17 Şubat 2024 Cumartesi

EN'AM SURESİ MEALİ

 1- Övgü Allah'adır. O ki gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve aydınlığı var etti. Sonra inkarcılar (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.

2- O ki sizi çamurdan yarattı, sonra bir (ölüm) süre (si) takdir etti. Belirlenmiş süre onun katındadır. Sonra siz kuşkuya kapılıyorsunuz.

3- O, göklerde ve yerde (tek ilah olan) Allah'tır. Gizlinizi de açığınızı da biliyor, kazanmakta olduğunuzu da biliyor.

4- Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin, ondan ancak yüz çevirirler.

5- Gerçek onlara geldiğinde onu yalanladılar. Yakında kendisi ile alay etmekte olduklarının haberleri onlara gelecektir.

6- Onlardan önceki nesillerden nicesini helak ettiğimizi görmezler mi?. Yeryüzünde sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde onları yerleştirdik. Onların üzerlerine bol yağmurlar gönderdik, altlarından akan ırmaklar meydana getirdik. Günahları nedeniyle onları helak ettik, arkalarından başka nesiller meydana getirdik.

7- Eğer sana kitabı kağıda yazılı halde indirsek, buna da elleriyle dokunmuş olsalardı, inkar edenler kesinlikle "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil" demişti.

8- "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Eğer melek indirmiş olsaydık, (helak) emir kesinlikle yerine getirilmiş olur, onlara göz açtırılmazdı.

9- Eğer onu bir melek yapsaydık, (o meleği de) kesinlikle bir adam yapacaktık ta, üzerlerini örtmekte olduklarını yine örtecektik.

10- And olsun ki senden önceki elçilerle de alay edildi. Onlardan alay etmiş olanları, alaya almakta oldukları şey kuşattı. 

11- De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.

12- De ki: Göklerde ve yerde olanlar kimindir?. De ki: Allah kendisine merhameti yazdı. Sizi, kesinlikle kalkış gününe toplayacaktır, onda şüphe yoktur. Kendilerini zarara uğratanlar, onlar inanmazlar.

13- Gece ve gündüzün içinde ne barındı ise O'nundur. O, işitendir bilendir.

14- De ki: Sahip çıkan koruyucu olarak, göklerin ve yerin işleyiş yasalarını belirleyen, yediren, kendisi yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı edineceğim?. De ki: Şüphesiz ki ben, teslim olanın öncüsü olmakla ve ortak koşanlardan olmamakla emrolundum.

15-De ki: Eğer ben Rabbime isyan ettiysem, büyük gün azabından korkarım.

16- Kim o gün ondan çevrilirse, kesinlikle O, ona merhamet etmiştir. İşte bu apaçık kurtuluştur.

17- Eğer Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka kaldıracak yoktur. Eğer bir hayır dokunduracak olursa, O, her şeye gücü yetendir.

18- O, kullarının üzerinde boyun eğdirici güce sahiptir. O, hükmünde isabetli olan her şeyden haberdar olandır.

19- De ki: Şahitlik bakımından en büyük hangi şeydir?. De ki: Allah, benimle sizin aranızda şahittir. Bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı kimseleri onunla uyarmam için vahyolundu. Gerçekten Allah ile beraber ilahlar olduğuna, siz mi şahitlik ediyorsunuz?. De ki: Ben şahitlik etmem. De ki: O, ancak ve ancak tek ilahtır. Şüphesiz ben sizin ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım.

20- Kendilerine kitap verdiklerimiz. onu (Kur'an'ı) kendi oğullarını tanıyor gibi tanıyorlar. Kendilerini zarara uğratanlar var ya, onlar inanmazlar.

21- Allah üzerine yalan uydurmuş veya O'nun ayetlerini yalanlamış olandan daha yanlış yapan kimdir?. Şüphesiz ki, yanlış yapanlar arzuladıklarına kavuşamazlar.

22- O gün onları toplu halde getireceğiz, sonra da ortak koşmuş olanlara, "İddia etmekte olduğunuz ortaklarınız nerede?" diyeceğiz.

23- Sonra onların , "Rabbimiz, Allah'a yemin olsun ki biz ortak koşanlardan değildik" demelerinden başka fitneleri olmadı.

24- Bak, kendilerine karşı nasıl da yalan söylediler, uydurmakta oldukları (sahte ilahları) onlardan saptı.

25- Onlardan kimi seni dinler. Onu (Kur'an'ı) anlarlar diye kalplerinin üzerine kabuklar, kulaklarına da ağırlık koyduk. Şayet onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar. Hatta sana geldikleri zaman sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyor, o inkar etmiş olanlar (Kur'an için), "Öncekilerin uydurmalarından başka birşey değildir" diyorlar.

26- Onlar, ondan  hem (başkalarını) engelliyorlar, hem de (kendileri) uzaklaşıyorlar. Ancak kendilerinden başkasını helak etmiyorlar, bunun farkında değiller.

27- Ateşin üzerine tutulduklarında (nasıl), "Keşke (dünyaya) döndürülseydik te Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve inananlardan olsaydık" dediklerini bir görsen.

28- Hayır, önceden gizlemekte oldukları (yeniden diriliş gerçeği) açığa çıktı. Eğer onlar (dünyaya) döndürülmüş olsalar bile, ondan yasaklandıklarına kesinlikle yine geri dönerlerdi. Onlar kesinlikle yalancıdırlar.

29- Onlar (dünyada iken), "Bu dünya hayatımızdan başka yoktur, biz diriltilecekler de değiliz" demişlerdi.

30- Rablerinin huzurunda onları bir görsen. (Rableri onlara) "Bu gerçek değilmiymiş" dedi. (Onlar) "Rabbimize and olsun evet" dediler. (Rableri onlara) "İnkar etmekte olduğunuzdan ötürü tadın azabı" dedi.

31- Allah ile karşılaşmayı yalanlamış olanlar kesinlikle zarar etmiştir. Nihayet saat onlara ansızın geldiğinde, "Orada işlediğimiz kusurlardan dolayı eyvahlar olsun bize" dediler. Onlar yüklerini sırtlarında taşırlar. Bilmiş olun onların yüklendikleri ne kötüdür.

32- Dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Korunanlar için ahiretin yurdu daha hayırlıdır. Hala aklınızı kullanmaz mısınız?.

33- Onların demekte olduklarının elbette seni üzmekte olduğunu kesinlikle biliyoruz. Muhakkak ki onlar seni yalanlamıyorlar. O yanlış yapanlar ancak ısrarla Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar.

34- And olsun ki senden önceki elçiler de yalanlandı. Onlara yardımımız gelene kadar yalanlandıkları ve eziyete uğradıkları şeye karşı direnerek mücadele ettiler. Allah'ın (elçilerine yardım) sözlerini değiştirebilecek yoktur. And olsun ki elçilerin (gerçekleşmiş olan yardım) haberinden sana geldi. 

35- Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, eğer güç yetirebilirsen yerde bir tünel veya göğe ulaşabilecek bir merdiven ara da onlara bir ayet getirebilirsen getir. Eğer Allah dileseydi onları doğru yol üzere elbette toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.

36- Ancak ve ancak işitmekte olanlar (olumlu) cevap verirler. Ölüleri de Allah diriltir, sonra da ona döndürülürler.

37- "Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: " Şüphesiz ki Allah ayet indirmeye gücü yetendir". Ancak onların çoğu bilmiyorlar.

38- Yerde bir canlı ve iki kanadı ile uçan kuş yoktur ki sizin gibi bir topluluk olmasın. Biz kitapta kusur bırakmadık*. Sonra Rablerine toplanılırlar.

* Yarattığımız ne varsa hepsi ile ilgili işleyiş yasalarını koyduk. 

39- Ayetlerimizi yalanlamış olanlar, karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır, ve kimi dilerse onu doğru yol üzerinde kılar.

40- 41- De ki: "Eğer doğrulardan iseniz bana söyleyin. Eğer Allah'ın azabı size geldiğinde veya size saat geldiğinde, Allah'tan başkasına mı dua edersiniz?. Hayır yalnızca ona dua edersiniz. Eğer Allah dilerse dua etmekte olduğunuz şeyi kaldırır, siz de ortak koşmakta olduklarınızı unutursunuz".

42- And olsun ki senden önceki topluluklara da (elçiler) gönderdik. Yalvarıp yakarsınlar diye onları sıkıntı ve darlık ile yakaladık.

43- Şiddetli azabımız onlara geldiği zaman yalvarıp yakarmalı değiller miydir?. Ancak kalpleri katılaştı, şeytan onlara yapmakta olduklarını süsledi.

44- Onunla kendilerine hatırlatıldıkları şeyleri unuttuklarında, onların üzerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenlerle ferahladıkları zaman onları ansızın yakaladık. İşte o zaman onlar umutlarını yitirdiler.

45- Yanlış yapan topluluğun arkası böyle kesildi. Övgü alemlerin Rabbinedir.

46- De ki: Bana söyleyin, eğer Allah işitme ve görme yetinizi alsa, kalplerinizi mühürlese, Allah'tan başka hangi ilah onu (geriye) getirir?. Bak ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz da sonra onlar direnerek yüz çeviriyorlar.

47- De ki: Bana söyleyin, eğer Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gelse, yanlış yapanlar topluluğundan başkası mı helak edilir?.

48- Biz elçileri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Artık kim inandı ve durumunu düzelttiyse, onlar korkmayacak ve üzülmeyeceklerdir.

49- Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, itaatten çıkmalarından dolayı onlara azap dokuncaktır.

50- De ki: Ben size "Allah'ın hazineleri benim katımdadır" demiyorum. Gayb'ı da bilmiyorum, Ben size "Ben meleğim" de demiyorum. Ben bana vahyolundan başkasına uymam. De ki: "Gören ile görmeyen bir olur mu, hiç düşünmüyor musunuz?".

51- Rablerine toplanacaklarından korkmakta olanları onunla uyar. Onlar için onun aşağısından ne sahip çıkıp koruyan ne de şefaatçi vardır. Umulur ki korunurlar.

52- O'nun yüzünü (rızasını) isteyerek, sabah akşam Rablerine dua etmekte olanları kovma. Onların hesabından sana bir şey yoktur. Senin hesabından da onlara bir şey yoktur. Eğer onları kovacak olursan yanlış yapanlardan olursun.

53- Böylece onların bazılarını "Aramızdan Allah'ın lutfettiği kimseler bunlar mı?" demeleri için, birbirleri ile denedik. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?.

54- Ayetlerimize inanmakta olanlar sana geldiği zaman de ki: "Esenlik üzerinize olsun. Rabbiniz merhameti kendisine yazdı. Şöyle ki: Sizden kim bilmeyerek bir kötülük yaptı, sonra (yaptığının) ardından (itaatle) döndü ve durumunu düzelttiyse, şüphesiz O, bağışlayan ve merhamet edendir".

55- Böylece ayetlerimizi ayrıntılı şekilde açıklıyoruz ki, suçluların yolu açıkça belli olsun.

56- De ki: "Şüphesiz ben Allah'ın aşağısından olan dua etmekte olduklarınıza kulluk etmekten yasaklandım". De ki: "Ben sizin keyfi arzularınıza uymam. O takdirde muhakkak ki sapmış ve doğru yolu bulanlardan olmamış olurum".

57- De ki: "Ben Rabbimden apaçık  bir delil üzerindeyim ve siz onu yalanladınız. Onu acele istemekte olduğunuz (azap) benim katımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O gerçeği anlatıyor. O ayırıcıların hayırlısıdır".

58- De ki: "Acele istemekte olduğunuz (azap) eğer benim katımda olsaydı, benimle sizin aranızdaki emir yerine getirilmiş olurdu. Allah yanlış yapanları daha iyi bilendir".

59- Gaybın anahtarları O'nun katındadır. Onu O'ndan başkası bilmez. Karada ve denizde olanı bilir. Bir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında bir tane, ne yaş ne de kuru bir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.

60- O, gece sizi öldüren, gündüz kazandığınızı bilendir. Sonra belirlenmiş süre yerine getirilmesi için gündüzde sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O'nadır. Sonra yapmakta olduklarınızı haber verecektir.

61- O, kullarının üzerinde boyun eğdirici güce sahiptir. Sizin üzerinize gözcüler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği zaman elçilerimiz onu öldürür, onlar (görevlerinde) kusur işlemezler.

