22 Aralık 2011 Perşembe

Musa a.s Kıssası 2 ( Firavun İle Mücadelesi)

Musa as kıssasının en ayrıntılı bölümleri firavun ile olan mücadelesidir bu bölümler kur'an sureleri içine dağıtılmış bir şekilde anlatılmaktadır yazımızın bu bölümünde firavun ile olan mücadelesi ve firavun ile ordusunun boğulmasına kadar anlatılan kısmın konu edildiği ayetleri alıntılayacağız.  


Musa as ile firavun mücadelesi araf s. 103-137. ayetlerinde şöyle anlatılır.  


103- Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
104- Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim."
105- "Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrailoğulları'nı benimle gönder."
106- (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım)."
107- Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.
108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).
109- Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür";
110- "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?"
111- Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";
112- "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler."
113- Sihirbazlar Firavun'a gelip dediler ki: "Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?"
114- "Evet" dedi. "(O zaman) Siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
115- Dediler ki: "Ey Musa (ilkin) sen mi atmak istersin, yoksa biz mi atalım?"
116- (Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.
117- Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
118- Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı.
119- Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüşler olarak tersyüz çevrildiler.
120- Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.
121- "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
122- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine…"
123- Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."
124- "Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim."
125- (Onlar da:) "Biz de şüphesiz Rabbimiz'e döneceğiz" dediler.
126- "Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür."
127- Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) Dedi ki: "Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz."
128- Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir" dedi.
129- Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi.
130- Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
131- Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.
132- Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler.
133- Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
134- Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları’nı seninle göndereceğiz.
135- Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.
136- Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.
137- Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğulları’na olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.

Yunus s. 75-92. ayet mealleri şöyledir.


75- Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen çevresine Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi.
76- Onlara Katımız'dan hak geldiği zaman, dediler ki: "Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."
77- Musa: "Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.
78- Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler.
79- Firavun: "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi.
80- Büyücüler geldiğinde Musa: "Atacağınız şeyleri atın” dedi.
81- Onlar atınca, Musa dedi ki: "Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez."
82- Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.
83- Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.
84- Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer siz Allah'a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin."
85- Dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma."
86- "Ve bizi, kafirler topluluğundan rahmetinle kurtar."
87- Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele."
88- Musa dedi ki: "Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalplerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler."
89- (Allah) Dedi ki: "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın."
90- Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.
91- Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.
92- Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler.

İsra s. 101-104. ayetlerinin meali şöyledir. 


101- Andolsun, Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet (mucize) vermiştik; işte İsrailoğulları'na sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: "Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti.
102- O da: "Andolsun, bunları görülecek belgeler olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum" demişti.
103- Böylelikle, onları o yerden sürüp-sarsıntıya uğratmayı istedi, Biz de onu ve beraberindekileri hep birlikte boğuverdik.
104- Ve onun ardından İsrailoğulları'na söyledik: "O toprak (yurt)ta oturun, ahiret va'di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız."

Taha s. 49-79. ayet mealleride şöyledir.  


49- (Ona gidip aynı şeyleri tekrarladıklarında, Firavun onlara) Dedi ki: "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?"
50- Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, herşeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir."
51- (Firavun) Dedi ki: "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?"
52- Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz."
53- "Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık."
54- "Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz, bunda sağduyu sahipleri için elbette ayetler vardır.
55- Sizi ondan yarattık, ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.
56- Andolsun, Biz ona ayetlerimizin tümünü gösterdik; fakat o, yalanladı ve ayak diretti.
57- Dedi ki: "Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp çıkarmaya mı gelmiş bulunuyorsun?"
58- "Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi sen, bir 'buluşma zamanı ve yeri' tespit et, bizim de, senin de karşı olamayacağımız açık, geniş bir yer olsun" dedi.
59- (Musa) Dedi ki: "Buluşma zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)."
60- Böylelikle Firavun arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek büyücüleri) biraraya getirdi, sonra geldi.
61- Musa onlara dedi ki: "Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azap ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir."
62- Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve gizli konuşmalara geçtiler.
63- Dediler ki: "Bunlar herhalde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler."
64- "Bundan ötürü, tuzaklarınızı biraraya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur."
65- "Ey Musa" dediler. Ya sen (asanı) at veya önce biz atalım."
66- Dedi ki: "Hayır, siz atın." Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı, onların ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş gibi göründü.
67- Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür korku duymaya başladı.
68- "Korkma" dedik. "Muhakkak sen üstün geleceksin."
69- "Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır; çünkü onların yaptıkları yalnızca bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz."
70- Bunun üzerine büyücüler, secdeye kapandılar: "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler.
71- (Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız."
72- Dediler ki: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla 'tercih edip-seçmeyiz." Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin."
73- "Gerçekten biz Rabbimiz'e iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla bizi kendisine karşı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağışlasın. Allah, daha hayırlıdır ve daha süreklidir."
74- "Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkar olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ise, ne ölebilir, ne dirilebilir."
75- "Kim O'na iman edip salih amellerde bulunarak O'na gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler vardır."
76- "İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır."
77- Andolsun, Biz Musa'ya vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan."
78- Firavun ise, ordularıyla peşlerine düştü; sulardan onları kaplayıveren kaplayıverdi.
79- Firavun, kendi kavmini şaşırtıp saptırdı ve onları doğruya yöneltmedi.

Mü'minun s. 45-49. ayetlerinin mealler şöyledir. 


45- Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
46- Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.
47- Dediler ki: "Bizim benzerimiz olan iki beşere mi inanacak mışız? Kaldı ki, onların kavimleri bize kullukta (kölelikte) bulunmaktadırlar."
48- Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular.
49- Andolsun, Biz Musa’ya kitabı verdik, belki onlar hidayete erer diye.

Şuara s. 17-68. ayet mealleride şöyledir.


17- "İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)."
18- (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
19- "Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin."
20- (Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
21- "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı."
22- "Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları'nı köle kılmandan dolayıdır."
23- Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?"
24- Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)."
25- Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"
26- (Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."
27- (Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."
28- "Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa).
29- (Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım."
30- (Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"
31- (Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir."
32- Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
33- Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'.
34- (Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu” dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür."
35- "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?"
36- Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,"
37- "Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler."
38- Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi.
39- Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi."
40- "Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız."
41- Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler.
42- "Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız."
43- Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın."
44- Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler.
45- Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
46- Anında büyücüler secdeye kapandılar.
47- (Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
48- "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."
49- (Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım."
50- "Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz'e dönücüleriz."
51- "Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz'in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."
52- Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik.
53- Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
54- "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;"
55- "Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
56- 'Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi).
57- Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
58- Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da.
59- İşte böyle; bunlara İsrailoğulları'nı mirasçı kıldık.
60- Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
61- İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler.
62- (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir."
63- Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
64- Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
65- Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
66- Sonra ötekileri suda boğduk.
67- Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
68- Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. 

Kasas s. 36-44. ayet mealleride şöyledir. 

36- Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: "Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik" dediler.
37- Musa dedi ki: "Rabbim, kimin Kendisi'nden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten, zulmedenler, felah bulmazlar."
38- Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum."
39- O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
40- Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
41- Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.
42- Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.
43- Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.
44- Musa'ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tur'un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.

Mü'min s.23-53. ayetlerinin mealide şöyledir.

23- Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
24- Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür" dediler.
25- Böylece, o, Katımız'dan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
26- Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."
27- Musa dedi ki: "Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım."
28- Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: "Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez."
29- "Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azap gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?" Firavun dedi ki: "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum."
30- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum."
31- "Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez."
32- "Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum."
33- "Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz."
34- "Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır."
35- "Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah Katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler."
36- Firavun (alayla) dedi ki: "Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,"
37- "Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum." İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
38- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim."
39- "Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur."
40- "Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler."
41- "Ey kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."
42- "Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.
43- "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar."
44- "İşte size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben de işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir."
45- Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
46- Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: "Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun" (denecek).
47- Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?
48- Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)."
49- Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin."
50- (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
51- Şüphesiz Biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz.
52- Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de.
53- Andolsun Biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğulları'na kitabı miras bıraktık
 54- (Ki o,) Temiz akıl sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir.

