19 Haziran 2013 Çarşamba

Müşriklerin Miraç İstekleri ve İsra s. 93. Ayeti

Müşriklerin kendilerine gelen elçileri red etme sebeblerinden biri onlarında kendileri gibi bir beşer olmaları veya melek olmamaları olup bu red bahanelerinin aynısı ile son elçi muhammed as da muhatap olmuştur. Kur'anın pek çok ayeti onun melek olmadığı, beşer olduğu, çarşılarda gezip durduğu bahaneleri öne sürülerek red edildiğini beyan etmektedir.    

Maalesef "beşer bir elçi" müşrikleri rahatsız ettiği gibi müslümanlarıda rahatsız ederek son elçi muhammed as ı kur'anın kendisine vermediğini söylediği istenilen ayetleri(mucizeleri) müslümanlar kur'ana rağmen verdirmişlerdir. İsra s 59. ayeti bunun açık bir örneğidir " Bizi ayetlerle göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür  olarak gönderdik, fakat onlar bununla  zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz."

Bu ve benzeri ayetlere rağmen müslümanlar son elçi muhammed as adına akla hayale gelmedik mucize iddiaları uydurarak müşriklerin red edilen isteklerini uydurma rivayetlerle yerine getirmiş olup miraç uydurmasıda bunların en bariz örneklerinden biridir. Kur'anın hiç bir ayetinde miraç ile ilgili en ufak bir karine dahi olmamasına rağmen isra s. 1. ayeti ve necm surelerinin ilk ayetleri bu konu ile ilgili olarak zorlama te'villerle ilişklendirilmek istenmiştir.  

İsra s. 90-95. ayetlerine baktığımız zaman müşriklerin bu tür isteklerine karşılık "ben bir beşer elçiden başkası değilim" cevabının verilmesi istenmektedir. 93. ayete baktığımızda müşriklerin isteklerinin tanıdık bir konu üzerinde yoğunlaştığını görmekteyiz.    

" «Veya altın bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız.»"  
Altın'dan ev istemelerinin yanında  özellikle muhammed as ın göğe yükselmesini ve oradan bir kitap getirmedikçe yine inanmayacaklarını söylemeleri bizlere yabancı gelmemektedir.   

Bilindiği gibi isra s. ilk ayetinde "Uzaktır bütün noksanlıklardan O ki, kulunu bir gece Mescidi Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya götürdü; ona ayetlerimizden gösterelim diye. Gerçek şu ki, O'dur işiten gören!" buyurulmasının eksikliği !! miraç ile tamamlanmış mescidi aksa'dan göklere çıkma rivayetleri kitaplarımızda yer almış ve imanın şartı haline getirilmiştir.    

İsra s. 93. ayetinde "yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız" sözlerine karşılık Allah cc elçisine " BEN ASLINDA GÖĞE ÇIKTIM ORADAN BAKARA S. SON İKİ AYETİNİ BİLE GETİRDİM" şeklinde demesini neden vahyetmedide " SUBHANALLAH BEN ANCAK BEŞER BİR RESULUM" demesini emrettiği hiç düşünülmezmi? . Kulunu mescidi haramdan sonra göklere çıkardığını beyan etmeyen Allah cc hatta aynı surenin 93. ayetinde bu isteğin geri çevrildiğini neden beyan ettiği hiç düşünülmezmi?.   

Sonuç olarak , muhammed as ın beşer olmasının kabulu bırakın müşrikleri ona iman etiğini iddia bir kesime bile zor gelerek onu insanüstü bir elçi olarak görme eğilimi ağır basan bir düşünceyi genel geçer bir düşünce olarak oturtmaya çalışmalarına  rağmen bir çok kur'an ayeti bunu red etmektedir. Miraç iddiaları aynı bu düşüncenin bir ürünü olup müşriklerin bu istekleri 93. ayette geri çevrilmesine rağmen imanın şartı mesabesinden bir kabulu gerektirdiği öne sürülerek inkarı kişiyi dinden çıkmaya kadar götürdüğü yalanı ile insanlar bir nevi mahalle baskısı şeklinde bastırılmışlardır. Şunu düşüncelerinden ötürü hesap vereceğine inanan biri olarak haykırıyorum.  

YANLIŞ YOLDA OLANLAR, MİRAÇ UYDURMASINI KUR'AN AYETLERİNE İMAN EDEREK RED EDENLER DEĞİL , ESAS YANLIŞ YOLDA OLANLAR MİRAÇ UYDURMALARINI İLGİLİ AYETLERE RAĞMEN ELÇİNİN BEŞER OLMASINI İÇİNE SİNDİREMEYEN MÜŞRİKLERİN ZİHNİYETİNE SAHİP OLANLARDIR.    

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

18 Haziran 2013 Salı

Allah c.c Kebir mi Ekber mi?

Yazımıza böyle bir soru başlığı koyma nedenimiz kur'anı kendisine rehber edindiğini iddia eden bazı kişilerin özelllikle namazlarda çok kullanılan bir kelime olan ALLAHU EKBER kelimesinin bir kıyaslama kelimesi olduğu , ekber denilmesinin başka büyüklerinde var olduğunu kabul ederek Allah cc nin onlarla kıyaslanarak allah en  büyüktür denilmesinin yanlış olduğu, doğru olanın ALLAHU KEBİR denilmesi olduğu yolunda bazı düşünceleri duymaktayız. Bu tür düşüncelerin ortaya atılmasının sebebini kur'an bütünlüğünden habersiz olunmasına bağlamaktayız.   

Al-i imran s. 7. ayetinde kitabın ayetlerinin muhkem ve müteşabih olarak indirildiği bildirilmekte olup, özellikle müteşabih ayetlerin kapsama alanına hangi tür ayetlerin girdiği konusu önemlidir. Kur'an bilindiği üzere bizlere gözle görmediğimiz alan veya varlıklar ile ilgili bilgiler vermektedir. Allah,melek,cin,cennet.cehennem gibi varlıklar ve alanlar ile ilgili ayetlerin muhtevası "müteşabih ayetler" yani benzeşen ayetler" kategorisine girmektedir. Kur'an bizlere  göz ile şahid olamadığımız alan ve varlıkları  anlatırken göz ile şahid olduğumuz alan bilgilerine benzeştirerek anlatmakta olup buna müteşabih anlatım yani benzeştirerek anlatım denilir.    

Allah cc nin kendisini bizlere tanıttığı ayetlerde kur'anın müteşabih yani benzeştirerek anlatım metodu içinde anlaşılması gerekmektedir. Allah cc bizlerin gözümüzle göremediğimiz bi varlık olması kendisini bizlere gözümüzle gördüğümüz alanın bilgileri içinde benzeştirerek anlatmasını gerektirmekte olup kur'anda bunun yüzlerce örneği bulunmaktadır.     

"Allahu ekber " (Allah en büyüktür) demenin "sakıncalı ve bu şekil bir söylemin Allah cc yi kıyaslamak olduğu , başka büyüklerinde var olduğunu kabul anlamına geldiği" şeklinde düşünce müteşabih anlatımı anlamamaktan kaynaklanan bir anlayışın vardığı yanlış sonuçlardan birisidir.

Bu konuda tartışmanın ne kadar yanlış olduğunu sadece enam s. 19. ayetini okuduğumuz takdirde görmek yeterli olacaktır.

