Ayet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Şubat 2016 Cuma

TAHRİM s.1 : Muhammed (a.s) ın Haram Kılma Yetkisi OlMAdığını Beyan Eden Bir Ayet

Müslümanlar arasındaki ihtilafların temelinde , son elçi olan Muhammed (a.s) ın, beşer bir elçi olduğunun göz ardı edilmesi ve onun İsa (a.s) ile yarıştırılma gayretleri sonucunda getirildiği son nokta olan "İlah peygamber" algısı yatmaktadır. Böyle bir algının sonucunda oluşan peygamber , artık Allah (c.c) gibi haram ve helal tayini yapmakta , söylediği rivayet edilen sözler Kur'an ile eş değer, hatta Kur'an ayetlerini bile neshedebilecek bir kuvvete sahiptir. 

Halbuki Kur'an onun "Beşer bir elçi" olduğunu defalarca vurgulayarak , bu dinin merkezinde elçinin değil, Allah (c.c) nin olduğunu beyan ederek , Hıristiyanların İsa (a.s) ile düştükleri hataları tekrarlamamaları gerektiğini hatırlatmaktadır.

Ancak bu hatırlatmalar sanki hiç yapılmamış gibi okunan Kur'an, elçiyi merkeze alan bir okuma ve bazı ayetlerin bu okuma doğrultusunda yorumlanması ve bu yorumları destekleyen rivayetlerin uydurulması sonucunda , "Muhammed (a.s) da aynı Allah (c.c) gibi haram ve helal koyma yetkisine sahiptir" söylemi, dinin amentüsü haline getirilmiştir.

Muhammed (a.s) ın haram helal tayin etme yetkisinin olduğunu iddia eden , "Ehli hadis" fırkasının delil olarak getirdiği ayetleri ele aldığımız yazılarımızda , böyle bir düşüncenin Muhammed (a.s) ın , Allah (c.c) ile aynı konuma getirilmesi anlamında yani , "Şirk" olduğunu vurgulayarak , "Elçi" olmanın ne anlama geldiğinin üzerinden ilgili ayetleri anlamaya çalışmıştık.

Bu yazımızda da Tahrim s. 1. ayetini ele almaya çalışarak , bu konuda düşülen hatanın boyutunu , ilgili ayet üzerinden anlamaya ve hatırlatmaya çalışacağız.

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيم

[066.001] Ey Nebi! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.

Ayeti okuduğumuzda , Muhammed (a.s) ın aile içi bir durumdan dolayı , kendisine helal olan bir yiyeceği artık yemeyeceğine dair vermiş olduğu kararın hata olduğunu, ve bu hatasının Allah (c.c) tarafından düzeltilmekte olduğunu görmekteyiz.

Bu ayet nazil olduğu zaman ve hitap ettiği kişiler çerçevesinde düşünüldüğü zaman, belki tarihsel bir ayet olarak görülerek , sadece Muhammed (a.s) ve eşleri arasında  olan bir olayı anlatmış olduğunu düşündürebilir. Fakat ayetin bize dönük öyle bir mesajı vardır ki , Muhammed (a.s) ın haram helal koyma yetkisi diye bir şey olmadığını, işiten kulaklara resmen bağırmaktadır.

Bilindiği üzere, kulları üzerinde yegane tasarruf sahibi ve onlar ile ilgili yaşam kurallarını yani "Din" i , düzenleme yetkisine sahip olan kişi sadece Allah (c.c) olup , onun dışında hiç kimsenin elçisi dahil böyle bir yetkisi yoktur. Tahrim s. 1. ayeti işte bu durumu açık ve net bir şekilde ifade ederek , Muhammed (a.s) ın bile Allah (c.c) tarafından belirlenmiş kurallara tabi olduğu , kendisi tarafından kural belirlemek gibi bir lüksü olmadığını ifade etmektedir.

