25 Şubat 2019 Pazartesi

NİSA SURESİ MEALİ

1- Ey insanlar, sizi bir tek nefisten* yaratan, ondan da eşini yaratan, ve o ikisinden (yeryüzüne) birçok erkekler ve kadınlar yayan, Rabbinizden korunun. O'nun adına birbirinizden istekte bulunduğunuz Allah'tan, ve yakınlık bağlarını koparmaktan (dolayı gelecek olan azaptan) korunun. Hiç şüphesiz ki Allah sizin üzerinizde gözcüdür.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre Adem ile başlamaktadır. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

2- Yetimlerin, (muhafaza etmekle yükümlü olduğunuz) mallarını (zamanı geldiğinde onlara geri) verin. (Onların sahip olduğu) Değerli olan (mallar)ı, (sizin sahip olduğunuz) değersiz olan (mallarınız) ile değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza katarak yemeyin. Şüphesiz ki bu büyük günahtır.

3- (Mallarını muhafaza etmek ile yükümlü olduğunuz kız) Yetimlerin haklarını (nikah çağına geldiklerinde onları nikahlayarak) adaletli bir şekilde koruyamamaktan endişe ederseniz, (onları nikahlamak yerine) size helal olan (yetim olmayan hür) kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Eğer (çok eşlilikte de eşler arasında) eşit davranamayacağınızdan endişe ederseniz (hür olan) bir eş, veya sağ ellerinizin sahip olduğu (savaş esiri cariye) kadını nikahlayın. Bu (şekilde yapılan bir evlilik), eşitlikten sapmamanıza daha yakındır.

4- (Nikahladığınız) kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle ondan size bir şey bağışlarlarsa, onu afiyetle iç huzuru ile yeyin.

5- Allah'ın sizi başına geçirdiği (yetimlere ait olan) mallarınızı, (o malı idare edemeyecek) yeteneksiz (yetim) lere vermeyin. (O malların geliri ile) onların rızkını ve giyimini karşılayın. Onlara güzel söz söyleyin.

6- Yetimleri nikah çağına ulaşıncaya kadar (mallarını idare edip edemeyecekleri konusunda)  denemeye tabi tutun. Eğer onlardan yana bir kabiliyet görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. Büyüyecekler diye o malları aceleyle aşırılıkla yemeyin. İhtiyaç sahibi olmayan iffetli davranarak (o malı yemekten) kaçınsın. Fakir olan ise güzel ve uygun bir biçimde yesin. Mallarını onlara teslim ettiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.

7- Anne baba ve yakınların geriye bıraktığında, erkekler için hisse vardır. Anne baba ve yakınların geriye bıraktığında kadınlar, için de hisse vardır. Az veya çok olsun bu uygulanması kesin hükümdür.

8- Hisse dağılımı esnasında, (kendilerine miras düşmeyen) yakınlar, yetimler ve çaresizler de hazır bulunuyorlarsa, onları da ondan yararlandırın. Onlara güzel söz söyleyin.

9- Arkalarında kendilerini koruyamayacak soy bıraktıkları takdirde (onların akıbetlerinden) endişe edenler, (kendilerine miras düşmeyen yakınlara, yetimlere, çaresizlere) haksızlık etmekten korksunlar. Allah'tan sakınsınlar, onlara doğru söz söylesinler.

10- Yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler, ancak ve ancak karınlarına ateş yiyorlar. Onlar yakında alevli ateşe dayanak olacaklar.

11- (Miras konusunda) Allah size çocuklarınız hakkında erkeğe iki kadın payı emrediyor. Eğer (ölenin erkek çocuğu olmaz) kadınlar ikinin üzerinde ise, bırakılan malın üçte ikisi onlarındır. Eğer (mirasçı) tek kadın ise, (mirasın) yarısı onundur. (Ölen kişinin) çocuğu varsa anne ve babası için her birine altıda bir vardır. Eğer (ölen kişinin) çocuğu yoksa ve ona anne babası mirasçı oluyorsa, annesine (mirastan) üçte bir vardır. Eğer (ölen kişinin) kardeşleri varsa, annesine (mirastan) altıda bir vardır. (Bu paylaşım ölen kişinin) yaptığı vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size menfaat bakımından daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. (Bunlar) Allah tarafından verilen uygulanması kesin hükümdür. Hiç şüphesiz ki Allah bilendir doğru hüküm verendir. (*)

(*) Ayette özellikle kadınlara mirastan verilmesi gereken paylara dikkat çekilmektedir. Ayetin nazil olduğu zaman ve mekan şartları göz önüne alındığında, kadınların mirastan pay alamıyor olması önemli bir ayrıntı olup, ayet ile kadınlara mirastan pay verilmesi gerektiği, kesin hükme bağlanmaktadır.

12- Eşlerinizin eğer çocukları yoksa, bıraktığının yarısı sizindir. Eğer onların çocukları varsa yaptığı vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri, yaptığınız vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra onlarındır. Eğer erkek veya kadına anne baba ve çocukları olmadığı halde varis olunuyor, onun da erkek veya kız kardeşi bulunuyor ise, onlardan her birine altıda bir pay vardır. Eğer kız ve erkek kardeşler birden fazla iseler, vasiyetten ve (ödenmesi gereken) borçtan sonra zarara uğratılmaksızın üçte birine ortak olurlar. Bunlar Allah'tan bir emirdir. Allah bilendir cezalandırmakta acele etmeyendir.

13- Bu hükümler Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu ölüm görmemek üzere kalacakları altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İşte bu büyük kurtuluştur.

14- Kim Allah'a ve elçisine isyan eder, onun sınırlarını aşarsa, onu ölüm görmemek üzere kalacağı ateşe girdirir. Hor ve hakir edici azap onadır.

15- Kadınlarınızdan (birbirleriyle) fuhuş yaptığı gerekçesi ile karşınıza gelenlerin suçunun sabit olması için, şahitlik yapacak dört kişi getirin. Eğer bunlar (kadınlar aleyhinde) şahitlik ederlerse, o kadınları ölene, veya  Allah onlara tevbe yolu açarak ıslah oluncaya kadar  evlerde toplumdan uzak halde tutun.

16- İçinizden (birbiriyle) fuhuş yapan iki erkeğin ikisine de, bu çirkin fiili terk etmeleri için gerekli olan sert önlemleri alın. Eğer itaatle dönerler ve durumlarını düzeltirlerse o ikisine uyguladığınız sert önlemlerden vazgeçin. Hiç şüphesiz ki Allah (cezalandırmaktan) dönendir bağışlayandır.

17- Allah'ın (cezalandırmamayı) üzerine aldığı dönüş, ancak ve ancak o kimseler içindir ki, bilmeden bir kötülük (livata) yapıp, ölüm anı gelmeden önce(*)  (itaatle) dönerler. İşte Allah'ın, (cezalandırmaktan)döneceği kimseler bunlardır. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

(*) Ayet içinde geçen garibin kelimesine, "ölüm anı gelmeden önce" anlamı verme sebebimiz, ayetin 18. ayet ile olan bağını koparmamak içindir.

18- Kötü işleri (livata) yapan bir yaşam sürerek ölüm anı geldiğinde "Ben şimdi döndüm" diyen kimselerin, inkarcı olarak ölenlerin dönüşü de (kabul) değildir. Onlara acı veren azap hazırladık.

19- Ey inananlar, kadınları miras olarak zorla almanız size helal değildir. Onlara verdiğinizin bir kısmını geri almak için, apaçık bir hayasızlık işlemedikleri müddetçe onlara baskı da yapmayın. Onlarla iyi ve güzel ve uygun bir şekilde geçinin. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, sizin hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, çokça hayır kılmış olabilir.

20- Eğer bir eşi bırakıp yerine başka bir eş almak isterseniz, bırakacağınız eşinize kantar kantar (mehir) vermiş olsanız bile, ondan hiçbir şey almayın. Verdiğinizi iftira atarak ve apaçık bir günah yüklenmiş olarak mı alacaksınız?.

21- Verdiğinizi nasıl geri alırsınız?, birbiriniz ile cinsel ilişki kurdunuz, onlar sizden (haklarını gözetme hususunda) kesin söz almışlardı.

22- Kadınlardan, babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. Ancak geçmişte yapılanlar hariçtir (sorumluluk yoktur). Şüphesiz ki o  hayasızlık, iğrenç ve kötü bir yoldur.

23- Sizlere analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek  kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz(halen sizin ile nikahlı olan) kadınlarınızın anneleri, kendileri ile cinsel birliktelik kurmuş olduğunuz kadınlarınızın sizin himayenizde bulunan üvey kızlarınız (ile nikahlanmak) haram kılındı. Eğer anneleri ile cinsel birliktelik kurmamışsanız (onları nikahlamakta) size bir günah yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri, iki kız kardeşi de (aynı anda nikah altında) birlikte bulundurmak ta (size haram kılındı). Ancak geçmişte yapılanlar hariçtir (sorumluluk yoktur). Hiç şüphesiz ki Allah bağışlayandır merhamet edendir.

24- Kadınlardan sağ ellerinizin altında bulunan (savaş esiri olarak alınmış kadın)lar hariç, evli olanlar ile de (nikahlanmanız haram kılındı). (Bunlar) Allah'ın sizin üzerinize yazdığı hükmüdür. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli ve zinadan kaçınanlar olmanız şartıyla mallarınız ile (onların nikah bedellerini vererek nikahlanmak) istemeniz size helal kılındı. (Size helal kılınan) bu kadınların hangilerinden faydalandıysanız onlara belirlediğiniz nikah bedellerini verin. Nikah bedelinin belirlenmesinden sonra karşılıklı rıza ile kararlaştırdığınız (erkeğin bedeli arttırması veya kadının bedelin bir kısmından bağışlaması) miktarda size bir günah yoktur. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

25- Sizden, hür mü'min kadınlarla maddi imkansızlıklar sebebiyle nikahlanamayanlar, sağ ellerinizin altında bulunan mü'min cariyelerinizi nikahlasın. Allah sizin imanınızı çok iyi bilmektedir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse iffetli, zinadan kaçınan ve gizli dost tutmamış olmaları şartıyla, onları velilerinin izni ile nikah bedellerini güzel ve uygun bir ölçüde vererek nikahlayın. Evlendikleri zaman eğer zina suçu ile gelecek olurlarsa, onların cezası hür mü'min kadınlara verilen cezanın yarısıdır. Bu (cariye ile evlenme izni) sizden günaha düşme korkusu duyan içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

26- Allah size (helal ve haramı) açıklamayı, (aynı hükümler ile muhatap olan) sizden öncekilerin yoluna iletmeyi, ve size (ceza vermekten) dönmeyi istiyor. Allah bilendir hükmünde isabet edendir.

27- Allah size (ceza vermekten) dönmeyi istiyor. Düşkünlüklerine uyanlar ise, sizin doğru yoldan tamamen sapmanızı istiyor.

28- Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek istiyor. İnsan zayıf yaratılmıştır. 

29- Ey inananlar, mallarınızı aranızda doğru olmayan yollarla değil, karşılıklı rızaya dayanan ticaret ile yeyin. Birbirinizi de(meşru bir sebep olmadan) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı merhametlidir.

30- Kim düşmanlık ve haksızlıkla böyle yaparsa, yakında biz onu ateşe dayanak yapacağız. Bunu yapmak ise Allah'a  kolaydır. 

31- Yasaklandığınız büyük günahlardan uzak durursanız, kötü işlerinizi örter ve sizi değerli bir yere girdiririz.

32- Allah'ın sizi kiminizi kiminizden üstün kıldığı şeylere tamah etmeyin. Erkekler için kazandıklarından bir hisse, kadınlar için de kazandıklarından bir hisse vardır. Allah'ın lütfundan isteyin. Hiç şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.

33- Anne baba ve yakınların bıraktığından, hak sahipleri tayin ettik. (Hukuken mirasçı olmaya hakkı olmadığı halde)yemin ile sözleşme yaptığınız (mirastan hisse verilmesi sözü verilen) kimselere de hisselerini verin. Hiç şüphesiz ki Allah her şeye şahittir.

34- Erkekler, Allah'ın kiminizi kiminizden üstün kılmış olmasından, ve (ailesinin geçimini temin için) mallarından harcama yapmalarından dolayı, kadınlar üzerinde koruyucu, gözetici ve yöneticidir. (Aile birliğini ve toplumu) bozucu olmayan kadınlar, itaatten ayrılmayan, Allah'ın ( kendi haklarını) korumasına mukabil görünmeyeni (avret mahallerini) koruyan kadınlardır. Aile birliğini zedeleyecek aykırı davranışlarda bulunmasından endişe ettiğiniz kadınlara (bu tür davranışları terk etmesi konusunda) öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın, (bunlara rağmen hala aykırı davranışlara devam edecek olurlarsa) onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlara karşı bu tedbirleri uygulamaya devam etmeyin. Hiç şüphesiz ki Allah yücedir  büyüktür.

