden de (sizi suvarıyoruz). Ondan (su çıkararak) sarhoş edici ve güzel rızık (ile hayata) tutunuyorsunuz. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuranlar topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

68- 69- Ve senin Efendin bal arısına: "Dağlardan ve ağaçlardan ve (yaptıkları) çardaklardan evlere tutun. Sonra bütün meyvelerden ye, böylece senin Efendinin sana (bal yapmak için) boyun eğdirdiği yollarına sokul" diye vahyetti. Onun karınlarından renkleri ayrı ayrı bir içecek çıkar ki ondan insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki işte bunda, düşünenler topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

70- Ve Allah sizi takdir etti, sonra sizin ömrünüzü tamamlayacaktır. Ve içinizden kimi bilgiden sonra birşey bilmemesi için ömrün en aşağısına geri döndürülür. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilicidir ölçüyü koyucudur.

71- Ve Allah bazınızı bazısı üzerine rızıkta üstünleştirmiştir. Artık üstünleştirilmiş olanlar rızıklarını sağ ellerinin sahip olduklarına geri çevirici değillerdir ki artık onlar onda eşit olsunlar. Şimdi onlar ısrarla Allah'ın nimetini mi reddediyorlar?

72- Ve Allah sizin için kendi benliğinizden eşler kıldı ve sizin için eşlerinizden oğullar ve torunlar kıldı ve sizi temiz olanlardan rızıklandırdı. Şimdi onlar gerçek olmayana inanıyor ve Allah'ın nimetini mi örtüyorlar?

73- Ve Allah'ın aşağısından kendilerini göklerden ve yerden hiçbir şekilde rızıklandırmaya hükümran olamayan ve güç dahi yetiremezlere kulluk ediyorlar.

74- Artık Allah için örnekler ortaya koymayın. Şüphesiz ki Allah bilir siz bilmezsiniz.

75- Allah, hiçbir şey üzerine ölçü koyamayan hükümranlık altına alınmış haldeki bir kulu ve kendisini bizden güzel rızıkla rızıklandırdığımız, ondan saklı olarak ve açık olarak dağıtır kimseyi örnek olarak ortaya koydu. Onlar eşit midir? Övgü Allah'adır. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

76- Ve Allah iki adamı örnek olarak ortaya koydu: O ikiden biri dilsizdir hiçbir şey üzerine ölçü koyamaz, yöneleninin üzerine bir yüktür. Onu nereye yönlendirsen bir hayır getirmez. O ve denkliği buyuran ve kendisi de dosdoğru yol üzerinde olan eşit midir?

77- Ve göklerin ve yerin duyularla algılanamayananı Allah'ındır. Saatin buyruğu da göz açıp kapaması gibi hatta o daha yakından başka değildir. Şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine ölçü koyucudur.

78- Ve Allah sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezler olarak çıkardı. Ve şükrederseniz diye sizin için işitme ve görmeler ve gönüller kıldı.

79- Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş kuşları görmediler mi? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz ki işte bunda, inananlar topluluğu için kesinlikle işaretler vardır.

80- Ve Allah sizin için evlerinizden sakinleşme yeri kıldı ve sizin için hayvanların derilerinden göçerlik gününüzde ve yerleşik gününüzde onunla hafifleyeceğiniz evler kıldı. Ve yünlerinden ve yapağılarından ve kıllarından belirli bir vakte kadar kullanım eşyaları ve yararlanma kıldı.

81- Ve Allah takdir ettiği şeylerden sizin için gölgeler kıldı. Ve sizin için dağlardan korunaklar kıldı. Ve sizin için sıcaktan koruyacak gömlekler ve savaşınızda sizi koruyacak gömlekler kıldı. Sizin üzerinize olan nimetini teslim olursunuz diye işte böyle tamamlıyor.

82- Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık sana düşen ancak ve ancak apaçık ulaştırmaktır.

83- Allah'ın nimetini tanıyorlar (ve faydalanıyorlar) sonra onu yadırgıyorlar. Ve onların tamamı (gerçeği) örtücülerdir.

84- Ve o gün her topluluktan bir tanık harekete geçireceğiz. Sonra (gerçeği) örtenlere ne (özür dilemeleri için) duyuru yapılır ve ne de hoşnutluk istekleri kabul edilir.

85- Ve haksızlık yapanlar azabı gördüğü zaman, artık azap onlardan ne hafifletilir ve onlara ne de bakılır.

