Al-i İmran s. 7. ayetinde geçen Muhkem ve Müteşabih terimleri, Kur'an'ın en fazla konuşulan konularından bir tanesidir. Bu ayet ile ilgili tefsirlere bakıldığında, Kur'an ayetlerinin Muhkem ve Müteşabih olmak üzere 2 kısma ayrıldığı şeklindeki görüşlerin ağırlıkta olduğu görülecektir. Müteşabih ayetlere getirilen tarifin ise, bu ayetlerin anlaşılmaz ve kapalı yönünde olduğu görüşleri yine bilinen bir konudur.
Müteşabih ayet tarifinin problem arz etmesi bir tarafa, Muhkem ve Müteşabih olarak ikiye ayrılan Kur'an ayetlerinin, hangilerinin Müteşabih Ayet gurubuna dahil olacağı konusunda fikir birliğinin olmaması da ayrı bir konudur. 1000 kişinin eline birer tane Kur'an verilse ve onlara, Bu kitap içindeki ayetlerin hangisinin muhkem, hangisinin müteşabih olduğu yönünde bir çalışma yapın denilse, 1000 kişinin hiç birinin yaptığı tasnif birbirini tutmayacak, kuvvetli bir ihtimalle hepsinin yaptığı muhkem ayet- müteşabih ayet ayrımı farklı olacaktır.
Bizim asıl üzerinde durmaya çalışacağımız konu, bu ayette geçen Müteşabih terimi ile kast edilen ayet gurubunun Kur'an içinde olmadığı noktasındadır. Kanaatimiz, Kur'an içindeki bütün ayetlerin Muhkem Ayetler kategorisine dahil olduğu, Müteşabih Ayetler olarak bildirilen ayet gurubunun ise Kur'an dışında olduğu, bu ayetlerin nerede olduğu konusunun ise, aynı ayet içindeki EL KİTAP terimi ile neyin ifade edilmiş olabileceği dikkate alındığında anlaşılabileceği yönündedir.
Şimdi Al-i İmran s. 7. ayeti üzerinde adım adım giderek, konumuz olan ayeti ele almaya ve iddiamızı delillendirmeye çalışalım.
هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ
هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في
قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء
الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ
اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ
عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ
[003.007] Sana kitabı indiren O'dur. O'nda muhkem ayetler vardir ki
bunlar; kitabın anasıdır. Diğeri de müteşabih(ayet)lerdir. Kalblerinde
eğrilik bulunanlar; fitne çıkarmak ve te'vile yeltenmek için müteşabihe uyarlar. Halbuki onun te'vilini, ancak Allah bilir. İlimde rasih olanlar: Biz ona inandık, hepsi Rabbımızın katındadır, derler. Ancak akıl
sahibleri düşünebilirler.
Kur'an ayetlerinin Muhkem ve Müteşabih şeklinde ikiye ayrılmış olduğu düşüncesi, bu ayetin içindeki El Kitap kelimesinin Kur'an'ı kast ettiği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. İlk düğmenin yanlış iliklenmesi misali yapılan bu yanlış, ayetin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Halbuki bu kelimenin en geniş anlamda, Kur'an'ı da içine alan ve bütün elçilere indirilmiş olan kitaplara şamil bir anlama da sahip olduğu hesaba katılmış olsa idi, Müteşabih Ayetler gurubunun Kur'an içinde olduğu gibi bir düşünce kimsede hakim olmaz, müteşabih olduğu iddia edilen ayetler üzerinde bazı kimseler tarafından spekülasyonlar yapılmasının önü açılmazdı.
-----SANA KİTABI İNDİREN O DUR
El Kitap kelimesi, Kur'an içinde en fazla geçen kelimelerden bir tanesi olup, biz konumuzun çerçevesinde kalarak bu kelimenin, elçilere indirilmiş olan kitap anlamındaki kullanılışını dikkate alacağımızı hatırlatmak isteriz.
