8 Aralık 2011 Perşembe

Ümmi Kavramı ve Kur'anı "Ümmice" Okumak

"Ümm" kelimesi sözlükte, ana, bir şeyin aslı temeli anlamına gelmektedir. Bu yazımızda bu kavramın Kur’an’da geçtiği ayetler içinde, Allah’ın resulü Muhammed sav için kullanılan "ümmi" olmasının ne anlama geldiğini ve bu anlam üzerinden Kur’an’ı okuyup anlamak üzerinde duracağız. Muhammed sav in "ümmi" olmasının onun okuma yazma bilip bilmediği konusu etrafında yoğunlaşması bu kavramın bizler için ne ifade etmesi gereği hususunu anlamamızı arka planda bırakmış ve bizlerinde Kur’an’ı "ümmice" okuyup anlamamız gerektiği konusunun üzerinde pek durulmadan sadece onun "ümmi" "olması üzerinde durulmuş ve onun "ümmi" olmasının bizler için ne anlam ifade etmesi gereği üzerinde pek durulmamıştır.

-----007.157-158 Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. De ki: Ey insanlar; ben gerçekten göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan, O'ndan başka hiçbir tanrı bulunmayan, hem dirilten, hem öldüren Allah'ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Şu halde Allah'a ve O'nun ümmi peygamberi olan elçisine inanın: Ki o da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ve ona uyun ki hidayete eresiniz.
-----042.052 İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
-----016.103 Andolsun ki: «Ona elbette bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kuran ise fasih Arapçadır.
-----029.048 Sen daha önce bir kitaptan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi.
-----025.005 «Kuran öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır» dediler.

Muhammed sav in "ümmi" olması demek onun annesinden doğduğu saflıkta ve kafasının dış etki ve kültürler ile bozulmaması demektir, tabi ki bunda onun okuma yazma bilmemesinin rolü vardır, okuma yazma bilen bir insan dış kültürler ile irtibatı olacağından Kur’an’a, nahl 103 ve furkan 5. ayetlerinde gördüğümüz üzere dış müdahale iddialarının ancak iftira olarak atılabileceği görülmektedir. Muhammed sav in "ümmi" olması bizlere Kur’an’ı anlamada bir metot teşkil etmelidir, ümmi olmak demek sadece okuma yazma bilmemek demek olmadığına ve okuma yazmayı bilmenin Kur’an’ı anlamaya engel teşkil etmeyeceğine hatta bugün okuma yazma bilmemenin Kur’an’ı okumaya ve anlamaya engel olduğunu düşünürsek bizler " ümmi" olmayı nasıl uygulayabiliriz?

Kur’an’a iman ettiğini iddia eden Müslümanların birçoğuna hâkim olan anlayış mensup oldukları düşünce ekolüne tabi olarak Kur’an’ı anlama gayretleridir. Kur’an bazı Müslümanlar için hidayet kitabı olmaktan çıkıp taşıdıkları düşünceyi tasdik eden bir noter haline dönüştürülmüş, haliyle ortaya bir sürü anlayış çıkmış ve hepsinin de referansı maalesef Kur’an olmuş, her fırka kendi doğruluğunu ispat için ayetleri mızrak uçlarına takıp karşısındakinin küfrünü ayetlerle ispat etmeye girişmiştir. Sonuç olarak aynı kitabı okuyan fakat birbirine düşman olan yüzlerce hizip Kur’an adına ortalıkta boy göstermekte, acı ama gerçek olan bu duruma acaba bir çare var mıdır? sorusunu herkes sormakta ve cevabını da kendi düşüncesinin doğru olduğunu iddia ederek herkesin kendi düşüncesine tabi olmasını birleşme adresi olarak göstermektedir. Kur'an, nasıl bir okumaya tabi tutularak birbirine düşman olan fırkaların ayrılığı en aza düşürülebilir? sorusuna yine Kur’an’dan hareket ederek cevap bulmaktan başka çaremiz yoktur.