62- Sonra gerçek sahip çıkan koruyucuları olan Allah'a döndürülürler. Bilmiş olun hüküm O'nundur. O, hesap görenlerin en hızlısıdır.

63- De ki: ""Eğer bizi bundan kurtarırsan kesinlikle şükredenlerden olacağız" (diye)gizlice yalvarıp yakararak ona dua ediyorsunuz. (O zaman)Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?"

64- De ki: " Sizi ondan ve her türlü sıkıntıdan Allah kurtarıyor. Sonra da O'na ortak koşuyorsunuz".

65- De ki: "O, sizin üzerinize üstünüzden veya ayaklarınızın altından azap göndermeye veya gruplar haline getirerek bir kısmınızın kötülüğünü bir kısmınıza tattırmaya güç yetirendir". Bak, anlasınlar diye ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz.

66- O, gerçek olduğu halde senin topluluğun onu yalanladı. De ki: "Ben sizin sorumlunuz değilim".

67-Her haberin kararlaştırılmış zamanı vardır. Yakında bileceksiniz.

68- Ayetlerimizi (alaya) dalanları gördüğünde, ondan başka söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturacak olursa hatırladıktan sonra artık o yanlış yapanlar topluluğu ile oturma.

69- Korunanlar için onların hesabından bir şey yoktur. Ancak korunmaları için onlara öğüt vardır.

70- Dinlerini bir oyun ve eğlence edinmiş, dünya hayatı onları aldatmış olan kimseleri bırak. Hiç bir kimse kazandığı yüzünden rehin tutulmasın diye onunla öğüt ver. Onun için Allah'ın aşağısından sahip çıkan ne bir koruyucu, ne de şefaatçi vardır. Her türlü fidyeyi verecek olsa da ondan alınmaz. İşte onlar kazandıkları yüzünden rehin tutulanlardır. Onlar için inkar etmekte olduklarından dolayı kaynar sudan bir içecek,  acı azap vardır.

71-  72- De ki: "Allah'ın aşağısından bize fayda ve zarar veremeyecek olana dua edelim de, Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra ökçelerimiz üzerinde geri mi döndürelim?. Şeytanların keyfi arzusuna uydurduğu, yeryüzünde şaşkın bir halde dolaşan, arkadaşlarının "Bize gel"  diye çağırmakta olduğu kişi gibi mi olalım?". De ki: "Allah'ın yolu, doğru yolun ta kendisidir. Alemlerin Rabbine teslim olmakla,üzerimize yüklenen her türlü kulluk görevini ayakta tutmakla ve ondan korunmakla emrolunduk. O, huzurunda toplanılacak olandır".

73- O, gökleri ve yeri gerçek ile yaratandır. "Ol" diyeceği gün (herşey) oluverir. O'nun sözü gerçektir. Sur'a üfürüleceği gün de yetki ve hükümranlık O'nundur. Gaybın da, şehadetin de bilenidir. O, hükmünde isabetli olan her şeyden haberdar olandır.

74- Bir zaman İbrahim babası Azer'e, "Sen putları ilahlar olarak mı ediniyorsun?. Şüphesiz ben, seni ve toplulumunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti.

75- Kesinen inananlardan olması için İbrahim'e, göklerin ve yerin hükümranlığını (n kimde olduğunu) şöyle gösteriyorduk.

76- Üzerine gece bastırdığında bir yıldız gördü ve "Rabbim bu dur" dedi. (Yıldız) kaybolduğunda, "Ben kaybolanları sevmem" demişti.

77- Ay'ı doğmuş halde gördüğünde, "Rabbim bu dur" dedi. (Ay) kaybolduğunda, " Eğer Rabbim beni doğru yola iletmemiş olsa, mutlaka sapıklar toluluğundan olacaktım" demişti. 

78- 79- Güneş'i doğmuş halde gördüğünde, "Rabbim bu dur bu daha büyüktür" dedi. (Güneş) kaybolduğunda, "Ey topluluğum ben sizin ortak koşmakta olduklarınızdan uzağım. Şüphesiz ki ben bozulmamış fıtrat sahibi olarak yüzümü göklerin ve yerin işleyiş yasalarını belirleyene çevirdim" demişti.

80- 81- 82- Toplumu onunla tartışmaya kalkışmış, (ve o şöyle) demişti: "Allah hakkında benimle tartışmaya mı kalkıyorsunuz?. O beni doğru yola iletmiştir. O'na ortak koşmakta olduklarınızdan ben korkmam, ancak Rabbimin bir şey dilemesi hariç. Rabbim ilim bakımından her şeyi kapsamıştır. Hala öğüt almıyor musunuz?. Hakkında kanıt indirmediği şeyleri siz Allah'a ortak koşmaktan korkmuyor iken, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım?. Biliyorsanız (söyleyin) iki gruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır. İnanıp, inançlarını şirk ile örtmeyenler var ya, işte onlar için güvende olmak vardır. Onlar doğru yolu bulmuş olanlardır".

83- İşte bu, topluluğuna karşı İbrahim'e verdiğimiz tartışma yöntemidir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin hükmünde isabet edendir bilendir.

84- Ona İshak ve Yakub'u bağışlamış, her birini doğru yola iletmiştik. Daha önce Nuh'u da doğru yola iletmiştik. Onun soyundan Davud, Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa ve Harun'u da. İyilik edenlere böyle karşılık veririz.

85- Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas, her biri salihlerdendir.

86- İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut, her birini insanlar üzerine üstün kılmıştık.

87- Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden de bir kısmını seçmiş, onları dosdoğru yola iletmiştik.

88- İşte bu Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğine ona iletir. Eğer ( o elçiler de) ortak koşmuş olsalardı, onların yapmakta oldukları kesinlikle boşa gitmişti.

89- İşte onlar kendilerine kitap, hüküm ne nebilik verdiklerimizdir. Bunlar (Mekke müşrikleri) eğer onları inkar ederse, onları inkar ediciler olmayan bir topluluğu, bunların yerine kesinlikle vekil kılmışızdır.

 90- İşte onlar Allah'ın doğru yola ilettikleridir. Sen de onların yoluna uy. De ki: "Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. O, ancak insanlar için öğütten başka bir şey değildir".

91- "Allah, beşer üzerine bir şey indirmedi" demiş olmakla, Allah'ın kudretini (bilmeyi) gereğince yerine getirmediler. De ki: "İnsanlara aydınlatıcı ve klavuz olarak Musa'nın getirdiği, yazılı kağıtlar haline getirip (bir kısmını) açıkladığınız bir çoğunu da gizlediğiniz, sizin atalarınızın bilmediklerinin öğretildiği kitabı kim indirdi?. De ki: "Allah (indirdi)". Sonra bırak onları daldıkları içinde oynamaya devam etsinler.

92- Bu, önünde olanı doğrulayıcı, şehirlerin anası ve etrafında olanları uyarman için indirdiğimiz, ilahi hayır kaynağı bir kitaptır. Ahirete inananlar buna inanır. Onlar kendilerine yüklenen kulluk görevlerini muhafaza ederler.

93- Allah üzerine yalan uydurmuş, veya kendisine vahyolunmadığı halde "Bana da vahyolundu" demiş kimseden,  ve "Allah'ın indirdiği gibi bende indireceğim" demiş kimseden daha yanlış yapan kimdir?. Sen o yanlış yapanları ölüm sıkıntıları içinde, melekler onlara ellerini uzatmış olduğu halde, "Çıkarın canlarınızı" (derken) bir görsen. Bugün Allah'a karşı gerçeğin dışında söylemekte ve O'nun ayetlerinden büyüklenmekte olmanızdan dolayı, hor ve hakir edici azapla karşılık göreceksiniz.

94- And olsun ki sizi ilk defa yarattığımız gibi bize tek başınıza geldiniz. Size verdiklerimizi sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Ortaklarınız olduklarını iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de beraberinizde göremiyoruz. And olsun ki aranız(daki bağlar) kesilmiş, iddia etmekte olduklarınız sizden sapmıştır.

95- Şüphesiz ki Allah, tohum ve çekirdeğin yarıcısıdır. Ölüden diriyi çıkarıyor. Diriden de ölüyü çıkarandır. Allah işte bu dur. Nasıl döndürülüyorsunuz?.

96- Sabahın yarıcısıdır. Geceyi sükunet zamanı, güneşi ve ay'ı hesap ölçüsü olarak oluşturdu. Bu,  kendisine galip gelinemeyen her şeyi bilenin koyduğu yasadır.

97- O, ki karanın ve denizin karanlıklarında onlarla yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları oluşturdu. Bilen topluluk için ayetlerimizi çeşitli yönlerden açıkladık.

98- O'ki sizi bir tek nefisten meydana getirdi. Sizin için (dünyada) bir karar kılma yerleşme yeri, bir de (hayata) veda etme yeri (kabir) vardır. Anlayan topluluk için ayetleri ayrıntılı şekilde açıkladık.

99- O'ki gökten suyu indirdi. Onunla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üstüne binmiş taneler çıkarıyoruz. Hurma ağacı tomurcuklarından yere doğru sarkmış salkımlar, birbirine benzeyen benzemeyen üzümler, zeytin ve nar çıkarıyoruz. Olgunlaşıyorken ve ürün verdiğinde ürününe bakın. Şüphesiz bunlarda inanan bir topluluk için ayetler vardır.

100- Böyle iken bir de cinleri Allah'a ortaklar kıldılar. Halbuki onları da O yaratmıştır. O'na bilgisizce oğullar ve kızlar uydurdular. O, onların nitelemekte olduklarından münezzehtir, yücedir.

101- Göklerin ve yerin örneksiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde nasıl bir çocuğu olabilir?. Her şeyi O yarattı, ve O, her şeyi bilendir.

102- Rabbiniz Allah işte bu dur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, her şey üzerinde güvenilir olandır.

103- Gözler O'nu algılayamaz, gözleri O algılar. O, lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır.

104- Size Rabbinizden gözünüzü açacak deliller gerçekten gelmiştir. Kim gözünü açtıysa kendisi içindir. Kim kör olduysa onun aleyhinedir. (De ki) Ben sizin üzerinizde gözcü değilim.

105- Ayetleri, (inkarcılar) "Sen ders almışsın" desinler diye, bilen topluluğa da onu beyan edelim diye böylece çeşitli yönlerden açıklıyoruz.

106- Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ortak koşanlardan yüz çevir.

107- Eğer Allah dilemiş olsaydı ortak koşmazlardı. Seni onların üzerine gözcü olarak kılmadık. Sen onların üzerinde sorumlu değilsin.

108-  Ve Allah'ın aşağısındakilere dua edenlere sakın sövmeyin, Onlar da bilgisizce sınırı aşarak Allah'a söverler. Her topluluğa yapmakta olduklarını böyle süsledik. Sonra onların dönüşü Rablerinedir, yapmakta olduklarını onlara haber verecektir.  

109- Eğer onlara bir ayet geldiğinde, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Ayetler Allah'ın katındadır". O (ayet) geldiği zaman ona inanmayacaklarını size sezdirmiyorlar.

110- Onların gönüllerini ve gözlerini ona ilk  defasında inanmadıkları gibi çevirir, onları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

111- Eğer biz onlara melekleri indirmiş olsak, ölüler onlarla konuşmuş olsa, her şeyi (vahyi) kabullenmiş oldukları üzerlerine halde toplamış olsaydık, Allah dilemedikçe kesinlikle inanacak değillerdi. Onların hepsi ancak cahillik ediyorlar.

112- 113- Böylece her nebi için insanın ve cin'in şeytanlarını düşman kıldık. Onlar aldatmak için birbirlerine sözün yaldızlısını vahyeder. Eğer Rabbin dilemiş olsaydı bunu yapmazlardı. Artık sen onları ve uydurmakta olduklarını, ahirete inanmayanların gönüllerinin ona meyletmesi ve ondan razı olmaları, kazanmakta olduklarını kazanmaya devam etmeleri için bırak.

114- Doğru hüküm veren olarak Allah'tan başkasını mı arayacağım?. O'ki size kitabı ayrıntılı olarak indirdi. Kendilerine kitap verdiklerimiz biliyorlar ki, şüphesiz o, Rabbinden gerçek ile indirilmiştir. Artık bu konuda sakın kuşkuya kapılanlardan olma.

