SURESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SURESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2019 Pazartesi

NİSA SURESİ MEALİ

1- Ey insanlar, sizi bir tek nefisten* yaratan, ondan da eşini yaratan, ve o ikisinden (yeryüzüne) birçok erkekler ve kadınlar yayan, Rabbinizden korunun. O'nun adına birbirinizden istekte bulunduğunuz Allah'tan, ve yakınlık bağlarını koparmaktan (dolayı gelecek olan azaptan) korunun. Hiç şüphesiz ki Allah sizin üzerinizde gözcüdür.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre Adem ile başlamaktadır. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

2- Yetimlerin, (muhafaza etmekle yükümlü olduğunuz) mallarını (zamanı geldiğinde onlara geri) verin. (Onların sahip olduğu) Değerli olan (mallar)ı, (sizin sahip olduğunuz) değersiz olan (mallarınız) ile değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza katarak yemeyin. Şüphesiz ki bu büyük günahtır.

3- (Mallarını muhafaza etmek ile yükümlü olduğunuz kız) Yetimlerin haklarını (nikah çağına geldiklerinde onları nikahlayarak) adaletli bir şekilde koruyamamaktan endişe ederseniz, (onları nikahlamak yerine) size helal olan (yetim olmayan hür) kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Eğer (çok eşlilikte de eşler arasında) eşit davranamayacağınızdan endişe ederseniz (hür olan) bir eş, veya sağ ellerinizin sahip olduğu (savaş esiri cariye) kadını nikahlayın. Bu (şekilde yapılan bir evlilik), eşitlikten sapmamanıza daha yakındır.

4- (Nikahladığınız) kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle ondan size bir şey bağışlarlarsa, onu afiyetle iç huzuru ile yeyin.

5- Allah'ın sizi başına geçirdiği (yetimlere ait olan) mallarınızı, (o malı idare edemeyecek) yeteneksiz (yetim) lere vermeyin. (O malların geliri ile) onların rızkını ve giyimini karşılayın. Onlara güzel söz söyleyin.

6- Yetimleri nikah çağına ulaşıncaya kadar (mallarını idare edip edemeyecekleri konusunda)  denemeye tabi tutun. Eğer onlardan yana bir kabiliyet görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. Büyüyecekler diye o malları aceleyle aşırılıkla yemeyin. İhtiyaç sahibi olmayan iffetli davranarak (o malı yemekten) kaçınsın. Fakir olan ise güzel ve uygun bir biçimde yesin. Mallarını onlara teslim ettiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.

7- Anne baba ve yakınların geriye bıraktığında, erkekler için hisse vardır. Anne baba ve yakınların geriye bıraktığında kadınlar, için de hisse vardır. Az veya çok olsun bu uygulanması kesin hükümdür.

8- Hisse dağılımı esnasında, (kendilerine miras düşmeyen) yakınlar, yetimler ve çaresizler de hazır bulunuyorlarsa, onları da ondan yararlandırın. Onlara güzel söz söyleyin.

9- Arkalarında kendilerini koruyamayacak soy bıraktıkları takdirde (onların akıbetlerinden) endişe edenler, (kendilerine miras düşmeyen yakınlara, yetimlere, çaresizlere) haksızlık etmekten korksunlar. Allah'tan sakınsınlar, onlara doğru söz söylesinler.

10- Yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler, ancak ve ancak karınlarına ateş yiyorlar. Onlar yakında alevli ateşe dayanak olacaklar.

11- (Miras konusunda) Allah size çocuklarınız hakkında erkeğe iki kadın payı emrediyor. Eğer (ölenin erkek çocuğu olmaz) kadınlar ikinin üzerinde ise, bırakılan malın üçte ikisi onlarındır. Eğer (mirasçı) tek kadın ise, (mirasın) yarısı onundur. (Ölen kişinin) çocuğu varsa anne ve babası için her birine altıda bir vardır. Eğer (ölen kişinin) çocuğu yoksa ve ona anne babası mirasçı oluyorsa, annesine (mirastan) üçte bir vardır. Eğer (ölen kişinin) kardeşleri varsa, annesine (mirastan) altıda bir vardır. (Bu paylaşım ölen kişinin) yaptığı vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size menfaat bakımından daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. (Bunlar) Allah tarafından verilen uygulanması kesin hükümdür. Hiç şüphesiz ki Allah bilendir doğru hüküm verendir. (*)

(*) Ayette özellikle kadınlara mirastan verilmesi gereken paylara dikkat çekilmektedir. Ayetin nazil olduğu zaman ve mekan şartları göz önüne alındığında, kadınların mirastan pay alamıyor olması önemli bir ayrıntı olup, ayet ile kadınlara mirastan pay verilmesi gerektiği, kesin hükme bağlanmaktadır.

12- Eşlerinizin eğer çocukları yoksa, bıraktığının yarısı sizindir. Eğer onların çocukları varsa yaptığı vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri, yaptığınız vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra onlarındır. Eğer erkek veya kadına anne baba ve çocukları olmadığı halde varis olunuyor, onun da erkek veya kız kardeşi bulunuyor ise, onlardan her birine altıda bir pay vardır. Eğer kız ve erkek kardeşler birden fazla iseler, vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra zarara uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar. Bunlar Allah'tan bir emirdir. Allah bilendir cezalandırmakta acele etmeyendir.

13- Bu hükümler Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu ölüm görmemek üzere kalacakları altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İşte bu büyük kurtuluştur.

14- Kim Allah'a ve elçisine isyan eder, onun sınırlarını aşarsa, onu ölüm görmemek üzere kalacağı ateşe girdirir. Hor ve hakir edici azap onadır.

15- Kadınlarınızdan (birbirleriyle) fuhuş yaptığı gerekçesi ile karşınıza gelenlerin suçunun sabit olması için, şahitlik yapacak dört kişi getirin. Eğer bunlar (kadınlar aleyhinde) şahitlik ederlerse, o kadınları ölene, veya  Allah onlara tevbe yolu açarak ıslah oluncaya kadar  evlerde toplumdan uzak halde tutun.

16- İçinizden (birbiriyle) fuhuş yapan iki erkeğin ikisine de, bu çirkin fiili terk etmeleri için gerekli olan sert önlemleri alın. Eğer itaatle dönerler ve durumlarını düzeltirlerse o ikisine uyguladığınız sert önlemlerden vazgeçin. Hiç şüphesiz ki Allah (cezalandırmaktan) dönendir bağışlayandır.

17- Allah'ın (cezalandırmamayı) üzerine aldığı dönüş, ancak ve ancak o kimseler içindir ki, bilmeden bir kötülük (livata) yapıp, ölüm anı gelmeden önce(*)  (itaatle) dönerler. İşte Allah'ın, (cezalandırmaktan)döneceği kimseler bunlardır. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

(*) Ayet içinde geçen garibin kelimesine, "ölüm anı gelmeden önce" anlamı verme sebebimiz, ayetin 18. ayet ile olan bağını koparmamak içindir.

18- Kötü işleri (livata) yapan bir yaşam sürerek ölüm anı geldiğinde "Ben şimdi döndüm" diyen kimselerin, inkarcı olarak ölenlerin dönüşü de (kabul) değildir. Onlara acı veren azap hazırladık.

19- Ey inananlar, kadınları miras olarak zorla almanız size helal değildir. Onlara verdiğinizin bir kısmını geri almak için, apaçık bir hayasızlık işlemedikleri müddetçe onlara baskı da yapmayın. Onlarla iyi ve güzel ve uygun bir şekilde geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, sizin hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, çokça hayır kılmış olabilir.

20- Eğer bir eşi bırakıp yerine başka bir eş almak isterseniz, bırakacağınız eşinize kantar kantar (mehir) vermiş olsanız bile, ondan hiçbir şey almayın. Verdiğinizi iftira atarak ve apaçık bir günah yüklenmiş olarak mı alacaksınız?.

21- Verdiğinizi nasıl geri alırsınız?, birbiriniz ile cinsel ilişki kurdunuz, onlar sizden (haklarını gözetme hususunda) kesin söz almışlardı.

22- Kadınlardan, babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. Ancak geçmişte yapılanlar hariçtir (sorumluluk yoktur). Şüphesiz ki o  hayasızlık, iğrenç ve kötü bir yoldur.

23- Sizlere analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek  kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz(halen sizin ile nikahlı olan) kadınlarınızın anneleri, kendileri ile cinsel birliktelik kurmuş olduğunuz kadınlarınızın sizin himayenizde bulunan üvey kızlarınız (ile nikahlanmak) haram kılındı. Eğer anneleri ile cinsel birliktelik kurmamışsanız (onları nikahlamakta) size bir günah yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri, iki kız kardeşi de (aynı anda nikah altında) birlikte bulundurmak ta (size haram kılındı). Ancak geçmişte yapılanlar hariçtir (sorumluluk yoktur). Hiç şüphesiz ki Allah bağışlayandır merhamet edendir.

24- Kadınlardan sağ ellerinizin altında bulunan (savaş esiri olarak alınmış kadın)lar hariç, evli olanlar ile de (nikahlanmanız haram kılındı). (Bunlar) Allah'ın sizin üzerinize yazdığı hükmüdür. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli ve zinadan kaçınanlar olmanız şartıyla mallarınız ile (onların nikah bedellerini vererek nikahlanmak) istemeniz size helal kılındı. (Size helal kılınan) bu kadınların hangilerinden faydalandıysanız onlara belirlediğiniz nikah bedellerini verin. Nikah bedelinin belirlenmesinden sonra karşılıklı rıza ile kararlaştırdığınız (erkeğin bedeli arttırması veya kadının bedelin bir kısmından bağışlaması) miktarda size bir günah yoktur. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

25- Sizden, hür mü'min kadınlarla maddi imkansızlıklar sebebiyle nikahlanamayanlar, sağ ellerinizin altında bulunan mü'min cariyelerinizi nikahlasın. Allah sizin imanınızı çok iyi bilmektedir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse iffetli, zinadan kaçınan ve gizli dost tutmamış olmaları şartıyla, onları velilerinin izni ile nikah bedellerini güzel ve uygun bir ölçüde vererek nikahlayın. Evlendikleri zaman eğer zina suçu ile gelecek olurlarsa, onların cezası hür mü'min kadınlara verilen cezanın yarısıdır. Bu (cariye ile evlenme izni) sizden günaha düşme korkusu duyan içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

26- Allah size (helal ve haramı) açıklamayı, (aynı hükümler ile muhatap olan) sizden öncekilerin yoluna iletmeyi, ve size (ceza vermekten) dönmeyi istiyor. Allah bilendir hükmünde isabet edendir.

27- Allah size (ceza vermekten) dönmeyi istiyor. Düşkünlüklerine uyanlar ise, sizin doğru yoldan tamamen sapmanızı istiyor.

28- Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek istiyor. İnsan zayıf yaratılmıştır. 

29- Ey inananlar, mallarınızı aranızda doğru olmayan yollarla değil, karşılıklı rızaya dayanan ticaret ile yeyin. Birbirinizi de(meşru bir sebep olmadan) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı merhametlidir.

30- Kim düşmanlık ve haksızlıkla böyle yaparsa, yakında biz onu ateşe dayanak yapacağız. Bunu yapmak ise Allah'a  kolaydır. 

31- Yasaklandığınız büyük günahlardan uzak durursanız, kötü işlerinizi örter ve sizi değerli bir yere girdiririz.

32- Allah'ın sizi kiminizi kiminizden üstün kıldığı şeylere tamah etmeyin. Erkekler için kazandıklarından bir hisse, kadınlar için de kazandıklarından bir hisse vardır. Allah'ın lütfundan isteyin. Hiç şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.

33- Anne baba ve yakınların bıraktığından, hak sahipleri tayin ettik. (Hukuken mirasçı olmaya hakkı olmadığı halde)yemin ile sözleşme yaptığınız (mirastan hisse verilmesi sözü verilen) kimselere de hisselerini verin. Hiç şüphesiz ki Allah her şeye şahittir.

34- Erkekler, Allah'ın kiminizi kiminizden üstün kılmış olmasından, ve (ailesinin geçimini temin için) mallarından harcama yapmalarından dolayı, kadınlar üzerinde koruyucu, gözetici ve yöneticidir. (Aile birliğini ve toplumu) bozucu olmayan kadınlar, itaatten ayrılmayan, Allah'ın ( kendi haklarını) korumasına mukabil görünmeyeni (avret mahallerini) koruyan kadınlardır. Aile birliğini zedeleyecek aykırı davranışlarda bulunmasından endişe ettiğiniz kadınlara (bu tür davranışları terk etmesi konusunda) öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın, (bunlara rağmen hala aykırı davranışlara devam edecek olurlarsa) onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlara karşı bu tedbirleri uygulamaya devam etmeyin. Hiç şüphesiz ki Allah yücedir  büyüktür.

35- Eğer karı kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkek tarafından doğru hüküm veren bir kişiyi, kadın tarafından da doğru hüküm veren bir kişiyi (karı kocanın arasını düzeltmeleri için) tayin edin. Tayin edilen bu iki kişi, eğer karı koca arasının düzelmesini isterlerse, Allah karı kocanın arasını uzlaştırır. Hiç şüphesiz ki Allah bilendir haberdar olandır.

36- Allah'a kulluk edin, hiçbir şeyi ona ortak olarak koşmayın. Anne babaya, yakınlara, yetimlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalana, sağ ellerinizin altında olanlara iyilik edin. Hiç şüphesiz ki Allah kendini beğenmiş övüneni sevmez.

37- Onlar ki cimrilik ederler, insanlara da cimri olmayı telkin ederler, Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiklerini gizlerler. İnkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladık.

38- Onlar mallarını insanlara gösteriş olsun diye sarfederler. Allah'a ve  ahiretin gününe inanmazlar. Şeytan her kime arkadaş olmuş ise, o ne kötü bir arkadaştır.

39- Ne olurdu onlar, Allah'a ve ahiretin gününe inanmış, ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden (gösteriş yapmak yerine) hayır yolunda infak etmiş olsalardı?. Allah onların yaptıklarını bilendir.

40- Hiç şüphesiz ki Allah zerre kadar yanlış yapmaz. Eğer bir iyilik olursa onu kat kat artırır, ve kendi katından büyük mükafat verir.

41- Her topluluğa bir şahit getirdiğimiz, seni de şunların üzerine şahit getirdiğimiz zaman halleri nasıl olacak?.

42- O gün inkarcılar ve elçiye isyan edenler, yerle bir olmayı temenni edecekler, hiçbir haberi de Allah'tan gizleyemeyecekler.

43- Ey inananlar, sarhoş iken söylediğinizi bilene,  cünüp iken yolculuk haliniz müstesna olmak üzere, yıkanıncaya kadar, namaza yaklaşmayın. Eğer hasta, sefer halinde, veya biriniz tuvaletten gelmiş, veya kadınlar ile cinsel ilişkide bulunmuş, fakat su bulamadıysanız, temiz toprağa yönelip yüzlerinize ve ellerinize sürün. Hiç şüphesiz ki Allah affedendir bağışlayandır.

44- Kendilerine kitaptan bir pay verilen (Yahudi) leri görmedin mi?, (doğru yolu bedel olarak vererek) yanlış yolu satın alıyorlar, ve sizin de doğru yoldan, yanlış yola sapmanızı istiyorlar.

45- Allah düşmanlarınızı çok iyi bilmektedir. (Onlara karşı) sahip çıkan koruyucu olarak size Allah yeter, yardım edici olarak da size Allah  yeter.

46- Yahudilerden bir kısmı, kelimeleri olması gereken anlamlarından, işlerine gelen anlamlara çeviriyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dine dil uzatarak, "işittik ve isyan ettik, (bu isyanımızı) işit işitemez olasıca" ve "raina" diyorlar. Eğer onlar, "işittik ve itaat ettik, (bu itaatimizi) işit, ve bizi gözet" demiş olsalardı, onlar için daha hayırlı ve sağlam bir davranış olurdu. Ancak Allah onları inkarları yüzünden imandan uzaklaştırmıştır, bundan dolayı pek azı inanır.

47- Ey kitap verilmiş (Yahudi)ler, bir takım yüzleri silip enselerine çevirmezden*, veya onları Cumartesi yasaklarını çiğneyenleri lanetlediğimiz gibi lanetlemezden önce, beraberinizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın (helak) emri (her zaman) yerine gelmiştir. 

(*) Doğru yolu bir daha bulamayacak bir şekilde saptırmazdan, türlü türlü mahrumiyet ve zilletlere uğratmazdan önce. (Kurtubi)

48- Hiç şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını (hesap gününde) bağışlamaz. Bundan aşağı olan (günahlar)ı dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa ona iftira ederek büyük bir günah kazanmış olur.

49- Kendilerini temize çıkaran (Yahudi ve Hristiyan)ları görmedin mi?. Oysa Allah dilediğini temize çıkarır. Onlar (hesap gününde) hurma çekirdeği lifi kadar olsa dahi haksızlığa uğratılmazlar.

50- Bak (kendilerini temize çıkarmak sureti ile) Allah üzerine  nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.

51- 52- Kendilerine, (yaşamlarını tanzim etmeleri için) kitaptan bir hisse verilmiş olan (Yahudi)leri görmedin mi?, Put ve Tağut'a* inanıyorlar da, o inkarcılar için "Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır" diyorlar. İşte bunlar Allah'ın imandan uzaklaştırdığı kimselerdir. Allah'ın imandan uzaklaştırdığı kimse için bir yardımcı bulamazsın.

*Allah'ın yetki alanını ihlal ederek o yetkiyi kendisinde gören

53- Yoksa onların yetki ve tasarruf hakkından bir payları mı var?. Yetki ve tasarruf ellerine geçtiklerinde bunlar insanlara bir zırnık dahi vermezler.

54- Yoksa onlar Allah'ın kendi lütfundan insanlara verdiklerini çekemiyorlar mı?. Oysa biz İbrahim ailesine kitap ve doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği verdik. Onlara büyük güç ve yönetim hakkı verdik.

55- Onlardan (Yahudiler) ona (İbrahim'e) inanan da var, onun yolundan dönen de var. Onlara cehennemin alevli ateşi yeter.

56- Ayetlerimize karşı inkarcı olanları, yakında ateşe yaslandıracağız. Derileri her ne zaman pişip yandığında, azabı tatsınlar diye yanan derilerini başka derilerle değiştireceğiz. Hiç şüphesiz ki Allah, kendisine karşı galip gelinemeyendir doğru hüküm verendir.
 
57- İnanan ve bozuculuğa mani olmaya yönelik filler işleyenleri ebedi olarak ölüm görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetlere girdireceğiz. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları koyu gölgeye girdireceğiz.

58- Hiç şüphesiz ki, Allah size emanetleri ehline teslim etmenizi, insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hüküm vermenizi emrediyor. Hiç şüphesiz ki, Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Hiç şüphesiz ki Allah işitendir görendir.

59-  Ey inananlar, Allah'a itaat edin, elçiye ve sizden olan yöneticiye itaat edin. Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, eğer Allah'a ve ahiretin gününe inanıyorsanız onun çözümünü Allah'a ve elçisine götürün. Böyle yapmanız hayırlı ve sonucu bakımından daha güzeldir.

60- Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını iddia etmekte olanları görmedin mi?.  Onlar,  aralarında Tağut'un* hüküm vermesini istiyorlar. Halbuki onu inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları derin sapkınlıkla saptırmak istiyor.

 *Allah'ın yetki alanını ihlal ederek o yetkiyi kendisinde gören.

61- Onlara, "(Aranızda hüküm vermesi için)Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin denildiği zaman, o iki yüzlülerin senden büsbütün uzaklaşıyor olduğunu gördün.

62- Kendi elleri ile sundukları yüzünden musibete uğradıkları zaman halleri nasıl olacak?. (İşte böyle olacak) "Biz iyilik ve ara bulmaktan başka  bir şey istemedik" diye Allah'a yemin ederek sana geldiler.

63- İşte onlar, kalplerinde olanı Allah'ın bildiği kimselerdir. Onları (şimdilik) cezalandırmaktan vazgeç, onlara öğüt ver, onlara ulaşmayı kolaylaştıracak söz söyle.

64- Hiç bir elçiyi Allah'ın izni ile itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Onlar kendilerine yanlış yaptıklarında, sana gelip Allah'tan bağışlanma isteselerdi, elçi de onlar için bağışlanma isteseydi, Allah'ı (cezalandırmaktan) dönen  ve bağışlayan olarak bulacaklardı.

65- Hayırr Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem olarak tayin etmedikçe, sonra senin kararına içlerinde hiç bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle uymadıkça inanmış olmazlar.

66- Şayet onlara canlarınızı (yolumuzda) feda edin, yurtlarınızdan (savaşmak için) çıkın diye yazmış olsaydık  (farziyet yükleseydik), bu emrimizi az bir kısmından başkası yerine getirmezdi. Eğer onlar verilen öğüdü yerine getirselerdi, haklarında daha hayırlı ve sağlam bir hareket olurdu.

67- Ve o zaman biz de onlara katımızdan büyük mükafat verirdik.

68- Ve onları dosdoğru bir yola kılavuzluk ederdik.

69- Kim Allah'a ve elçiye itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendisine nimet verdiği nebiler, doğrulayanlar, gerçeğe yaşamları ile örnek olanlar, bozuculuğu önleyenler ile beraber (aynı akıbeti paylaşacaklar)dır. Onlar ne güzel arkadaştır.

70- Bu, Allah'tan bir lütuftur. Bilen olarak Allah yeter.

71- Ey inananlar, (düşmanınızdan) korunma tedbirinizi alın. Küçük birlikler halinde veya toplu halde savaşa çıkın.

72- İçinizden geri kalanlar vardır. Başınıza (kötü bir) şey isabet ettiğinde "Allah bana lütfetti de (iyi ki) onlarla beraber değildim" dedi.

73- Ama size Allah'tan bir lütuf isabet ettiğinde ise, sizin ile onun arasında sanki sevgi bağı yokmuş gibi  kesinlikle " keşke onlarla beraber olaydım da büyük başarıyı bende elde etmiş olsaydım"  der.