Zuhruf s. 46-56. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

46- Andolsun, Biz Musa'yı, Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim."
47- Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
48- Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik.
49- Ve onlar dediler ki: "Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği sözü) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız."
50- Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
51- Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?"
52- "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."
53- "Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?"
54- Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
55- Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
56- Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.

Duhan s. 17-31. ayet mealleride şöyledir.  


17- Andolsun, Biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti;
18- "Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben, sizin için güvenilir bir elçiyim" (demişti).
19- "Allah'a karşı büyüklenmeyin; şüphesiz size apaçık, bir delil getiriyorum."
20- "Ve doğrusu ben, sizin taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah)a sığındım."
21- "Eğer bana inanmıyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın."
22- Sonunda Rabbine: "Gerçekten bunlar, suçlu-günahkar bir kavimdirler" diye dua etti.
23- (Allah da:) "Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz." (diye duasını kabul edip cevap verdi).
24- "Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü suda boğulacak bir ordudur."
25- Onlar nice bahçeler ve pınarlar terk etmişlerdi;
26- (Nice) Ekinler, güzel konaklar,
27- Ve içlerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler,
28- İşte böyle; Biz bunları başka bir kavme miras olarak verdik.
29- Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.
30- Andolsun, Biz İsrailoğulları'nı o alçaltıcı azaptan kurtardık.
31- Firavun'dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.

Zariyat s. 38-40. ayetlerinin mealleride şöyledir. 

38- Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik;
39- Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi.
40- Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'

Kamer s. 41-42. ayetleri mealleride şöyledir.

41- Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile kavmi)ne de uyarılar geldi.
42- Onlar Bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü, kudretli olanın yakalayışıyla yakalayıverdik.

Hakka s. 9-10. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

9- Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
10- Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.

Müzzemmil s. 15-16. ayetlerinin mealleride şöyledir.


15- Şüphesiz size, üzerinize şahid olacak bir elçi gönderdik; Firavun'a bir elçi gönderdiğimiz gibi.
16- Fakat Firavun elçiye isyan etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azapla) yakalayıverdik.

Naziat s 15-26. ayetlerinin mealleride şöyledir.  

15- Musa'nın haberi sana geldi mi?
16- Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva'da seslenmişti:
17- "Firavun'a git; çünkü o, azdı."
18- Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?"
19- "Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun."
20- (Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi.
21- Fakat o, yalanladı ve isyan etti.
22- Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü.
23- Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi;
24- Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim."
25- Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
26- Gerçekten bunda 'içi titreyerek korkacak' kimse için elbette bir ibret (ders) vardır.

Yukarıda verdiğimiz surelerdeki ayet mealleri  musa as ve kardeşi harun as ın firavun ile olan mücadelesinin ne şekilde cereyan ettiğini ve firavun ve ordusunun sonu ile noktalanan ancak bu sefer kavmi ile başlayan yeni bir mücadelenin konu edildiği ayetleri yazımızın 3. bölümünde ele alacağız.

Musa a.s Kıssası 1 ( Risalet Öncesi)

Musa as kur'anda adı geçen resuller içinde kıssası en fazla yer tutan resul olması itibariyle ayrı bir öneme sahiptir. Musa as ın  kıssasını, 1- risalet öncesi, 2- firavun ile mücadelesi, 3- mısırdan çıkış şeklinde 3 bölüme ayrımak mümkündür , bu bölümleri kur'an ayetlerinin bize verdiği bilgi dahilinde anlamaya çalışacağız. Önce musa as ın hayatının ,doğumundan ailesi ile birlikte medyenden çıkıp "tuva" vadisine gelişine  kadar olan bölümünü kur'an ayetlerinin nasıl anlattığını görelim.   


Musa as doğumu ile evlenmesi arasındaki olaylar kasas suresi 1-28. ayetlerinde şu şekilde anlatılır. 


1- Ta, Sin, Mim.
2- Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.
3- Mü'min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız.
4- Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
5- Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.
6- Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde 'iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım', Firavun'a, Haman'a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.
7- Musa'nın annesine: "Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız" diye vahyettik (bildirdik).
8- Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.
9- Firavun'un karısı dedi ki: "Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi.
10- Musa'nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.
11- Ve onun kız kardeşine: "Onu izle," dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
12- Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) "Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
13- Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
14- O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
15- (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) "Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" dedi.
16- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla." Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.
17- Dedi ki: "Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkarlara destekçi olmayacağım."
18- Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: "Sen açıkça bir azgınsın."
19- Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: "Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."
20- Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim."
21- Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: "Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar" dedi.
22- Medyen'e doğru yöneldiğinde de: "Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir" dedi.
23- Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları su başına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: "Bu durumunuz ne?" "Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır." dediler.
24- Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: "Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım."
25- Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. "Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir." dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: "Korkma" dedi. "Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun."
26- O (kadın)lardan biri dedi ki: "Ey babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir."
27- (Babaları) Dedi ki: "Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşaAllah salih olanlardan bulacaksın."
28- (Musa) Dedi ki: "Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz. Allah, söylediklerimize vekildir."



Musa as evlenip ailesi ile yola çıkması ve " tuva" vadisinde rabbi ile olan konuşması birkaç surede anlatılır ilgili ayet mealleride şöyledir.

Taha s. 9-48. ayet mealleri şöyledir.   


9- Sana Musa'nın haberi geldi mi?
10- Hani bir ateş görmüştü de, ailesine şöyle demişti: "Durun, bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum."
11- Nitekim ona gidince, kendisine seslenildi: "Ey Musa."
12- "Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın."
13- "Ben seni seçmiş bulunuyorum; bundan böyle vahyolunanı dinle."
14- "Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Benden başka İlah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl."
15- "Şüphesiz, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığını alması için, onun (koşup haberini) neredeyse gizleyeceğim."
16- "Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın."
17- "Sağ elindeki nedir ey Musa?"
18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş).
21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
22- "Elini koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın."
23- "Öyle ki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım."
24- "Firavun'a git, çünkü o azmış bulunuyor."
25- Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç."
26- "Bana işimi kolaylaştır."
27- "Dilimden düğümü çöz;"
28- "Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar."
29- "Ailemden bana bir yardımcı kıl,"
30- "Kardeşim Harun'u"
31- "Onunla arkamı kuvvetlendir."
32- "Onu işimde ortak kıl,"
33- "Böylece Seni çok tesbih edelim."
34- "Ve Seni çok zikredelim."
35- "Şüphesiz Sen bizi görüyorsun."
36- (Allah) Dedi ki: "Ey Musa istediğin sana verilmiştir."
37- "Andolsun, Biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk."
38- "Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyle ki:)"
39- "Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, Kendim'den sana bir sevgi yönelttim."
40- "Hani kız kardeşin gezinip; "Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?" demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, Biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa."
41- "Seni Kendim için seçtim."
42- "Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve Beni zikretmede gevşek davranmayın.
43- "İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor."
44- "Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar."
45- Dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten, onun bize karşı 'taşkın bir tutum takınmasından' ya da 'azgın davranmasından' korkuyoruz."
46- Dedi ki: "Korkmayın, çünkü Ben sizinle birlikteyim; işitiyorum ve görüyorum."
47- "Haydi ona gidin de deyin ki: Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğulları'nı bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azap verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun."
48- "Gerçekten bize vahyolundu ki: Doğrusu azap, yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir."
 

