25 Şubat 2019 Pazartesi

NİSA SURESİ MEALİ

1- Ey insanlar, Rabbinizden korunun. O'ki, sizi bir tek nefisten* yaratttı ve ondan da eşini yarattı ve  ikisinden birçok erkekler ve kadınlar yaydı. Ve Allah'tan korunun, O'ki, O'nunla birbirinizden istekte bulunuyorsunuz ve yakınlık (bağlarını koparmak)tan da. Hiç şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde gözcüdür.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre, Adem ile temsil edilmektedir. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

2- Ve yetimlere mallarını verin. Temiz olanı, temiz olmayana değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza (katarak) yemeyin. Şüphesiz ki bu büyük günahtır.

3- Ve eğer yetimler hakkında adaleti sağlayamamaktan endişe ettiyseniz, o takdirde size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Ve eğer eşit davranamayacağınızdan endişe ettiğiniz takdirde ise, bir eş veya sağ ellerinizin sahip olduğu kadınla (yetinin). Bu, sapmamanıza daha yakındır.

4- Ve kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle ondan size bir şey bağışladıkları takdirde, artık onu afiyetle iç huzuru ile yeyin.

5- Ve Allah'ın sizin için geçim vesilesi kıldığı (yetimlere ait olan) mallarınızı, (o malı idare edemeyecek) kıt akıllı yeteneksiz (yetim) lere vermeyin. (O malların geliri ile) onların rızıklandırın ve giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6- Ve yetimleri nikah çağına ulaştıkları zamana kadar denemeye tabi tutun. Eğer onlardan bir kabiliyet sezdiğiniz takdirde, mallarını onlara hemen teslim edin. Büyüyecekler diye o malları israf ve aceleyle yemeyin. Zengin olan bundan böyle iffetli davransın. Fakir olan ise bundan böyle güzel ve uygun bir biçimde yesin. Mallarını onlara teslim ettiğiniz zaman üzerlerine şahit bulundurun. Ve hesap görücü olarak Allah kafidir.

7- Anne baba ve yakınların geriye bıraktığından, erkekler için pay vardır. Anne baba ve yakınların geriye bıraktığından da kadınlar için de pay vardır. Bırakılan az veya çok olsun ondan (kadınlara verilmesi) zorunlu kılınmış pay vardır.

8- Paylaştırma esnasında, (miras düşmeyen) yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunmuşsa, onlara da ondan yararlandırın ve onlara güzel ve uygun söz söyleyin.

9- Ve arkalarında kendilerini koruyamayacak soy bıraktıkları takdirde (onların akıbetlerinden) endişe etmekte olanlar, (miras düşmeyenlere haksızlık etmekten) korksun. Artık Allah'tan korunsunlar ve doğru söz söylesinler.

10- Şüphesiz ki, yetimlerin mallarını yanlış yaparak yiyenler, ancak ve ancak karınlarına ateş yiyorlar. Ve onlar alevli ateşe dayanak olacaklar.

11- Allah size çocuklarınız hakkında erkeğe iki kadın hissesi emrediyor. Eğer (ölenin erkek çocuğu olmaz) kadınlar ikinin üzerinde ise, bırakılan malın üçte ikisi onlarındır. Eğer  tek kadın ise, yarısı onundur. (Ölen kişinin) çocuğu varsa anne ve babası için her birine altıda bir vardır. Eğer (ölen kişinin) çocuğu yoksa ve ona anne babası mirasçı oluyorsa, annesine (mirastan) üçte bir vardır. Eğer (ölen kişinin) kardeşleri varsa, annesine (mirastan) altıda bir vardır. (Bu paylaşım ölen kişinin) yaptığı vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size menfaat bakımından daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. (Bunlar) Allah tarafından verilen uygulanması kesin hükümdür. Şüphesiz ki Allah bilici doğru karar vericidir. 

12- Eşlerinizin eğer çocukları yoksa, bıraktığının yarısı sizindir. Eğer onların çocukları varsa yaptığı vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri, yaptığınız vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra onlarındır. Eğer erkek veya kadına anne baba ve çocukları olmadığı halde varis olunuyor, onun da erkek veya kız kardeşi bulunuyor ise, onlardan her birine altıda bir pay vardır. Eğer kız ve erkek kardeşler birden fazla iseler, vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra zarara uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar. Bunlar Allah'tan bir emirdir. Allah bilici cezalandırmakta acele etmeyendir.

13- Bu Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu ölüm görmemek üzere kalacakları altından nehirler akan cennetlere girdirir. Ve bu büyük kurtuluştur.

14- Ve kim Allah'a ve elçisine isyan eder, O'nun sınırlarını aşarsa, onu ölüm görmemek üzere kalacağı ateşe girdirir. Ve onun için hor ve hakir edici azap vardır.

15- Ve kadınlarınızdan fuhuş (işlediği gerekçesi) ile gelenlere,  içinizden dört şahit isteyin. Eğer bunlar şahitlik ettilerse, artık ölüm onların hayatlarını tamamlayıncaya, veya  Allah onlara yol açıncaya kadar  evlerde tutun.

16- Ve içinizden onunla (fuhuş işledikleri gerekçesi ile) gelen  iki erkeğin ikisine de artık (sert önlemler alarak) eziyet edin. Eğer itaatle döndüler ve durumlarını düzelttilerse artık o ikisin(e uygulanan önlemler)den vazgeçin. Şüphesiz ki Allah daima (lütufla) çokça dönücü merhamet edicidir.

17- Allah'ın (cezalandırmamayı) üzerine aldığı dönüş, ancak ve ancak o kimseler içindir ki, bilmeden bir kötülük yapar, sonra hemen ardından (ölüm anı gelmeden önce itaatle) dönerler. İşte Allah'ta onlara (lütuf ile) döner. Allah bilici doğru karar vericidir. 

18- Ve (kabul olan) dönüş, kötülükleri yaparlar, ta ki onlardan birine ölüm anı geldiği zaman  "Şüphesiz ki ben şimdi döndüm" demiş olan ve inkarcı olarak ölen kimseler için değildir. İşte onlara acı veren azap hazırladık.

19- Ey inanmış olanlar, kadınları miras olarak zorla almanız size helal değildir. Onlara verdiğinizin bir kısmını götürmeniz için, apaçık bir hayasızlık (suçu) getirmedikçe onlara engel çıkarmayın. Onlarla iyi ve güzel bir şekilde geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, sizin bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda çokça hayır kılmış olabilir.

20- Ve eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz ve onlardan birine kantar kantar (mehir) vermiş olsanız bile, ondan hiçbir şey almayın. Onu iftira atarak ve apaçık bir günah (yüklenmiş olarak) alır mısınız?.

21- Ve onu nasıl  alırsınız? birbiriniz ile içli dışlı olmuş ve onlar da sizden (haklarını gözetme hususunda) kayıtlanmış sözleşme almışlardı.

22- Ve kadınlardan, babalarınızın nikahlamış olduklarını nikahlamayın. Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz ki o hayazsızlık ve gazabı gerektiren ve kötü bir yoldu.

23- Sizlere analarınız ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve erkek  kardeş kızları ve kız kardeş kızları ve sizi emzirmiş olan süt anneleriniz ve süt kızkardeşleriniz ve kadınlarınızın anneleri ve kendileri ile cinsel birliktelik kurmuş olduğunuz kadınlarınızın sizin odalarınızda himayenizdeki üvey kızlarınız (ile nikahlanmak) haram kılındı. Eğer anneleri ile cinsel birliktelik kurmamışsanız (onları nikahlamakta) size bir günah yoktur. Ve kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi de (aynı anda nikah altında) birlikte bulundurmak ta (size haram kılındı). Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

24- Ve kadınlardan sağ ellerinizin sahip olduğu (savaş esiri olarak alınmış kadınlar) hariç, evli olanlar ile de (nikahlanmanız haram kılındı). (Bunlar) Allah'ın sizin üzerinize yazdığıdır. Bunların dışındakiler ise, iffetli ve zinadan kaçınanlar olmanız şartıyla mallarınız ile (mehirlerini vererek) istemeniz size helal kılındı. Onlardan hangisiyle faydalandıysanız onlara zorunlu kılınan ücret (mehir)lerini verin. zorunlu kılınan (mehr)in belirlenmesinden sonra karşılıklı rıza ile kararlaştırdığınız (erkeğin mehri arttırması veya kadının mehrin bir kısmından geçmesi) miktarda size bir günah yoktur. Allah bilici doğru hüküm vericidir.

25- Ve içinizden kimin hür mü'min kadınları nikahlamaya (maddi bakımdan) gücü yetmezse, sağ ellerinizin sahip olduğu mü'min cariyelerinizden (nikahlasın). Allah sizin inancınızı çok iyi bilmektedir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse iffetli, zinadan kaçınmış ve gizli dost tutmamış olmaları şartıyla, onları velilerinin izni ile ücret (mehir)lerini güzel ve uygun olarak vererek nikahlayın. Artık evlendikleri zaman eğer hayasızlık (suçu) getirdilerse, onlara hür mü'min kadınlara verilen azaptan (100 celdeden)  yarısı vardır. Bu (cariye ile evlenme izni) içinizden günaha düşme korkusu duyan içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

26- Allah size (helal ve haramı) açıklamayı ve (aynı hükümler ile muhatap olan) sizden öncekilerin yoluna iletmeyi ve size (lütufla) dönmeyi istiyor. Allah bilici doğru karar vericidir.

27- Ve Allah size (lütufla) dönmeyi istiyor. Düşkünlüklerine uyanlar ise, sizin büyük sapma ile sapmanızı istiyor.

28- Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek istiyor. İnsan zayıf yaratılmıştır. 

29- Ey inanmış olanlar, mallarınızı aranızda yanlış yollarla yemeyin. Ancak sizden karşılıklı rızadan (olan) ticaret ile olması hariç. Birbirinizi de(meşru bir sebep olmadıkça) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı bağışlayıcıdır.

30- Ve kim düşmanlık ve haksızlıkla bunu yaparsa, yakında biz onu ateşe dayanak yapacağız. Bunu yapmak ise Allah'a kolaydır. 

31- Yasaklandığınız büyük günahlardan uzak durursanız, kötülüklerinizi sizden örter ve sizi değerli bir yere girdiririz.

32- Ve Allah'ın onunla kiminizi kiminizden üstün kıldığı şeylere temenni etmeyin. Erkekler için kazandıklarından pay, kadınlar için de kazandıklarından pay vardır. Allah'ın lütfundan isteyin. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilicidir.

33- Anne baba ve yakınların bıraktığından, hak sahipleri tayin ettik. (Hukuken mirasçı olmaya hakkı olmadığı halde)yeminlerinizin bağladığı (mirastan pay verilmesi sözü verilen) kimselere de paylarını verin. Şüphesiz ki Allah her şeye şahittir.

34- Erkekler, Allah'ın kiminizi kiminizden üstün kılmış olmasından, ve (ailesi için) mallarından harcama yapmalarından dolayı, kadınlar üzerinde koruyucu ve yöneticidirler. Artık doğruları işleyen kadınlar, itaatten ayrılmayan, Allah'ın ( kendi haklarını) korumasına mukabil görünmeyeni (avret mahallerini) koruyan kadınlardır. Dikleşmesinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın, (dikleşmeye devam ederlerse) sonra onlara vurun. Bundan sonra eğer size itaat ederlerse artık onlara karşı bu tedbirleri uygulamayı bırakın. Şüphesiz ki Allah yücedir  büyüktür.

35- Ve eğer karı kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, o zaman da erkeğin tarafından doğru karar veren bir kişiyi, kadının tarafından da doğru karar veren bir kişiyi gönderin. Tayin edilen bu iki kişi, eğer düzeltmek isterlerse, Allah karı kocanın arasını uzlaştırır. Şüphesiz ki Allah bilici haber alıcıdır.

36- Ve Allah'a kulluk edin ve hiçbir şeyi O'na ortak olarak koşmayın. Anne babaya ve yakınlara ve yetimlere ve yoksullara ve yakın komşuya ve uzak komşuya ve yakın arkadaşa ve yolda kalana ve sağ ellerinizin sahip olduklarına iyilik edin. Şüphesiz ki Allah kendini beğenmiş övüneni sevmez.

37- Onlar ki cimrilik ederler ve insanlara da cimri olmayı telkin ederler  ve Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiklerini gizlerler. İnkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladık.

38- Ve Onlar mallarını insanlara gösteriş için harcarlar ve ne Allah'a ve  ne de ahiretin gününe inanırlar. Şeytan her kime arkadaş olursa ise, o ne kötü bir arkadaştır.