74- O halde dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah'ın yolunda savaşsın. Kim Allah'ın yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında büyük mükafat vereceğiz.

75- Size ne oluyor ki; Allah'ın yolunda ve, "Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize sahip çıkacak koruyacak olan birini tayin et, katından bize yardım edici birini tayin et"  diyen, erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan (oluşan) zayıf bırakılmışların yolunda savaşmıyorsunuz?.

76- İnananlar Allah'ın yolunda savaşırlar. İnkar edenler ise Tağut'un* yolunda savaşırlar. Öyleyse siz şeytanın sahip çıkan koruyucuları savaşın. Şüphesiz ki şeytanın tuzağı zayıftır.

*Allah'a ait yetki alanını ihlal ederek  o yetkiyi kendisinde gören.

77- Kendilerine "(şimdilik) Savaştan ellerinizi çekin, üzerinize yüklenen her türlü kulluk görevini ayakta tutun, maddi ve manevi arınmayı yerine getirin" denilmiş olan kimseleri görmedin mi?. Ne zaman ki üzerlerine savaş (farz olarak) yazıldı, onlardan bir grup, insanlardan Allah'ın korkusu gibi hatta daha şiddetli bir korku duyarak "Rabbimiz niye savaşı üzerimize (farz olarak) yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değilmiydin" dediler. De ki: "Dünyanın faydası azdır, ahiret ise korunan kimse için hayırlıdır. Siz kıl kadar haksızlığa uğratılmasınız".

78- Her nerede olursanız ölüm size ulaşır, velev ki sağlam kalelerde olsanız bile. Eğer onlara bir iyilik isabet etmiş olsa, "bu Allah katındandır" derler. Eğer onlara bir kötülük isabet etmiş olsa, "bu senin yüzündendir" derler. De ki: " hepsi Allah katındandır".  Şunlara ne oluyor ki söz anlamaya yanaşmıyorlar?.

79- İyilikten sana değen Allah'tandır, kötülükten sana değen ise kendindendir. Seni insanlara elçi olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.

80- Kim elçiye itaat ederse, Allah'a itaat etmiştir. Kim yüz çevirirse, biz seni onların başına gözcü göndermedik.

81- (Senin yüzüne karşı) "itaat" diyorlar. Senin yanından ayrıldıklarında ise onlardan bir grup geceleri, sana söylediklerinin tersine planlar kurdu. Allah onların geceleri kurmakta oldukları planları kaydediyor. Onlar (ı cezalandırmaktan) dan (şimdilik) vaz geç, Allah'a güven, güvenilen olarak Allah yeter.

82- Onlar Kur'an'ı hiç derinlemesine düşünmüyorlar mı?. Şayet o Allah'tan başkasının katından olmuş olsa idi, kesinlikle onda pek çok tutarsızlık bulurlardı.

83- Onlara güven veya korkudan bir haber geldiği zaman onu hemen yaydılar. Eğer onu (yaymadan önce) elçiye veya içlerinden üst yetkililere götürmüş olsalardı, onlardan haberlerden doğru sonuç çıkarabilenler onu mutlaka bilirlerdi. Eğer Allah'ın sizin üzerinize lütfu ve rahmeti olsaydı pek azınız hariç şeytana uymuştunuz.

84- O halde sen Allah'ın yolunda savaş. Kendinden başkasından sorumlu tutulmazsın. İnananları da (savaşa) teşvik et. Allah'ın inkarcıların şiddetini bu şekilde kırması umulur. Allah, şiddeti en ağır ibretlik cezası da en ağır olandır.

85- Kim güzel bir işe öncülük ederse, ona bu öncülükten dolayı bir hisse vardır. Kim kötü bir işe öncülük ederse, ona da bu öncülükten dolayı günah yükü vardır. Allah her şeyin karşılığını verendir.

86- Bir selamla selamlandığınız zaman, ondan daha güzeli ile veya aynısıyla selam verin. Şüphesiz ki Allah her şeyin hesabını görücüdür.

87- Allah, ondan başka (yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi) ilah yoktur. Sizi mutlaka kalkış gününe toplayacaktır bunda şüphe yoktur. Sözü Allah'tan daha doğru olan kimdir?.

88- Size ne oluyor ki iki yüzlüler hakkında (farklı düşünen) iki gruba ayrıldınız?. Oysa Allah onları kazandıkları yüzünden gerisin geri (küfre) döndürmüştür. Allah'ın saptırdığını siz mi doğru yola iletmek istiyorsunuz?. Allah kimi saptırırsa ona asla bir yol bulamazsın.

89- Kendileri inkarcı oldukları gibi, sizin de inkarcı olup onlarla bir olmanızı istediler. Allah'ın yolunda hicret etmedikleri sürece, onlardan sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Eğer (hicretten) yüz çevirecek olurlarsa onları  bulduğunuz yerde tutun ve öldürün. Onlardan ne bir koruyucu destekçi ve ne de bir yardımcı edinmeyin.

90- Ancak sizinle onlar arasında kesin sözleşme bulunan bir topluluğa sığınanlar, veya sizinle veya kendi toplulukları ile savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelenler hariç. Eğer Allah dileseydi onları size musallat ederek sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak durarak savaşmazlar ve barış teklif ederlerse, artık Allah onların aleyhine size bir yol bırakmamıştır.

91- Diğer bir kısmını da, hem sizden hem de kendi topluluklarından güvende olmak istiyor olarak bulacaksın. Her ne zaman fitneye geri döndürülmek istenseler ona hemen balıklama dalarlar. Eğer sizden uzak durmaz, barış teklif etmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları  bulduğunuz  yerde yakalayın ve öldürün. İşte onlara karşı size açık yetki verdik.

92- Bir inananın başka bir inananı, hata ile olması dışında öldürmesi asla olamaz. Kim bir inananı hata ile öldürdü ise bir inanan köleyi serbest bırakması ve (öldürdüğü kişinin) ailesine bağışlamaları hariç diyet ödemelidir. Eğer (hata ile öldürülen) inanan olmakla birlikte, size düşman bir topluluktan ise, inanan bir köleyi serbest bırakmalıdır. Eğer (hata ile öldürülen) sizinle onlar arasında kesin sözleşme bulunan bir topluluktan ise, ailesine diyet ödemeli ve inanan bir köleyi serbest bırakmalıdır. Bunu bulamayan ise, Allah'tan bir dönüş olarak arka arkaya iki oruç tutmalıdır. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

93- Kim bir inananı kasten öldürürse onun (ahiretteki) karşılığı ölüm yüzü görmemek üzere cehennemde kalmasıdır. Allah ona gazap ve lanet etmiştir, ona büyük azap hazırlamıştır. 

94- Ey inananlar, Allah'ın yolunda (savaşa) çıktığınızda (karşı karşıya geldiğiniz durumu) iyi araştırın. Size selam verene dünya hayatının geçici menfaatini arayarak "Sen inanan değilsin" demeyin. Allah'ın katında çok ganimet vardır. Siz de önceden öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyi araştırın. Hiç şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

95- İnananlardan, geçerli mazereti olmadığı halde (savaşa çıkmayıp) oturanlar ile, Allah'ın yolunda malları ve canları ile çaba gösterenler, bir değildir. Allah, malları ve canları ile çaba gösterenleri oturanlara karşı derece bakımından üstün kılmıştır. Her iki gruba da güzellik vaat etmiş olsa da, çaba gösterenlere oturanlara göre büyük mükafat vardır. 

96- Kendisinden dereceler bağışlama ve rahmet vardır. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

97- Şüphesiz ki melekler, kendilerine karşı yanlış yapanların canlarını aldıklarında onlara " Durumunuz neydi?" dediler. (Onlar) "Biz yeryüzünde güçten düşürülmüşlerdendik" dediler. (Melekler) "Allah'ın arzı geniş değil miydi? orada hicret etseydiniz ya" dediler. İşte onların barınakları cehennemdir. Orası ne kötü varış yeridir.

98- Ancak erkekler, kadınlar, çocuklardan (hicret etmeye) güçleri yetmeyen ve yol bulamayanlar hariç.

99- İşte onlar, Allah'ın onlardan affetmesi (vaz geçmesi) umulur. Allah affedendir bağışlayandır.

100- Kim Allah'ın yolunda hicret ederse, gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim evinden Allah'a ve elçisine hicret için çıkar da sonra ona ölüm ulaştıysa, onun karşılığı Allah'a düşmüştür. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

101- Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, inkarcıların size karşı bir kötüye düşürmesinden korkarsanız, namazdan kısaltma yapmanızda bir günah yoktur. Şüphesiz inkarcılar sizin için apaçık düşmandır. 

102- Sen onların içlerinde olduğun ve onlara namaz (kıldırmak) için kalktığın zaman, onlardan bir grup seninle beraber kalksın ve silahlarını alsınlar. Secde ettikleri zaman (diğer grup) arkanızda olsunlar. Sonra namazı kılmamış olan diğer grup gelerek seninle beraber namazı kılsınlar, tebbirlerini ve silahlarını alsınlar. İnkarcılar istedi ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan habersiz olasınız da üzerinize aniden saldırsınlar. Eğer yağmurdan bir sıkıntı veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah inkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladı.

103- Namazı bitirdiğiniz zaman Allah'ı, oturmuş, ayakta ve yanlarınız üstü yatar vaziyette olduğunuz halde (yani savaşırken bile her durumda) hatırlayın. Güvene kavuştuğunuzda namazı tam kılın. Şüphesiz namaz inananlar üzerine vakitli yazılmıştır.

104- (Düşmanınız olan) o topluluğu arayıp takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, şüphesiz ki onlar da sizin gibi acı duyuyorlar. Siz Allah'tan, onların ummadıkları (ahiret nimetleri) nı umuyorsunuz. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

105- Şüphesiz ki sana kitabı, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hüküm vermen için doğruları içeren bilgi olarak indirdik. Hainler (i savunmak) için çekişen olma.

106- Allah'tan bağışlama iste. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

107- Kendilerine hainlik edenlerden yana savunuculuk yapma. Allah hainliği yol edinen günahkarı sevmez.

108- İnsanlardan gizleyebilirler de Allah'tan gizleyemezler. O, razı olmadığı konuşmayı geceleri planlarlarken onlarla beraberdi. Allah onların yapmakta olduklarını kuşatmıştır.

109- Hadi siz dünya hayatında onlardan yana savunuculuk yaptınız, ya kalkış gününde Allah'a karşı kim onlardan yana savunuculuk yapacak ya da kim onların güvenileni olacak?.

110- Kim bir kötülük veya kendisine karşı yanlış yapar da sonra Allah'tan bağışlama dilerse, Allah'ı bağışlayan merhamet eden olarak bulur.

111- Kim bir günah kazanır ise, onu ancak kendisi için kazanır. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

112- Kim bir kusur ya da günah kazanır, sonra onu bir başkasının üzerine atarsa, kesinlikle bir iftira ve apaçık günah yüklenmiştir.

113- Allah'ın senin üzerindeki merhameti olmasaydı, onlardan bir grup kesinlikle seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar birbirlerinden başkasını saptıramazlar. Sana hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah sana kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetini bahşetmiş, bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu büyüktür.

114- Onların gizli konuşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadakayı veya iyiliği veya insanlar arasını düzeltmeyi konuşan hariç. Kim bunu Allah'ın rızasını aramak için yaparsa, biz ona yakında büyük mükafat vereceğiz.

115- Kim kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra, elçiye muhalefet eder, inananların yolundan başka bir yola uyarsa, onu yüzünü döndüğü yere çevirir, (sonunda) cehennem (ateşin)e dayanak yaparız. Orası ne kötü varış yeridir.

116- Şüphesiz ki Allah ona ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun aşağısında olanı dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa derin sapkınlıkla sapmıştır.

117- Onlar, Allah'ın aşağısından olan, hiç bir güce sahip olmayandan başkasına dua etmiyorlar. Onlar azgın şeytan'dan başkasına dua etmiyorlar.

118- 119- Allah ona lanet etmiştir.  O da (buna karşılık) "Kesinlikle kullarından belirli bir kısmını kendi tarafıma alacağım, onları kesinlikle saptıracağım, boş hayallere kapılmalarını sağlayacağım, onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim şeytan'ı Allah'ın aşağısından sahip çıkan koruyucu edinirse apaçık zarara uğramıştır.

120- Onlara vaadde bulunuyor, boş hayallere kapılmalarını sağlıyor. Şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmiyor.

121- İşte onların barınakları cehennemdir. Ondan kaçacak yer de bulamayacaklar. 

122- İnanan ve bozuculuğa mani olmaya yönelik fiiller işleyenleri ebedi olarak orada ölüm görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetlere girdireceğiz. Bu Allah'ın gerçek vaadidir. Sözce Allah'tan daha doğru kim vardır?.

123- (Bu vaad) ne sizin hayallarinize, ne de kitabın (Tevrat ve İncil) ehlinin hayallerine göre değildir. Kim bir kötülük yaparsa onunla karşılıklandırılır. Kendisine Allah'ın aşağısından ne sahip çıkan koruyucu ne de yardım edici bulamaz.

 124- Erkek veya kadından her kim bozuculuğu önlemeye yönelik fiiller işlerse, onlar cennete gireceklerdir. Onlara zerre kadar yanlışlık yapılmaz.

125- O kimseden din bakımından daha güzel olan kimdir?, ki o küfür ve şirkten arınmış olarak benliğini Allah'a teslim etti ve bozulmamış fıtrat sahibi olarak İbrahim'in inancına uydu. Allah İbrahim'i dost edindi.

126- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Allah her şeyi kuşatmıştır.

127- Senden kadınlar hakkında açıklama istiyorlar. De ki : Onlar hakkındaki açıklamayı Allah  yapıyor. Kendileri için yazılmış (miras haklarını) vermeyip nikahlamak istediğiniz kadınların yetimleri, çocuklardan güçsüzler ve yetimlere adaleti ayakta tutmanız hakkında size kitapta okunan (ayetler) var. Hayırdan ne işlerseniz Allah onu bilendir.

128- Eğer bir kadın, kocasının aile birliğini zedeleyecek aykırı davranışlarından veya kendisine yüz çevirmesinden korkacak olursa, karı ve kocanın aralarındaki anlaşmazlıkları çözmeye çalışmalarında her ikisine de günah yoktur. Anlaşmazlıkları çözmeye çalışmak hayırlıdır. Nefisler bencilliğe meyyal kılınmıştır. İyilik eder ve korunursanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

129- Kadınlar arasında eşitlik sağlamaya ne kadar istekli olursanız olun, buna asla güç yetiremezsiniz. Bütün ilginizi bir kadına verip diğerini askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer (aralarındaki)  bozulmayı önler ve korunursanız şüphesiz Allah bağışlayandır merhamet edendir.

130- Eğer ayrılacak olurlarsa Allah her birine geniş lütfundan vererek ihtiyaçtan beri kılar. Şüphesiz Allah lütfu geniş olandır doğru hüküm verendir.

131- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Sizden önce kitap verilmiş olanlara da, size de "Allah'tan korunun" diye tembihledik. Eğer inkar ederseniz şüphesiz ki göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah ihtiyaç sahibi olmayandır övgüye layık olandır.

132- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Güvenilen olarak Allah yeter.

133- Dilerse sizi ortadan kaldırır da yerinize başkalarını getirir ey insanlar. Allah her şeye gücü yetendir.

134- Kim dünyanın karşılığını isterse, dünyanın ve ahiretin karşılığı Allah'ın katındadır. Allah işitendir görendir.

135- Ey inananlar, Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun, velev ki kendiniz, anne babanız ve yakınlar aleyhine dahi olsa. Zengin de fakir de olsa, Allah her ikisine de daha yakındır. Keyfi arzunuza uymayın (dillerinizi) eğip büker veya (şahitlikten) yüz çevirirseniz şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

136- Ey inananlar, Allah'a, elçisine, ve elçisine indirdiği kitaba, önceki indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını ve ahiretin gününü inkar ederse, derin sapkınlıkla sapmıştır.

137- Onlar ki inandılar sonra inkar ettiler, sonra inandılar sonra (yine) inkar ettiler, sonra da inkarlarını artırdılar. Allah onları ne bağışlacak, ne de doğru yola iletecek değildir.

138- İki yüzlülere müjdele, onlara acı veren azap vardır.

139- Onlar ki inananların berisinden inkarcıları sahip çıkan koruyucu ediniyorlar. Yoksa gücü onların yanında mı arıyorlar?,. Şüphesiz bütün güç Allah'ındır.

140- O, size Kitap'ta şunu indirmiştir: Allah'ın ayetlerini, onlar inkar ediliyor ve onlarla alay ediliyor olarak işittiğiniz zaman, artık o alay edenlerle, onlar başka bir söze dalıncaya kadar beraber oturmayın. Oturduğunuz  takdirde siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz ki Allah iki yüzlüleri ve inkarcıları hep birlikte cehennemde toplayacaktır.

141- Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir zafer vaki olduğunda, "Biz sizinle beraber değilmiydik?" dediler. Eğer inkarcılar için bir pay vaki olduğunda ise, "Size karşı galebe çalabilecek gücümüz olduğu halde inananlardan korumadık mı?" dediler. Allah, kalkış gününde aranızda hükmedecektir. Allah inkarcılara, inananlara karşı bir yol açmayacaktır.

142- Şüphesiz iki yüzlüler (güya) Allah'ı aldatıyorlar, O da onların cezasını vermektedir. Namaza kalktıklarında üşene üşene kalkmaktadırlar, insanlara karşı gösteriş yaparlar, Allah'ı da çok az hatıra getirirler.

143- Onlar (İnananlar ve inkarcılar) arasında yalpalayıp dururlar. Ne onlara, ne de onlara karşı  net bir duruş sergilemezler. Allah kimi saptırırsa ona asla bir yol bulamazsın.

144- Ey inananlar, inkarcıları inananların berisinden sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Allah'a sizin aleyhinize apaçık bir kanıt vermek mi istiyorsunuz?.

145- Şüphesiz iki yüzlüler ateşten en aşağıdaki tabakadadır. Onlar için bir yardım edici asla bulamazsın.

146- (İtaatle geri) Döndükleri, bozuculuğu terk ettikleri, Allah'a sarıldıkları, dinlerini Allah'a has kıldıkları takdirde hariç. İşte onlar inananlarla beraberdir. Allah inananlara yakında büyük mükafat verecektir.

147- Şükrettiğiniz ve inandığınız takdirde Allah size azap edip te ne yapsın?. Allah şükrün karşılığını verendir bilendir.

148- Allah, sözün kötü olanını açıkça söylenmesini sevmez. Kendisine yanlış yapılmış olan birisinin bu yanlışı açıkça söylemesi hariç.

149- Bir iyiliği açığa vurur veya onu gizlerseniz veya size yapılan kötülüğü affederseniz şüphesiz Allah affedendir güçlüdür.

150- Onlar ki, Allah'ı ve elçilerini inkar ediyorlar, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak istiyorlar, bazısına inanırız bazısını da inkar ederiz diyerek, bu ikisi arasında bir yol tutmak istiyorlar.

151- İşte bunlar, gerçek inkarcılar bunlardır.  İnkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladık.

152- Onlar ki, Allah'a ve elçilerine inandılar, onlardan hiç birisinin arasını ayırmadılar. Onlara mükafatları yakında verilecektir. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

153- Kitabın ehli senden üzerlerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Bundan daha büyüğünü Musa'dan istemişler, "Bize Allah'ı açıkça göster" demişlerdi. Bu yanlışı yapmalarından ötürü onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Buna rağmen bu suçlarını cezalandırmaktan vaz geçtik, ve Musa'ya apaçık yetki verdik. 

154- Tur'u üzerlerine kaldırarak kesin sözleşme yaptık. Onlara, " (şehrin) kapı(sın)dan  kibir ve gurur göstermeden Allah'a teslim olmuş olarak girin, cumartesi hakkında aşırılık yapmayındedik. Onlardan ağır kesin söz aldık. 

155- Kesin sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri haksız yere öldürmeleri, "Kalplerimiz senin bizi çağırdığın şeye karşı muhafazalıdırdemeleri nedeniyle -ki hayır öyle değil, Allah onların (kalpleri) üzerine damga vurmuştur- (onları lanetlemiştir). Azı dışında inanmazlar. 

156- Bir de inkarları ve Meryem'e büyük iftira demeleri...

157- "Allah'ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri (yüzünden onları lanetlemiştir). Oysa onu öldüremediler de asamadılar da, ancak (öldürdükleri) onlara (İsa'ya) benzetildi. Bu hususta ihtilaf edenler, ondan yana şüphe içindedirler. Onlar için bu hususta zanna uymak dışında bilgi yoktur. Kesin olarak onu öldürmediler.

158- Hayır, Allah onu kendisine yükseltti. Allah kendisine karşı galip gelinemeyendir doğru hüküm verendir.

159- Kitabın ehlinden kimse yoktur ki (kendisinin) ölümünden önce ona inanmasın. Kalkış gününde o onların aleyhlerinde şahit olacaktır.

160- Yanlış yapmaları, birçoklarını Allah'ın yolundan çevirmeleri yüzünden, Yahudilerden olanlara önceden helal kılınan temiz şeyleri haram kıldık.

161- Bir de, ondan yasaklandıkları halde faiz almaları, insanların mallarını doğru olmayan yolla yemeleri (yüzünden). Onlardan inkarcı olanlara acı veren azap hazırladık.

162- Ancak onlardan ilimde derinleşenler ve inananlar, sana indirilene ve senden önce indirilene,  inanan, üzerine yüklenen her türlü kulluk görevini ayakta tutan, maddi ve manevi arınmayı yerine getiren, ahiretin gününe inananlar, işte onlara büyük mükafat vereceğiz.

163- Nuh'a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlara, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a, Süleyman'a vahyettik. Davud'a Zebur'u verdik.

164- Daha önce sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyettik). Allah Musa ile onun kulağı ile işitebileceği şekilde konuştu.

165- Müjdeleyici ve korkutucu elçiler olarak... ki elçiler (tebliğ ettik) den sonra insanların inanmamalarına sebep olarak (hesap gününde) Allah'a karşı bir delilleri olmasın. Allah kendisine galebe çalınamayandır, hükmünde isabet edendir.