Kur'an için yapılan Muhkem Ayet- Müteşabih Ayet ayrımının, Muhammed (a.s) a indirildiği bildirilen kitabın hangi anlamda anlaşılması gerektiği konusundan kaynaklandığını düşünmekteyiz.
[002.053] Mûsâ’ya Kitap
(El Kitabe) ve Furkan’ı verdik, ta ki doğru yolda
yürüyebilesiniz.
[002.101] Yanlarındakini doğrulayan bir Resul, Allah katından onlara
gelince Kitap verilenlerden
(El Kitabe) bir takımı, bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın Kitabı'nı
arkalarına attılar.
[002.213] İnsanlar tek bir ümmet idi. Ayrılmaları üzerine Allah, nimetinin
müjdecileri ve azabın habercileri olarak nebileri gönderdi ve onlarla
birlikte insanlar arasındaki anlaşmazlıklarda hakem olması için hak ile kitap
(El Kitabe) indirdi. Bunda da yalnızca kendilerine kitap verilenler, kendilerine bunca
apaçık ayetler geldikten sonra tutup aralarındaki ihtiras yüzünden anlaşmazlığa
düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle inananları anlaşmazlığa düştükleri
hakka doğrudan ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola çıkarır.
[004.054] Yoksa Allah'ın bol nimetinden verdiği kimseleri mi çekemiyorlar?
Oysa İbrahim ailesine kitap
(El Kitabe) ve hikmet verdik, onlara büyük hükümranlık
bahşettik.
[004.105] Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi
hükmedesin diye Kitap'ı
(El Kitabe) sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf
olma.
[005.110] Allah, «Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an»
demişti, «Seni Ruhul Kudüs ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken
insanlarla konuşuyordun; sana Kitap'ı
(El Kitabe), hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim.
Sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de iznimle kuş
olmuştu; anadan doğma körü, alacalıyı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle
diriltiyordun. İsrailoğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan inkar edenler,
'Bu apaçık bir büyüdür' demişlerdi de Ben onların sana zarar vermelerini
önlemiştim.»
Yukarıda verdiğimiz ayet örnekleri EL KİTABE kelimesinin, bütün elçilere indirilmiş olan kitapların ortak ismi olduğunu göstermektedir. Bu kelime genel anlamda bütün elçilere inen kitapları ifade ederken, Tevrat-Zebur-İncil-Kur'an gibi isimler, özel anlamda elçilere inen kitapların ismini ifade etmektedir. Kur'an'da ismi geçen bu 4 kitabın, ve isimleri geçmeyen bütün kitapların ortak ismi EL KİTAPtır. Bu terim bütün elçilere inen kitapları içine alan şemsiye bir terimdir.
El Kitap kelimesi , geçtiği bazı yerde Tevrat, bazı yerde Kur'an anlamında kullanılmış olmasına karşın, Al-i İmran s. 7. ayetinde Kur'an anlamında değil, Kur'an , Tevrat ve İncili de içine alan en geniş anlamında kullanılmış olduğunu düşünmekteyiz. Bizi böyle bir düşünceye sevk eden neden ise, El Kitabın ayetlerinin Muhkem ve Müteşabih şeklinde bir ayrım yapılmış olmasıdır.
Kur'an içindeki diğer ayetlere baktığımızda Kur'an ayetlerinin Muhkem olduğunun beyan edilmiş olduğunu görmekteyiz. Kur'an'ın ayetlerinin muhkem olduğunun beyanını dikkate aldığımızda, bir kısmının muhkem, bir kısmının müteşabih olması müşkülat arz edecektir.
Bu düşüncemiz, Muhammed (a.s) a Kur'an ile birlikte Tevrat ve İncilin de indirildiğini iddia ediyor anlamına gelmemelidir. Muhammed (a.s) a indirildiği bildirilen El Kitap, bütün elçilere indirilmiş olan kitabın ortak ismini ifade etmiş olduğunu hatırlatmak isteriz.
-----ONDA MUHKEM AYETLER VARDIR Kİ ONLAR KİTABIN ANASIDIR.