115- Rabbinin kelimeleri doğruluk ve adalet bakımından yerine gelmiştir. O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir bilendir.

116- Eğer yeryüzün(Mekke)dekilerin çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye uymuyorlar. Zanni sözlerden başkasını söylemiyorlar.

117- Şüphesiz ki senin Rabbin, O, kendi yolundan sapanı daha iyi bilendir. O, doğru yolu bulmuş olanları da daha iyi bilendir.

118- Eğer O'nun ayetlerine inanmış kimseler iseniz, üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yeyin.

119- Size ne oluyor ki; açlık sebebi ile ona mecbur kalmanız hariç, haram kıldığı şeyleri size ayrıntılı bir şekilde açıklamış iken, üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz?. Şüphesiz birçokları keyfi arzularına uyarak bilgisizce saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin haddi aşanları daha iyi bilendir.

120- Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Şüphesiz ki günah kazananlar, kazandıklarından dolayı karşılık göreceklerdir.

121- Üzerine Allah'ın adı anılmamış olanlardan yemeyin. Şüphesiz o(nu yemek), itaatten çıkmaktır. Şüphesiz ki şeytanlar size karşı üstünlük sağlamak için, onu sahip çıkan koruyucu edinenlere vahyeder. Eğer onlara itaat ettiyseniz, o takdirde sizler de kesinlikle ortak koşanlarsınız.

122- Ölü halde iken onu dirilttiğimiz ve ona insanlar arasında yürüyeceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinden çıkamayacak kimsenin misali gibi midir?. İnkar edenlere yapmakta oldukları böyle süslendi.

123- Böylece her şehirde ileri gelenleri, orada tuzak kurmaları için oranın suçluları yaptık. Kendilerinden başkasına tuzak kurmuyorlar, bunun farkında değiller.

124- Onlara bir ayet geldiği zaman, "Allah'ın elçilerine verilen gibi, bize de verilene kadar asla inanmayız" dediler. Allah, mesajını nereye vereceğini daha iyi bilir. Suçlulara kurmakta oldukları tuzaktan dolayı, Allah katından aşağılanma ve şiddetli azap isabet edecektir.

125- Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı hale sokar. Allah pisliği inanmayanların üzerine böyle yığar.

126- İşte bu senin Rabbinin dosdoğru olan yoludur. Öğüt alacak olan bir topluluk için ayetleri kesinlikle ayrıntılı şekilde açıkladık.

127- Onlar için Rablerinin katında esenliğin yurdu vardır. O, yapmakta olduklarından dolayı onların sahip çıkanı koruyucusudur.

128- (Allah) O gün onları toplu halde bir araya getirir. (Allah) "Ey cin topluluğu insandan bir çoğunu kendinize (yandaş) edinmek için uğraştınız". İnsandan onları sahip çıkan koruyucu edinmiş olanları, "Rabbimiz birbirimizden faydalandık. Bizim için belirlediğin sürenin sonuna ulaştık" dedi. (Allah) "Ateş, Allah'ın dilemesi hariç orada ölüm görmemek üzere kalacak yerinizdir" dedi.  Şüphesiz ki senin Rabbin doğru hüküm verendir, bilendir.

129- Biz yanlış yapanları, kazanmakta oldukları yüzünden böylece (ateşte) birbirleri ile sahip çıkan koruyucu yaparız.

130- (Allah) "Ey cin ve insan topluluğu! içinizden size benim ayetlerimi  anlatan, sizi bu gününüze kavuşmakla uyaran elçiler gelmedi mi?" (dedi). "Kendimiz aleyhine şahitlik ederiz (ki geldi)" dediler. Dünya hayatı onları aldattı, inkarcı olduklarına dair kendileri aleyhine şahitlik ettiler.

131- Bu (nu sormanın nedeni), senin Rabbinin şehirleri haksızlıkla ve halkı (uyarıcı elçilerden) habersiz iken helak edici olmadığı içindir.

132- Herkesin yaptıklarından dolayı dereceleri vardır. Senin Rabbin onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

133- Senin Rabbin hiçbir şeye muhtaç olmayandır, rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir, ardınızdan başka bir topluluğun soyundan sizi meydana getirdiği gibi, dilediğini yerinize getirir.

134- Şüphesiz ki size vaad edilen kesinlikle gelmektedir. Siz bunu aciz bırakıcı değilsiniz.

135- De ki: "Ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu yapın. Ben de yapmaktayım. Yurdun sonunun kime ait olacağını yakında bileceksiniz. Şüphesiz ki yanlış yapanlar arzuladıklarına kavuşamazlar".

136- Allah'ın yaydığı ekinden ve hayvanlardan bir pay ihdas ettiler. Kendi iddialarınca, "Bu Allah için, bu da ortaklarımız için" dediler. Ortakları için olan Allah'a ulaşmaz, Allah için olan ise ortaklarına ulaşır. Vermekte oldukları hüküm ne kötüdür.

137- Böylece ortakları, ortak koşanlardan birçoğuna, onları mahfetmek ve (gerçek) dinlerini örtmek için çocuklarını öldürmeyi süsledi. Allah dilemiş olsaydı bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve uydurmakta olduklarını bırak.

138- Kendi iddialarınca, "Bu hayvanlar ve ekin dokunulmazdır. Onları bizim dilediğimizden başkası yiyemez" dediler. Ve hayvanlar var ki, onların sırtları (onlar tarafından) haram kılındı. Ve hayvanlar var ki, onların üzerlerine O'na  iftira atmak suretiyle Allah'ın adını anmazlar. Yapmakta oldukları iftiraların karşılığını yakında verecektir..

139- Ve dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan erkeklerimize mahsustur, eşlerimize haram kılınmıştır. Eğer ölü olursa onlar onda ortaktırlar". Nitelemelerinin karşılığını yakında verecektir. Şüphesiz ki O, doğru hüküm verendir, bilendir.

140- Bilgisizlikten dolayı, akılsızca çocuklarını öldürmüş ve Allah'ın onlara verdiği rızıkları Allah'a karşı iftira ederek haram kılmış olanlar kesinlikle zarar etmiştir. Onlar kesinlikle sapmışlar, doğru yolu da bulanlardan olmamışlardır.

141- O'ki asmalı ve asmasız bahçeler, yemişleri farklı hurma ve ekinler, (tadları) birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve nar meydana getirdi. Ürün verdiğinde ürününden yeyin. Toplama gününde de hakkını verin. Aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki O, aşırı gidenleri sevmez.

142- Ve hayvanlardan da yük taşıyan ve tüyünden döşek yapılanı (meydana getirdi). Allah'ın size rızık olarak verdiğinden yeyin, şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz ki o, sizin için apaçık düşmandır.

143- Sekiz eş; Koyundan iki, keçiden iki. De ki: İki erkeği mi haram etti, yoksa iki dişiyi mi ?, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı?. Eğer doğrulardan iseniz bana bilgiyle haber verin.

144- Deveden iki, sığırdan iki. De ki: İki erkeği mi haram etti, yoksa iki dişiyi mi?, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı?. Yoksa Allah böyle emrederken siz şahitler miydiniz?. İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah üzerine yalan uydurmuş olandan daha yanlış yapan kimdir?. Şüphesiz ki Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

145- De ki: Bana vahyolunanda leş veya akıcı kan veya domuzun eti ki, o şüphesiz pisliktir, veya yoldan çıkmanın bir göstergesi olarak Allah'tan başkasının adına kesilmiş olması dışında, yiyen kişi üzerine onu yemesi haram kılınmış (bir bilgi) bulamıyorum. Kim ki açlık sebebi ile darda kaldıysa, başka darda kalanın hakkına saldırmamak ve aşırı gitmemek şartı ile (bunları yerse), şüphesiz ki senin Rabbin bağışlayandır merhamet edendir.

146- (Daha önce) Yahudilere de bütün tırnaklı hayvanları haram kılmıştık. Koyun ve sığır'ın iç yağlarını, bu ikisinin sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar veya kemiğe karışanlar hariç, haram kılmıştık. Aşırılıkları yüzünden onlara böyle karşılık verdik. Biz kesinlikle doğrulardanız.

147- Eğer seni yalanladılarsa de ki: Rabbiniz bağışlayıcıdır, lütfu geniş olandır. O'nun şiddetli azabı şuçlular topluluğundan geri çevrilmez.

148- Ortak koşmakta olanlar diyecekler ki: "Eğer Allah dilemiş olsaydı ne biz ne atalarımız ortak koşmaz, hiçbir şeyi de haram kılmazdık". Onlardan öncekilerde böyle yalanlamış, sonunda şiddetli azabımızı tatmışlardı. De ki: Yanınızda bilgiden bize karşı çıkarabileceğiniz bir şey var mı?. Siz zandan başkasına uymuyorsunuz ve siz zanni sözlerden başkasını söylemiyorsunuz.

149- De ki: Ulaşan delil Allah'ındır Dilemiş olsaydı hepinizi kesinlikle doğru yola iletirdi.

150- De ki: "Allah şüphesiz ki bunu haram kıldı" diye şahitlik edecek şahitlerinizi getirin. Onlar eğer şahitlik etmiş olsalar bile, sen onlarla beraber şahitlik etme. Ayetlerimizi yalanlayan ve ahirete inanmayanların keyfi arzularına uyma. Ve onlar (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.

151- De ki: Gelin Rabbinizin üzerinize neyi haram kıldığını size okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın, anne babaya iyilik edin, fakirlik korkusundan dolayı çocuklarınızı öldürmeyin. Size ve onlara rızkı biz veriyoruz. Hayasızlıklara, onlardan açık olanına ve gizli olanına yaklaşmayın. Allah'ın haram kıldığı bir canı hak etmesi dışında öldürmeyin. İşte size aklınızı kullanasınız diye bunu emretti.

152- Yetimin malına, o olgunluğa ulaşıncaya kadar en güzel şekilde olması dışında yaklaşmayın. Ölçüye ve tartıya adil olarak riayet edin. Hiçbir kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklemeyiz. Söz söylediğiniz zaman, yakın akraba olsa da adil olun. Allah'a verdiğiniz söze riayet edin. İşte siz öğüt alasınız diye bunu emretti.

153- Şüphesiz ki bu benim doğru olan yolumdur, o halde siz de ona uyun. (Başka) yollara uymayın, sonra sizi O'nun yolundan ayırır. İşte size korunasınız diye bunu emretti.

154- Sonra, Musa'ya kitabı, iyilik edene (nimetimi) yerine getirmek, her şeyi ayrıntılı şekilde açıklamak, Rableri ile karşılaşacaklarına inananlar için klavuz ve rahmet olarak verdik.

155- Bu da, indirdiğimiz ilahi hayır kaynağı bir kitaptır, öyleyse ona uyun. Bağışlanmanız için korunun.

156- "Kitap, ancak ve ancak bizden önceki iki gruba indirilmiş, biz onların derslerinden kesinlikle habersizlerdik" dersiniz diye (kitabı indirdik).

157- Veya: " Bizim üzerimize kitap indirilmiş olsaydı, kesinlikle onlardan daha doğru yolda olurduk" dersiniz diye (kitabı indirdik). Size Rabbinizden apaçık bir delil,  klavuz ve rahmet gelmiştir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve onlardan direnerek yüz çeviren kimseden daha yanlış yapan kimdir?. Ayetlerimizden direnerek yüz çevirenlere, direnerek yüz çeviriyor olmalarından dolayı,  azabın kötüsünü karşılık olarak yakında vereceğiz.

158- Onlar kendilerine meleklerin gelmesini veya senin Rabbinin gelmesini veya senin Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar?.  Senin Rabbinin bazı ayetlerinin geleceği gün, önceden inanmamış veya inanmasından bir hayır kazanmamış ise, bir kimsenin inanması ona fayda vermez. De ki: Bekleyin şüphesiz biz de bekleyenleriz.

159- Şüphesiz ki onlar dinlerini parçalara ayırdılar, gruplar halinde bölündüler. Sen hiçbir şekilde onlardan değilsin. Onların işi ancak ve ancak Allah'a kalmıştır. Sonra onlara yapmakta olduklarını haber verecektir.