166- Ancak, Allah sana indirdiğine şahitlik eder. Onu ilmiyle indirmiştir. Melekler de buna şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.

167- Şüphesiz inkar eden ve Allah'ın yolundan çevirenler, derin sapkınlıkla sapmışlardır.

168- Şüphesiz inkar eden ve yanlış yapanlar... Allah onları ne bağışlayacak ne de yola iletecek değildir.

169- Ancak orada ebedi olarak ölüm yüzü görmemek üzere kalacakları cehennem yoluna (iletecektir). Bu da Allah'a göre kolaydır.

170- Ey insanlar, elçi size Rabbinizden gerçeği getirmiştir. O halde kendi hayrınıza olarak inanın. Eğer inkar ederseniz, göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah bilendir, hükmünde isabet edendir.

171- Ey kitabın ehli, haklı bir neden olmaksızın dininizde aşırı gitmeyin. Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih yalnız ve yalnız, onun Meryem'e ulaştırdığı (ol dediği) kelimesi, ve kendisinden canlılık kazandırdığı Allah'ın elçisidir. O halde Allah'a ve onun elçilerine inanın, "üçtür" demeyin, kendi hayrınıza olarak buna son verin. Allah ancak ve ancak tek ilahtır O çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanlar onundur. Güvenilen olarak Allah yeter.

172- Mesih, Allah'a kul olmaktan asla kaçınmaz, yakınlaştırılmış melekler de(kaçınmazlar). Kim O'na kulluktan kaçınır ve büyüklük taslarsa, onların hepsini yakında kendisine toplayacaktır.

173- İnanan ve bozuculuğu önleyici fiiller işleyenlere gelince, onların mükafatlarını tastamam verecek, lütfundan daha da artıracaktır. Kaçınan ve büyüklük taslayanlara gelice ise, acı veren azapla onları azaplandıracaktır. Onlar kendileri için Allah'ın aşağısından ne koruyucu sahip çıkan ne de yardım eden bulamayacaklardır.

174- Ey insanlar size Rabbinizden sağlam olan kanıt geldi. Size apaçık aydınlatıcı indirdik.

175- Allah'a inanan ve O'na sarılanlara gelince, onları kendisinden bir rahmete ve lütfa girdirecek, onları kendisine (giden) doğru yola kılavuzluk edecektir.

176- Senden açıklama istiyorlar. De ki: Kelale (babası ve çocuğu olmayan) hakkındaki açıklamayı  Allah size yapıyor. Eğer bir kimse ölür, onun da çocuğu yok kız kardeşi varsa bıraktığının yarısı kız kardeşinindir. Eğer ölen kız kardeş olursa onun da çocuğu yoksa erkek kardeş ona varis olur. Eğer iki kız kardeş varis olduysa bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar erkek ve kadın kardeşler ise, erkek için iki dişi payı kadar vardır. Allah size saparsınız diye açıklıyor. Allah her şeyi bilendir.


11 Ocak 2019 Cuma

AL-İ İMRAN SURESİ MEALİ

1- Elif, lam, mim.

2- Allah, O'ndan başka ilah yoktur. O, diri ve yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir.

3- 4- Kendisinden öncekileri doğrulayıcı kitabı sana gerçekle indirdi. Önceden insanlar için yol gösterici olarak Tevrat'ı ve İncil'i de o indirdi. Ve Furkan'ı da indirdi. Şüphesiz ki onlar Allah'ın ayetlerini inkar ettiler, onlar için şiddetli azap vardır. Allah güçlüdür, yapılanın karşılığını verendir.

5- Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

6- Rahimlerde, size dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur.  Güçlüdür, doğru karar vericidir.

7- Sana Kitabı indiren O'dur. Onda korunmuş ayetler vardır ki, onlar kitabın anasıdır.  diğerleri ise benzeşmektedir. Kalplerinde eğrilik bulunanlara gelince,  fitne aramak ve sonucunu aramak için, onun benzeşeninin peşine düşerler. Oysa onun sonucunu Allah bilir. İlimde derinleşenler derler ki: "Biz ona inandık hepsi Rabbimizin katındandır". Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alır.

8- Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla, hiç şüphesiz ki sen bağışı bol olansın.

9- Rabbimiz, geleceğinde şüphe olmayan günde insanları toplayıcı olan sensin. Şüphesiz ki Allah verdiği sözden dönmez.

10- İnkar etmiş olanlara gelince, onların ne malları ne insan güçleri, onları Allah'tan  kurtaramayacak. İşte onlar, onlardır ateşin yakıtları.

11- (Bunların izledikleri yol) Firavun'un yolundan gidenler ve ondan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar ayetlerimizi yalanlamışlar, Allah'ta onları işledikleri günahlar sebebi ile yakalamıştı. Allah cezası şiddetli olandır.

12- İnkar etmiş olanlara de ki: Yakında mağlup olacak ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir yataktır.

13-Karşı karşıya gelen iki toplulukta kesinlikle sizin için ibret vardır. Bir topluluk Allah'ın yolunda savaşıyor, diğeri ise inkarcı idi. (Allah'ın yolunda savaşan topluluk inkarcıları) gözün görüşü ile kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah yardımı ile diyeceğini destekler. Basiret sahipleri için bunda mutlaka bir ibret vardır.

14- Kadınlardan ve oğullardan ve kantar kantar altın ve gümüşten ve nişan takılmış atlardan ve hayvanlardan ve ekinlerden olan düşkünlük, insanlara süslendi. Bunlar dünya hayatının geçici faydalarıdır. Allah, varılacak yerin güzeli O'nun  katındadır.

15- De ki: Size bunlardan daha hayırlı olanı haber vereyim mi?.  Korunanlar için Rableri katında, orada ölüm görmemek üzere kalacakları altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını görücüdür.

16- 17- Onlar "Ey Rabbimiz inandık, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru" diyen, başlarına gelen sıkıntılara karşı dayanan ve mücadele eden ve dosdoğru olan ve itaatten ayrılmayan ve mallarını hayır yolunda harcayan ve seher vakitlerinde bağışlanma isteyenlerdir.

18- Allah, kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de adaleti ayakta tutarak (şahitlik etti). O'ndan başka ilah yoktur. Güçlüdür doğru karar vericidir.

19- Allah'ın katında din şüphesiz İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar onlara ilim geldikten sonra aralarındaki hasetten başka bir nedenle ihtilafa düşmediler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görücüdür.

20- Eğer seninle tartışacak olurlarsa de ki: Ben bana uyanlarla birlikte yüzümü Allah'a teslim ettim. Kitap verilmiş olanlara ve ümmilere de ki: Siz de teslim ettiniz mi?. Eğer teslim ettilerse doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer  yüz çevirdilerse,  senin üzerine düşen sadece ulaştırmaktır. Allah kullarını görücüdür.

21- Allah'ın ayetlerini inkar edenlere ve  nebileri haksız yere öldürenlere ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onlara acı veren azabla müjdele.

22- İşte bunların yaptıkları, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. Onlar için yardımcılar da yoktur.

23- Kendilerine, kitap'tan bir pay verilen (Yahudi) leri görmedin mi?. Aralarında hüküm vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyor, sonra onlardan bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.

24- Bunun sebebi "Ateş bize sayılı günlerden başka dokunmayacaktır"  demelerinden ötürüdür. Dinlerinde  uydurmakta oldukları bu yalanlar onları aldatmaktadır.

25- Geleceğinde şüphe olmayan, onları topladığımız ve her kişiye kazandığının karşılığı haksızlık yapılmadan tam olarak ödendiği günde, halleri ne olacak?.

26- De ki: Yönetim gücünün asıl sahibi olan Allah'ım, yönetim gücünü dilediğine verir, yönetim gücünü dilediğinden de çekip alırsın, dileğini yüceltir, dilediğini de zelil kılarsın, iyilik senin elindedir. Sen her şeye güç yetiricisin. 

27- Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın.

28- İnananlar, inananların aşağısından, inkarcıları koruyucu sahip çıkan edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah'tan hiçbir şey üzerinde değildir. Ancak onlara karşı güç yetirememe gibi bir durumda olursanız  hariçtir. Allah sizi kendisinden sakındırır. Dönüş Allah'adır.

29- De ki: Göğüslerinizde olanı gizleseniz de onu açığa çıkarsanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanı bilir. Allah her şeye güç yetiricidir.

30- O gün her kişi hayırdan ne işlemiş ise onu hazır vaziyette bulur. Kötülükten ne işlemiş ise, kötülüğü ile kendisi arasında uzak mesafe olsun ister. Allah sizi kendisinden sakındırır. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

31- De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

32- De ki: Allah'a ve elçiye itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz kiAllah inkarcıları sevmez. 

33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i ve Nuh'u ve İbrahim ailesini ve İmran ailesini, insanlar üzerine seçkin kıldı.

34- Bunlar birbirinden türemiş olan bir soydur. Allah işiticidir bilicidir.

35- Ve bir zaman İmran'ın karısı: "Rabbim karnımdakini, serbest bırakılmış bir köle olarak sana adadım onu benden kabul buyur. Muhakkak ki sen işitici bilicisin" demişti.

36- Onu doğurduğunda, -Allah onun ne doğurduğunu ve (istemiş olduğu) erkek, (onun doğurduğu) kız gibi olmayacağını daha iyi bildiği halde- "Rabbim onu kız olarak doğurdum, ben ona Meryem adını koydum. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum" demişti.

37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etmiş ve onu en  güzel bir bitki gibi yetiştirmiş ve Zekeriyya'yı ona sorumlu yapmıştı. Zekeriyya, Meryem'in kaldığı odaya her ne zaman girmişse, onun yanında bir rızık bulmuş, "Ey Meryem bu sana nereden geliyor?" demiş, Meryem bu soruya ise, " Bu Allah katındandır, muhakkak ki Allah dileyeceğini hesapsız rızıklandırır" demişti.

38- Zekeriyya orada Rabbine dua etmiş, "Rabbim bana katından temiz bir soy bağışla, muhakkak ki sen duayı işiticisin" demişti. 

39- Mihrab'ta ayakta salat (namaz) halinde iken melekler ona, "Şüphesiz ki Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayan, toplumuna liderlik yapacak, iffetine düşkün bir  nebi ve doğru kimselerden olacak olan Yahya'yı müjdeliyor" demişti. 

40- (Zekeriyya): "Rabbim, ben ihtiyarlığa ulaşmış karım ise çocuk doğuramayan biri olduğu halde benim oğlum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir Allah dileyeceğini yapar" demişti.

41- (Zekeriyya): "Rabbim bana bir alamet kıl" demiş, (Allah): "Senin alametin, insanlarla işaretten başka üç gün konuşamamandır. Rabbini çokça an. Akşam sabah O'nu tesbih et (O'nun çizdiği daire içinde kal)" dedi. 

42- 43- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni seçti ve tertemiz kıldı ve  alemlerin (Dünya) kadınlarının üzerine seni şeçti. Ey Meryem, Rabbine gönülden bağlı ol ve secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et" demişti.

44- Bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.  Hangisi Meryem'e sorumlu olacak diye kura çekerlerken sen onların yanlarında değildin. Onlar aralarında (bu konuda) tartıştıkları zaman da sen onların yanlarında değildin.

45- 46- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O dünyada ahirette itibarlı ve yakınlaştırılmışlardandır. O insanlarla çocuk iken de yetişkin iken de konuşacak, ve o doğru kimselerdendir" demişti.

47- (Meryem), "Rabbim bana bir beşer dokunmadığı halde benim çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah), " Bu böyledir, Allah dileyeceğini yaratır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece "ol" der, o da oluverir." demişti. 

48- Ona Kitab'ı, doğruyu yanlıştan ayırmayı, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

49- 50- 51- Ve İsrail'in oğullarına elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek): "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden  delil getirdim. Size çamurdan bir kuş sureti yaratır, ona üflediğimde Allah'ın izni ile bir kuş olur ve Allah'ın izni ile gözleri doğuştan kör olanı ve abraşı iyileştirir ve ölüleri diriltirim ve evlerinizde yediklerinizi ve ileride yemek için sakladıklarınızı size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz şüphesiz ki bunda bir delil vardır. Önümdeki Tevrat'tan doğrulayıcı olarak, size haram kılınmış olanların bir kısmını helal kılmak için Rabbinizden size delil getirdim. Artık Allah'tan korunun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Artık O'na kulluk edin, doğru yol işte bu dur".

52- 53- İsa, onlardan inkarı sezdiğinde, "Allah'a (yapılan bu inkara karşı) yardımcılarım kim dir?demiş, Havariler'de: "Biz Allah'ın yardımcılarız, Allah'a inandık, şahit ol şüphesiz ki biz teslim olmuşlarız. Rabbimiz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk, artık bizi şahitlerle birlikte yaz" demişti.

54- Ve (İsrailoğulları) tuzak kurdular. Allah onların bu yaptıklarını boşa çıkardı. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

55- 56- 57- O vakit Allah:"Ey İsa, seni ben öldürecek, kendime yükseltecek ve seni inkarcılardan (kurtararak) temize çıkaracağım. Sana uyanları ise kalkışın gününe kadar inkar edenlerin üzerinde kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz konularda aranızda ben hükmedeceğim. İnkar etmiş olanlara gelince, onları dünyada ve ahirette şiddetli bir azabla azap edeceğim, onların yardımcıları da olmayacaktır. İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara gelince, onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah yanlış yapanları sevmez" demişti.

58- İşte bu sana okuduğumuz, ayetlerden ve doğruyu yanlıştan ayıran Zikir'dendir.


59- Şüphesiz ki Allah'ın katında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir.  Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" dedi, o da  oluverdi. 

60- Gerçek senin Rabbindendir, artık kuşkuya kapılanlardan olma.

61- Artık sana bu konuda bilgi geldikten sonra seninle bu konuda tartışanlara de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra açık gönülden dua ederek, Allah'ın uzaklaştırmasının yalancıların üzerine kılalım.

62- İşte bu doğru ve gerçek anlatıdır. Allah'tan başka (yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi olan) ilah yoktur. Ve hiç şüphesiz Allah, kendisine galebe çalınamayan ve hükmünde isabetli olandır.

63- Buna rağmen yine yüz çevirecek olurlarsa, Allah bozuculuk yapanları bilir.

64- De ki: Ey kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdikleri, gelin bizim ve sizin aranızda ortak inanç esasları olan, Allah'tan başkasına kulluk etmemek, ona hiç bir şeyi ortak koşmamak, Allah'ın aşağısında olarak birbirimizi rab olarak görmemekte bir araya gelelim. Eğer onlar bu inanç esaslarından yüz çevirecek olurlarsa, siz "Şahit olun biz bu inanç esaslarına teslim olanlardanız" deyin.

65-  Ey kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdikleri, İbrahim hakkında (o Yahudi veya Hristiyan'dı diyerek) niçin tartışıyorsunuz?. Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi, hala aklınızı kullanmaz mısınız?.

66- Hadi siz hakkında bilgi sahibi olduğunuz bir konuda tartışıyorsunuz, ama niçin hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir konuda tartışırsınız?. (Tartıştığınız konu hakkındaki doğruyu) Allah biliyor ama siz bilmiyorsunuz.

67- İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi. O ancak sadece bozulmamış fıtrat sahibi olarak teslim olan biri idi, ona ortak koşanlardan değildi.

68- Şüphesiz insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, bu nebi ve inananlardır. Allah inananların koruyucu sahip çıkanıdır.

69- Kitabın ehlinin bir araya getirdiklerinin bir grubu sizi inancınızdan saptırmayı arzu etmektedir. Oysa onlar kendilerinden başkalarını saptırmadıklarının farkında değillerdir.

70- Ey kitabın ehli, şahit olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?.

71-  Ey kitabın ehli, niçin gerçeği,  gerçek olmayan ile örtüyor,  bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz?.

72- 73- Kitabın  ehlinden bir grup şöyle dedi: "İnananlara indirilene gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise (tekrar) inkar edin. Belki böylelikle onlar da (inançlarından) dönerler. Bir de sizin dininize uyandan başkasına da inanmayın". De ki: Şüphesiz ki doğru yol, Allah'ın yoludur. Size verilenin bir benzerinin başka birine de verilmiş olmasından dolayı mı veya Rabbinizin katında size karşı üstün gelecekler diye mi böyle söylüyorsunuz?. De ki: (Risalet konusunda) Lütuf Allah'ın  elindedir, onu dilediğine verir. Allah kuşatan ve bilendir. (*)

(*)Bu ayetin çevirilerine bakıldığında farklı çevirilerin olduğu görülecektir. Biz tercihimizi 74. ayet ile bir bağ kurarak çevirenler doğrultusunda kullandık.

74- (Risalet ve kitap vermek için) Dilediği kimseye ayrıcalık tanır. Büyük lütuf sahibi olan Allah'tır.  

75- Kitabın ehlinden öylesi vardır ki, kendisine kantar ağırlığınca mal emanet etmiş olsan dahi, onu sana geri verir. (Yine onlardan) Öylesi vardır ki, bir dinar  dahi emanet etmiş olsan, tepesine dikilmediğin müddetçe ona sana geri vermez. Böyle yapmaları onların "Bizden olmayanlara karşı dürüst olmak mecburiyetimiz yoktur" demelerinden ötürüdür. Onlar (doğruyu) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.

76- Hayır (gerçek asla onların dediği gibi değil) kim kendisine verilen emanete (*) ihanet etmez ve korunursa, şüphesiz Allah korunanları sever.

(*) Ayet içinde geçen "bi ahdihi" kelimesine, 75. ayet ile uygunluk arz etmesi açısından emanet anlamı verilmiştir.

77- Allah'ın sözünü, ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya, işte onlar için ahirette (cennetten) bir pay yoktur. Kalkış gününde Allah onlara iyi ve güzel sözler söylemeyecek, onlara değer vermeyecek, onları temize çıkarmayacaktır. Acı azap onlar içindir.

78- Yine onlardan bir gurup vardır ki, (söyledikleri) kitaptan olmadığı halde, siz onun kitaptan olduğunu hesap edesiniz diye, kitabı kendi dünyevi çıkarlarına uygun biçimde konuşturmaya çalışmakta, "Bu söylediğimiz Allah katındandır"  diyerek, Allah katından olmadığı halde bile bile Allah'a karşı yalan söylemektedirler. 

79- Allah'ın, kendisine kitap, doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti ve nübüvvet verdiği bir beşerin, tüm bunlardan sonra kalkıp insanlara, " Allah'ın astından olarak bana kul olun" çağrısı yapması olacak bir şey değildir. (Kendisine kitap, doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti ve nübüvvet verilmiş olan bir beşer insanlara) Ancak, "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitabın doğrultusunda Rabbe kul olun" çağrısı yapar.  

80- (Kendisine kitap, doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti ve nübüvvet verilmiş olan o beşer) Size, melekleri ve nebileri de rabler olarak edinmenizi emretmez. (O beşer), siz Allah'a teslim olduktan sonra size onu inkar etmeyi hiç emreder mi?.

81- Bir zamanlar Allah nebilerden, "Size kitap ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti verdikten sonra, sizin beraberinizde olan (kitab)ı onaylayan bir elçi geldiğinde, mutlaka ona inanacak ve mutlaka ona yardım edeceksiniz" diye söz almış (ve söz aldığı nebilere) "Size yüklediğim bu ağır yükümü aldınız ve bu görevi yerine getirmeye söz verdiniz mi?"  demiş, (o nebilerde) " Söz verdik" demişler, (Nebilerin bu sözü üzerine Allah) " Şahit olun, sizinle birlikte ben de şahitlerdenimdemişti.

82- Artık kim bu sözü verdikten sonra yüz çevirirse, işte onlar yoldan çıkanların ta kendileridir.

83- Yoksa onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?. Oysa göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez hepsi ona teslim olmuştur, ve O'na döndürüleceklerdir.

84- De ki: Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilmiş olan (kitab)a inandık. Onlardan hiç birisinin arasını ayırmayız, ve biz O'na teslim olanlarız.

85-  Kim din olarak İslam'dan başkasını ararsa bilsin ki, bu ondan asla kabul olunmayacak, ve o kişi ahirette de zarar edenlerden olacaktır.

86- Allah, inandıktan sonra inkar eden bir toplumu nasıl doğru yola iletir?. Onlar elçinin gerçek olduğuna şahitlik etmişler, ve kendilerine apaçık deliller de gelmişti. Allah, yanlış yapan bir toplumu doğru yola iletmez.

87- İşte onların yaptıklarının karşılığı, Allah'ın, meleklerin ve bütün (inanmış olan) insanların lanetinin onların üzerine olmasıdır.

88-  Orada (cehennemde) ölüm görmemek üzere kalırlar, azap onlardan hafifletilmez, ve onlar (ın ateşten çıkma istekleri) dikkate alınmaz.

89- Ancak bunun ardından itaatle geri dönen, bozuculuğa mani olmaya yönelik işler yapanlar hariç. Allah şüphesiz bağışlayandır merhamet edendir.

90- Şüphesiz ki, iman etmelerinin ardından inkar eden, üstelik inkarlarını artıranların, (ölüm anında yapacakları inkardan) geri dönüşleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar yolunu kaybetmişlerin ta kendileridir.

91- Şüphesiz ki inkarcı olanlar ve inkarcı olarak ölenler var ya, onlar yeryüzü dolusu altına sahip olsalar, (kendilerini azaptan kurtarmak için) onu feda etmiş olsalar dahi, bu  onların hiç birinden asla kabul edilmeyecektir. Acı azap onlar içindir, onların yardımcıları da yoktur.

92- Sevdiğiniz şeylerden hayır yolunda harcamadıkça, iyi ve erdemli bir kişi olamazsınız. Bu uğurda her ne harcarsanız Allah onu bilir.

93- Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldığı dışındaki bütün yiyecekler, İsrailoğullarına helal idi. De ki: Eğer doğrulardan iseniz Tevrat'ı getirip okuyun.