39- Onlar, Allah'a ve ahiretin gününe inanmış, ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden (gösteriş yerine hayır yolunda) harcamış olsalardı ne olurdu? Allah onları bilicidir.

40- Şüphesiz ki Allah, zerre kadar yanlış yapmaz. Ve eğer bir iyilik olursa onu kat kat artırır, ve kendi katından büyük mükafat verir.

41- Her topluluktan bir şahit getirdiğimiz ve seni de şunların üzerine şahit getirdiğimiz zaman (halleri) nasıl olacak?

42- O gün inkar etmiş ve elçiye isyan etmiş olanlar yerle bir olmayı isteyecek ve hiçbir sözü de Allah'a gizleyemeyecekler.

43- Ey inanmış olanlar, sarhoş haldeyken ne söylediğinizi bilene, cünüp haldeyken yolculuk haliniz müstesna olmak üzere, yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya sefer halinde veya biriniz tuvaletten gelmiş veya kadınlar dokunmuş (cinsel ilişkide bulunmuş) fakat su bulamıyorsanız o zaman temiz toprağa yönelip yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah, çok affedici bağışlayıcıdır.

44- Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi?,  Onlar sapkınlığı satın alıyorlar ve sizin de yolu sapıtmanızı istiyorlar.

45- Ve Allah düşmanlarınızı çok iyi bilmektedir. Ve Allah sahip çıkan koruyucu olarak size kafidir. Ve Allah yardım edici olarak da size kafidir.

46- Yahudilerden bir kısmı, kelimeyi konulduğu yerinden kaydırıyorlar ve dillerini eğip bükerek ve dine dil uzatarak, "işittik ve isyan ettik, işit işitemez olasıca" ve "raina" diyorlar. Eğer onlar, "işittik ve itaat ettik, işit, ve bizi gözet" demiş olsalardı, onlar için şüphesiz hayırlı ve daha sağlam bir davranış olmuştu. Ancak Allah, onları inkarları yüzünden uzaklaştırmıştır, bundan dolayı onların hiçbiri inanmaz*.

*İlla galilen ifadesine pek azı yerine hiçbiri anlamını tercih etmemiz, Arap dilinde bazen azlık ifadesi ile tamamının kast edilmiş olmasındandır.

47- Ey kitap verilmiş (Yahudi)ler, bir takım yüzleri silip enselerine çevirmezden*, veya onları Cumartesi'nin arkadaşlarını (yasaklarını çiğneyenleri) uzaklaştırdığımız gibi uzaklaştırmazdan önce, beraberinizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın (azap) emri (her zaman) yerine gelmiştir. 

(*) Bu bir deyim olup, "Doğru yolu bir daha bulamayacak bir şekilde saptırmazdan, türlü türlü mahrumiyet ve zilletlere uğratmazdan önce" anlamındadır. (Kurtubi)

48- Hiç şüphesiz ki Allah, O'na ortak koşulmasını (hesap gününde) bağışlamaz. Bundan aşağı olan (günahlar)ı dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle büyük bir günah uydurmuş olur.

49- Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır Allah dilediğini temize çıkarır. Ve onlar (hesap gününde) hurma çekirdeği lifi kadar olsa dahi haksızlığa uğratılmazlar.

50- Bak Allah üzerine  nasıl yalan uyduruyorlar. Ve apaçık bir günah olarak bu kafidir.

51- Kendilerine kitaptan pay verilmiş olan (Yahudi)leri görmedin mi?, Put ve Tağut'a* inanıyorlar ve o inkarcılar için "Bunlar inanmış olanlardan daha (doğru) yoldadır" diyorlar. 

*Allah'ın yetki alanını ihlal ederek haddi aşmak.

52- İşte bunlar Allah'ın uzaklaştırdığı kimselerdir ve Allah kimi uzaklaştırırsa ona için bir yardımcı bulamazsın.

53- Yoksa onların hükümranlıktan bir payları mı var? Öyle olsaydı insanlara bir zırnık dahi vermezlerdi.

54- Yoksa onlar Allah'ın kendi lütfundan insanlara verdiklerini çekemiyorlar mı? Oysa biz kesinlikle İbrahim ailesine kitap ve doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği vermiştik. Ve onlara büyük bir hükümranlık ta vermiştik.

55- Onlardan (Yahudiler) ona (İbrahim'e) inanmış olan da var ve ondan engellemiş olan da var. Ve alevli ateş olarak cehennem kafidir.

56- Şüphesiz ki, ayetlerimizi inkar etmiş olanları, yakında ateşe yaslandıracağız. Derileri her ne zaman pişip kızardıkça, azabı tatsınlar diye onları başkalarıyla değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, güçlü, doğru karar vericidir.
 
57- Ve İnanmış  ve doğruları işlemiş olanları ise, ebedi olarak ölüm görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetlere girdireceğiz. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Ve onları koyu gölgeye girdireceğiz.

58- Şüphesiz ki Allah size emanetleri sahibine geri ödemenizi ve insanlar arasında karar verdiğiniz zaman adaletle karar vermenizi emrediyor. Şüphesiz ki, Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah işitici görücüdür.

59-  Ey inanmış olanlar, Allah'a itaat edin ve elçiye  itaat edin ve içinizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, eğer Allah'a ve ahiretin gününe inanıyorsanız onun çözümünü Allah'a ve elçisine döndürün. Böyle yapmanız hayırlı ve sonucu bakımından daha güzeldir.

60- Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun?   Tağut'a muhakeme olamk istiyorlar. Oysa ki onu kesinlikle inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları uzak sapkınlıkla saptırmak istiyor.

 61- Onlara, Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin denildiği zaman, o iki yüzlülerin senden büsbütün uzaklaşmakta olduklarını gördün.

62- Kendi elleri ile sundukları yüzünden musibet isabet ettiği zaman nasıl olacak? Sonra sana "Biz iyilik ve ara bulmaktan başka  bir şey istemedik" diye, Allah'a yemin ederek geldiler.

63- İşte onlar, kalplerinde olanı Allah'ın bildiği kimselerdir. Artık onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara tesir edecek söz söyle.

64- Elçiden hiç birini Allah'ın izni ile itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Onlar kendilerine yanlış yaptıklarında, sana gelip Allah'tan bağışlanma istemiş ve elçi de onlar için bağışlanma istemiş olsaydı, Allah'ı kesinlikle (lütufla) dönücü  ve merhamet edici olarak bulmuşlardı.

65- Hayır Rabbine andolsun ki, onlar aralarındaki dallanıp budaklanan meselelerde seni hakem olarak tayin edinceye, sonra senin hükmüne içlerinde bir sıkıntı bulmadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar inanmış olmazlar.

66- Şayet onlara, birbirinizi (savaşmak suretiyle) öldürün, yurtlarınızdan çıkın diye yazmış olsaydık, bunu içlerinden az bir kısmı hariç, yapmazlardı. Eğer onlar onunla öğütleniyor olduklarını yapmış olsalardı, onlar için kesinlikle haklarında hayırlı ve sabitliği pekiştirici olurdu.

67- 68- Ve o takdirde onlara katımızdan kesinlikle büyük mükafat verir ve onları kesinlikle dosdoğru bir yola iletirdik.

69- Kim Allah'a ve elçiye itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği nebilerden ve doğrulayanlardan ve şahitlerden ve doğruları işleyenlerden olanlarla beraberdir. Bunlar arkadaş olarak ne güzel oldu.

70- Bu, Allah'tan bir lütuftur. Ve bilici olarak Allah kafidir.

71- Ey inanmış olanlar, tedbirinizi alın. Küçük birlikler halinde savaşa çıkın veya toplu halde savaşa çıkın.

72- Ve İçinizden geri kalanlar mutlaka var. Eğer bir musibet isabet ettiğinde "Allah gerçekten bana lütfetti de (iyi ki) o zaman onlarla beraber hazır olmamışım" dedi.

73- Ve eğer size Allah'tan bir lütuf isabet ederse de, sizin ile onun arasında sanki sevgi bağı yokmuş gibi,  muhakkak "Keşke onlarla beraber olaydım da büyük başarıyı bende elde etmiş olsaydım"  der.

74- Dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, artık Allah'ın yolunda savaşsın. Ve kim Allah'ın yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, ona yakında büyük mükafat vereceğiz.

75- Size ne oluyor ki; Allah'ın yolunda ve, "Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize sahip çıkacak koruyacak olan birini tayin et, katından bize yardımcı birini tayin et"  diyen, erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan (oluşan) zayıf bırakılmışların yolunda savaşmıyorsunuz?

76- İnanmış olanlar Allah'ın yolunda savaşırlar. Ve  inkarcılar ise Tağut'un yolunda savaşırlar. Öyleyse siz şeytanın sahip çıkan koruyucuları ile savaşın. Şüphesiz ki şeytanın tuzağı zayıftır.

77- Kendilerine "Savaştan ellerinizi çekin, üzerinize yüklenen kulluk görevini ayakta tutun, maddi ve manevi arınmayı yerine getirin" denilmiş olanları görmedin mi? Üzerlerine savaş yazıldığında içlerinden bir grup, insanlardan Allah'ın korkusu gibi, hatta daha şiddetli bir korku duyarak "Rabbimiz üzerimize savaşı niçin yazdın, bizi yakın bir zamana kadar ertelemeli değilmiydin?" dediler. De ki: "Dünyanın faydası azdır, ahiret ise korunan kimse için hayırlıdır. Siz kıl kadar haksızlığa uğratılmasınız".

78- Her nerede olursanız ölüm size ulaşır, velev ki sağlam kalelerde olsanız bile. Ve eğer onlara bir iyilik isabet etmiş olsa, "Bu Allah'ın katındandır" derler. Ve eğer onlara bir kötülük isabet etmiş olsa, "Bu senin katındandır" derler. De ki: "Hepsi Allah'ın katındandır". Bu topluluğa ne oluyor ki söz anlamaya yanaşmıyorlar?.

79- İyilikten sana isabet eden Allah'tandır ve kötülükten sana isabet eden ise kendindendir. Seni insanlara elçi olarak gönderdik. Ve şahit olarak Allah kafidir.

80- Kim elçiye itaat ederse, artık kesinlikle Allah'a itaat etmiştir. Ve kim yüz çevirmişse artık biz seni onlara gözcü olarak göndermedik.

81- (Senin yüzüne karşı) "itaat" diyorlar. Senin yanından ayrıldıklarında ise onlardan bir grup geceleri, senin söylemiş olduğunun tersine planlar yaptı. Allah onların geceleri yapmakta oldukları planları yazıyor. Onlardan yüz çevir ve Allah'a güven. Ve güvenilen olarak Allah kafidir.

82- Onlar Kur'an'ı hiç derinlemesine düşünmüyorlar mı? Şayet o Allah'tan başkasının katından olmuş olsa idi, kesinlikle onda pek çok tutarsızlık bulmuşlardı.

83- Ve onlara güvenden veya korkudan bir haber geldiği zaman onu yaydılar. Eğer onu (yaymadan önce) elçiye veya içlerinden emir sahiplerine döndürmüş olsalardı, içlerinden doğru sonuç çıkarabilenler onu mutlaka bilmişti. Eğer Allah'ın sizin üzerinize lütfu ve rahmeti olmasaydı pek azınız hariç şeytana uymuştunuz.

84-Artık sen Allah'ın yolunda savaş. Kendinden başkasından sorumlu tutulmazsın. İnananları da teşvik et. Allah'ın inkarcıların şiddetini (bu şekilde) savması umulur. Allah, baskıca en şiddetli ve ibretlik cezaca da en şiddetlidir.

85- Kim iyi bir aracılık ile aracılıkta bulunursa, ona bundan bir pay olur. Ve kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ona da bundan günah payı vardır. Allah her şeyin karşılığını vericidir.

86- Ve bir selâmla(esenlik temennisi) selâmlandığınız zaman, ondan daha güzeli ile ya da onu (aynısıyla) döndürerek selâmlayın. Şüphesiz ki Allah her şeyin hesaplayıcısıdır.

87- Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Sizi onda şüphe olmayan kalkışın gününe kesinlikle toplayacaktır. Ve sözce Allah'tan daha doğru kim vardır?

88- Size ne oluyor ki iki yüzlüler hakkında iki gruba ayrıldınız? Oysa Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını siz doğru yola iletmek mi istiyorsunuz? ve Allah kimi saptırmışsa, ona asla bir yol bulamazsın.

89- Kendileri inkarcı oldukları gibi, sizin de inkarcı olup, böylelikle onlarla aynı olmanızı istediler. Allah'ın yolunda hicret edinceye kadar, artık onlardan sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Eğer (hicretten) yüz çevirecek olurlarsa, artık onları nerede bulduysanız tutun ve onları öldürün. Onlardan ne bir sahip çıkan koruyucu  ve ne de bir yardımcı edinmeyin.