160- Kim iyilik getirdiyse, ona getirdiğinin on misli vardır. Kim kötülük getirdiyse, ancak getirdiğinin misliyle karşılık görür. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

161- De ki: Şüphesiz ki Rabbim beni dosdoğru yola, dimdik ayakta duran dine, bozulmamış fıtrat sahibi olarak İbrahim'in inancına iletti.

162- 163- De ki: Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, yaşamım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir. Ona ortak yoktur. Bununla emrolundum ve ben teslim olmuşların öncüsüyüm.

164- De ki: O, her şeyin Rabbi iken, Rab olarak Allah'tan başkasını mı arayayım?. Her kişi kendi aleyhine olandan başkasını kazanmaz. Hiçbir taşıyıcı başkasının yükünü de taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir, ayrılığa düşmekte olduğunuz konuları size haber verecektir.

165- O, ki sizi yeryüzünün birbirinin yerine geçenleri yaptı, verdikleri ile sizi denemek için kiminizi kiminizin üzerine derecelerle yükseltti. Şüphesiz ki senin Rabbin azabı kesinlikle çabuk olandır, ve şüphesiz O, kesinlikle bağışlayandır merhamet edendir.

 

30 Ocak 2024 Salı

İsra s. 1. Ayeti Mekke'den Kudüs'e Bir Yolculuğu mu Yoksa Mekke'den Medine'ye Yapılan Hicreti Anlatmaktadır?

Yazımıza verdiğimiz başlığın, çoğu kimsede merak ve kuşku uyandıracağını en baştan tahmin etmekteyiz. Çünkü İsra s. 1. ayeti denildiği zaman, bir çok kimsenin aklına ilk gelen şey, miraca dair en ufak bir delil bulunmamasına, hatta başka ayetlerde (isras.93) miraç isteğinin müşriklerden gelen bir istek  olduğunun beyan edilmiş olmasına rağmen,  Muhammed (a.s.) ın bir gece Mekke'den Kudüs'e, oradan da semaya yükselmesinin adına kandiller düzenlenmiş miracın anlatıldığı ayet akla gelmektedir. Biz bu yazımızda, miraç konusu ile ilgili herhangi bir bahiste bulunmayacağız. Bu yalan ve iftira hakkında daha önce bir kaç yazımız bulunmakta olup, blogumuzda bunlar mevcuttur dileyenler oradan okuyabilir.

İsra s. 1. ayeti ile ilgili olarak tefsir, hadis veya yakın zamanda yazılan eserlerde bulunan bilgileri kısaca sıralayacak olursak, 1- Mekke'den Kudüs oradan semaya yani miraca çıkış, 2- Mekke'den Kudüs'e gidiş, 3- Mekke'den Cirane vadisindeki mescide gidiş, 4- Mekke'den semada bulunduğu iddia edilen Beyt-i Mamur'a çıkış olarak sayabiliriz.

Biz, bu bilgilerin hiç birisine katılmadığımızı, İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicret ile olduğunu düşündüğümüzü en baştan söyleyerek, yazımızda bu iddiamızı dayandırdığımız temeli sizlerle paylaşmaya çalışacağız. 

Miraç yalanlarına inanmayan, Kur'an merkezli düşünenlerin çoğunluğu bile, bu ayetin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuğu anlattığı konusunda hemfikirdir.

سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

Bu ayette öncelikle "İsra" kelimesinin anlamını ve bu ayetin geçtiği ayetleri anlamak gerekmektedir.

İsra kelimesi sözlükte, "Gece yapılan yürüyüş" anlamına gelmektedir. Bu yürüyüşü ifade eden kelimenin geçtiği ayet mealleri şöyledir;

---Hud s. 81- (Elçiler) dediler ki: "Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana ilişemeyecekler. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yürü ve sizden kimse geriye dönüp bakmasın. Ancak hanımın hariç. Onların başına gelen onun başına da gelecektir. Onlara vaadedilen (azabın) gelme vakti sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?"

---Hicr s. 65 - Hemen gecenin bir kısmında ehlini yürüt ve sen arkalarından git ve içinizden hiç bir kimse ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere geçin gidin.

---Taha s. 77-Andolsun ki biz Musa'ya, kullarımla geceleyin yola çık, onlara denizde kuru bir yol aç, düşmanların yetişmelerinden ve denizde boğulmaktan da korkma diye vahyetmiştik.

---Şuara s. 52- Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz" diye vahyettik.

---Duhan s. 23- "O halde kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz.

İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c.), kulunu bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan etmektedir.  Yani olayın göğe doğru dikey bir çıkışı anlatmadığı ayan beyan ortadadır. Ayet içinde geçen "Kulunu" ifadesi ile kast edilen kulun Muhammed (a.s.) değil, Musa (a.s) olduğu yönünde iddiaların serdedildiği malumdur. Fakat biz bu iddiaya kesinlikle katılmıyoruz, bunun nedeni ise yazımızın ilerleyen bölümlerinde zaten anlaşılacaktır.

Bu iddiada bulunanların delilleri 2. ayetin başında bulunan "Vav" edatının bağlaç görevi gördüğü, dolayısı ile bu edatın, bir önceki ayet ile ilgili bulunduğu, 1. ayette bulunan "biabdihi" ifadesi ile kast edilen kişinin Musa (a.s.) olduğudur. Ancak bu edatın sadece bağlaç görevi olduğunu iddia edenler yanılgı içindedirler. Bu edatın işlevlerinden birisi de cümle başı olduğunu hatırlatması, yani kendinden önceki cümle ile bir alakası olmadığını bildirmesidir.

Ayet içinde geçen "Mescidi Haram" ifadesinin, Kabe'yi de içine alan bir bölgenin adı olduğu üzerinde herkesin ittifak ettiği malumdur. Konu "Mescidi Aksa" ile nerenin kast edildiği yönündedir. Biz burası ile ilgili farklı görüşler olduğunu yukarıda kısaca söylemiştik. Yazımızın amacı farklı görüşleri eleştirmek olmadığı için, biz kendi iddiamızı temellendirmeye çalışmaya devam edelim.

Mescidi Aksa'nın neresi olduğunu veya bu ifade ile kast edilenenin ne olduğunu anlayabilmek için, İsra suresinin devam eden ayetlerine dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü Mescidi aksa denildiği zaman hemen hemen herkesin aklına bugün Kudüs'te o isim ile bilinen yer akla gelmektedir. Ancak bu ayetin nazil olduğu zamanda Kudüs'te bulunan kutsal mabedin, bilinen böyle bir ismi kesinlikle yoktu.

Kudüs'te Yahudilerin kutsal kabul ettikleri bir mabed bulunuyor ve bunun ismi "Süleyman Mabedi" olarak biliniyordu. Bu nokta hatırdan çıkarılmamalıdır. Kudus'e Müslümanlar tarafından yapılan mescidin Ömer'in orayı fethetmesinden sonra yapıldığı tarihen sabittir. 

İsra suresinin ilerleyen ayetlerinin mealleri şu şekildedir:

2. Biz Mûsâ'ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına "Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin" diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık.

3. Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli!Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin! Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi.

4. Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: "Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz"

5. Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

6. Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık.

7. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz.

8. Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder. Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz. Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız.

 İsra s. 1. ayetinden sonra, 2. ayette Musa (a.s) a geçilmesi ve devamında İsrailoğullarına hitap edilmesi, bu ayetlerin büyük ihtimalle Mekke'de inen son ayetler olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Mekke'li müşriklerin baskıları sonunda artık bu bölgeyi terk etmenin şart olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumu aynı surenin ortalarındaki (76. ayet) ayetlerden anlamak mümkündür. 

Allah (c.c) elçisine, artık bu şehri terk etmesi gerektiğini, kitap ve elçi ile muhatap olmuş olan bir topluluğun ikamet ettiği başka bir şehre hicret etmesi gerektiğini bildirmektedir. Bu şehir MEDİNE'den başka bir şehir değildir. Surenin ilerleyen ayetleri elçiye hicret edeceği şehirde karşılaşacağı toplum hakkında hem ön bilgi vermekte, hem de o şehirdeki İsrailoğulları topluluğuna, gelecek olan elçiye karşı yanlış yaptıklarında onlara geçmişi hatırlatmaktadır.

Muhammed (a.s.) Medine'ye hicret ettiği zaman, halkın önemli bir bölümünün İsrailoğulları'ndan  oluştuğu malumdur.  Bu durumu Medine'de inen ayetlerin çoğunun İsrailoğulları ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerden bahsetmesinden anlayabiliriz. Allah (c.c), bu toplumun da kitap ve elçi ile muhatap kılınmış olmalarından ötürü, Mekke'den gelen Muhammed (a.s.) ile aralarında ortak bir payda olduğunu onlara hatırlatmakta, Musa (a.s) ile devam eden kitap ve elçi silsilesinin bir ferdinin de, Kur'an ve Muhammed (a.s) olduğunu, gelen her kitabın mesajının aynı olduğunu, "dolayısıyla İsrailoğulları'nın da bu elçi ve kitaba inanmaları gerektiğini beyan etmektedir. 

"Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin nesli" denilerek, o topraklarda yaşayan, fakat farklı topluluklara mensup olan insanların kökünün, Nuh (a.s.) a dayandığı hatırlatılarak, aralarındaki nesep bağına dikkat çekilmekte, aralarındaki ortak payda daha da genişletilerek, yakınlaşmanın sağlanması amaçlanmaktadır. (2. ve 3. ayetler)

Ancak, İsrailoğulları'nın bu yakınlaşmayı ret etmesi neticesinde başlarına neler gelebileceği ise, geçmişte yaptıkları yanlışlar ve bu yanlışlarınının onların başlarına nasıl feleketler getirdiği hatırlatılarak, ayaklarını denk almaları gerektiği, bildirilmektedir. (4.5.6.7.8. ayetler)

Konuyu Muhammed (a.s.) açısından değerlendirdiğimizde ise karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; Mekke'de kendisine düşmanlık eden, inanmalarından artık ümidini kesmiş müşrik bir toplumu terk ederek elçi ve kitaba inandıklarını söyleyen yeni bir topluluk ile tanışmıştır. Allah (c.c), 4. ve 8. ayetler arasında hem İsrailoğullarına mesaj vermekte, hem de Muhammed (a.s) ın Medine'de muhatap olduğu toplumun nasıl bir karaktere sahip olduğunu haber vererek ona göre hazırlık yapması sağlamaktadır.

7. ayette dikkatimizi çekmesi gereken bir kelime "Mescid" kelimesidir. Bu kelime  İsrailoğullarının ibadet mekanı anlamında kullanılmaktadır. Bu kelimenin Kur'an'da sadece Müslümanların ibadet mekanı anlamında kullanılmadığının, burada önemli bir husustur. İbadet mekanları tarih boyunca insanlar tarafından kutsal olarak kabul edilmiştir. Her toplumun kendi aidiyetini ifade ettiği, onun etrafında toplandığı ve birlikteliğini sağladığı bir kutsal mekanı mutlaka bulunmaktadır. 

Nuzül dönemi çerçevesinde düşündüğümüzde Arap toplumu için Kabe, bu işlevi taşıyan bir fonksiyona sahipti. Mescidi Haram,  Kabe ve Mekke'nin içinde bulunduğu bölgenin adıdır. Kudüs ise İsrailoğulları için kutsal bir bölge olup, orada da onlar için kutsal sayılan ve adına "Süleyman Mabedi" dedikleri, İsra suresi 7. ayetinde ismi "Mescid" olarak anılan bir ibadet mekanı bulunmaktaydı. 

İsra kelimesinin "Gece Yürüyüşü" anlamından hareketle, Muhammed (a.s.) bir gece evinden çıkıp Mekke'deki müşrik toplumu terk ederek başka bir yere hicret etmiştir. Bundan sonraki mesele Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yapıldığı söylenen bu yürüyüşün neden böyle ifade edilmiş olduğu,  Mekke'den Medine'ye yürüyüş olarak neden ifade edilmediğinin anlaşılması üzerinde olması gerekmektedir. Çünkü bu yazıyı okuyanların en fazla merak ettikleri, hatta etmeleri gereken nokta da burasıdır.