94- Kim artık (Tevrat'taki) gerçek ortaya çıktıktan sonra, hala Allah üzerine yalan uydurmaya devam edecek olursa, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

95- De ki: Allah doğruyu söyledi, o halde Allah'a ortak koşmayanlar olarak İbrahim'in yaşam inancına uyun.

96- Şüphesiz insanlar(ın Allah'a olan kulluklarını göstermeleri) için kurulan ilk ev, ilahi hayır kaynağı ve insanlar için klavuz olan Bekke'deki (Kabe) dir.

97- Onda apaçık deliller ve İbrahim'in Allah'ı birleyen olarak sürdürdüğü yaşantısının izleri vardır. Kim kendisini ona (Kabe'ye) karşı bir aidiyet hissi beslerse, (şirke düşmekten) emin olmuştur. Evi ziyaret etmek, o imkanı bulabilen insanlar için, Allah'ın onlar üzerindeki hakkıdır. Kim (bu hakkı) inkar ederse bilsin ki, Allah'ın hiç kimseye ihtiyacı yoktur.

98- De ki: Ey kitabın ehli, yaptıklarınıza Allah şahit iken Allah'ın ayetlerini niçin inkar ediyorsunuz?.

99- De ki: Ey kitabın ehli, (doğruluğuna) şahit olduğunuz halde niçin inanmış olanı Allah'ın yolundan, onda eğrilik arayarak alıkoymaya çalışıyorsunuz?. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

100- Ey inananlar,  eğer ki kitap verilmiş olanların bir kısmına itaat edecek olursanız, inanmanızdan sonra sizi inkara döndürürler.

101- Nasıl inkar edersiniz ki, Allah'ın ayetleri size okunmakta, onun elçisi de aranızdadır. Kim Allah'a sımsıkı yapışırsa doğru yola eriştirilmiştir.

102- Ey inananlar, Allah'tan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Sizler ancak Allah'a teslim olanlar olarak can verin.

103- Topluca Allah'ın ipine sarılın, fırka fırka olup parçalanmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Siz birbirinize karşı düşman iken, sizin kalplerinizi birleştirdi de böylelikle onun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi oradan o kurtardı. Doğru yolda olmanız için, Allah ayetlerini size böyle açıklıyor.

104- Sizler hayra çağıran, güzel ve uygun olanı emreden, çirkin ve uygun olmayandan sakındıran bir topluluk olun. İşte onlar arzuladıklarına kavuşanlardır.

105- Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilafa düşerek fırkalara ayrılan (Yahudi ve Hristiyan)lar gibi olmayın. Böyleleri  için şiddetli azap vardır.

106- O günde yüzleri ağaran ve yüzleri kararan vardır. Yüzleri kararanlara, "İnandıktan sonra inkar mı ettiniz?. Öyleyse inkar etmenizden ötürü tadın azabı" (denir).

107- Yüzleri ağaranlar ise, Allah'ın rahmetindedirler. Onlar orada ölüm yüzü görmemek üzere kalıcıdırlar.

108- İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Allah (hak etmedikleri sürece) insanları azap ile cezalandırmak istemez.

109- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Yapılan bütün işler (karar vermesi için) Allah'a döndürülür.

110- Siz, Allah'a inanmanız, güzel ve uygun olanı emretmeniz, çirkin ve uygun olmayandan sakındırmanızdan ötürü, insanlar arasından çıkarılmış bir topluluksunuz. Kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdikleri de (sizin gibi) inanmış olsalardı kendileri için hayırlı olurdu. Onların içlerinden bir kısmı inanmış olsa da çoğu yoldan çıkmış olanlardır.

111- Onlar, size söz ile incitme dışında, asla başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşacak olsalar, arkalarını dönüp kaçarlar, sonra yardım da göremezler.

112- Onlar, Allah'ın ve (iman eden) insanların himayesine sığındıkmadıkça, nerede bulunsalar esaret altına alınmaktan kurtulamazlar. Allah'ın gazabına layık bir düşerek perişan bir halde yaşamaya mahkum oldular. Çünkü onlar Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar, nebileri haklı bir gerekçeye dayanmadan öldürüyorlardı. Bu isyan etmeleri ve aşırı gidiyor olmalarındandır.

113- Kitabın ehlinden olan (Yahudi ve Hristiyan) ların hepsi böyle değillerdir. Onlardan (hak yolunda) ayakta duran bir topluluk vardır ki, gecenin vakitlerinde secde ederek Allah'ın ayetlerini okurlar. 

114- Allah'a ve ahirete inanır, güzel ve uygun olanı emreder, çirkin ve uygun olmayandan sakındırır, iyilik ve güzellik yolunda koşuştururlar. İşte onlar salihlerdendir.

115- İyilik ve güzellik adına her ne yaparsanız, bu yaptıklarınızın üzeri örtülmez (tastamam ödenir). Allah korunanları bilir.

116- İnkar edenlere gelince, onların sahip oldukları malları ve insan güçleri, onları hesap gününde Allah'tan gelecek azaba karşı koruyamayacaktır. Ve onlar ateşin arkadaşları olacaklar, orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

117- Onların bu dünya hayatındaki yaptıkları hayır yolundaki harcamaların örneği, kavurucu soğuğa sahip bir rüzgar örneği gibidir. O rüzgar kendilerine karşı yanlış yapan bir topluluğun (bütün yıl boyunca emek verdiği) ekinine isabet ederek onu mahvetmiştir. Allah onlara karşı bir yanlış yapmadı, ancak onlar kendilerine karşı yanlış yapıyorlardı.

118- Ey inananlar, sizin aşağınızdan olan (Yahudi ve Hristiyan) ları, onların bilmemeleri gereken gizli işlerinizi öğrenebilecekleri  kadar içinize almayın. (Onlar bu bilgilere sahip oldukları takdirde) Size zarar vermekten, sıkıntıya düşürmekten asla geri durmazlar. Size karşı olan öfke ve düşmanlıkları ağızlarından dökülen sözlerinden bellidir. İçlerindeki gizledikleri öfke ve düşmanlıkları ise daha da büyüktür. Onların size karşı olan düşmanlıklarını size böylece açıklıyoruz ki  (onlara karşı gerekli tedbiri almanız için) aklınızı çalıştırasınız.

119- İşte siz öyle kimselersiniz ki siz onları seversiniz, fakat onlar sizi sevmezler. Siz kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tümüne inanırsınız (fakat onlar sadece kendi kitaplarına inanırlar). Sizinle karşılaştıklarında size "İnandık" derler, birbirleri ile başbaşa kaldıklarında ise (öfkelerinden çılgına dönüp) parmaklarını ısırırlar. (Onlara) De ki: "Öfkenizden geberin, Allah şüphesiz sinelerde olanı bilendir"

120- Eğer siz bir iyilikle karşılaşacak olursanız bu onları üzer. Eğer siz bir kötülük isabet edecek olursa, onlar bundan ötürü sevinirler. Eğer siz onlara karşı mücadele azmini diri tutar ve korunursanız, onların planları size zarar vermez. Allah şüphesiz ki onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır. 

121- Hani sen sabahın erken bir vaktinde, inananları savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah işitendir bilendir.

122- Hani sizden iki grup, Allah kendilerinin sahip çıkan koruyucusu olduğu halde (bunu göz ardı ederek) geri çekilmeye yeltenmişlerdi. Halbuki inananlar sadece Allah'a güvenmelidirler.

123- And olsun ki güçsüz bir durumda iken size Bedir'de, Allah yardım etmişti. Allah'a karşı gelmekten korunun ki şükretmiş olasınız.

124- Hani sen o zaman inananlara, "İndirilmiş üç bin melekle Rabbinizin sizin gücünüzü çoğaltması yetmez mi?" diyordun.

125- Evet,  Eğer siz onlara karşı mücadele azmini diri tutar ve korunur, onlarda sizin üzerinize aniden saldırırlarsa, Rabbiniz sizin gücünüzü, saldırı için donatılmış beş bin melekle çoğaltacaktır.

126- 127- Allah bu yardım vaadini, size bir müjde ve böylece kalpleriniz yatışsın, inkar edenlerin bir kısmının kökünü kazısın, perişan olarak gerisin geri dönsünler diye yapmıştır. Yardım, ancak kendisine galip gelinemeyen ve hükmünde isabet eden Allah'ın katındandır.

128- Allah'ın, onlara lütuf ile dönmesi, veya onlara azap etmesinden dolayı, senin yapabileceğin herhangi bir şey yoktur. Çünkü onlar yanlış yapmışlardır. 

129- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Şüphesiz ki Allah bağışlayandır merhamet edendir.

130- Ey inananlar kat kat artırılmış olan faizi yemeyin. Arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için Allah'tan korunun.

131- Korunun o ateşten ki o, inkarcılar için hazırlanmıştır.

132- Allah'a ve Resul'e itaat edin ki bağışlanasınız.

133- Rabbinizden olan bağışlanmaya, kendisini azaptan korunanlar için hazırlanmış olan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete (kavuşmak için) koşuşturun.

134- Onlar ki, bollukta da, darlıkta da (mallarını) hayır yolunda harcarlar, öfkelerini bastırırlar, insanlar(ın kusurlarını yüzlerine vurmak) dan vazgeçerler. Allah iyilik yapanları sever.

135- Onlar ki, bir hayasızlık veya kendilerine karşı bir yanlış yaptıklarında Allah'ı hatırlarlar, işledikleri günahlardan ötürü, hemen ondan bağışlanma isterler. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir?. (Onlar) İşledikleri günahlarında bile bile ısrar etmezler.

136- İşte onların yaptıklarının karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve ölümsüzlük görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan bahçelerdir. Güzel işler yapanların mükafatları da ne  güzeldir.

137- Sizden önce (yaşamış olan bazı topluluklar hakkında) değişmez yasalar geldi geçti. Yeryüzünde dolaşın da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın.

138- Bu (Kur'an, inkarcı) insanlar için (yalanlamalarının akıbetini hatırlatan) bir açıklama, korunanlar için ise, öğüt ve klavuzdur.

139- Gevşemeyin,  üzülmeyin, eğer inanmış iseniz, üstün(gelecek) olan sizsiniz.

140- 141- Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, o (sizi yenilgiye uğratan) kavim de, (Bedir'de) buna benzer bir yara almıştı. Bu (galibiyet ve yenilgi) gibi günleri, Allah'ın inananları bilmesi, içinizden şahitler edinmesi, Allah'ın inananları arındırması ve inkarcıları imha etmesi için, insanlar arasında döndürür dururuz. Allah yanlış yapanları sevmez.

142- Yoksa siz Allah, içinizden kendi yolunda çaba gösterenleri, dayanma ve mücadele gücü gösterenleri bilmeden, cennete girivereceğinizi mi hesap ediyorsunuz?.

143- Siz ölüm ile karşılaşmadan önce, onu arzuluyordunuz. Fakat o  fırsat ayağınıza kadar geldiği halde, göz göre göre siz onu teptiniz (savaş meydanından kaçtınız).

144- Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülür ise, siz ökçeleriniz üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?. Kim ökçelerinin üzerine gerisin geri dönecek olursa bilsin ki, Allah'a asla bir zarar veremez. Allah (sebat ederek geri dönmeyen) şükredenlerin karşılığını verecektir.

145- Allah'ın bilgisi olmadan hiç kimse için yazılı süreden önce ölüm yoktur. Kim  dünyanın  karşılığını isterse, biz ona ondan veririz. Kim ahiretin karşılığını isterse, ona da ondan veririz. (Sebat ederek geri dönmeyen) Şükredenlerin karşılığını vereceğiz.

146- Nice Nebi, Rabbe kul olmuş bir çok kimse ile birlikte (düşmanlarına karşı) savaşmıştır. Onlar Allah'ın yolunda başlarına gelenden ötürü, gevşememiş, zayıflık göstermemiş ve boyun eğmemişlerdir. Allah (düşmana karşı) dayanan ve mücadele edenleri sever.

147- (Düşmanları ile karşılaştıklarında) Onların, " Rabbimiz işimizdeki aşırılıklarımızı ve günahlarımızı bağışla, ayaklarımızı (düşman önünden kaçmamak hususunda) sabit kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et" demekten başka bir sözleri olmadı.

148- Böylelikle Allah onlara hem dünyanın karşılığını, hem de ahiretin güzel karşılığını verdi. Allah iyilik yapanları sever.

149- Ey inananlar, eğer inkar edenlere itaat edecek olursanız, sizi ökçeleriniz üzeri gerisin geri (eski inancınıza) döndürürler de bu dönüşünüz ise sizi zarara uğratır.

150- Hayırr, sizin sahip çıkan koruyucunuz Allah'tır, o yardım edenlerin en hayırlısıdır.

151- Allah'a ortak koşmak konusunda hiç bir şekilde kanıt indirmediği halde, ona ortak koşanların kalplerine korku düşüreceğiz. Onların sığınabilecekleri yer ateştir. Ne kadar kötüdür, yanlış yapanların kalacağı o yer.

152- Allah size verdiği (yardım) sözünü, ta ki onun izni ile onları bozguna uğratana, sevdiğiniz(zafer)i gösterene kadar tuttu. Sonra siz gevşeyerek savaş taktiği ile ilgili emre uymayıp ayrılığa düştünüz, isyan ettiniz. Çünkü sizden dünyayı isteyen olduğu gibi, ahireti isteyen de vardı. Sonra, Allah sizi zorlu bir denemeye tabi tutmak için, onlar(a karşı galebe çalmak)dan geri çevirdi (siz onlara mağlup oldunuz). (Allah) bu yaptığınızdan dolayı sizden (kaynaklanan suçunuzu) affetti. Allah inananlara karşı lütufkardır.

153- O vakit Elçi sizi arkanızdan çağırırken siz, hiç kimseye dönüp bakmadan (dağa doğru) yukarı kaçıyordunuz. Bunun üzerine Allah sizi kederden kedere uğrattı ki, ne elinizden giden (zafer)e, ne de başınıza gelen (hezimet)e üzülmeyesiniz. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

154- (Allah) Sonra, uğradığınız kederin ardından size, içinizden bir grubu kapsayan güvenlik uykusu bahşetti (de böylelikle cesaret ve güveninizi kaybetmediniz). Sadece kendilerini önemseyen bir diğer grup (olan münafıklar) ise, Allah'a karşı haklı bir gerekçeye dayanmaksızın cahiliyeye özgü bir zan besleyerek, "Bu emir ve komuta konusunda bizim bir yetkimiz mi vardı ki(sorumluluğumuz olsun)diyorlardı. (Onlara) De ki: Bütün ve iş ve yetki Allah'a aittir. Onlar sana karşı açıklayamadıklarını içlerinde saklıyarak, "Bu emir ve komuta konusunda bizim de bir yetkimiz olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlardı. (Onlara) De ki: Eğer evlerinizde olmuş olsanız bile, haklarında ölüm takdir edilmiş olanlar, (ölüm için) devrilecekleri savaş meydanına mutlaka çıkarlardı. Allah bunu sinenizde olanı denemek, kalplerinizde olanı temizlemek için yaptı. Allah sinelerde olanı bilendir.

155- İki topluluğun (savaşmak için)karşı karşıya geldiği gün, şüphesiz ki Şeytan, içinizden sırtını dönerek kaçanların ayaklarını, işledikleri bu hatadan dolayı kaydırmak istemiştir. Ancak Allah onlardan (kaynaklanan bu suçu) affetti. Şüphesiz Allah bağışlayan ve cezalandırmakta acele etmeyendir.

156- Ey inananlar, yeryüzünde yolculuğa, veya savaşa çıkan kardeşleri hakkında, "Eğer yanımızda kalsalardı, ne ölür ne de öldürülürlerdi" diyen, şu inkarcılar gibi olmayın. (Bu emri size)Allah, onlar gibi olmamanızı onların asla elde edemeyecekleri bir isteğe çevirmek için verdi. Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah, yapmakta olduklarınızı görmektedir. 

157- And olsun ki Allah'ın yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'tan bağışlama ve merhamet, onların toplayıp biriktireceklerinden daha hayırlıdır.

158- And olsun ki ölseniz de öldürülseniz de, mutlaka onun huzuruna toplanacaksınız. 

159- Allah'tan bir rahmet sebebi ile o (senin emrine karşı çıkarak savaş alanında kaça)nlara  karşı yumuşak davrandın. Eğer onlara karşı kalbi sert ve kaba olsaydın, şüphesiz etrafında kalmaz dağılırlardı. Yine de sen onlardan (kaynaklanan bu suçu) affet onlar için bağışlanma iste, toplumu ilgilendiren konularda onlarla danışarak karar al. Karar aldığında ise Allah'a güven. Şüphesiz Allah, kendisine güvenenleri sever.

160- Eğer Allah size yardım ederse, size karşı galip gelemez. Eğer size yardım etmeyip yüzüstü bırakacak olursa da, ondan başka size kim yardım edebilir?. İnananlar yalnızca Allah'a güvensin.

161- Hiç bir nebinin ganimet malına ihanet etmesi yakışmaz. Kim ganimet malına ihanet ederse,  kalkış gününde ihanet ettiği ile gelir. Sonra herkesin kazandığının karşılığı, kendisine yanlış yapılmadan ödenir.

162- Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve varış yeri cehennem olan kişi gibi midir?. Ne kötü dönüş yeridir orası.

163- Onların (Allah'ın rızasına tabi olan ile varış yeri cehennem olanın) Allah'ın katındaki mertebeleri farklıdır. Allah onların yapmakta olduklarını görmektedir.

164- And olsun Allah inananlara, onun ayetlerini okuyan ve yaşamına geçiren, onları (şirk pisliğinden) temizleyen, kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten bir Resul göndermekle, lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar bundan önce apaçık sapıklık içinde idiler.

165- (Bedir'de) iki misline uğrattığınız musibet, (Uhud'da) sizin başınıza geldiğinde mi, "Bu musibet nereden başımıza geldi" dersiniz?. (Onlara) De ki: Bunun sebebi kendi yaptığınız hatalardır. Allah her şeye güç yetirendir.

166-167- İki topluluğun (savaşmak için) karşı karşıya geldiği günde başınıza gelen musibetin sebebi, Allah'ın(galibiyet ve mağlubiyet için koyduğu yasalar çerçevesinde gelişen olaylar dahilindeki) izninin bir gereği, ve inananları bilmesi ve münafıkları bilmesi içindi. Onlara, "Allah'ın yolunda savaşın veya (şehri) savunun" denildiğinde onlar, "Eğer savaşmayı bilseydik mutlaka size uyardık" dediler. O (sözleri söyledikleri) gün onlar inkarcılığa, inanmaktan daha yakındılar. (Münafıkça davranarak) Kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Allah onların (kalplerinde) gizlediklerini en iyi bilendir.

168- Onlar (Savaşa gitmeyerek evlerinde) oturup, (savaşta ölen) kardeşleri için, "(Savaşa gitmeyerek) bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" dediler. (Onlara) De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz ölümü kendi üzerinizden def edin".

169-170- 171- Allah'ın yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesap etmeyin, hayır onlar diriler olup, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinç içindedirler. Ve onlar arkalarındaki henüz kendilerine katılmayanlara, onlara korku olmadığını ve üzüntü duymayacaklarını müjdelemek isterler. Yine onlar, Allah'tan bir nimet ve lütfu, Allah'ın inananların alacağı karşılığı zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.

172- Kendilerine yara isabet ettikten sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah ve Resulünün çağrısına (olumlu) cevap verenler var ya, işte onlardan iyilik yapanlar ve korunanlar için büyük mükafat vardır.

173- Onlar ki, (bazı) insanlar onlara, "(Düşmanlarınız olan) insanlar size karşı (ordu) topladı, onlardan korkun" dediğinde, bu sözler onların (korkusunu değil) imanını artırarak, "Allah bize yeter, o ne güzel güvenilecek olandır" dediler.

174- Bu inançlarından dolayı, onlar bir kötülüğe uğramadan Allah'tan bir nimet ve lütuf ile geri döndüler. Böylelikle Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

175- Muhakkak ki Şeytan, kendisini sahip çıkan koruyucu olarak görenlerle sizi korkutur. Eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın benden korkun.

176- İnkarda yarışanlar, sakın seni üzmesin. Onlara Allah'a asla bir zarar veremezler. Allah, ahirette onların (cennetten) bir pay sahibi olmamalarını istiyor. Şiddetli azap onlar içindir.

177- Muhakkak inanmayı karşılık olarak vererek inkarı satın alanlar, Allah'a asla bir zarar veremezler. Acı azap onlar içindir.

178- İnkar edenler hesap etmesinler ki, onlara verdiğimiz mühlet, kendilerinin hayrınadır. Onlara verdiğimiz mühlet, ancak onların günahlarını artırmaları içindir. Onlar için hor ve hakir edici bir azap vardır.

179- Allah inananları içinde bulunduğunuz (gerçek inananlarla, münafıkların birbirine karıştığı) durumda bırakacak değildir. Eninde sonunda temiz olmayan (münafık)ı, temiz olan(inanan) dan ayrıştıracaktır. (Bu ayrıştırmayı ise) Size görünmeyeni haber vermek sureti ile yapmayacaktır (savaş gibi imtihanlara uğratmak sureti ile yapacaktır). Allah gaybı bildirmek için  (beşerden) dileğini, elçileri olarak seçer. Öyleyse Allah'a ve elçilerine inanın. Eğer inanır ve sakınırsanız bundan dolayı size büyük mükafat vardır.

180- Allah'ın, lütfundan dolayı kendilerine verdiklerinde cimrilik yapanlar bunun kendileri için hayır olduğunu hesap etmesinler. Hayır bu yaptıkları (cimrilik), onlar için şerdir. kalkış gününde, cimrilik yaptıkları şey, boyunlarına ağırlık olarak dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

181- And olsun Allah, "Allah fakir biz zengin kimseleriz" diyen (Yahudi) lerin sözünü işitmiştir. Bu dediklerini, ve haklı bir gerekçeleri olmadan nebileri öldürmelerini (hesap gününde önlerine) kitap halinde koyacak*, onlara "yakıcı azabı tadın" diyeceğiz.