Kul eyyu şey’in ekberu şehâdeh(şehâdeten), kulillâhu şehîdun, beynî ve beynekum ve ûhiye ileyye hâzâl kur’ânu li unzirekum bihî ve men belag(belaga), e innekum le teşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ, kul lâ eşhed(eşhedu), kul innemâ huve ilâhun vâhidun ve innenî berîun mimmâ tuşrikûn(tuşrikûne).
«Şahit olarak hangi şey daha büyüktür» de. «Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Bu Kuran bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam içi n vahyolundu; Allah'la beraber başka tanrılar bulunduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz?» de. «Ben şehadet etmem» de. «O ancak tek Tanrıdır, doğrusu ben ortak koşmanızdan uzağım» de.

Enam s. 19. ayetinde, Allah cc nin kendisinin şahidlik bakımından daha büyük yani EKBER olduğunu beyan etmektedir. Şimdi soruyoruz, Allah cc nin kendisini ŞAHİDİ EKBER olarak vasıflandırması yanlışmıdır?

Ikra’ ve rabbukel ekrem(ekremu). Oku! (Çünkü) Rabbin Ekrem'dir!
Alak s. 3. ayetinde Allah cc nin kendisini "el ekrem" yani en kerim olarak başka kerimler ile kıyaslaması yanlışmıdır?  

Summe ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakk(hakkı), e lâ lehul hukmu ve huve esraul hâsibîn(hâsibîne).
Sonra gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülürler. Dikkat edin, hüküm O'nundur ve O hesabı en hızlı görendir.
Enam s. 62. ayetinde Allah cc nin kendisini "esraul hasibin" en hızlı hesap görücü olarak vasıflandırması kendisinden başka hesap görücüler olduğunumu kabul ederek "en hızlı" demiştir?

Ve izâ ezaknen nâse rahmeten min ba'di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ(mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn(temkurûne).
 İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra genişlik tattırdığımız zaman hemen ayetlerimiz hakkında hileler düşünmeye başlarlar. De ki: 'Allah düzen kurmada daha hızlıdır.' Elçilerimiz sizin düşündüğünüz hileleri yazmaktadırlar.
Yunus s. 62. ayetinde "en hızlı düzen kurucu" diye vasıflandırmasına acaba nasıl bir itiraz olabilir?

hud s. 45. ayeti ve tin s. 8. ayetinde "ahkemul hakimin" derken Allah kendisini başka hakimlerle neden kıyas ediyor diyebilirmiyiz?  

Mü'minun s. 14. ve saffat s. 125. ayetinde "ahsenul halıkin" derken kendisini başka yaratıcılar ile kıyaslıyor diyebilirmiyiz? bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür.  

Araf s. 151, yusuf s. 64-92,  enbiya s. 83. ayetlerinde "erhamurrahimin" şeklinde geçen ayetler de rabbimizin kendisini merhametlilerin en merhametlisi olarak vasfetmesi acaba kendinden başka merhametli ilah varda kendisini onunla kıyaslıyor diyebilirmiyiz?. 

Birçok ayette "alime" fiilinden türeyen ismi tafdil sigası olan "a'lemu" kelimesi Allah cc için kullanılmaktadır " inni a'lemu" (ben en iyi bilenim) şeklinde kullanılmış olması Allah cc nin kendisini başka bilenlerle kıyaslaması olarak görmek mümkünmüdür?

Allah cc şahidlerin EKBERİ , kerimlerin EKREMİ, hızlıların ESRAASI yım ,hakimlerin AHKEMUSU yum, rahimlerin ERHAMI , bilenlerin A'LEMU SU diye bizlere buyurmakta iken şimdi yine sorarız. "ŞİMDİ ALLAH CC NİN KİTABINDAN BAŞKA HANGİ SÖZE İNANACAKSINIZ?".  

Allah cc nin kendisi için kullandığı bu kelimeler kur'anı tek kaynak kabul ettiğini iddia edenlerin kur'an bütünlüğünü gözetmeden yapmış olduğu okumaya bir örnek teşkil etmesi açısından acı bir örnek olup belki biraz ağır olacak ama Allah cc nin kitabını oyuncak etmek anlamına gelmekten başka bir sonucu yoktur.  

Bu tartışma , "kaş yapayım derken göz çıkartma" mesabesinde bir durumuda meydana getirmektedir şöyleki; "kebir kelimesi anlam olarak "büyük" demektir , ekber kelimesi ise anlam olarak "daha büyük" demektir, şimdi biz ekber kelimesinin yerine kebir kelimesinin kullanarak Allah cc yi daha doğru büyüklediğimizi düşünüyorsak büyük bir yanlış içindeyiz demektir. Kur'an dilinin özelliğine dikkat edecek olursak Allah cc kendi ilahlığını ortaya koyarken müşriklerin ilah olarak kabul ettiği varlıkları kendi ile kıyaslayarak onların hakiki ilah olamayacağını beyan eder. Şimdi Allah cc kendini diğer sahte ilahlarla kıyaslarken biz buna hayır olmaz şeklinde itiraz etmek " kraldan fazla kralcı " olmak anlamına gelir. Kebir kelimesi ekber'den daha alt bir anlamı ifade ettiği için "Allahu kebir" şeklinde ifade "kaş yapayım derken göz çıkartmaya" vesile olur.

Sonuç olarak, Allah cc kebirmidir? ekbermidir? şeklinde yapılan bir tartışma "Allah cc yi hakkı ile takdir ededeme" şeklinde bir anlayışın sonucu olup kur'anı bir kere arapça metninden okuyarak Allah için kullanılan bazı kelimelerin insanlar içinde nasıl kullanıldığına bakılması gerekir. Hadi kur'anın tamamından vazgeçtik sadece yusuf suresini okumak bile bu konuda bizlere doğru bilgiyi vermesi açısından yeterli olacaktır. Yusuf suresinde kullanılan bazı kelimeler esma ül hüsnaya dahil olan isimler olup insanlar için kullanılmıştır. Bu mantıkla gidersek yusuf suresinde geçen kelimeler için ne diyebiliriz?.  

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

15 Haziran 2013 Cumartesi

İsa a.s Ölmedi ise Yahya a.s Neden Öldü?

Yazımızın başlığı ilk bakışta biraz garip gelebilir ama isa as ın akıbeti konusu ile ilgili olarak kur'an dışı rivayetlere dayanarak onun ölmediğini savunanlar meryem suresindeki iki ayet arasındaki çelişkili anlayışlarını nasıl düzeltme yoluna gideceklerini merak etmekteyiz.

Meryem s. 33. ayetinde "Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ(hayyen)."(«Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.») şeklinde isa as ın dili ile doğduğu zaman konuştukları anlatılmaktadır. Ayette geçen "öleceğim gün" kelimesinin arapça metninin "emutu" olarak geçmesi isa as ın ölmediğine ve kıyamete yakın geri geleceğine dair ortaya atılan delillerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İsa as ın kıssasının geçtiği ayetlerde "teveffi" kelimesinin geçmesi onun mevt olmadığına yani ölmediğine dair bir bilgi olarak anlaşılması gerektiği onun "mevt" olmasının kıyamete yakın gelmesinden sonra olacağı şeklinde islam düşüncesinde yaygın bir görüş mevcuttur.    