90- Ancak sizinle onlar arasında kayıtlanmış sözleşme bulunan bir topluluğa sığınanlar, veya sizinle veya kendi toplulukları ile savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelmiş olanlar hariç. Eğer Allah dilemiş olsaydı onları size musallat eder, böylece onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak durarak savaşmazlar ve barış teklif etmişlerse, artık Allah onların aleyhine size bir yol bırakmamıştır.

91- Diğerlerini de, hem sizden hem de kendi topluluklarından güvende olmak istiyor olarak bulacaksın. Her ne zaman fitneye döndürülseler, ona hemen baş aşağı atladılar. Eğer sizden uzak durmaz ve barış teklif etmezler ve ellerini sizden çekmezlerse, artık onları nerede yakaladıysanız tutun ve onları öldürün. İşte onlara karşı size apaçık yetki kıldık.

92- Ve bir inananın başka bir inananı, hata ile olması dışında öldürmesi olamaz. Ve kim bir inananı hata ile öldürdü ise,  artık bir inanan köleyi hürleştirmeli ve (öldürdüğü kişinin) ailesine, bağışlamaları hariç, teslim edilecek diyet vardır. Eğer (hata ile öldürülen) inanan olmakla birlikte, size düşman bir topluluktan ise, artık inanan bir köleyi hürleştirme vardır. Ve eğer (hata ile öldürülen) sizinle onlar arasında kayıtlanmış sözleşme bulunan bir topluluktan ise, artık ailesine teslim edilecek diyet ve inanan bir köleyi hürleştirme vardır. Fakat kim bunu bulamadıysa, Allah'tan bir (lütufla) dönüş olarak artık arka arkaya iki oruç vardır. Allah bilici doğru karar vericidir.

93- Ve kim bir inananı kasten öldürürse, artık onun (ahiretteki) karşılığı, ölüm yüzü görmemek üzere cehennemde kalmasıdır. Ve Allah ona gazap etmiş ve uzaklaştırmış ve ona büyük azap hazırlamıştır. 

94- Ey inanmış olanlar, Allah'ın yolunda (savaşa) çıktığınızda, artık iyi araştırın. Size barış teklif etmiş olana, dünya hayatının genişliğini arayarak "Sen inanan değilsin" demeyin. Allah'ın katında çok ganimet vardır. Siz de önceden öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu. Artık iyi araştırın. Şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

95- İnananlardan, geçerli mazereti olmadığı halde (savaşa çıkmayan) oturanlar ile, Allah'ın yolunda malları ve canları ile çaba gösterenler, aynı değildir. Allah, malları ve canları ile çaba gösterenleri, oturanların üzerine derece bakımından üstün kılmıştır. Ve hepsine güzellik vaat etmiştir. Ve Allah çaba gösterenleri, oturucuların üzerine daha büyük mükafatla üstün kılmıştır.. 

96- Kendisinden dereceler bağışlama ve rahmet vardır. Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

97- Şüphesiz ki melekler, nefislerine karşı yanlış yapıcılar oldukları halde vefat ettirdiklerine " Durumunuz neydi?" dediler. (Onlar) "Biz yeryüzünde güçten düşürülmüşlerdendik" dediler. (Melekler) "(Mekke'nin dışındaki)Allah'ın arzı geniş değil miydi? siz de oraya hicret etseydiniz ya" dediler. İşte onların sığınağı artık cehennemdir. Ve ne kötü varış yeridir.

98- Ancak erkekler ve kadınlar ve çocuklardan (oluşan) çareye güç yetiremeyen zayıf bırakılmışlar ve yol bulamayanlar hariç.

99- İşte onlar, Allah'ın onlardan affetmesi (cezadan geçmesi) umulur. Allah çok affedici bağışlayıcıdır.

100- Ve kim Allah'ın yolunda hicret ederse, gidecek çok yer ve bolluk bulur. Ve kim de evinden Allah'a ve elçisine hicret edici olarak çıkar da sonra ona ölüm ulaşırsa, artık onun mükafatı kesinlikle Allah'a düşmüştür. Ve Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

101- Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, inkarcıların size karşı bir kötüye düşürmesinden korkarsanız, namazdan kısaltma yapmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz inkarcılar size apaçık düşmandır. 

102- Ve sen onların içlerinde olup onlara namaz ikame etttirmek için kalktığın zaman, artık onlardan bir grup seninle beraber kalksın ve silahlarını alsınlar. Secde ettikleri zaman (diğer grup) arkanızda olsunlar. Sonra namazı kılmamış olan diğer grup gelsin artık seninle beraber namazı kılsınlar, tebbirlerini ve silahlarını alsınlar. İnkarcılar istedi ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan habersiz olasınız da üzerinize birden saldırsınlar. Ve eğer yağmurdan bir sıkıntı veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Ve tedbirinizi alın. Şüphesiz ki Allah inkarcılara hor ve hakir edici azap hazırladı.

103- Artık namazı yerine getirdiğiniz zaman Allah'ı ayakta ve oturmuş ve yanlarınız üstü yatar vaziyette olduğunuz halde (yani savaşırken bile her durumda) hatırlayın. Artık (savaş halinden) yatıştığınızda namazı tam kılın. Şüphesiz namaz inananlar üzerine vakitli olarak yazılmıştır.

104- Ve (düşmanınız olan) o topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, şüphesiz ki onlar da sizin gibi acı duyuyorlar.  Oysa siz Allah'tan, onların ummadıklarını umuyorsunuz. Ve Allah bilici doğru karar vericidir.

105- Şüphesiz ki sana kitabı, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi karar vermen için hakikatle indirdik. Hainler (i savunmak) için çekişen olma.

106- Ve Allah'tan bağışlama iste. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

107-Ve kendilerine hainlik edenlerden yana tartışma yapma. Şüphesiz ki Allah hainliği yol edinen günahkarı sevmez.

108- İnsanlardan gizleyebilirler de Allah'tan gizleyemezler. Oysa O, razı olmayacağı konuşmayı geceleri yaparlarken onlarla beraberdi. Allah, onların yapmakta olduklarını kuşatıcıdır.

109- Hadi siz dünya hayatında onlardan yana tartışma yaptınız. Peki ya kalkışın gününde Allah'a karşı, onlardan yana kim tartışma yapacak ya da kim onların güvenileni olacak?

110- Ve kim bir kötülük veya kendisine karşı yanlış yapar, sonra da Allah'tan bağışlama isterse, Allah'ı bağışlayıcı merhamet edici olarak bulur.

111- Ve kim bir günah kazanır ise, onu ancak ve ancak kendisi için kazanır. Allah bilici doğru karar vericidir.

112- Ve kim bir hata ya da günah kazanır, sonra da onu suçsuz birisine atarsa, kesinlikle bir iftira ve apaçık günah yüklenmiştir.

113- Ve eğer Allah'ın senin üzerinde lütfu ve merhameti olmasaydı, içlerinden bir grup kesinlikle seni saptırmaya yeltenmişti. Oysa onlar kendilerinden başkasını saptıramaz ve sana hiç bir şeyden zarar veremezler.  Ve Allah sana kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetini indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir.  Ve Allah'ın senin üzerindeki lütfu büyük olmuştur.

114- Onların gizli konuşmalarından çoğunda hayır yoktur. Sadakayı veya güzellik ve uygunluğu veya insanlar arasını düzeltmeyi emretmiş olanın ki hariç. Ve kim Allah'ın rızasını aramak için böyle yaparsa, biz ona yakında büyük mükafat vereceğiz.

115- Ve kim kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra, elçiye karşı gelir ve inananların yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yere çevirir, (sonunda) cehenneme dayanak yaparız. Ve ne kötü varış yeridir.

116- Şüphesiz ki Allah, O'na ortak koşulmasını bağışlamaz. Ve bunun aşağısında olanı dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a ortak koşarsa, artık kesinlikle derin sapkınlıkla sapmıştır.

117- Onlar, O'nun aşağısından olan, dişilerden başkasını çağırmıyorlar. Ve onlar azgın şeytan'dan başkasını çağırmıyorlar.

118- 119- Allah onu uzaklaştırmıştır.  O da "Kullarından belirli bir kısmını kesinlikle zorunlu kılınmış bir pay edineceğim*. Ve onları kesinlikle saptıracağım ve kesinlikle onların kuruntulara kapılmalarını sağlayacağım, ve  kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar ve kesinlikle onlara emredeceğim de, böylelikle Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim şeytan'ı Allah'ın aşağısından sahip çıkan koruyucu edinirse, artık kesinlikle apaçık zarara uğramıştır.

* Onları saptırmayı kendime farz bir emirmiş gibi telekki ederek öyle hareket edeceğim.

120- Onlara vaadde bulunuyor ve onların kuruntulara kapılmalarını sağlıyor. Oysa şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmiyor.

121- İşte onların barınakları cehennemdir. Ve ondan kaçacak yer de bulamayacaklar. 

122- İnanmış ve doğruları işlemiş olanları, Allah'ın gerçek vaadi olarak orada ebediyyen ölüm görmemek üzere kalacakları, altlarından nehirler akan cennetlere girdireceğiz. Ve sözce Allah'tan daha doğru kim vardır?.

123- (Bu vaad) ne sizin kuruntularınıza, ne de kitabın (Tevrat ve İncil) ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim bir kötülük yaparsa onunla karşılıklandırılır. Ve kendisi için Allah'ın aşağısından ne sahip çıkan koruyucu ne de yardımcı bulamaz.

 124- Ve erkekten veya kadından her kim inanmış olduğu halde doğruları işlerse, artık onlar cennete girecekler ve onlara zerre kadar haksızlığa uğratılmayacaklardır.

125- İyilik yapıcı olarak benliğini Allah'a teslim etmiş ve bozulmamış fıtrat sahibi olan İbrahim'in ortak değerine uymuş olan o kimseden din bakımından daha güzel olan kimdir? Allah İbrahim'i dost edinmişti.

126- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır.  Ve Allah her şeyi kuşatıcıdır.

127- Senden kadınlar hakkında açıklama istiyorlar. De ki: Onlar hakkındaki açıklamayı Allah  yapıyor. Kendileri için yazılmış (miras hakların) ı vermeyip nikahlamak istediğiniz kadınların yetimleri, çocuklardan güçsüzler ve yetimlere adaleti ayakta tutmanız hakkında size kitapta okunan (ayetler) var. Hayırdan ne işlerseniz şüphesiz ki Allah onu bilicidir.

128- Ve eğer bir kadın, kocasının dikleşmesinden veya kendisine yüz çevirmesinden korktuysa, karı ve kocanın barış yoluyla aralarını düzeltmelerinde her ikisine de günah yoktur. Barış hayırlıdır. Nefisler cimriliğe hazırlanmıştır. Ve eğer iyilik eder ve korunursanız,  Şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

129- Kadınlar arasında eşitlik sağlamaya ne kadar düşkün olursanız olun, buna asla güç yetiremezsiniz. Öyleyse bütün meylinizi bir kadına vermeyin, aksi takdirde diğerini askıda gibi bırakmış olursunuz. Ve eğer düzeltir ve korunursanız, şüphesiz ki Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

130- Ve eğer ayrılacak olurlarsa Allah her birine geniş lütfundan vererek başkasına muhtaç etmez. Ve Allah lütfu geniş olandır doğru karar vericidir.

131- Ve göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. And olsun ki sizden önce kitap verilmiş olanlara da ve size de "Allah'tan korunun" diye emrettik. Ve eğer inkar ederseniz şüphesiz  göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah muhtaç olmayan övgüye layık olandır.

132- Ve göklerde olanlar ve yerde  olanlar Allah'ındır. Ve güvenilen olarak Allah kafidir.

133- Eğer dilerse sizi giderir de ey insanlar ve yerinize başkalarını getirir. Ve Allah buna güç yetiricidir.

134- Kim dünyanın sonucunu isterse, artık dünyanın ve ahiretin sonucu Allah'ın katındadır. Ve Allah işitici görücüdür.

135- Ey inanmış olanlar, kendiniz veya anne babanız ve yakınlar aleyhine dahi olsa Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun. Zengin veya fakir olsa, Allah her ikisine de daha yakındır. Öyleyse adaleti yerine getirmede keyfi arzunuza uymayın. Ve eğer sapar veya (şahitlikten) yüz çevirirseniz, şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

136- Ey inanmış olanlar, Allah'a ve elçisine ve elçisine indirdiği kitaba ve önceden indirdiği kitaba inanın. Ve kim Allah'ı ve meleklerini ve elçilerini ve kitaplarını ve ahiretin gününü inkar ederse, kesinlikle derin sapkınlıkla sapmıştır.