(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitap halinde koyacağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen bir cürümün daha önce zaten yazılmış olması sebebi iledir. İşlendiği anda yazılan bir amel, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.

182- Bu azap, elleriniz ile sunduklarınınızın sebebidir. Yoksa Allah kullarına karşı asla yanlış yapmaz.

183- Onlar (Yahudiler), " Allah bize, ateşin yakacağı bir kurban getirene kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda sorumluluk yükledi" dediler. (Onlara) De ki: "Benden önce elçiler apaçık deliller, ve o dediğinizi size getirdiği halde, eğer doğrulardan iseniz niçin (onlardan bazılarını) öldürdünüz?".

184- Eğer seni yalanlıyorlar ise, senden önce apaçık deliller, hikmet dolu sayfalar, aydınlatıcı kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı.

185- Her kişi ölümü tadacaktır. Kalkış gününde yaptıklarınızın karşılığı eksiksiz olarak size ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilirse, o artık selamete çıkmıştır. Dünya hayatı, aldatıcı bir faydalanmadan başka birşey değildir.

186- And olsun ki mallarınız ve canlarınız ile zorlu bir denemeye tabi tutulacak, sizden önce kitap verilmiş olanlar ve (Mekke'li)  ortak koşanlardan, size eziyet veren çok sözler işiteceksiniz. Eğer mücadele azmini diri tutar ve (Allah'tan) korunursanız, işte bu yaptığınız büyük işlerden sayılır.

187- Allah bir zamanlar, kendilerine kitap verilmiş olanlardan,  onu insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz diye söz almıştı. Onlar, buna rağmen sözlerinde durmayıp,  sözlerini arkalarına atarak az bir bedele sattılar. Onların bu satışın karşılığında aldıkları ne kötüdür.

188- Hesap etmeyesin ki, getirdikleri(kötülükler) ile sevinen, yapmadıkları (iyilikler) ile övülmeyi sevenler, evet hesap etmeyesin ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Acı azap onlar içindir.

189- Göklerin ve yerin yönetim ve tasarruf  hakkı Allah'ındır. Allah her şeye güç yetirendir.

190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, temiz akıl sahipleri için deliller vardır.

191-192-193- 194-  Onlar, ayakta olduğu, oturduğu, ve yanı üstü yattığı halde (yani her durumda), Allah'ı anarak göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki): "Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın. Sen her türlü eksik ve kusurdan uzaksın. Bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, sen kimi ateşe girdirirsen, şüphesiz ki sen onu rezil bir duruma düşürmüşündür. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur. Rabbimiz şüphesiz ki biz, "Rabbinize inanın" (diyerek) inanmaya davet eden bir davetçiyi işittik. Onun çağrısı üzerine inandık. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, yaptığımız kötü işleri bizden ört, bizim canımızı iyi ve erdemliler ile birlikte al.Rabbimiz, bize elçilerine (itaat karşılığı) vaat ettiğin(cennet)i ver. Kalkış gününde bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki sen vaadinden dönmezsin".

195- Rableri de onların dualarına şöyle cevap verdi: Şüphesiz ki ben, sizden erkek veya kadın olsun, çalışanın çalışmasını boşa çıkarmam. Çalışmasının karşılığını almakta birbirinize göre bir farklılığınız yoktur. Göç edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğrayanların, savaşanların, öldürülenlerin, yaptıkları kötü işleri onlardan örtecek, Allah katından yapılan çalışmaların karşılığı olarak, altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim.
Yapılan çalışmaların karşılığının güzeli Allah katındadır.

196- 197- O inkarcıların (refahtan şımarmış bir halde hayat sürerek) şehirlerde dolaşması seni aldatmasın. (Böyle bir yaşam sürmeleri) Az bir faydalanmadır, sonrasında ise varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir yataktır.

198- Ancak Rablerinden korunanlar için, Allah katından bir ikram olarak, orada ölüm görmemek üzere kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olanlar, iyi ve erdemliler için hayırlıdır.

199- Kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdiklerinden öylesi vardır ki, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar, Allah'a karşı itaatkardırlar, Allah'ın ayetlerini  az bir bedele satmazlar. İşte onların mükafatları Rableri katındadır. Şüphesiz Allah hesabı pek çabuk görendir.

200- Ey inananlar, arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için, zorluklara dayanın ve mücadele edin, zorluklara dayanmak ve mücadele etmekte (düşmanlarınızı) geçin, (düşmana karşı) her an hazır vaziyette olun, Allah'tan korunun.

15 Temmuz 2018 Pazar

BAKARA SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim. 

2- Kendisinde şüphe olmayan şu kitap, korunanlar için yol göstericidir.

3- O korunanlar ki, içtenlikle inanırlar ve kulluk görevlerini* ayakta tutarlar ve onlara rızık olarak verdiklerimizden (hayır yolunda) harcarlar. 

* Bu ayete bütün mealler (istisnalar hariç) Namazı dosdoğru kılarlar şeklinde anlam vermiş olmaları, Salat kavramının geniş bir anlama sahip olması gerçeğini bir kenara itmektedir. Bu kavram namazı da içine alan daha geniş bir anlama sahip olduğu için, bu anlamın genişliğini meale yansıtmaya çalıştık. Yukimunessalate kelimesine verdiğimiz bu anlamı, Meryem s. 59. ayetini dikkate alarak tercih ettik. Ayrıca Mekke döneminde inen ayetlerde geçen Salat kavramının müşrikler tarafından içinin boşaltılmış olmasını haber veren ayetler, böyle bir anlamı vermemizdeki etkenlerden birisidir.

4- Ve o kimseler ki sana indirilene ve senden önce indirilen(ler)e inanırlar. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar.

5- İşte onlar, Rablerinin bir yol göstericiliği üzerindedirler. Ve işte onlar, arzuladıklarına kavuşacak olanlar onlardır.

6- Şüphesiz ki inkar edenleri ha uyarmışın ha uyarmamışın onlar için aynıdır. Onlar inanmazlar.

7- Allah onların kalplerini ve (gerçeği) işitme yetilerini (bir daha açılmamak üzere) mühürlemiştir. (Gerçeği) görme yetilerinin üzerinde ise bir perde vardır. Büyük azap onlar içindir.

8- (Medine'deki) insanların bazıları, "Biz Allah'a ve ahiretin gününe inandık" diyorlar. Oysa onlar inanmış değillerdir.

9- Allah'ı(n elçisini)* ve inanmış olanları aldatıyorlar. Oysa kendilerinden başkalarını aldatmıyorlar. Bunun şuurunda değiller. 

* 9. ayette (elçisini) şeklinde açtığımız parantezin gerekçesi; Aldatma fiilinin Allah'a nispet edilerek kullanılmasının nedeni Allah'ın elçisine edilen muamelenin Allah'a edilmiş gibi olmasından ötürüdür. Ayrıca Fetih s. 10. ayetinde Allah'ın elçisine yapılan biatın Allah'a yapılmış gibi beyan edilmesi bu parantezi açmamızın gerekçelerinden birisidir (Nisa s. 80). 

10- Kalplerinde bozukluk vardır. Bundan ötürü Allah onların bozukluklarını artırmıştır. Yalanlamakta olduklarından ötürü acı azap onlar içindir.

11- Onlara, "Bu topraklarda bozuculuk yapmayın" denildiği zaman onlar, "Biz ancak ve ancak düzelticileriz" dediler.

12- İyi bilin ki şüphesiz onlar, onlar bozuculardır, ancak bunun şuurunda değiller.

13- Onlara, "(İnanmış) insanların inandığı gibi siz de inanın" denildiği zaman onlar, "Kıt akıllıların inandığı gibi mi inanalım?" dediler. İyi bilin ki şüphesiz onlar, onlardır kıt akıllılar, ancak (böyle olduklarını) bilmiyorlar.

14- İnanmış olanlarla karşılaştıkları zaman, "Biz inandık" dediler. Şeytanları ile başbaşa kaldıkları zaman ise, "Şüphesiz ki biz sizin yanınızdayız, biz ancak ve ancak onlar alay edicileriz" dediler.

15- Allah, alay etmelerinin karşılığını onlara verecektir*, taşkınlıkları içinde (bir müddet) bocalamaları için süre tanımaktadır.

*15. ayette geçen Allahü yestehziu bihim cümlesinin bir çok mealde motamot bir tercüme ile, Allah onlarla alay eder şeklinde çevrilmesine karşılık, bizim bu şekilde çevirmemizin gerekçesi, Arapların işlenen bir suça verdikleri karşılığı aynı kelime ile ifade etmek bir üsluba sahip olmalarındandır. Arap şair Amr Bin Külsüm'ün şu beyitinde olduğu gibi: Dikkat edin kimse bize karşı bir cahillik etmesin, bu sefer cahillerin cahilliklerinden daha fazla cahillik ederiz. Şura s. 40 ayeti olan Bir kötülüğün cezası onun benzeri bir kötülüktür, Arapların kullandığı bu üslubun ayete yansımış halidir. 

16- İşte onlar, doğru yolu karşılık olarak vererek sapkınlığı satın almışlardır. Bu ticaretleri onlara fayda sağlamadı ve doğru yolu bulamadılar.

17- Onların örneği, ateş yakanın örneği gibidir. (Ateş) etrafını aydınlattığı zaman, Allah onların ışıklarını giderdi ve onları göremez bir halde karanlıklara terk etti.

18- Sağır, dilsiz, kördürler artık dönmezler.

19- Veya (onların örneği) içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek bulunan gökten boşalan yağmura tutulmuş, çakan yıldırımlardan dolayı ölüm endişesine tutularak, parmaklarını kulaklarına tıkayanlar(ın örneği) gibidir. Allah inkarcıları çepeçevre kuşatıcıdır.

20- Şimşek neredeyse onların görmelerini alıverecek. (Şimşek) onları her aydınlattığında, onun aydınlığında yürüdüler. Üzerlerine karanlık çöktüğünde ise dikilip kaldılar. Eğer Allah dilemiş olsaydı işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Hiç şüphesiz Allah her şeyin üzerine güç yetiricidir.

21- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki korunabileseniz.

22- O'ki sizin için yeryüzünü döşek, gökyüzünü ise tavan* yaptı. Ve gökten su indirdi. Onunla size rızık olmak üzere ürünlerden çıkardı. Artık sizler Allah'a (benzer hiçbir şey olmadığını), bildiğiniz halde denkler kılmayın.

* Tavan anlamını verme gerekçemiz, Enbiya s. 32. ayetine istinadendir. 

23- Eğer kulumuza indirmekte olduğumuzdan şüphe içinde iseniz, haydi siz de eğer doğrulardan iseniz onun örneğinden olan bir sure getirin ve Allah'ın aşağısından olan şahitlerinizi de çağırın.

24- Eğer bunu yapamazsanız ki asla yapamazsınız, artık yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun. O, inkarcılar için hazırlanmıştır.

25- İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara, onlar için mutlaka altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Her ne zaman rızık olarak oradaki üründen faydalandırılsalar, "Bu daha önce faydalandırıldığımızdandır" dediler. (Bu ürün) onlara (dünyada tattıklarına) benzer olarak verildi. Onlar için orada tertemiz eşler vardır. Ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

26- Şüphesiz ki Allah, bir sivrisineği de ondan (küçüklük bakımından) daha üstün olanını da örnek olarak vermekten çekinmez. İnanmış olanlara gelince bu örneğin Rablerinden bir gerçek olduğunu şüphesiz bilirler. İnkar etmiş olanlara gelince ise onlar "Allah bu örnekle neyi amaçlamıştır?" derler. Allah bununla çoklarını saptırır, çoklarını da doğru yola iletir. Bununla itaatten çıkanlardan başkasını saptırmaz.

27- O itaatten çıkanlar ki, Allah'ın sözünü kayıt altına alınmasından sonra bozarlar ve Allah'ın sürekli olmasını istediği şeyi (yakınlık ilişkilerini) keserler ve yeryüzünde bozuculuk yaparlar. İşte onlar, zarara uğrayanlar onlardır.

28- Allah'a karşı nasıl nankörlük edebiliyorsunuz?. Sizler ölüler olduğunuz halde iken sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek sonra sizi yine diriltecek, sonra O'na döndürüleceksiniz.

29- O'ki yeryüzünde olanların tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe yönelerek onu yedi gök olarak düzenledi. Ve O her şeyi bilicidir.

30- Bir zamanlar senin Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde birbirinin yerine geçecek olanı*  var edeceğim" demişti de (melekler), "Biz senin övgünle tesbih etmekte, senin şanını gereği gibi yüceltmekte iken, orada bozuculuk yapacak kanlar akıtacak olanı mı var edeceksin?" demişlerdi. (Allah'ta meleklerin bu sözlerine karşılık) "Şüphesiz ki daha iyi bilirim, siz bilmezsiniz" demişti.

(*)- 30 ayette geçen Halifeten kelimesine, Birbirinin yerine geçmek anlamını verme sebebimiz için bakınız Yunus s. 14-73, Araf s. 69- 74. Bu ayetlerde geçen kelime, helak edilenlerin yerine geçenler için kullanılmaktadır. Helak edilen kavimler ile ilgili ayetlere dikkat ettiğimizde, helakı hak eden toplumların yerine, başka toplumlar geçmiştir. Sünnetullah gereği, kan döken ve bozuculuk yapan bir topluluk mutlaka helak edilir ve yerine bir başka topluluk gelir.

31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretmiş ve sonra o(isimlere sahip ola)nları meleklere arz ederek, "Eğer doğrulardan iseniz bana şunların isimlerini haber verin" demişti.

32- (Melekler), "Sen her türlü eksik ve kusurdan münezzehsin, biz de senin öğrettiğinden başka bilgi yoktur, şüphesiz ki sen bilici ve doğru karar vericisin" demişlerdi.

33- (Allah) "Ey Adem onlara, onların isimlerini haber ver" demişti de, (Adem) onlara isimleri haber verdiğinde (Allah meleklere), "Ben size göklerin ve yerin görünmeyenini gerçekten ben daha iyi bilirim, her ne açıklıyorsunuz ve her ne gizliyorsunuz ben daha iyi bilirim dememiş miydim?" demişti.

34- Bir zaman meleklere "Adem'e secde edin" demiştik de, onlar da İblis hariç hemen secde etmişlerdi. O, (secde etmekten) kaçınmış, büyüklenmiş ve inkarcılardan olmuştu.

35- Ve (Adem'e) "Ey Adem sen ve eşin cennette yerleş ve ikiniz orada dilediğiniz yerden yeyin ve ikiniz bu ağaca yaklaşmayın, yaklaştığınız takdirde ikiniz yanlış yapanlardan olursunuz" demiştik.

36- Derken şeytan ikisini ağaca yaklaşmama emrine riayet etmekten kaydırmış ve böylelikle ikisini içinde bulundukları yerden çıkarmış, ve biz de "Birbirinize düşman olarak inin, sizin için (bundan sonra) yeryüzünde belirli bir vakte kadar yerleşim ve faydalanma vardır" demiştik.

37- Bunun üzerine Adem, Rabbinden kendisine ilka edilen kelimeleri almış, böylelikle Rabbi ona (lütuf ile) dönmüştü. Şüphesiz ki O, daima (lütufla) çokça dönendir bağışlayıcıdır.

38- (Biz de onlara) "Toplu halde oradan inin, eğer benden yol gösterici gelir de kim benim yol göstericime uyduysa artık onlara ne korku vardır, onlar ne de üzüleceklerdir" demiştik.

39- Onlar ki inkar ettiler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır  onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

40- Ey İsrail'in oğulları, size lutfettiğim nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü tam olarak yerine getirin ki, ben de size verdiğim sözü tam olarak yerine getireyim ve yalnızca benden sakının.

41- Ve yanınızda olanı doğrulayıcı olarak indirdiğime inanın ve onu inkar eden öncü olmayın. Ve ayetlerimi az bir değere satmayın ve yalnızca benden korunun.

42- Ve gerçeği gerçek olmayan ile örtmeyin. Bildiğiniz halde gerçeği saklamayın.

43- Kulluk görevlerinizi ayakta tutun, maddi ve manevi arınmayı yerine getirin. Boyun eğenlerle birlikte boyun eğin.

44- Kitabı okuduğunuz halde, insanları erdemli olmayı emredip te kendinizi unutuyor musunuz?. hala aklınızı kullanmaz mısınız?.

45- Direnerek mücadele etmek ve kulluk görevlerinizi ayakta tutmak suretiyle yardım isteyin. Şüphesiz ki bu gönülden yalvaranlardan başkasına ağır gelir.

46- O gönülden yalvaranlar ki, Rablerine kavuşacaklarına ve O'na dönücüler olduklarına kesin kanaat sahibidirler.

47- Ey İsrail'in oğulları, size lutfettiğim nimetimi ve sizi Firavun ve ordusuna* karşı üstün kıldığımı hatırlayın.

*- 47. ayette geçen El Alemine kelimesine Firavun ve ordusu şeklinde anlam verme sebebimiz, bu kelimenin anlamını konu bütünlüğü içinde bulmasından dolayıdır. 49. 50. ayetlerde hatırlatılan bu üstünlüğün, Firavun ve ordusuna karşı olduğu görülmektedir.
 
48- Öyle bir güne karşı korunun ki (o günde) kimsenin kendisinden başka bir şey karşılığı olmaz. Ve ondan şefaat kabul edilmez ve ondan fidye de alınmaz ve onlar yardım da olunmazlar.

49- Bir zaman, oğullarınızı boğazlamak, kadınlarınızı sağ bırakmak suretiyle size azabın kötüsünü reva gören Firavun ordusundan* sizi kurtarmıştık. Bunda sizin için Rabbinizden büyük lütuf vardı.

*- Ali Fir'avne kelimesine Firavun ve ordusu anlamı verme sebebimiz, 50. ayette suda boğulanların onlar olmasındandır.

50- Bir zaman sizin için denizi yarmış, sizi böylelikle kurtarmış, Firavun ordusunu siz onlara bakmakta iken boğmuştuk.

51- Ve bir zaman Musa ile kırk geceliğine sözleşmiştik. Sonra onun ardından sizler buzağıyı (ilah) edinerek yanlış yapanlar olmuştunuz.

52- Sonra bunun ardından şükretmeniz için sizi cezalandırmaktan geçmiştik.

53- Ve bir zaman Musa'ya, doğru yolda yürümeniz için doğru ile yanlış ayıran kitabı vermiştik.

54- Ve bir zaman Musa topluluğuna, " Ey topluluğum, şüphesiz ki sizler buzağıyı (ilah olarak) edinmek sureti ile kendinize karşı yanlış yaptınız. Haydi sizi en güzel şekilde yaratanınıza (itaatle) dönün, (itaatle) dönmeyenlerinizi öldürün*. Böyle yapmanız sizi en güzel şekilde yaratanınızın katında daha hayırlıdır.Allah size (lütufla) döndü. Şüphesiz ki O, daima (lütufla) çokça dönendir bağışlayıcıdır. demişti.

*- 54. ayete böyle bir anlam verme gerekçemiz, ayet içinde geçen Faktülü (öldürün) kelimesinin, Kur'an içinde geçtiği hiç bir ayette mecazi anlamda kullanılmamış olmasıdır. Hakiki anlamı dikkate alınarak verilen bir mealde Kendinizi öldürün olarak ortaya çıkan anlamın düşük olması bizi, bazı tefsirlerde geçen yorumları dikkate almaya yönelterek, kelimeye mecazi bir anlam vermememize, ve tevbe edenlerin tevbe etmeyenleri öldürmesi gerektiği şeklinde bir anlam vermeye yöneltmiştir. Her mealin neticede bir yorum olduğu hata ve yanlıştan uzak olmadığı unutulmamalıdır.

55- Ve bir zaman Musa'ya, "Ey Musa, Allah'ı açıkça görünceye kadar biz sana asla inanmayacağız" demiştiniz de bundan dolayı sizi bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.

56- Sonra ölümünüzün ardından, şükretmeniz için sizi diriltmiştik.

57- Üzerinize bulutu gölge yapmış, üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirmiş, size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin demiştik. Onlar yaptıkları yanlışı bize değil, kendilerine karşı yapmaktaydılar.

58- Ve bir zaman, "Şu şehre girin, orada dilediğiniz yerden bolca yeyin, kapısından secde eder halde (itaat etmiş olduğunuz halde) girin ve "Hatalarımızı bağışla" deyin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım, iyilik edenlere karşılığını artıracağız" demiştik.

59- Fakat yanlış yapanlar onlara denilmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Buna karşılık biz de o yanlış yapanların üzerine itaatten çıkmış olmalarından dolayı gökten sarsıcı azap indirmiştik.

60- Ve bir zaman Musa, topluluğu için su istemişti de ona "Asanı taşa vur" demiştik. Vurması, sonucunda taştan oniki göze halinde su fışkırmış, bütün insanlar su içecekleri yerlerini bilmişti. Allah'ın rızkından yeyin için yeryüzünde bozucular olarak karışıklık çıkarmayın (demiştik).

61- Ve bir zaman siz, " Ey Musa biz tek yemeğe kesinlikle dayanamıyoruz, bizim için Rabbine seslen de toprağın bitirdiği sebze, salatalık , sarmısak, mercimek ve soğanından çıkarsın" demiştiniz de, (Musa) "O hayırlı olanı daha aşağı olanla mı değiştirmek istiyorsunuz?. Mısır'a inin sizin istediğiniz şüphesiz vardır" demişti. (Nankörlüklerinden dolayı) üzerlerine aşağılanma ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan gazaba mahkum oldular. Bunun sebebi şüphesiz ki onların Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, nebilerini haksız yere öldürmelerindendendir. Bu, isyan etmeleri ve aşırı gidiyor olmalarındandır. 

62- Şüphesiz ki inanmış olanlar ve Yahudiler ve Hristiyanlar ve sabiilerden, kim Allah'a ve ahiretin gününe inanmış ve doğru işler yapmışsa onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara ne korku vardır onlar ne de üzüleceklerdir. 

63- Ve bir zaman kayıt altına alınmış sözünüzü sizden almış ve Tur'u tepenize yükseltmiş, size verdiğimizi sıkıca tutun ve onda bulunanı hatırınızda tutun ki korunmuş olasınız (demiştik).