Bu noktada Kur'an'ı anlatan bazı ayetleri dikkate aldığımızda bu kitabın ayetlerinin muhkem olduğunun beyan edildiğini görmekteyiz.
[011.001] Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış,
sonra da herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri
ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
[003.058] Bunları biz sana ayetlerden ve hakim zikr'den (Kur'an'dan)
okuyoruz.
[010.001] Elif, Lâm, Râ. İşte onlar, hakîm olan kitabın âyetleridir.
[031.002] Bunlar Hakim kitabın ayetleridir.
[036.002-3] Kur'an-ı Hakim'e yemin ederim. Şüphe yok ki, sen, elbette gönderilmiş olanlardansın.
[043.004] O, katımızda bulunan ana kitabdadır. Şanı yücedir, ve hakimdir.
Yukarıda verilen ayet örneklerinde, Kur'an'ın tanıtılması ile ilgili Hakim kelimesinin kullanıldığını görmekteyiz. Muhkem kelimesinin bu kelime ile aynı kökten olduğunu düşündüğümüzde, Kur'an ayetlerinin tamamının muhkem olduğu sonucuna varabiliriz.
Muhkem ayetlerin, KİTABIN ANASI olması ne anlama gelmektedir?.
Üm; Bir nesnenin mevcudiyetinde, terbiye edilmesinde, ıslahında, başlanmasında temel teşkil eden her şeye verilen bir isimdir. Muhkem ayetleri ihtiva eden Kur'an'ın Ümmü-l Kitap olarak beyan edilmesi, kendisinden önce indirilen Tevrat ve İncil ile yakından alakalıdır.
Muhkem ayetlerin bulunduğu kitabın yani Kur'an'ın Kitabın Anası olması, konumuz olan ayetin bulunduğu surenin Medine'de nazil olmasını, ve bu şehirde yaşayan insanların bir kısmının Kitap Ehli olarak tanımlanan Yahudi ve Hristiyanlardan oluştuğunu, ve bunların Tevrat ve İncile iman ettiklerini dikkate aldığımızda, El Kitap şemsiyesi altında bulunan Tevrat ve İncilin doğruluğunun Kur'an ile sağlamasının yapılarak anlaşılması, bu kitapların aynı kaynaktan geldiği ve Kur'an ayetlerinin verdiği habere göre, bu kitaplar üzerinde Kitap Ehli tarafından bir takım tahrifatlar yapıldığını dikkate aldığımızda, Kur'an bu kitaplar için kontrol edici ve düzeltici bir konuma sahiptir.
Kur'an'ın Kitabın Anası olarak tavsif edilmiş olması, Yahudi ve Hristiyanların Tevrat ve İncile isnat ettikleri görüşlerinin, doğruluğunun ve yanlışlığının, bu kitap ile uyum arz edip etmemesi ile yakından alakalıdır. Allah (c.c) bütün elçilerini kendisinin tek ilah ve rab olduğunu tebliğ etmeleri için gönderdiğini, elçilere verilen kitapların bu bilgileri ihtiva ettiğini dikkate aldığımızda, bu bilgilerin aksi bilgiler taşıyan bir kitap, tahrif edilmiş anlamına gelecektir.
Yahudi ve Hristiyanların Muhammed (a.s) ve Kur'an'a iman etmeme gerekçelerini kendilerinin iman ettikleri Tevrat ve İncile dayandırmış olmaları, Ümmü-l Kitap olarak vasıflandırılan Kur'an ile karşılaştırıldığında mesnetsiz iddialar olarak kalacağı açıktır. Çünkü Tevrat, İncil ve Kur'an'ın birbiri ile uyumsuz olması ve birbirini tutmaması imkansızdır. Eğer böyle ortaya çıkacak olursa, Kur'an Kitabın Anası olarak hakem görevi görecek, diğer kitaplardaki tahrifleri ortaya çıkaracaktır.
-----DİĞERİ DE MÜTEŞABİH(AYET)LER DİR.