Şuara s. 10-17. ayet mealleri şöyledir.  



10- Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git;"
11- Firavun'un kavmine, hala sakınmıyorlar mı?"
12- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
13- "Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor; bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder."
14- "Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum."
15- (Allah:) "Hayır," dedi. "İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz."
16- "Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz,"
17- "İsrailoğulları'nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)."

Neml s. 7- 12. ayet mealleride şöyledir.  


7- Hani Musa ailesine: "Şüphesiz ben bir ateş gördüm" demişti. "Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim."
8- Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: "Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir.
9- "Ey Musa, gerçekten Ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım."
10- "Asanı bırak;" (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket etttiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. “Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz."
11- "Ancak zulmeden başka; sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz Ben, bağışlayanım, esirgeyenim."
12- "Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri)dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir."

 Kasas s. 29-35. ayet mealleri şöyledir.   


29- Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm" dedi.
30- Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;" diye seslenildi.
31- "Asanı bırak." (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı. "Ey Musa, dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz güvendesin."
32- "Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur."
33- Dedi ki: "Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum."
34- "Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
35- (Allah) Dedi ki: "Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir 'güç ve yetki' vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız."

Naziat s. 15-26. ayet mealleride şöyledir.


15- Musa'nın haberi sana geldi mi?
16- Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva'da seslenmişti:
17- "Firavun'a git; çünkü o, azdı."
18- Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?"
19- "Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O'ndan) korkmuş olursun."
20- (Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi.
21- Fakat o, yalanladı ve isyan etti.
22- Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü.
23- Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi;
24- Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim."
25- Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.
26- Gerçekten bunda 'içi titreyerek korkacak' kimse için elbette bir ibret (ders) vardır.

Musa as kıssasını kur'anda değişik surelerde anlatılan şekli ile değil kronolojik bir takip ile okumak isteyenlere kolaylık olması açısından 3 bölüme ayırıp 1. bölümde doğumu ve risalet verilip firavuna gitmesi emredilen bölümlerin anlatıldığı kur'an ayetlerini aldık ayetlerin verdiği bilgiler harici herhangi bir bilgiye yer vermedik . Tefsirlere baktığımız zaman kıssalar başta olmak üzere israiliyyat kaynaklı bir çok bilginin kıssalardaki boşlukları doldurma çabası içinde olduğunu görmekteyiz. Kendisine kur'an inen muhammed s.a.v in bile kıssalar hakkındaki bilgisi inen ayetler çerçevesi dahilinde iken bize ne oluyorki ona verilen bilgiler eksikmişcesine ilave uydurmaları ekleyerek ayetlerin verdiği haberlerin haricindeki bilgilere tevessül edelim.   


 Kur'anda bir sureden fazla anlatılan kıssalarda gözümüze çarpan farklı ibareler musa as kıssasında gözümüze çarpmaktadır, yukarda kıssa ile ilgili verdiğimiz ayet meallerindede bu farklı ibarelere rastlamaktayız. "Tuva" vadisinde, Allah cc nin musa as  ile konuştuğu ayetlere bakacak olursak bunları görürüz , kıssalarda olan aynı olayın farklı ibareler ile anlatılmasındaki hikmet kıssaların birer tarihi olay olarak değil daha çok bizler tarafından ibret alınması gereken yönünün öne çıkarılmasıdır, aksi takdirde musa as ın başına gelen tek bir olayın değişik ibarelerle kur'anda yer almasını anlayamayız . Bir kıssada esas olan onun yaşanmışlığı zamanındaki olaylardan ziyade bize verdiği mesajdır, "tuva" da geçen konuşmalarıda bu şekilde anlamak gerekmektedir. Yazımızın 2. bölümünde musa as ın firavun ile olan mücadelesinin konu edildiği ayet meallerini göreceğiz.

              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.  

8 Aralık 2011 Perşembe

Ümmi Kavramı ve Kur'anı "Ümmice" Okumak

"Ümm" kelimesi sözlükte, ana, bir şeyin aslı temeli anlamına gelmektedir. Bu yazımızda bu kavramın Kur’an’da geçtiği ayetler içinde, Allah’ın resulü Muhammed sav için kullanılan "ümmi" olmasının ne anlama geldiğini ve bu anlam üzerinden Kur’an’ı okuyup anlamak üzerinde duracağız. Muhammed sav in "ümmi" olmasının onun okuma yazma bilip bilmediği konusu etrafında yoğunlaşması bu kavramın bizler için ne ifade etmesi gereği hususunu anlamamızı arka planda bırakmış ve bizlerinde Kur’an’ı "ümmice" okuyup anlamamız gerektiği konusunun üzerinde pek durulmadan sadece onun "ümmi" "olması üzerinde durulmuş ve onun "ümmi" olmasının bizler için ne anlam ifade etmesi gereği üzerinde pek durulmamıştır.

-----007.157-158 Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. De ki: Ey insanlar; ben gerçekten göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan, O'ndan başka hiçbir tanrı bulunmayan, hem dirilten, hem öldüren Allah'ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Şu halde Allah'a ve O'nun ümmi peygamberi olan elçisine inanın: Ki o da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ve ona uyun ki hidayete eresiniz.
-----042.052 İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
-----016.103 Andolsun ki: «Ona elbette bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kuran ise fasih Arapçadır.
-----029.048 Sen daha önce bir kitaptan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi.
-----025.005 «Kuran öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır» dediler.

Muhammed sav in "ümmi" olması demek onun annesinden doğduğu saflıkta ve kafasının dış etki ve kültürler ile bozulmaması demektir, tabi ki bunda onun okuma yazma bilmemesinin rolü vardır, okuma yazma bilen bir insan dış kültürler ile irtibatı olacağından Kur’an’a, nahl 103 ve furkan 5. ayetlerinde gördüğümüz üzere dış müdahale iddialarının ancak iftira olarak atılabileceği görülmektedir. Muhammed sav in "ümmi" olması bizlere Kur’an’ı anlamada bir metot teşkil etmelidir, ümmi olmak demek sadece okuma yazma bilmemek demek olmadığına ve okuma yazmayı bilmenin Kur’an’ı anlamaya engel teşkil etmeyeceğine hatta bugün okuma yazma bilmemenin Kur’an’ı okumaya ve anlamaya engel olduğunu düşünürsek bizler " ümmi" olmayı nasıl uygulayabiliriz?

Kur’an’a iman ettiğini iddia eden Müslümanların birçoğuna hâkim olan anlayış mensup oldukları düşünce ekolüne tabi olarak Kur’an’ı anlama gayretleridir. Kur’an bazı Müslümanlar için hidayet kitabı olmaktan çıkıp taşıdıkları düşünceyi tasdik eden bir noter haline dönüştürülmüş, haliyle ortaya bir sürü anlayış çıkmış ve hepsinin de referansı maalesef Kur’an olmuş, her fırka kendi doğruluğunu ispat için ayetleri mızrak uçlarına takıp karşısındakinin küfrünü ayetlerle ispat etmeye girişmiştir. Sonuç olarak aynı kitabı okuyan fakat birbirine düşman olan yüzlerce hizip Kur’an adına ortalıkta boy göstermekte, acı ama gerçek olan bu duruma acaba bir çare var mıdır? sorusunu herkes sormakta ve cevabını da kendi düşüncesinin doğru olduğunu iddia ederek herkesin kendi düşüncesine tabi olmasını birleşme adresi olarak göstermektedir. Kur'an, nasıl bir okumaya tabi tutularak birbirine düşman olan fırkaların ayrılığı en aza düşürülebilir? sorusuna yine Kur’an’dan hareket ederek cevap bulmaktan başka çaremiz yoktur.