64- Sonra siz bu sözünüzün ardından yüz çevirmiştiniz. Eğer Allah'ın sizin üzerinizdeki nimeti ve merhameti olmasaydı, kesinlikle zarara uğrayıcılardan olurdunuz.

65- And olsun ki sizden Cumartesi'de aşırı gitmiş olanları bildiniz. Onlara "Azarlanıp kovalanan maymunlar olunuz"demiştik.

66- Böylece bunu şahit olanlara ve sonradan gelenlere ibret verici bir ceza ve korunanlar için öğüt olarak yapmıştık.

67- Bir zaman Musa topluluğuna, "Şüphesiz ki Allah size bir inek boğazlamanızı emrediyor" demişti de (onlar), "Bizi alay konusu mu ediyorsun?" demişler, (Musa'da) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" demişti.
 
68- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de nasıl birşey olduğunu bize açıklasın" demişler, (Musa'da) "Şüphesiz ki O, ne yaşlı ne de körpe, ikisinin arasında olacak diyor. Emrolunduğunuzu hemen yerine getirin" demişti.

69- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de onun rengini bize açıklasın" demişler, (Musa'da) "Şüphesiz ki O, görenlerin içine ferahlık veren sarı bir inektir diyor" demişti.

70- (Onlar) "Rabbine bizim için seslen de nasıl birşey olduğunu bize açıklasın şüphesiz ki inekler bizce birbirine benzeşiyor, Allah dilediyse doğruyu bulanlardan oluruz" demişlerdi.

71- (Musa'da) "Şüphesiz ki O, ne boyunduruk vurulmuş, ne  toprak sürmüş ne de ekin sulamış hiçbir işte kullanılmamış, sarıdan başka renge sahip olmayan bir inektir, diyor" demişti de (onlar), "İşte şimdi bize doğru açıklama ile geldin" demişler ve onu boğazlamışlardı. Neredeyse bunu yapmayacaklardı.

72- Ve bir zaman birini öldürmüştünüz de, suçu birbirinize atmıştınız. Ve Allah gizlemekte olduklarınızı ortaya çıkarandır.

73- Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olay)larının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz. (Muhammed Esed mealinden alıntıdır.)

74- Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaşarak taşlar gibi, hatta taşlardan daha da katılaşmıştı. Şüphesiz ki taşlardan öylesi vardır ki ondan nehirler fışkırır. Ve onlardan öylesi vardır ki, yarılarak ondan su çıkar. Ve onlardan öylesi vardır ki, Allah'ın korkusundan dolayı aşağı yuvarlanır. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

75- Halleri böyle iken size inanacaklarını halâ umuyor musunuz?. Muhakkak ki onlardan bir grup var ki Allah'ın kelamını işitiyorlar, sonra onu iyice anlamalarının ardından bile bile tahrif ediyorlar.

76- İnanmış olanlarla karşılaştıkları zaman, "Biz inandık" dediler. Birbirleri ile başbaşa kaldıklarında ise, "Allah'ın size açtığı şeyleri, Rabbinizin katında onu size karşı delil sunmak için getirsinler diye mi onlara anlatıyorsunuz, halâ aklınızı kullanmaz mısınız?" dediler.

77- Onlar bilmiyorlarmı ki Allah, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da şüphesiz biliyor.

78- Onların içinde kitap (Tevrat) hakkında doğru bilgi sahibi olmayanlar vardır, bildikleri sadece gerçekleşmesi imkansız kuruntulardır. Ve onlar sadece kesin olmayan bilgilere sahiptirler.

79- Yazıklar olsun o kimselere ki elleri ile kitabı yazarlar, sonra da onu az bir değere satmak için "Bu Allah'ın katındandır" derler. Yazıklar olsun onlara elleri ile yazmalarından ötürü ve yazıklar olsun yazdıklarından kazanmakta olduklarına.

80- "Ateş bize sayılı günlerden başka asla dokunmayacaktır" dediler. De ki: "Allah'ın katından bir söz mü aldınız?. Eğer aldıysanız Allah asla sözünden dönmez. Yoksa Allah'a karşı (doğruluğunu) bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?".

81- Hayır, kim bir kötülük kazanmış ve bu hatası onu kuşatmış (halde ölmüş) ise, işte bunlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

82- Onlar ki inandılar ve doğruları işlediler. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır, orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

83- Ve bir zaman İsrail'in oğullarından, Allah'tan başka kimseye kulluk etmeyin ve anne babaya, yakınlık sahiplerine (akrabaya), yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz ve insanlara güzel söz söyleyin ve kulluk görevlerinizi ayakta tutun ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirin diye kayıt altına alınmış söz almıştık. Sonra içinizden azınız hariç yüz çevirmiştiniz. Ve sizler de halâ yüz çevirerek dönenlersiniz.

84- Ve bir zaman, kanlarınızı dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın diye sizden kayıt altına alınmış söz almış, siz de kabul etmiştiniz. Ve sizler halâ buna şahitlik ediyorsunuz.

85- Sonra sizler onlarsınız ki, birbirinizi öldürüyor ve içinizden bir grubu, onlara karşı günah ve düşmanlıkla birbirinize arka çıkarak yurtlarından çıkarıyor ve eğer size esirler olarak gelirlerse onlarla fidyeleşiyorsunuz. Halbuki onları (yurtlarından) çıkarmak haram kılınmıştı. Yoksa siz kitabın (fidye almayı helal kılan) bir kısmına inanıyorsunuz da, (birbirinizi yerinizden çıkarmanızı haram kılan) bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?. Sizden kim böyle yaparsa karşılığı dünya hayatında rezil olmaktır. Kalkış'ın gününde ise azabın en şiddetlisine uğratılacaklardır. Ve Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

86- İşte onlar ahirete karşılık dünya hayatını satın almış olanlardır. Azap onlardan hafifletilmez ve onlar yardım da olunmazlar.

87- And olsun ki Musa'ya kitabı verdik ve onun ardından ard arda elçileri. Ve Meryem oğlu İsa'ya apaçık delilleri verdik ve onu Kudüs'ün Ruhu ile destekledik. Her ne zaman bir elçi size nefislerinizin hoşlanmadığı bir şeyi getirmiş olsa büyüklendiniz, bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyordunuz.

88- "Kalplerimiz (senin çağırdığına karşı) muhafazalıdır" dediler. Hayır inkarlarından ötürü Allah onları uzaklaştırmıştır. Bundan dolayı pek azı inanır.

89- Onlara beraberlerinde olan (Tevrat)ı doğrulayıcı bir kitap geldiğinde, ki gelmeden önce inkarcı (Arap)lara karşı zafer kazanmak istiyorlardı. (Önceden) tanıdıkları (kitap) onlara geldiğinde (bu sefer de) onu inkar ettiler. Artık Allah'ın uzaklaştırması inkarcıların üzerinedir.

90- Allah'ın, kullarından dilediği kimsenin üzerine lütfundan (kitap) indirmesine haset ederek, Allah'ın indirmekte olduğunu inkar etmekle, karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür. Bu yüzden gazap üzerine gazaba mahkum oldular. İnkarcılar için hor ve hakir edici azap vardır.

91- Onlara, "Allah'ın indirdiğine inanın denildiği zaman" onlar, "Biz, bizim üzerimize indirilene inanırız" dediler ve onun ardındakini inkar ediyorlar. Halbuki o , onların beraberinde olanı doğrulayan bir gerçektir. De ki: "Eğer inanmış kimseler iseniz daha önce Allah'ın nebilerini ne için öldürüyordunuz?"

92- And olsun Musa size apaçık delilleri getirmiş, onun (Tur'a çıkmasının) ardından buzağıyı (ilah) edinmiştiniz. Sizler işte böyle yanlış yapanlarsınız.

93- Ve bir zaman kayıt altına alınmış sözünüzü sizden almış ve Tur'u tepenize yükseltmiş, size verdiğimizi sıkıca tutun ve dinleyin (demiştik). (Bu emre rağmen) "İşittik ve isyan" demişler ve kalplerine buzağı (sevgisi) yerleştirilmişti. De ki: "Eğer inanmışlar iseniz inancınız size ne kötü şeyi emrediyor".

94- De ki: "Eğer ahiretin yurdu Allah'ın katında (Yahudi olmayan) insanların dışında size özel ise, öyleyse eğer doğrulardan iseniz hemen ölümü temenni edin."

95- Ellerinin önceden sundukları sebebiyle, onu ebedi olarak asla temenni etmezler. Allah yanlış yapanları bilicidir.

96- Onları kesinlikle, yaşamaya karşı ortak koşmakta olanlardan bile, insanların en hırslısı olarak bulacaksın. Her biri bin sene ömür verilmesini ister. Halbuki bu ömür verilmesi isteği onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah onların yapmakta olduklarını görücüdür.

97- De ki: "Kim Cibril'e düşman ise, ki o önündekini doğrulayıcı, inananlar için yol gösterici ve müjdeci olanı Allah'ın izini ile senin kalbine indirmiştir."

98- Kim, Allah'a ve meleklerine ve elçilerine ve Cibril'e ve Mikal'e düşmansa, şüphesiz ki Allah'ta inkarcılara düşmandır.

99- And olsun ki sana apaçık ayetler indirdik. Onları itatten çıkanlardan başkası inkar etmez.

100- Her ne zaman bir sözleşme yaptılarsa onlardan bir grup onu attı. Hayır onların hiçbiri inanmazlar.

101- Onlara Allah katından beraberlerinde olanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde, kitap verilmiş olanlardan bir grup sanki bilmiyorlamış gibi Allah'ın kitabını arkalarına attı.

102- Ve o (insan) şeytanların Süleyman'ın yönetimi hakkında okuduklarına uydular. Süleyman inkarcı olmadı, ancak o (insan) şeytanlar inkarcı oldular. Onlar insanlara, sihri ve Babil'de güç sahibi* iki olan Harut veMarut'a indirileni öğretiyorlardı. Ve o ikisi "Biz (sizler için) ancak ve ancak denemeyiz sakın inkar etme" demedikçe bir kimseye dahi hiçbir şey öğretmiyorlardı. O ikisinden onunla karı ve kocanın arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Allah'ın bilgisi olmadıkça onlar, onunla bir kimseye dahi zarar verici değillerdi. Onlar kendilerine zarar verecek fayda vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı. And olsun ki onlar (insan şeytanlar) kim onu (sihri) satın aldıysa onun ahirette (güzel) pay sahibi olmayacağını bildiler. Kendilerini onunla sattıkları şey ne kötüdür. Keşke biliyor olsalardı. 

(*)-102. ayet içinde geçen Melekeyn  kelimesine Elçi anlamı verme gerekçemiz, Harut ve Marut'un bildiğimiz anlamda iki melek anlamı verildiğinde ortaya çıkan problemlerin, bu ayetin Kur'an içinde birbirinden çok farklı biçimde anlaşılan bir ayet durumuna düşürmesidir. Bu konu ile ilgili açıklama dipnot olarak değil, ayrı bir makale halinde blogumuzda mevcuttur.

103- Şayet onlar inanmış ve korunmuş olsalardı, Allah'ın katındaki karşılığı daha hayırlı olurdu. Keşke biliyor olsalardı.

104- Ey inanmış olanlar, "Bize çobanlık et" demeyin, "Bizi kolla gözet" deyin ve dinleyin. İnkarcılar için acı azap vardır.

105- Ne kitabın ehlinden olan inkarcılar ve ne de ortak koşanlar, size Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini istemezler. Oysa Allah kitap ve elçiliği* dileyeceği kimseye ayrıcalık tanır. Allah büyük lütuf sahibi olandır. 

* Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme nedenimiz, Zuhruf s. 32. ayetine istinadendir.

106- Ondan daha hayırlısını getirmedikçe, ayetten bir hükmü yürülükten kaldırmaz veya unutturmayız. Şüphesiz ki Allah herşeyin üzerine güç yetiricidir.

107- Göklerin ve yerin yönetim ve tasarruf hakkının şüphesiz ki Allah'a ait olduğunu bilmiyor musun?. Sizin için onun aşağısından ne bir sahip çıkan koruyucu ne de bir yardımcı yoktur.

108- (Ey Yahudiler) yoksa siz bundan önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi (size de gönderilmiş olan) elçinizi de sorguya çekmek mi istiyorsunuz?. Kim inanmayı inkar ile değiştirirse kesinlikle yolun düzgün olanından sapmıştır.

109- Kitabın ehlinden olanlardan bir çoğu, onlara doğru ve gerçek inanç açıkça belli olduktan sonra, içlerindeki hasetten ötürü inanmanızdan sonra sizi inkarcılar olarak geri döndürmeyi istedi. Artık o (elçi), Allah'ın emrini getirinceye kadar (şimdilik) onlara karşılık vermekten vazgeçin ve müsamaha gösterin. Şüphesiz ki Allah herşeyin üzerine güç yetiricidir.

110- Ve kulluk görevlerinizi ayakta tutun ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirin. Kendiniz için hayırdan ne gönderirseniz, Allah'ın katında onu bulursunuz. Şüphesiz ki Allah, yapmakta olduklarınızı görücüdür.

111- (Yahudiler) "Cennete Yahudilerden", (Hristiyanlar da cennete) "Hristiyanlardan başkası asla giremez" dediler. Bu onların gerçekleşmesi imkansız kuruntularıdır. (Onlara) de ki: "Eğer doğrulardan iseniz sağlam olan kanıtınızı getirin". 

112- Hayır, kim iyilik işleyici olarak yüzünü Allah'a teslim etmişse, onun için Rabbinin katında mükafatı vardır. Onlara ne korku vardır onlar ne de üzüleceklerdir. 

113- Yahudiler, "Hristiyanlar hiçbir şey üzerinde değildir" dedi. Hristiyanlar, "Yahudiler hiçbir şey üzerinde değildir" dedi. Oysa onlar kitabı okuyorlar. (Kitabı) bilmeyenler (Müşrikler) de onların dedikleri gibi dedi. Artık Allah ihtilaf etmekte olduklarından dolayı kalkışın gününde aralarında hüküm verecektir.

114- Allah'ın mescitlerinde onun isminin anılmasını yasaklamış ve onların harap olması için çalışmış olan kimseden, daha yanlış yapan kimdir?. Onlar için oralara ancak korkanlar olarak girmekten başkası yoktur. Onlar için dünyada rezillik vardır ve onlar için ahirette büyük azap vardır.

115- Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz ki Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

116- "Allah çocuk edindi" dediler. O'nu tenzih ederiz. Hayır, göklerde ve yerde olanlar O'nundur, hepsi O'na gönülden bağlıdırlar.

117- Göklerin ve yerin örnek bir model olmadan yaratıcısıdır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece ""Ol" der, o da oluverir.

118- Bilmeyen (müşrik) ler, "Allah bizimle konuşmalı veya bize (gözle görülen) bir ayet gelmeli değil miydi?" dedi. Kendilerinden önceki kimseler de onların dedikleri gibi dedi. Kalpleri birbirine benzeşti. Kesin inananlar için biz ayetlerimizi mutlaka açıkladık.

119- Şüphesiz biz seni gerçekle müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ateşin arkadaşlarından sen sorumlu tutulmayacaksın.

120- Ne Yahudi ne de Hristiyanlar, onların ortak değerlerine uymadıkça senden razı olmaz. (Onlara) de ki: " Şüphesiz Allah'ın yol göstericiliği(en doğru) yol göstericiliğin kendisidir". Eğer sana gelen bu bilgiden sonra, onların keyfi arzularına uyacak olursan, Allah'tan sana ne bir sahip çıkan koruyucu ve ne de bir yardımcı yoktur.

121- Kendilerine kitap verdiklerimiz, o kitabı takip etmek suretiyle, onu okumanın hakkını vermiş olurlar. İşte onlar ona inananlardır. Ve kim onu inkar ederse işte onlar onlardır zarar uğrayanlar.

122-  Ey İsrail'in oğulları, size lutfettiğim nimetimi ve sizi Firavun ve ordusuna* karşı üstün kıldığımı hatırlayın. 123-

*- 47. ayette geçen El Alemine kelimesine Firavun ve ordusu şeklinde anlam verme sebebimiz, bu kelimenin anlamını konu bütünlüğü içinde bulmasından dolayıdır. Bu surenin 49. 50. ayetlerde hatırlatılan bu üstünlüğün, Firavun ve ordusuna karşı olduğu görülmektedir.

123- Öyle bir güne karşı korunun ki (o günde) kimsenin kendisinden başka bir şey karşılığı olmaz. Ve ondan fidye kabul edilmez ve ona şefaat fayda vermez ve onlar yardım da olunmazlar.

124- Bir zaman Rabbi, İbrahim'i bir takım kelimeler(den oluşan emirler) ile zorlu bir denemeye tabi tutmuş, o da onları (yerine getirerek) tamamlamış, (Rabbi ona) "Şüphesiz ki ben seni insanlara önder yapıcıyım" demiş, (O'da Rabbine) "Soyumdan da (önderler yap)" demiş, (Rabbi de ona) "Yanlış yapanlar benim sözüme nail olamazlar" demişti.

125- Biz Kabe'yi insanlar için güvenli bir bölge, tevhit inancının merkezi olarak tahsis etmiş; İbrahim'in bu makamının tevhit inancına uygun bir şekilde ibadet yeri olarak benimsenmesini emretmiş, bizzat İbrahim ve oğlu İsmail'den Kabe'yi her türlü şirkten muhafaza etmeleri ve orayı hac ve diğer ibadetler için gelen yerli yabancı herkese açık bir tevhit makanı olarak korumaları doğrultusunda onlardan söz almıştık. *

(*) Bakara s. 125. ayetinin meali, Hasan Elik tarafından yapılan Tevhit Mesajı adlı Kur'an çevirisinden alıntı yapılmıştır.

126- Bir zaman İbrahim, "Rabbim burasını güvenli belde yap, halkını onlardan Allah'a ve ahiretin gününe inanmış olanlarını ürünlerden rızıklandır" demiş, (Rabbi de) "İnkar etmiş olanı da az süre faydalandıracağım, sonra onu ateş'in azabına zorlarım ve orası ne kötü dönüş yeridir" demişti.

127- 128- 129- Bir zaman İbrahim, Ev'den (Kabe'den) temelleri yükseltiyor ve İsmail'de (yükseltiyordu) "Rabbimiz bizden kabul et, şüphesiz ki sen  işitici bilicisin.Rabbimiz ikimizi sana teslim olanlardan yap ve soyumuzdan da sana teslim olan topluluk yap ve bize (Kabe ile ilgili yapmamız gereken) kulluk görevlerimizi göster ve bize (lütuf ile) dön. Şüphesiz ki sen (lütufla) çokça dönensin bağışlayıcısın. Rabbimiz onlara içlerinden senin ayetlerini okuyacak ve onlara kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğretecek ve onları arındıracak bir elçi gönder. Şüphesiz ki sen güçlüsün doğru karar vericisin".

130- İbrahim'in ortak değerinden, kendisini kıt akıllı hale getirenden başka kim yüz çevirir?. And olsun ki biz onu dünyada seçtik, ahirette ise o doğru kimselerden olacaktır.

131- Bir zaman Rabbi ona "Teslimiyet göster" demiş, o da "Alemlerin (Yerin göklerin ve ikisi arasındakilerin) Rabbine teslimiyet gösterdim" demişti.

132- İbrahim bunu oğullarına da emretti ve Yakup ta (oğullarına aynı şekilde), "Ey oğullarım şüphesiz ki Allah size bu dini seçti, artık siz teslim olmuşlardan başka şekilde ölmeyin" (diye emretti).

133- Yoksa siz (Ey Yahudi ve Hristiyanlar), ölüm Yakub'a hazır olduğunda şahitlerden miydiniz?. Oğullarına, "Ben (im ölümüm)den sonra kime kulluk edeceksiniz?" demişti de, (oğulları) "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahına, bir tek ilah olarak ona kulluk edeceğiz. Biz O'na teslim olmuşlarız" demişlerdi.

134- O topluluk geldi geçti. Onların kazandığı onlar için, sizin kazandığınız ise sizler içindir. Ve siz onların yapmakta olduklarından sorulmazsınız (bir pay sahibi olmazsınız).

135- "Yahudi ve Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız" dediler. De ki: " Hayır, fıtratı bozulmamış olan İbrahim'in ortak değerine (uyarak doğru yolu buluruz).

136- Deyin ki: "Biz Allah'a ve bize indirilmiş olana ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve torunlara indirilmiş olana ve Musa'ya ve İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilmiş olana inandık.Onlardan birinin bile arasında ayrım yapmayız. Biz O'na teslim olmuşlarız".

137- Eğer O'na sizin inandığınızı gibi inandılarsa muhakkak ki doğru yolu bulmuşlardır, eğer yüz çevirdilerse onlar ancak ayrılık içindedirler. Allah onlara karşı sana kafi gelecektir. O, işiticidir bilicidir.

138- Allah'ın boyası, boyası Allah'tan daha güzel olan kimdir?. Ve biz O'na kulluk edenleriz.

139- O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, Allah hakkında bizimle mi tartışıyorsunuz?. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız ise sizedir. Ve biz O'na katışıksız bağlanmışlarız.

140- Yoksa siz, "Şüphesiz ki İbrahim ve İsmail ve İshak ve Yakub ve torunları, Yahudi veya Hristiyandır" mı diyorsunuz?. De ki: "Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah'mı?.". Yanındaki bir şahitliği Allah'tan gizlemiş olandan daha yanlış yapan kimdir?. Allah, yapmakta olduklarınızda habersiz değildir.

141- O topluluk geldi geçti. Onların kazandığı onlar için, sizin kazandığınız ise sizler içindir. Ve siz onların yapmakta olduklarından sorulmazsınız (bir pay sahibi olmazsınız).

142- İnsanlardan bazı kıt akıllılar, "Onları üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da Allah'ındır.O, dileyeceği kimseyi doğru yola iletir".