Bu nokta açıklığa kavuştuğu zaman, Muhammed (a.s.) ın Medine'de neden aylarca Kabe yerine Kudüs'e yönelmiş olduğunun sebebi de anlaşılacaktır. Kıble değişimi konusunda en fazla merak edilen hususlardan birisi de bu dur. Bakara suresi içinde geçen kıble değişimi ile ilgili ayetlerde kıblenin yeniden Kabe'ye çevrildiği anlatılırken, neden Kabe yerine Kudus'e yönelme emrinin Kur'an'da bulunmadığı sorusu kafaları kurcalamaktadır. 

Bunun cevabını "Ehli Hadis" fırkası, bu değişim için Kur'an dışında ayrı bir vahiy geldiği yönünde cevaplamış olmasına rağmen, Kur'an dışı vahiy diye birşey olmadığını bilenler için sorunun cevabı aranmaktadır. Biz bunun cevabını Kur'an dışına çıkmadan cevaplamaya çalışalım.

Allah (c.c) İsra s. ilk ayetlerinde kulunu hicret etmeye sevk ederken, hicret edeceği yerdeki toplum ile ilgili bilgi de vermektedir. Bu bilgi o toplumun ilahi vahye aşina olduğu, dolayısı ile müşriklere nazaran, her ne kadar geçmişte yaptıkları yanlışları hatırlatmış olsa da, inanmaya daha yatkın bir topluluk olabileceğini elçisine bildirmektedir.

Bu bilgilere istinaden Muhammed (a.s.), İsrailoğulları ile olan ortak paydayı dikkate alarak, Kudüs'e yönelmiştir. Yani Muhammed (a.s.) Kabe yerine Kudüs'e yönelmeyi Kur'an dışı vahiyle değil, İsra suresi ilk ayetleri ile almış, İsrailoğulları ile ortak paydaları olduğu mesajını onlara vermeye çalışarak inanmaya davet etmiştir. Her ne kadar ilerleyen zamanlarda İsrailoğullarının inanma konusunda müşriklerden aşağı kalmadıkları ortaya çıkarak, kıble yeniden Kabe olarak belirlenmiş olsa da, hicretin ilk aylarındaki durum bu şekilde idi. 

Biz İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicreti anlattığını iddia ederken, ayet içinde geçen "Mescidi Aksa" nin Medine'de olduğunu veya Medine'de Müslümanlar tarafından yapılmış bir mescid olduğunu asla iddia ediyor değiliz

Bizim iddiamız, Kudüs'te bulunan kutsal mabedin 7. ayet içinde "Mescid" olarak ifade edilmiş olduğu, bu mescidin ise Kudüs'te "Süleyman Mabedi" olarak yıkılmış harap halde bulunan bir yer olduğu, dolayısı ile uzaklığına istinaden böyle bir isimle isimlendirilmiş olduğudur. Bu isim, zaman içinde Kudüs'ün Müslümanlar tarafından alınmasından sonra oraya yapılan mescide isim olarak verilmiştir. Yani Muhammed (a.s) zamanında Kudüs'te "Mescidi Aksa" adıyla bilinen bir yapı mevcut değildi.

Sanırım şimdi İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c) nin neden kulunu Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan ettiği biraz daha ortaya çıkmıştır. Yani Allah (c.c) insanlar tarafından o zaman kutsal olarak bilinen iki yapıdan biri olan Kabe'nin, müşrik kontrolunda olmasından dolayı, elçisini başka bir şehre hicret ettirmiş, bu şehirde ise İsrailoğullarının yöneldiği Kudüs'ü onlarla olan ortak payda nedeniyle, ikinci kutsal yer olarak bilinen yere yönelmesini sağlamak için böyle bir ifade kullanmıştır. 

Kabe ve Mekke'nin kutsallığı Kur'an ile belirlenmiş olsa da, Kudüs'ün kutsallığı konusunda Kur'an'da herhangi bir ifade bulunmadığını burada hatırlatmak isteriz. Kudüs'ün kutsallığı İsrailoğulları tarafından benimsenmiş olsa da, Allah (c.c) kulunun buraya yönelmesinde o zaman için herhangi bir beis görmemiştir. 

İsra s. 1. ayetinde geçen "Barekna havlehu" ifadesinin, yani Muhammed (a.s) ın hicret edeceği şehrin etrafının bereketli kılınmış olması ile neyin anlatılmak istendiğine kısaca şunu söyleyebiliriz. Musa ve Lut (a.s.) ların da hicret ettikten sonra vardıkları yerlerin "Barekna" olarak ifade edilmesi, Muhammed (a.s.) ın da hicret edeceği yerin Allah tarafından onaylı bir yer olduğunu göstermekte olduğunu söyleyebiliriz. (7. 137/ 21. 71) Allah (c.c) kuluna direk olarak "şu şehre hicret et" diye bir emir vermemekte, fakat hicret etmeye daha uygun olan yerin neresi olması gerektiğini 1. ayette beyan etmektedir. 

İsra hadisesinin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuk olduğunu düşünmek, İsra s. 59. , 93. ve diğer benzeri ayetlerdeki beyana ters düşmesi açısından da bir hayli sakıncalıdır. Bu noktadan hareketle yapılacak bir anlama faaliyetinde, İsra s. 1. ayeti ile verilen bilginin mucizevi bir yönünün olamayacağı dikkate alınır, sonrasında ise özellikle sure içine yayılmış olan ayetlerin hicret konusu ile alakası dikkate alınarak bir sonuca varılabilir.

Biz böyle bir iddia ortaya atmakla elbette "Bizim iddiamız tek doğrudur" şeklinde bir söz söylemek istemiyoruz. Bu noktanın dikkate alınarak öylelikle yazının okunması önemlidir. 

Olayı Kur'an bütnülüğünü dikkate alarak düşündüğümüzde ortaya şu sonuç çıkacaktır; Allah (c.c.) kulu Muhammed (a.s.) ı bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüm derken, bizim anlamamız gereken ilk nokta, bu yürütmenin mucizevi bir olay olamayacağı yönünde olmalıdır. İlk düğmeyi böyle iliklediğimiz zaman sonraki düğmeler zaten doğru iliklenecektir.

Sonrasında Bakara suresi içinde bulunan kıble değişimi ile ilgili ayetleri bu konu ile birbirine bağlamaya çalışarak, Muhammed (a.s.) Medine'de İsrailoğulları ile aralarındaki ortak paydaya istinaden onlarla aynı kıbleye yönelmiş olduğunu anlayabiliriz. Bu kıblenin de Kudüs şehri olduğu üzerinde herhangi bir ihtilaf yoktur. 

Şimdi İsra s. 1. ayetinde neden Medine değil de, Mescdi Aksa denildiği daha net ortaya çıkmaktadır. Allah (c.c) kuluna, İsrailoğullarının eksriyette olduğu Medine şehrine hicret etmesini beyan etmekte, bu şehirde ise onlarla olan ortak paydayı hatırlatmak için onların kıblesine yönelmesini bildirmektedir. Bu durum ise Medine'den uzakta olan mescide yani Kudüs'teki kutsal mabede şeklinde ifade edilmektedir. "Mescidi Aksa", Medine'de yaşayan  İsrailoğullarının Mekke'den gelen elçiye karşı içlerinde bir sıcaklık ve inanç bağı hissetmesini amaçlamak açısından kullanılan bir ifadedir.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

                                

21 Ocak 2024 Pazar

MAİDE SURESİ MEALİ

1- Ey inanmış olanlar, bağlılıklarınızı eksiksiz olarak yerine getirin. Siz yasaklı iken avlanmayı helal saymamak şartı ile, sizin üzerinize okunacaklar hariç, dört ayaklı hayvanlar size helâl kılındı. Şüphesiz ki Allah istediği kararı verir.

2- Ey inanmış olanlar, ne Allah'ın (kulluk) alametlerine, ne haram aya,  ne kurbanlık hediyelere, ne gerdanlık (takılmış kurbanlık)lara, ne de Rablerinden bir lütuf ve rıza arayarak Beyt-i Haram'a  gelenleri (hürmetsizliği) helal görmeyin. Yasaktan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Ve sizi Mescid-i Haram'dan engellediler diye, bir topluluğa olan kızgınlığınız, sakın sizi aşırılığa sürüklemesin. Erdemli olmak ve korunma bilinci üzerinde yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'tan korunun. Şüphesiz ki Allah cezası şiddetli olandır.

3- Leş ve kan ve domuzun eti ve Allah'tan başkasının adına kesilmiş ve boğulmuş ve vurulmuş ve yüksekten düşmüş ve boynuzla süsülmüş ve yırtıcı hayvan yemiş - ölmeden önce kesmişseniz hariç- ve dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal okları ile kısmet aramanız, sizin üzerinize haram kılındı. Bütün bunlar yoldan çıkmaktır. İnkarcılar bugün sizin dininizden ümit kesmiştir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim ve sizin üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'a razı oldum. Artık kim açlık sebebi ile darda kaldığında, günaha yeltenmeksizin (yerse) artık şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

4- Sana, kendilerine neyin helâl kılındığını soruyorlar. De ki : Size temiz olanlar ve Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin için yakaladıkları helâl kılındı. Artık sizin için tuttuklarından, üzerine Allah'ın adını anarak yeyin ve Allah'tan korunun. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görendir.

5- Bugün size temiz olanlar helal kılındı. Ve kitap verilmiş olanların yiyeceği size helal ve sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Ve inanan kadınlardan hür kadınlar ve sizden önce kitap verilmiş olanlardan hür kadınlar, iffetli, zinadan kaçınan ve gizli dost tutmamış olmanız şartıyla, ücretlerini verdiğinizde (size helaldir). Ve kim inanmayı inkar ederse,  artık onun yaptığı kesinlikle boşa gitmiştir. Ve o ahirette de zarara uğrayanlardandır.

6- Ey inanmış olanlar namaz için kalktığınız zaman yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın. Ve başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı  mesh edin*. Ve eğer cünüpseniz artık iyice temizlenin. Ve eğer hasta veya sefer halinde veya sizden biri tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuşsunuz da (cinsel ilişki) su bulamamışsanız artık temiz toprağa yönelip, ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah sizin üzerinize sıkıntı istemiyor, ancak şükretmeniz için sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini yerine getirmek istiyor.

* Ayetin Arapça metninde geçen "Vemsehu biruusiküm ve ercüleküm" ibaresi her ne kadar ayakların yıkanmasına işaret ediyor olsa da, ibarenin olması gereken şekli "Vemsehu biruusiküm ve ercüliküm" şeklindeki okumadır. Bu okuma ise ayakların da mesh edilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

7- Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini ve onunla sizi bağladığı  "işittik ve itaat ettik" dediğiniz kayıtlanmış sözleşmenizi  hatırlayın. Ve Allah'tan korunun. Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilicidir.

8- Ey inanmış olanlar, Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olunuz. Ve bir topluluğa olan kızgınlığınız sakın sizi  aşırılığa sürüklemesin. Adil olun, o korunma bilincine daha yakındır. Ve Allah'tan korunun. Şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

9- Allah, İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara, onlar için bağışlanma ve büyük mükafat vaad etti.

10- Ve onlar ki inkar ettiler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

11- Ey inananlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir zamanlar bir topluluk size ellerini uzatmaya yeltenmişti de (Allah'ta) onların ellerini sizden çekmişti. Ve Allah'tan korunun. Ve inananlar Allah'a güvensin.

12- Ve and olsun ki İsrailoğulları'ndan kayıtlanmış sözleşme almış ve içlerinden oniki lider göndermiş ve Allah (onlara) şöyle demişti: Eğer üzerinize yüklenen kulluk görevini ayakta tutttuğunuz ve maddi ve manevi arınmayı yerine getirdiğiniz ve elçilerime inandığınız ve onlara sahip çıktığınız ve Allah'a güzel borç verdiğiniz takdirde, sizden kötülüklerinizi örter, altından nehirler akan cennetlere koyarım. Artık bundan sonra sizden kim inkar edercek olursa, kesinlikle yolun düzgün olanından sapmıştır.

13- Kayıtlanmış sözleşmelerini bozmaları nedeniyle onları uzaklaştırdık ve kalplerini kaskatı hale getirdik. Kelimeyi konulduğu yerinden kaydırıyorlar. Ve onunla kendilerine öğütlenenlerden hisse almayı unuttular. İçlerinden azı hariç, onların hainliklerine vakıf olmaya devam edeceksin.  Yine de sen (şimdilik) onlara karşılık vermekten geç ve müsamaha göster. Şüphesiz ki Allah iyilik edenleri sever.