35- Eğer karı kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkek tarafından doğru hüküm veren bir kişiyi, kadın tarafından da doğru hüküm veren bir kişiyi (karı kocanın arasını düzeltmeleri için) tayin edin. Tayin edilen bu iki kişi, eğer karı koca arasının düzelmesini isterlerse, Allah karı kocanın arasını uzlaştırır. Hiç şüphesiz ki Allah bilendir haberdar olandır.

36- Allah'a kulluk edin, hiçbir şeyi ona ortak olarak koşmayın. Anne babaya, yakınlara, yetimlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalana, sağ ellerinizin altında olanlara iyilik edin. Hiç şüphesiz ki Allah kendini beğenmiş övüneni sevmez.

37- Onlar ki cimrilik ederler, insanlara da cimri olmayı telkin ederler, Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiklerini gizlerler. İnkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladık.

38- Onlar mallarını insanlara gösteriş olsun diye sarfederler. Allah'a ve  ahiretin gününe inanmazlar. Şeytan her kime arkadaş olmuş ise, o ne kötü bir arkadaştır.

39- Ne olurdu onlar, Allah'a ve ahiretin gününe inanmış, ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiklerinden (gösteriş yapmak yerine) hayır yolunda infak etmiş olsalardı?. Allah onların yaptıklarını bilendir.

40- Hiç şüphesiz ki Allah zerre kadar yanlış yapmaz. Eğer bir iyilik olursa onu kat kat artırır, ve kendi katından büyük mükafat verir.

41- Her topluluğa bir şahit getirdiğimiz, seni de şunların üzerine şahit getirdiğimiz zaman halleri nasıl olacak?.

42- O gün inkarcılar ve elçiye isyan edenler, yerle bir olmayı temenni edecekler, hiçbir haberi de Allah'tan gizleyemeyecekler.

43- Ey inananlar, sarhoş iken söylediğinizi bilene,  cünüp iken yolculuk haliniz müstesna olmak üzere, yıkanıncaya kadar, namaza yaklaşmayın. Eğer hasta, sefer halinde, veya biriniz tuvaletten gelmiş, veya kadınlar ile cinsel ilişkide bulunmuş, fakat su bulamadıysanız, temiz toprağa yönelip yüzlerinize ve ellerinize sürün. Hiç şüphesiz ki Allah affedendir bağışlayandır.

44- Kendilerine kitaptan bir pay verilen (Yahudi) leri görmedin mi?, (doğru yolu bedel olarak vererek) yanlış yolu satın alıyorlar, ve sizin de doğru yoldan, yanlış yola sapmanızı istiyorlar.

45- Allah düşmanlarınızı çok iyi bilmektedir. (Onlara karşı) sahip çıkan koruyucu olarak size Allah yeter, yardım edici olarak da size Allah  yeter.

46- Yahudilerden bir kısmı, kelimeleri olması gereken anlamlarından, işlerine gelen anlamlara çeviriyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dine dil uzatarak, "işittik ve isyan ettik, (bu isyanımızı) işit işitemez olasıca" ve "raina" diyorlar. Eğer onlar, "işittik ve itaat ettik, (bu itaatimizi) işit, ve bizi gözet" demiş olsalardı, onlar için daha hayırlı ve sağlam bir davranış olurdu. Ancak Allah onları inkarları yüzünden imandan uzaklaştırmıştır, bundan dolayı pek azı inanır.

47- Ey kitap verilmiş (Yahudi)ler, bir takım yüzleri silip enselerine çevirmezden*, veya onları Cumartesi yasaklarını çiğneyenleri lanetlediğimiz gibi lanetlemezden önce, beraberinizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın (helak) emri (her zaman) yerine gelmiştir. 

(*) Doğru yolu bir daha bulamayacak bir şekilde saptırmazdan, türlü türlü mahrumiyet ve zilletlere uğratmazdan önce. (Kurtubi)

48- Hiç şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını (hesap gününde) bağışlamaz. Bundan aşağı olan (günahlar)ı dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa ona iftira ederek büyük bir günah kazanmış olur.

49- Kendilerini temize çıkaran (Yahudi ve Hristiyan)ları görmedin mi?. Oysa Allah dilediğini temize çıkarır. Onlar (hesap gününde) hurma çekirdeği lifi kadar olsa dahi haksızlığa uğratılmazlar.

50- Bak (kendilerini temize çıkarmak sureti ile) Allah üzerine  nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.

51- 52- Kendilerine, (yaşamlarını tanzim etmeleri için) kitaptan bir hisse verilmiş olan (Yahudi)leri görmedin mi?, Put ve Tağut'a* inanıyorlar da, o inkarcılar için "Bunlar inananlardan daha doğru yoldadır" diyorlar. İşte bunlar Allah'ın imandan uzaklaştırdığı kimselerdir. Allah'ın imandan uzaklaştırdığı kimse için bir yardımcı bulamazsın.

*Allah'ın yetki alanını ihlal ederek o yetkiyi kendisinde gören

53- Yoksa onların yetki ve tasarruf hakkından bir payları mı var?. Yetki ve tasarruf ellerine geçtiklerinde bunlar insanlara bir zırnık dahi vermezler.

54- Yoksa onlar Allah'ın kendi lütfundan insanlara verdiklerini çekemiyorlar mı?. Oysa biz İbrahim ailesine kitap ve doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği verdik. Onlara büyük güç ve yönetim hakkı verdik.

55- Onlardan (Yahudiler) ona (İbrahim'e) inanan da var, onun yolundan dönen de var. Onlara cehennemin alevli ateşi yeter.

56- Ayetlerimize karşı inkarcı olanları, yakında ateşe yaslandıracağız. Derileri her ne zaman pişip yandığında, azabı tatsınlar diye yanan derilerini başka derilerle değiştireceğiz. Hiç şüphesiz ki Allah, kendisine karşı galip gelinemeyendir doğru hüküm verendir.
 
57- İnanan ve bozuculuğa mani olmaya yönelik filler işleyenleri ebedi olarak ölüm görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetlere girdireceğiz. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları koyu gölgeye girdireceğiz.

58- Hiç şüphesiz ki, Allah size emanetleri ehline teslim etmenizi, insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hüküm vermenizi emrediyor. Hiç şüphesiz ki, Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Hiç şüphesiz ki Allah işitendir görendir.

59-  Ey inananlar, Allah'a itaat edin, elçiye ve sizden olan yöneticiye itaat edin. Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, eğer Allah'a ve ahiretin gününe inanıyorsanız onun çözümünü Allah'a ve elçisine götürün. Böyle yapmanız hayırlı ve sonucu bakımından daha güzeldir.

60- Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını iddia etmekte olanları görmedin mi?.  Onlar,  aralarında Tağut'un* hüküm vermesini istiyorlar. Halbuki onu inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan onları derin sapkınlıkla saptırmak istiyor.

 *Allah'ın yetki alanını ihlal ederek o yetkiyi kendisinde gören.

61- Onlara, "(Aranızda hüküm vermesi için)Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin denildiği zaman, o iki yüzlülerin senden büsbütün uzaklaşıyor olduğunu gördün.

62- Kendi elleri ile sundukları yüzünden musibete uğradıkları zaman halleri nasıl olacak?. (İşte böyle olacak) "Biz iyilik ve ara bulmaktan başka  bir şey istemedik" diye Allah'a yemin ederek sana geldiler.

63- İşte onlar, kalplerinde olanı Allah'ın bildiği kimselerdir. Onları (şimdilik) cezalandırmaktan vazgeç, onlara öğüt ver, onlara ulaşmayı kolaylaştıracak söz söyle.

64- Hiç bir elçiyi Allah'ın izni ile itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Onlar kendilerine yanlış yaptıklarında, sana gelip Allah'tan bağışlanma isteselerdi, elçi de onlar için bağışlanma isteseydi, Allah'ı (cezalandırmaktan) dönen  ve bağışlayan olarak bulacaklardı.

65- Hayırr Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem olarak tayin etmedikçe, sonra senin kararına içlerinde hiç bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle uymadıkça inanmış olmazlar.

66- Şayet onlara canlarınızı (yolumuzda) feda edin, yurtlarınızdan (savaşmak için) çıkın diye yazmış olsaydık  (farziyet yükleseydik), bu emrimizi az bir kısmından başkası yerine getirmezdi. Eğer onlar verilen öğüdü yerine getirselerdi, haklarında daha hayırlı ve sağlam bir hareket olurdu.

67- Ve o zaman biz de onlara katımızdan büyük mükafat verirdik.

68- Ve onları dosdoğru bir yola kılavuzluk ederdik.

69- Kim Allah'a ve elçiye itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendisine nimet verdiği nebiler, doğrulayanlar, gerçeğe yaşamları ile örnek olanlar, bozuculuğu önleyenler ile beraber (aynı akıbeti paylaşacaklar)dır. Onlar ne güzel arkadaştır.

70- Bu, Allah'tan bir lütuftur. Bilen olarak Allah yeter.

71- Ey inananlar, (düşmanınızdan) korunma tedbirinizi alın. Küçük birlikler halinde veya toplu halde savaşa çıkın.

72- İçinizden geri kalanlar vardır. Başınıza (kötü bir) şey isabet ettiğinde "Allah bana lütfetti de (iyi ki) onlarla beraber değildim" dedi.

73- Ama size Allah'tan bir lütuf isabet ettiğinde ise, sizin ile onun arasında sanki sevgi bağı yokmuş gibi  kesinlikle " keşke onlarla beraber olaydım da büyük başarıyı bende elde etmiş olsaydım"  der.

74- O halde dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah'ın yolunda savaşsın. Kim Allah'ın yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında büyük mükafat vereceğiz.

75- Size ne oluyor ki; Allah'ın yolunda ve, "Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize sahip çıkacak koruyacak olan birini tayin et, katından bize yardım edici birini tayin et"  diyen, erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan (oluşan) zayıf bırakılmışların yolunda savaşmıyorsunuz?.

76- İnananlar Allah'ın yolunda savaşırlar. İnkar edenler ise Tağut'un* yolunda savaşırlar. Öyleyse siz şeytanın sahip çıkan koruyucuları savaşın. Şüphesiz ki şeytanın tuzağı zayıftır.

*Allah'a ait yetki alanını ihlal ederek  o yetkiyi kendisinde gören.

77- Kendilerine "(şimdilik) Savaştan ellerinizi çekin, üzerinize yüklenen her türlü kulluk görevini ayakta tutun, maddi ve manevi arınmayı yerine getirin" denilmiş olan kimseleri görmedin mi?. Ne zaman ki üzerlerine savaş (farz olarak) yazıldı, onlardan bir grup, insanlardan Allah'ın korkusu gibi hatta daha şiddetli bir korku duyarak "Rabbimiz niye savaşı üzerimize (farz olarak) yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değilmiydin" dediler. De ki: "Dünyanın faydası azdır, ahiret ise korunan kimse için hayırlıdır. Siz kıl kadar haksızlığa uğratılmasınız".

78- Her nerede olursanız ölüm size ulaşır, velev ki sağlam kalelerde olsanız bile. Eğer onlara bir iyilik isabet etmiş olsa, "bu Allah katındandır" derler. Eğer onlara bir kötülük isabet etmiş olsa, "bu senin yüzündendir" derler. De ki: " hepsi Allah katındandır".  Şunlara ne oluyor ki söz anlamaya yanaşmıyorlar?.

79- İyilikten sana değen Allah'tandır, kötülükten sana değen ise kendindendir. Seni insanlara elçi olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.

80- Kim elçiye itaat ederse, Allah'a itaat etmiştir. Kim yüz çevirirse, biz seni onların başına gözcü göndermedik.

81- (Senin yüzüne karşı) "itaat" diyorlar. Senin yanından ayrıldıklarında ise onlardan bir grup geceleri, sana söylediklerinin tersine planlar kurdu. Allah onların geceleri kurmakta oldukları planları kaydediyor. Onlar (ı cezalandırmaktan) dan (şimdilik) vaz geç, Allah'a güven, güvenilen olarak Allah yeter.

82- Onlar Kur'an'ı hiç derinlemesine düşünmüyorlar mı?. Şayet o Allah'tan başkasının katından olmuş olsa idi, kesinlikle onda pek çok tutarsızlık bulurlardı.

83- Onlara güven veya korkudan bir haber geldiği zaman onu hemen yaydılar. Eğer onu (yaymadan önce) elçiye veya içlerinden üst yetkililere götürmüş olsalardı, onlardan haberlerden doğru sonuç çıkarabilenler onu mutlaka bilirlerdi. Eğer Allah'ın sizin üzerinize lütfu ve rahmeti olsaydı pek azınız hariç şeytana uymuştunuz.

84- O halde sen Allah'ın yolunda savaş. Kendinden başkasından sorumlu tutulmazsın. İnananları da (savaşa) teşvik et. Allah'ın inkarcıların şiddetini bu şekilde kırması umulur. Allah, şiddeti en ağır ibretlik cezası da en ağır olandır.