Çaremiz Kur’an’ı " ümmice okumak" ve "ümmice anlamak"tır, Muhammed sav in ümmi olması bize onun dış etkilerden arınmış ve kafasının önceden herhangi bir bilgi kirliliği olmadan direk vahiyle muhatap olması ve insanları sadece vahye çağırması onun " üsvei hasene" (güzel örnek) olmasının gereği olarak onun tebliğ metodunun ve neye davet ettiğinin tüm Müslümanlar tarafından örnek alınarak o metot üzerinde birleşilmesi üzerinde önce Müslümanların birliktelik sağlamaları lazımdır. Muhammed sav in davet metodu ve ve neye davet ettiği üzerinde ittifak sağlayan Müslümanların üzerinde birleşmesi gereken diğer bir hususta , "ümmi" olmaktır, yani kafadaki bütün fırka, parti, cemaat, tarikat, ağabey, üstat, şeyh, onun bunun kitabı gibi kur ‘anın önüne geçirilen engellerden sıyrılıp sıfır bir kafa ile Kur’an’a yönelmeleridir. Kafalarındaki ön kabulleri atarak "ümmileşen" Müslümanlar artık Kur’an’ın davetini okuyarak anlayabilme yolunu açmışlardır.

                      KUR'AN İNSANLARI NEYE DAVET EDİYOR?

Kafalarındaki parti, fırka, cemaat, hizip ve Kur’an harici kitapları yıkıp "ümmileşen" Müslümanlar artık ortak kitapları olan Kur’an’ın neye davet ettiğini anlamamak için önlerine çıkan engelleri yıkmışlar ve temiz bir kafa ile okunan Kur’an’daki öne çıkan tek gerçeğin "TEVHİD" olduğunu göreceklerdir. Kur'an insanları gerçek rab ve ilahın sadece ALLAH cc olduğunu ondan başka kimseyi rab ve ilah edinenlerin MÜŞRİK olduğu gerçeğini birçok ayette bildirmektedir. Kur’an’ın çağrısının "TEVHİD" eksenli bir çağrı olduğunu Müslüman bütün ayetleri bu eksen etrafında okuyarak anlamaya çalışır. "NAMAZ" eylemindeki "kıyam-rükû-secde" nin sadece içi boş hareketler olmadığını "tevhid" eksenli bir okuma ile anlar, yine namaz eyleminin Kur’an’daki geçişinin "salat" olduğu bu kelimenin kılmış olduğumuz "namaz"ı karşılamadığı gibi yanlış düşünceleri Kur’an’ı "tevhid" eksenli bir okuma ile okuduğu zaman çöpe atar, "KIBLE" ayetlerini tevhid eksenli bir okuma ile okuduğu zaman müminlerin birlikteliğinin gereği olan tek bir yöne yönelmenin mekânı olan "KÂBE" olduğunu anlar, yine tevhidi bir eksen ile "HACC" ayetlerini okuyan Müslüman yöneldiği mekânın taşlarını kutsamaz o taştan binanın İbrahim as ve oğlu İsmail’in teslimiyetlerinin kıyamete kadar hatırda tutulmasının bir gereği olarak yapılan ritüellerin mekânı olduğunu bilir. Haccı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman şeytan taşlamanın olup olmadığını konuşup şeytanı sevindirmez, yine haccı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman hacda şeytanı taşlayıp evine döndüğü zaman şeytanları alkışlamaz, haccı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman şeytanın ona kıyamete kadar düşman olduğunu onunda şeytana düşman olması gerektiğini bilir, Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman şeytanın varlığı konusunda tartışma yapmak yerine onun müminler üzerindeki oyunlarını anlayıp onun bu iğvalalrına karşı ona ne şekilde cephe alacağını bilir.

Kur'an kıssalarını tevhid eksenli okuyan bir Müslüman kıssaların sadece o günkü yaşanmışlığı çerçevesinde kalarak günümüze nasıl bir mesaj verdiği konusunu ötelemez, yine yaşanmışlığını red ederek modernist anlayışlara, ayetleri tahrif etme pahasına pirim vermez.

Kur'an kıssalarını tevhid eksenli okuyan bir Müslüman, nuh as ın yaptığı geminin hangi ağaçtan olduğunu veya o geminin oturduğu yerin neresi olduğu üzerinde kafa yormaktan ziyade o geminin bugün için Müslümana verdiği mesaj üzerinde kafa yorar. Kur'an kıssalarını tevhid eksenli okuyan bir Müslüman yunus as ın balığın karnına nasıl girebildiğini veya atıldığı sahilde üzerine biten kabak ağacının "su kabağımı" yoksa "bal kabağımı" olduğunu düşünmez, aksine Yunus’u yutan balığın bize mesaj veren yönünü hatırlayarak insanın içine düştüğü günah bataklığı olduğunu ve bu bataklıktan onun nasıl samimi bir kalp ile dua ederek kurtulduysa Allah cc nin günah işleyen bir Müslümanı böyle gerçek olarak günahlardan temizlemesinin bizlere gösterilmesi olduğunu anlar. Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman Musa as ın asasının yılan olup olmadığını veya asanın denize vurulması ile denizin yarılmasının imkânsız olacağını düşünerek Allah’ın kudretini sınırlamaz, aksine "asa"nın günümüz ile ilişkisini kurarak Musa’nın elindeki asa ile bizim elimizdeki Kur’an’ın bağlantısını kurarak elimizdeki kitaba gerçek olarak iman ettiğimiz takdirde firavunların nasıl yıkılacağını veya büyücülerin iman etmesi misali hiç ummadığımız bir zamanda kitlelerin İslamlaşabileceğini akıldan çıkarmaz.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman İbrahim as misali tek başına da olsa zalim bir hükümdara ve onun müşrik kavmine mümtehine s. 4. ayetindeki gibi rest çekmeyi bilir, İbrahim as ın hanif dinine mensup olduğunu iddia edip onun hatırasını diri tutan haccı inkar etmez, onun kırdığı putların önünde haniflik adına secde ederek onun atıldığı ateşin mecazi olduğu ateşin yakma gücü olduğunu bunu İbrahim as için değiştirilmeyeceği gibi Kur’an’dan onay almayan çıkarımları yapmaz. Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman İbrahim as misali inandığı davadan dönülmemesi gerektiği ve bunun sonucunda Allah cc nin ateşin yakıcılığını kaybettirerek kuluna yardım etmesi misali ateşten kurtulan İbrahim as ı nasıl kurtardı ise onu da cehennem ateşinden öyle kurtaracağını bilir.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan Müslüman maide s. 35. de" Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz." ayetindeki vesileyi, kerameti kendinden menkul din baronlarını Allaha ortak koşmak için kullanmaz, Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman Allaha dua etmek için hiç bir aracıya gerek olmadığını ona aracılar ile yaklaşmanın " ŞİRK" olduğunu bilir. Şefaat ayetlerinin müşriklerin inancını red için indiğini bilen Müslüman Allahtan başa şefaatçiler edinmez.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman helal ve haram kılma yetkisinin sadece Allah cc ye ait olduğunu, Allah cc nin bu yetkiyi kendinden başka kimseye vermediğini bilir. Muhammed sav in getirdiği kitabı önceleyerek gelen bütün resulleri kendi resulü bilir. Muhammed sav i diğer peygamberlerle yarıştırarak sizin İsa’nız veya Musa’nız varsa bizimce Muhammed’imiz var bizim resulümüz sizin resulü yener şeklinde rekabete pirim vermez. Hasais ve şemail kitaplarında çizilmeye çalışılan insanüstü resul portresini reddederek ona atfen uydurulan birçok mucizeyi ona atılan bir iftira olarak görür. Yine onun bedenini kutsayan düşünceyi red eden selef düşüncesinin, onun sözlerini kutsayarak " vahyi gayri metluv" (namazlarda okunmayan vahiy) sayan ve tasavvuf düşüncesini şirk sayan ancak onun sözlerini Kur’an’la eş tutarak onlarla kol kola girmiş bir Müslüman durumuna düşmez, aksine Muhammed as ın bizler gibi bir insan olduğu ve onun adına atfedilen "hadisi şerif" adı altındaki sözlerin doğruluğunun Kur’an ölçüsüne vurularak doğruluğu veya yanlışlığının anlaşılabileceğini bilir.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman , "ayetlerin arkasında herkesin anlayamayacağı batıni manalar vardır" şeklindeki sözleri Kur’an’ın önüne çekilen setlerden biri olarak görür ve Kur’an’la muhatap olan herkesin bu kitabı anlayacağı ve Allah cc nin kullarını bu kitap ile imtihan edeceğini anlaşılmaz bir kitabı göndererek kullarını başkalarının anlayışına mahkûm etmeyeceğini bilir. Aynı Müslüman Kur’an’da bazı özel kişilerin isimlerinin verilerek onların kutsal şahıslar olduğunu ve bunların sözlerinin dinde hüccet olabileceğini (şia ve ehlibeyt kültürü) red eder.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman, kanun koyucu olarak Allahtan başkasını red eder. Allahtan başka kanun koyucuları "TAĞUT" olarak görür ve bunların kurmuş oldukları düzenleri "TAĞUTİ DÜZEN" olarak görüp onların ilahlıklarını red eder.