14- Ve "Biz Hristiyanlarız" diyenlerden de kayıtlanmış sözleşmelerini aldık. Fakat onlar, onunla kendilerine öğütlenenlerden hisse almayı unuttular. Bunun üzerine bizde aralarına, kalkış gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve nefret saldık. Ve Allah onların üretmekte olduklarını yakında haber verecektir.

15- Ey kitabın ehli, size kitaptan gizlediğiniz çok şeyi açıklayan, çok şeyden de geçen elçimiz kesinlikle gelmiştir. Allah'tan size kesinlikle  bir aydınlatıcı ve apaçık kitap gelmiştir.

16- Allah, rızasına uyanı onunla esenliğin yollarına iletir ve izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir.

17- And olsun ki, "Allah, o Meryem'in oğlu Mesih'tir" demiş olanlar inkarcı olmuştur. De ki: Eğer Meryem oğlu Mesih'i ve onun annesini ve yeryüzündekilerin tamamını helak etmeyi istemiş olsa, Allah'tan (bunu önleyecek) güce sahip olan kimdir? Göklerin yerin ve ikisinin arasında olanların hükümranlığı Allah'ındır. Dileğini yaratır. Ve Allah herşeye güç yetiricidir.

18- Yahudiler ve Hristiyanlar: "Biz Allah'ın oğulları ve O'nun sevdikleriyiz" dediler. De ki: "Öyleyse günahlarınız yüzünden niçin size  azap ediyor? Hayır, siz yarattığından bir beşersiniz, dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseye azap eder. Göklerin yerin ve ikisinin arasında olanların hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş O'nadır".

19- Ey kitabın ehli, "Bize müjdeci ve uyarıcıdan kimse gelmedi" dersiniz diye elçilerden kesiklik olduğu bir dönemde, size (yanlışlarınızı) açıklayan elçimiz gelmiştir. Size kesinlikle müjdeci ve uyarıcı gelmiştir. Allah herşeye güç yetiricidir.

20- 21- Ve bir zaman Musa toplumuna, "Ey toplumum Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın, içinizden nebiler çıkardı ve sizi hükümdarlar yaptı. Ve diğer topluluklardan hiçbirine vermediğini size verdi. Ey toplumum Allah'ın size yazdığı kutsal yere girin ve arkalarınızı dönmeyin, aksi takdirde zarara uğrayanlara çevrilirsiniz" demişti.

22- (Kavmi de ona) "Ey Musa orada zorba bir topluluk var ve onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa artık biz de gireriz" demişlerdi.

23- (Musa'nın toplumunun kendilerinden)Korktukları kimselerden olan, Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam, "Üzerlerine kapıdan girin, oraya (kapıdan) girdiğinizde, şüphesiz sizler de galiplersiniz. Ve eğer inananlar iseniz Allah'a güvenin" demişti. 

24- (Toplumu) "Ey Musa biz, onlar orada oldukları sürece oraya asla girmeyeceğiz. Artık git sen ve Rabbin ikiniz savaşın, biz burada oturanlarız" demişlerdi.

25- (Musa) "Rabbim, ben ve kardeşim haricine (söz geçirmeye) sahip değilim. Artık bizimle bu yoldan çıkanlar topluluğunun arasını ayır" demişti.

26- (Allah) " Şüphesiz ki orası onlara 40 yıl haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkınca dolaşacaklardır. Artık yoldan çıkmışlar toplululuğu için üzülme" demişti.

27- 28- 29- Ve onlara  iki Ademoğlunun haberini hakikat olarak oku. Hani ikisi de kurban sunmuşlar, ikisinin  birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) "Seni kesinlikle öldüreceğim" demiş, (diğeri ise) "Allah ancak ve ancak korkanlardan kabul eder. Eğer sen beni öldürmek için elini uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatıcı değilim. Şüphesiz ki ben  alemlerin Rabbi  olan Allah'tan korkarım. Ben, benim de günahımı, senin de günahını yüklenmeni, böylelikle de ateşin arkadaşlarından olmanı istiyorum. Ve yanlış yapanların karşılığı işte bu dur" demişti.

30- Bunun üzerine nefsi onu kardeşini öldürmeyi ister hale getirmiş, böylelikle o da onu öldürmüş, böylece zarar edenlerden olmuştu.

31- Sonrasında Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana, şu karga gibi olup ta kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi kaldım?" demiş ve pişmanlık duyanlardan olmuştu.

32- İşte bundan dolayı, İsrailoğulları'na şunu yazdık: Şüphesiz ki kim bir canı, başka bir cana veya yeryüzünde bozuculuk yapmasının karşılığı olmaksızın öldürdü ise sanki  bütün insanları öldürmüş gibidir. Ve kim de onu yaşattı ise, sanki bütün insanları yaşatmış gibidir. Ve and olsun ki elçilerimiz onlara apaçık deliller getirdi. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.

33- Allah'a ve elçisine harp açan ve yeryüzünde bozuculuğa koşanların karşılığı ancak ve ancak, öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazından kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onlar için dünyadaki rezilliktir ve onlar için ahirette de büyük azap vardır.

34- Ancak, onları yakalamanızdan önce (pişman olup) dönmüşler hariç. Bilin ki artık Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

35- Ey inanmış olanlar, Allah'tan korunun, ve O'na (yakın olmaya) yol arayın ve arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için O'nun yolunda çaba gösterin.

36- Şüphesiz ki  inkar edenler, yeryüzünde olanların hepsi ve onun bir o kadarı da onların olmuş olsa, kalkış'ın gününün azabından kurtulmak için onu fidye olarak verseler, onlardan kabul olunmaz. Ve onlar için acı azap vardır.

37- Ateşten çıkmak isterler ve onlar ondan çıkıcılar değildir. Kalıcı azap onlar içindir.

38- Ve erkek hırsız ve kadın hırsızın ellerini, kazandıklarına karşılık Allah'tan bir caydırıcılık olmak üzere artık kesin. Ve Allah, güçlüdür doğru karar vericidir.

39- Fakat kim yaptığı yanlışından (pişmanlıkla) dönmüş ve durumunu düzeltmişse,  şüphesiz ki Allah'ta artık ona (lütufla) döner. Şüphesiz ki Allah, bağışlayıcı merhamet edicidir.

40- Göklerin ve yerin hükümranlığının Allah'a ait olduğunu bilmez misin? Dilediği kişiye azap eder ve dilediği kişiyi de bağışlar. Ve Allah her şeye güç yetiricidir.

41- Ey Elçi,  kalpleri inanmamış olduğu halde ağızları ile "inandık" diyenlerden ve Yahudilerden, inkarda koşuşturanlar seni üzmesin. Onlar yalana çokça kulak veren, sana (inanmış olarak) gelmeyen diğer topluluğa çokça kulak verenlerdir. Onlar,  kelimeyi yerlerine konulmasından sonra kaydırıyor, "Size bu verilirse artık onu alın, eğer o verilmezse artık sakının" diyorlar. Allah kimin ateşe düşmesini  isterse, artık ona karşı  Allah'tan,  bir güce asla sahip değilsin. İşte onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemedikleridir. Onlar için dünyada rezillik vardır. Ve onlar için ahirette de büyük azap vardır.

42- Onlar, yalana çokça kulak veren haramı çokça yiyenlerdir. Artık sana geldiklerinde (istersen) aralarında karar ver veya onlardan yüz çevir. Ve eğer onlardan yüz çevirecek olursan artık sana asla bir zarar veremezler. Ve eğer karar verecek olursan, artık aralarında adaletle karar ver. Şüphesiz ki Allah adaletli davrananları sever.

43- Ve yanlarında, onda Allah'ın kararı olan Tevrat olduğu halde, seni nasıl hakem tutarlar? Sonra da bunun ardından nasıl yüz çevirirler? Onlar inanmış değillerdir.

44- Şüphesiz, içinde yol göstericilik ve aydınlatıcılık olan Tevrat'ı biz indirdik. Teslim olmuş nebiler, Yahudilere onunla karar verirlerdi. Rabbaniler ve Ahbar, Allah'ın kitabını korumakla görevli ve onun üzerinde şahitler olmaları sebebiyle (onunla karar verirlerdi). Artık insanlardan korkmayın benden korkun ve ayetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar inkarcıların ta kendileridir.

45- Onlara, onda: Cana can ve göze göz ve buruna burun ve kulağa kulak ve dişe diş ve yaralamalarda da kısas yazdık. Artık kim bunu bağışlarsa o kendisi için günahını örten bir iyilik olur. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.

46- Ve ardından Meryem oğlu İsa'yı, (elçilerin) bıraktıkları iz üzerinde (yürümek üzere), Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ve ona, onda yol göstericilik ve aydınlatıcılık olan, Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı ve korunanlar için bir öğüt ve yol gösterici olan, İncil'i verdik.

47- Ve İncil'in ehli, ondaki Allah'ın indirdiği ile karar versin. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar itaatten çıkanların ta kendileridir.

48- Ve sana da kitabı hakikatle, kitap'tan (Tevrat ve İncil'den) önünde olanı doğrulayıcı, ve onun üzerine gözetici koruyucu olarak indirdik. Artık  aralarında Allah'ın indirdiği ile karar ver. Sana gelen hakikattten sonra onların keyfi arzularına uyma. Sizden herbiriniz için ayrı hükümler ve ana hükümler bildirdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet haline getirirdi. Ancak size verdikleriyle sizi zorlu bir denemeye tabi tutmak için (böyle yapmadı). Öyleyse hayırlarda yarışın. Dönüşünüz topluca Allah'adır. Artık htilaf etmekte olduğunuz şeyleri size O haber verecektir.

49- Ve aralarında Allah'ın indirdiği ile karar ver ve onların keyfi arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bazısından (alıkoyarak)seni kötüye düşürürler diye onlardan sakın. Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah, ancak ve ancak onları bazı günahları sebebiyle musibete uğratmak istiyor. Ve şüphesiz ki insanlardan çoğu kesinlikle itaatten çıkanlardır. 

50- Yoksa onlar cahiliye kararını mı arıyorlar? kesinen inanan bir topluluk için, kararı Allah'tan daha güzel olan kimdir?.

51- Ey inanmış olanlar, Yahudi ve Hristiyanları sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Onlar birbirlerinin sahip çıkan koruyucularıdır. Ve kim onları sahip çıkan koruyucu edinirse, şüphesiz ki artık o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

52- Görüyorsun ki; Kalplerinde bozukluk olanlar, "Bize bir felaketin isabet etmesinden korkuyoruz" diyerek onlara koşuşturuyorlar. Umulur ki Allah, bir zafer veya kendi katından bir emir getirir de, böylelikle içlerinde gizlediklerinden dolayı pişmanlardan olurlar.

53- Ve (o zaman) inanmış olanlar, "Bunlar mıydı sizinle beraber olduklarına dair, bütün güçleriyle Allah'a yemin etmiş olanlar?" derler. Onların yaptıkları boşa gitmiş, zarara uğrayanlardan olmuşlardır.

54- Ey inanmış olanlar, içinizden kim dininden dönecek olursa (bilsin ki); Allah (onların yerine başka) bir topluluk getirir ki; O onları sever, onlar da O'nu severler, inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı gururludurlar, Allah'ın yolunda çaba gösterir ve kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Ve Allah, lütfu geniş olandır bilicidir.

55- Sizin sahip çıkan koruyucunuz ancak ve ancak, Allah ve onun elçisi ve üzerine yüklenen kulluk görevini ayakta tutan ve maddi ve manevi arınmayı yerine getiren, huzurunda kendini alçaltan, inanmış olanlardır.

56- Ve kim Allah'ı, onun elçisini ve inanmış olanları koruyucu  destekçi edinirse, şüphesiz ki Allah'ın tarafında olanlar, galip gelecek olanlar onlardır.

57- Ey inanmış olanlar, sizden önce kitap verilmiş olanlardan, dininizi alay ve oyun konusu yapanlarla, inkarcıları, sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Ve eğer inananlar iseniz Allah'tan korunun.

58- Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve oyun konusu edindiler. Bu, onların aklını kullanmayan bir topluluk olmalarındandır.

59- De ki: Ey kitabın ehli, Allah'a ve bize indirilene ve önceden indirilene inandık diye mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Şüphesiz çoğunuz itaatten çıkmış kimselersiniz.