143- Sizi böylelikle aşırılıklardan uzak bir topluluk yaptık ki insanlar üzerine şahitler olasınız, elçi de sizin üzerinize şahit olsun. Senin üzerinde bulunduğun (Kabe'yi), elçiye uyan ile iki ökçesi üzerinde geri döneni bilmekten başka nedenle kıble yapmadık. Ve bunu yapmamız Allah'ın yol göstericiliği üzerinde olanlardan başkalarına ağır geldi. Allah sizin inanmanızı göz ardı edecek değildir. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı muhakkak şefkatlidir bağışlayıcıdır.

144- Biz senin yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz. Şimdi seni razı olacağın bir kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Her nerede olursanız olun, yüzlerinizi onun tarafına çevirin. Kitap verilmiş olanlar bunun Rablerinden  bir gerçek olduğunu kesin olarak biliyorlar. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

145- And olsun kitap verilmiş olanlara bütün delilleri getirmiş olsan da, senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uyacak değillerdir. Ve eğer sana gelmiş olan bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, o takdirde şüphesiz ki sen kesinlikle yanlış yapanlardansın.

146- Kendilerine kitap verilmiş olanlar, onu (Mescid-i Haram'ın kıble olduğunu)* oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Şüphesiz ki içlerinden bir grup gerçeği bilmekte oldukları halde kesinlikle gizliyorlar. 

(*) Bu ayeti bir çok meal (Muhammed'i) şeklinde bir parantez açarak çevirmesine rağmen, ayetin bağlamı kıble konusu ile alakalı olduğu için o şekilde açılan parantezlerin bağlama uymadığını düşünmekteyiz.

147- Gerçek Rabbindendir, artık kuşkuya kapılanlardan olma.

148- Herkesin yüzünü çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız Allah sizi topluca bir araya getirecektir. Şüphesiz ki Allah her şeye güç yetiricidir.

149- Her nereden çıkmış olursan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Şüphesiz ki bu Rabbinden bir gerçektir. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

150- Her nereden çıkmış olursan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız yüzünüzü onun tarafına çevirin ki, içlerindeki yanlış yapanlardan başka insanların size karşı getirebilecekleri bir delili olmasın. Doğru yol üzerinde olabilmeniz ve sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlamam için onlardan korkmayın benden korkun.

151- Bunun için içinizden size, ayetlerimizi okuyan ve sizi arındıran ve size kitabı ve doğruyu yanlış ayırmayı öğreten size bilmediklerinizi öğreten bir elçi gönderdik.

152- Artık beni anın ki bende sizi anayım ve bana şükredin ve bana nankörlük yapmayın.

153- Ey inanmış olanlar, direnerek mücadele etmek ve kulluk görevlerinizi ayakta tutmak suretiyle (Allah'tan) yardım isteyin. Şüphesiz ki Allah, direnerek mücadele edenlerle beraberdir.

154- Allah'ın yolunda öldürülenler için "Ölüler" demeyin. Bilakis onlar diridirler ancak siz bunun şuurunda değilsiniz.

155- Sizi, korkudan ve açlıktan ve canlardan ve mallardan eksiltme ile mutlaka zorlu bir denemeye tabi tutacağız. İsyan etmeden baş etmeye çalışanları müjdele.

156- Onlar ki, kendilerine musibet isabet ettiği zaman, "Biz Allah'a aidiz ve biz ona dönücüleriz" dediler.

157- İşte onlara Rablerinden destekler ve merhamet vardır. Ve işte onlar doğru yolu bulanlardır.

158- Şüphesiz ki Safa ve Merve, Allah'ın alametlerindendir. Kim Ev'i (Kabe'yi) hacc veya umre yaparsa, bu ikisini tavaf etmesinde ona sakınca yoktur. Kim kendiliğinden bir hayır yaparsa, şüphesiz ki Allah, şükrün karşılığını vericidir bilicidir.

159- Şüphesiz apaçık ayetlerden ve doğru yoldan indirdiğimizi, bizim onu insanlara kitapta açıklamamızdan sonra gizleyenler var ya, Allah işte onları uzaklaştırır ve uzaklaştırıcılar da onları uzaklaştırır.

160- Ancak onlar ki (itaatle) döndüler, durumlarını düzelttiler ve (kitabı) açıkladılar, işte onlara bende (lütufla) dönerim. Ben (lütufla) çokça dönenim bağışlayıcıyım.

161- 162- Şüphesiz ki onlar inkar ettiler ve inkarcı oldukları halde öldüler. Allah'ın ve meleklerin ve bütün (inanmış) insanların uzaklaştırması onlaradır. Orada (cehennemde) ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar. Azap onlardan hafifletilmez ve onların yüzlerine bile bakılmaz.

163- Sizin ilahınız tek ilahtır. O'ndan başka ilah yoktur. O, şefkatlidir bağışlayıcıdır.

164- Şüphesiz ki,  göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve insanların menfaatini sağlayan (yüklerle) denizde seyreden gemide ve Allah'ın gökten indirerek ölümünden sonra onunla yeryüzünü dirilttiği su da ve her canlıyı yeryüzünde yaymasında ve rüzgarları değişik yönlerden estirmesinde ve yer ile gök arasındaki boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için işaretler vardır.

165- İnsanlardan bazıları, Allah'ın aşağısından (O'na) denkler edinir, onları Allah'ı sever gibi severler. İnanmış olanların Allah'ın sevgisi ise daha şiddetlidir. O yanlış yapanlar, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının şiddetli olduğunu keşke anlasaydı.

166- Kendilerine uyulmuş olanlar, uymuş olanlardan uzaklaşmış, azabı görmüş ve onlarla olan bağları kesilmiştir.

167- Uymuş olanlar, "Keşke bizim için bir kere daha dönüş olsa da, onların bizden uzaklaştığı gibi biz de onlardan uzaklaşsak" dedi. Allah onlara bu yaptıklarını pişmanlıklar olarak gösterir ve onlar ateşten çıkacak değillerdir.

168- Ey insanlar, yeryüzünde olanlardan helal temiz olarak yeyin. Şeytana ayak uydurmayın. Şüphesiz o size apaçık düşmandır.

169- O size ancak kötülüğü ve hayasızlığı, (doğruluğunu) bilmediğiniz şeyleri Allah'a karşı söylemenizi emreder.

170- Onlara "Allah'ın indirdiğine uyundenildiği zaman,  "Hayır, atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız" dediler. Ataları aklını kullanmayan ve doğru yolda olmayan kimseler olsa bile mi?.

171- İnkarcıların örneği, çobanın sesini işiten ve onu bağırıp çağırma olarak anlayan hayvan sürüsüne benzer. Onlar sağır, dilsiz, kördürler, aklını kullanmazlar.

172- Ey inananlar, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yeyin, eğer sadece ona kulluk ediyorsanız Allah'a şükredin. 

173- O size ancak leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkasının adına kesilmişi haram kılmıştır. Kim ki açlık sebebi ile darda kaldıysa, başka darda kalanın hakkına saldırmamak ve aşırı gitmemek şartı ile bunları yemesinde ona bir günah yoktur. Hiç şüphesiz ki Allah, bağışlayıcı merhamet edicidir.

174- Şüphesiz ki onlar Allah'ın kitaptan indirdiğini gizliyorlar ve az bir değere satıyorlar. İşte onlar karınlarına ateşten başka bir şey yemiyorlar. Allah, kalkışın gününde onlarla konuşmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Acı azap onlar içindir.

175- İşte onlar, doğru yolu karşılık olarak vererek sapkınlığı, bağışlanmayı karşılık olarak vererek azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne de dayanıklıdırlar.

176- Şu sebepten ötürüdür; Allah kitabı gerçekle indirmiştir. Kitap üzerinde ihtilaf edenler, derin bir anlaşmazlık içindedirler.

177- Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz iyi ve erdemli olmak değildir. İyi ve erdemli olmak ancak, Allah'a ve ahiretin gününe ve meleklere ve kitaba ve nebilere inanmak ve mala karşı olan sevgisine rağmen onu yakınlara ve yetimlere ve yoksullara ve yolda kalmışlara ve isteyenlere ve kölelere vermek ve kulluk görevlerini ayakta tutmak ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirmek ve sözleşme yaptıkları zaman sözlerini yerine getirmek ve sıkıntı ve darlık  zamanında dayanmak ve mücadele etmektir. İşte onlar doğru olanlardır, işte onlar korunanlardır.

178- Ey inananlar, (cinayetle) öldürülenler hakkında kısas, sizin üzerinize yazıldı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın (cinayeti kim işlediyse o kısas edilir yerine başkası olmaz). Kim (öldürülenin) kardeşinden (öldürenin) lehine  (kısas hükmünden) vaz geçilmişse, güzel ve uygun bir şekilde ödeme yapmak vardır. Bu Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bu karardan sonra kim haddi aşarsa ona acı azap vardır.

179- Sizin için kısasta hayat vardır. Ey temiz akıl akıl sahipleri umulur ki korunursunuz.

180- Birinize ölüm hazır olduğu zaman, eğer bir mal bırakmış ise ana babaya ve yakınlara güzel ve uygun bir şekilde vasiyet etmesi, korunanlar üzerine bir hak olarak yazıldı.

181- Kim bunu işittikten sonra değiştirirse, bunun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Hiç şüphesiz Allah işitici bilicidir.

182- Eğer bir kimse,  vasiyet edenin haksızlığa meylettiğinden endişelenip aralarını düzelttiyse onun üzerine bir vebal yoktur. Hiç şüphesiz  Allah bağışlayıcıdır  merhamet edecidir.

183- Ey inanmış olanlar, oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi, korunmanız için size de  yazıldı.

184- Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta veya yolculuktaysa, (tutamadıklarını) diğer günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar için ise bir çaresiz doyumu fidye vardır. Kim kendiliğinden hayır işlerse, bu onun için daha hayırlıdır. (Fidye ruhsatına rağmen) eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185- Ramazan ayı ki, insanlar için yol gösterici olan, doğru yoldan apaçık delilleri kapsayan, doğru ile yanlış birbirinden ayıran Kur'an, o ayda indiril(meye başlan)dı.  Sizden kim o aya erişirse orucu tutsun.Sizden kim hasta veya yolculuktaysa, (tutamadıklarını) diğer günlerde tutar. Allah size kolaylık istiyor, zorluk istemiyor. (Bu ruhsatı verme sebebi) sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola ilettiği için onu yüceltmeniz, ve ona şükretmeniz içindir.

186- Kullarım sana benden sorduğunda, şüphesiz ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse onlar da bana cevap versinler, bana inansınlar ki doğruyu bu şekilde bulmuş olsunlar.

187- Oruç gecesinde kadınlarınız ile cinsel ilişki kurmanız size helal kılındı. Onlar sizin için koruyucu bir örtü, siz de onlar için koruyucu bir örtüsünüz. Allah sizin kendinize karşı sadakatsizlik yapabileceğinizi bildi ve size(lütuf ile) döndü ve siz(i cezalandırmaktak)dan vaz geçti. Artık şimdi onlarla (oruç gecelerinde de) cinsel ilişki kurun, Allah'ın sizin üzerinize yazdığını arayın. Gecenin karanlığı ile günün aydınlığı birbirinden ayırt edilinceye kadar yeyin için, sonra orucu geceye tamamlayın. Mescitlerde itikaf halinde olduğunuzda ise kadınlarınızla cinsel ilişki kurmayın. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunlara yaklaşmayın. Allah işte böylece insanlara korunmaları için ayetlerini açıklıyor.

188- Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını günahla yemek için bile bile o mallarınızı yöneticilere aktarmayın.

189- Sana ayın evrelerinden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar  ve hac için vakit ölçüleridir. Evlere arkalarından gelmek (işi usulüne göre yapmamak) erdemli olmak değildir. Erdemli ancak korunan kişidir. Evlere kapılarından gelin (işi usulüne göre yapın). Arzuladıklarınıza kavuşmanız için Allah'tan korunun.

190- Sizinle savaşanlarla siz de Allah'ın yolunda savaşın. Aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah aşırı gidenleri sevmez. 

191- Ve onları yakaladığınız yerde öldürün, sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Onlar sizinle Mescid-i Haram yanında savaşmadıkça, siz de onlarla orada savaşmayın. Eğer onlar sizinle savaşırlarsa, siz de onları öldürün. İnkarcıların karşılığı işte böyledir.

192- Eğer onlar son verirlerse, şüphesiz ki Allah bağışlayacıdır merhamet edicidir.

193- Fitne ortadan kalkıncaya, din Allah'ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer onlar son verirlerse, artık yanlış yapanlardan başkasına düşmanlık yoktur.

194- Haram ay haram aya karşılıktır. Dokunulmazlıklar da karşılıklıdır. Kim size saldırırsa, siz de ona saldırın. Allah'tan korunun, şüphesiz ki Allah korunanlarla beraberdir.

195- Allah'ın yolunda harcama yapın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin, hiç şüphesiz ki Allah iyilik edenleri sever.

196- Hac ve umreyi Allah için yerine getirin. Eğer engellenirseniz kolayca bulabileceğiniz bir kurbanlık gönderin. Gönderdiğiniz kurbanlık yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta veya başından bir rahatsızlığı olan kimse oruç, sadaka veya kurbandan ibaret bir fidye ödemesi gerekir. Engelden kurtulduğunuz zaman, kim hac zamanına kadar umre yapacak olursa, onun da kolayca bulabileceği bir kurban kesmesi gerekir. Şayet böyle bir imkana sahip değilse, hac da üç gün, hac dan döndüğünde ise yedi gün olmak üzere on gün oruç tutar. Bu Mescid-i Haram'a dışarıdan gelenler içindir. Allah'tan korunun, bilin ki onun cezası şiddetlidir.

197- Hac bilinen aylardır. Kim bu aylarda haccı kendisini farz kılarsa bilsin ki, hac da cinsel ilişki, onu yoldan çıkaracak fiiller, ve kavga etmek yoktur. Hayır adına ne yaparsanız Allah onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın hayırlısı korunmaktır. Ey temiz akıl sahipleri benden korunun.

198- (Hac aylarında ticaret yapmak sureti ile) Rabbinizden bi lütuf talep etmenizde herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan sel gibi boşanıp indiğinizde Meşar-ı Haram (Müzdelife) yanında Allah size doğru şekilde onu anmayı nasıl gösterdi ise, onu öylece anın. Doğrusu siz bundan önce onu doğru şekilde anmayarak yolunu kaybedenlerden idiniz.

199- (Başkalarından üstünlük iddiası içinde kendinizi insanlardan ayırıp ta, Arafat'a çıkmadan Müzdelife'de beklemeye durmayın) Herkesin sel gibi boşanıp aktığı yerden siz de boşanıp akın ve (şimdiye kadar gösterdiğiniz muhalefetten ve yaptığınız hatalardan dolayı) Allah'tan bağışlanma dileyin. Hiç şüphesiz ki Allah, günahları çok bağışlayan (bilhassa mü'minlere karşı) hususi rahmet ve merhameti pek bol olandır (*) 

(*) Bakara s. 199. ayetinin çevirisi Ali Ünal tarafından yapılan meal'den alınmıştır.

200- Hac ibadeti ile ilgili vazifelerinizi bitirdiğinizde atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha şiddetli biçimde Allah'ı anın. İnsanlar içinde "Rabbimiz bize dünyada ver" diyen vardır. Bu kimseye ahirette bir pay yoktur.

201- (İnsanlardan) kimi de "Rabbimiz bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver, bizi ateşin azabından koru" der.

202- İşte onlar için, kazandıklarından payları vardır. Allah hesabı çabuk görendir.

203- Allah'ı sayılı günlerde anın. Korunan kimsenin iki günde acele ederek (Mina'dan Mekke'ye) dönmesinde ona günah olmadığı gibi, dönüşü tehir etmesinde de bir günah yoktur. Allah'tan korunun ve bilin ki O'na toplanacaksınız.

204- İnsanlar içinde bazıları vardır ki, dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider, ve kalbindekine Allah'ı şahit getirir. Halbuki o hasımların en yamanıdır.

205- Senin yanından ayrıldığında ise yeryüzünde bozuculuk yapmak, iktisadi ve sosyal düzenin bozulması için çalışır. Şüphesiz ki Allah bozucuları sevmez.

206- Ona "Allah'tan korun" denildiği zaman, (ona dokunur) gururu onu günaha sevk eder. Böylesine cehennem kafi gelir, ve orası ne kötü bir yataktır.

207- İnsanlardan kimisi vardır ki Allah'ın rızasını aramak için kendisini feda eder. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

208- Ey inanmış olanlar, topluca barış ve selamete girin, ve şeytana adımlarına uymayın. Şüphesiz o sizin için apaçık düşmandır.

209- Size apaçık deliller geldikten sonra ayağınız kayacak olursa, bilin ki Allah güçlüdür hükmünde isabet edicidir.

210- Yoksa onlar (inanmak için) Allah'ın ve meleklerin bulut gölgelerinin içinden çıkıp gelmesini ve emrin yerine getirilmesini mi bekliyorlar?. Bütün işler Allah'a döndürülür.

211- İsrailoğullarına sor, onlara apaçık ayetlerden nicesini verdik. Kim Allah'ın nimetini, kendisine geldikten sonra değiştirirse, şüphesiz Allah'ın cezası şiddetlidir.

212- İnkar edenlere dünya hayatı süslendi. Onlar inanmış olanlar ile alay ediyorlar. Oysa Allah'a karşı gelmekten korunan bu kimseler kalkışın gününde onların üstündedirler. Allah dileyeceğini hesapsız rızıklandırır. 

213- İnsanlar (yaratılış amacı bakımından) tek bir topluluktur (fakat zaman içinde ihtilafa düştüler). Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak nebiler gönderdi. İnsanlar arasındaki ihtilaf ettikleri konuda hakem olması için kitabı gerçekle indirdi. Kendilerine kitap verilenler apaçık ayetler geldikten sonra aralarındaki haset yüzünden ihtilaf ettiler. Allah, izni ile inanmış olanları, onların üzerinde ihtilaf ettikleri doğru ve gerçeğe iletti. Allah dileyeceği kimseyi doğru yola iletir. 

214- Yoksa sizden öncekilerin başlarından geçenlerin (sıkıntılarının) benzeri sizin de başınızdan geçmeden, cennete girivereceğinizi mi hesab ettiniz?. Darlık ve sıkıntı onları öylesine bunalttı ki, elçileri ve onunla birlikte olan inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar sarsıldılar. Bilmiş olun şüphesiz ki Allah'ın yardımı yakındır.

215- Sana, neyi (kime) harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Hayırdan harcayacağınız mal anne baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlara olmalıdır. İyilikten ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilir.

216- Ondan hoşlanmamış olsanız da savaş sizin üzerinize yazıldı. Sizin hoşlanmadığınız bir şey, umulur ki sizin için hayırlıdır. Sizin sevdiğiniz bir şey ise, umulur ki sizin için şer olabilir. Allah bilir siz ise bilmezsiniz.

217- Sana, haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük (günah)tır. Allah'ın yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, Mescid-i Haram'dan alıkoymak ve oranın halkını  çıkarmak, Allah'ın katında daha büyüktür. Fitne, öldürmekten daha büyüktür. Eğer onların gücü yetecek olsa, sizi dininizden döndürünceye kadar, sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Sizden kim dininden döner inkarcı olarak ölürse, onların yaptıkları dünya ve ahirette boşa gitmiştir. İşte bu kimseler ateşin arkadaşları olacak, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

218- Şüphesiz ki onlar inandılar ve onlar Allah'ın yolunda hicret ettiler ve çaba gösterdiler. işte bunlar Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayacı merhamet edicidir.

219- Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: İkisinde de büyük günah ve insanlar için faydalar vardır. Ancak bu ikisinin günahı, faydasından daha büyüktür. Ve sana neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazla olanı. Allah böylece düşünesiniz diye ayetlerini açıklıyor.

220- Dünya ve ahiret hakkında sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: Onların durumlarını  düzeltmek hayırlı olandır. Eğer onlarla  bir arada yaşarsanız artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozuculuk yapan ile,  durumlarını düzeltmeye çalışanı bilir. Eğer Allah dilemiş olsaydı sizi zora sokabilirdi. Şüphesiz ki Allah güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

221- Allah'a ortak koşan kadınlar ile, onlar inanana kadar evlenmeyin. İnanmış olan bir kadın köle, hoşunuza gitmiş olsa bile, Allah'a ortak koşan (hür) bir kadından daha hayırlıdır. Allah'a ortak koşan erkekleri de onlar  inanana kadar(inanmış kadınlarla) evlendirmeyin. İnanmış olan bir erkek köle, siz hoşunuza gitmiş olsa bile, Allah'a ortak koşan (hür) bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırır. Allah ise izni ile cennete ve bağışlanmaya çağırır, ve ayetlerini insanlar öğüt alsınlar diye böylece açıklar.

222- Ve sana hayızdan soruyorlar. De ki: O bir rahatsızlık halidir. Bundan dolayı hayızdaki kadınlarla, onlar temizleninceye (hayız hali bitinceye) kadar cinsel ilişki kurmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın size emrettiği yerden, onlar ile cinsel ilişki kurun. Allah şüphesiz ki (itaatle) dönenleri sever, temizlenenleri de sever.

223- Kadınlarınız sizin (nesillerinizin devamını sağlayan) tarlanızdır. O halde tarlanıza (Allah'ın emrettiği yerden) dilediğinizce gelin ve kendiniz için (ahirete yönelik iyi amelleri) önceden gönderin ve Allah'tan korunun, ona kavuşacağınızı da bilin, inananları  müjdele.

224- İyilik yapmak, sakınmak, insanlar arasını düzeltmek gibi konularda ettiğiniz yeminlerinizden dolayı Allah'ı engel kılmayın. Allah işiticidir bilicidir.

225- Allah sizi kesin kararınız olmadan rastgele yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Ancak kalplerinizin kazandığı ile dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlacıdır cezalandırmakta acele etmeyendir.

226- Kadınları ile cinsel ilişkide bulunmayacaklarına dair yemin edenler, dört ay beklerler. Eğer (yeminden)  döndülerse, şüphesiz Allah bağışlayıcıdır merhamet edicidir.