İsa as ın durumunun daha kolay anlaşılması için "vefat" kelimesinin anlamı ve bu kelimenin geçmiş olduğu bir kaç ayet örneği vermek istiyoruz.    

"el vefa" kelimesi lugatte, tamam noktasına ulaşmış olana (örneğin tam dirhem yada kile , ölçek anlamında) denir.
(evfeytül keyle velveznü) vezni veya kileyi ölçeği tamamlamak,tamam etmek,ondan hiçbir şeyi eksiltmemek anlamına gelir ( el müfredat) . 
 
"Vefa" kelimesinin "bir şeyi tamam etmek" anlamı olduğuna göre isa ın vefatı neden onun ömrünün tamam olmadığını, kıyamete yakın bir zamanda gelerek ömrünün geri kalanını tamamlacağını gösterir ? diye bir soru mecburen akla gelmektedir.     

                                                 "Minareyi çalan kılıfını uydurur"    

İsa as ın akıbeti ile ilgili olarak "teveffi" kelimesinin geçmesi rivayetlerle uyuşmadığı için kur'anı rivayetlerle uyuşturmak amaçlı olanlar isa as ın vefat etmesinin onun uyku hali olduğu onun bu uykudan uyanmasının kıyamete yakın zamanda gerçekleşeceği kılıfını uydurarak zümer s 42. ayetine "mal bulmuş mağribi" gibi sarılmıştır. 

 -----39. 42- Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâ(musemmen), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
(Allah alır o canları öldükleri zaman, ölmiyenleri de uyuduklarında, sonra üzerlerine ölüm hukmü verdiklerini alıkor da diğerlerini salıverir bir müsemmâ ecele kadar, şübhesiz ki bunda düşünecek bir kavm için âyetler var)    

Allah cc zümer s 42. ayetinde, nefislerin mevt olma halini onların yaşama sürelerinin tam olarak verilmesi , bu mevt halinin bazılarının uykularında gerçekleştiği, bazılarının ise uyku harici zamanlarda gerçekleştiğini bildirmektedir. Kulun vefat etmesi demek , ona verilen yaşama süresinin tam olarak verilmesi ve bu süre bittiği zaman onun vefat ettirilmesinin kulun mevti yani ölümü demek olduğu anlamına gelir'ki ,"vefat" ve "mevt" kelimeleri birbiri ile girift bir anlam taşımaktadır.   


6.60-  Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli ve ya’lemu mâ cerahtum bin nehâri summe yeb’asukum fîhi li yukdâ ecelun musemmâ(musemmen), summe ileyhi merci’ukum summe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
(Geceleyin sizi öldüren O’dur. Belirli bir sürenin geçmesi için sizi yeniden dirilttiği gündüzleri de ne yaptığınızı bilir. Sonra dönüşünüz O’na olacak ve O size ne yapmış olduğunuzu haber verecektir.).

Enam s. 60. ayetinde ise, uykudan uyanma yeniden dirilişe benzetilerek bütün insanların ölümden sonra dirilişi bir nevi hergün kendi hayatları içinde şahid oldukları haberi verilerek yeniden dirilişi inkar etmenin mümkün olamayacağı bildirilmektedir.   

 3.55-İz kâlellâhu yâ îsâ innî muteveffîke ve râfiuke ileyye ve mutahhiruke minellezîne keferû ve câilullezînettebeûke fevkallezîne keferû ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti), summe ileyye merciukum fe ahkumu beynekum fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).
Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni ben vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.

Al-i imran s 55. ayetinde "seni ben vefat ettireceğim" derken , "senin öldürmek isteyenler amaçlarına ulaşamayacak" anlamında kullanılmış olması ihtimali daha kuvvetlidir.  

 5.116.117- Ve iz kâlellâhu yâ îsebne meryeme e ente kulte lin nâsittehizûnî ve ummiye ilâheyni min dûnillâh(dûnillâhi) kâle subhâneke mâ yekûnu lî en ekûle mâ leyse lî bi hakk(hakkın) in kuntu kultuhu fe kad alimteh(alimtehu) ta’lemû mâ fî nefsî ve lâ a’lemu mâ fî nefsik(nefsike) inneke ente allemul guyûb(guyûbi). Mâ kultu lehum illâ mâ emertenî bihî eni’budûllâhe rabbî ve rabbekum, ve kuntu aleyhim şehîden mâ dumtu fîhim, fe lemmâ teveffeytenî kunte enter rakîbe aleyhim ve ente alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun).
 Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, «Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin.

Maide s. 116-117. ayetlerde isa as ın kıyamet günü hesap anı gösterilerek ona iman ettiğini iddia edenlerin yanlış inaçlarının hesap gününde nasıl bir muamele görecekleri teşhir edilmektedir. "Ben hayatta olduğum sürece onlara şahid idim ama onların içinden ayrılınca ne yaptıklarını bilmem ancak sen bilirsin" diyen isa as ın bu içlerinden ayrılması onun göğe çekilmesi olarak anlamlandırılmış olup tamamen rivayetleri kur'ana uydurma amaçlı bir anlamlandırmadır.    

Bir insanın "vefat" ettirilmesi onun ömrünün tamamlanması demek olduğuna göre onun tekrar yeryüzüne gelerek hayat sürmesi onun ömrünün tamamlanması anlamındaki "vefat" kelimesine ters bir durumdur.Rivayetlere uygun  kur'an meydana getirme çabasının bir ürünü olan "vefat" kelimesinin takla attırılarak uyku veya göğe çekilme anlamı verilerek isa as ın kıyamete yakın gelmesi konusu başlı başına garabet bir konu olup kaynağını kur'andan alan bir anlayış değildir.  

İsa as ın vefat ettirilerek uykuda bekletilmesi kıyamete yakın yeniden gelerek hayatını tamamlaması ve ölmesi şeklinde bir anlayış zümer s. 42. ayetinde uykudaki ölümün "yeteveffe" kelimesi ile ifade edilmesinden hareketle isa ın şu andaki halinin uykudaki ölüme benzetilerek rivayetlerin desteklediği bir anlayışa kur'andan getirilmeye çalışılan zorlama delillerden bir tanesidir. Ayet genel olarak kulların hayatlarının nasıl sonlandırılacağı konusu ile ilgili olarak bilgi vermekte iken isa as için özel bir anlayış geliştirilerek onun uyuduğu ve kıyamete yakın bir sürede yeniden dünyaya geleceği inancı bu ayetten delil getirilmeye çalışılmıştır.   

Peki isa as kıyamete yakın bir zamanda gelecekse onun kıyametten önce öleceğine dair bir bilgi varmıdır? , eğer kıyamet gününü görerek bütün insanlarla birliktemi ölecekse maide s 117. ayette dediği "beni vefat ettirince sen gözetleyici oldun" sözü nasıl gerçekleşecek çünkü kıyamet ile birlikte isa as da dahil bütün insanlar yok olacağı için Allah cc nin insanları gözleyicilik durumu diye bir şey sözkonusu olmadan herkes hesap yerine gidecektir.

19.33- Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ(hayyen)
Selam bana; hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem de diri olarak kaldırılacağım güne!»