85- Kim güzel bir işe öncülük ederse, ona bu öncülükten dolayı bir hisse vardır. Kim kötü bir işe öncülük ederse, ona da bu öncülükten dolayı günah yükü vardır. Allah her şeyin karşılığını verendir.

86- Bir selamla selamlandığınız zaman, ondan daha güzeli ile veya aynısıyla selam verin. Şüphesiz ki Allah her şeyin hesabını görücüdür.

87- Allah, ondan başka (yarattıkları üzerinde yetki ve tasarruf sahibi) ilah yoktur. Sizi mutlaka kalkış gününe toplayacaktır bunda şüphe yoktur. Sözü Allah'tan daha doğru olan kimdir?.

88- Size ne oluyor ki iki yüzlüler hakkında (farklı düşünen) iki gruba ayrıldınız?. Oysa Allah onları kazandıkları yüzünden gerisin geri (küfre) döndürmüştür. Allah'ın saptırdığını siz mi doğru yola iletmek istiyorsunuz?. Allah kimi saptırırsa ona asla bir yol bulamazsın.

89- Kendileri inkarcı oldukları gibi, sizin de inkarcı olup onlarla bir olmanızı istediler. Allah'ın yolunda hicret etmedikleri sürece, onlardan sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Eğer (hicretten) yüz çevirecek olurlarsa onları  bulduğunuz yerde tutun ve öldürün. Onlardan ne bir koruyucu destekçi ve ne de bir yardımcı edinmeyin.

90- Ancak sizinle onlar arasında kesin sözleşme bulunan bir topluluğa sığınanlar, veya sizinle veya kendi toplulukları ile savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelenler hariç. Eğer Allah dileseydi onları size musallat ederek sizinle savaşırlardı. Eğer sizden uzak durarak savaşmazlar ve barış teklif ederlerse, artık Allah onların aleyhine size bir yol bırakmamıştır.

91- Diğer bir kısmını da, hem sizden hem de kendi topluluklarından güvende olmak istiyor olarak bulacaksın. Her ne zaman fitneye geri döndürülmek istenseler ona hemen balıklama dalarlar. Eğer sizden uzak durmaz, barış teklif etmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları  bulduğunuz  yerde yakalayın ve öldürün. İşte onlara karşı size açık yetki verdik.

92- Bir inananın başka bir inananı, hata ile olması dışında öldürmesi asla olamaz. Kim bir inananı hata ile öldürdü ise bir inanan köleyi serbest bırakması ve (öldürdüğü kişinin) ailesine bağışlamaları hariç diyet ödemelidir. Eğer (hata ile öldürülen) inanan olmakla birlikte, size düşman bir topluluktan ise, inanan bir köleyi serbest bırakmalıdır. Eğer (hata ile öldürülen) sizinle onlar arasında kesin sözleşme bulunan bir topluluktan ise, ailesine diyet ödemeli ve inanan bir köleyi serbest bırakmalıdır. Bunu bulamayan ise, Allah'tan bir dönüş olarak arka arkaya iki oruç tutmalıdır. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

93- Kim bir inananı kasten öldürürse onun (ahiretteki) karşılığı ölüm yüzü görmemek üzere cehennemde kalmasıdır. Allah ona gazap ve lanet etmiştir, ona büyük azap hazırlamıştır. 

94- Ey inananlar, Allah'ın yolunda (savaşa) çıktığınızda (karşı karşıya geldiğiniz durumu) iyi araştırın. Size selam verene dünya hayatının geçici menfaatini arayarak "Sen inanan değilsin" demeyin. Allah'ın katında çok ganimet vardır. Siz de önceden öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyi araştırın. Hiç şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

95- İnananlardan, geçerli mazereti olmadığı halde (savaşa çıkmayıp) oturanlar ile, Allah'ın yolunda malları ve canları ile çaba gösterenler, bir değildir. Allah, malları ve canları ile çaba gösterenleri oturanlara karşı derece bakımından üstün kılmıştır. Her iki gruba da güzellik vaat etmiş olsa da, çaba gösterenlere oturanlara göre büyük mükafat vardır. 

96- Kendisinden dereceler bağışlama ve rahmet vardır. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

97- Şüphesiz ki melekler, kendilerine karşı yanlış yapanların canlarını aldıklarında onlara " Durumunuz neydi?" dediler. (Onlar) "Biz yeryüzünde güçten düşürülmüşlerdendik" dediler. (Melekler) "Allah'ın arzı geniş değil miydi? orada hicret etseydiniz ya" dediler. İşte onların barınakları cehennemdir. Orası ne kötü varış yeridir.

98- Ancak erkekler, kadınlar, çocuklardan (hicret etmeye) güçleri yetmeyen ve yol bulamayanlar hariç.

99- İşte onlar, Allah'ın onlardan affetmesi (vaz geçmesi) umulur. Allah affedendir bağışlayandır.

100- Kim Allah'ın yolunda hicret ederse, gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim evinden Allah'a ve elçisine hicret için çıkar da sonra ona ölüm ulaştıysa, onun karşılığı Allah'a düşmüştür. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

101- Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, inkarcıların size karşı bir kötüye düşürmesinden korkarsanız, namazdan kısaltma yapmanızda bir günah yoktur. Şüphesiz inkarcılar sizin için apaçık düşmandır. 

102- Sen onların içlerinde olduğun ve onlara namaz (kıldırmak) için kalktığın zaman, onlardan bir grup seninle beraber kalksın ve silahlarını alsınlar. Secde ettikleri zaman (diğer grup) arkanızda olsunlar. Sonra namazı kılmamış olan diğer grup gelerek seninle beraber namazı kılsınlar, tebbirlerini ve silahlarını alsınlar. İnkarcılar istedi ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan habersiz olasınız da üzerinize aniden saldırsınlar. Eğer yağmurdan bir sıkıntı veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah inkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladı.

103- Namazı bitirdiğiniz zaman Allah'ı, oturmuş, ayakta ve yanlarınız üstü yatar vaziyette olduğunuz halde (yani savaşırken bile her durumda) hatırlayın. Güvene kavuştuğunuzda namazı tam kılın. Şüphesiz namaz inananlar üzerine vakitli yazılmıştır.

104- (Düşmanınız olan) o topluluğu arayıp takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, şüphesiz ki onlar da sizin gibi acı duyuyorlar. Siz Allah'tan, onların ummadıkları (ahiret nimetleri) nı umuyorsunuz. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

105- Şüphesiz ki sana kitabı, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hüküm vermen için doğruları içeren bilgi olarak indirdik. Hainler (i savunmak) için çekişen olma.

106- Allah'tan bağışlama iste. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

107- Kendilerine hainlik edenlerden yana savunuculuk yapma. Allah hainliği yol edinen günahkarı sevmez.

108- İnsanlardan gizleyebilirler de Allah'tan gizleyemezler. O, razı olmadığı konuşmayı geceleri planlarlarken onlarla beraberdi. Allah onların yapmakta olduklarını kuşatmıştır.

109- Hadi siz dünya hayatında onlardan yana savunuculuk yaptınız, ya kalkış gününde Allah'a karşı kim onlardan yana savunuculuk yapacak ya da kim onların güvenileni olacak?.

110- Kim bir kötülük veya kendisine karşı yanlış yapar da sonra Allah'tan bağışlama dilerse, Allah'ı bağışlayan merhamet eden olarak bulur.

111- Kim bir günah kazanır ise, onu ancak kendisi için kazanır. Allah bilendir doğru hüküm verendir.

112- Kim bir kusur ya da günah kazanır, sonra onu bir başkasının üzerine atarsa, kesinlikle bir iftira ve apaçık günah yüklenmiştir.

113- Allah'ın senin üzerindeki merhameti olmasaydı, onlardan bir grup kesinlikle seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar birbirlerinden başkasını saptıramazlar. Sana hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah sana kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetini bahşetmiş, bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki lütfu büyüktür.

114- Onların gizli konuşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadakayı veya iyiliği veya insanlar arasını düzeltmeyi konuşan hariç. Kim bunu Allah'ın rızasını aramak için yaparsa, biz ona yakında büyük mükafat vereceğiz.

115- Kim kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra, elçiye muhalefet eder, inananların yolundan başka bir yola uyarsa, onu yüzünü döndüğü yere çevirir, (sonunda) cehennem (ateşin)e dayanak yaparız. Orası ne kötü varış yeridir.

116- Şüphesiz ki Allah ona ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun aşağısında olanı dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa derin sapkınlıkla sapmıştır.

117- Onlar, Allah'ın aşağısından olan, hiç bir güce sahip olmayandan başkasına dua etmiyorlar. Onlar azgın şeytan'dan başkasına dua etmiyorlar.

118- 119- Allah ona lanet etmiştir.  O da (buna karşılık) "Kesinlikle kullarından belirli bir kısmını kendi tarafıma alacağım, onları kesinlikle saptıracağım, boş hayallere kapılmalarını sağlayacağım, onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim şeytan'ı Allah'ın aşağısından sahip çıkan koruyucu edinirse apaçık zarara uğramıştır.

120- Onlara vaadde bulunuyor, boş hayallere kapılmalarını sağlıyor. Şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmiyor.

121- İşte onların barınakları cehennemdir. Ondan kaçacak yer de bulamayacaklar. 

122- İnanan ve bozuculuğa mani olmaya yönelik fiiller işleyenleri ebedi olarak orada ölüm görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetlere girdireceğiz. Bu Allah'ın gerçek vaadidir. Sözce Allah'tan daha doğru kim vardır?.

123- (Bu vaad) ne sizin hayallarinize, ne de kitabın (Tevrat ve İncil) ehlinin hayallerine göre değildir. Kim bir kötülük yaparsa onunla karşılıklandırılır. Kendisine Allah'ın aşağısından ne sahip çıkan koruyucu ne de yardım edici bulamaz.

 124- Erkek veya kadından her kim bozuculuğu önlemeye yönelik fiiller işlerse, onlar cennete gireceklerdir. Onlara zerre kadar yanlışlık yapılmaz.

125- O kimseden din bakımından daha güzel olan kimdir?, ki o küfür ve şirkten arınmış olarak benliğini Allah'a teslim etti ve bozulmamış fıtrat sahibi olarak İbrahim'in inancına uydu. Allah İbrahim'i dost edindi.

126- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Allah her şeyi kuşatmıştır.

127- Senden kadınlar hakkında açıklama istiyorlar. De ki : Onlar hakkındaki açıklamayı Allah  yapıyor. Kendileri için yazılmış (miras haklarını) vermeyip nikahlamak istediğiniz kadınların yetimleri, çocuklardan güçsüzler ve yetimlere adaleti ayakta tutmanız hakkında size kitapta okunan (ayetler) var. Hayırdan ne işlerseniz Allah onu bilendir.

128- Eğer bir kadın, kocasının aile birliğini zedeleyecek aykırı davranışlarından veya kendisine yüz çevirmesinden korkacak olursa, karı ve kocanın aralarındaki anlaşmazlıkları çözmeye çalışmalarında her ikisine de günah yoktur. Anlaşmazlıkları çözmeye çalışmak hayırlıdır. Nefisler bencilliğe meyyal kılınmıştır. İyilik eder ve korunursanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

129- Kadınlar arasında eşitlik sağlamaya ne kadar istekli olursanız olun, buna asla güç yetiremezsiniz. Bütün ilginizi bir kadına verip diğerini askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer (aralarındaki)  bozulmayı önler ve korunursanız şüphesiz Allah bağışlayandır merhamet edendir.

130- Eğer ayrılacak olurlarsa Allah her birine geniş lütfundan vererek ihtiyaçtan beri kılar. Şüphesiz Allah lütfu geniş olandır doğru hüküm verendir.

131- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Sizden önce kitap verilmiş olanlara da, size de "Allah'tan korunun" diye tembihledik. Eğer inkar ederseniz şüphesiz ki göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah ihtiyaç sahibi olmayandır övgüye layık olandır.

132- Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Güvenilen olarak Allah yeter.

133- Dilerse sizi ortadan kaldırır da yerinize başkalarını getirir ey insanlar. Allah her şeye gücü yetendir.

134- Kim dünyanın karşılığını isterse, dünyanın ve ahiretin karşılığı Allah'ın katındadır. Allah işitendir görendir.

135- Ey inananlar, Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun, velev ki kendiniz, anne babanız ve yakınlar aleyhine dahi olsa. Zengin de fakir de olsa, Allah her ikisine de daha yakındır. Keyfi arzunuza uymayın (dillerinizi) eğip büker veya (şahitlikten) yüz çevirirseniz şüphesiz ki Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

136- Ey inananlar, Allah'a, elçisine, ve elçisine indirdiği kitaba, önceki indirdiği kitaba inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını ve ahiretin gününü inkar ederse, derin sapkınlıkla sapmıştır.

137- Onlar ki inandılar sonra inkar ettiler, sonra inandılar sonra (yine) inkar ettiler, sonra da inkarlarını artırdılar. Allah onları ne bağışlacak, ne de doğru yola iletecek değildir.