Çaremiz Kur’an’ı " ümmice okumak" ve "ümmice anlamak"tır, Muhammed sav in ümmi olması bize onun dış etkilerden arınmış ve kafasının önceden herhangi bir bilgi kirliliği olmadan direk vahiyle muhatap olması ve insanları sadece vahye çağırması onun " üsvei hasene" (güzel örnek) olmasının gereği olarak onun tebliğ metodunun ve neye davet ettiğinin tüm Müslümanlar tarafından örnek alınarak o metot üzerinde birleşilmesi üzerinde önce Müslümanların birliktelik sağlamaları lazımdır. Muhammed sav in davet metodu ve ve neye davet ettiği üzerinde ittifak sağlayan Müslümanların üzerinde birleşmesi gereken diğer bir hususta , "ümmi" olmaktır, yani kafadaki bütün fırka, parti, cemaat, tarikat, ağabey, üstat, şeyh, onun bunun kitabı gibi kur ‘anın önüne geçirilen engellerden sıyrılıp sıfır bir kafa ile Kur’an’a yönelmeleridir. Kafalarındaki ön kabulleri atarak "ümmileşen" Müslümanlar artık Kur’an’ın davetini okuyarak anlayabilme yolunu açmışlardır.

                      KUR'AN İNSANLARI NEYE DAVET EDİYOR?

Kafalarındaki parti, fırka, cemaat, hizip ve Kur’an harici kitapları yıkıp "ümmileşen" Müslümanlar artık ortak kitapları olan Kur’an’ın neye davet ettiğini anlamamak için önlerine çıkan engelleri yıkmışlar ve temiz bir kafa ile okunan Kur’an’daki öne çıkan tek gerçeğin "TEVHİD" olduğunu göreceklerdir. Kur'an insanları gerçek rab ve ilahın sadece ALLAH cc olduğunu ondan başka kimseyi rab ve ilah edinenlerin MÜŞRİK olduğu gerçeğini birçok ayette bildirmektedir. Kur’an’ın çağrısının "TEVHİD" eksenli bir çağrı olduğunu Müslüman bütün ayetleri bu eksen etrafında okuyarak anlamaya çalışır. "NAMAZ" eylemindeki "kıyam-rükû-secde" nin sadece içi boş hareketler olmadığını "tevhid" eksenli bir okuma ile anlar, yine namaz eyleminin Kur’an’daki geçişinin "salat" olduğu bu kelimenin kılmış olduğumuz "namaz"ı karşılamadığı gibi yanlış düşünceleri Kur’an’ı "tevhid" eksenli bir okuma ile okuduğu zaman çöpe atar, "KIBLE" ayetlerini tevhid eksenli bir okuma ile okuduğu zaman müminlerin birlikteliğinin gereği olan tek bir yöne yönelmenin mekânı olan "KÂBE" olduğunu anlar, yine tevhidi bir eksen ile "HACC" ayetlerini okuyan Müslüman yöneldiği mekânın taşlarını kutsamaz o taştan binanın İbrahim as ve oğlu İsmail’in teslimiyetlerinin kıyamete kadar hatırda tutulmasının bir gereği olarak yapılan ritüellerin mekânı olduğunu bilir. Haccı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman şeytan taşlamanın olup olmadığını konuşup şeytanı sevindirmez, yine haccı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman hacda şeytanı taşlayıp evine döndüğü zaman şeytanları alkışlamaz, haccı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman şeytanın ona kıyamete kadar düşman olduğunu onunda şeytana düşman olması gerektiğini bilir, Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman şeytanın varlığı konusunda tartışma yapmak yerine onun müminler üzerindeki oyunlarını anlayıp onun bu iğvalalrına karşı ona ne şekilde cephe alacağını bilir.

Kur'an kıssalarını tevhid eksenli okuyan bir Müslüman kıssaların sadece o günkü yaşanmışlığı çerçevesinde kalarak günümüze nasıl bir mesaj verdiği konusunu ötelemez, yine yaşanmışlığını red ederek modernist anlayışlara, ayetleri tahrif etme pahasına pirim vermez.