137- Şüphesiz ki onlar ki (önce) inandılar sonra inkar ettiler, sonra inandılar sonra (yine) inkar ettiler, sonra da inkarlarını artırdılar. Allah onları ne bağışlacak, ne de yola iletecektir.

138- İki yüzlülere müjdele, onlara kesinlikle acı veren azap vardır.

139- Onlar ki inkarcıları, inananların berisinden sahip çıkan koruyucu ediniyorlar. Yoksa onların yanında güç mü arıyorlar? Oysa bütün güç şüphesiz ki Allah'ındır.

140- Ve O, size Kitap'ta: "Allah'ın ayetlerini, onlar inkar ediliyor ve onlar alaya alınıyor olarak işittiğiniz zaman, artık onlar başka bir söze dalıncaya kadar beraber oturmayın. Aksi takdirde şüphesiz ki siz de onlar gibi olursunuz" diye (öğüt) indirmiştir. Şüphesiz ki Allah iki yüzlüleri ve inkarcıları hep birlikte cehennemde toplayıcıdır.

141- Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir zafer vaki olduğunda, "Biz sizinle beraber değilmiydik?" dediler. Ve eğer inkarcılar için bir pay vaki olduğunda ise, "Size karşı galip gelecek gücümüz olduğu halde inananlardan korumadık mı?" dediler. Allah, kalkışın gününde aranızda karar verecektir. Ve Allah inkarcılara, inananlara karşı asla bir yol açmayacaktır.

142- Şüphesiz iki yüzlüler (güya) Allah'ı aldatıyorlar, O da onların karşılığını vermektedir. Namaza kalktıkları zaman üşene üşene kalkmaktadırlar, insanlara karşı gösteriş yaparlar ve Allah'ı da çok az hatıra getirirler.

143- Bunun (İnananlar ve inkarcılar) arasında bocalayıp dururlar. Ne bunlara, ne de şunlara (karşı  net bir duruş sergilemezler). Ve Allah kimi saptırırsa ona asla bir yol bulamazsın.

144- Ey inanmış olanlar, inkarcıları inananların berisinden sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Allah'a sizin aleyhinize apaçık bir kanıt vermek mi istiyorsunuz?.

145- Şüphesiz iki yüzlüler ateşten en aşağı tabakadadır. Ve onlar için bir yardımcı asla bulamazsın.

146- (İtaatle geri) Döndükleri ve durumlarını düzelttikleri ve Allah'a sarıldıkları ve dinlerini Allah'a has kıldıkları takdirde hariç. İşte onlar inananlarla beraberdir. Ve Allah inananlara yakında büyük mükafat verecektir.

147- Şükrettiğiniz ve inandığınız takdirde Allah size azap edip te ne yapsın?. Allah şükrün karşılığını verici bilicidir.

148- Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Kendisine yanlış yapılmış olan birisinin bu yanlışı açıkça söylemesi hariç.

149- Bir hayrı açığa vurur veya onu gizlerseniz veya (size yapılan) bir kötülü(ğün karşılığını verme)kten geçerseniz şüphesiz Allah çok affedicidir güçlüdür.

150- Şüphesiz ki onlar ki, Allah'ı ve elçilerini inkar ediyorlar ve Allah ile elçilerinin arasını ayırmak istiyorlar ve "Bazısına inanırız bazısını da inkar ederiz" diyerek, bu ikisi arasında bir yol tutmak istiyorlar.

151- İşte bunlar, gerçek inkarcılar bunlardır. Ve inkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladık.

152- Onlar ki, Allah'a ve elçilerine inandılar ve onlardan hiç birisinin arasını ayırmadılar. İşte onlara mükafatları yakında verilecektir. Ve Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

153- Kitabın ehli senden gökten üzerlerine bir kitap indirmeni istiyor. Gerçekten Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler "Bize Allah'ı açıkça göster" demişlerdi. Bu yanlışlarından ötürü onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Biz bu(yanlıştan dönenleri cezalandırmakta)ndan da geçtik, ve Musa'ya apaçık yetki verdik. 

154- Kayıtlanmış sözleşmeleri sebebiyle Tur'u üzerlerine yükselttik ve onlara, "(şehrin) kapı(sın)dan  secde etmiş (kibir ve gurur göstermeden Allah'a teslim olmuş) olarak girin, cumartesi de  haddi aşmayındiyerek onlardan kayıtlanmış sözleşme aldık. 

155- Kayıtlanmış sözleşmelerini bozmaları ve Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve nebileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürmeleri ve "Kalplerimiz senin bizi çağırdığın şeye karşı muhafazalıdırdemeleri nedeniyle ki hayır öyle değil, Allah onların (kalpleri) üzerine damga vurmuştur. Azı hariç inanmazlar. 

156- Bir de inkarları ve Meryem'e büyük iftira demeleri...

157- Ve "Allah'ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri (yüzünden onları uzaklaştırmıştır). Oysa onu öldüremediler de asamadılar da. Ancak onlara benzetildi. Onun hakkkında ihtilaf edenler, ondan yana şüphe içindedirler. Onlar için bu hususta zanna uymak dışında bilgi yoktur. Kesin olarak onu öldüremediler.

158- Hayır, Allah onu kendisine yükseltti. Allah güçlü doğru karar vericidir.

159- Ve kitabın ehlinden kimse yoktur ki ölümünden önce ona inanmasın. Ve kalkışın gününde o da onlara şahit olacaktır.

160- Yanlış yapmaları ve çoklarını Allah'ın yolundan engellemeleri nedeniyle, Yahudilerden olanlara helal kılınmış (bazı) temiz şeyleri haram kıldık.

161- Ayrıca, kesinlikle ondan yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını yanlış yolla yemeleri (nedeniyle). Ve onlardan inkarcı olanlara acı veren azap hazırladık.

162- Ancak onlardan ilimde derinleşenler ve inananlar, sana indirilene ve senden önce indirilene  inanırlar. Kulluk görevini ayakta tutan ve maddi ve manevi arınmayı yerine getiren ve ahiret gününe inananlar, işte onlara büyük mükafat vereceğiz.

163- Şüphesiz ki biz Nuh'a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve torunlara ve İsa'ya ve Eyyub'a ve Yunus'a ve Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Ve Davud'a da Zebur'u verdik.

164- Ve önceden sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile  kulağı ile işitebileceği şekilde konuştu.

165- Müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki elçiler (tebliğ ettik) den sonra insanların Allah'a karşı bir delilleri olmasın. Ve Allah güçlü doğru karar vericidir.

166- Ancak, Allah sana indirdiğine şahitlik eder ki O, onu ilmiyle indirmiştir. Ve melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah kafidir.

167- Şüphesiz inkar eden ve Allah'ın yolundan engelleyenler, onlar kesinlikle uzak bir sapkınlıkla sapmışlardır.

168- Şüphesiz inkar eden ve yanlış yapanlar, Allah onları ne bağışlayacak ne de yola iletecek değildir.

169- Ancak, orada ebedi olarak ölüm yüzü görmemek üzere kalacakları cehennem yoluna (iletecektir). ve bu da Allah'a kolaydır.

170- Ey insanlar, elçi size Rabbinizden hakikati getirmiştir. O halde kendi hayrınıza olarak inanın. Ve eğer inkar ederseniz, göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Ve Allah bilici doğru karar vericidir.

171- Ey kitabın ehli, dininizde aşırı gitmeyin ve Allah'a hakkında gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih yalnız ve yalnız, O'nun Meryem'e ulaştırdığı (ol dediği) kelimesi, ve kendisinden canlılık kazandırdığı Allah'ın elçisidir. O halde Allah'a ve onun elçilerine inanın ve "üçtür" demeyin, kendi hayrınıza olarak buna son verin. Allah ancak ve ancak tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde olanlar ve yerde olanlar O'nundur. Güvenilen olarak Allah kafidir.

172- Ne Mesih,  ne de yakınlaştırılmış melekler Allah'a kul olmaktan asla kaçınmaz. Ve kim O'nun kulluğundan kaçınır ve büyüklenirse, artık onların hepsini yakında kendisine toplayacaktır.

173- İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara gelince, onların mükafatlarını tastamam verecek ve lütfundan daha da artıracaktır. Kaçınan ve büyüklenenlere gelince ise, artık onları acı veren azapla azaplandıracaktır. Onlar kendileri için Allah'ın aşağısından ne koruyucu sahip çıkan ne de yardımcı bulamayacaklardır.

174- Ey insanlar size Rabbinizden sağlam kanıt kesinlikle geldi ve size apaçık aydınlatıcı indirdik.

175- Allah'a inanmış ve O'na sarılmış olanlara gelince, artık onları kendisinden bir rahmete ve lütfa girdirecek ve onları kendisine (giden) doğru yola ilecektir.

176- Senden açıklama istiyorlar. De ki: Kelale (babası ve çocuğu olmayan) hakkındaki açıklamayı  Allah size yapıyor. Eğer bir erkek ölür, onun da çocuğu yok kız kardeşi varsa bıraktığının yarısı kız kardeşinindir. Eğer ölen kız kardeş olursa onun da çocuğu yoksa erkek kardeş ona varis olur. Eğer iki kız kardeş varis olduysa bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar erkek ve kadın kardeşler ise, erkek için iki dişi payı kadar vardır. Allah size saparsınız diye açıklıyor. Ve Allah her şeyi bilicidir.


14 Ocak 2019 Pazartesi

Süleymaniye Vakfı Mealinde Al-i İmran s. 93. Ayetine Verilen Anlam Üzerinde Bir Mülahaza

Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinin karşılaştırmalı olarak farklı meallerden okuyan bir meal okuyucusu, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde, bu ayetin mealinin diğer meallerden farklı olduğunu görecek, hangi mealin doğru olduğu yönündeki sorusuna cevap aramaya gidecektir. Yazımızın konusu bu ayetin hangi çevirisinin doğru olabileceği üzerinedir.

Öncelikle ilgili ayetin 94. ayet ile birlikte Arapça metnini ve Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan çevirisini vermek istiyoruz. 

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

93- (Yahudiler dediler ki) Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in[1*] kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir. De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.”[2*] 

94- Tevrat’ı okuduktan sonra kendi yalanını Allah'a mal edenler yanlış yapanlardır. 


[1*] Yakup (as)’nin lakabı İsrail’dir. Bu nedenle onun soyundan gelenlere İsrailoğulları denir. Tevrat’ın Musa aleyhisselama indirilen kitap olduğu söylenir ama Kur’an’da bunu doğrulayan tek bir ifadeye rastlanmaz. Bir âyet şöyledir: İçinde bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederler. Hocalar ve âlimler de Allah’ın kitabını koruma görevleri gereği onunla hükmeder, uygulamaya şahit olurlar. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, ayetleri görmezlikte direnenlerdir (kâfirlerdir.) (Maîde 5/44)
Ya‘kūb aleyhisselamın on iki oğluna ve onların soyundan gelenlere esbât denir. Bakara 2/136, Al-i İmran 3/84 ve Nisa 4/162. âyetlere göre esbât içinden nebi olanlara da kitap indirilmiştir. Bunlardan İsa aleyhisselama İncil verildiği için (Mâide 46) Tevrat, Yakub aleyhisselamdan İsa aleyhisselama kadar İsrailoğulların nebîlerine verilen kitapların toplamından ibarettir.
[2*] Allah Teala şöyle demiştir: “Yahudilere tek tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan iç yağlarını da haram kıldık. Bu, (batıl yolla) üstünlük kurma çabalarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğruyu söyleriz.” (En’âm 6/146) Bu ve benzeri âyetler inince Yahudiler bunu reddederek yukarıdaki sözleri söylemişlerdi. Halbuki Tevrat’a göre de Yahudiler, karada yaşayan hayvanlardan sadece çatal ve yarık tırnaklı olup geviş getirenleri yiyebilirler. Çatal tırnaklı olmayan deve, yaban faresi ve tavşan ile geviş getirmeyen domuz haramdır. Karada yaşayan gelincik, fare, kara kurbağası türleri, kirpi, bukalemun, kertenkele türleri, salyangoz ve köstebek gibi küçük canlılar da haramdır. (Bkz. Levililer 11, Tesniye 14)

Al-i İmran s. 93. ayetinin Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan meali ile, diğer mealler arasındaki fark, ayetin başında parantez içine alınmış olarak yazılan, Yahudiler dediler ki kısmıdır. Süleymaniye Vakfı tarafından yapılmış olan Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinde, "  Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir."  cümlesi, Allah (c.c) tarafından değil, Yahudiler tarafından söylenmektedir.  Ancak bu ayetin diğer meallerine, baktığımızda, bu sözün Allah (c.c) tarafından söylendiği görülmektedir. 