Eğer Muhammed (a.s) ın aynı Allah (c.c) gibi haram helal yetkisi var idiyse ve bu yetkiyi Allah (c.c) ona tanımış ise , Allah (c.c) nin helal kıldığı bir şeyi , Muhammed (a.s) ın haram kılmasının hiç bir sakınca teşkil etmemesi gerekirdi. Çünkü Muhammed (a.s.) ın aynı Allah (c.c) gibi haram helal yetkisi olduğuna göre , helal olan bir şeyi haram kılmasında ne gibi bir beis olabilirdi?. 

Haram helal tayininde Allah (c.c) ile aynı hakka sahip olduğu iddia edilen bir kişinin , Allah (c.c) nin helal kıldığını rahatlıkla haram kılmasının mümkün olmasını icap ettirmektedir. Maalesef böyle olmamış , Allah (c.c) böyle bir yetkinin elçisinde bile olmadığını beyan ederek , elçisinin düşmüş olduğu hatayı onu ikaz ederek düzeltmiştir.

Muhammed (a.s) ın haram helal tayin etme yetkisi olduğunu iddia eden düşünce taraftarlarının nasıl bir yanlış içinde olduklarını sadece Tahrim s. 1. ayeti bile gören göze , işiten kulağa , akleden kafalara haykırmaktadır.

"Muhammed (a.s) ın haram helal yetkisinin, Allah (c.c) nin bir şeyin haram veya helal olduğunu beyan etmeyerek açık bıraktığı konularda olup, onun beyan ettiği konularda zaten söz sahibi değildir" şeklinde bir itiraza karşı şunları söyleyebiliriz ;

Bu itiraz ancak , "Özrü kabahatinden büyük" dedirtecek cinstendir. Allah (c.c) "Din" konusunda yani bizim hesap gününde sorumlu olacağımız konularda , her hangi bir konuda eksik bırakarak ,bu eksikliğin elçisi Muhammed (a.s) tarafından giderilebileceği gibi bir hüküm bildirmemiştir. "Ehli hadis" fırkasının bu eksiğin hadisler ile giderildiği iddiası , Allah (c.c) ve elçisine atılmış büyük bir iftiradır.

Allah (c.c) elçisini , açık bıraktığı konuları onun tamamlaması için değil , onun bize olan emir  ve yasaklarını bizlere hatırlatması için göndermiştir. Muhammed (a.s) Allah (c.c) nin haşa açığını kapatan birisi değildir.

Tahrim s. 1. ayeti , Muhammed (a.s) ın haram helal tayin etmek gibi bir yetkisi olmadığını , böyle bir iddia içinde olanların suratlarına şamar gibi çarpmasına rağmen , "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" misali , böyle bir iddia içinde olanlar , bu iddiaya karşı olanlara "Hadis sünnet inkarcısı" , "Peygamber düşmanı" , "Sapık" , "Zındık" v.s suçlamalar ile karşı çıkmaktadırlar.

Allah (c.c) nin kimseye vermediği ve vermediğini açık ve net olarak ifade ettiği bir çok ayete rağmen ,  Muhammed (a.s) ı "Din" konusunda Allah (c.c) ile aynı konumda görmenin literatürdeki adı "ŞİRK" tir. Bu şirkin içinde olanlar , kendi paçalarındaki pislikleri görmemeye özen göstererek , başkalarını suçlamak yerine önce kendi hatalarını düzelterek acilen tevbe etmeye yönelmeleri gerekmektedir.

Hükmünde kimseyi kendisine ortak kabul etmediğini beyan eden Allah (c.c)nin ,  elçisini bu beyandan istisna ederek hükümde onu ortak tanıması için ne gibi bir sebebi olacaktır?.
Kuluna indirdiği kitap içinde olması gereken bazı hükümleri koymayarak , bu hükümleri beyan etme görevini elçisine verdiği için olabilir mi ?.


Kur'anı eksik olarak indirerek , bu eksikliği ona tamamlatma gibi bir görev verdiği için olabilir mi ?.