Meryem s. 33. ayetinde, isa as "öleceğim gün" diyerek kendi ölümünden bahsetmekte ancak bu ayetteki onun ölüm anı "yeniden dünyaya döndükten sonra olacaktır " şeklinde bir iddiada bulunulmaktadır. Ayette "emutu" şeklinde "mevt" kelimesinin türevi geçmesi onun vefat etmesi anlamında değil vefat ettikten sonra dünyaya tekrar gelerek sonra mevta olması olduğu anlayışı oturtulmaya çalışılmıştır. Mevt ve vefat kelimeleri kur'anda birbirinden farklı bir şekilde kullanılmadığına, "ömrün tamama erdilerek hayatın sonra erdirilmesi" anlamında olduğuna göre isa as için kullanılan mevt ve vefa kelimeleri neden farklı olarak anlamlandırılmaktadır ? diye sorulduğunda bunun cevabı ortada olup ," rivayetlere uygun din anlayışlarının kitaba uydurulmasının acı bir örneği olduğu" şeklinde cevap verilebilir.     

  19.15-Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ(hayyen).
Doğduğu günde, öleceği günde ve dirileceği günde ona selam olsun.

Meryem s. 15. ayetinde yahya as  için "öleceği gün" denilmektedir. Şimdi soruyoruz, Bu ayet, yahya as ila isa as ın aşağı yukarı aynı zamanda yaşadığı hesab edilecek olursa ,okuduğumuz kur'an ayetleri onların vefatından 600 kusur yıl sonra indirildiği bilinen bir gerçektir ve 600 kusur yıl sonra inen kur'anda yahya as için "öleceği gün" deniliyorsa yahya as ın ölmediği konusunda neden hiçbir şekilde bilgiye rastlamıyoruz?    

Burada bunları söylerken yahya as ın öldüğünü red ediyor değiliz,  isa as ın ölmediğini iddia edenlerin bir çelişkisini ortaya koyma amaçlı olarak yazıyoruz.  Yahya as için"öleceği gün" şeklinde bir kelime kullanılmasına rağmen onun ölmediği konusunda bir itirazları olmayan düşünce sahipleri isa as için kullanılan "öleceğim gün" kelimesinden onun daha ölmediğini vefat kelimesini yerinden oynatarak (israiloğullarının kelimeleri yerinden oynatma misali) onu uyku yapmışlar meryem s. 33 . ayetinde "demek daha ölmemiş" denilebilmektedir.  Dürüst olmak adına isa as ın ölmediğine inananlara şu çağrıyı yapmak istiyoruz, YA İSA AS IN DA ÖLDÜĞÜNÜ KABUL EDİN VEYA YAHYA AS  IN DA ÖLMEDİĞİNİ KABUL EDİNKİ ÇELİŞKİLERİNİZ BELKİ BİRAZ AZALIR.  

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

13 Haziran 2013 Perşembe

KUR'AN İNKARCILARININ ZİHNİYET ATALARI

Yazımıza bu başlığı koyma sebebimiz sayın Ebubekir sifil'in, 11 nisan 2013 tarihinde yazdığı "sünnet inkarcılarının zihniyet ataları" yazısındaki  bazı konuları "kur'ana rağmen illede rivayeti öncellemek"  mantığı ile kaleme almış olduğuna şahid olmaktayız. Sayın yazarın öncelikle sünnet-hadis ayrımını öğrenip yazısının başlığını öyle atmasını isterdik çünkü yazısı "hadis" dediğimiz sözlü rüvayetlerin inkarına binaen ele alınmış bir yazı olmasına rağmen "sünnet inkarcıları" tabirini kullanması sayın yazarın bu iki kelimenin anlam alanı konusunda eksik bilgi sahibi olduğunu göstermektedir.

Sayın yazar Ahmed b. hanbel'in müsnedinden bir rivayet alıntılayarak bu rivayet üzerinden sünnet müdafaası !! yapmaktadır.
"Abdullah b. Abbâs (r.a)’ın naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a) bir konuşmasında “recm”den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: “Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allah Teala’nın haddlerinden bir haddir. Dikkat edin! Resulullah (s.a.v) da recmetti; O’ndan sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, “Ömer, Allah’ın Kitabı’na, onda olmayanı ilave etti” deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım. (…) Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal’ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar.”"   

Ömer r.a söyle(til)diğine göre recm,şefaat,deccal,kabir azabı ve günahkar mü'minlerin cehennemde yandıktan sonra çıkarılacaklarını gelecekteki bazı (sünnet inkarcısı !!) insanların yalanlayacakları haber verilmiştir.    

Müslümanım diyen kime sorsak kur'anın Allah cc nin indirmiş olduğunu kabul eder ve o kitaptaki hükümler ile amel etmenin başta muhammed as olmak üzere bütün müslümanların üzerine farz olduğunu asla inkar etmezler, sayın hocaya sorsak eminiz oda kabul edecektir.  

Sayın yazarın bayraktarlığını yaptığı ehli sünnet itikadına göre recm cezası zina yapan evli kadın veya erkeğe uygulanması gereken bir cezadır. Bu cezanın dayanağı ise Allah cc tarafından indirilmiş! olmasınarağmen keçinin yediği recm cezasının yazılı olduğu bir ayettir. Recm cezasını muhammed as ın uyguladığına dair rivayetler mevcut olup ömer r.a nın söyle(til)diği bir rivayette "Eğer insanların, “Ömer, Allah’ın Kitabı’na, onda olmayanı ilave etti” deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım." şeklinde bir sözde mevcuttur.  

"Ehli sünnet itikadı" adı altında kur'anın korunmuşluğuna gölge düşüren rivayetler hepimizin malumu olup özellikle "hükmü ve metni mensuh ayetler" kategorisi altında kur'ana alınmayan bir çok ayetten bahsedilmesi din düşmanlarının alay konusu dahi olmuş olup bazı kesimlerin rivayetleri kurtarma adına kur'ana eksiklik izafe etmeleri kabul edilecek bir durum değildir. 
"Recm" konusuda " metni mensuh hükmü baki" ayetler kategorisine alınarak "keçi yemiş olsada ayetin hükmü bakidir" denilerek recm cezası etrafında nasıl KURAN İNKARCILIĞI  yapıldığını ortaya koymak istiyoruz.  

Zina cezası ile ilgili ayetler bilindiği üzere nur s. ilk ayetlerinde mevcut olup bu konu ile ilgili olarak daha önce " recm kavramı ve zina fiilinin kur'ab ve tevrattaki cezası" başlığı ile bu konu hakkında müstakil bir yazımız mevcut olmasına rağmen özet olarak zina cezası ile ilgili kur'anın evli bekar ayrımı yapmadığını görelim.      