60- De ki: Allah katında karşılığı bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? O kimse ki Allah onu uzaklaştırdı ve ona gazap etti ve onlardan maymunlar ve domuzlar ve tağuta kul haline getirdi. İşte onlar durumca daha kötü ve yolun düzgün olanından daha çok sapmış olanlardır.

61- Size geldikleri zaman, "İnandık" dediler. Oysa onlar (yanınıza) inkar ile girdiler ve onlar yine (yanınızdan) onunla(inkarcı olarak) çıktılar. Onların (kalplerinde) gizlemekte olduklarını en iyi Allah bilmektedir.

62- Onlardan çoğunun günah ve düşmanlık ve haram yemekte koşuştuklarını görürsün. Yapmakta oldukları gerçekten ne kötüdür.

63- Rabbaniler ve Ahbar'ın, onları günah söz söylemelerinden ve haram yemelerinden sakındırmaları  gerekmez miydi? üretmekte oldukları ne kötüdür.

64- Yahudiler dedi ki: "Allah'ın eli bağlıdır(cimridir)". Onların elleri bağlandı ve dedikleri yüzünden uzaklaştırıldılar. Hayır, O'nun iki eli de açıktır, nasıl dilerse öyle dağıtır. Ve and olsun ki sana Rabbinden indirilmiş olan, onlardan çoğunun azgınlığını ve inkarını elbette arttırmaktadır. Bundan ötürü aralarına kalkışın gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve nefret saldık. Her ne zaman savaş için ateş yaktılarsa, Allah onu söndürdü. Ve yeryüzünde bozuculuk için koşuyorlar.  Ve Allah bozucuları sevmez.

65- Ve Kitabın ehli eğer gerçekten inanmış ve korunmuş olsalardı, bunun sonucunda kötü işlerini kesinlikle onlardan örter ve kesinlikle onları nimet cennetlerine girdirirdik.

66- Ve eğer onlar, Tevrat'ı ve İncil'i ve onlara Rablerinden indirileni gerçekten ayakta tutmuş olsalardı, bunun sonucunda üstlerinden ve ayaklarının altlarından yerlerdi*. Onlardan ılımlı topluluk vardır. Ve onlardan bir çoğunun yapmakta oldukları ne kötüdür.

*Göğün ve yerin nimetlerinden faydalanırlardı.

67- Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni ulaştır. Ve eğer bunu yapmazsan, o takdirde O'nun mesajını ulaştırmamış olursun. Ve Allah insanlardan seni koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah inkarcılar topluluğunu doğru yola iletmez.

68- De ki: Ey kitabın ehli, Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutana kadar, hiçbir şey üzerinde değilsiniz. And olsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve inkarını elbette arttırmaktadır. Artık inkarcılar topluluğuna üzülme. 

69- Şüphesiz ki, İnanmış olanlar ve Yahudiler ve Sabiiler ve Hristiyanlar'dan, kim Allah'a ve ahiretin gününe inanmış, doğruları işlemiş ise, artık onlara ne korku vardır onlar ne de üzüleceklerdir.

70- And olsun ki İsrailoğullarından kayıtlı söz almış ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara her ne zaman bir elçi nefislerinin hoşlanmadığı şey getirdiyse, bir kısmını yalanladılar ve bir kısmını da öldürüyorlardı.

71- (Elçilere karşı yaptıkları haksızlıkların) bir karşılığı olmayacağını hesap ettiler. Bu yüzden körleştiler ve sağırlaştılar. Sonra Allah onlara (lütuf ile) döndü, sonra onlardan bir çoğu yine körleştirler ve sağırlaştılar. Ve Allah onların yapmakta olduklarını görücüdür.

72- And olsun ki, "Şüphesiz ki Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler inkarcı olmuştur. Oysa Mesih, "Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, artık Allah ona cenneti kesinlikle haram etmiştir ve onun sığınağı ateştir. Ve yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur." demişti.

73- And olsun ki, "Şüphesiz Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler inkarcı olmuştur. Oysa tek ilahtan başka ilah yoktur. Ve eğer söylediklerinden vaz geçmezlerse, onlardan inkarcılara kesinlikle acı azap dokuncaktır.

74- Allah'a (itaatle) dönmüyorlar mı, O'nun bağışlamasını istemiyorlar mı? Oysa ki  Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

75- Meryem oğlu Mesih, elçiden başka biri değildir. Kesinlikle ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Ve onun annesi de dosdoğru bir kadındı. İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl döndürülüyorlar?

76- De ki: Allah'ın aşağısından size ne fayda ne de zarar verme gücüne sahip olmayana mı kulluk ediyorsunuz? Ve Allah, O işitici bilicidir.

77- De ki: Ey kitabın ehli, haklı bir neden olmaksızın dininizde haddi aşmayın. Ve önceden sapmış, birçoklarını da saptırmış ve yolun düzgün olanından sapmış olan bir topluluğun, keyfi arzularına uymayın,

78- İsrailoğulları'ndan inkarcı olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle uzaklaştırıldılar. Bunun nedeni, isyan etmeleri ve aşırı gidiyor olmalarıydı.

79- Onlar, yaptıkları o kötülük ve uygunsuzluktan birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötüdür.

80- İçlerinden bir çoğunun inkarcılarla sahiplik ve koruyuculuk ilişkisi kurduğunu görürsün. Nefislerinin onlara sunduğu sebebiyle Allah'ın onlara kızgınlığı ne kötüdür. Ve onlar azapta ölüm  görmemek üzere kalıcıdırlar.

81- Ve eğer onlar Allah'a ve Nebi'ye ve ona indirilene inanıyor olsalardı, onları sahip çıkan  koruyucu  edinmezlerdi. Ancak onlardan bir çoğu itaatten çıkmış kimselerdir.

82- Yahudileri ve ortak koşanları inanmış olanlara karşı düşmanlıkta, kesinlikle insanların en şiddetlisi olarak bulursun. Ve "Biz Hristiyanlarız" diyenleri ise inanmış olanlara karşı sevgide, kesinlikle insanların en yakını olarak bulursun. Bunun sebebi, onların içlerinde büyüklenmeyen keşişler ve rahipler olmasıdır.

83- Ve onları, elçiye indirileni işittikleri zaman, (önceden) tanıdıkları hakikatten dolayı, "Rabbimiz, inandık artık bizi şahitlerle beraber yaz." diyerek gözlerinin yaştan dolduğunu görürsün.

84- "Ve bize ne oluyor ki Rabbimizin bizi doğrular topluluğuna girdirmesini umarken Allah'a ve hakikatten bize gelmiş olana neden inanmayalım?"

85- Allah'ta onları bu dediklerinden ötürü, altlarından nehirler akan, orada ölümsüzlük görmemek üzere kalacakları cennetler ile karşılıklandırdı. Ve işte bu iyilik edenlerin ödülüdür.

86- Ve onlar ki inkar ettiler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

87- Ey inanmış olanlar, Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram etmeyin. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez.

88- Ve Allah'ın size rızık olarak verdiğinden helal temiz olarak yeyin ve inandığınız Allah'tan korunun.

89- Allah sizi kesin kararlı olmadan rastgele yaptığınız  yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Ancak kendinizi bağladığınız(kesinlik kazandırdığınız) yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Artık onun (Yemin bozmanın) Günahının örtülmesi de, ailenize yedirmekte olduğunuzun ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek veya bir köleyi hürleştirmektir. kim bunu bulamadıysa, artık üç gün oruç vardır. Yemin ettiğiniz (ve onu bozduğunuz) zaman, yeminlerinizin günahının örtülmesi işte böyledir. Yeminlerinizi koruyun. Allah, şükretmeniz için ayetlerini size böyle açıklıyor.

90- Ey inanmış olanlar, içki ve kumar ve dikili taşlar ve fal okları, ancak ve ancak şeytan işinden olan bir pisliktir. Arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için artık bundan uzak durun. 

91- Şeytan içki ve kumarda, aranıza ancak ve ancak düşmanlık ve nefret düşürmek ve sizi Allah'ın zikrinden ve üzerinizdeki kulluk görevlerinden alıkoymak istiyor. Artık sizler vaz geçicilersiniz değil mi?

92- Allah'a itaat edin ve elçiye itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz artık bilin ki, elçimizin üzerine düşen ancak ve ancak açıkça ulaştırmaktır.

93- İnanmış ve doğruları işlemiş olanların korundukları ve inanıp doğruları işledikleri sonra korundukları ve inandıkları sonra korundukları ve iyilik ettikleri sürece tattıklarında, üzerine günah yoktur. Ve Allah iyilik edenleri sever.

94- Ey inanmış olanlar, Allah, O'ndan içtenlikle kim korkuyor diye bilmek için,  ellerinizin ve mızraklarınızın ona ulaşabileceği avdan bir şeyle, sizi mutlaka zorlu bir denemeye tabi tutacaktır. Bundan sonra kim aşırı giderse, artık ona acı azap vardır.

95- Ey inanmış olanlar, sizler yasaklı iken av (hayvanı) öldürmeyin. Sizden kim onu kasten öldürdü ise,  artık öldürdüğü hayvan dengi bir karşılığı vardır ki buna da içinizden adalet sahibi iki kişi, Kabe'ye ulaşıcı bir kurban veya yaptığının günahını örtecek bir karşılık olarak, yoksulları doyurmak veya bunun dengi oruç olarak, kişinin yaptığının ağırlığını tatması için karar verir. Allah geçmişte olandan geçti. Kim aynı suça tekrar geri dönerse artık Allah ondan yaptığı hatanın karşılığını verir. Allah güçlüdür intikam sahibidir.

96- Size ve yolculara bir fayda olmak üzere, denizin avı ve onun yiyeceği size helal kılındı. Karanın avı ise, yasaklı olduğunuz müddetçe üzerinize haram kılındı. Artık huzuruna toplanacak olduğunuz Allah'tan korunun.

97- Allah, Kabe'yi, Beyt-i Haram'ı ve haram ayı ve gerdanlık takılmış (kurbanlık) ları  insanlar için (ekonomik ve sosyal açıdan) ayakta durma (vesilesi) kıldı. Bu da, Allah'ın şüphesiz göklerde ve yerde olanları bilmekte olduğunu ve şüphesiz Allah'ın her şeyi bilici olduğunu bilmeniz içindir. 

98- Bilin ki,  şüphesiz ki Allah'ın cezası şiddetlidir ve şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

99-  Elçinin üzerine ulaştırmaktan başka (görev) yoktur.  Ve Allah, her ne açıklıyorsunuz ve her ne de gizliyorsunuz onu bilmektedir.

100- De ki: Pis ile temiz bir olmaz, velev ki kötünün çokluğu (yaygınlığı) senin hoşuna gitmiş olsa da. Ey temiz akıl sahipleri, arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için artık Allah'tan korunun.

101- Ey inanmış olanlar, açıklandığında sizi üzecek olan şeylerden sormayın. Eğer Kur'an indiriliyor iken sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan (açıklamadığı şeylerden sizi) muaf tuttu. Allah bağışlayıcı cezalandırmakta acele etmeyicidir.

102- Gerçekten sizden önce bir topluluk onları sormuş (açıklandıktan) sonra onları inkar ediciler olmuşlardı.

103- Allah, ne Bahire, ne Saibe, ne Vasile, ne de Ham'dan, (hiç birini helal) kılmadı. Ancak inkar etmekte olanlar, Allah üzerine yalan uyduruyor ve onların hiç biri aklını kullanmıyorlar.

104- Ve onlara, "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiği zaman, onlar, "Atalarımızın üzerinde bulduğumuz bize yeter" dediler. Ya ataları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamayan olsalar bile mi?

105- Ey inanmış olanlar, siz kendi mükellefiyetlerinizi yerine getirmeye bakın. Siz doğru yolda olduğunuz zaman, sapmış kimse size zarar veremez. Dönüşünüz topluca Allah'adır, artık yapmakta olduklarınızı size O haber verecektir.

106- Ey inanmış olanlar aranızdaki (yapmanız gereken) şahitlik, birinize ölüm çattığı zaman vasiyet anında içinizden adalet sahibi iki kişi, veya yeryüzünde seferde olup ta ölüm musibeti başınıza gelmişse sizin dışınızdan diğer iki kişiyi (şahit olarak) bulundurmaktır. Eğer (bu ikisinden) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra (bu ikisini) alıkoyarak,  "Yakınımız dahi olsa bunu bir bedel karşılığı satmayız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyiz, gizlediğimiz takdirde günahkarlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirin.