Muhammed (a.s) ı özel bir statüye tabi tutarak , onu bu istisnadan muaf tutmuş olabilir mi ?.
Hıristiyanların İsa (a.s) a uyguladığı muameleden ötürü biz Müslümanların, peygamberleri yarıştırma konusunda geri kalmış olmasına karşı bizim elimizi güçlendirerek "Sizin İsanız varsa bizim de Muhammedimiz var" diyebilmek için olabilir mi ?.
Bunların hiç birine "Evet" demek mümkün değildir.

Şurası asla unutulmamalıdır ki ; Allah (c.c) hiç kimseye kendisine ait olan bir yetkiyi vererek , yetki paylaşımında bulunmaz. Böyle bir paylaşım yapmış olduğunu iddia etmek , Allah ve elçisine atılmış en büyük iftiralardan birisidir. Eğer bu konuda birilerinin suçlanması ve "Sapık" olarak ilan edilmesi gerekirse , onlar Muhammed (a.s) ın helal haram yetkisi olduğunu iddia eden fırka mensupları olmalıdır.

Tahrim s. 1. ayeti ayrıca, Muhammed (a.s) ın hata yapmadığını iddia edenlere tokat gibi bir cevap olup , onun insan olma yönünü ortay çıkarmaktadır. Kendilerinin ululadıkları zatları masum ilan edebilmek için , önce Muhammed (a.s) ı masum ilan etmenin şart olduğunu bilen bu kimseler , onun hata yapmadığını öne sürerek , kendi ululadıkları zatlarında masum olduğu tezini güçlendirmeye çalışmaktadırlar. Ancak Tahrim s. 1. ayeti böyle bir masumiyetin söz konusu olmadığını ifade etmesi açısından önemli bir delildir. 

Tahrim s. 2. ayeti , yapılan bir yeminden dönülebileceğini  öğreten bir ayettir. 

[066.002] Allah sizin için yemînlerinizin çözümlüğünü farz kılmıştır ve Allah sizin mevlânızdır, hem de alîm hakîm odur

Sonuç olarak ; Tahrim s. 1. ayeti , Muhammed (a.s) ın kendisi için helal olan bir şeyi , haram olarak  görmek ile düştüğü bir yanlışı düzelten bir ayettir. Şayet iddia edildiği gibi Muhammed (a.s) ın aynı Allah (c.c) nin gibi haram helal yetkisi bulunsaydı , bu ayette böyle bir ikazın yapılmasına gerek kalmaz , Muhammed (a.s) yetkisi dahilinde olan bir hakkı kullanmış sayılırdı. 

Ancak Allah (c.c) kimseye böyle bir yetki vermediği için , böyle bir eylemin hata olduğu ikaz edilerek , elçinin hatadan dönmesi sağlanmıştır. Bu ayet bizlere , haram helal tayini gibi konularda tek yetkilinin sadece Allah (c.c) olduğu , böyle bir yetki paylaşımının kimse ile yapılmadığı , yetki paylaşımı iddiasının ortaklı iddiası anlamına geldiğini hatırlatmaktadır.

Allah (c.c) nin böyle bir yetkiyi paylaştığını iddia ederek , yetkilerini kimse ile paylaşmadığını iddia edenlere yapıştırılan etiketlerin aynısı , bu yetkiyi paylaştığını iddia edenlere yapıştırılmaya daha layıktır. 

RABBİMİZ BİZLERİ ONA ELÇİSİNİ DAHİ ORTAK KILMAYAN KULLARINDAN KILSIN.


27 Ağustos 2015 Perşembe

"Ayet" ve "Kitap" Kelimeleri Üzerine Bir Tefekkür Çalışması

"Ayet" ve "Kitap" kelimeleri , Kur'anda en fazla yer tutan kelimeler arasında başı çekmesi ve biz Müslümanların bu iki kelimenin anlamını dar bir alana sıkıştırarak sadece iki kapak ve içinde olanlarla sınırlı tutması açısından dikkate değer ve üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken iki kelimedir. Bu yazımızın sınırı , "Ayet" ve "Kitap"  kelimelerinin ifade ettiği anlam alanını okumaya çalışarak , Müslümanlar olarak düştüğümüz yanlışlara dikkat çekmek ve bu iki kelimenin daha geniş bir anlamda nasıl anlaşılabileceği yönünde olacaktır. 