86- Ve ortaklaştıranlar ortaklarını gördüğü zaman: "Efendimiz, senin aşağından çağırmakta olduklarımız işte şunlardır" derler. Onlar da onları şu sözü atarlar: "Şüphesiz ki sizler kesinlikle yalancılarsınız."

87- Ve o dönem teslimiyeti Allah'a atmışlar ve yakıştırmakta oldukları onlardan sapmıştır.

88- Onlar (gerçeği) örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, bozuculuk yapıyor olmaları nedeniyle onlara azap üstüne azabı artırdık.

89- Ve o gün her toplumun üzerlerine kendi benliklerinden bir tanık harekete geçireceğiz ve seni de işte şunların (elçi gönderildiğin toplumun)  üzerine tanık getirdik. Ve sana kitabı her şey için bir açıklama, teslim olanlar için yol gösterici ve rahmet ve müjde olarak indirdik.

90- Şüphesiz ki Allah denkliği sağlamayı ve güzelliği yakınlığı sahiplerine vermeyi ve hayasızlıktan ve yadırganandan ve saldırganlaıktan vazgeçirmeyi buyuruyor. Hatırlarsınız diye size öğüt veriyor.

91- Ve antlaşma yaptığınız zaman Allah'ın antlaşmasını tastamam yerine getirin ve Allah'ı üzerinize güvence kılarak onu pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz ki Allah ve yaparsanız bilir.

92- Ve bir toplum bir diğer toplumdan sayıca fazla oluyor diye, yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak tutunarak, ipliğini kuvvetle eğirdikten sonra söküp bozan o kadın gibi olmayın. Allah bununla sizi ancak ve ancak sizi yıpratmaktadır. Ve kalkışın gününde hakkında ayrışmakta olduğunuz konuları size kesinlikle açıklayacaktır.

93- Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, sizi tek toplum kılardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola iletir. Ve işlemekte olduklarınızdan sorulacaksınız.

94- Ve yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak tutunmayın. Yoksa ayak kalıcılaşmasından sonra kayar ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmanız nedeniyle kötülüğü tadarsınız. Ve büyük azap sizin içindir.

95- Ve Allah'ın antlaşmasını az bedele satmayın. Eğer bilirseniz ancak ve ancak Allah'ın yanında olan o sizin için daha hayırlıdır. 

96- Sizin yanınızda olan tükenir ve Allah'ın yanında olan ise kalıcıdır. Ve direnerek gayret etmiş olanlara ödüllerini işlemekte olduklarının daha güzeli ile kesinlikle vereceğiz

97- Erkekten veya dişiden kim inanmış olarak düzgün iş işlerse, artık onu güzel yaşamla yaşatacağız ve onların ödüllerini işlemekte olduklarının daha güzeli ile kesinlikle vereceğiz.

98- 99- 100- Kur'an okuyacağın zaman, artık taşlanan şeytandan Allah'a sığın. Gerçek şu ki, onun inananlar üzerinde ve Efendilerini üstlenici edinenler üzerinde yetkisi yoktur. Onun yetkisi ancak ve ancak yönelen edinenler ve onu ortaklaştıranlar üzerinedir.

101- Ve biz bir ayetin yerini (başka) bir ayetle değiştirdiğimiz zaman -ki Allah ne indirmekte olduğunu en iyi bilendir- "Sen ancak ve ancak bir yakıştırıcısın" dediler. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

102- De ki: "Onu senin Efendinden inananları kalıcılaştırmak ve teslim olanlara yol gösterici ve müjde için Kutsal'ın esintisi indirdi."

103- Ve and olsun onların: "Ona ancak ve ancak bir beşer öğretiyor" demekte olduklarını şüphesiz ki biliyoruz. Kendisine eğrilmekte oldukları kişinin dili yabancı ve işte bu (Kur'an) ise apaçık Arabidir.

104- Allah'ın ayetlerine inanmayanları, şüphesiz ki Allah doğru yola iletmez. Ve acı azap onlar içindir.

105- Yalanı ancak ve ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlar yakıştırır. Ve işte onlar yalancıların ta kendileridir.

106- Kim inanmasından sonra Allah'ı (ret ederek) örterse- zorlanmış ve kalbi inançla rahatlamış halde olan başka- fakat kim göğsünü (gerçeği) örtmeye (zorlama olmaksızın) açarsa, artık Allah'tan bir hiddet onların üzerinedir. Ve büyük azap onlar içindir.