Tetkik etme imkanı bulduğumuz bütün meallerde, Al-i İmran s. 93. ayetindeki cümlenin, Allah (c.c) tarafından söylenmiş olan, ve Yakup (a.s) ın bazı kişisel nedenlerden dolayı yemediği yiyecekler dışındaki (o yiyeceklerin de helal olmasına rağmen, Yakup (a.s) tarafından bazı nedenlerden ötürü yenilmemektedir) bütün yiyeceklerin İsrailoğullarına helal olduğunu beyan eden bir söz olduğu anlaşılırken, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde ise, Allah (c.c) tarafından 94. ayette yalan olarak beyan edilen bir söz olduğu anlaşılmaktadır.

Süleymaniye Vakfı tarafından ayetin başına açılan parantezin içine yazılan Yahudiler dediler ki ifadesinin sebebini, ayetin altına açtıkları dipnotta belirtmektedir. Dipnotta, Yahudilerin Al-i İmran s. 93. ayetindeki sözleri söyleme sebebi olarak, Enam s. 146. ayeti gösterilmektedir. Yahudiler kendilerine bazı yiyeceklerin haram kılındığını beyan eden ayetler indiğinde bunu ret etmişler, kendileri için böyle bir haramlılığın olmadığını Al-i İmran s. 93. ayetteki sözler ile dile getirmişlerdir.

Ancak Enam s. 146. ayeti, her ne kadar Yahudiler ile ilgili ise de, bu ayet 136. ayetten başlayıp 153. ayete kadar giden bir bağlama dahildir. Bu bağlama sahip olan ayetlerin, Mekke müşriklerinin şirk inançları ile ilgili olduğu için, Mekke'de inmiş olması gerekmektedir. Vakfa göre Mekke'de inen bu ayete itiraz edenler, cevabı Medine'de inen bir ayette almışlardır.

Kanaatimizce vakıf tarafından Al-i İmran s. 93. ayetine verilen anlamda, Enam s. 146. ayetinin dikkate alınması hatalı bir yaklaşımdır. Eğer Yahudiler Enam s. 146. ayetine karşı bir itiraz getirmiş olsalardı, bu itirazları Al-i İmran s. 93. ayetinde olduğu gibi değil, "Allah bize özel olarak hiç bir şeyi haram kılmadı" gibisinden olması, veya ilgili ayet içinde açık ve net olarak diğer ayetlerde olduğu gibi "Galetil Yahudi" (Yahudi dedi ki) şeklinde bir Arapça metin olması gerekirdi. Yahudilerin Enam s. 146. ayetine getirdiklerini düşündüğü itiraz, ve bu düşünce yönünde vakıf meal yapıcılarının açtıkları ilave parantez, kanaatimizce yanlış bir parantezdir. 

Peki Al-i İmran s. 93. ayeti ile ilgili olan hangi ayetlerdir? denilirse, şu ayetleri sıralayabiliriz.

[003.093-94]  Tevrat'ın indirilmesinden önce İsrail'in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: «Doğru sözlü iseniz Tevrat'ı getirip okuyun».Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan düzüp-uydurursa, işte onlar, zalim olanlardır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

[006.146]  Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlüyüzdür.

[016.118]  Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık. Bununla Biz onlara zulmetmedik. Lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[003.050] Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size HARAM kılınan BAZI şeyleri de HELAL kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir ayet getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.



[007.157]  Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Nebi Resule uyanlar (var ya), işte o onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara TAYYİBATI helâl, HABAİSİ haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. Ona inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.

Al-i İmran 93. ve 94. ayetlerinde önceden helal olduğu halde İsrailoğullarına haram kılınan bazı yiyeceklerin haramlılığının arızi olduğu beyan edilmektedir. Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde bu arızi durumun gerekçesi beyan edilmekte, Al-i İmran s. 50. ayetinde ise bu arızi haramların bir kısmının İsa (a.s) a inen vahiy ile helal kılındığı beyan edilmektedir. Araf s. 157. ayetinde ise, geri kalan haramların tamamının Muhammed (a.s) ile birlikte sona erdiği beyan edilmektedir. 

Süleymaniye Vakfı'nın ilgili ayete böyle bir parantez açmasının diğer bir sebebi kanaatimizce şu olabilir: 

Ayetin ikinci cümlesi olan, "De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım"  cümlesinde geçen, İn küntüm sadıkin ifadesinin geçtiği diğer ayetlerde, bu ifade öncesinde genellikle, inkarcılar tarafından söylenen bir sözün olması, vakıf meal yapıcılarında Al-i İmran s. 93. ayetinin ilk cümlesinin de inkarcılar tarafından söylenmiş bir söz olabileceği kanaati uyandırmış olabilir. 

Al-i İmran s. 93. ayetini nasıl anlayabiliriz? dersek, şöyle bir cevabımız olabilir:

Medine'de bulunan Yahudiler muhtemelen, kendilerine özel kılınan bu haramlığın, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde beyan edilen gerekçelere istinaden değil, Tevrat öncesine dayanan bir geçmişi olduğunu, sadece kendilerine değil bütün ümmetlere has bir yasak olduğunu savunuyor olmalıdırlar. Yahudilerin kendilerini Allah'ın oğulları ve sevgili kulları olarak görmüş olmaları (5. 18), kendilerine özel olarak kılınan böyle bir haramlılık ile uyuşmamaktadır. Allah (c.c) onların bu iddialarını, Al-i İmran s. 93. ayetinde öne sürerek, bunun aksini savunuyorlar ise, Tevrat'ı getirerek o kitapta bulunan bu konudaki beyanı ortaya koymalarını istemektedir.

Olayı şu karşılıklı konuşma üslubu içinde anlatacak olursak:

Yahudiler= Bu haramlar bize özel bir haram değil, tüm insanlara kılınan bir haramlıktır.

Allah (c.c)= İsrailoğullarına kılınan bu haramlıklar, Tevrat öncesi değil, Tevrat'ın indirilmesinden sonra, onların işledikleri bazı cürümler sebebi iledir. Aksini iddia eden varsa getirsin Tevrat'ı ortaya koysun.

Vakfın hatası, Nisa s. 160. ve 161. ayetleri dikkate almak yerine, Enam s. 146. ayetini dikkate almış olmasıdır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

Bu ayetlere baktığımızda, İsrailoğullarına yapmış oldukları bazı yanlışlar sebebi ile onlara helal olan bazı yiyeceklerin, yaptıklarının bir cezası olarak haram kılındığı anlaşılmaktadır. Bu haramların ne olduğu ise Enam ve Nahl s. ayetlerinde beyan edilmektedir. 

Nisa s. 160. ve 161. ayetlerindeki gerekçelere istinaden, İsrailoğullarına helal olan bazı yiyeceklerin haram kılınma yolu, onlara gönderilen elçi ve kitap ile olması gerekmektedir. Çünkü Allah (c.c) kulları ile ilgili emir ve yasakları, o kullar içinden seçtiği insanlar aracılığı ile göndermektedir.

İsrailoğullarına verilen bu cezanın bilgi kaynağı elçiler olup, bu yasaklar onlara elçiler ve onlara inen kitap aracılığı ile bildirilmiştir. İsrailoğullarına inen kitabın isminin bize Tevrat olarak beyan edilmiş olması burada dikkate değerdir. İsrailoğullarına Musa (a.s) öncesinde de elçi ve kitap gönderildiğini hesap edersek, bu kitabın adının Tevrat olması gerektiği açıktır.

Al-i İmran s. 93. ayetini, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerini dikkate alarak okuduğumuz şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: 


Allah (c.c) İsrailoğulları dahil olmak üzere, tüm kullarına Tayyibat olarak beyan ettiği yiyecekleri helal kılmıştır (2. 168/  5. 4-5-88/ 16. 114). İsrailoğullarına helal olduğu halde sonradan haram edilen tayyibatın, onlara elçileri aracılığı ile bildirilmiş olması gerektiğine göre, Tevrat'ın indirilmesinden önce böyle bir yasağın da olmaMAsı icap etmektedir. İşte Al-i İmran s. 93. ayeti bu durumu beyan etmektedir. O zaman bu ayetteki sözün İsrailoğullarına değil, Allah (c.c) ye ait olması gerekmektedir.

Sonuç olarak: Süleymaniye Vakfı mealinde, Al-i İmran s. 93. ayetinin başına açılan parantez hatalı olarak açılmıştır. Vakıf yetkilileri şayet ayeti, Enam s. 146. ayetini değil, Nisa s. 160. 161. ayetlerini dikkate alarak anlamaya çalışmış olsalardı, böyle bir hatayı yapmalarına gerek  kalmayacaktı.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


11 Ocak 2019 Cuma

AL-İ İMRAN SURESİ MEALİ

1- Elif, lam, mim.

2- Allah, O'ndan başka ilah yoktur. O, diri ve yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir.

3- 4- Kendisinden öncekileri doğrulayıcı kitabı sana hakikatle indirdi. Önceden insanlar için yol gösterici olarak Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti. Ve Furkan'ı da indirmişti. Şüphesiz ki onlar Allah'ın ayetlerini inkar ettiler, onlar için şiddetli azap vardır. Allah güçlüdür, yapılanın karşılığını verendir.

5- Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

6- Rahimlerde, size dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur.  Güçlüdür, doğru karar vericidir.

7- Sana Kitabı indiren O'dur. Onda korunmuş ayetler vardır ki, onlar kitabın anasıdır.  diğerleri ise benzeşmektedir. Kalplerinde eğrilik bulunanlara gelince,  fitne aramak ve sonucunu aramak için, onun benzeşeninin peşine düşerler. Oysa onun sonucunu Allah bilir. İlimde derinleşenler derler ki: "Biz ona inandık hepsi Rabbimizin katındandır". Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alır.

8- Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla, hiç şüphesiz ki sen bağışı bol olansın.

9- Rabbimiz, geleceğinde şüphe olmayan günde insanları toplayıcı olan sensin. Şüphesiz ki Allah verdiği sözden dönmez.

10-  İnkar edenlere gelince, onların ne malları ne de çocukları onları Allah'tan hiçbir şeyi gidermeyecektir. İşte onlar, onlardır ateşin yakıtları.

11- (Bunların izledikleri yol) Firavun'un yolundan gidenler ve ondan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar ayetlerimizi yalanlamışlar, Allah'ta onları işledikleri günahlar sebebi ile yakalamıştı. Allah cezası şiddetli olandır.

12- İnkar etmiş olanlara de ki: Yakında mağlup olacak ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir yataktır.

13-Karşı karşıya gelen iki toplulukta mutlaka sizin için ibret vardır. Bir topluluk Allah'ın yolunda savaşıyor, diğeri ise inkarcı idi. (Allah'ın yolunda savaşan topluluk, inkarcıları) gözün görüşü ile kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah yardımı ile dilediğini destekler. Basiret sahipleri için bunda mutlaka bir ibret vardır.

14- Kadınlardan ve oğullardan ve kantar kantar altın ve gümüşten ve nişan takılmış atlardan ve hayvanlardan ve ekinlerden yana olan düşkünlük, insanlara süslendi. Bunlar dünya hayatının geçici faydalarıdır. Allah, varılacak yerin güzeli O'nun  katındadır.

15- De ki: Size bunlardan daha hayırlı olanı haber vereyim mi?.  Korunanlar için Rableri katında, orada ölüm görmemek üzere kalacakları altından nehirler akan cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah,  kullarını görücüdür.

16- 17- Onlar "Ey Rabbimiz inandık, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru" diyen, başlarına gelen sıkıntılara karşı dayanan ve mücadele eden ve dosdoğru olan ve itaatten ayrılmayan ve mallarını hayır yolunda harcayan ve seher vakitlerinde bağışlanma isteyenlerdir.

18- Allah, kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de adaleti ayakta tutarak (şahitlik etti). O'ndan başka ilah yoktur. Güçlüdür doğru karar vericidir.

19- Allah'ın katında din şüphesiz İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar onlara ilim geldikten sonra aralarındaki hasetten başka bir nedenle ihtilafa düşmediler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görücüdür.

20- Eğer seninle tartışacak olurlarsa de ki: Ben bana uyanlarla birlikte yüzümü Allah'a teslim ettim. Kitap verilmiş olanlara ve ümmilere de ki: Siz de teslim ettiniz mi?. Eğer teslim ettilerse doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer  yüz çevirdilerse,  senin üzerine düşen sadece ulaştırmaktır. Allah kullarını görücüdür.