"Ayet" kelimesi sözlükte " Açık alamet , işaret" anlamına gelmektedir. Bu kelime ile kast edilen anlamı , kelimenin geçtiği ayetler yardımı ile öğrenebiliriz. 

[002.248]  Nebileri onlara, «Onun hükümdarlığının alameti (ayeten), size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır, eğer inanmışsanız bunda sizin için delil vardır» dedi.
[016.011]  Onunla size ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler türlüsünden meyveler bitirir, elbette bunda tefekkür edecek bir kavm için bir âyet vardır.
[016.013] Daha sizin için Arzdan muhtelif renklerle yarattıkları, neler var, elbette bunda tezekkür edecek bir kavm için bir âyet vardır.
[016.065] Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır.
[016.101] Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde, ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir onlar, «Sen sadece uyduruyorsun» derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler.
[026.007-8] Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir.Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü'min değildirler.
[002.099] Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik.  Onları ancak fasıklar inkâr eder.
[002.164]  Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün değişmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde akan gemilerde, Allah'ın gökten indirip, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarların değiştirilmesinde, gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutta elbette akleden bir kavim için ayetler vardır.

Kur'an geneline yayılmış bir çok ayet içinde geçen bu kelimenin anlam alanı , Allah (c.c) nin kudretine işaret eden her türlü delil işaret olarak anlaşılabilir, bu bağlamda ayet kelimesinin anlam alanına Allah (c.c) nin yaratmış olduğu her şey dahil edilebilir. 

"Kitap" kelimesi ; "2 nesneyi birbirine dikerek eklemek" anlamındaki "Ketebe" kelimesinden türemiştir.Yaygın dilde "harfleri yazarak birbirine ekleme" anlamında kullanılır. Ağızdan birbirine eklenerek çıkan harflerin oluşturduğu kelimeler ve cümleler de "Kitap" kelimesinin anlam alanı içindedir.  

Bu bağlamda, "Kelime" kelimesinin anlamı gündeme gelmektedir. 

"Kelime" ; "İşitme , görme gibi duyularla idrak edilen her şeye verilen bir ad dır.Kulağımız ile duyduğumuz her ses , gözümüz ile gördüğümüz her nesne bir kelime olup sadece cümleyi oluşturan parçalar anlamında değil daha geniş bir anlam alanına sahiptir.

"Kitab" kelimesini yaygın olarak kullandığımız anlamı olan "Ayetleri oluşturan kelimelerin toplandığı iki kapak arasındaki nesne" şeklindeki tariften yola çıkarak, ayet kavramının anlam alanının , "Allah (c.c) nin yarattığı her şey" olması nedeniyle bizimde içinde bulunduğumuz kainat bir "Kitap" tır. 

"Kainat Kitabı" ve "Kainat Ayetleri" bu anlamda önemli terimler olup, okunması idrak edilmesi gereken Kitabın sadece iki kapak arasında elimizde olan Mushaf olmadığı noktasında bir düşünce içinde olmamızı gerektirmektedir.

-----Allah (c.c) nin Kitap indirmesi ne anlama gelmektedir?. 

Bu sorunun cevabı, biz Müslümanların şu anda ki geri kalmışlığının sebeblerini de beraberinde getirecektir.

Allah (c.c) yaratmış olduğu bütün insanlara yaratılışlarından gelen bir takım bilgiler yüklemektedir. Yaratılışımızda var olan bu bilgilere "Ayet" demek yanlış bir tarif olmayacaktır. İnsan doğduğu ilk günden başlayarak , ilerleyen zaman içinde mevcut bilgilerinin üzerine yeni bilgiler koyarak hayatını devam ettirir. Birey yaşamı içinde önüne çıkan olayları bir nevi okumaya tabi tutarak onlara karşı duruşunu belirler. Bu anlamda yaratılan her insana Allah (c.c) tarafından "Kitap" indirilmiştir. Bu düşüncemizin her insanın elçi olduğu anlamına gelmediğini de hatırlatmak isteriz.