Nur s. 1. ayetinde hükümleri farz kılınan bir sure olduğu bildirildikten sonra, 2. ayetinde zina eden kadın ve erkeğin her birine 100 celde vurulması emredilmekte ve bu cezaya mü'minlerden bir tayfanın o AZABA ( 100 celde vurulmasına) şahid olması istenmektedir. Azab kelimesi anahtar bir kelime olup ilerleyen ayetlerde evli bir erkeğin karısına zina ettiği suçlaması ancak bu olaya 4 şahid getirememesi durumunda uygulanacak prosedür anlatılmaktadır. Kadın içinde aynı prosedürün uygulanması emredilmekte ve kadın zina yapmadığına dair yemin ettiği takdirde AZABIN ondan kalkacağı emredilir (nur s. 8). Şimdi soruyoruz, yeminleşen insanlar evlidir 8. ayette kadının üzerinden kalkan AZAB ikinci ayetteki AZAB değilmidir? ve yine soruyoruz, 2. ayetteki AZAB 100 celde olduğuna göre 8. ayetteki EVLİ KADININ ÜSTÜNDEN KALKAN AZAB 100 celde değilmidir?  Yine soruyoruz, nisa s. 25. ayetinde evli cariyenin zina ettiği takdirdeki cezası hür kadının yarısı olduğuna göre recm cezasının yarısı nasıl tatbik edilecektir?.     

-----69.044-7Eğer o  bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik. O zaman sizden hiç biriniz de buna engel olamazdınız.

Recm cezasını savunmak demek kur'anı inkar etmekten başka bir şey olmadığı açık iken hala sünneti müdafaa! adına muhammed as aatfen uydurulan rivayetlerin hesabını vermek kolay olmayacaktır. Görevi kendisine vahyolunanı tebliğ olan bir elçinin kur'anın açık bir hükmünü terkedip başka hükümler vermesi mümkünmüdür? . Recm cezasını kabul etmek demek hem kur'anı inkar anlamına hemde muhammed as a iftira atmak demek olduğunu bilmeleri için hesap gününümü bekliyorlar?  

-----004.082 Kuran'ı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı.
-----018.001-4 Hamd olsun Allah'a ki, O, (insanları) kendi tarafından çetin bir azap ile ikaz etmek, iyi iş ve davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için, içinde ebedî kalacakları (cennette) güzel bir ecir bulunduğunu müjdelemek ve «Allah evlât edindi» diyenleri de uyarmak için kuluna (Muhammed'e), kendisinde hiçbir (tezat ve) eğrilik bulunmayan dosdoğru Kitab'ı indirdi.

Hem Allah cc nin indirdiği kitapta çelişki yoktur ayetlerine iman edeceğiz hemde nur s. ayetlerinde evli bekar ayrımı yapmadan zina cezasının aynı olduğunu göreceğiz, hemde "evliyi recm edin" şeklinde çelişkili  olarak inen bir ayeti keçiye yedirip hem kur'anın korunmuşluğuna gölge düşüreceğiz sonra "bu kitap korunmuştur ve çelişkisizdir" diyeceğiz, Buna çocuklar bile güler sayın ebubekir sifil.     

Recm cezasının kur'ana uymadığı iddiaları dün üretilen iddialar olmayıp ibni kuteybe'nin "hadis müdafaası" adlı yüzlerce yıl önce yazdığı eserinde bu konu ile ilgili ayetleri nasıl rivayetlere uydurma gayreti içinde olduğu görüldüğü zaman ortaya çıkacaktır.

"Rivayetlerin kur'ana arz edilmesi gerekir" sözünü duydukları zaman elektrik çarpmış gibi olmalarının sebebi bu yüzden olsa gerektir'ki uydurdukları dinlerini başlarına yıkılacaktır. Eğer sizin alnınız ak başınız dikse din adına her ne iddianız varsa o dinin kaynağı olan kur'ana arzedilmesinden neden korkarsınız?

Ömer r.a söyle(til)diği rivayetler içinde isa as ın nüzulü ile ilgili bir haber verilmemesi bizi derinden üzmüş haberi uyduran zatın neden bunu atladığı merekımızı celbetmiştir, çünkü nerede kur'an dışı bilgi varsa ömer r.a gelecekte onların red edileceğini haber vermiş ama isa as ın nüzulunu red edeceklerini haber vermeyi unutmuş olduğunu tahmin ediyoruz.   

Sayın sifil yazısına şöyle devam etmektedir.

"Bu, son derece ilgi çekici bir rivayettir. Hz. Ömer (r.a)’ın, burada söylediklerini “kendi tahmini” olarak söylediğini düşünmek mümkün değildir. Burada ileride cereyan edecek bir durumdan haber verilmektedir ve Efendimiz (s.a.v)’den işitilmiş bir bilgiye dayandığında şüphe yoktur.

Yazıda katıldığımız cümle "kendi tahmini” olarak söylediğini düşünmek mümkün değildir." Kesinlikle evet ömer r. a bunları kendi tahmini olarak söylemesi mümkün olmayıp onun adına iftira uyduranlar tarafından söylenmiş olması daha mümkündür. Kendisi etiketli bir ilahiyatçı olmasına rağmen dini konularda dayandığı delili yukardaki cümlelerinden anlamak mümkün olan sayın KURAN İNKARCISI ZİHNİYETLİ yazarın atalarının kim olduğu bellidir.    

Bu kur'an inkarcısı insanların günümüzdeki uzantılarından olan sayın yazarın ömer r.a adına uydurulan rivayetlere sahiplenmesi atalar dini savunucularının tipik bir örneği olup "biz babamızdan böyle gördük" zihniyetinin devamıdır.    

Yanlış olan şey ,kabir azabı, deccal,şefaat gibi konuların kabul edilmesi olmasına rağmen yavuz hırsız edaları ile bunları red edenlerin "sünnet inkarcılığı" ile suçlanıp hakaretlere maruz kalmasıdır. Esas suçlanması gerekenler ise kur'ana rağmen bu tür rivayetlere sarılıp kuranı inkar edenler olmalıdır. 

"Usta bir propaganda dili kullanılarak insanımıza, asırlardır din adına yanlış bilgilendirildikleri telkin ediliyor ve bu telkini yapanlar, bu “tarihî arıza”yı (!) “Kur’an adına” düzeltmek için canla başla çalışıyor!!""  diyen sayın yazar kendisinin acemi bir dil kullanarak asırlardır din adına uydurulan yanlış bilgileri kur'ana rağmen inkar ettiğinin acaba farkındamıdır.     

Şimdi burada akıla bir soru geliyor, "bu kur'an inkarcılarının zihniyet ataları kim ? "diye . Bu sorunun cevabınıda kur'anın israiloğulları ile ilgili ayetlerinde bulmaktayız. İsrailoğulları ile ilgili ayetlere baktığımız zaman onların kitablarına karşı yaptıkları tahrif çalışmaları, dillerini eğip bükmeleri, kitaptan olmadığı halde kitaptan demeleri,harfleri yerinden oynatmaları gibi yaptıkları bu zihniyetin atalarının kim olduğu konusunda bizlere gerekli bilgiyi vermektedir.

UYDURULMUŞ VE İFTİRA RİVAYETLERE KARŞI ASIRLARDIR KUR'AN ADINA KARŞI ÇIKAN ZİHNİYETİN ATALARI İLE, UYDURULMUŞ RİVAYETLERİ DİN DİYE İNSANLARA ANLATAN ZİHNİYETİN ATALARI ELBETTE BİR DEĞİLDİR.