Muhkem ayetler Kur'an olduğuna göre, müteşabih ayetler, Kur'an dışındaki yani Tevrat ve İncil deki ayetler olmaktadır. Bu noktada, Tevrat ve İncil deki ayetlerin neden müteşabih ayetler olarak adlandırıldığı sorusu sorulacak ve cevabı istenecektir.
Müteşabih , Renk, tat, adalet,zulüm gibi nitelik yönünden benzerlik ile ilgili olan şe-be-he fiilinden türemiştir. Elmalılı Hamdi Yazır bu kelime için, "İki şeyin birbirine
karşılıklı olarak ve eşit derecede benzemelerine teşâbüh, benzeyenlerden her
birine müteşâbih denir ki, bunlar birbirinden seçilemezler ve insan zihni onları
birbirinden ayırt etmekten âciz kalır. Teşbîh böyle değildir; teşbihte bir taraf /benzeyen
ikinci derecededir ve eksiktir, diğer taraf ise hem asıldır hem de tam olur;
teşâbühte ise, her iki taraf aynı kuvvette ve eşit benzerliktedir. Demek ki teşâbüh
seçilmemeye sebep olan benzerliktir. Seçilememek bunun gerektirdiği bir manadır.
(...) Bu şekilde söylemek var ile yok arasında eşit ihtimal bulunduğu durumlar için
de geçerlidir.
" demektedir.
Bu konu ile alakalı olarak Zümer s. 23. ayeti de bize yol göstermektedir.
"Allah kelâmın en güzelini indirdi, ikizli, ahenkli bir kitab, ondan rablarına
saygısı olanların derileri örperir, sonra derileri de kalbleri de Allahın
zikrine yumşar, o işte Allah rehberidir, Allah onunla dilediğini doğru yola
çıkarır, her kimi de Allah şaşırtırsa artık ona hidayet edecek yoktur.
"
(Elmalılı Hamdi Yazır Meali)
Kur'an'ın "Kitaben müteşabihan mesaniye" olarak tavsif edilmesi, kendisinden önceki indirilmiş kitaplarla olan benzerliğini ifade etmektedir. Allah (c.c) indirdiği bütün kitapları birbiri ile uyumlu, ahenkli, bir kitap ile diğer kitap arasında çelişki olmayan birbiri ile benzer şekilde indirmiştir.
Müteşabih Ayetler deyimine bu şekilde yaklaştığımız zaman, müteşabih ayetleri Kur'an içinde değil, Kur'an öncesi inmiş olan kitapların bir özelliği olarak anlamak gerekecektir. Bu deyim ile Tevrat,İncil ve Kur'an birbiri ile ahenkli, uyumlu, aralarında muhteva bakımından çelişki olmayan bir kitap olduğunun anlatılmak istenildiğini söyleyebiliriz.
-----KALPLERİNDE EĞRİLİK BULUNANLAR FİTNE ÇIKARMAK VE TEVİLE YELTENMEK İÇİN MÜTEŞABİHE UYARLAR.
Bu ayet içinde Ellezine fi gulubihim zeyğun (Kalplerinde eğrilik bulunanlar) olarak bahsedilenlerin kim olduğuna baktığımızda, Saf s. 5. ayetinde Musa (a.s) a kavmi tarafından eziyet ile ilgili olarak bu kelimenin kullanıldığını görmekteyiz.
"Bir zaman Musa, kavmine: «Ey kavmim! Benim, Allah'ın size
gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?» demişti.
Onlar eğrilince
(zeğu), Allah da kalblerini eğriltti
(ezağa). Allah fasıkları doğru yola
iletmez.
"
Bu ayeti baz aldığımızda, Kalplerinde eğrilik bulunanlar olarak bahsedilen kişilerin Kitap Ehli olarak bildiğimiz insanlar olduğu anlaşılacaktır. Bu topluluğun müteşabihe uyması demek, Kur'an'a da uymaları gerektiği halde ona uymamaları anlamına gelmektedir. Bu durumu bazı ayetlerde şu şekilde görmekteyiz.