227- Eğer kadınları boşamaya kesin karar verdilerse şüphesiz Allah işiticidir bilicidir.

228- Boşanmış kadınlar üç hayız müddeti kendilerini beklerler. Eğer Allah'a ve ahiretin gününe inanıyorlar ise, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. (Onları boşayan) Kocaları eğer arayı düzeltmek istedilerse onları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde iyilik ve güzelliğe uygun vazife ve sorumlulukları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki vazife ve sorumlulukları derece olarak daha fazladır. Allah güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

229- Boşama iki keredir. Sonrasında ise güzellikle tutmak veya iyilik ederek salıvermek vardır. (Boşadıktan sonra) onlara verdiklerinizi geri almanız size helal değildir. Ancak her ikisinin Allah'ın  sınırlarını ayakta tutamayacaklarından endişeye düşmeleri halinde, siz de bu ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından endişeye düşerseniz, kadının boşanma bedeli vermesinde ikisine bir günah yoktur. Bu hükümler Allah'ın sınırlarıdır, sakın bunları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, işte onlar yanlış yapanlardır.

230- Eğer kadını (üçüncü defa) boşadıysa, başka bir kişi ile nikahlanıncaya kadar, artık o kadın artık ona helal olmaz. Eğer (nikahlandığı kişi) o kadını boşadıysa, eğer Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarına kesin inandılarsa, birbirlerine dönmelerinde ikisine bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır, bilen bir topluluk için ayetlerini böyle açıklıyor.

231- Kadınları boşadığınızda onlar bekleme sürelerinin sonuna ulaştıklarında, ya onları güzel ve uygun şekilde tutun, ya da güzel ve uygun şekilde bırakın. Onları, zarar vermek ve aşırı gitmek amacı ile tutmayın. Kim böyle yaparsa, yanlışı kendisine yapmış olur. Allah'ın ayetlerini alaya almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, size onunla öğüt vermek için kitap ve hikmetten indirdiğini hatırlayın. Allah'tan korunun, ve bilin ki Allah her şeyi bilicidir.

232- Kadınları boşadığınızda onlar bekleme sürelerinin sonuna ulaştıklarında, aralarında karşılıklı rıza ve iyilik ve güzellikle anlaştıkları koca(aday)ları ile nikahlanmalarına engel olmayın. İçinizden Allah'a ve ahiretin gününe inananlar bununla öğütleniyor. (Boşadığınız kadınlara karşı) Böyle davranmanız daha dürüst ve daha temizdir, Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.

233- (Boşanmış) Anneler, emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, çocuklarını tam iki yıl emzirirler. (Emzirme süresince) Onların güzel ve  uygun bir şekilde yiyecek ve giyeceklerinin temini, emzirdikleri çocuğun babasına aittir. Hiç bir kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklenmez. Ne anne ne de baba çocuğu yüzünden zarara uğratılmasın. Mirasçıya da aynı şekilde davranmak vardır. Eğer anne ve baba karşılıklı rıza çocuğu iki yıldan önce sütten kesmek isterlerse, anne ve babanın üzerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı (süt annelerine) emzirtmek isterseniz, emzirme ücretini iyilik ve güzellikle verdiğiniz takdirde, size bir günah yoktur. Allah'tan korunun ve bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görücüdür.

234- İçinizden vefat ederek geriye eşler bırakanların eşleri, kendilerini dört ay on gün beklerler. Bu sürenin sonuna ulaştıklarında, kendileri için güzel ve uygun surette yaptıkları (evlilik anlaşmaları)ndan dolayı, sizin üzerinize herhangi bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

235- (Bekleme sürelerini doldurmamış) Kadınlarla evlenmek istediğinizi belli etmenizde, veya böyle bir isteği içinizden geçirmenizde, size herhangi bir günah yoktur. Allah, onlarla evlenmek isteğinizi içinizden geçireceğinizi bilmektedir. Ancak, onlarla meşru söz söyleme haricinde, gizlice sözleşmeyin. Bekleme sürelerinin sonuna varıncaya kadar onlarla nikahın akdini yapmaya kalkışmayın. Ve bilin ki Allah içinizdekini bilmektedir, o halde O'ndan sakının. Ve bilin ki Allah bağışlayıcıdır cezalandırmakta acele etmeyendir.

236- Kadınları, eğer onlarla cinsel ilişki kurmadan veya onlara herhangi bir mehir belirlemeden boşayacak olursanız, size bu konuda herhangi bir günah yoktur. Onları faydalandırın. Zengin olan zenginliği nispetinde, zengin olmayan da gücü nispetinde güzel ve uygun şekilde onları faydalandırması, iyilik edenlerin üzerine bir yükümlülüktür.

237- Eğer onları cinsel ilişki kurmadan önce, ve mehir belirlemiş olarak boşadıysanız, üzerinize düşen yükümlülük, belirlediğiniz mehrin yarısıdır. Ancak kadınların bu haklarından vaz geçmeleri, veya nikahın akdini elinde tutanın vaz geçmesi başkadır. Sizin (mehrin yarısını vermekten) vazgeçmeniz ( yani tamamını vermeniz) korunmaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın. Şüphesiz ki, Allah, yapmakta olduklarınızı görücüdür.

238- Namazları (devam etmek suretiyle) koruyun, orta namazı da (koruyun). Ve (namaza) Allah'a gönlüden bağlılar olarak kalkın

239- Eğer (güvenliğinizden) korktuysanız yaya veya binekte iken kılabilirsiniz. (Güvenliğinizden) emin olduğunuzda ise, bilmediklerinizi size öğrettiği gibi Allah'ı anın.

240- İçinizden vefat ederek geriye eşler bırakacak olanlar, geride bırakacakları eşleri için evlerinden çıkarılmadan bir yıl geçimlerini temin edecek şekilde faydalanmalarını vasiyet etsinler. Eğer onlar (kendi istekleri ile) çıkacak olurlarsa, güzel ve uygun surette yaptıklarından dolayı, üzerinize herhangi bir günah yoktur. Allah şüphesiz güçlüdür, hükmünde isabet edendir.

241- Boşanmış kadınların güzel ve uygun şekilde faydalandırılması,  korunmak isteyenlerin üzerine gerekli bir yükümlülüktür.

242- Allah, aklınızı kullanmanız için size ayetlerini böyle açıklıyor.

243- Binlerce kişi olmalarına rağmen ölüm endişesi ile yurtlarından çıkanları görmedin mi?.  Allah onlara Ölün * dedi, sonra onları hayata döndürdü. Şüphesiz ki, Allah insanlara karşı çok lütufkardır. Ve ancak insanların çoğu şükretmezler.

(*) Buradaki Ölün emrinin, hakiki anlamda bir ölüm değil toplumların düşman istilası karşısında maruz kaldıkları zelil durumu tasvir eden mecazi anlamda bir kullanım olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü devamında gelen Talut kıssasındaki hayata döndürülme işlemi de aynı şekilde mecazi anlam taşımaktadır.

244- Allah'ın yolunda savaşın, ve bilin ki şüphesiz Allah işiticidir bilicidir.

245- Allah'ın karşılığını çokça artıracağı güzel borcu kim verir?. Allah araltır ve genişletir, ve  O'na döndürüleceksiniz.

246- Musa'dan sonraki İsrailin oğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Bir zaman nebilerine. "Bize bir yönetici gönder de Allah'ın yolunda savaşalım" demişlerdi . (Nebileri) "Savaşmak sizin üzerinize yazılır, siz de savaşmaktan kaçınacak olursanız?demiş. (Onlar da) "Yurtlarımızdan ve oğullarımızdan çıkarılmış olduğumuz, halde, biz neden Allah'ın yolunda savaşmaktan kaçınalım ki" demişlerdi. Savaş üzerlerine yazıldığında ise, onlardan az bir kısmı hariç olmak üzere yüz çevirdi. Allah yanlış yapanları bilicidir.

247- Nebileri onlara, " Allah şüphesiz size Talut'u yönetici olarak gönderdi" demiş, (Onlar ise) "Biz yöneticiliğe ondan daha layık, ve ona maddi yönden de bir üstünlük verilmemiş iken, o bize nasıl yönetici olabilir ki?" demişler. (Nebileri) "Şüphesiz ki, Allah size yönetici olarak onu seçti, onu bilgi ve beden gücü bakımından sizden üstün kıldı. Allah yöneticiliğini dileyeceğine verir. Allah lütfu geniş olandır bilicidir" demişti.

248- Nebileri onlara, "Şüphesiz ki, onun yöneticiliğinin delili, size melekler tarafından taşınan sandığın gelmesidir ki, o sandıkta Rabbinizden bir güven duygusu ve Musa ve Harun ailesinden kalanlar bulunmaktadır. Eğer İnanmış kimseler iseniz şüphesiz ki bunda sizin için bir delil vardır" demişti.

249- Talut ordusu ile (sefer için) ayrıldığında, "Şüphesiz ki, Allah, sizi bir nehir ile zorlu bir denemeye tabi tutacak, kim o nehrin suyundan içerse benden değildir, ancak eliyle bir avuç almak haricinde, kim tatmaz ise bendendir." demişti. Onlardan az bir kısmı hariç olmak üzere, ondan içtiler. Onu kendisine güvenmiş olanlar ile birlikte geçtiğinde, (Talut'a güvenmemiş olan geride kalanlar) "Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok" demişler,  Rablerine kavuşacaklarını kesin olarak bilen (Talut'a güvenen) ler ise, " Topluluktan sayıca az nicesi vardır ki, Allah'ın izni ile sayıca çok olan topluluğa karşı galip gelmiştir, Allah direnerek mücadele edenlerle beraberdir" demişti.

250- Calut ve ordusu ile karşı karşıya geldiklerinde, "Rabbimiz üzerimize mücadele ve dayanma gücü yağdır, ayaklarımızı sabit kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et demişlerdi.

251- Onları Allah'ın izni ile hezimete uğrattılar ve Davut Calut'u öldürdü. Allah ona yönetim gücü gücüve doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneği verdi ve ona diliyor olduğundan öğretti. Allah'ın insanları (n kötülüklerini) birbirleri ile önlemesi olmasaydı, yeryüzü muhakkak bozguna uğrardı. Ancak Allah, yaratmış olduğu her şeye karşı lütuf sahibidir.

252- İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Şüphesiz sen gönderilmişlerdensin.

253- İşte bu elçiler, onların bazısını bazısına üstün kıldık. Onlardan bazısı ile Allah konuşmuş ve bazılarını derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu Kudüs'ün Ruhu ile destekledik. Eğer Allah dilemiş olsaydı kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra elçilerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak, bazıları inanmak bazıları ise inkar etmek sureti ile ihtilafa düştüler. Allah dilemiş olsaydı birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak Allah dilediğini yapar.

254- Ey inananlar, alış verişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı bir gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcayın. İnkar edenler onlar yanlış yapanlardır.

255- Allah, ondan başka ilah yoktur. O, diridir, yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir. Onu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi onundur. O'nun izni olmadan, katında şefaat edecek (olduğuna inanılan da) kimmiş?. O, (yarattıklarının) önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O dilemedikçe kimse onun ilminden hiç bir şey elde edemez. Onun kürsisi (hükümranlık alanı) gökleri ve yeri kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunup gözetilmesi ona güç gelmez. Yüce ve ulu olan O dur.

256- Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapkınlıktan açıkça ayrılmıştır. Kim Tağut'u* inkar ederek, Allah'a inanırsa, muhakkak ki kopmayan sağlam kulpu sıkıca tutmuştur. Allah işiticidir bilicidir.

* Allah'ın yetki alanını ihlal edip, o yetkiyi kendisinde gören.

257- Allah, inanmışların sahip çıkanı koruyucusudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkarcıların sahip çıkanı koruyucusu ise Tağuttur. (Bu tağutlar) Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşin arkadaşlarıdır ve orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

258- Allah kendisine yönetim gücü verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya girmiş olanı görmedin mi?. İbrahim ona "Benim Rabbim dirilten ve öldürendir" demiş,  o  "Ben de diriltir ve öldürürüm" demişti. İbrahim ona, "Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de onu batıdan getir bakalım" demiş, o inkarcı  şaşkına dönmüştü. Allah yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

259- Veya altı üstüne gelmiş bir şehre uğramış kişiyi (görmedin mi). "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecek?" demiş, Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş, sonra diriltmişti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın" demiş, o da "Bir gün veya bir günden daha az" demişti. (Allah ona) "Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine ve içeceğine bak hiç değişmemiş, eşeğine bak, seni insanlara böylece ibret yapacağız, kemiklere bak onları nasıl ayağa kaldırıyor, sonra et giydiriyoruz". (Sorusunun cevabı kendisine bu şekilde) apaçık belli olduğunda, " Allah'ın her şeyi güç yetirici olduğunu daha iyi biliyorum" demişti.

260- Bir zaman İbrahim, "Rabbim, ölüleri nasıl diriltiyorsun bana göster" demiş, (Rabbi de ona) "Yoksa inanmıyor musun?" demiş. (İbrahim de) "Hayır (inanıyorum) fakat kalbim yatışsın" demişti. (Rabbi ona) "Kuş'tan dört tanesini tut, onları kendine meylettir, sonra da onları parçalar halinde her dağa bırak, sonra onları çağır koşarak sana gelsinler. Bil ki Allah güçlüdür hükmünde isabet edendir" demişti. 

261- Mallarını Allah'ın yolunda harcayanların örneği, yedi başak bitiren tane gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dileyeceği kişi için kat kat artırır. Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

262- Mallarını Allah'ın yolunda harcadıktan sonra, başa kakmak ve eziyet etmek sureti ile harcadıklarının arkasına düşmeyenler var ya,  onların yaptıklarının mükafatı Rablerinin katındadır. Onlara ne korku vardır, ve onlar ne de üzüleceklerdir.

263- Güzel ve uygun bir söz ve bağışlama, arkasından eziyet gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiç bir şeye muhtaç olmayan, cezalandırmakta acele etmeyendir.

264- Ey inanmış olanlar, Allah'a ve ahiretin gününe inanmadığı halde, malını insanlara gösteriş olsun diye harcayan kimse gibi, yaptığınız harcamalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek sureti ile boşa çıkarmayın. Bunu yapanın kişinin örneği, üzerinde toprak olan, kuvvetli bir yağmurda ise üzerindeki toprağı selin sürüklediği çıplak kalmış  kayanın örneği gibidir. Bu kimseler kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah inkarcılar topluluğunu doğru yola iletmez.

265- Mallarını, Allah'ın rızasını aramak, içlerinde olanı sağlamlaştırmak için harcayanların örneği, yüksek bir tepede bulunan, bol yağmur aldığında ürününü iki kat veren, bol yağmur yağmasa dahi çisentisi düşen bahçe gibidir. Allah yapmakta olduklarınızı görücüdür.

266- Sizden biriniz,  hurma ve üzümlerden oluşan, altından ırmaklar akan, içinde her türlü ürünün yetiştiği bir bahçesi olsun da, kendisi yaşlanmış ve onun soyu da zayıf kimseler olsun, o böyle bir durumda iken bahçesine ateşli bir kasırga isabet ederek yanmasını temenni eder mi?. Allah, düşünmeniz için ayetlerini size böyle açıklıyor.

267- Ey inananlar hayır yolunda yaptığınız harcamalarınızı, kazandıklarınızın temiz  olanlarından, ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın.  Size verilse gözünüzü yummadan alamayacağınız temiz olmayan şeyleri hayır olarak harcamaya yeltenmeyin. Allah hiç bir şeye muhtaç olmayan, övgüye layık olandır.

268- Şeytan size, fakirleşeceğinizi vaat ederek, hayasızlığı emrediyor. Ve Allah ise size kendisinden bir bağışlama ve lütuf vaat ediyor. Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

269- (Allah) Doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini dileyeceğine verir, kime böyle bir yetenek verilirse ise ona çok hayır verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası düşünmez.

270- Hayır yolunda yaptığınız her harcamayı, ve adadığınız her adağı, Allah muhakkak bilir. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur.

271- Yardımlarınızı açıktan yaparsanız o ne güzeldir, ve eğer onları ihtiyaç sahiplerine gizlice verirseniz o daha hayırlıdır. Günahlarınızdan bir kısmını sizden örter (kaldırır). Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

272- Onları doğru yola iletmek senin görevin değildir. Ancak Allah dileyeceğini doğru yola iletir. Hayırdan yaptığınız her harcama kendiniz içindir. Siz  yaptığınız harcamaları, ancak Allah'ın hoşnutluğunu aramaktan başka bir amaçla yapmazsınız. Hayırdan yaptığınız her harcamanın karşılığı size tam olarak ödenir, bu konuda size karşı yanlış yapılmaz.

273- (Yapacağınız yardımlar) Şu fakirler için (olmalıdır), kendilerini (cihat için) Allah'ın yoluna hasretmiş olduklarından dolayı yeryüzünde rızık temin etmek için (vakit ve) imkan bulamazlar. Onları tanımayanlar,  iffetlerinden ötürü onların hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını hesap ederler. Sen onları yüzlerinden tanırsın, yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. Hayırdan ne harcarsanız Allah onu bilicidir.

274- Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayır yolunda harcayanlar, onların mükafatı Rableri katındadır. Onlara ne korku vardır onlar ne de üzüleceklerdir.

275- Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan tarafından perişan edilmiş bir kimsenin kalkışından başka bir şekilde kalkmazlar. Onların böyle bir durumda kalkacak olmaları, "Alış veriş te faiz  gibidir" demiş olmalarından ötürüdür, halbuki Allah alış verişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Kim ona Rabbinden bir öğüt geldi, artık son verdiyse, geçmişteki kendisinin ve işi Allah'a aittir. Her kim geri döndüyse,  işte onlar ateşin arkadaşlarıdır, ve onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

276- Allah, faiz(den elde edilen kazancın bereketin)i yok eder, sadakaları ise artırır. Ve  Allah bütün nankör günahkarı sevmez.

277- Şüphesiz ki, inanmış, doğruları işlemiş, kulluk görevini ayakta tutmuş ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirmiş olanların mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de duymayacaklardır.

278- Ey inananlar, eğer inananlar iseniz Allah'tan korunun ve faizden kalan(alacaklar)ı bırakın.

279- Eğer bunu yapmazsanız,  artık Allah ve elçisinden açılan harpten haberiniz olsun. Eğer (itaatle) dönerseniz ana malınız sizindir, böylece siz yanlış yapmamış olursunuz, size de yanlış yapılmamış olur.

280- (Borçlu) Eğer ödeme sıkıntısı içine düşmüş ise, borcunu ödeyebileceği zamana kadar ona mühlet tanıyın. Eğer bilirseniz bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. 

281- Öyle bir günden korunun ki, onda Allah'a döndürüleceksiniz, sonra herkese kazandığı eksiksiz ödenecek, ve onlara asla yanlış yapılmayacak. 

282- Ey inananlar, belirlenmiş bir müddet sonra ödemek üzere birbirinize borçlandığınız zaman, onu yazın. Aranızdan bir yazıcı onu adaletle yazsın. Yazıcı da Allah'ın öğrettiği şekilde yazmaktan çekinmesin. Üzerinde (alacaklısının) hakkı olan da (borçlu da) yazdırsın, Rabbi olan Allah'tan korunsun borcundan hiç bir şeyi eksik bırakmasın. Eğer (borçlu) aklı kıt veya aciz veya borcunu yazdırmaya gücü yetmiyorsa, sahip çıkan koruyucusu o borcu adil bir şekilde yazdırsın. (Bunu yaparken) Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit bulundurun. Eğer iki erkek olmadıysa razı olacağınız şahitlerden bir erkek ve kadınlardan biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için iki kadını (şahit) bulundurun. Şahitler çağrıldıklarında çekinmesinler. (Borç), küçük olsa da büyük olsa da süresine kadar onu yazmaya üşenmeyin, bu Allah'ın katında adalete daha uygun, şahitlik bakımından daha sağlam ve (borç miktarı konusunda) herhangi bir şüpheye düşmemenize daha yakındır. Ancak aranızda peşin olarak yaptığınız ticareti kayıt altına almamanızda size herhangi bir günah yoktur. Birbiriniz ile alışveriş yaptığınız zaman şahit bulundurun. Ne alışverişi yazan kişi, ne de alışverişe şahit olan kişi zarara uğratılmasın, eğer böyle yaparsanız, şüphesiz bu yoldan çıkmaktır. Allah'tan korunun, Allah size (ticari hayatınızda da nasıl davranacağınızı) böyle öğretiyor ve Allah her şeyi bilicidir.

283- Eğer yolculukta iseniz ve borcu yazacak birini de bulamamışsanız, o zaman (borç karşılığında) alınmış rehinler yeter. Eğer (borçlu ve alacaklı olarak) birbirinize güven duyarsanız (rehin bırakmaya gerek duymazsanız), kendisine güven duyulan kimse üzerindeki borcu ödesin. Rabbi olan Allah'tan korunsun. Şahitliği gizlemeyin, kim onu gizlerse muhakkak o, kalbi günahkar bir kimse olmuştur. Allah şüphesiz yapmakta olduklarınızı bilicidir.

284- Göklerde ve yerde olanlar Allah'a aittir. İçinizde olanı açıklar veya gizlerseniz Allah sizi onunla hesaba çeker. Dileyeceğini bağışlar, dileyeceğine de azap eder. Allah'ın her şeye güç yetiricidir.

285- Elçi, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, inananlar da. (Resul ve inananların) Hepsi, Allah'a ve meleklerine ve kitaplarına ve elçilerine inandı. (İnananlar dediler ki) elçiler arasında (Yahudiler gibi) hiç bir ayrım yapmayız. Dediler ki: "İşittik ve itaat ettik, senden bağışlama isteriz Rabbimiz dönüş yalnız sanadır".

286- Allah, kişiyi ancak gücünün yettiği ölçüsünde mükellef tutar. Herkesin kazandığı (iyilik) lehine, kazandığı (kötülük) aleyhinedir. Rabbimiz, unutur veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, üzerimize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceğini yükleme. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bizim sahip çıkanımız koruyucumuzsun, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et.