Abdullah b. Abbâs (r.a)'ın naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a) bir konuşmasında "recm"den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: "Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allah Teala'nın haddlerdinden bir haddir. Dikkat edin! Resulullah (s.a.v) da recmetti; O'ndan sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, "Ömer, Allah'ın Kitabı'na, onda olmayanı ilave etti" deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım. (…) Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal'ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar."[1] - See more at: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=1322#sthash.SxPSMSl2.dpuf
Abdullah b. Abbâs (r.a)'ın naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a) bir konuşmasında "recm"den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: "Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allah Teala'nın haddlerdinden bir haddir. Dikkat edin! Resulullah (s.a.v) da recmetti; O'ndan sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, "Ömer, Allah'ın Kitabı'na, onda olmayanı ilave etti" deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım. (…) Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal'ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar."[1] - See more at: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=1322#sthash.SxPSMSl2.dpuf
Abdullah b. Abbâs (r.a)'ın naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a) bir konuşmasında "recm"den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: "Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allah Teala'nın haddlerdinden bir haddir. Dikkat edin! Resulullah (s.a.v) da recmetti; O'ndan sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, "Ömer, Allah'ın Kitabı'na, onda olmayanı ilave etti" deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın (bir sayfasının) kenarına yazardım. (…) Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal'ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar."[1] - See more at: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=1322#sthash.SxPSMSl2.dpuf

12 Haziran 2013 Çarşamba

Ayın Yarılması Konusu ve Helakın Sünneti

Kamer s. 1. ayetinde "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı." buyurulması etrafında şekillenen rivayetlere bakacak olursak muhammed as dan ayı yarmasını isteyen müşriklerin isteği üzerine bu olayın gerçekleştiği şeklindeki rivayetler herkesin malumu olup bu rivayetleri buraya alıp "bilgi kirliliği " tabir ettiğimiz bu rivayetlerle okuyucuyu meşgul etmek istemiyoruz.  "Ayın yarılması" ayeti  eğer gerçek olsaydı ve müşriklerin bunu inkar etmeleri sonucu önceki kavimlere uygulanan helak sünnetinin mekke içinde gerçekleşmesi gerekli olduğu konusunun diğer ayetler ile ortaya koymak gerekmektedirki ayet ile rivayet çelişitği zaman ayetin kabul edilme gerçeği bilinsin.   

 -----006.037 Ve dediler ki: Ona Rabbından bir ayet indirilmeli değil miydi? De ki: Şüphesiz Allah, ayet indirmeye kadirdir. Ne var ki, onların çoğu bilmezler.
-----006.109 Ve Allah Teâlâ'ya olanca yeminleriyle kasem ettiler ki, eğer onlara bir âyet gelirse elbette O'na imân edecekler. De ki: «Âyetler ancak Allah'ın indindedir.» Size ne bildirecektir ki, o âyet geldiği vakit de yine imân etmeyeceklerdir.
-----010.020 Bir de «Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse ya!» diyorlar. De ki: «Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de sizinle beraber bekleyeceğim şüphesiz.»
-----013.007 Küfredenler, derler ki: Ona Rabbından bir ayet indirilmeli değil miydi? Sen; ancak bir uyarıcısın ve her kavmin bir yol göstericisi vardır.
-----029.050-51 Ve dediler ki: «Onun üzerine Rabbinden âyetler indirilmiş olmalı değil mi idi?» De ki: «O âyetler ancak Allah'ın indindedir ve ben ancak bir apaçık nezirim.»Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.

Vermiş olduğumuz ayet mealleri örnekleri, kendilerine gelen beşer bir elçiyi kabullenmek istemeyen müşriklerin  gönderilen ayetleri azımsayarak ilave ayetler istemesi anlatılarak, istedikleri ayetleri Allah cc nin göndermeye kadir olduğunu ancak kendilerine okunan kitap ile yetinilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Gelgelelim bu ayetleri müslümanlar sanki hiç inmemişcesine üzerlerini örterek muhammed as a atfen bir çok görsel ayet (mucize) isnad etmişlerdir.  

Kur'an, diğer elçilere verildiği bildirilen bu tür ayetlerin yalanlanması neticesinde o kavmin helak edildiğini bildirerek mekkeli muhataplarına böyle bir şet istememelerini bildirerek inanmamalarının neticesinde onlara helakın hak olacağını beyan eder.     

 017.059] [E0] O istenilen âyetler (mu'cizeler) le risalet vermekten bizi men'eden de yoktur, ancak onları evvelki ümmetler tekzib ettiler, Semude gözleri göre göre o nakayı(dişi deve) verdik de onunla kendilerine zulmettiler, halbuki biz o âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.

İsra s. 59. ayetinde , Allah cc nin Muhammed as a kuran harici ayetler vermeme sebebi olarak , ondan önceki kavimlerin bu ayetleri red ederek helaka uğradıkları, eğer mekkelilere istedikleri verildiği takdirde onu inkar edecekleri bilindiği için istediklerinin verilmediği ve kur'an ile yetinilmesi (ankebut 50-51) gerektiği anlatılmaktadır.    

Kur'anda sadece isra s. 59. ayeti olsa dahi Muhammed as a mucize diye tabir edilen görsel ayetlerin neden verilmediği bu ayette açık ve net bir şekilde anlatılmış olmasına rağmen muhammed as adına onlarca mucize isnad edilerek onun adına iftiralar edilme yoluna gidilmesi hıristiyanvari elçi anlayışının müslümanların elinde nereleri gittiğinin açık bir göstergesidir.    

Ayın yarılması konusu mucizeler içinde ayrı bir yer bulmuş ve kur'ani bir dayanağa oturtulmaya çalışılmıştır. Ancak kamer suresinden sonra indirilen isra suresi 59. ayetinde kesinlikle böyle bir görsel ayetin indirilmediği beyan edilmesine rağmen kamer suresinde ,  Allah cc nin" indirmem"dediği görsel ayet isra sureinden önce inen kamer suresinde yerini buluyor? . Bu tür çelişkili anlayışlar miraç iddialarındada yerini bulmuş olup isra s. 1 . ayetinde anlatılan isra hadisesine ek olarak birde miraç hadisesi uyduranlar isra suresinden önce indirilen necm suresinden miracı çıkarmaya çalışmışlardır. Aynı çelişki ayın yarılma iddialarındada söz konusudur, Allah cc kamer suresinde "ay yarıldı" diyerek bir mucizeye !! işaret edecek kamer suresinden sonra indirdiği isra suresinde "indirmem" diyecek bu şekildeki bir anlayış  kur'ana iftiradan başka bir şey değildir.   

Şimdi haklı olarak, "isra 1. ayetinde isra hadisesi olağanüstü bir olay değilmi?" diye sorulabilir, bizde cevap olarak isra hadisesi Muhammed as dışında kimsenin görmüş olduğu bir olay olmayıp bu olayın inkarı neticesinde helak edilmek Sünnetullah gereği değildir deriz.   

"Ayın yarılması" olayı gerçek olarak vaki olmuş olsa kamer suresinin "Onlar, bir ayet görürlerse yüz çevirirler ve; süregelen bir büyüdür, derler.Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri vardır.And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir. Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;" mealindeki 2-6 ayetleri mekkelilerin helakını gerektirecek bir durumun olmadığı hem ayetlerde hemde yaşanmışlık olarak görülmüştür.   