[002.091] Bir de onlara Allah'ın indirdiğine inanın, denilince; biz, bize
indirilene inanırız derler. Ondan başkasını inkar ederler. Halbuki o
beraberlerindekini tasdik eden bir kitabdır. De ki: İnanmış kimseler idiyseniz
neden daha önce, Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?
[004.047] Ey kitab verilenler; Biz bir takım yüzleri silip de enselerine
çevirmezden veya onları Ashab-ı Sebit'i la'netlediğimiz gib la'netlemezden önce,
gelin de elinizdekini doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edin. Allahın emri
daima yapılagelmiştir.
Kur'an'ın Medine'de inen ayetlerinin bir çoğunda Kitap Ehli olarak anılan topluluğun, sadece kendilerine indirilene iman ettikleri, kendilerinden sonra inen Kur'an'a iman etmedikleri ile ilgili ayetler bulunmaktadır. Halbuki Allah (c.c) onlardan bütün elçilere ve bütün kitaplara iman etmelerini istemektedir.
[002.136] «Allah'a, bize gönderilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a
ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa'ya verilene, Rableri tarafından
peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O'na
teslim olanlarız» deyin.
[002.041] Yanınızdaki Tevrat'ı tasdik edici olarak indirdiğime iman edin.
Onu inkar edenlerin ilki olmayın. Ayetlerimizi az bir paha ile satmayın. Ve
yalnız Ben'den sakının.
Kalplerinde eğrilik bulunanların müteşabihe uymakta ki sebepleri olarak gösterilen fitne ve tevil aramaları, onların ellerinde bulunan kitabı istedikleri şekilde yorumlamak gibi bir istek içinde olduklarını göstermektedir. Halbuki Kur'an, bu kimselerin uyduklarını iddia ettikleri kitaplarını hevalarına göre tevil etmek sureti ile yaptıkları yanlışları onların yüzüne vurarak, nasıl bir hata içinde oldukları göstermekte ve onlara doğruya iletmektedir.
-----HALBUKİ ONUN TEVİLİNİ ANCAK ALLAH BİLİR.
[003.078] Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz
diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: «Allah
katındandır» derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
[002.079] Vay, Kitabı elleriyle yazıp, sonra da onu az bir değere satmak
için, «Bu Allah katındandır» diyenlere! Vay ellerinin yazdıklarına! Vay
kazandıklarına!
Kitap Ehli olarak tavsif edilen topluluğun en bariz özelliği, sahip oldukları kitapların üzerinde yaptıkları yanlış tasarruflardır. Bu topluluklar ellerindeki kitapları olması gereken şekilde değil, hevalarına uygun biçimde yorumladıkları, ve yorumlarını Allah'a mal etmek sureti ile ona karşı yalan ve iftira uydurdukları, yine bir çok Kur'an ayetinde bildirilmektedir.
Tevili sadece Allah (c.c) nin bilmesi demek, kulların bilmemesi anlamında değildir. Kendilerine inmiş olan kitabı okumak, anlamak konusunda tevil yapan insanlar, bu konuda sınırsız bir hakka sahip değildir. Kitabı okuyan bir kimsenin okuduğu ayetlerden yaptığı çıkarımı, insanlara Allah böyle söylüyor şeklinde sunması , Yahudilerden kalan bir mirastır. Kitabı okuyan kişi, okuduğu kitaptan anladıklarını Allah'a mal etmek hakkına asla sahip değildir. Kitabı okuyan kişinin kitap üzerinde söyledikleri, ancak onun anlayışı olabilir ve bu anlayışın eksik ve hata barındırma ihtimali her zaman mevcuttur.
-----İLİMDE RASİH OLANLAR: BİZ ONA İNANDIK HEPSİ RABBIMIZIN KATINDANDIR, DERLER.
Rasihun olarak tavsif edilenlerin kimler oldukları konusunda düşündüğümüzde bu kelime bir başka ayette de karşımıza çıkmaktadır.