-----Allah (c.c) nin beşer içinden seçmiş olduklarına indirdiği Kitap ne dir ?.

 Allah (c.c) nin yarattığı bütün insanlara Kitap indirmiş olduğu iddiamız haklı olarak bir takım soruları beraberinde getirecektir. 

Allah (c.c) beşer içinden seçtiklerine yarattığı her insana indirmiş olduğu Kitap bilgisine ilave olarak, insanlara indirilen Kitap bilgisinin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ihtiva eden "Vahy Kitabı" indirmiştir. Beşer elçilere indirilmiş olan bu vahy kitabı , bütün insanlara inmiş olan kitap bilgisinin nasıl bir yönde kullanılması gerektiğini ihtiva eden bilgileri içermektedir. Seçilmiş elçilerin bizlerden farklı tarafı onlara yaratılışlarından gelen Kitap bilgisine ilaveten , Allah (c.c) nin onlara vahy ile bildirim yaparak insanların sahip olduğu mevcut bilgileri nasıl kulllanmaları gerektiğine dair bilgileri göndermiş olmasıdır.

Olayı şöyle bir misal ile tarif etmeye çalışarak, demek istediğimizin anlaşılmasını kolaylaştıralım. 

Bir beyaz eşya bayiinden aldığımız buzdolabı veya herhangi bir beyaz eşyayı düşünelim, bu eşya  Allah (c.c) nin "Kainat Ayetleri" ile yapılmış bir alet olup o da bir nevi ayettir. Bu eşyayı kullanmadan önce, içindeki "Kullanma Klavuzu" adlı küçük kitapçığı okumak , kitapçık içindeki talimatlara uygun bir kurulum gerçekleştirmek şartı vardır. Eğer bu kitapçık içindeki talimatlara uygun bir kurulum gerçekleştirilmediği takdirde o eşya arıza yapacak ve üretici firma herhangi bir mesuliyet kabul etmeyecektir.

İşte bu tür bir eşyanın adı "Kainat Kitabı" ve bu eşyanın kullanma klavuzu adı ile içinde bulunan kitapçığın adı "Vahy Kitabı" dır. Elçiler aracılığı ile indirilmiş olan vahy kitapları "Kainat Ayeti" dediğimiz şeylerin kullanma klavuzu olup bu klavuza uygun kullanılmayan her ayet elimizde patlayarak insanlık için bir tehlike olacaktır. 

Bu örnekten hareketle bu iki kitabı yani "Kainat Kitabı" ve "Vahy Kitabı" adındaki kitapları okuyan iki tür insanın durumlarını şu şekilde ifade edebiliriz. 

"Kainat Kitabı" şeklinde genelleştirebileceğimiz Allah (c.c) ni yarattığı ayetleri okuyanlar, büyük çoğunlukla adına "Kafir , Müşrik" dediğimiz insanlardır. Örneğin , Allah (c.c) nin bizlere indirdiği yani ikram ettiği "Demir" adlı ayeti işleyerek çeşitli savaş araçları yapan bu kafir ve müşrikler, yaptıkları araçların kullanma klavuzu olan "Vahiy Kitabı" nı okumadıkları için doğru bir kullanım içinde değillerdir. Yapmış oldukları bu savaş araçlarını sömürgecilik ve başkalarının topraklarında olan yer altı ve yer üstü kaynaklarını ele geçirmek için kullanmaktadırlar. 

"Vahy Kitabı" şeklinde ifade edebileceğimiz ve bu bugün elimizde olan Kur'ana tekabül eden kitabı okuyanlar ise, adına "Müslüman" dediğimiz bizler olmaktayız. Bizler bu kitabın sadece kendisini okuyarak ilgili eşyayı nasıl kullanacağımızı değil eşya ile bağını kopartarak yani sadece klavuzu okumayı sevab makinası haline getirerek, defalarca okumak, hatmetmek, elde nasıl tutulur, abdestlimi abdestsizmi , kadınlar adetli iken okurmu , tutabilirmi v.s muhabbetler ile eldeki klavuzu bir nevi putlaştırarak "Mushafperestlik" diyebileceğimiz bir akıma maalesef imza atmış bulunmaktayız.