138- İki yüzlülere müjdele, onlara acı veren azap vardır.

139- Onlar ki inananların berisinden inkarcıları sahip çıkan koruyucu ediniyorlar. Yoksa gücü onların yanında mı arıyorlar?,. Şüphesiz bütün güç Allah'ındır.

140- O, size Kitap'ta şunu indirmiştir: Allah'ın ayetlerini, onlar inkar ediliyor ve onlarla alay ediliyor olarak işittiğiniz zaman, artık o alay edenlerle, onlar başka bir söze dalıncaya kadar beraber oturmayın. Oturduğunuz  takdirde siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz ki Allah iki yüzlüleri ve inkarcıları hep birlikte cehennemde toplayacaktır.

141- Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir zafer vaki olduğunda, "Biz sizinle beraber değilmiydik?" dediler. Eğer inkarcılar için bir pay vaki olduğunda ise, "Size karşı galebe çalabilecek gücümüz olduğu halde inananlardan korumadık mı?" dediler. Allah, kalkış gününde aranızda hükmedecektir. Allah inkarcılara, inananlara karşı bir yol açmayacaktır.

142- Şüphesiz iki yüzlüler (güya) Allah'ı aldatıyorlar, O da onların cezasını vermektedir. Namaza kalktıklarında üşene üşene kalkmaktadırlar, insanlara karşı gösteriş yaparlar, Allah'ı da çok az hatıra getirirler.

143- Onlar (İnananlar ve inkarcılar) arasında yalpalayıp dururlar. Ne onlara, ne de onlara karşı  net bir duruş sergilemezler. Allah kimi saptırırsa ona asla bir yol bulamazsın.

144- Ey inananlar, inkarcıları inananların berisinden sahip çıkan koruyucular edinmeyin. Allah'a sizin aleyhinize apaçık bir kanıt vermek mi istiyorsunuz?.

145- Şüphesiz iki yüzlüler ateşten en aşağıdaki tabakadadır. Onlar için bir yardım edici asla bulamazsın.

146- (İtaatle geri) Döndükleri, bozuculuğu terk ettikleri, Allah'a sarıldıkları, dinlerini Allah'a has kıldıkları takdirde hariç. İşte onlar inananlarla beraberdir. Allah inananlara yakında büyük mükafat verecektir.

147- Şükrettiğiniz ve inandığınız takdirde Allah size azap edip te ne yapsın?. Allah şükrün karşılığını verendir bilendir.

148- Allah, sözün kötü olanını açıkça söylenmesini sevmez. Kendisine yanlış yapılmış olan birisinin bu yanlışı açıkça söylemesi hariç.

149- Bir iyiliği açığa vurur veya onu gizlerseniz veya size yapılan kötülüğü affederseniz şüphesiz Allah affedendir güçlüdür.

150- Onlar ki, Allah'ı ve elçilerini inkar ediyorlar, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak istiyorlar, bazısına inanırız bazısını da inkar ederiz diyerek, bu ikisi arasında bir yol tutmak istiyorlar.

151- İşte bunlar, gerçek inkarcılar bunlardır.  İnkarcılar için hor ve hakir edici azap hazırladık.

152- Onlar ki, Allah'a ve elçilerine inandılar, onlardan hiç birisinin arasını ayırmadılar. Onlara mükafatları yakında verilecektir. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

153- Kitabın ehli senden üzerlerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Bundan daha büyüğünü Musa'dan istemişler, "Bize Allah'ı açıkça göster" demişlerdi. Bu yanlışı yapmalarından ötürü onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Buna rağmen bu suçlarını cezalandırmaktan vaz geçtik, ve Musa'ya apaçık yetki verdik. 

154- Tur'u üzerlerine kaldırarak kesin sözleşme yaptık. Onlara, " (şehrin) kapı(sın)dan  kibir ve gurur göstermeden Allah'a teslim olmuş olarak girin, cumartesi hakkında aşırılık yapmayındedik. Onlardan ağır kesin söz aldık. 

155- Kesin sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri haksız yere öldürmeleri, "Kalplerimiz senin bizi çağırdığın şeye karşı muhafazalıdırdemeleri nedeniyle -ki hayır öyle değil, Allah onların (kalpleri) üzerine damga vurmuştur- (onları lanetlemiştir). Azı dışında inanmazlar. 

156- Bir de inkarları ve Meryem'e büyük iftira demeleri...

157- "Allah'ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri (yüzünden onları lanetlemiştir). Oysa onu öldüremediler de asamadılar da, ancak (öldürdükleri) onlara (İsa'ya) benzetildi. Bu hususta ihtilaf edenler, ondan yana şüphe içindedirler. Onlar için bu hususta zanna uymak dışında bilgi yoktur. Kesin olarak onu öldürmediler.

158- Hayır, Allah onu kendisine yükseltti. Allah kendisine karşı galip gelinemeyendir doğru hüküm verendir.

159- Kitabın ehlinden kimse yoktur ki (kendisinin) ölümünden önce ona inanmasın. Kalkış gününde o onların aleyhlerinde şahit olacaktır.

160- Yanlış yapmaları, birçoklarını Allah'ın yolundan çevirmeleri yüzünden, Yahudilerden olanlara önceden helal kılınan temiz şeyleri haram kıldık.

161- Bir de, ondan yasaklandıkları halde faiz almaları, insanların mallarını doğru olmayan yolla yemeleri (yüzünden). Onlardan inkarcı olanlara acı veren azap hazırladık.

162- Ancak onlardan ilimde derinleşenler ve inananlar, sana indirilene ve senden önce indirilene,  inanan, üzerine yüklenen her türlü kulluk görevini ayakta tutan, maddi ve manevi arınmayı yerine getiren, ahiretin gününe inananlar, işte onlara büyük mükafat vereceğiz.

163- Nuh'a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlara, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a, Süleyman'a vahyettik. Davud'a Zebur'u verdik.

164- Daha önce sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyettik). Allah Musa ile onun kulağı ile işitebileceği şekilde konuştu.

165- Müjdeleyici ve korkutucu elçiler olarak... ki elçiler (tebliğ ettik) den sonra insanların inanmamalarına sebep olarak (hesap gününde) Allah'a karşı bir delilleri olmasın. Allah kendisine galebe çalınamayandır, hükmünde isabet edendir.

166- Ancak, Allah sana indirdiğine şahitlik eder. Onu ilmiyle indirmiştir. Melekler de buna şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.

167- Şüphesiz inkar eden ve Allah'ın yolundan çevirenler, derin sapkınlıkla sapmışlardır.

168- Şüphesiz inkar eden ve yanlış yapanlar... Allah onları ne bağışlayacak ne de yola iletecek değildir.

169- Ancak orada ebedi olarak ölüm yüzü görmemek üzere kalacakları cehennem yoluna (iletecektir). Bu da Allah'a göre kolaydır.

170- Ey insanlar, elçi size Rabbinizden gerçeği getirmiştir. O halde kendi hayrınıza olarak inanın. Eğer inkar ederseniz, göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Allah bilendir, hükmünde isabet edendir.

171- Ey kitabın ehli, haklı bir neden olmaksızın dininizde aşırı gitmeyin. Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih yalnız ve yalnız, onun Meryem'e ulaştırdığı (ol dediği) kelimesi, ve kendisinden canlılık kazandırdığı Allah'ın elçisidir. O halde Allah'a ve onun elçilerine inanın, "üçtür" demeyin, kendi hayrınıza olarak buna son verin. Allah ancak ve ancak tek ilahtır O çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanlar onundur. Güvenilen olarak Allah yeter.

172- Mesih, Allah'a kul olmaktan asla kaçınmaz, yakınlaştırılmış melekler de(kaçınmazlar). Kim O'na kulluktan kaçınır ve büyüklük taslarsa, onların hepsini yakında kendisine toplayacaktır.

173- İnanan ve bozuculuğu önleyici fiiller işleyenlere gelince, onların mükafatlarını tastamam verecek, lütfundan daha da artıracaktır. Kaçınan ve büyüklük taslayanlara gelice ise, acı veren azapla onları azaplandıracaktır. Onlar kendileri için Allah'ın aşağısından ne koruyucu sahip çıkan ne de yardım eden bulamayacaklardır.

174- Ey insanlar size Rabbinizden sağlam olan kanıt geldi. Size apaçık aydınlatıcı indirdik.

175- Allah'a inanan ve O'na sarılanlara gelince, onları kendisinden bir rahmete ve lütfa girdirecek, onları kendisine (giden) doğru yola kılavuzluk edecektir.

176- Senden açıklama istiyorlar. De ki: Kelale (babası ve çocuğu olmayan) hakkındaki açıklamayı  Allah size yapıyor. Eğer bir kimse ölür, onun da çocuğu yok kız kardeşi varsa bıraktığının yarısı kız kardeşinindir. Eğer ölen kız kardeş olursa onun da çocuğu yoksa erkek kardeş ona varis olur. Eğer iki kız kardeş varis olduysa bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar erkek ve kadın kardeşler ise, erkek için iki dişi payı kadar vardır. Allah size saparsınız diye açıklıyor. Allah her şeyi bilendir.


14 Ocak 2019 Pazartesi

Süleymaniye Vakfı Mealinde Al-i İmran s. 93. Ayetine Verilen Anlam Üzerinde Bir Mülahaza

Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinin karşılaştırmalı olarak farklı meallerden okuyan bir meal okuyucusu, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde, bu ayetin mealinin diğer meallerden farklı olduğunu görecek, hangi mealin doğru olduğu yönündeki sorusuna cevap aramaya gidecektir. Yazımızın konusu bu ayetin hangi çevirisinin doğru olabileceği üzerinedir.

Öncelikle ilgili ayetin 94. ayet ile birlikte Arapça metnini ve Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan çevirisini vermek istiyoruz. 

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

93- (Yahudiler dediler ki) Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in[1*] kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir. De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.”[2*] 

94- Tevrat’ı okuduktan sonra kendi yalanını Allah'a mal edenler yanlış yapanlardır. 


[1*] Yakup (as)’nin lakabı İsrail’dir. Bu nedenle onun soyundan gelenlere İsrailoğulları denir. Tevrat’ın Musa aleyhisselama indirilen kitap olduğu söylenir ama Kur’an’da bunu doğrulayan tek bir ifadeye rastlanmaz. Bir âyet şöyledir: İçinde bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederler. Hocalar ve âlimler de Allah’ın kitabını koruma görevleri gereği onunla hükmeder, uygulamaya şahit olurlar. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, ayetleri görmezlikte direnenlerdir (kâfirlerdir.) (Maîde 5/44)
Ya‘kūb aleyhisselamın on iki oğluna ve onların soyundan gelenlere esbât denir. Bakara 2/136, Al-i İmran 3/84 ve Nisa 4/162. âyetlere göre esbât içinden nebi olanlara da kitap indirilmiştir. Bunlardan İsa aleyhisselama İncil verildiği için (Mâide 46) Tevrat, Yakub aleyhisselamdan İsa aleyhisselama kadar İsrailoğulların nebîlerine verilen kitapların toplamından ibarettir.
[2*] Allah Teala şöyle demiştir: “Yahudilere tek tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan iç yağlarını da haram kıldık. Bu, (batıl yolla) üstünlük kurma çabalarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğruyu söyleriz.” (En’âm 6/146) Bu ve benzeri âyetler inince Yahudiler bunu reddederek yukarıdaki sözleri söylemişlerdi. Halbuki Tevrat’a göre de Yahudiler, karada yaşayan hayvanlardan sadece çatal ve yarık tırnaklı olup geviş getirenleri yiyebilirler. Çatal tırnaklı olmayan deve, yaban faresi ve tavşan ile geviş getirmeyen domuz haramdır. Karada yaşayan gelincik, fare, kara kurbağası türleri, kirpi, bukalemun, kertenkele türleri, salyangoz ve köstebek gibi küçük canlılar da haramdır. (Bkz. Levililer 11, Tesniye 14)

Al-i İmran s. 93. ayetinin Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan meali ile, diğer mealler arasındaki fark, ayetin başında parantez içine alınmış olarak yazılan, Yahudiler dediler ki kısmıdır. Süleymaniye Vakfı tarafından yapılmış olan Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinde, "  Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir."  cümlesi, Allah (c.c) tarafından değil, Yahudiler tarafından söylenmektedir.  Ancak bu ayetin diğer meallerine, baktığımızda, bu sözün Allah (c.c) tarafından söylendiği görülmektedir. 

Tetkik etme imkanı bulduğumuz bütün meallerde, Al-i İmran s. 93. ayetindeki cümlenin, Allah (c.c) tarafından söylenmiş olan, ve Yakup (a.s) ın bazı kişisel nedenlerden dolayı yemediği yiyecekler dışındaki (o yiyeceklerin de helal olmasına rağmen, Yakup (a.s) tarafından bazı nedenlerden ötürü yenilmemektedir) bütün yiyeceklerin İsrailoğullarına helal olduğunu beyan eden bir söz olduğu anlaşılırken, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde ise, Allah (c.c) tarafından 94. ayette yalan olarak beyan edilen bir söz olduğu anlaşılmaktadır.