21- Allah'ın ayetlerini inkar edenlere ve  nebileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürenlere ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, artık onları acı veren azabla müjdele.

22- İşte bunların yaptıkları, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. Onlar için yardımcılardan kimse yoktur.

23- Kendilerine, kitap'tan bir pay verilen (Yahudi) leri görmedin mi?. Aralarında hüküm vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyor, sonra onlardan bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.

24- Bunun sebebi "Ateş bize sayılı günlerden başka dokunmayacaktır"  demelerinden ötürüdür. Dinlerinde  uydurmakta oldukları (bu yalanlar) onları aldatmaktadır.

25- Geleceğinde şüphe olmayan, onları topladığımız ve her kişiye kazandığının karşılığı haksızlık yapılmadan eksiksiz olarak ödendiği günde, halleri ne olacak?.

26- De ki: Hükümranlığın asıl sahibi olan Allah'ım, hükümranlığı dilediğine verir, hükümranlığı dilediğinden de çekip alırsın, dileğini yüceltir, dilediğini de zelil kılarsın, iyilik senin elindedir. Sen her şeye güç yetiricisin. 

27- Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın.

28- İnananlar, inananların aşağısından inkarcıları, sahip çıkan koruyucular edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah'tan hiçbir şey üzerinde değildir. Ancak onlara karşı güç yetirememe gibi bir durumda olursanız  hariçtir. Allah sizi kendisinden sakındırır. Dönüş Allah'adır.

29- De ki: Göğüslerinizde olanı gizleseniz de onu açığa çıkarsanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanı bilir. Allah her şeye güç yetiricidir.

30- O gün her kişi hayırdan ne işlemiş ise onu hazır vaziyette bulur. Kötülükten ne işlemiş ise, kötülüğü ile kendisi arasında uzak mesafe olsun ister. Allah sizi kendisinden sakındırır. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

31- De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayıcı merhamet edicidir.

32- De ki: Allah'a ve elçiye itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz kiAllah inkarcıları sevmez. 

33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i ve Nuh'u ve İbrahim ailesini ve İmran ailesini, insanlar üzerine seçkin kıldı.

34- Bunlar birbirinden türemiş olan bir soydur. Allah işiticidir bilicidir.

35- Ve bir zaman İmran'ın karısı: "Rabbim karnımdakini, hür olarak sana adadım onu benden kabul buyur. Muhakkak ki sen işitici bilicisin" demişti.

36- Onu doğurduğunda, -Allah onun ne doğurduğunu ve (istemiş olduğu) erkek, (onun doğurduğu) kız gibi olmayacağını daha iyi bildiği halde- "Rabbim onu kız olarak doğurdum, ben ona Meryem adını koydum. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum" demişti.

37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etmiş ve onu en  güzel bir bitki gibi yetiştirmiş ve Zekeriyya'yı ona sorumlu yapmıştı. Zekeriyya, Meryem'in kaldığı odaya her ne zaman girmişse, onun yanında bir rızık bulmuş, "Ey Meryem bu sana nereden geliyor?" demiş, Meryem bu soruya ise, " Bu Allah katındandır, muhakkak ki Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır" demişti.

38- Zekeriyya orada Rabbine dua etmiş, "Rabbim bana katından temiz bir soy bağışla, muhakkak ki sen duayı işiticisin" demişti. 

39- Mihrab'ta ayakta salat (namaz) halinde iken melekler ona, "Şüphesiz ki Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayan, toplumuna liderlik yapacak, iffetine düşkün bir  nebi ve doğru kimselerden olacak olan Yahya'yı müjdeliyor" demişti. 

40- (Zekeriyya): "Rabbim, ben ihtiyarlığa ulaşmış karım ise çocuk doğuramayan biri olduğu halde benim oğlum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir Allah dilediğini yapar" demişti.

41- (Zekeriyya): "Rabbim bana bir alamet kıl" demiş, (Allah): "Senin alametin, insanlarla işaretten başka üç gün konuşamamandır. Rabbini çokça an. Akşam sabah O'nu tesbih et (O'nun çizdiği daire içinde kal)" dedi. 

42- 43- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni seçti ve tertemiz kıldı ve  alemlerin (Dünya) kadınlarının üzerine seni şeçti. Ey Meryem, Rabbine gönülden bağlı ol ve secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et" demişti.

44- Bu, sana vahyettiğimiz gaybin haberlerindendir.  Hangisi Meryem'e sorumlu olacak diye kura çekerlerken sen onların yanlarında değildin. Onlar aralarında (bu konuda) tartıştıkları zaman da sen onların yanlarında değildin.

45- 46- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O dünyada ahirette itibarlı ve yakınlaştırılmışlardandır. O, insanlarla çocuk iken de, yetişkin iken de konuşacak, ve o doğru kimselerdendir" demişti.

47- (Meryem), "Rabbim bana bir beşer dokunmadığı halde benim çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah), " Bu böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece "ol" der, o da oluverir." demişti. 

48- Ona Kitab'ı, doğruyu yanlıştan ayırmayı, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

49- 50- 51- Ve İsrailoğulları'na elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek): "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden  delil getirdim. Size çamurdan bir kuş sureti yaratır, ona üflediğimde Allah'ın izni ile bir kuş olur ve Allah'ın izni ile gözleri doğuştan kör olanı ve abraşı iyileştirir ve ölüleri diriltirim ve evlerinizde yediklerinizi ve ileride yemek için sakladıklarınızı size haber veririm. Eğer inanmışlar iseniz şüphesiz ki bunda bir delil vardır. Önümdeki Tevrat'tan doğrulayıcı olarak, size haram kılınmış olanların bir kısmını helal kılmak için Rabbinizden size delil getirdim. Artık Allah'tan korunun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Artık O'na kulluk edin, doğru yol işte bu dur".

52- 53- İsa, onlardan inkarı sezdiğinde, "Allah'a (yapılan bu inkara karşı) yardımcılarım kim dir?demiş, Havariler'de: "Biz Allah'ın yardımcılarız, Allah'a inandık, şahit ol şüphesiz ki biz teslim olmuşlarız. Rabbimiz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk, artık bizi şahitlerle birlikte yaz" demişti.

54- Ve (İsrailoğulları) tuzak kurdular. Allah onların bu yaptıklarını boşa çıkardı. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

55- 56- 57- O vakit Allah:"Ey İsa, seni ben öldürecek, kendime yükseltecek ve seni inkarcılardan (kurtararak) arındıracağım. Sana uyanları ise kalkışın gününe kadar inkar edenlerin üzerinde kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz konularda aranızda ben hükmedeceğim. İnkar etmiş olanlara gelince, onları dünyada ve ahirette şiddetli bir azabla azap edeceğim, onlara yardımcılardan kimse yoktur. İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara gelince, onların mükafatlarını eksiksiz olarak verecektir. Allah yanlış yapanları sevmez" demişti.

58- İşte bu sana okuduğumuz, ayetlerden ve doğruyu yanlıştan ayıran Zikir'dendir.


59- Şüphesiz ki Allah'ın katında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir.  Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" dedi, o da  oluverdi. 

60- Gerçek senin Rabbindendir, artık kuşkuya kapılanlardan olma.

61- Artık sana bu konuda bilgi geldikten sonra seninle bu konuda tartışanlara de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra açık gönüllülükle dua ederek, Allah'ın uzaklaştırmasının yalancıların üzerine kılalım.

62- Şüphesiz ki bu gerçek anlatıdır. Allah'tan başka ilah yoktur. Şüphesiz Allah, güçlüdür doğru karar vericidir.

63- Buna rağmen eğer yine yüz çevirdilerse,  şüphesiz ki Allah bozucuları bilicidir.

64- De ki: Ey kitabın ehli, Allah'tan başkasına kulluk etmemek ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allah'ın aşağısından birbirimizi rabler edinmemek olan, bizimle sizin aranızdaki ortak söze gelin. Eğer yüz çevirdilerse, artık siz de "Şahit olun biz teslim olmuşlarız" deyin.

65-  Ey kitabın ehli, İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz?. Tevrat ve İncil ondan sonra indirilmiştir. Halâ aklınızı kullanmaz mısınız?.

66- Hadi siz hakkında bilgi sahibi olduğunuz bir konuda tartıştınız, ama hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir konuda niçin tartışıyorsunuz?. Allah biliyor siz ise bilmiyorsunuz.

67- İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi. O ancak bozulmamış fıtrat sahibi olarak teslim olmuş biri idi, ortak koşanlardan değildi.

68- Şüphesiz insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, bu nebi ve inanmış olanlardır. Allah inananların sahip çıkan koruyucusudur.

69- Kitabın ehlinden bir grubu sizi saptırmayı arzu etmektedir. Oysa onlar kendilerinden başkalarını saptırmadıklarının şuurunda değillerdir.

70- Ey kitabın ehli, şahit olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?.

71-  Ey kitabın ehli, niçin doğruyu, yanlış ile örtüyor,  bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz?.

72- 73- Kitabın  ehlinden bir grup dedi ki: "İnanmış olanlara indirilene gündüzün başlangıcında ina(nmış gibi davra)nın, onun bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da dönerler. Bir de sizin dininize uyandan başkasına da inanmayın". De ki: Şüphesiz ki doğru yol, Allah'ın yoludur. Size verilenin bir benzerinin başka birine de verilmiş olmasından dolayı mı veya Rabbinizin katında size karşı delil getirecekler diye mi (böyle söylüyorsunuz)?. De ki: (Risalet konusunda) lütuf Allah'ın  elindedir, onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır bilicidir.

74- Kitap ve elçiliğini* dilediği kimseye ayrıcalık tanır. Allah büyük lütuf sahibi olandır. 

Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme nedenimiz, Zuhruf s. 32. ayetine istinadendir.

75- Kitabın ehlinden öylesi vardır ki, kendisine kantar ağırlığınca mal emanet etmiş olsan, onu sana geri verir. Onlardan öylesi de vardır ki, bir dinar  dahi emanet etmiş olsan, (tepesine) dikilmediğin müddetçe ona sana geri ödemez. Bunun nedeni onların (Ümmilere karşı üzerimize sorumluluk yoktur" demeleridir. Onlar bildikleri halde Allah üzerine yalan söylemektedirler.

76- Hayır,  sözünü (emanetini) eksiksiz olarak yerine getirmiş ve korunmuşsa, şüphesiz ki Allah korunanları sever.

77- Şüphesiz ki Allah'ın sözünü, ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya. işte onlar için ahirette (cennetten) bir pay yoktur. Kalkışın gününde Allah onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Acı azap onlar içindir.

78- Ve yine onlardan bir grup vardır ki, siz onu kitaptan olduğunu hesap edesiniz diye dillerini kitapla eğip bükerler. Halbuki o kitaptan değildir. "Bu Allah'ın katındandır" derler, halbuki o Allah'ın katından değildir. Onlar bilerek Allah'a karşı yalan söylüyorlar.

79- Allah'ın, kendisine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği bir beşerin, tüm bunlardan sonra kalkıp insanlara, " Allah'ın astından olarak bana kul olun" deme(yetki)si yoktur.  Ancak, "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitabın doğrultusunda Rabbe kul olun" (deme yetkisi vardır) .  

80-  Size, melekleri ve nebileri rabler edinmenizi emretmez. Siz teslim olduktan sonra size inkar etmeyi hiç emreder mi?.

81- Bir zaman Allah nebilerden, "Size kitaptan ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetinden verdikten sonra, sizin beraberinizde olanı doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve mutlaka ona yardım edeceksiniz" diye kayıtlanmış sözleşme almış "Kabûl ettiniz ve bu ağır yükümü aldığınız mı?"  demiş, (o nebilerde) "Kabûl ettik" demişler, (Allah'ta) " Şahit olun, sizinle birlikte ben de şahitlerdenimdemişti.

82- Artık kim bu sözü verdikten sonra yüz çevirdiyse, işte onlar, itaatten çıkmış olanlardır.

83- Yoksa onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?. Oysa göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez hepsi O'na teslim olmuştur, ve O'na döndürüleceklerdir.

84- De ki: Biz Allah'a ve bize indirilene ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a veYakub'a ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilmiş olana inandık. Onlardan hiç birisinin arasını ayırmayız, ve biz O'na teslim olmuşlarız.

85-  Kim din olarak İslam'dan başkasını arıyorsa bilsin ki, bu ondan asla kabul olunmaz, ve o ahirette de zarara uğrayanlardandır.

86- İnandıktan sonra inkar eden bir topluluğu, Allah nasıl doğru yola iletir?. Onlar elçinin gerçek olduğuna şahitlik etmişler, ve kendilerine apaçık deliller de gelmişti. Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

87- İşte onların karşılığı, Allah'ın ve meleklerin ve bütün (inanmış olan) insanların uzaklaştırmasının onların üzerine olmasıdır.