Halbuki olması gereken , "Ayet ve Kitap" kelimelerinin sadece iki kapak arasında bulunan "Mushaf" içinde olmadığı, bu kelimelerin daha geniş bir anlama sahip olduğu bilinci içerinde olması gerektiğidir. Kafir dediğimiz insanlar "Kitab" ın sadece kevni ayetlerinin olduğu kısmı okuyarak , Müslüman dediğimiz insanlar "Kitab" ın sadece "Mushaf" içindeki ayetlerini okuyarak bir nevi "Kitapların arasını ayıranlar" durumuna düşmektedirler.

Bu gün Dünyanın içinde bulunduğu kaos , gözyaşı ve zulüm ortamının yegane sebebi ,Allah (c.c) nin Kitabının tek taraflı okunmasıdır. Kafir dediğimiz insanlar topluluğu , kullanma klavuzunu atarak okumakta , Müslümanlar ise sadece klavuzu okumakta ve bu tür okuma ayetler arasında bir bağ kurulmasını engellemektedir. 

Ayetler arası bağ dediğimiz zaman bizim aklımıza sadece Mushaf içindeki ayetlerin birbiri ile bağı gelmektedir. Halbuki "Ayet" dediğimiz şey sadece Mushaf içinde olmayıp gözümüz ile gördüğümüz ve görmediğimiz her şeyi kapsamaktadır. Ayetler arası bağ dediğimiz şey , hem kevni hem de kitabi ayetlerin arasını açmadan bir bütünlük içinde okunmasıdır.

Müslümanların büyük çoğunluğu içinde bulunduğumuz kaos , gözyaşı ve zulüm ortamından kurtulmanın yolunun , kıyamete yakın gelecek olan "Mehdi" ile gerçekleşecek olduğuna inanmaktadırlar. Bu inanç maalesef çok yanlış , yanlış olduğu kadar kişileri tembelliği sürükleyen bir düşüncedir. 

Allah (c.c) bizlere Dünya hayatı içinde kullandığımız ayetlerin elimizde patlayan bir bomba olmaması için bu ayetlerin nasıl kullanılacağına dair klavuz göndermiş ve bu klavuza uyanların Dünya ve Ahirette mutluluğa kavuşacağını beyan etmiştir. Bu mutluluk maalesef  Kitabı tek taraflı olarak okuyan Kafirler ve Müslümanlar tarafından göz ardı edilmiş ve ortaya bu gün zalimlerin elinde bir zulüm aracı olan kainat ayetleri ve bu zalimlere karşı sadece mushaf içindeki ayetleri okuyarak başarı kazanılacağını zanneden bir Müslüman topluluk oluşmuştur.

Yapılan bu yanlışlığın ortadan kalkarak Dünyanın huzur ve mutluluk mekanı olabilmesi için , Kitabın bir bütün içinde yani Kainat ve Vahiy kitabının birlikte okunması gerekmektedir. Kafir dediğimiz insanlar üretmiş oldukları her türlü alet edevatın kullanımını , Allah (c.c) nin indirmiş olduğu klavuza göre yapacaklar , Müslümanlar ise sadece klavuzu okumayı terkedip bu klavuzun önermiş olduğu sistemi hayata pratize edeceklerdir. Bunun neticesinde Kafir adı ile anılacak bir topluluk dahi olmayacak bütün insanlar Allaha teslim olmuş kullar olacaklardır. Bu söylediklerimiz çoğu kimse için ütopik ve imkansız düşünceler olabilir , ancak Dünyanın içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmasının yegane yolu bu dur. 