Kur’an’ın mesajını tevhidi eksen üzerinden anlamak durumunda olan Müslümanlar arasında düşünce birlik ve beraberliği sağ kalındığı zaman Kur’an’ın en önemli emirlerinden birisi olan "müminlerin kardeş olmaları" gerçekleşerek hizipler, fırkalar, cemaatler ve Kur’an harici kitaplar bir tarafa atılarak Kur’an’ın önü açılacaktır. Aynı kitaba gerçek anlamı üzerinden iman eden müminlerin birbirleri ile olan düşmanca ilişkileri kardeşlik ilişkilerine dönüşecektir , "benim şeyhim senin şeyhini döver", "benim üstadımın kitabı senin üstadının kitabından üstündür" kavgaları bitip onun yerine, tağuti güçlere ve şeytana olan düşmanlığımız konuşulmaya başlanacaktır. Çağdaş firavun ve nemrutlara ve ebu leheblere karşı İbrahimler Musalar ve Muhammedler yeniden ortaya çıkacaktır. Aksi takdirde bugünkü zelil durumumuzdan kurtulup tağuti güçlerin baskı ve zulmü altında inlemekten kurtulamayız.

HAYDİ, KUR'ANI ÜMMİCE OKUYUP ANLAMAYA VE HAYATA TATBİK ETMEYE.

5 Aralık 2011 Pazartesi

ADEM- İBLİS - ŞEYTAN

Kur'anda adem ve iblis kıssası içinde geçenlerin sadece o an yaşanmış bir olay olmadığı, ademoğullarının kıyamete kadar yaşayacakları olayın anlatımı olduğu herkesin malumudur. Kur'an kıssaları etrafında ortaya konulmaya çalışılan bazı modernist düşünceler kıssanın vermek istediği mesajın aksine kıssadaki şahsiyetlerin kimliği etrafında  ve özellikle "iblisin" kimliği etrafında yoğunlaşarak onun ontolojik varlığı etrafında dönüp dolaşarak  iblisin şahsında, şeytanlaşmanın kişiyi nasıl bir sona götüreceği konusu maalesef göz ardı edilmiştir. 

Ademin ontolojik varlığı ne kadar gerçekse iblisin ontolojik varlğıda o kadar gerçektir, çünkü "adem" ve "iblis" kıyamete kadar yaşayacak olan iki prototip   şahsiyettir ademin varlığı "ademoğulları" kimliği altında, iblisin varlığıda "şeytan" kimliği altında hayatiyetini devam ettirmektedir. Adem ve iblis kıssası kur'anda 7 yerde geçmektedir,kur'anda geçen yerlerdeki ibareler ayrı olmasına rağmen 7 yerde geçen ortak özellik iblisin secde etmemesidir.Aynı kıssadaki olayların farklı ibarelerle anlatılıp iblisin secde etmemesinin bütün kıssalardaki ortak nokta olmasının mesajı  iblisi işaret etmesi olmasının bizim için kıssanın bakılması gereken en önemli bölümüdür. 


Tefsirlerde ademin yaratılmış olduğu cennetin, bu kelimenin sözlük anlamı şekli ile kullanıldığı bazı ayetlerden hareketle dünyadaki bir bahçemi, yoksa ahirette mü'minlere amellerinin karşılığı olarak vaad edilen cennetmi olduğu konusu tartışılmış ve hala tartışılmaktadır. Bu tartışma kıssanın ana mesajını anlama konusunda bizleri pek fazla ilgilendiren konu değildir . Ademin yaratıldığı ve ikamet etmesi için yerleştirilen cennetten bizim anlamamız gereken şey yaratılan her insanın fıtratına yüklenen bilgi (araf . 172-173) doğrultusunda hareket edip Allah cc nin emirlerini riayet ettiği müddetçe vaad edilen cennetlerin ashabından olduğu, şeytanın vesvesine uyup emirlere aykırı hareket edenlerin ise bu cennetlerden kovulacağıdır. 

Burada adem ile iblisin arasındaki bir fark dikkatimizi çekmelidir, iblis "ademe secde et" emrine karşı gelmiş ve ayak diretmiş, adem de "şu ağaca yaklaşmayın "emrine karşı gelmiş ancak tevbe etmiş ve tevbesi kabul edilmiş ve "iblislerden" (ümidi kesenlerden) olmaktan kurtulmuştur, aynı şekilde kıyamete kadar her insan yaptığı günahları yüzünden tevbe ettiği takdirde ümidi kesenlerden olmaktan kurtulup Allahın rahmetine nail olacaktır.


"ADEM", Allah cc nin yeryüzünde yarattığı ilk insanın adıdır onu yaratınca meleklere ademe secde etme emrini vermiş fakat "iblis bundan kaçınıp  kafirlerden olmuş ve Allah cc tarafından kovulmuş , bunun ardından kıyamete kadar kendisine süre verilerek kendisine uyanlar ile birlikte insanları azdırma görevini yüklenerek "şeytan" olarak adlandırılmıştır. "İblis" kelimesi bu kıssanın haricinde başka ayetlerdede geçmekte ve "iblis" olmanın ne anlama geldiği konusuna bir açıklık kazandırmaktadır,kıyamet günü Allahın rahmetinden uzak kalacak olanlar "iblis" in şahsında müşahhaslaştırılarak anlatılmaktadır. 

----030.012 Kıyamet koptuğu gün suçlular umutsuz ( yublisu)kalıverirler
----006.044 Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık; kendilerine verilene sevinince ansızın onları yakaladık da umutsuz (yublisune) kalıverdiler.
----023.077 Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz(yublisune) kalıverdiler.
----043.075 Azaba hiç ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar.(yublisune)
----030.049 Oysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi. (müblisine)

İblis , şeytan vasfını aldıktan sonra Allah cc nin kullarını ne şekilde azdıracağını kur'an bize onun kendi lisanı üzerinden haber verir.