107- Eğer o ikisinin günah hak etmek istediği fark edildiyse artık bu sefer,  üzerlerine günah işlenen hak sahiplerinden, daha layık olan iki kişi, o ikinin yerine geçerek, "Bizim şahitliğimiz o ikisinin şahitliğinden daha doğrudur, biz haddi aşmadık, haddi aştığımız takdirde yanlış yapanlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirilirler.

108- İşte bu,  şahitliği gereğince yerine getirmelerine veya yeminlerinden sonra (başka yeminlere başvurularak) yeminlerin ret edilmesinden korkmalarına daha yakındır. Allah'tan korunun ve dinleyin. Ve Allah itatten çıkmışlar topluluğunu doğru yola iletmez.

109- Allah o gün elçileri toplayıp "Size ne cevap verildi?" der. (Onlar da) "Biz de bilgi yok, şüphesiz sen görünmeyenleri en iyi bilensin" dediler.

110- Hani Allah: Ey Meryem oğlu İsa, senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Hani seni Ruhu'l Kudüs desteklemiştim. İnsanlarla çocuk halde iken de, yetişkin halde iken de konuşuyordun. Ve sana Kitab'ı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Ve benim iznim ile çamurdan, kuş biçiminde yaratıyor, ardından ona üflüyor ve ardından da benim iznimle kuş oluyordu. Ve doğuştan kör olanı ve abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Ve ölüleri benim iznimle çıkarıyordun. Ve İsrailoğullarını (n ellerini) senden çekmiştim. Onlara apaçık deliller getirmiştin de, bunun ardından onlardan inkar edenler, "Bu apaçık sihirden başka bir şey değildir" demişti.

111- Ve hani Havarilere: "Bana ve elçime inanın" diye vahyetmiştim. (Onlar da) "İnandık ve şahit ol ki biz teslim olmuşlarız" demişlerdi.

112- Hani Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, senin Rabbin gökten üzerimize bir sofra indirmeye güç yetirebilir mi?" demişti de, (İsa onlara) "Eğer inanmış kimseler iseniz Allah'tan korunun" demişti.

113- (Onlar da) "Biz ondan yemeyi istiyoruz ki, kalplerimiz yatışsın ve bize gerçekten doğru söylediğini bilelim ve buna şahitlerden olalım" demişlerdi.

114- Meryem oğlu İsa da: "Rabbimiz (olan) Allah'ım, gökten üzerimize bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve senden bir işaret olsun. Bizi rızıklandır ve sen rızıklandırıcıların hayırlısısın" demişti.

115- Allah: "Şüphesiz ben onu sizin üzerinize indiriciyim. Fakat bundan sonra sizden kim inkar edecek olursa, şüphesiz ki ben ona insanlardan hiç birine etmediğim o azabı ederim" demişti.

116- 117- 118- Ve Hani Allah: Ey Meryem oğlu İsa "İnsanlara beni ve annemi Allah'ın aşağısından iki ilah edinin" diye, sen mi dedin?. demişti de, (İsa), "Seni tenzih ederim, benim için hakkım olmayan bir şeyi demek olmaz.Eğer ben o sözü söylemiş isem, kesinlikle sen onu bilmişsindir. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben  ama ben senin nefsinde olanı bilmem. Sen görünmeyenleri en iyi bilensin. Ben onlara senin bana o, "Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin"  diye emrettiğinin başkasını demedim. Ve içlerinde olduğum sürece onların üzerinde şahittim. Fakat beni vefat ettirdiğinde üzerlerinde gözcü sen oldun. Ve sen her şeyin üzerinde şahitsin. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, artık şüphesiz sen güçlüsün doğru karar vericisin" demişti.

119- Allah dedi ki: Bu doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara orada ebedi olarak ölüm görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş ve onlar da ondan razı olmuşlardır. İşte bu büyük kurtuluştur.

120- Göklerin ve yerin ve bunlarda olanların hükümranlığı Allah'ındır. Ve O, herşeyin üzerine güç yetiricidir.

 

18 Ocak 2024 Perşembe

Maide s. 93. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülahaza

Kur'an'ı Türkçe mealleri üzerinden okumaya ve anlamaya çalışan bir kimse, şayet bu okuma ve anlama faaliyetini, karşılaştırmalı olarak bir kaç meal üzerinden yapmaya çalışıyorsa, okuduğu bazı ayet meallerinin birbirinden farklı şekilde anlamlandırılmış olduğunu görecek, bu farklı meallerin hangisinin daha isabetli olabileceğinin cevabını arayacaktır. Biz daha önceki bazı yazılarımızda, bu meal farklılıklarına dikkat çekerek, bu farklı meallerden hangisinin daha isabetli olabileceği yönünde fikirlerimizi paylaşmaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise, yine böyle bir farklılığa dikkkat çekmeye ve iki farklı mealden hangisinin daha isabetli olabileceğini görmeye çalışacağız. 

Konumuz ile ilgili ayet Maide s. 93. ayeti olup, orjinal metni ve bazı mealleri şu şekildedir:

لَيْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ ف۪يمَا طَعِمُٓوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟

---Abdulbaki Gölpınarlı---İman edip iyi işlerde bulunanlara; çekindikleri, inandıkları ve iyi işlerde bulundukları, sonra gene çekinmede devam ettikleri, inançlarını güttükleri, sonra da gene çekinip durdukları ve iyilik ettikleri takdirde haram edilmeden önce yedikleri şeyler yüzünden bir vebal yok ve Allah iyilik edenleri sever.

---Abdullah Parlıyan---İman edip, doğru ve yararlı işler yapanlar, yollarını Allah'ın kitabı ve elçisi ile buldukları ve gerçekten inanıp, doğru ve yararlı işler yaptıkları sürece, haram olunmazdan önce yedikleri şeylerde bir günah yoktur. Yeter ki, hayatlarını Allah'ın kitabıyla düzenlemeye çalışsınlar, iman etmeye devam etsinler ve hayatlarını Allah'ın kitabı vasıtasıyla tanzim etmeye daha da özen göstersinler ve iyilik yapmakta arzulu ve kararlı davransınlar. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.

Yukarıda örneğini verdiğimiz ayet meallerininMaide s. 90. ayetinden başlayan bir bağlamı bulunmaktadır. Bu ayette içki, kumar, dikili taşlar ve fal oklarının şeytan işi pislik olduğu beyan edilmekte, inananların bunlardan sakınması emredilmektedir.

Genel geçer kanıya göre ise içkinin haram edilmesi, bir defada değil aşamalı olarak gerçekleşmiş, son aşama ise Maide s. 90. ve 91. ayetleri ile gerçekleşmiştir. Bu ayet ile tefsirlerde yazılanlara baktığımızda, içkinin haram kılınmasından önce içki içen Müslümanların durumları Allah'ın elçisine sorulmuş ve 93. ayet bu soruya cevap olarak indirilmiştir.

Ancak çoğu meal yapıcısı bu durumu rivayetlerin ışığında değerlendirdiği için, ayete verdikleri meale, orjinal metinde olmamasına rağmen "Haram edilmeden önce" şeklinde bir ilave yapmış, hatta çoğu meal bu sahibi bu ilaveyi parantez içine dahi almadan, sanki orjinal metnin bir parçasıymış gibi göstermiştir.

Ancak konuyu Kur'an bütünlüğünde değerlendirmeye çalıştığımızda durum gerçekten böyle midir? şeklinde bir sorunun cevabının da verilmesi icap etmektedir.

Bakara s. 275. , Nisa s. 22. ve 23. , Maide s. 95, Enfal s. 38. ayetlerine baktığımızda, o ayetler içinde "Gad selefe" ifadesinin geçtiği görülmektedir. Bu ifade ise Bakara s. 275. ayetinde faiz yiyenlerin geçmişte yaptıklarının faizciliği terk ettikleri takdirde cezalandırılmayacağı, Nisa s. 22. ve 23. ayetlerde ise evlenme yasakları ile ilgili emirde, geçmişte yapılan fakat bu ayetlerle yasaklanan evliliklerin cezalandırılmayacağı, Maide s. 95. ayetinde ise, ihram yasaklarından önceki yapılanların cezalandırılmayacağı, Enfal s. 38. ayetinde ise inkarcıların yaptıklarını terk ederlerse geçmişlerinin cezalandırılmayacağı haber verilmektedir. 

Bu ayetleri baz alarak Maide s. 93. ayetine yeniden baktığımızda, içkinin haram kılınmasından önce içki içenlerin yaptıklarının af edildiğine dair buna benzer herhangi bir ifadeye rastlamamaktayız. Bunu söylemekle, Allah'ın bunları af etmediği veya etmeyeceğini söylemek istemediğimizi hatırlatmak isteriz. Öyleyse bu ayette başka bir şeyin kast edilmiş olabileceğini düşünmek, herhalde yanlış olmayacaktır.

Kanaatimiz o dur ki bu ayet, inanan ve yasaklardan kaçınmaya dayalı bir hayat süren mü'minlerin tatmış olduklarından dolayı sorumlu olmayacaklarını, çünkü sahip oldukları inanç onlara, sakınmayı ve korunmayı emretmekte, dolayısı ile kendilerinin cezalandırılmasına sebep olacak hatalardan otomatikman kaçınacaklarını beyan etmektedir.

Bu noktayı dikkate alarak yapılan ayet mealleri ise şöyledir:

---Bahattin Sağlam---İman edip de amel-i salihte bulunanların tattıklarında onlara bir günah yoktur. Sakındıkları takdirde, inanıp ibadet görevlerini yerine getirdikleri takdirde, sonra daha da sakınıp inandıkları takdirde, sonra daha da sakınıp bütün güzellikleri (ve ibadetleri) yaptıkları takdirde.. Şüphesiz Allah sakınıp da güzel ameller yapanları sever.

---Edip Yüksel--- İnanıp erdemli işler yapanlar, emirlere uyarak inanıp erdemli davrandıkları, günahlardan sakınıp inandıkları ve yine sakınıp iyilik yaptıkları sürece yediklerinden ötürü kendilerine bir günah yoktur. ALLAH iyi davrananları sever.

---Mahmut Özdemir---Sakınıp korundukları, iman ettikleri ve Salih Ameller işledikleri, evet yine sakınıp korundukları ve iman ettikleri, yine sakınıp korundukları ve iyilik yaptıkları zaman, tadıp yedikleri şeylerde, iman eden ve Salih Ameller işleyenlere günah yoktur.
Muhsinler’i / İyilik-Güzellik Edenler’i Allah sever.

---Muhammed Esed---İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlar, Allah’a karşı sorumluluk bilinci duydukları ve [gerçekten] inanıp doğru ve yararlı işler yaptıkları sürece her istediklerinden serbestçe yararlanabilirler: ¹⁰⁸ yeter ki Allah’a karşı sorumluluk bilinci duymaya ve iman etmeye devam etsinler ve Allah’a karşı sorumluluklarının bilincine daha çok varsınlar ¹⁰⁹ ve iyilik yapmakta arzulu ve kararlı davransınlar. Allah iyilik yapanları sever.

---Süleymaniye Vakfı---İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlar, yiyip içtikleri şeyden dolayı sorumlu tutulmazlar[*]. Bu, çekindikleri, inanıp güvendikleri ve iyi işler yaptıkları, yine çekindikleri, inandıkları yine de çekindikleri ve güzel davrandıkları takdirde böyledir. Allah güzel davrananları sever.

Yukarıdaki Maide s. 93. ayeti ile ilgili yapılan meallerin, Kur'an bütünlüğü açısından daha doğru olduğu kanaatimizi belirtmek isteriz. Hatırlatmak isteriz ki; En başta verdiğimiz meal örnekleri hakkında "bu anlamdaki mealler kesinlikle hatalıdır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, bu ayetin, gördüğümüz iki farklı mealinden bir tanesinin daha isabetli olduğunu, meallerin de yine neticede bir yorum olduğunu, meal yapıcısının Kur'an ile ilgili müktesebatının yaptığı meale bir yansıması olduğunu söylemek istiyoruz. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.