Bu gün Müslüman kimliğine sahip kimseler olarak Dünya üzerinde artı değerler üretememiş olmamızın baş sebebi, sadece elimizdeki Kitab'ın okunarak  Cennete gideceğimiz zannıdır. Allah (c.c) nin ayetleri sadece Kur'an dediğimiz mushafın içinde olmuş olsaydı bu düşünce belki doğru olabilirdi , ancak "Ayet" ve "Kitap" kelimelerinin muhteviyatı hakkındaki yanlış bilgilerimiz bizleri Dünyanın en tembel ve en geri kalmış topluluklarından birisi haline getirmiştir.

Görülmektedir ki , "Ayet" ve "Kitap" kelimeleri hayatın ayrılmaz bir parçası olup bu iki kelimenin yanlış anlaşılması sonucunda, insan hayatı, Dünya ve Ahirette büyük bir azaba dönüşmektedir.

Sonuç olarak; "Ayet ve Kitap" adı ile bildiğimiz iki kelimenin anlam alanına dahil olanlar, maaalesef insanlar tarafından yanlış anlaşılarak , tek taraflı bir okumaya gidilmiş ve neticede aldığı eşyayı kullanma klavuzu olmadan okumaya kalkan veya eşya almadan sadece kullanma klavuzu ile yetinerek sadece o klavuzu okuyarak kurtulacaklarını sanan 2 farklı insan tipi ortaya çıkmıştır. Halbuki "Ayet" denildiği zaman , Allah (c.c) nin yarattığı her şey , "Kitap" denildiği zaman be yaratılanların içinde bulunduğu kainat anlaşılmış olsaydı , bu "Ayet" ve "Kitap" kelimerinin ihtiva ettiği anlamların Allah (c.c) nin elçiler vasıtası ile göndermiş olduğu "Vahiy Kitabı" olmadan okunmasının büyük bir cürüm olduğu bilinmiş olsaydı , insanlar bu cürümü işlememek için kitaplar arasında ayrım yapmadan okur ve Dünyayı Cehennem değil bir Cennet olurdu. 

Müslüman kimliğine sahip insanlar olarak yaşadığımız Dünya üzerinde bir etkimiz olmasını istiyorsak elimizde olan klavuzu sevap makinası sanmak yerine  o klavuzun gösterdiği yolu takip ederek kainat ayetlerini okumak ve o ayetlerin Dünya insanlarına huzur , güven , mutluluk kaynağı olmasını sağlayacak bir yapılanma içine girmek zorunluluğumuz vardır

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 


14 Şubat 2013 Perşembe

Ayet Var Diyorsun Ama Hadis Var Kardeşim....

Yazımıza başlık olarak koymuş olduğumuz bu söz Müslüman kardeşlerimizin kendi aralarında yapmış olduğu münazaralardaki anlaşmazlıklarında çok kullanılan bir sözdür. Bir kardeşimiz herhangi bir konu hakkında ayet olduğunu söylerken bir başka kardeşimizde bu ayete muhalif hadis olduğunu iddia ederek o hadisi ayete karşı bir delil olarak sunmaya çalışmakta olduğunu üzülerek müşahede etmekteyiz, peki ayetin ak dediğine hadis kara der mi? El cevap binlerce hayır, öyleyse hadis ve ayet birbiri ile çelişirse biz hangisini alacağız dediğimiz zaman her iki tarafında cevabı "tabi ki ayeti alacağız" olmasına rağmen maalesef bir taraf hadisi alarak Kur’an’a muhalefet etmek yolunu seçmektedir. Doğru bir düşüncenin oluşması için Müslümanlar arasındaki ortak ölçü ne olmalı ki ihtilaflar en aza indirgensin?

İnsanın yaratılış gereği olarak tartışmayı seven bir yapısı olması Müslümanlara da yansımış ve bu yansıma birçok konuda tartışmalar ve ihtilafları beraberinde getirmiştir. İslami konularda yürütülen münazaralar ortan bir ölçü olmaması nedeniyle maalesef sonuçsuz kalmakta ve tarafların birbirlerini tekfir etmelerine kadar gitmektedir. "Sen falan âlimden daha mı iyi bileceksin" şeklindeki sözlerle kafalar bir yerlere kiraya verilmekte ve o âlimin görüşü Kur’an’ın önüne geçirilerek delil olarak sunulmaktadır veya herhangi bir konudaki ayetin karşısına "hadisi şerif" denilerek rivayetler çıkarılmakta ve o rivayet Kur’an’a muhalif olsa da kabul görmektedir.