 ----004.117-118-119-120- Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca bir takım dişilerden (dişi isimli tanrılardan) istiyorlar, ancak inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar.Allah onu (şeytanı) lânetlemiş; o da: «Yemin ederim ki, kullarından belli bir pay edineceğim» demiştir.«Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler» (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.Şeytan onlara vadediyor, onları kuruntulara düşürüyor, ancak aldatmak için vaadde bulunuyor.

----007.016-17 İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.«Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.

----034.020-21 And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı. Oysa İblis'in onlar üzerinde bir nüfuzu yoktu; ama Biz ahirete inanan kimselerle ondan şüphede olanları, işte böylece ortaya koyarız. Rabbin her şeyi gözetip koruyandır.

----007.020Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: «Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.

----008.048-Şeytan onlara işlediklerini güzel gösterdi ve «Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yoktur; doğrusu ben de size yardımcıyım» dedi. İki ordu karşılaşınca da, geri dönüp, «Benim sizinle ilgim yok; doğrusu sizin görmediğinizi ben görüyorum ve şüphesiz Allah'tan korkuyorum, Allah'ın azabı şiddetlidir» dedi.

----016.063 Allah'a and olsun ki, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Şeytan yaptıklarını onlara hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur. Onlara can yakıcı azap vardır.

----020.120-121-122- Ama şeytan ona vesvese verip: «Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» dedi.Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Adem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı.Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi.

----031.033 Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.

----035-5-6 Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.Şeytan şüphesiz sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi taraftarlarını, çılgın alevli cehennem yaranı olmaya çağırır.

----059.016 Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana «İnkâr et» der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, der.

İblis ve yandaşlarının hesap günündeki durumlarıda ayetlerde şöyle anlatılır.


 ----014.022 İş olup bitince, şeytan: «Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır» der.

----026.091-102Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir.Onlara, «Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?» denilir.Arkasından onlar da, o azgınlar da ve topyekün İblis ordusu da cehenneme fırlatılır. Orada birbirleri ile çekişerek: «Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak» derler.

----037.022 -36-Zulmetmiş olanları ve onların eşlerini toplayın. Onların taptıklarını da;Allah'tan başka (taptıklarını) ; artık onları cehennemin yoluna yöneltip götürün.» Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir. Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?Hayır. Bugün onlar (zelilâne bir halde) teslimiyette buIunmuş kimselerdir. Ve onların bazıları bazılarına yönelerek muhasemede bulunurlar.İleri gelenlerine: «Doğrusu siz bize sureti hakdan görünürdünüz» derler.Onlar da şöyle derler: «Hayır; siz inanmış kimseler değildiniz.»«Bizim sizin üzerinizde zorlayıcı hiç bir gücümüz yoktu; hayır, siz (kendiniz) azgın bir kavimdiniz.»Bu sebeple, Rabbimizin sözü aleyhimizde gerçekleşti. şüphesiz azabı tadacağız.»«Sizi biz azdırmıştık, çünkü kendimiz azgındık».O gün hepsi azabda birleşirler.Doğrusu suçlulara böyle yaparız.Çünkü onlara: Allah'tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi.Deli bir şair yüzünden tanrılarımızı mı bırakalım?» derlerdi.

Tefsirlerde tartışılan konulardan bir taneside adem ve eşine yaklaşmamaları emredilen ağacın mahiyeti hakkındadır ,"israiliyyat" dediğimiz bilgi kirliliği o ağacın cinsini öne çıkarıp maksadı öteleyerek, bahsedilen ağacın bizlerede  yasak edilen ve yaklaşmamamız emredilen günahların bir simgesi olduğu konusunu gündeme getirmemiştir. Buhari ve müslimde rivayet edilen,"havva olmasaydı hiç bir kadın kocasına ihanet etmezdi" şeklindeki bir sözün, kaynağı tevrat olan israiliyyat türü uydurmalardan olduğuda bir gerçektir , çünkü kur'ana baktığımız zaman ademin eşinin adından ve ademe ihanetinden bahsedilmez. 

"İBLİS" kovulduktan sonra "şeytan " olarak vasıflandırılmış ve şeytanın insana düşman olduğu ve insanında ona düşman olması kur'anda önemli bir yer tutan sayıdaki ayetlerde hatırlatılarak ona uyulmaması emredilmiştir. Kur'an kıssalarının bir özelliği olan "müşahhaslaştırarak anlatma" yani olayları gerçek kişiler üzerinden görsel yollu olarak anlatma uslubu muhataplarının, verilmek istenen mesajı daha kolay ve net olarak anlamasını sağlamak amaçlıdır. Adem ve iblis kıssasıda bu şekilde anlatılan kıssalardandır.  


"ADEM" ve "İBLİS" kıyamete kadar gelecek olan insan tipinin iki prototipidir,( tabiki iblisin insan olduğu iddiasında değiliz ,ancak iblisin iğvasına kapılıp "insan şeytanları" şeklinde vasıflanan insan tipleridir kastımız)"ŞEYTAN" vasfını alan iblis ve yandaşları kıyamete kadar " ADEMOĞLU" üzerinde çeşitli oyunlarla onu yoldan çıkrmaya çalışacaklardır. Bize bunun kıssa yollu anlatımındaki gaye Allahın vaadinin gerçek olduğunun görsel olarak anlatımıdır. Şeytanın "insanların yeniden dirileceği güne kadar  mühlet istemesi" o günün hak olduğunun bir tescili olup ,Allahın emrine isyan veya itaat eden bir kulun uğrayacağı akıbet bizlere iblisin şahsında  canlı olarak gösterilmektedir. 

Burada, canlı olarak gösterilme konusu üzerinde biraz durmak istiyoruz, çünkü bir kişi kalkıp , " iyi ama bu kıssa yaşanırken bir orada değildikki" şeklinde bir düşünceye sahip olabilir. Allah cc nin kitabı olan kur'anı kerimin bizlere verdiği bir habere bizler o kitaba iman eden mü'minler olarak gözümüz ile şahid olmuşcasına iman etmek durumunda olmamız gerekir. Kur'an kıssalarında anlatılan olaylar Allah cc nin bizlere gaybi haber olarak verdiği, yeniden diriliş,cennet,cehennem gibi haberlerin hak ve gerçek olduğunun dünyada iken bizlere gösterilen bir delilidir. 

Kendilerine gönderilen resulleri inkar ederek helak edilen toplumların kıssalarındak, onların helak edilmeleri veya o resule iman eden mü'minlerin kurtarılmaları şeklinde sona eren bir kıssadan bizlere düşen hisse, Allahın kitabına iman eden veya inkar eden bir kişiye vaad ettiği cennet veya cehennemin hak olduğunun dünya gözü ile gösterilmesi ve helak edilen kavimlerin kıssalarının kur'anda yer alarak kıyamete kadar gelecek insanların akıllarında kalması amaçlıdır.  


Şeytan, babamız ademi kandırdığı gibi bizleride, ayetlerde verilen yollarla kandırmaya çalışacağını ve bize vaad edilen cennetten ayağımızı kaydırmak için elinden geleni ardına koymayacağını bildirmekte, kıyamet günü ise ayetlerde gördüğümüz gibi ,yandaşlarını ayartmak için yalan söylediğini itiraf edecektir. Rabbimiz kullarına olan rahmeti dolayısı ile bizlere kıyamet günü olacak olayları bildirerek şeytana ayak uydurmamamızı emretmektedir.  