107- İşte bunun nedeni şimdiki yaşamı sonrakinin üzerine tercih etmeleridir. Ve şüphesiz ki Allah (gerçeği) örtücüler topluluğunu doğru yola iletmez.

108- İşte onlar Allah'ın kalplerine ve işitmelerine ve görmelerine damga vurduğu kimselerdir. Ve işte onlar duyarsızların ta kendileridir.

109- Hiç kuşku yok şüphesiz ki onlar ziyan edenlerin ta kendileridir.

110- Sonra şüphesiz ki senin Efendin baskı görmelerinden sonra göç edenlerin ve güçlerini kullananların ve direnerek gayret edenlerin (yardımcısıdır). Şüphesiz ki senin Efendin bunun ardından kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

111- O dönem gelir her benlik kendisinden yana tartışır ve her benliğe işlediği tastamam ödenir ve onlar yanlışa uğratılmazlar.

112- Ve Allah bir şehri örnek olarak ortaya koydu. (Bu şehir) güvenli rahat halde, o şehre rızkı her taraftan bolca geliyordu. Durum böyleyken (o şehir) Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de yetiştirmekte oldukları nedeniyle artık Allah ona açlığın ve kaygının elbisesini tattırdı.

113- Ve and olsun ki içlerinden bir elçi gelmişti de onu yalanlamışlardı. Böylece azap onları haksızlık yapanlar oldukları halde tutuverdi.

114- Artık Allah'ın sizi rızıklandırdıklarından serbest temiz olması şartıyla yeyin ve eğer yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin.

115- Size ancak ve ancak ölü hayvanı ve kanı ve domuzun etini ve (kesilirken) Allah'tan başkasına ses yükseltilmişi yasaklamıştır. Artık kim (açlık sebebi ile) zorlanırsa, saldırganlık yapmamak ve sınırı aşmamak şartı ile artık şüphesiz ki Allah ta, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

116- Ve dillerinizin yalan nitelendirmesiyle Allah'ın üzerine yalan yakıştırmak için "Bu serbesttir ve bu yasaktır" demeyin. Şüphesiz ki Allah'ın üzerine yalan yakıştıranlar arzuladığına kavuşturulmazlar.

117- Pek az bir yararlanmadır. Ve acı azap onlar içindir.

118- Ve Yahudilerin üzerine de önceden sana anlattığımızı yasaklaştırmıştık. Ve biz onlara haksızlık yapmadık fakat onlar benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

119- Sonra şüphesiz ki senin Efendin bilgisizce hareket ederek kötülük işleyenleri sonra bunun ardından (itaatle) dönenleri ve düzeltenleri (bağışlar). Şüphesiz ki senin Efendin bunun ardından kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

120- Şüphesiz ki İbrahim Allah'a gönülden bağlı yaratılış ayarı üzerine meyilli bir toplum idi. Ve ortaklaştıranlardan değildi.

121- O'nun nimetlerine şükrediciydi. O, onu şeçkinleştirmiş ve dosdoğru yola iletmişti.

122- Ve ona şimdikinde güzellik verdik. Ve şüphesiz ki o sonrakinde de kesinlikle düzgünlerdendir.

123- Sonra sana: "Yaratılış ayarı üzerine meyilli olan İbrahim'in ortak değerine uy. Ve o ortaklaştıranlardan değildi" diye vahyettik.

124- Dinlenme (günü) ancak ve ancak onda (İbrahim'de) ayrışanların üzerine kılındı. Ve şüphesiz ki senin Efendin kalkışın döneminde hakkında ayrışmakta olduğu konularda aralarında kesinlikle karar verecektir.

125- Senin Efendinin yoluna bilgelikle ve güzel öğütle çağır. Ve onlarla o ki en güzel yöntemle tartış. Şüphesiz ki senin Efendin O, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilendir ve O, doğru yolu bulanları da en iyi bilendir.

126- Ve eğer sonuçlandırırsanız, artık sizin onunla sonuçlandırıldığınızın örneği kadar sonuçlandırın. Ve eğer direnerek gayret ederseniz, and olsun ki o direnerek gayret edenler için daha hayırlıdır.

127- Ve direnerek gayret et, senin direnerek gayretin Allah'tan başkasına değildir. Ve onlara da üzülme. Ve onların kurmakta oldukları tuzaktan dolayı darlık içinde olma.

128- Şüphesiz ki Allah korunanlarla ve güzel davrananların beraberindedir.