Süleymaniye Vakfı tarafından ayetin başına açılan parantezin içine yazılan Yahudiler dediler ki ifadesinin sebebini, ayetin altına açtıkları dipnotta belirtmektedir. Dipnotta, Yahudilerin Al-i İmran s. 93. ayetindeki sözleri söyleme sebebi olarak, Enam s. 146. ayeti gösterilmektedir. Yahudiler kendilerine bazı yiyeceklerin haram kılındığını beyan eden ayetler indiğinde bunu ret etmişler, kendileri için böyle bir haramlılığın olmadığını Al-i İmran s. 93. ayetteki sözler ile dile getirmişlerdir.

Ancak Enam s. 146. ayeti, her ne kadar Yahudiler ile ilgili ise de, bu ayet 136. ayetten başlayıp 153. ayete kadar giden bir bağlama dahildir. Bu bağlama sahip olan ayetlerin, Mekke müşriklerinin şirk inançları ile ilgili olduğu için, Mekke'de inmiş olması gerekmektedir. Vakfa göre Mekke'de inen bu ayete itiraz edenler, cevabı Medine'de inen bir ayette almışlardır.

Kanaatimizce vakıf tarafından Al-i İmran s. 93. ayetine verilen anlamda, Enam s. 146. ayetinin dikkate alınması hatalı bir yaklaşımdır. Eğer Yahudiler Enam s. 146. ayetine karşı bir itiraz getirmiş olsalardı, bu itirazları Al-i İmran s. 93. ayetinde olduğu gibi değil, "Allah bize özel olarak hiç bir şeyi haram kılmadı" gibisinden olması, veya ilgili ayet içinde açık ve net olarak diğer ayetlerde olduğu gibi "Galetil Yahudi" (Yahudi dedi ki) şeklinde bir Arapça metin olması gerekirdi. Yahudilerin Enam s. 146. ayetine getirdiklerini düşündüğü itiraz, ve bu düşünce yönünde vakıf meal yapıcılarının açtıkları ilave parantez, kanaatimizce yanlış bir parantezdir. 

Peki Al-i İmran s. 93. ayeti ile ilgili olan hangi ayetlerdir? denilirse, şu ayetleri sıralayabiliriz.

[003.093-94]  Tevrat'ın indirilmesinden önce İsrail'in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: «Doğru sözlü iseniz Tevrat'ı getirip okuyun».Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan düzüp-uydurursa, işte onlar, zalim olanlardır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

[006.146]  Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlüyüzdür.

[016.118]  Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık. Bununla Biz onlara zulmetmedik. Lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[003.050] Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size HARAM kılınan BAZI şeyleri de HELAL kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir ayet getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.



[007.157]  Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Nebi Resule uyanlar (var ya), işte o onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara TAYYİBATI helâl, HABAİSİ haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. Ona inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.

Al-i İmran 93. ve 94. ayetlerinde önceden helal olduğu halde İsrailoğullarına haram kılınan bazı yiyeceklerin haramlılığının arızi olduğu beyan edilmektedir. Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde bu arızi durumun gerekçesi beyan edilmekte, Al-i İmran s. 50. ayetinde ise bu arızi haramların bir kısmının İsa (a.s) a inen vahiy ile helal kılındığı beyan edilmektedir. Araf s. 157. ayetinde ise, geri kalan haramların tamamının Muhammed (a.s) ile birlikte sona erdiği beyan edilmektedir. 

Süleymaniye Vakfı'nın ilgili ayete böyle bir parantez açmasının diğer bir sebebi kanaatimizce şu olabilir: 

Ayetin ikinci cümlesi olan, "De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım"  cümlesinde geçen, İn küntüm sadıkin ifadesinin geçtiği diğer ayetlerde, bu ifade öncesinde genellikle, inkarcılar tarafından söylenen bir sözün olması, vakıf meal yapıcılarında Al-i İmran s. 93. ayetinin ilk cümlesinin de inkarcılar tarafından söylenmiş bir söz olabileceği kanaati uyandırmış olabilir. 

Al-i İmran s. 93. ayetini nasıl anlayabiliriz? dersek, şöyle bir cevabımız olabilir:

Medine'de bulunan Yahudiler muhtemelen, kendilerine özel kılınan bu haramlığın, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde beyan edilen gerekçelere istinaden değil, Tevrat öncesine dayanan bir geçmişi olduğunu, sadece kendilerine değil bütün ümmetlere has bir yasak olduğunu savunuyor olmalıdırlar. Yahudilerin kendilerini Allah'ın oğulları ve sevgili kulları olarak görmüş olmaları (5. 18), kendilerine özel olarak kılınan böyle bir haramlılık ile uyuşmamaktadır. Allah (c.c) onların bu iddialarını, Al-i İmran s. 93. ayetinde öne sürerek, bunun aksini savunuyorlar ise, Tevrat'ı getirerek o kitapta bulunan bu konudaki beyanı ortaya koymalarını istemektedir.

Olayı şu karşılıklı konuşma üslubu içinde anlatacak olursak:

Yahudiler= Bu haramlar bize özel bir haram değil, tüm insanlara kılınan bir haramlıktır.

Allah (c.c)= İsrailoğullarına kılınan bu haramlıklar, Tevrat öncesi değil, Tevrat'ın indirilmesinden sonra, onların işledikleri bazı cürümler sebebi iledir. Aksini iddia eden varsa getirsin Tevrat'ı ortaya koysun.

Vakfın hatası, Nisa s. 160. ve 161. ayetleri dikkate almak yerine, Enam s. 146. ayetini dikkate almış olmasıdır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

Bu ayetlere baktığımızda, İsrailoğullarına yapmış oldukları bazı yanlışlar sebebi ile onlara helal olan bazı yiyeceklerin, yaptıklarının bir cezası olarak haram kılındığı anlaşılmaktadır. Bu haramların ne olduğu ise Enam ve Nahl s. ayetlerinde beyan edilmektedir. 

Nisa s. 160. ve 161. ayetlerindeki gerekçelere istinaden, İsrailoğullarına helal olan bazı yiyeceklerin haram kılınma yolu, onlara gönderilen elçi ve kitap ile olması gerekmektedir. Çünkü Allah (c.c) kulları ile ilgili emir ve yasakları, o kullar içinden seçtiği insanlar aracılığı ile göndermektedir.

İsrailoğullarına verilen bu cezanın bilgi kaynağı elçiler olup, bu yasaklar onlara elçiler ve onlara inen kitap aracılığı ile bildirilmiştir. İsrailoğullarına inen kitabın isminin bize Tevrat olarak beyan edilmiş olması burada dikkate değerdir. İsrailoğullarına Musa (a.s) öncesinde de elçi ve kitap gönderildiğini hesap edersek, bu kitabın adının Tevrat olması gerektiği açıktır.

Al-i İmran s. 93. ayetini, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerini dikkate alarak okuduğumuz şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: 


Allah (c.c) İsrailoğulları dahil olmak üzere, tüm kullarına Tayyibat olarak beyan ettiği yiyecekleri helal kılmıştır (2. 168/  5. 4-5-88/ 16. 114). İsrailoğullarına helal olduğu halde sonradan haram edilen tayyibatın, onlara elçileri aracılığı ile bildirilmiş olması gerektiğine göre, Tevrat'ın indirilmesinden önce böyle bir yasağın da olmaMAsı icap etmektedir. İşte Al-i İmran s. 93. ayeti bu durumu beyan etmektedir. O zaman bu ayetteki sözün İsrailoğullarına değil, Allah (c.c) ye ait olması gerekmektedir.

Sonuç olarak: Süleymaniye Vakfı mealinde, Al-i İmran s. 93. ayetinin başına açılan parantez hatalı olarak açılmıştır. Vakıf yetkilileri şayet ayeti, Enam s. 146. ayetini değil, Nisa s. 160. 161. ayetlerini dikkate alarak anlamaya çalışmış olsalardı, böyle bir hatayı yapmalarına gerek  kalmayacaktı.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


11 Ocak 2019 Cuma

AL-İ İMRAN SURESİ MEALİ

1- Elif, lam, mim.

2- Allah, O'ndan başka ilah yoktur. O, diri ve yarattıkları üzerinde her an gözetimdedir.

3- 4- Kendisinden öncekileri doğrulayıcı kitabı sana gerçekle indirdi. Önceden insanlar için yol gösterici olarak Tevrat'ı ve İncil'i de o indirdi. Ve Furkan'ı da indirdi. Şüphesiz ki onlar Allah'ın ayetlerini inkar ettiler, onlar için şiddetli azap vardır. Allah güçlüdür, yapılanın karşılığını verendir.

5- Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte, hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

6- Rahimlerde, size dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur.  Güçlüdür, doğru karar vericidir.

7- Sana Kitabı indiren O'dur. Onda korunmuş ayetler vardır ki, onlar kitabın anasıdır.  diğerleri ise benzeşmektedir. Kalplerinde eğrilik bulunanlara gelince,  fitne aramak ve sonucunu aramak için, onun benzeşeninin peşine düşerler. Oysa onun sonucunu Allah bilir. İlimde derinleşenler derler ki: "Biz ona inandık hepsi Rabbimizin katındandır". Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alır.

8- Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla, hiç şüphesiz ki sen bağışı bol olansın.

9- Rabbimiz, geleceğinde şüphe olmayan günde insanları toplayıcı olan sensin. Şüphesiz ki Allah verdiği sözden dönmez.

10-  İnkar edenlere gelince, onların ne malları ne de çocukları onları Allah'tan hiçbir şeyi gidermeyecektir. İşte onlar, onlardır ateşin yakıtları.

11- (Bunların izledikleri yol) Firavun'un yolundan gidenler ve ondan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar ayetlerimizi yalanlamışlar, Allah'ta onları işledikleri günahlar sebebi ile yakalamıştı. Allah cezası şiddetli olandır.

12- İnkar etmiş olanlara de ki: Yakında mağlup olacak ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir yataktır.

13-Karşı karşıya gelen iki toplulukta kesinlikle sizin için ibret vardır. Bir topluluk Allah'ın yolunda savaşıyor, diğeri ise inkarcı idi. (Allah'ın yolunda savaşan topluluk inkarcıları) gözün görüşü ile kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah yardımı ile diyeceğini destekler. Basiret sahipleri için bunda mutlaka bir ibret vardır.

14- Kadınlardan ve oğullardan ve kantar kantar altın ve gümüşten ve nişan takılmış atlardan ve hayvanlardan ve ekinlerden olan düşkünlük, insanlara süslendi. Bunlar dünya hayatının geçici faydalarıdır. Allah, varılacak yerin güzeli O'nun  katındadır.

15- De ki: Size bunlardan daha hayırlı olanı haber vereyim mi?.  Korunanlar için Rableri katında, orada ölüm görmemek üzere kalacakları altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını görücüdür.

16- 17- Onlar "Ey Rabbimiz inandık, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru" diyen, başlarına gelen sıkıntılara karşı dayanan ve mücadele eden ve dosdoğru olan ve itaatten ayrılmayan ve mallarını hayır yolunda harcayan ve seher vakitlerinde bağışlanma isteyenlerdir.

18- Allah, kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de adaleti ayakta tutarak (şahitlik etti). O'ndan başka ilah yoktur. Güçlüdür doğru karar vericidir.

19- Allah'ın katında din şüphesiz İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar onlara ilim geldikten sonra aralarındaki hasetten başka bir nedenle ihtilafa düşmediler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görücüdür.

20- Eğer seninle tartışacak olurlarsa de ki: Ben bana uyanlarla birlikte yüzümü Allah'a teslim ettim. Kitap verilmiş olanlara ve ümmilere de ki: Siz de teslim ettiniz mi?. Eğer teslim ettilerse doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer  yüz çevirdilerse,  senin üzerine düşen sadece ulaştırmaktır. Allah kullarını görücüdür.

21- Allah'ın ayetlerini inkar edenlere ve  nebileri haksız yere öldürenlere ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onlara acı veren azabla müjdele.

22- İşte bunların yaptıkları, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. Onlar için yardımcılardan kimse yoktur.

23- Kendilerine, kitap'tan bir pay verilen (Yahudi) leri görmedin mi?. Aralarında hüküm vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyor, sonra onlardan bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.

24- Bunun sebebi "Ateş bize sayılı günlerden başka dokunmayacaktır"  demelerinden ötürüdür. Dinlerinde  uydurmakta oldukları bu yalanlar onları aldatmaktadır.

25- Geleceğinde şüphe olmayan, onları topladığımız ve her kişiye kazandığının karşılığı haksızlık yapılmadan tam olarak ödendiği günde, halleri ne olacak?.

26- De ki: Yönetim gücünün asıl sahibi olan Allah'ım, yönetim gücünü dilediğine verir, yönetim gücünü dilediğinden de çekip alırsın, dileğini yüceltir, dilediğini de zelil kılarsın, iyilik senin elindedir. Sen her şeye güç yetiricisin. 

27- Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız rızıklandırırsın.

28- İnananlar, inananların aşağısından, inkarcıları koruyucu sahip çıkan edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah'tan hiçbir şey üzerinde değildir. Ancak onlara karşı güç yetirememe gibi bir durumda olursanız  hariçtir. Allah sizi kendisinden sakındırır. Dönüş Allah'adır.

29- De ki: Göğüslerinizde olanı gizleseniz de onu açığa çıkarsanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanı bilir. Allah her şeye güç yetiricidir.

30- O gün her kişi hayırdan ne işlemiş ise onu hazır vaziyette bulur. Kötülükten ne işlemiş ise, kötülüğü ile kendisi arasında uzak mesafe olsun ister. Allah sizi kendisinden sakındırır. Allah kullarına karşı çok şefkatlidir.

31- De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır merhamet edendir.

32- De ki: Allah'a ve elçiye itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz kiAllah inkarcıları sevmez. 

33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i ve Nuh'u ve İbrahim ailesini ve İmran ailesini, insanlar üzerine seçkin kıldı.

34- Bunlar birbirinden türemiş olan bir soydur. Allah işiticidir bilicidir.

35- Ve bir zaman İmran'ın karısı: "Rabbim karnımdakini, serbest bırakılmış bir köle olarak sana adadım onu benden kabul buyur. Muhakkak ki sen işitici bilicisin" demişti.

36- Onu doğurduğunda, -Allah onun ne doğurduğunu ve (istemiş olduğu) erkek, (onun doğurduğu) kız gibi olmayacağını daha iyi bildiği halde- "Rabbim onu kız olarak doğurdum, ben ona Meryem adını koydum. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum" demişti.

37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etmiş ve onu en  güzel bir bitki gibi yetiştirmiş ve Zekeriyya'yı ona sorumlu yapmıştı. Zekeriyya, Meryem'in kaldığı odaya her ne zaman girmişse, onun yanında bir rızık bulmuş, "Ey Meryem bu sana nereden geliyor?" demiş, Meryem bu soruya ise, " Bu Allah katındandır, muhakkak ki Allah dileyeceğini hesapsız rızıklandırır" demişti.

38- Zekeriyya orada Rabbine dua etmiş, "Rabbim bana katından temiz bir soy bağışla, muhakkak ki sen duayı işiticisin" demişti. 

39- Mihrab'ta ayakta salat (namaz) halinde iken melekler ona, "Şüphesiz ki Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayan, toplumuna liderlik yapacak, iffetine düşkün bir  nebi ve doğru kimselerden olacak olan Yahya'yı müjdeliyor" demişti. 

40- (Zekeriyya): "Rabbim, ben ihtiyarlığa ulaşmış karım ise çocuk doğuramayan biri olduğu halde benim oğlum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir Allah dileyeceğini yapar" demişti.

41- (Zekeriyya): "Rabbim bana bir alamet kıl" demiş, (Allah): "Senin alametin, insanlarla işaretten başka üç gün konuşamamandır. Rabbini çokça an. Akşam sabah O'nu tesbih et (O'nun çizdiği daire içinde kal)" dedi. 

42- 43- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni seçti ve tertemiz kıldı ve  alemlerin (Dünya) kadınlarının üzerine seni şeçti. Ey Meryem, Rabbine gönülden bağlı ol ve secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et" demişti.

44- Bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.  Hangisi Meryem'e sorumlu olacak diye kura çekerlerken sen onların yanlarında değildin. Onlar aralarında (bu konuda) tartıştıkları zaman da sen onların yanlarında değildin.

45- 46- Bir zaman melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O dünyada ahirette itibarlı ve yakınlaştırılmışlardandır. O insanlarla çocuk iken de yetişkin iken de konuşacak, ve o doğru kimselerdendir" demişti.

47- (Meryem), "Rabbim bana bir beşer dokunmadığı halde benim çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah), " Bu böyledir, Allah dileyeceğini yaratır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece "ol" der, o da oluverir." demişti. 

48- Ona Kitab'ı, doğruyu yanlıştan ayırmayı, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

49- 50- 51- Ve İsrail'in oğullarına elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek): "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden  delil getirdim. Size çamurdan bir kuş sureti yaratır, ona üflediğimde Allah'ın izni ile bir kuş olur ve Allah'ın izni ile gözleri doğuştan kör olanı ve abraşı iyileştirir ve ölüleri diriltirim ve evlerinizde yediklerinizi ve ileride yemek için sakladıklarınızı size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz şüphesiz ki bunda bir delil vardır. Önümdeki Tevrat'tan doğrulayıcı olarak, size haram kılınmış olanların bir kısmını helal kılmak için Rabbinizden size delil getirdim. Artık Allah'tan korunun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Artık O'na kulluk edin, doğru yol işte bu dur".

52- 53- İsa, onlardan inkarı sezdiğinde, "Allah'a (yapılan bu inkara karşı) yardımcılarım kim dir?demiş, Havariler'de: "Biz Allah'ın yardımcılarız, Allah'a inandık, şahit ol şüphesiz ki biz teslim olmuşlarız. Rabbimiz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk, artık bizi şahitlerle birlikte yaz" demişti.

54- Ve (İsrailoğulları) tuzak kurdular. Allah onların bu yaptıklarını boşa çıkardı. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

55- 56- 57- O vakit Allah:"Ey İsa, seni ben öldürecek, kendime yükseltecek ve seni inkarcılardan (kurtararak) temize çıkaracağım. Sana uyanları ise kalkışın gününe kadar inkar edenlerin üzerinde kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz konularda aranızda ben hükmedeceğim. İnkar etmiş olanlara gelince, onları dünyada ve ahirette şiddetli bir azabla azap edeceğim, onlara yardımcılardan kimse yoktur. İnanmış ve doğruları işlemiş olanlara gelince, onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah yanlış yapanları sevmez" demişti.

58- İşte bu sana okuduğumuz, ayetlerden ve doğruyu yanlıştan ayıran Zikir'dendir.


59- Şüphesiz ki Allah'ın katında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir.  Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" dedi, o da  oluverdi. 

60- Gerçek senin Rabbindendir, artık kuşkuya kapılanlardan olma.

61- Artık sana bu konuda bilgi geldikten sonra seninle bu konuda tartışanlara de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra açık gönülden dua ederek, Allah'ın uzaklaştırmasının yalancıların üzerine kılalım.

62- Şüphesiz ki bu gerçek anlatıdır. Allah'tan başka ilah yoktur. Şüphesiz Allah, güçlüdür doğru karar vericidir.

63- Buna rağmen eğer yine yüz çevirecek olurlarsa,  şüphesiz ki Allah bozucuları bilicidir.

64- De ki: Ey kitabın ehli, Allah'tan başkasına kulluk etmemek ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmamak ve Allah'ın aşağısından birbirimizi rabler edinmemek olan, bizimle sizin aranızdaki ortak söze gelin. Eğer yüz çevirdilerse, artık siz de "Şahit olun biz teslim olmuşlarız" deyin.

65-  Ey kitabın ehli, İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz?. Tevrat ve İncil ondan sonra indirilmiştir. Halâ aklınızı kullanmaz mısınız?.

66- Hadi siz hakkında bilgi sahibi olduğunuz bir konuda tartıştınız, ama hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir konuda niçin tartışırsınız?. Allah biliyor siz ise bilmiyorsunuz.

67- İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi. O ancak bozulmamış fıtrat sahibi olarak teslim olmuş biri idi, ona ortak koşanlardan değildi.

68- Şüphesiz insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, bu nebi ve inanmış olanlardır. Allah inananların sahip çıkan koruyucusudur.

69- Kitabın ehlinden bir grubu sizi saptırmayı arzu etmektedir. Oysa onlar kendilerinden başkalarını saptırmadıklarının şuurunda değillerdir.

70- Ey kitabın ehli, şahit olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?.

71-  Ey kitabın ehli, niçin gerçeği, sahte ile örtüyor,  bildiğiniz halde gerçeği gizliyorsunuz?.

72- 73- Kitabın  ehlinden bir grup şöyle dedi: "İnanmış olanlara indirilene gündüzün başlangıcında ina(nmış gibi davra)nın, onun bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da dönerler. Bir de sizin dininize uyandan başkasına da inanmayın". De ki: Şüphesiz ki doğru yol, Allah'ın yoludur. Size verilenin bir benzerinin başka birine de verilmiş olmasından dolayı mı veya Rabbinizin katında size karşı delil getirecekler diye mi (böyle söylüyorsunuz)?. De ki: (Risalet konusunda) Lütuf Allah'ın  elindedir, onu dileyeceğine verir. Allah lütfu geniş olandır bilicidir.

74- Kitap ve elçiliğini* dileyeceği kimseye ayrıcalık tanır. Allah büyük lütuf sahibi olandır. 

Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme nedenimiz, Zuhruf s. 32. ayetine istinadendir.

75- Kitabın ehlinden öylesi vardır ki, kendisine kantar ağırlığınca mal emanet etmiş olsan, onu sana geri verir. Onlardan öylesi de vardır ki, bir dinar  dahi emanet etmiş olsan, (tepesine) dikilmediğin müddetçe ona sana geri vermez. Bunun nedeni onların (Ümmilere karşı üzerimize sorumluluk yoktur" demeleridir. Onlar bildikleri halde Allah üzerine yalan söylemektedirler.

76- Hayır,  sözünü (emanetini) yerine getirmiş ve korunmuşsa, şüphesiz ki Allah korunanları sever.

77- Şüphesiz ki Allah'ın sözünü, ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya. işte onlar için ahirette (cennetten) bir pay yoktur. Kalkışın gününde Allah onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Acı azap onlar içindir.

78- Ve yine onlardan bir grup vardır ki, siz onu kitaptan olduğunu hesap edesiniz diye dillerini kitapla eğip bükerler. Halbuki o kitaptan değildir. "Bu Allah'ın katındandır" derler, halbuki o Allah'ın katından değildir. Onlar bilerek Allah'a karşı yalan söylüyorlar.

79- Allah'ın, kendisine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği bir beşerin, tüm bunlardan sonra kalkıp insanlara, " Allah'ın astından olarak bana kul olun" deme(yetki)si yoktur.  Ancak, "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitabın doğrultusunda Rabbe kul olun" (deme yetkisi vardır) .  

80-  Size, melekleri ve nebileri rabler olarak edinmenizi emretmez. Siz teslim olduktan sonra size inkar etmeyi hiç emreder mi?.

81- Bir zaman Allah nebilerden, "Size kitaptan ve doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetinden verdikten sonra, sizin beraberinizde olanı doğrulayan bir elçi geldiğinde, mutlaka ona mutlaka inanacak ve mutlaka ona yardım edeceksiniz" diye kayıt altına alınmış söz almış "Kabûl ettiniz ve bu ağır yükümü aldığınız mı?"  demiş, (o nebilerde) "Kabûl ettik" demişler, (Allah'ta) " Şahit olun, sizinle birlikte ben de şahitlerdenimdemişti.

82- Artık kim bu sözü verdikten sonra yüz çevirdiyse, işte onlar, itaatten çıkmış olanlardır.

83- Yoksa onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar?. Oysa göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez hepsi O'na teslim olmuştur, ve O'na döndürüleceklerdir.

84- De ki: Biz Allah'a ve bize indirilene ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a veYakub'a ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya ve nebilere Rablerinden verilmiş olana inandık. Onlardan hiç birisinin arasını ayırmayız, ve biz O'na teslim olmuşlarız.

85-  Kim din olarak İslam'dan başkasını arıyorsa bilsin ki, bu ondan asla kabul olunmaz, ve o ahirette de zarara uğrayanlardandır.

86- İnandıktan sonra inkar eden bir topluluğu, Allah nasıl doğru yola iletir?. Onlar elçinin gerçek olduğuna şahitlik etmişler, ve kendilerine apaçık deliller de gelmişti. Allah, yanlış yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

87- İşte onların karşılığı, Allah'ın ve meleklerin ve bütün (inanmış olan) insanların uzaklaştırmasının onların üzerine olmasıdır.

88-  Orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar, azap onlardan hafifletilmez, ve onların yüzlerine bile bakılmaz.

89- Ancak bunun ardından (itaatle) dönmüş ve durumlarını düzeltmiş olanlar hariç. Allah şüphesiz bağışlayıcıdır merhamet edicidir.

90- Şüphesiz ki, iman etmelerinin ardından inkar etmiş, sonra da inkarlarını artırmış olanların, (ölüm anında yapacakları) dönüşleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, onlardır yolunu kaybetmişler.

91- Şüphesiz ki inkar etmiş ve inkar etmiş olarak ölmüş olanlar var ya, onlar yeryüzünün dolusu  altını fidye verseler dahi, hiç birinden asla kabul edilmeyecektir. Acı azap onlar içindir, onlara yardımcılardan kimse yoktur.