                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

1 Aralık 2011 Perşembe

"Tebyinül Kur'an"dan Tahrifül Kur'an örnekleri 15 (Neml Suresi)

"Tebyinül kur'andan tahrifül kur'an örnekleri" başlıklı yazı serimize adı geçen eserdeki "Neml suresi" nde geçen süleyman as kıssası ile devam ediyoruz. Bu surede Süleyman as ile ilgili geçen ayetleri oluşturduğu ön kabulleri kur'ana tasdik ettirmek amacı ile nasıl meallendirip sonra verdiği meal üzerinde oturtmaya çalıştığı düşüncelerinin kur'an bütünlüğündeki tutarsızlığını görelim . Neml suresinin başında anlatılan musa as kıssası ile ilgili olarak adı geçen esere ilave ettiği "tashih notları" isimli bölümde musa as  kıssası ile ilgili yazdıklarını  daha önceden ele almıştık. 


"Kuş mantığı" adlı açtığı başlık altında  süleyman as a öğretilen "kuş mantığının" ona Davud as tarafından öğretildiğini iddia ederek Süleyman as a öğretilen kuşların konuşma dilini bilmesini sıradanlaştırarak onların bunu "keşfettiklerini" yani öğrenilen ilmin " kesbi" (çalışılarak kazanılan) bir ilim olduğunu iddia ederek ilerki bölümler için alt yapı hazırlığını yapmaktadır. Süleyman as ın davud as varis olmasını , Davud as ın savaşmak için yıllarca dağlarda kalmak zorunda olduğu için kazanmış olduğu bilgiyi oğlu süleyman as a aktardığını iddia eder , Süleyman as ın babasından öğrendiği şeyler muhakakki olmuştur ancan süleyman as a verilen bu özel yeteneğin babasından ona miras kaldığını söylemek doğru değildir. Sayın yazar kendi abartısını örtmek için "konu ile ilgili abartılar" başlığı altında kendi görüşlerinden daha çok abartılı rivayetlere yer vererek hem eserin hacminin artmasını hemde kendi yanlışını başka yanlışla örtme konusundaki yeteneğini buradada sergilemiştir.


17. ayetin mealindeki "Süleymanın insanlardan ve cinlerden oluşan ordusu" kısmına, "cinn" kavramına yüklemiş olduğu anlam çerçevesi içinde parantez açarak  "yabancılardan" şeklinde meal veren yazar bu düşüncesini süleyman as ın ordusundaki cinlerin orduya levazım ve ordu donatım hizmeti veren yabancı insanlar olduğu iddiasını muharref tevrattan aldığı bir bölüm ile taçlandırmıştır!.

18. ayetteki "dişi karıncanın halkına evlerinize girin" demesi ile ilgili olarak, ayette geçen "karınca vadisinin" rivayetlere göre bir bölge adı olduğu karıncaların bol olduğu yerin adı olmadığı ve oranın yöneticisinin bir bayan!! olduğunu iddia eder ve oranın halkının insanlardan oluştuğu iddiasını şöyle sürdürür.


" Neml Vadisi'ndeki halkın bilinen karıncalar olmadığı, halkına seslenen karıncanın Âyette kullandığı "meskenlerinize [evlerinize]" ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü mesken = ev sözcüğü insanlar için kullanılan bir sözcük olup karınca, kertenkele türünden yaratıkların barınakları Arapçada cuhr sözcüğüyle ifade edilir. Ayrıca Âyetteki ifadeye dikkat edildiğinde, sözcüğün mesakineküm = evleriniz şeklinde çoğul olarak kullanıldığı görülür. Hâlbuki karıncalar komün hâlinde yaşarlar ve her birinin ayrı bir meskeninin olması söz konusu değildir.

Sayın yazarın ön kabulleri neticesi oluşturmuş olduğu , "süleyman as bir karıncanın konuşmasını anlayamaz" şeklindeki düşüncesine uygun olarak vadideki karıncanın "evlerinize girin" demesinden "ev" kelimesinin insanlar için kullanıldığını iddia eder , nahl suresi 68. de"Rabbın bal arısına da şöyle vahyetti: dağlardan ve ağaçlardan ve kuracakları köşklerden göz göz evler edin" mealindeki ayetteki "buyuten"(evler) kelimesi veya ankebut suresi 41 deki " Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan dişi örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler." ayetindeki " beyten" (ev) ," elbuyut" (evler), "beytül ankebut" (örümceğin evi) şeklinde geçen bu kelimelere dayanarak neden arı ve örümcekleri insan olarak görmediğinin izahını nasıl yapabilir?. Eserinin çoğu yerinde yaptığı gibi kendi mesnetsiz iddialarını örtmek için başkalarının mesnetsiz iddialarını eserine alıp "göz bağcılığı" metodu ile kendi yanlışlığını o yanlışlar ile örtmeye çalışmaktadır. 


19. ayette ,karıncanın konuşmasını anlayacak kudreti kendisine veren Allaha şükreden ssüleyman as ın "tebessüm etmesi ile ilgili olarak sayın yazar şunları yazmaktadır.


"Süleymân peygamberin gülme sebebi, Karınca Vadisi'ndeki kadın yöneticinin kararından/kavlinden (hukuk dilinde   القول - el-gavl, = karar, hüküm demektir.) kaynaklanmaktadır.
Çünkü Karınca Vadisi halkı onlara engel olmaya kalkmamış, zorluk çıkarmamıştır. Süleymân peygamber, bu vadiden savaşarak, maddî ve manevî kayıplar vererek geçebileceğini sanıyor olmalıydı ki, yöneticinin kararı ile rahatça ve sorunsuz olarak geçme imkânının ortaya çıkması onu çok mutlu etmiştir. Bu mutlu sonuç karşısında Rabbim! bana anne-babama lütfettiğin nimetine şükretmeme, hoşnut olacağım barışçıl bir iş yapmama imkân ver. Ve rahmetinle beni barışsever kullarının arasına sok " diye dua etmiştir."

 "Beyt " kelimesini kur'an bütünlüğünü gözetmeden sadece "insanların barınağı" şeklindeki anlamından hareketle karıncaları insan yapan fakat arı ve örümceği insan yapmayı unutan yazar, mesnetli !!! iddia olarak süleyman as ın tebessümünü, o vadiden savaşmadan çıkmanın verdiği mutluluk ifadesi olduğunu yazmaktadır. "Olaya akli bir yaklaşım" başlığı ile, "onların bir an için karınca olduğu yaklaşımını doğru kabul edelim" derken bile kendi ön kabulu doğrultusunda olaya baktığının açık bir işaretini vererek "doğru değil ama bir an için doğru kabul etsek bile"şeklinde aklını kur'a dışı yaklaşımlara kiraya vermenin örneğini göstermektedir. 


20-21. ayetlerde Süleyman as ın kuşları denetlemesi ile ilgili olarak denetleme esnasında mevcut olmayan "Hüdhüdün" kuş değil kuşların bakıcısı olduğunu  ve bu iddiasına mesnet olarak "hüdhüd" ün konuşmalarını delil göstererek onun akıllı ve iradeli bir yaratık olduğunu ve bu sözleri söyleyenin bir kuş olamayacağını iddia eder. Sayın yazar buradada geleneksel tefsir anlayışının içine düştüğü açmazlardan olan " kıssa içinde dönüp dolaşmak" mantığı ile kıssanın bize bakan yönünü hiç hesaba katmamış ve olayı o günkü yaşanmışlığı içinde hapsederek "intak(konuşturma ) sanatı " dahilinde yapılan bir metod ile kuş üzerinden bize mesaj verildiği noktasını kaçırmıştır, kıssada verilmek istenen mesaj kuşun söyledikleri üzerinden bizlerin ibret almasıdır. Sayın yazar kıssanın devamında, Süleyman as ın Hüdhüd adlı kuş ile "Sebe" melikesine gönderdiği mektubun mahiyetini bırakıp kuşun o mektubu taşıyıp taşıyamayacağı meselesi üzerinde kafa yorarak şunları der. 