88-  Orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar, azap onlardan hafifletilmez, ve onların yüzlerine bile bakılmaz.

89- Ancak bunun ardından (itaatle) dönmüş ve durumlarını düzeltmiş olanlar hariç. Allah şüphesiz bağışlayıcıdır merhamet edicidir.

90- Şüphesiz ki, iman etmelerinin ardından inkar etmiş, sonra da inkarlarını artırmış olanların, (ölüm anında yapacakları) dönüşleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, onlardır yolunu kaybetmişler.

91- Şüphesiz ki inkar etmiş ve inkar etmiş olarak ölmüş olanlar var ya, onlar yeryüzünün dolusu  altını fidye verseler dahi, hiç birinden asla kabul edilmeyecektir. Acı azap onlar içindir, onlara yardımcılardan kimse yoktur.

92- Sevdiklerinizden harcamadıkça, iyilik ve erdeme nail olamazsınız. Bir şeyden her ne harcarsanız Allah onu bilicidir.

93- Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldığı hariç bütün yiyecekler, İsrail'in oğullarına helal idi. De ki: Eğer doğrulardan iseniz Tevrat'ı getirip onu okuyun.

94- Kim bundan sonra artık Allah üzerine yalan uydurduysa, işte onlar,  yanlış yapanlar onlardır.

95- De ki: Allah doğruyu söyledi. Artık fıtratı bozulmamış olan İbrahim'in ortak değerine uyun. O ortak koşanlardan değildi.

96- Şüphesiz insanlar için kurulan ilk ev, ilahi hayır kaynağı ve insanlar için yol gösterici olan Bekke'deki (Kâbe) dir.

97- Onda apaçık deliller ve İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girdiyse güvende olmuştur. Evi hac etmek,  ona güç yetiren insanlar için, Allah'ın onlar üzerindeki hakkıdır. Kim (bu hakkı) inkar ettiyse,  şüphesiz ki Allah alemlerden (yarattıklarından) hiçbir şeye muhtaç değildir.

98- De ki: Ey kitabın ehli, Allah'ın ayetlerini niçin inkar ediyorsunuz?. Allah yapmakta olduklarınızın üzerinde şahittir.

99- De ki: Ey kitabın ehli, (doğruluğuna) şahit olduğunuz halde niçin inanmış olanı Allah'ın yolundan, onda eğrilik arayarak engellemeye çalışıyorsunuz?. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

100- Ey inanmış olanlar,  eğer kitap verilmiş olanlardan bir kısmına itaat edecek olursanız, inanmanızdan sonra sizi inkarcılar olarak döndürürler.

101- Nasıl inkar edersiniz ki, Allah'ın ayetleri size okunmakta ve onun elçisi de içinizdedir. Kim Allah'a sımsıkı yapışırsa artık kesinlikle doğru yola eriştirilmiştir.

102- Ey inanmış olanlar, Allah'tan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Sizler ancak Allah'a teslim olanlar olmuşlar can verin.

103- Topluca Allah'ın ipine sarılın ve fırka fırka olup parçalanmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Siz birbirinize karşı düşman iken, sizin kalplerinizi birleştirmişti de böylelikle onun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi ondan kurtarmıştı.  Allah ayetlerini doğru yolda olmanız için size böyle açıklıyor.

104- Sizler hayra çağıran, güzel ve uygun olanı emreden, çirkin ve uygun olmayandan sakındıran bir topluluk olun. İşte onlar,  arzuladıklarına kavuşanlar onlardır.

105- Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilafa düşerek fırkalara ayrılanlar gibi olmayın. İşte onlar,  şiddetli azap onlar içindir.

106- O günde ağaran yüzler ve kararan yüzler vardır. Yüzleri kararanlara, "İnandıktan sonra inkar mı ettiniz?. Öyleyse inkar etmenizden ötürü tadın azabı" (denir).

107- Yüzleri ağaranlar ise artık  Allah'ın rahmetindedirler. Onlar orada ölüm yüzü görmemek üzere kalıcıdırlar.

108- İşte bu Allah'ın ayetleridir. Onları sana hakikatle okuyoruz. Allah alemlere (yarattıklarına) zulmetmek istemez.

109- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Yapılan bütün işler Allah'a döndürülür.

110- Siz, insanlar arasından çıkarılmış bir oldunuz. İyi ve güzel emreder, kötü ve çirkin olandan yasaklar ve Allah'a inanırsınız. Kitabın ehli de inanmış olsaydı onlar için elbette hayırlı olmuştu. İçlerinden inanmış bir kısım olsa da çoğu elbette itaatten çıkmış olanlardır.

111- Onlar, size eziyet (söz ile incitme) dışında asla başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşacak olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar, sonra yardım da göremezler.

112- Allah'tan bir ipe ve (inanan) insanlardan bir ipe sığınmadıkça, nerede yakalanmışlarsa üzerlerine aşağılanma damgası vurulmuş, Allah'tan  gazaba uğramışlar ve üzerlerine yoksulluk damgası vurulmuştur. Bunun nedeni, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri meşru bir nedenleri olmaksızın öldürmeleridir. Bunun nedeni ise isyan etmiş ve aşırı gidiyor olmalarındandır.

113- Hepsi aynı değillerdir. Kitabın ehlinden, dimdik ayakta duran (yamulmamış) bir topluluk vardır ki; gecenin vakitlerinde Allah'ın ayetlerini okurlar ve onlar secde ederler.

114- Allah'a ve ahirete inanır, güzel ve uygun olanı emreder, çirkin ve uygun olmayandan sakındırır, hayırlarda koşuştururlar. İşte onlar doğru kimselerdendir.

115- Hayırdan her ne yaparlarsa bu asla inkar edilmeyecektir. Allah korunanları bilicidir.

116- İnkar edenlere gelince, onların ne malları ne de çocukları onları Allah'tan hiçbir şeyi gidermeyecektir. İşte onlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

117- Onların bu dünya hayatındaki  harcamakta olduklarının örneği, kendilerine yanlış yapmış bir topluluğun ekinine isabet etmiş, böylelikle onu mahvetmiş, kavurucu soğuğa sahip rüzgar gibidir. Allah onlara yanlış yapmadı, ancak onlar kendilerine karşı yanlış yapıyorlardı.

118- Ey inanmış olanlar, sizin aşağınızdan olanları sırdaş edinmeyin. Onlar sizi karıştırmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi istediler. Öfkeleri ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Göğüslerindeki gizlemekte oldukları ise daha da büyüktür. Aklınızı kullananlardan iseniz ayetlerimizi kesinlikle açıkladık.

119- İşte siz öyle kimselersiniz ki siz onları seviyorsunuz, fakat onlar sizi sevmiyorlar. Siz kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tamamına inanıyorsunuz (onlar inanmıyorlar). Sizinle karşılaştıklarında size "İnandık" dediler, yalnız kaldıklarında ise size karşı (öfkelerinden) parmaklarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizle ölün, Allah şüphesiz göğüslerin özünü bilicidir"

120- Eğer siz bir iyilik dokunacak olursa bu onları üzer, eğer size bir kötülük isabet edecek olursa buna  sevinirler. Eğer siz direnerek mücadele eder ve korunursanız, onların planları size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz ki Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatıcıdır. 

121- Hani sen sabahın erken vaktinde, inanmış olanları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah işiticidir bilicidir.

122- Hani içinizden iki grup korkuya kapılıp geri çekilmeye yeltenmişti. Halbuki Allah, o iki grubun sahip çıkan koruyucusuydu. O halde inanmış olanlar sadece Allah'a güvenmelidirler.

123- And olsun ki Allah , siz sayıca az bir durumda iken size Bedir'de yardım etmişti. O halde Allah'a karşı gelmekten korunun ki şükretmiş olasınız.

124- Hani sen o zaman inanmış olanlara, "Rabbinizin, meleklerden indirilmiş üç bini ile size destek vermesi yetmez mi?" demiştin.

125- Elbette yeter.  Eğer siz direnerek mücadele eder ve korunur, onlarda size şu anda ansızın gelirlerse, Rabbiniz sizi alametli meleklerden beş bini ile destekleyecektir.

126- 127- Allah bunu size ancak bir müjde onunla kalpleriniz yatışsın, inkarcılardan bir kısmının kökünü kazısın, perişan olarak gerisin geri dönsünler diye yapmıştır. Yardım, ancak güçlü doğru karar verici Allah'ın katındandır.

128- Allah'ın, onlara lütuf ile dönmesi, veya onlara azap etmesinden dolayı, senin yapabileceğin herhangi bir şey yoktur. Çünkü onlar yanlış yapmışlardır. 

129- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Dileyeceğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcıdır merhamet edicidir.

130- Ey inananlar kat kat artırılmış olan faizi yemeyin. Arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için Allah'tan korunun.

131- Korunun o ateşten ki o, inkarcılar için hazırlanmıştır.

132- Allah'a ve Resul'e itaat edin ki merhamet olunasınız.

133- Rabbinizden olan bağışlanmaya, korunanlar için hazırlanmış olan, onun genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşuşturun.

134- Onlar ki, bollukta da, darlıkta da harcarlar, öfkelerini bastırırlar, insanlar(ın kusurlarını yüzlerine vurmak) dan geçerler. Allah iyilik edenleri sever.

135- Onlar ki, bir hayasızlık veya kendilerine karşı bir yanlış yaptıklarında Allah'ı hatırladılar,  günahlarına hemen bağışlanma istediler. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir?. (Onlar) günahları üzerinde bile bile ısrar etmezler.

136- İşte onların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve orada ölümsüzlük görmemek üzere kalacakları altından nehirler akan cennetlerdir. (Güzel işler) yapanların mükafatı ne  güzeldir.

137- Sizden önce değişmez yasalar geldi geçti. Artık yeryüzünde dolaşın da, yalanlayıcıların sonunun nasıl olduğuna bakın.

138- Bu, insanlar için bir açıklama, korunanlar için ise, öğüt ve yol göstericidir.

139- Gevşemeyin,  üzülmeyin, eğer inanmışlar iseniz, üstün olan sizsiniz.

140- 141- Eğer size (Uhud'da) bir yara dokunduysa,  artık o topluluğa da, kesinlikle (Bedir'de) onun benzeri bir yara dokunmuştu. Bu günleri, Allah'ın inanmış olanları bilmesi ve içinizden şahitler edinmesi ve Allah'ın inanmış olanları arındırması ve inkarcıları imha etmesi için, insanlar arasında döndürür dururuz. Allah yanlış yapanları sevmez.

142- Yoksa Allah, içinizden çaba gösterenleri, direnerek mücadele edenleri bilmeden, cennete girivereceğinizi mi hesap ettiniz?.

143- Siz onunla karşılaşmadan önce, ölümü temenni ediyordunuz. Arık onu kesinlikle gördünüz ve siz bakıp duruyorsunuz.

144- Muhammed bir elçiden başka biri değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülür ise, siz ökçeleriniz üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?. Kim iki ökçesi üzerinde gerisin geri dönecek olursa, Allah'a asla bir zarar veremez. Allah  şükredenlerin karşılığını verecektir.

145- Allah'ın izni olmadan, hiç kimse için yazılı süreden önce ölüm yoktur. Kim  dünyanın  sonucunu isterse, ona ondan veririz. Kim ahiretin sonucunu isterse, ona da ondan veririz. Şükredenlerin karşılığını vereceğiz.

146- Nebi'den nicesi vardı ki, Rabbe kul olmuş bir çok kimse, onunla birlikte savaşmışlardır. Onlar Allah'ın yolunda başlarına gelenden ötürü, gevşememiş ve zayıflık göstermemiş ve boyun eğmemişlerdir. Allah direnerek mücadele edenleri sever.

147- Onların sözleri, " Rabbimiz işimizdeki aşırılığımızı ve günahlarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et" demekten başka olmadı.

148- Böylelikle Allah onlara hem dünyanın sonucunu, hem de ahiretin güzel sonucunu verdi. Allah iyilik edenleri sever.

149- Ey inanmış olanlar, eğer inkar etmiş olanlara itaat edecek olursanız, sizi ökçeleriniz üzeri gerisin geri döndürürler, böylelikle zarara uğrayanlara dönersiniz.

150- Hayır, Allah sizin sahip çıkan koruyucunuzdur, ve O yardımcıların hayırlısıdır.

151-  Hakkında hiç bir kanıt indirmediği halde, Allah'a ortak koşmalarından dolayı inkarcıların kalplerine korku salacağız. Onların sığınağı ateştir. Ne kötüdür, yanlış yapanların kalacak yeri.