Kur'an kıssalarını tevhid eksenli okuyan bir Müslüman, nuh as ın yaptığı geminin hangi ağaçtan olduğunu veya o geminin oturduğu yerin neresi olduğu üzerinde kafa yormaktan ziyade o geminin bugün için Müslümana verdiği mesaj üzerinde kafa yorar. Kur'an kıssalarını tevhid eksenli okuyan bir Müslüman yunus as ın balığın karnına nasıl girebildiğini veya atıldığı sahilde üzerine biten kabak ağacının "su kabağımı" yoksa "bal kabağımı" olduğunu düşünmez, aksine Yunus’u yutan balığın bize mesaj veren yönünü hatırlayarak insanın içine düştüğü günah bataklığı olduğunu ve bu bataklıktan onun nasıl samimi bir kalp ile dua ederek kurtulduysa Allah cc nin günah işleyen bir Müslümanı böyle gerçek olarak günahlardan temizlemesinin bizlere gösterilmesi olduğunu anlar. Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman Musa as ın asasının yılan olup olmadığını veya asanın denize vurulması ile denizin yarılmasının imkânsız olacağını düşünerek Allah’ın kudretini sınırlamaz, aksine "asa"nın günümüz ile ilişkisini kurarak Musa’nın elindeki asa ile bizim elimizdeki Kur’an’ın bağlantısını kurarak elimizdeki kitaba gerçek olarak iman ettiğimiz takdirde firavunların nasıl yıkılacağını veya büyücülerin iman etmesi misali hiç ummadığımız bir zamanda kitlelerin İslamlaşabileceğini akıldan çıkarmaz.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman İbrahim as misali tek başına da olsa zalim bir hükümdara ve onun müşrik kavmine mümtehine s. 4. ayetindeki gibi rest çekmeyi bilir, İbrahim as ın hanif dinine mensup olduğunu iddia edip onun hatırasını diri tutan haccı inkar etmez, onun kırdığı putların önünde haniflik adına secde ederek onun atıldığı ateşin mecazi olduğu ateşin yakma gücü olduğunu bunu İbrahim as için değiştirilmeyeceği gibi Kur’an’dan onay almayan çıkarımları yapmaz. Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman İbrahim as misali inandığı davadan dönülmemesi gerektiği ve bunun sonucunda Allah cc nin ateşin yakıcılığını kaybettirerek kuluna yardım etmesi misali ateşten kurtulan İbrahim as ı nasıl kurtardı ise onu da cehennem ateşinden öyle kurtaracağını bilir.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan Müslüman maide s. 35. de" Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz." ayetindeki vesileyi, kerameti kendinden menkul din baronlarını Allaha ortak koşmak için kullanmaz, Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman Allaha dua etmek için hiç bir aracıya gerek olmadığını ona aracılar ile yaklaşmanın " ŞİRK" olduğunu bilir. Şefaat ayetlerinin müşriklerin inancını red için indiğini bilen Müslüman Allahtan başa şefaatçiler edinmez.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman helal ve haram kılma yetkisinin sadece Allah cc ye ait olduğunu, Allah cc nin bu yetkiyi kendinden başka kimseye vermediğini bilir. Muhammed sav in getirdiği kitabı önceleyerek gelen bütün resulleri kendi resulü bilir. Muhammed sav i diğer peygamberlerle yarıştırarak sizin İsa’nız veya Musa’nız varsa bizimce Muhammed’imiz var bizim resulümüz sizin resulü yener şeklinde rekabete pirim vermez. Hasais ve şemail kitaplarında çizilmeye çalışılan insanüstü resul portresini reddederek ona atfen uydurulan birçok mucizeyi ona atılan bir iftira olarak görür. Yine onun bedenini kutsayan düşünceyi red eden selef düşüncesinin, onun sözlerini kutsayarak " vahyi gayri metluv" (namazlarda okunmayan vahiy) sayan ve tasavvuf düşüncesini şirk sayan ancak onun sözlerini Kur’an’la eş tutarak onlarla kol kola girmiş bir Müslüman durumuna düşmez, aksine Muhammed as ın bizler gibi bir insan olduğu ve onun adına atfedilen "hadisi şerif" adı altındaki sözlerin doğruluğunun Kur’an ölçüsüne vurularak doğruluğu veya yanlışlığının anlaşılabileceğini bilir.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman , "ayetlerin arkasında herkesin anlayamayacağı batıni manalar vardır" şeklindeki sözleri Kur’an’ın önüne çekilen setlerden biri olarak görür ve Kur’an’la muhatap olan herkesin bu kitabı anlayacağı ve Allah cc nin kullarını bu kitap ile imtihan edeceğini anlaşılmaz bir kitabı göndererek kullarını başkalarının anlayışına mahkûm etmeyeceğini bilir. Aynı Müslüman Kur’an’da bazı özel kişilerin isimlerinin verilerek onların kutsal şahıslar olduğunu ve bunların sözlerinin dinde hüccet olabileceğini (şia ve ehlibeyt kültürü) red eder.