İsra s. 59. ayetinde salih as ın kavmi Semuda dişi devenin gönderildiği fakat bu ayeti keserek helakı hak ettikleri bildirilmekte , sünnetullah gereği aynı şekilde ayet olduğu iddia edilen ayın yarılmasının gerçek olduğu iddia edildiği takdirde sünnetullahın tecellisi Mekke içinde geçerli olacağı beyan edilmektedir. Mekkenin helakı gerçekleşemediğine göre ayın yarılması iddiasının gerçek olması imkansız olup bu şekilde bir iddia elçinin değerini yükseltmek adına Allah cc nin değerini düşürme çabasıdır.  

Peki kamer suresi ilk ayetini nasıl anlamak gerekir denilecektir. İlk dönem tefsirlerinde dahi "ayın yarılma" iddiaları ihtilaflı bir konu olması bu iddianın dayanağının çürüklüğü konusunda bilgi verebilir. "Şakkul kamer" arapların günlük dilde kullandığı , "herşey ayan beyan ortaya çıktı" anlamında kullandıkları bir deyim olduğunu ragıp el isfahani "el müfredat" adlı eserinde belirtmektedir.   

Allah cc diğer kavimlerin aksine olarak mekke toplumunu helak etmeme sebeblerinden biriside diğer elçilere vermiş olduğu görsel ayetlerin muhammed as a verilmemesidir, eğer rivayet kitaplarında anlatıldığı gibi onlarca mucizeyi gösteren muhammed as a inanmayan müşriklerin bir kere değil defalarca helakı söz konusu olması gerekirdi. Kamer s. 1-6 ayetleri doğru okunduğu takdirde böyle bir mucizenin sözkonusu olmadığı görülür. Salih as ın kvmine gönderilen dişi deve o kavme bir ayet olarak gönderilmiş ve o deveyi kesip ayeti inkar etmeleri neticesinde kavmin helakı hak olmuştur. Ayın yarılması eğer bir ayet olmuş olsayıd bunun inkarı neticesindede mekke toplumunun helak edilmesi bir sünnetullah gereğidir. Bu konu ile ilgili olarak "kavimlerin helakı ve helakın sünneti" başlıklı yazımıza bakılabilir.

Sonuç olarak, Muhammed as ın ayı yardığına dair getirilen rivayetlere dayanak yapılmaya çalışılan Kamer s 1. ayeti ayın gerçek olarak yarılmış olduğunu bildiren bir ayet olmayıp, arap dilinde "her şeyin ayan beyan ortaya çıkması" ile ilgili olarak kullanılan bir deyimdir. İsra s. 59. ayetinde muhammed as ın diğer elçilere verilen görsel ayetlerle(mucize) gönderilmeme sebebi ,o ayetin inkarı neticesinde sünnetullah gereği mekkenin helakı ile sonuçlanması demek olduğu için Kur'andan başka hiçbir şekilde mucize denilebilecek şeylerin ona verilmediğini beyan eder. Kur'anın beyanı aksine ayın yarıldığını iddia etmek Muhammed asın diğer elçileriden aşağı bırakmamak adına yapılan bir yanlış olması yanında daha büyük bir cürüm olarak Allah cc nin sünnetini hiçe saymak anlamına gelir.   

                              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.


 

7 Haziran 2013 Cuma

Mü'minleri Bırakıp Kafirlerin Yanında İzzet Arayanlar

Son günlerde Türkiyede yaşanan olayların Müslümanlar tarafından okunacak yönleri olması ve bazı ayrışımların gün yüzüne çıkması açısından önemli bir fitne (deneme) konusu olduğu görülmüştür. Bilindiği üzere taksim gezi parkında bazı düzenlemelere karşı çıkmak şeklinde başlayan olaylar tahmin edilmedik bir biçimde büyümüş Türkiye nin birçok şehrinde gösterilere neden olmuştur. İstanbulda başlayan bir olayın müsebbibinin İstanbul da olmasına bakılmadan bir çok şehirdeki gösterilerde mevcut iktidar protesto edilmiştir. Yazımızın amacı olayları analiz değil bu olaylar vesilesi ile kendilerini "Anti kapitalist Müslümanlar" olarak adlandıran bazı kişilerin bu olayların içine dahil olarak gösterilere katılması ve onları desteklemesidir.   

Allah cc nin kendisine vermiş olduğu ismi yetersiz görerek ismini "şucu bucu müslüman" olarak lanse edenlerin bu isimleri bile en başta kur'anın hoş görmediği bir durumdur.   

 -----22.078 Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır! 
-----41.033 (İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyenden kimin sözü daha güzeldir?

Allah cc nin vermiş olduğu "Müslim" ismini yeterli görmeyerek önüne "anti kapitalist" eki koymak, "Ben Müslümanlardanım" demenin her türlü zulme karşı ayağa kalkmak olduğunu unutup bazılarının yanındaki ezikliklerini giderme amaçlı koyulmuş olan ilaveden başka bir şey değildir. Müslüman olmamız demek sadece belli bir zümrenin zulmüne karşı çıkmak değil her türlü zulme karşı çıkmak olduğunu unutan"ilave isimli müslümanlar" karşı taraftaki zulmu bırakın protesto etmeyi onlara destek olarak protestocuları  sahabelerle özdeşleştirme terbiyesizliğine kadar işi götürmeye cür'et edebilmişlerdir.

Olayların başlangıcının gezi parkındaki ağaçlar olarak başlaması devamının bu olayın sadece ağaç katliamını önlemek amaçlı olmadığı ,onun sadece bahane olduğu bazı önde gelen sanatçıların! mesajlarından anlaşılmış olup asıl amacın mevcut iktidarın "özel yaşama  müdahelesi" olarak tabir edilen bazı yasaklamalarına karşı çıkmak olduğu özellikle alkol yasağına karşı olan tepkilerinden anlaşılmıştır.   

Ellerinde alkollü içecek şişeleri ile "şerefine Tayyip" diye bağıranların mevcut iktidarın uygulamalarına hangi argümanlarla karşı çıktıkları belli olmuştur. Olayların asıl amacının iktidarın muhafazakar kesimim memnun eden uygulamaları olup bu uygulamalara karşı olanları çok rahatsız etmiş görünmektedir. Kısacası olayların temelinde iktidarın insanları "müslümanlaştırma" korkusu yatmakta olup karşı çıkanlar , "acaba bizde Müslüman mı olacağız" korkusu içinde bir ayaklanma girişiminde bulunmuşlardır.   

Yazıdaki amacımız iktidar uygulamalarının tahlili değil bu ayaklanmada ilave isimli Müslümanların duruşları olup izzeti nerede ,nasıl , kimin yanında aradıklarıdır.  

 -----4.139 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.
-----35.010 Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.

Al-i imran s 139. ayetinde " Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir." buyuran rabbimiz bizlere, kimseye karşı bir ezikliğimiz olamayacağı üstün olmak ölçüsünün inanmak olduğu ve inananların birbirleriyle kardeş olduğu (hucurat s. 10) izzet ve şeref aramak adına kafirler ile birlikte olmamamız gerektiği yolundaki ayetlerle yol haritamızı belirlemiştir.  

Bu yol haritasında, asıl amaçları dinin öngördüğü yasakları hazmedememek olan bazı gurupların yanında yer alarak onların kuyruğu altında izzet aramak bir Müslümana yakışmaz. Hele hele dini argümanları kullanarak o insanları sahabeye benzeterek övmek kişinin kalbindeki marazı ortaya çıkaran bir durum olması itibarı ile dikkat çekici bir durumdur.   