152- And olsun ki Allah, size olan sözünü, ta ki onun izni ile onları öldürene, sevdiğiniz(zafer)i gösterene kadar tuttu. Sonra siz gevşediniz, ayrılığa düştünüz emre isyan ettiniz. Çünkü içinizden dünyayı isteyen olduğu gibi, ahireti isteyen de vardı. Sonra, Allah sizi zorlu bir denemeye tabi tutmak için, onlar(a karşı savaşı kazanmaktan)dan geri çevirdi. And olsun ki (Allah) bu yaptığınızdan dolayı sizden (kaynaklanan suçunuzu) affetti. Allah inananlara karşı lütufkardır.

153- O vakit Elçi sizi arkanızdan çağırıyor, siz ise hiç kimseye dönüp bakmadan yukarı doğru kaçıyordunuz. Bunun üzerine Allah sizi kederden kedere uğrattı ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

154- (Allah) Sonra, uğradığınız kederin ardından size, içinizden bir grubu kapsayan güvenlik uykusu bahşetti (de böylelikle cesaret ve güveninizi kaybetmediniz). Sadece kendilerini önemseyen bir diğer grup (olan münafıklar) ise, Allah'a karşı haklı bir gerekçeye dayanmaksızın cahiliyeye özgü bir zan besleyerek, "Bu emir ve komuta konusunda bizim bir yetkimiz mi vardı ki(sorumluluğumuz olsun)diyorlardı. De ki: Bütün ve iş ve yetki Allah'a aittir. Onlar sana karşı açıklayamadıklarını içlerinde saklıyarak, "Bu emir ve komuta konusunda bizim de bir yetkimiz olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: Eğer evlerinizde olmuş olsanız bile, haklarında ölüm yazılmış olanlar,  devrilecekleri meydana mutlaka çıkardı. Allah bunu sinenizde olanı denemek, kalplerinizde olanı temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin özünü bilicidir.

155- Şüphesiz ki iki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, şeytan içinizden sırtını dönerek kaçanları, bazı kazandıklarından dolayı sadece kaydırmak istemişti. And olsun ki Allah onlardan geçti. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcı ve cezalandırmakta acele etmeyendir.

156- Ey inanmış olanlar, kardeşleri yeryüzünde yolculuğa veya savaşa çıktığı zaman, onlar hakkında, "Eğer yanımızda kalsalardı, ne ölürler ne de öldürülürlerdi" diyen, şu inkarcılar gibi olmayın. (Bu emri size)Allah, onlar gibi olmamanız ve kalplerinde onların asla elde edemeyecekleri bir isteğe çevirmek için verdi. Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah, yapmakta olduklarınızı görücüdür. 

157- Muhakkak ki eğer Allah'ın yolunda öldürülür veya ölürseniz, muhakkak Allah'tan bağışlama ve merhamet, onların toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.

158- Ve muhakkak ki ölseniz de öldürülseniz de, muhakkak Allah'a toplanacaksınız. 

159- Allah'tan bir rahmet sebebi ile onlara  karşı yumuşak davrandın. Eğer sert ve kaba kalpli olsaydın, o vakit etrafından dağılırlardı. Artık sen onlardan geç ve onlar için bağışlanma iste ve iş hususunda onlarla danış. Karar verdiğinde ise artık Allah'a güven. Şüphesiz Allah, güvenenleri sever.

160- Eğer Allah size yardım ederse,  artık size karşı kimse galip gelemez. Eğer sizi yüzüstü bırakacak olursa, artık O'ndan sonra size yardım edebilecek kimdir?. İnananlar yalnızca Allah'a güvensin.

161- Bir nebinin ganimeti zimmetine geçirmesi mümkün değildir.. Kim ganimeti zimmetine geçirirse,  kalkışın gününde zimmetine geçirdiği ile gelir. Sonra herkese kazandığının karşılığı eksiksiz olarak ödenir. Ve onlara yanlış yapılmaz.

162- Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan kişi gibi midir?. Onun sığınağı cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir.

163- Onlara Allah'ın katında (farklı) dereceler vardır. Allah onların yapmakta olduklarını görücüdür.

164- Allah inananlara, içlerinden O'nun ayetlerini okuyan ve onları arındıran ve kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten bir elçi göndermekle, elbette lütufta bulunmuştur. Halbuki önceden apaçık sapıklık içinde idiler.

165- (Bedir'de) iki mislini ettirdiğiniz musibet, (Uhud'da) size isabet ettiğinde mi, "Bu 
 nereden?" dediniz?. De ki: Bu kendinizdendir. Şüphesiz ki Allah her şeye güç yetiricidir.

166-167- İki topluluğun karşı karşıya geldiği günde size isabet edenin sebebi, Allah'ın(galibiyet ve mağlubiyet için koyduğu yasalar dahilindeki) izninin bir gereği ve inananları bilmesi ve münafıkları bilmesi içindi. Onlara, "Allah'ın yolunda savaşın veya (şehri) savunun" denildiğinde onlar, "Eğer savaşmayı bilseydik mutlaka size uyardık" dediler. O gün onlar inkara, inanmaktan daha yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Allah onların gizlediklerini en iyi bilicidir.

168- Onlar (evlerinde) oturup, (savaşta ölen) kardeşleri için, "Eğer bize itaat etmiş olsalardı öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz haydi ölümü kendi üzerinizden def edin".

169-170- 171- Allah'ın yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesap etmeyin. Hayır onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın, lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinç içindedirler. Ve onlar arkalarındaki henüz kendilerine katılmayanlara, onlara korku olmadığını ve üzüntü duymayacaklarını müjdelemek isterler. Yine onlar, Allah'tan bir nimet ve lütfu, Allah'ın inananların mükafatını zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.

172- Onlar ki kendilerine yara isabet ettikten sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah ve elçisine (olumlu) cevap verdiler. İçlerinden iyilik yapanlar ve korunanlar için büyük mükafat vardır.

173- Onlar ki, (bazı) insanlar onlara, "İnsanlar sizin için (ordu) topladı, artık onlardan korkun" dediğinde, (bu sözlerle) onlar inancını artırdı ve "Allah bize yeter, o ne güzel güvenilecek olandır" dediler.

174- Böylelikle onlara bir kötülüğe dokunmadan Allah'tan bir nimet ve lütuf ile geri döndüler ve Allah'ın rızasına da uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

175- İşte şu ancak, kendisini sahip çıkan koruyucu olarak görenleriyle sizi korkutan bir şeytandır. Eğer inanmışlar iseniz, onlardan korkmayın benden korkun.

176- İnkarda koşuşturanlar, sakın seni üzmesin. Onlar Allah'a asla zarar veremezler. Allah, ahirette onları (cennetten) bir hisse sahibi yapmamak istiyor. Şiddetli azap onlar içindir.

177- Muhakkak inanmaya karşılık inkarı satın alanlar, Allah'a asla bir zarar veremezler. Acı azap onlar içindir.

178- İnkarcılar onlara verdiğimiz mühletin kendilerinin hayrına olduğunu hesap etmesinler. Onlara verdiğimiz mühlet, ancak onların günahlarını artırmaları içindir. Hor ve hakir edici azap onlar içindir.

179- Allah temiz olanı temiz olmayandan ayırıncaya kadar, inananları içinde bulunduğunuz (inananlarla, münafıkların karıştığı) durumda bırakacak değildir. (Bu ayırmayı) Size görünmeyene vakıf kılmak sureti ile yapmayacaktır. (savaş gibi imtihanlara uğratmak sureti ile yapacaktır). Allah görünmeyeni bildirmek için elçilerden dilediğini seçer. Öyleyse Allah'a ve elçilerine inanın. Eğer inanır ve korunursanız artık size büyük mükafat vardır.

180- Allah'ın, lütfundan dolayı kendilerine verdiklerinde cimrilik yapanlar, onu kendileri için hayır olduğunu hesap etmesinler. Bilakis o (cimrilik), onlar için şerdir. Kalkışın gününde, cimrilik yaptıkları şey, boyunlarına ağırlık olarak dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

181- Allah, "Allah fakir, biz zengin kimseleriz" diyen (Yahudi) lerin sözünü elbette işitmiştir. Bu dediklerini ve  nebileri meşru bir nedenleri olmasızın öldürmelerini (hesap gününde önlerine) kitap halinde koyacak*, onlara "yakıcı azabı tadın" diyeceğiz.

(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitap halinde koyacağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen bir cürümün daha önce zaten yazılmış olması sebebi iledir. İşlendiği anda yazılan bir amel, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.

182- Bunun sebebi, elleriniz ile sunduklarınızın sebebidir. Yoksa Allah kullarına karşı asla yanlış yapan değildir.

183- Onlar (Yahudiler), "Allah bize, onu ateşin yiyeceği bir kurban getirene kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda söz aldı" dediler. De ki: "Benden önce elçiler apaçık deliller, ve o dediğinizi size getirdiği halde, eğer doğrulardan iseniz onları niçin öldürdünüz?".

184- Eğer seni yalanladılar ise, kesinlikle senden önce apaçık deliller ve hikmet dolu sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı.

185- Her nefis ölümü tadıcıdır. Kalkışın gününde karşılığınız size tam olarak ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilmişse, o artık kesinlikle kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcının geçimliğinden başka birşey değildir.

186- Mallarınız ve canlarınız ile mutlaka zorlu bir denemeye tabi tutulacak ve sizden önce kitap verilmiş olanlar ve  ortak koşanlardan, mutlaka çok eziyet (veren sözler) işiteceksiniz. Eğer direnerek mücadele eder ve korunursanız, işte bu yaptığınız işlerin kararlı olanındandır.

187- Allah bir zamanlar, kitap verilmiş olanlardan,  onu insanlara açıklayacak ve onu gizlemeyeceksiniz diye, kayıtlanmış sözleşme almıştı. Onlar, buna rağmen sözlerini arkalarına atmış onu az bir değere satmışlardı. O ne kötü bir alışverişti.

188- Hesap etmeyesin ki, getirdikleri(kötülükler) ile sevinen, yapmadıkları (iyilikler) ile övülmeyi sevenler, evet hesap etmeyesin ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Acı azap onlar içindir.

189- Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah her şeye güç yetiricidir.

190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, temiz akıl sahipleri için mutlaka deliller vardır.

191-192-193- 194-  Onlar, ayakta olduğu, oturduğu, ve yanı üstü yattığı halde (yani her durumda), Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki): "Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın. Sen her türlü eksik ve kusurdan uzaksın. Bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, sen kimi ateşe girdirirsen, artık kesinlikle sen onu rezil bir duruma düşürmüşündür. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur. Rabbimiz şüphesiz ki biz, "Rabbinize inanın" (diyerek) inanmaya davet eden bir davetçiyi işittik. Onun çağrısı üzerine inandık. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, yaptığımız kötü işleri bizden ört, bizim canımızı iyi ve erdemliler ile birlikte al.Rabbimiz, bize elçilerine (itaat karşılığı) vaat ettiğini ver. Kalkış gününde bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki sen vaadinden dönmezsin".

195- Rableri de onların dualarına şöyle cevap verdi: Şüphesiz ki ben, sizden erkekten veya kadından, çalışanın çalışmasını göz ardı etmem. (Çalışmasının karşılığını almakta) birbirinize göre bir farklılığınız yoktur. Onlar ki göç ettiler ve yurtlarından çıkarıldılar ve benim yolumda eziyete uğradılar, savaştılar ve öldürüldüler, yaptıkları kötülükleri onlardan mutlaka örtecek, Allah'ın katından bir sonuç olarak, altından nehirler akan cennetlere girdireceğim. Allah, sonucun güzeli O'nun  katında olandır.

196- 197- O inkarcıların şehirlerde dolaşması seni aldatmasın. Az bir faydalanmadır, sonrasında sığınakları cehennemdir. O ne kötü bir yataktır.

198- Ancak onlar ki Rablerinden korundular, onlar için Allah katından bir ikram olarak, orada ölüm görmemek üzere kalacakları, altlarından nehirler akan cennetler vardır. Allah'ın katında olan, iyi ve erdemliler için hayırlıdır.

199- Kitabın ehlinden öylesi vardır ki, Allah'a gönülden saygı besleyerek, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanır ve Allah'a karşı itaatkardırlar, Allah'ın ayetlerini  az bir değere satmazlar. İşte onlar için Rableri katından mükafatları vardır. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görücüdür.

200- Ey inananlar, arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için, direnerek mücadele edin, direnerek mücadele etmekte birbirinizle yarışın, (düşmana karşı) her an hazır vaziyette olun, Allah'tan korunun.