92- Sevdiklerinizden harcamadıkça, iyilik ve erdeme nail olamazsınız. Bir şeyden her ne harcarsanız Allah onu bilicidir.

93- Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldığı hariç bütün yiyecekler, İsrail'in oğulları için helal idi. De ki: Eğer doğrulardan iseniz Tevrat'ı getirip onu okuyun.

94- Kim bundan sonra artık Allah üzerine yalan uydurduysa, işte onlar,  yanlış yapanlar onlardır.

95- De ki: Allah doğruyu söyledi. Artık fıtratı bozulmamış olan İbrahim'in ortak değerine uyun. O ortak koşanlardan değildi.

96- Şüphesiz insanlar(ın kulluklarını göstermeleri) için kurulan ilk ev, ilahi hayır kaynağı ve insanlar için yol gösterici olan Bekke'deki (Kâbe) dir.

97- Onda apaçık deliller ve İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girdiyse güvende olmuştur. Evi hac etmek,  ona güç yetiren insanlar için, Allah'ın onlar üzerindeki hakkıdır. Kim (bu hakkı) inkar ettiyse,  şüphesiz ki Allah alemlerden (yarattıklarından) hiçbir şeye muhtaç değildir.

98- De ki: Ey kitabın ehli, Allah'ın ayetlerini niçin inkar ediyorsunuz?. Allah yapmakta olduklarınızın üzerinde şahittir.

99- De ki: Ey kitabın ehli, (doğruluğuna) şahit olduğunuz halde niçin inanmış olanı Allah'ın yolundan, onda eğrilik arayarak alıkoymaya çalışıyorsunuz?. Allah yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.

100- Ey inanmış olanlar,  eğer kitap verilmiş olanlardan bir kısmına itaat edecek olursanız, inanmanızdan sonra sizi inkarcılar olarak döndürürler.

101- Nasıl inkar edersiniz ki, Allah'ın ayetleri size okunmakta ve onun elçisi de içinizdedir. Kim Allah'a sımsıkı yapışırsa mutlaka doğru yola eriştirilmiştir.

102- Ey inanmış olanlar, Allah'tan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Sizler ancak Allah'a teslim olanlar olmuşlar can verin.

103- Topluca Allah'ın ipine sarılın ve fırka fırka olup parçalanmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Siz birbirinize karşı düşman iken, sizin kalplerinizi birleştirmişti de böylelikle onun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da sizi ondan kurtarmıştı.  Allah ayetlerini doğru yolda olmanız için size böyle açıklıyor.

104- Sizler hayra çağıran, güzel ve uygun olanı emreden, çirkin ve uygun olmayandan sakındıran bir topluluk olun. İşte onlar,  arzuladıklarına kavuşanlar onlardır.

105- Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilafa düşerek fırkalara ayrılanlar gibi olmayın. İşte onlar,  şiddetli azap onlar içindir.

106- O günde ağaran yüzler ve kararan yüzler vardır. Yüzleri kararanlara, "İnandıktan sonra inkar mı ettiniz?. Öyleyse inkar etmenizden ötürü tadın azabı" (denir).

107- Yüzleri ağaranlar ise artık  Allah'ın rahmetindedirler. Onlar orada ölüm yüzü görmemek üzere kalıcıdırlar.

108- İşte bu Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Allah alemlere (yarattıklarına) zulmetmek istemez.

109- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Yapılan bütün işler Allah'a döndürülür.

110- Siz, insanlar arasından çıkarılmış bir oldunuz. İyi ve güzel emreder, kötü ve çirkin olandan yasaklar ve Allah'a inanırsınız. Kitabın ehli de inanmış olsaydı onlar için elbette hayırlı olmuştu. İçlerinden inanmış bir kısım olsa da çoğu elbette itaatten çıkmış olanlardır.

111- Onlar, size eziyet (söz ile incitme) dışında asla başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşacak olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar, sonra yardım da göremezler.

112- Allah'tan bir ipe ve (inanan) insanlardan bir ipe sığınmadıkça, nerede bulunmuşlarsa üzerlerine aşağılanma damgası vurulmuş, Allah'tan  gazaba uğramışlar ve üzerlerine yoksulluk damgası vurulmuştur. Bunun nedeni, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri, nebileri haksız yere öldürmeleridir. Bunun nedeni ise isyan etmiş ve aşırı gidiyor olmalarındandır.

113- Hepsi aynı değillerdir. Kitabın ehlinden, dimdik ayakta duran (yamulmamış) bir topluluk vardır ki; gecenin vakitlerinde Allah'ın ayetlerini okurlar ve onlar secde ederler.

114- Allah'a ve ahirete inanır, güzel ve uygun olanı emreder, çirkin ve uygun olmayandan sakındırır, hayırlarda koşuştururlar. İşte onlar doğru kimselerdendir.

115- Hayırdan her ne yaparlarsa bu asla inkar edilmeyecektir. Allah korunanları bilicidir.

116- İnkar edenlere gelince, onların ne malları ne de çocukları onları Allah'tan hiçbir şeyi gidermeyecektir. İşte onlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

117- Onların bu dünya hayatındaki  harcamakta olduklarının örneği, kendilerine yanlış yapmış bir topluluğun ekinine isabet etmiş, böylelikle onu mahvetmiş, kavurucu soğuğa sahip rüzgar gibidir. Allah onlara yanlış yapmadı, ancak onlar kendilerine karşı yanlış yapıyorlardı.

118- Ey inanmış olanlar, sizin aşağınızdan olanları sırdaş edinmeyin. Onlar sizi karıştırmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi istediler. Öfkeleri ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Göğüslerindeki gizlemekte oldukları ise daha da büyüktür. Aklınızı kullananlardan iseniz ayetlerimizi kesinlikle açıkladık.

119- İşte siz öyle kimselersiniz ki siz onları seviyorsunuz, fakat onlar sizi sevmiyorlar. Siz kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tamamına inanıyorsunuz (onlar inanmıyorlar). Sizinle karşılaştıklarında size "İnandık" dediler, yalnız kaldıklarında ise size karşı (öfkelerinden) parmaklarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizle ölün, Allah şüphesiz sinelerde olanı bilicidir"

120- Eğer siz bir iyilik dokunacak olursa bu onları üzer, eğer size bir kötülük isabet edecek olursa buna  sevinirler. Eğer siz direnerek mücadele eder ve korunursanız, onların planları size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz ki Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatıcıdır. 

121- Hani sen sabahın erken vaktinde, inanmış olanları savaş için duracakları yerlere yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah işiticidir bilicidir.

122- Hani içinizden iki grup korkuya kapılmıştı. Halbuki Allah, o iki grubun sahip çıkan koruyucusuydu. O halde inanmış olanlar sadece Allah'a güvenmelidirler.

123- And olsun ki Allah , siz sayıca az bir durumda iken size Bedir'de yardım etmişti. O halde Allah'a karşı gelmekten korunun ki şükretmiş olasınız.

124- Hani sen o zaman inanmış olanlara, "Rabbinizin, meleklerden indirilmiş üç bini ile size destek vermesi yetmez mi?" demiştin.

125- Elbette yeter.  Eğer siz direnerek mücadele eder ve korunur, onlarda size şu anda ansızın gelirlerse, Rabbiniz sizi alametli meleklerden beş bini ile destekleyecektir.

126- 127- Allah bunu size ancak bir müjde onunla kalpleriniz yatışsın, inkarcılardan bir kısmının kökünü kazısın, perişan olarak gerisin geri dönsünler diye yapmıştır. Yardım, ancak güçlü doğru karar verici Allah'ın katındandır.

128- Allah'ın, onlara lütuf ile dönmesi, veya onlara azap etmesinden dolayı, senin yapabileceğin herhangi bir şey yoktur. Çünkü onlar yanlış yapmışlardır. 

129- Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Dileyeceğini bağışlar, dileyeceğine de azap eder. Şüphesiz ki Allah bağışlayacıdır merhamet edicidir.

130- Ey inananlar kat kat artırılmış olan faizi yemeyin. Arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için Allah'tan korunun.

131- Korunun o ateşten ki o, inkarcılar için hazırlanmıştır.

132- Allah'a ve Resul'e itaat edin ki merhamet olunasınız.

133- Rabbinizden olan bağışlanmaya, korunanlar için hazırlanmış olan, onun genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşuşturun.

134- Onlar ki, bollukta da, darlıkta da harcarlar, öfkelerini bastırırlar, insanlar(ın kusurlarını yüzlerine vurmak) dan vazgeçerler. Allah iyilik edenleri sever.

135- Onlar ki, bir hayasızlık veya kendilerine karşı bir yanlış yaptıklarında Allah'ı hatırladılar,  günahlarına hemen bağışlanma istediler. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir?. (Onlar) günahları üzerinde bile bile ısrar etmezler.

136- İşte onların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve orada ölümsüzlük görmemek üzere kalacakları altlarından nehirler akan cennetlerdir. (Güzel işler) yapanların mükafatı ne  güzeldir.

137- Sizden önce değişmez yasalar geldi geçti. Artık yeryüzünde dolaşın da, yalanlayıcıların sonunun nasıl olduğuna bakın.

138- Bu, insanlar için bir açıklama, korunanlar için ise, öğüt ve yol göstericidir.

139- Gevşemeyin,  üzülmeyin, eğer inanmışlar iseniz, üstün olan sizsiniz.

140- 141- Eğer size (Uhud'da) bir yara dokunduysa, o topluluğa da, (Bedir'de) onun benzeri bir yara dokunmuştu. Bu günleri, Allah'ın inanmış olanları bilmesi ve içinizden şahitler edinmesi ve Allah'ın inanmış olanları arındırması ve inkarcıları imha etmesi için, insanlar arasında döndürür dururuz. Allah yanlış yapanları sevmez.

142- Yoksa Allah, içinizden çaba gösterenleri, direnerek mücadele edenleri bilmeden, cennete girivereceğinizi mi hesap ettiniz?.

143- Siz onunla karşılaşmadan önce, ölümü temenni ediyordunuz. İşte onu gerçekten gördünüz ve siz bakıp duruyorsunuz.

144- Muhammed bir elçiden başka biri değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülür ise, siz ökçeleriniz üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz?. Kim iki ökçesi üzerinde gerisin geri dönecek olursa, Allah'a asla bir zarar veremez. Allah  şükredenlerin karşılığını verecektir.

145- Allah'ın izni olmadan, hiç kimse için yazılı süreden önce ölüm yoktur. Kim  dünyanın  sonucunu isterse, ona ondan veririz. Kim ahiretin sonucunu isterse, ona da ondan veririz. Şükredenlerin karşılığını vereceğiz.

146- Nebi'den nicesi vardı ki, Rabbe kul olmuş bir çok kimse, onunla birlikte savaşmışlardır. Onlar Allah'ın yolunda başlarına gelenden ötürü, gevşememiş ve zayıflık göstermemiş ve boyun eğmemişlerdir. Allah direnerek mücadele edenleri sever.

147- Onların sözleri, " Rabbimiz işimizdeki aşırılığımızı ve günahlarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et" demekten başka olmadı.

148- Böylelikle Allah onlara hem dünyanın sonucunu, hem de ahiretin güzel sonucunu verdi. Allah iyilik edenleri sever.

149- Ey inanmış olanlar, eğer inkar etmiş olanlara itaat edecek olursanız, sizi ökçeleriniz üzeri gerisin geri (eski inancınıza) döndürürler de bu dönüşünüz ise sizi zarara uğratır.

150- Hayırr, sizin sahip çıkan koruyucunuz Allah'tır, o yardım edenlerin en hayırlısıdır.

151- Allah'a ortak koşmak konusunda hiç bir şekilde kanıt indirmediği halde, ona ortak koşanların kalplerine korku düşüreceğiz. Onların sığınabilecekleri yer ateştir. Ne kadar kötüdür, yanlış yapanların kalacağı o yer.

152- Allah size verdiği (yardım) sözünü, ta ki onun izni ile onları bozguna uğratana, sevdiğiniz(zafer)i gösterene kadar tuttu. Sonra siz gevşeyerek savaş taktiği ile ilgili emre uymayıp ayrılığa düştünüz, isyan ettiniz. Çünkü sizden dünyayı isteyen olduğu gibi, ahireti isteyen de vardı. Sonra, Allah sizi zorlu bir denemeye tabi tutmak için, onlar(a karşı galebe çalmak)dan geri çevirdi (siz onlara mağlup oldunuz). (Allah) bu yaptığınızdan dolayı sizden (kaynaklanan suçunuzu) affetti. Allah inananlara karşı lütufkardır.