Kur’an’ı tevhid eksenli okuyan bir Müslüman, kanun koyucu olarak Allahtan başkasını red eder. Allahtan başka kanun koyucuları "TAĞUT" olarak görür ve bunların kurmuş oldukları düzenleri "TAĞUTİ DÜZEN" olarak görüp onların ilahlıklarını red eder.

Kur’an’ın mesajını tevhidi eksen üzerinden anlamak durumunda olan Müslümanlar arasında düşünce birlik ve beraberliği sağ kalındığı zaman Kur’an’ın en önemli emirlerinden birisi olan "müminlerin kardeş olmaları" gerçekleşerek hizipler, fırkalar, cemaatler ve Kur’an harici kitaplar bir tarafa atılarak Kur’an’ın önü açılacaktır. Aynı kitaba gerçek anlamı üzerinden iman eden müminlerin birbirleri ile olan düşmanca ilişkileri kardeşlik ilişkilerine dönüşecektir , "benim şeyhim senin şeyhini döver", "benim üstadımın kitabı senin üstadının kitabından üstündür" kavgaları bitip onun yerine, tağuti güçlere ve şeytana olan düşmanlığımız konuşulmaya başlanacaktır. Çağdaş firavun ve nemrutlara ve ebu leheblere karşı İbrahimler Musalar ve Muhammedler yeniden ortaya çıkacaktır. Aksi takdirde bugünkü zelil durumumuzdan kurtulup tağuti güçlerin baskı ve zulmü altında inlemekten kurtulamayız.

HAYDİ, KUR'ANI ÜMMİCE OKUYUP ANLAMAYA VE HAYATA TATBİK ETMEYE.

1 yorum:

  1. S.a..
    Yazınızı okudum.. İstifade ettim..
    Ben de bu konuda Bakara 77-78 bağlamında aşağıdaki gibi düşünüyorum ve sizin görüşünüze sunuyorum... Bir de bu açıdan uygun olurmu?
    أَوَلاَ يَعْلَمُونَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿٧٧﴾
    2/BAKARA-77 (Meâlleri Kıyasla): E ve lâ ya’lemûne ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne).
    Ve onlar, gizlenen ve açıklanan şeyleri Allah’ın bildiğini bilmiyorlar mı?
    وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لاَ يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلاَّ أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَظُنُّونَ ﴿٧٨﴾
    2/BAKARA-78 (Meâlleri Kıyasla): Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).
    Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah’ın) (el) Kitabı’nı bilmezler, sadece emaniyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zanda bulunuyorlar.

    Buradan günümüze gelerek, ilk muhataplara tersten bakalım...
    Günümüzde ki, "müslümanlar"ın bir kısmı (büyük bir kısmı) "ümmidir"...Bunlar "Kur'an-ı" metninden okuyorlar, hatta bir kısım mealleri de okuyor, fakat anlamıyorlar...Büyük bir kısmı "emaniyeyi" biliyor, "kişilerin yazdığı kitapları", "hadis ve alim külliyatı" bilirler..Bu bir gerçek..
    Diğer bir gerçekse; " onlar sadece zanda bulunuyorlar" gerçekten zanda bulunuyorlar...Zaten tüm hadis ve alim külliyatı "rivayet" üzerine oturmaktadır... rivayet=zan..?...

    Bundan sonra acaba "İlk Muhataplar" nasıl bir ümmi? Bunun cevabını birlikte düşünelim?...

    YanıtlaSil