"Olayların geçtiği çağda kullanılan yazı çivi yazısı veya hiyeroglif, yazı malzemesi de taş levha, kil tablet, papirüs veya hayvan derisidir. Çinliler tarafından M.S. 1. yüzyılda icat edilecek olan kâğıt henüz o dönemde mevcut değildir. Bu faktörler yüzünden Süleymân peygamberin Melike'ye yazdığı mektup Hüdhüd kuşunun taşıyamayacağı bir hacimde olmak durumundadır. O çağdaki hangi yazı malzemesi üzerine yazılırsa yazılsın, bu mektubu güvercin büyüklüğündeki bir kuşun Filistin'den Yemen illerine taşıyabilmesi mümkün değildir. Arkeolojik araştırmalar sonucu bu mektup bulunup gerçek anlaşılıncaya kadar bizim ağırlıklı kanaatimiz şu yöndedir: O günkü yazı malzemelerinden birine yazılmış olan bu mektup muhtemelen Yemen'e at, eşek, deve gibi o zamanın ulaşım araçlarından biriyle ve Hüdhüd'ün himayesinde gönderilmiş olmalıdır."

Başka kaynaklardaki alıntıları israiliyat ve abartı olarak nitelendiren sayın yazar , "benim abartım veya benim israiliyatım daha iyidir" edalarında kağıdın ne zaman bulunduğundan yola çıkarak mektubun kağıt üzerine yazılmasının mümkün olmadığı ve dolayısı ile arkeolojik çalışmalarda o mektubun bulunmasına kadar kendi düşüncesinin geçerli olacağını söyler ve  Süleyman as ın sarayındaki ihtişamın kur'anda bile yer almasından hareketle kağıdın süleyman as devrinde mevcut olabileceği ihtimalini hesaba katmaz.

 38-39. ayetlerde süleyman as ın, melikenin tahtını en kısa zamanda kimin getireceğini sorması üzerine cinlerden bir ifritin " ben onu sana makamından kalkmadan getiririm" sözü üzerine " makam kelimesi üzerine yaptığı derin!! tetkikler sonucunda "makamından kalkmadan onu sana getiririm" sözünün gerçekleşme zamanının "süleyman as ın iktidarı zamanı içinde " olduğu çıkarımını yapar. Ayeti dikkatli ve ön kabulsuz okuyan birinin, süleyman as ın Melikenin tahtını kendisi Süleyman as a gelmeden önce kimin getirebileceğini sormasına rağmen cinlerden bir ifritin," ben onu sana ancak iktidarın zamanı içinde getirebilirim" yani yakın bir zamanda bunu getirmeye gücüm yetmez demesinin akılcı olması bir yana alaycı bir uslup olduğunu ve bunu süleyman as gibi bir hükümdara kimsenin söylemeye cesareti olamayacağını neden düşünemez? 


40. ayette, deyim yerindeyse ipin ucunu kaçıran yazarımız ayetin malini verdikten sonraki yorumu şöyle yapmaktadır.  

"Kitaptan bilgisi olan kişi"nin Âyette nakledilen قبل ان يرتدّ اليك طرفك - gable enyertedde ileyke tarfuke şeklindeki ifadesi, -klâsik meal ve tefsirlerde görüldüğü gibi- "gözünü açıp kapamadan" demek olmayıp "senin bakışın kendine dönmeden önce" demektir. Yani;   
"Sen bu işi kafandan silmeden önce;  sen şimdi aklına Sebe' melikesi ve ülkesini taktın, başka bir şey düşünmüyorsun ve gözün hiçbir şey görmüyor;  başka bir konuyla ilgilenmiyorsun, kendine dönüp bakmıyorsun ya, işte ben bunu sen kendine bakmadan yani bunu kafandan silmeden, gündemden düşürmeden sana getiririm" demektir." 

"Asıl önemli olan ve dikkate alınması gereken, Âyetlerin temel mesajlarıdır." sözünü kendisinin yazmasına rağmen ayetin temel mesajını bir tarafa atıp kıssa içinde dönüp dolaşırken başı dönüpte sağa sola yalpalayanların misali , Süleyman as ın , melikenin tahtını en kısa zamanda kimin getireceği sorusuna cevap olarak verilen sözleri alt üst edip mecaz mana haline sokan sayın yazar tahtın getirilme süresi ile ilgili olark şunları yazar.  

"Kur'ân'da olayların gelişimlerindeki zaman aralıkları belirtilmemiş ve tahtın ne zaman, nasıl ve kim tarafından getirildiği hususlarında bilgi verilmemiştir. Ancak tahtın Süleymân peygambere getirilişinin "bilgin kul"un konu edildiği Âyette yer almasına bakılarak onun "bilgin kul" vasıtasıyla getirilmiş olduğu söylenebilirse de, "bilgin kul"un konuşması ile tahtın getirilişi arasında geçen zaman konusunda bir şey söylemek mümkün değildir. Muhtemeldir ki, tahtın getirilişi bir anda olmamış, uzun bir süreçte gerçekleşmiştir." 

Bilgin kulun konuşması ile tahtın getirilişi arasındaki zaman farkını, kur'anı kur'andan okumak suretiyle anlama yoluna giden birisi için hiçte problem olmayacak kadar kolay ve net olan bir olayı debelendikçe batanlar misali batırdıkça içinden çıkılmaz bir hale sokmaktaki başarısı kayda değer olan sayın yazarın, ayetin devamında "felemma reahu" (onu gördüğünde) kelimesindeki "fe" bağlacının ne ifade ettiğini bilemeycek kadar cahil olmadığını düşünmemize rağmen ve tahtı yanında gördüğü zaman süleyman as ın şükür sebebinin bu kadar kısa zamanda bir şeyi yanına getirebilecek güçtekilere hakim olmasının verdiği rehavete kapılmayıp hemen o gücü kendisine bahşeden rabbini hatırlamasının bizim için bir örnek teşkil etmesi gerektiğini vurgusunu anlamayacak kadar ve kıssadan hisse alınması meselesinden habersiz olarak kıssalara bakış açısını doğru bulmadığımızı belirtmek isteriz. 

Kur'an kıssalarındaki tevhidi mesajı bir tarafa atıp kıssa içindeki meseleri ortaya koyarak o kıssanın bize ne gibi bir mesaj vermesi gerektiği meselesini öteleyerek "suni gündem" oluşturup ve kıssayı alelade bir metin gibi istediği gibi evirip çevirebileceğini  zanneden sayın yazar kıssadaki asıl mesajın müteşabih bir anlatım uslubu ile Süleyman as ile Sebe melikesi arasındaki geçen olayların bizim için ne gibi mesajlar içerdiğini aklına bile getirmeden sanki esas mesajın tevhidi bir mesaj içerdiğini bilipte onu örterek dikkatleri başka yöne çekenlerden bir farkı maalesef kalmamıştır. Bu konu ile ilgili olarak "Müteşabih kavramı çerçevesinde süleyman as kıssası hakkında bir mülahaza" adlı yazımızda, bu kıssanın bizim için ne gibi bir mesaj içerdiği meselesi üzerinde durmaya çalışarak kıssayı kur'an bütünlüğünü gözeterek anlamaya çalıştık isteyenler o yazımıza bakabilirler.  


                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.