Kabir hayatı, İsa (as)ın nüzulü, Kur’an’a nasıl dokunulacağı, zina suçunun cezası vs. gibi konularda Kur’an’ın dediği arkaya atılarak rivayetler kabul görmektedir. Bu ve benzeri konulardaki ihtilafların en aza inmesi için yapılması gereken ilk şey ortak bir ölçü tespiti ve bu ölçünün herkesçe kabulü ve bu ölçünün dışında kalan görüşlerin reddedilmesidir, ancak bu kolay bir şey değildir yüzyıllardır Müslümanlar arasında oluşturulan konsensüs Kur’an’ı değil rivayetleri baz alarak din konusunda söz söylemiştir.
Peki, Allah (cc)nin dediğinin tersi bir şeyi elçisi Muhammed sav söyler mi? Tabi ki söylemez diyeceğiz ama neden Allah (cc)nin dediği alınmaz da elçisinin söylediği iddia edilen sözler alınır ve Kur’an’a muhalif sözler ortaya atılır, bunun cevabı için biraz geriye giderek bu düşüncenin temelinin nasıl atıldığına bakmak gerekmektedir.

Muhammed (sav)in vefatını müteakip başlayan fitne hareketlerinin içinde bulunanlar kendilerinin haklılığını sağlamak amacı ile özellikle Muhammed (as) adına sözler uydurmuşlar ve bu yolla kendi düşüncelerini Muhammed as a söylettirerek onun adına iftiralar düzmüşlerdir. Hadis uydurukçuluğu bu yolla başlamış olup günümüze kadar bu uydurmalar nerdeyse Kur’an’ın yerini tutarak gelmiş ve bu uydurmalara sarılanlar bunlara öyle kutsiyetler yüklemiş ki hadisler "gayri metluv vahiy" olmuş ve bunlar Kur’an ayetini neshedecek kadar kuvvetli bir delil olarak Müslümanların önüne sürülmüştür.

Durumu kısaca özetledikten sonra günümüzde artık herhangi bir konudaki "hadisi şerif" olduğu iddia edilen bir söz söylendi mi akan sular durmakta ve onun üstüne başka söz (ayet olsa bile) konulamaz olmuştur, artık hadisin sahih olup olmaması hiç önemli değildir, bazıları "hadisin sahih olup olmaması seni ne alakadar eder" diyecek kadar azmakta ve uydurmalar üzerine kurdukları dinlerinin elden gitmemesi için kişileri kendilerinin düşüncelerinden başka bir düşünce taşımamaya zorlamaktadırlar. Muhammed (sav) Allah (cc)nin kitabına aykırı herhangi bir söz söylemeyeceğine göre onun söylemiş olduğu iddia edilen sözler Kur’an’a arz edilerek sahih olup olmadığı anlaşılabilir. Sahih olmadığı anlaşılan bir "hadisi şerif" Kur’an’ın hilafına herhangi bir söz söyleyemez ve Kur’an’ın önüne kesinlikle geçirilemez. Müslümanlar herhangi bir konuda ihtilafa düştükleri zaman Kur’an’ın emri olarak onu Allaha ve resulüne götürmeleri, Kur’an ve Muhammed (as)ın Kur’an’la örtüşen sözlerine itibar etmeleri gerekmektedir.

Ortak bir ölçüde birleşen Müslümanlar artık bundan sonra herhangi bir konuda Kur’an ayetine mutabık olmayan bilgiyi adı "hadisi şerif" olsa dahi "bu sahih bir söz değildir" diyerek ellerinin tersiyle itecekler ve Kur’an’a teslim olacaklardır ve netice itibari ile , "ayet var diyorsun ama hadis var kardeşim" veya "sen falan âlimden daha mı iyi bileceksin" türünden itirazlarda bulunmayacaklardır.