Medinede inen ayetlere baktığımız zaman bu ayetlerde savaş ile ilgili durumların anlatıldığı ayetlerin fazlalığı dikkat çekici olup bu ayetlerin içinde en fazla yer tutan konu islam toplumu içinde "inandım" deyip fitne yani deneme zamanlarında yaz çizip gerçek yüzlerini ortaya koyanların nifakları dır.   

Yaşanan son olaylar bizlere de bazılarının kalplerindeki nifakın gün yüzüne çıkarmalarına vesile olması yönünden okunabilecek mesajlar vermesi açısından önemlidir. İsminin önüne ilave koyarak ayrımcı mezhepçi bir yaklaşım sergilemesi öteden beri rahatsızlık konusu olan bu insanların başı durumundaki İhsan Eliaçık ın daha önceki söylemlerinde öne çıkan kur'an hakkındaki sapkın düşüncelerinin kendisinin kayma eğiliminin bir göstergesi olduğu bilinen bir durum idi.    

İzzeti aradıkları adamların dün Müslümanlara yapılan zulümlerde onların yanında yer almayarak kafirce dik bir duruş sergilemelerine aldırmadan kafirlerin rahatsız oldukları bazı islami yasaklara karşı onların yanında yer almaları onların isimlerinin ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" dan başka bir isim olamayacağını göstermiştir.   

Kalem suresinde elçisine müşriklere hiçbir zaman "müdahene" (dalkavukluk) etmemesini emreden rabbimizin bu emri arkaya atılarak kafirlerin kuyruğu altında islami argümanları kullanarak yer almaları kafirleri memnun edeceğine inanmaları safdillikten başka bir şey olamaz.    

Allah cc nin indirdikleri ile hükmetmeyenlerin zalim,kafir ve fasıklar olduğu hiç bir zaman akıldan çıkarılmaması gerekirken, mevcut iktidarın muhafazakar uygulamaları bir kesim müslümanı atalete uğratmış ve tağuti rejimden rahatsızlık duymadan rahat bir hayat sürmelerine vesile olmuştur.    

Bugün müslümanların bu rejime karşı bir ayaklanmaya girişmeleri halinde "ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLARIN" nerede yer alacakları merak  konusudur. Çünkü bugün kuyruklarının altında izzet aradıkları o kafirlerin müslümanların yanında olmayacakları açıktır.

"Ben müslümanlardanım" demenin zulmun her türlüsüne karşı çıkmak demek olduğunu unutup bir kesimin zulmune karşı çıkan diğer zalimin yanında yer almak münafıkça bir tavır olup "düşmanımın düşmanı benim dostumdur" sloganı ile yola çıkan ikiyüzlülerin yapacakları iştir.   

"Müslüman olmak" demenin, argümanlarını sadece kur'andan alıp zulme nasıl ve kime karşı mücadele etmeyi bilmek olduğunu unutmadan bugün kalbindeki nifakı ortaya çıkaran insanların kafirlerin yanında izzet aramaları artık safların belirli bir hale geldiği müslüman toplum içindeki münafıkların saflarını kafirlerin yanında almak suretiyle belli ettiği görülmelidir. Tavsiyemiz müslüman isminin başına ilave isimler alarak ve o ismin yerine "münafık"" ismin koyarak müslümanlar içinde fitne konusu olan ihsan eliaçığın nifakının samimi insanlar tarafından görülmesidir. Dün eleştirmiş olduğu , "nurcu müslüman ", "tasavvufçu müslüman" vs gibi ilaveli isimlere karşı kendisinede "anti kapitalist müslüman" adı vererek fırkalaşmaya giden insanların samimi olduklarını söyleyebilmek çok zor olup, son söylemleri ile müslümanların yanında bile olmaya dayanamadığı belli olan ihsan eliaçığın başını çektiği fırkanın ismi ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" olmaya yakışır.  

6 Haziran 2013 Perşembe

Yusuf s. 52. Ayetinde Konuşan Yusuf as mı Melik'in Karısı mı ?

Yusuf as ın kıssasının anlatıldığı yusuf suresi 52. ayeti ile ilgili olarak, ayetteki konuşan kişinin Yusuf as veya Melik'in karısı olduğu yönünde tefsirlerde tartışılmış olduklarını görmekteyiz. Konuşan kişinin kim olduğu ilgili ayetleri tefsir usulunda kullanılan bir yol olan "takdim-tehir" metodu ile okunduğu zaman daha kolay ortaya çıkmaktadır.   

Yusuf as hapiste iken meliğin rüyasını yorumlar ve bu yorum üzerine melik yusuf as ın yanına getirilmesini emreder, fakat yusuf as bu çağrıyı red ederek meliğin kadınların ellerini kesme sebebini sormasını kendisine gelen elçiden ister. 
-----12.050]  Melik: «Onu bana getirin» dedi. Yusuf'a elçi gelince, «Efendine dön, kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi bir sor; doğrusu Rabbim onların hilesini bilir» dedi.

Yusuf as bu isteğinin sebebi ise 52.53. ayetlerde şu şekilde beyan edilmektedir.
-----12.052 Bu işte şunun için ki bilsin hakıkaten ben, ona gaybında hıyanet etmedim ve hakıkaten Allah hâinlerin hiylesini muvaffakıyyete erdirmez.
-----012.053 Nefsimi temize de çıkarmıyorum, çünkü nefis kötülüğü emreder; meğer Rabbim rahmetiyle bağışlaya, çünkü Rabbim çok bağışlayan, çok merhamet edendir.»

Yusuf as ın isteğinin meliğe bildirilmesi üzerine 51. ayette melik kadınları toplar ve sorar.  
-----12.051 (Melik  kadınlara) dedi ki: Yusuf'un nefsinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi? Kadınlar, Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki: «Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir.»

54. ayette yusuf as ın suçsuzluğu belli olduktan sonra melik yusuf as ın tekrar getirilmesini emreder ve suçsuz olduğu kendisine bildirilen yusuf as bu çağrıyı kabul ederek meliğin huzuruna gelir.  
-----12.054Melik de dedi: getirin bana onu kendime tahsıs edeyim! bunun üzerine vaktâ ki onunla konuştu, dedi: sen bu gün, nezdimizde cidden bir mevkı' sahibisin, eminsin.

Sonuç olarak, tefsirlerde tartışma konusu yapılan yusuf s. 52. ayetindeki konuşanın kim olduğu meselesi ilgili ayetlerin takdim-tehir metodu ile , 50-52-53-51-54  sıralaması okunması sonucu daha kolay anlaşılarak 52. ayette konuşan kişinin yusuf as  olduğu ortaya çıkmaktadır. Yapılan meallerin bir çoğunda konuşan kişinin yusuf as olduğu yönündeki tesbitlerin doğru yapılmış olmasına rağmen son zamanlarda farklı olmak adına yapılan bazı ayet meallendirmelerinde bazı şazz görüşlere rağbet edildiğini, bu şazz görüşlerinde ayetin siyak sibakı veya kur'an bütünlüğü ile uyum sağlayıp sağlamadığı göz önüne alınmadan yapıldığına şahid olduğumuz için yusuf s 52. ayeti ile ilgili olarak yapılabilecek bu tür şazz meallendirmenin doğru olmadığını düşünmekteyiz.    

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.