[004.162] Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlara
(errasihune), sana indirilen
Kitap'a ve senden önce indirilen Kitap'a inanan müminlere, salatı ikame edenlere,
zekat verenlere, Allah'a ve ahiret gününe inananlara, elbette büyük ecir
vereceğiz.
Kalplerinde hastalık olanların Allah (c.c) tarafından indirilmiş olan ve muhkem ayetleri içeren Kur'an'a iman etmeyerek, sadece kendilerine indirilmiş olana iman ettiklerini dikkate aldığımızda bu cümlenin anlaşılması kolaylaşacaktır. İlimde rasih olanların Ona inandık dedikleri , muhkem ayetleri içeren Kur'an olup, Hepsi Rabbımızın katındandır diyerek , Tevrat, İncil ve Kur'an'a iman ettiklerini görmekteyiz.
Bu konuda yine ayetler mevcuttur.
[003.113-4] Kitap ehlinin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye
kapanarak Allah'ın ayetlerini okuyup duranlar vardır; bunlar Allah'a ve ahiret
gününe inanır, kötülükten meneder, iyiliklere koşarlar. İşte onlar
iyilerdendir.
[003.199] Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem
de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman
ederler. Allah'ın âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri
katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.
Errasihune olarak tavsif edilen insanlar, Allah (c.c) nin gönderdiği kitaplar ve elçiler arasında ayrım yapmamak sureti ile gerçek bir imana sahip olmuşlardır.
-----ANCAK AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNEBİLİRLER.
Ulul Elbab olarak tavsif edilen insanların bir çok ayette övüldüğünü ve insanların akletmeye teşvik edildiklerini görmekteyiz.
[003.008] Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalblerimizi
eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta
bulunansın.
Bu ayette bizlere öğretilen "Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme
" duası, 7. ayet ile yakından alakalıdır. Kalpleri eğrilmek sureti ile doğru yoldan sapanlar, artık gittikleri yolun doğru yol olduğunu zannederek, yola uymayı değil, yolu kendilerine uydurmayı ilke edinen bir hayat tarzı üzere yaşayacaklardır.
Dua etmek demek, Rabbimizden istediğimiz şeyin gerçekleşmesi için çalışıp gayret etmek anlamındadır. Kalplerimizin eğrilmemesini istemek demek, bu yolda yürümek eğrilmemek için gereken amellerin işlenmesi gerektiğini şuur altımıza yerleştirmek demektir.
Kur'an Yahudi ve Hristiyanlar üzerinden bu yanlışlara dikkat ederek, aynı yanlışları biz Müslümanların da tekrarlamamasını istemektedir. Ancak bu yanlışlar maalesef bir çok Müslüman tarafından dikkate alınmamış veya bu ayetlerin bizleri ilgilendirmediği zannedilerek, sadece okunup geçilen ayetler haline sokulmuştur.
Sonuç olarak; Müteşabih ayetlerin Kur'an'da olmadığı yönündeki iddiamızın, bazı kimseler tarafından yadırganacağını bilmekteyiz. Ancak her konuda olduğu, gibi bu konuda da sahip olduğumuz bu düşüncenin tek ve mutlak doğru olduğu iddiasında değiliz. Ancak Al-i İmran s. 7. ayetindeki El Kitabı Kur'an olarak okuduğumuzda, bu ayette Kur'an ayetlerinin bir kısmının muhkem, bir kısmının müteşabih, Hud s. 1. ayetine baktığımızda Kur'an ayetlerinin muhkem, Zümer s. 23. ayetine baktığımız zaman ise müteşabih olduğunu okuyanların bir çoğu, bu müşkülatın altından kalkmakta zorlanmaktadır.
Ayrıca müteşabih ayet tarifinin ve bu ayetlerin hangileri olduğu yönündeki tariflerin kişiye özel tarifler olması, bu konuda konsensus oluşturulamaması , bu konunun yeniden düşünülmesi gerektiğini ortaya çıkardığını söylemek istiyoruz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.