153- O vakit Elçi sizi arkanızdan çağırırken siz, hiç kimseye dönüp bakmadan (dağa doğru) yukarı kaçıyordunuz. Bunun üzerine Allah sizi kederden kedere uğrattı ki, ne elinizden giden (zafer)e, ne de başınıza gelen (hezimet)e üzülmeyesiniz. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

154- (Allah) Sonra, uğradığınız kederin ardından size, içinizden bir grubu kapsayan güvenlik uykusu bahşetti (de böylelikle cesaret ve güveninizi kaybetmediniz). Sadece kendilerini önemseyen bir diğer grup (olan münafıklar) ise, Allah'a karşı haklı bir gerekçeye dayanmaksızın cahiliyeye özgü bir zan besleyerek, "Bu emir ve komuta konusunda bizim bir yetkimiz mi vardı ki(sorumluluğumuz olsun)diyorlardı. (Onlara) De ki: Bütün ve iş ve yetki Allah'a aittir. Onlar sana karşı açıklayamadıklarını içlerinde saklıyarak, "Bu emir ve komuta konusunda bizim de bir yetkimiz olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlardı. (Onlara) De ki: Eğer evlerinizde olmuş olsanız bile, haklarında ölüm takdir edilmiş olanlar, (ölüm için) devrilecekleri savaş meydanına mutlaka çıkarlardı. Allah bunu sinenizde olanı denemek, kalplerinizde olanı temizlemek için yaptı. Allah sinelerde olanı bilendir.

155- İki topluluğun (savaşmak için)karşı karşıya geldiği gün, şüphesiz ki Şeytan, içinizden sırtını dönerek kaçanların ayaklarını, işledikleri bu hatadan dolayı kaydırmak istemiştir. Ancak Allah onlardan (kaynaklanan bu suçu) affetti. Şüphesiz Allah bağışlayan ve cezalandırmakta acele etmeyendir.

156- Ey inananlar, yeryüzünde yolculuğa, veya savaşa çıkan kardeşleri hakkında, "Eğer yanımızda kalsalardı, ne ölür ne de öldürülürlerdi" diyen, şu inkarcılar gibi olmayın. (Bu emri size)Allah, onlar gibi olmamanızı onların asla elde edemeyecekleri bir isteğe çevirmek için verdi. Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah, yapmakta olduklarınızı görmektedir. 

157- And olsun ki Allah'ın yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'tan bağışlama ve merhamet, onların toplayıp biriktireceklerinden daha hayırlıdır.

158- And olsun ki ölseniz de öldürülseniz de, mutlaka onun huzuruna toplanacaksınız. 

159- Allah'tan bir rahmet sebebi ile o (senin emrine karşı çıkarak savaş alanında kaça)nlara  karşı yumuşak davrandın. Eğer onlara karşı kalbi sert ve kaba olsaydın, şüphesiz etrafında kalmaz dağılırlardı. Yine de sen onlardan (kaynaklanan bu suçu) affet onlar için bağışlanma iste, toplumu ilgilendiren konularda onlarla danışarak karar al. Karar aldığında ise Allah'a güven. Şüphesiz Allah, kendisine güvenenleri sever.

160- Eğer Allah size yardım ederse, size karşı galip gelemez. Eğer size yardım etmeyip yüzüstü bırakacak olursa da, ondan başka size kim yardım edebilir?. İnananlar yalnızca Allah'a güvensin.

161- Hiç bir nebinin ganimet malına ihanet etmesi yakışmaz. Kim ganimet malına ihanet ederse,  kalkış gününde ihanet ettiği ile gelir. Sonra herkesin kazandığının karşılığı, kendisine yanlış yapılmadan ödenir.

162- Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve varış yeri cehennem olan kişi gibi midir?. Ne kötü dönüş yeridir orası.

163- Onların (Allah'ın rızasına tabi olan ile varış yeri cehennem olanın) Allah'ın katındaki mertebeleri farklıdır. Allah onların yapmakta olduklarını görmektedir.

164- And olsun Allah inananlara, onun ayetlerini okuyan ve yaşamına geçiren, onları (şirk pisliğinden) temizleyen, kitabı ve doğruyu yanlıştan ayırmayı öğreten bir Resul göndermekle, lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar bundan önce apaçık sapıklık içinde idiler.

165- (Bedir'de) iki misline uğrattığınız musibet, (Uhud'da) sizin başınıza geldiğinde mi, "Bu musibet nereden başımıza geldi" dersiniz?. (Onlara) De ki: Bunun sebebi kendi yaptığınız hatalardır. Allah her şeye güç yetirendir.

166-167- İki topluluğun (savaşmak için) karşı karşıya geldiği günde başınıza gelen musibetin sebebi, Allah'ın(galibiyet ve mağlubiyet için koyduğu yasalar çerçevesinde gelişen olaylar dahilindeki) izninin bir gereği, ve inananları bilmesi ve münafıkları bilmesi içindi. Onlara, "Allah'ın yolunda savaşın veya (şehri) savunun" denildiğinde onlar, "Eğer savaşmayı bilseydik mutlaka size uyardık" dediler. O (sözleri söyledikleri) gün onlar inkarcılığa, inanmaktan daha yakındılar. (Münafıkça davranarak) Kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Allah onların (kalplerinde) gizlediklerini en iyi bilendir.

168- Onlar (Savaşa gitmeyerek evlerinde) oturup, (savaşta ölen) kardeşleri için, "(Savaşa gitmeyerek) bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" dediler. (Onlara) De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz ölümü kendi üzerinizden def edin".

169-170- 171- Allah'ın yolunda öldürülenleri ölüler olarak hesap etmeyin, hayır onlar diriler olup, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın lütfundan kendilerine verdikleri ile sevinç içindedirler. Ve onlar arkalarındaki henüz kendilerine katılmayanlara, onlara korku olmadığını ve üzüntü duymayacaklarını müjdelemek isterler. Yine onlar, Allah'tan bir nimet ve lütfu, Allah'ın inananların alacağı karşılığı zayi etmeyeceğini müjdelemek isterler.

172- Kendilerine yara isabet ettikten sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah ve Resulünün çağrısına (olumlu) cevap verenler var ya, işte onlardan iyilik yapanlar ve korunanlar için büyük mükafat vardır.

173- Onlar ki, (bazı) insanlar onlara, "(Düşmanlarınız olan) insanlar size karşı (ordu) topladı, onlardan korkun" dediğinde, bu sözler onların (korkusunu değil) imanını artırarak, "Allah bize yeter, o ne güzel güvenilecek olandır" dediler.

174- Bu inançlarından dolayı, onlar bir kötülüğe uğramadan Allah'tan bir nimet ve lütuf ile geri döndüler. Böylelikle Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

175- Muhakkak ki Şeytan, kendisini sahip çıkan koruyucu olarak görenlerle sizi korkutur. Eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın benden korkun.

176- İnkarda yarışanlar, sakın seni üzmesin. Onlara Allah'a asla bir zarar veremezler. Allah, ahirette onların (cennetten) bir pay sahibi olmamalarını istiyor. Şiddetli azap onlar içindir.

177- Muhakkak inanmayı karşılık olarak vererek inkarı satın alanlar, Allah'a asla bir zarar veremezler. Acı azap onlar içindir.

178- İnkar edenler hesap etmesinler ki, onlara verdiğimiz mühlet, kendilerinin hayrınadır. Onlara verdiğimiz mühlet, ancak onların günahlarını artırmaları içindir. Onlar için hor ve hakir edici bir azap vardır.

179- Allah inananları içinde bulunduğunuz (gerçek inananlarla, münafıkların birbirine karıştığı) durumda bırakacak değildir. Eninde sonunda temiz olmayan (münafık)ı, temiz olan(inanan) dan ayrıştıracaktır. (Bu ayrıştırmayı ise) Size görünmeyeni haber vermek sureti ile yapmayacaktır (savaş gibi imtihanlara uğratmak sureti ile yapacaktır). Allah gaybı bildirmek için  (beşerden) dileğini, elçileri olarak seçer. Öyleyse Allah'a ve elçilerine inanın. Eğer inanır ve sakınırsanız bundan dolayı size büyük mükafat vardır.

180- Allah'ın, lütfundan dolayı kendilerine verdiklerinde cimrilik yapanlar bunun kendileri için hayır olduğunu hesap etmesinler. Hayır bu yaptıkları (cimrilik), onlar için şerdir. kalkış gününde, cimrilik yaptıkları şey, boyunlarına ağırlık olarak dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

181- And olsun Allah, "Allah fakir biz zengin kimseleriz" diyen (Yahudi) lerin sözünü işitmiştir. Bu dediklerini, ve haklı bir gerekçeleri olmadan nebileri öldürmelerini (hesap gününde önlerine) kitap halinde koyacak*, onlara "yakıcı azabı tadın" diyeceğiz.

(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitap halinde koyacağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen bir cürümün daha önce zaten yazılmış olması sebebi iledir. İşlendiği anda yazılan bir amel, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.

182- Bu azap, elleriniz ile sunduklarınınızın sebebidir. Yoksa Allah kullarına karşı asla yanlış yapmaz.

183- Onlar (Yahudiler), " Allah bize, ateşin yakacağı bir kurban getirene kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda sorumluluk yükledi" dediler. (Onlara) De ki: "Benden önce elçiler apaçık deliller, ve o dediğinizi size getirdiği halde, eğer doğrulardan iseniz niçin (onlardan bazılarını) öldürdünüz?".

184- Eğer seni yalanlıyorlar ise, senden önce apaçık deliller, hikmet dolu sayfalar, aydınlatıcı kitap getiren elçiler de yalanlanmıştı.

185- Her kişi ölümü tadacaktır. Kalkış gününde yaptıklarınızın karşılığı eksiksiz olarak size ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilirse, o artık selamete çıkmıştır. Dünya hayatı, aldatıcı bir faydalanmadan başka birşey değildir.

186- And olsun ki mallarınız ve canlarınız ile zorlu bir denemeye tabi tutulacak, sizden önce kitap verilmiş olanlar ve (Mekke'li)  ortak koşanlardan, size eziyet veren çok sözler işiteceksiniz. Eğer mücadele azmini diri tutar ve (Allah'tan) korunursanız, işte bu yaptığınız büyük işlerden sayılır.

187- Allah bir zamanlar, kendilerine kitap verilmiş olanlardan,  onu insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz diye söz almıştı. Onlar, buna rağmen sözlerinde durmayıp,  sözlerini arkalarına atarak az bir bedele sattılar. Onların bu satışın karşılığında aldıkları ne kötüdür.

188- Hesap etmeyesin ki, getirdikleri(kötülükler) ile sevinen, yapmadıkları (iyilikler) ile övülmeyi sevenler, evet hesap etmeyesin ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Acı azap onlar içindir.

189- Göklerin ve yerin yönetim ve tasarruf  hakkı Allah'ındır. Allah her şeye güç yetirendir.

190- Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, temiz akıl sahipleri için deliller vardır.

191-192-193- 194-  Onlar, ayakta olduğu, oturduğu, ve yanı üstü yattığı halde (yani her durumda), Allah'ı anarak göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. (Ve derler ki): "Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın. Sen her türlü eksik ve kusurdan uzaksın. Bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, sen kimi ateşe girdirirsen, şüphesiz ki sen onu rezil bir duruma düşürmüşündür. Yanlış yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur. Rabbimiz şüphesiz ki biz, "Rabbinize inanın" (diyerek) inanmaya davet eden bir davetçiyi işittik. Onun çağrısı üzerine inandık. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, yaptığımız kötü işleri bizden ört, bizim canımızı iyi ve erdemliler ile birlikte al.Rabbimiz, bize elçilerine (itaat karşılığı) vaat ettiğin(cennet)i ver. Kalkış gününde bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki sen vaadinden dönmezsin".

195- Rableri de onların dualarına şöyle cevap verdi: Şüphesiz ki ben, sizden erkek veya kadın olsun, çalışanın çalışmasını boşa çıkarmam. Çalışmasının karşılığını almakta birbirinize göre bir farklılığınız yoktur. Göç edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğrayanların, savaşanların, öldürülenlerin, yaptıkları kötü işleri onlardan örtecek, Allah katından yapılan çalışmaların karşılığı olarak, altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim.
Yapılan çalışmaların karşılığının güzeli Allah katındadır.

196- 197- O inkarcıların (refahtan şımarmış bir halde hayat sürerek) şehirlerde dolaşması seni aldatmasın. (Böyle bir yaşam sürmeleri) Az bir faydalanmadır, sonrasında ise varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir yataktır.

198- Ancak Rablerinden korunanlar için, Allah katından bir ikram olarak, orada ölüm görmemek üzere kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olanlar, iyi ve erdemliler için hayırlıdır.

199- Kitabın (Tevrat ve İncil) bir araya getirdiklerinden öylesi vardır ki, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar, Allah'a karşı itaatkardırlar, Allah'ın ayetlerini  az bir bedele satmazlar. İşte onların mükafatları Rableri katındadır. Şüphesiz Allah hesabı pek çabuk görendir.

200- Ey inananlar, arzuladıklarınıza kavuşabilmeniz için, zorluklara dayanın ve mücadele edin, zorluklara dayanmak ve mücadele etmekte (düşmanlarınızı) geçin, (düşmana karşı) her an hazır vaziyette olun, Allah'tan korunun.