Müslümanlar arasında bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalardan bir tanesi de , Muhammed (a.s) ın haram helal koyma yetkisinin olup olmadığı konusundadır. Yüzyıllardır "Ehli hadis" ekolünün İslam düşüncesinin şekillenmesinde etken bir rol oynaması neticesinde yazılan eserler çerçevesinde çizilen peygamber portresi, Kur'an ile uyum arz eden bir portre değildir. Bu portrenin şekillenmesi için yapılan çalışmalarda öne çıkan taraf, ön yargılı bir bakış ve bazı Kur'an ayetlerinin sadece bu portrenin oluşmasını sağlamak amacına yönelik bir okumaya tabi tutulması olduğunu söyleyebiliriz.
Muhammed (a.s) a biçilen bu misyonun kaynağı , Hıristiyanların İsa (a.s) a biçtikleri misyondan devşirilmiş bir düşüncedir. Kur'anın İsa (a.s) ile ilgili ayetlerinin tamamının , onun için uydurulan misyonun yalan ve iftira olduğu , onun Rab ve İlahlıktan herhangi bir payı olmadığı , onun sadece beşer bir elçi olduğuna dair bilgiler olduğunu düşündüğümüzde, elçi olsa dahi kimseye böyle bir yakıştırma yapılmaması ve bu düşünce etrafında bir akide oluşturulmamasın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Kur'an ayetlerinin sadece hitap ettiği kesim ile sınırlı tutularak okunması sonucunda , "Ey ehli kitap" şeklindeki hitapların ,bizleri ilgilendirmediği zannı uyandırmış ve ilgili ayetlerin sadece Yahudi ve Hıristiyanlara hitap ettiği düşünülerek , bizlere dair mesajları olabileceği akla dahi getirilmemiştir. Fakat İsa (a.s) a Hıristiyanlar tarafından yapılan muamelenin bir benzeri , Müslümanlar tarafından Muhammed (a.s) a da yapılmakta olup , İsa (a.s) ile ilgili olan ayetler ile bizlerin de muhatap olabileceği maalesef düşünülmemektedir.
Hıristiyanların İsa (a.s) a yaptıkları muamelenin özünde , onu beşer bir elçi olmaktan daha yukarılara taşıma gayreti olduğunu söyleyebiliriz. Biz Müslümanlar tarafından , Muhammed (a.s) a yapılan muamelenin özünde de aynı gayret olup , her ne kadar söz ile onun "Kul ve Elçi" olduğunu söylüyorsak ta , fiiliyatta onu daha yukarılara taşıma düşüncesinin bir ürünü olan, haram ve helal koyma yetkisi olduğunu söyleyerek İsa, (a.s) ile aynı konuma oturtmaktayız.
Allah (c.c) nin bu insanlar için koyduğu vazife sınırı olan "Elçilik" görevinin ne anlama geldiği anlaşıldığı takdirde , Muhammed (a.s) a biçilen ve görevinin sınırlarını aşan bir yetkilendirme olan haram ve helal koyma yetkisinin ne kadar yanlış olduğu , hatta bu düşünce içinde olanların akidelerinde derin yaralar açıldığı görülecektir.
"Elçi" kelimesi , bir hükümdarın mesajını iletmekle görevli kimseler için kullanılmaktadır. Elçiler iletmekle görevli oldukları mesajın muhteviyatına hiç bir şekilde hiç bir şekilde müdahale etmeden muhataplarına iletmekle görevli kimselerdir.
Bu kelimeyi Allah (c.c) nin mesajını kullarına iletmekle görevli insanlar bazında düşündüğümüzde , bu insanlar aldıkları mesajın muhatapları arasında kendilerinin de olması nedeniyle , o mesajları muhataplarına iletirler , ilettikleri mesajın kendilerini de bağlayıcı olması nedeniyle , aynı mesajın gereklerinin nasıl hayata pratize edileceğini canlı ve en güzel örnek olarak gösterirler. Allah (c.c) nin elçileri sadece gelen mesajı okumakla görevli değil , aynı zamanda okudukları mesajın hayata nasıl yansıması gerektiğini kendileri yaşayarak öğretirler , yani görevleri sadece "Postacılık" değildir.
[069.044-7] Eğer o Resul bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu
elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik.Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
Bu görevlerini yerine getirirken sadece kendilerine vahyedilene uymakla görevli olan bu elçiler, Allah (c.c) nin "Din" (Yaşam kuralları) olarak vaaz ettiği kurallara herhangi bir ilave hükümde bulunAmazlar. "İlah" ve "Rab" olmanın hakkı olan "Din" vaaz etmek yetkisini , Allah (c.c) kendisinden başka kimseye tanımamıştır.
Kendisinin dışında "Din" vaaz etmeye kalkanları veya kendisinin dışında din vaaz edenlere tabi olanları , "Allah'ın dunun dan rabler ve ilahlar edinmek" olarak tanımlayan Rabbimiz, bu yetkiyi kendi elçilerine dahi vermemiş olmasına rağmen , İslam düşüncesine hakim olan genel geçer düşünce "Muhammed (a.s) ın da helal ve haram koyma yetkisine sahip olduğu yönündedir.
Bu noktada Al-i İmran s. 79. ve 80. ayetleri çok önemli hatırlatmalarda bulunmaktadır.
[003.079] Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve nübüvvet vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi
mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte
olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz.
[003.080] Ve size, «Melekleri, nebileri rabler ittihaz ediniz,» diye
emretmez. Siz müslüman olduktan sonra size küfr ile hiç emreder mi?
Bu ayetler bizlere Muhammed (a.s) ı nasıl bir yere oturtmak gerektiğine dair bilgileri ihtiva eden çok önemli ayetlerdir.
Helaller ve haramlar , insanların yaşamları içinde tabi olacakları kurallar bakımından önemli bir yer tutmakta olup , yaşamın sınırlarını tayin eden önemli kavramlardır. Allah (c.c) bu konuda kendisini tek yetkili olarak ilan ederek , insanlar için koyduğu sınırlara tabi olunması gerektiği , bu konuda kimsenin helal haram tayin etme yetkisi olmadığını açıklamıştır.
"Rab" ve "İlah" olmanın gereği olan bu tür sınırlar koyma yetkisini kendi elçilerine dahi vermeyen Allah (c.c) , son elçi olan Muhammed (a.s) a böyle bir yetki tanıyarak elçiler arasında ona ayrı bir konum tayin etMEmiştir.
Muhammed (a.s) ın yaşadığı zaman içinde yapmış olduğu bazı yasaklayıcı sözleri , o yasakların aynen Kur'an yasağı gibi sayılmış , ve bu yasaklamaların alt yapısı rivayetler !! ile desteklenerek (Erike hadisi örneği) yalan ve iftiralar üzerine kurulmuş bir peygamber portresi ortaya çıkmıştır.
[009.031] (Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını);
(hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler.
Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı
yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
Bu gün eğer bu ayet yeniden inecek olsa idi , "Muhammed'i de rabler edindiler" ilavesi mutlaka olurdu, neden mi ? ;
"Rab edinmek" şeklindeki anlamı bu ayetin tefsirlerinde geçen bir rivayet olan , Adiyy Bin Hatem adlı önceden Hıristiyan olan bir sahabenin , " Biz onlara kulluk etmiyorduk" şeklindeki sözleri üzerine Muhammed (a.s) ın "Onlar Allah'ın haram kıldığı bir şeyi helal , helal kıldığı bi şeyi haram kıldıklarında onlara itaat etmiyor muydunuz?" sorusuna verdiği "Evet" cevabı, rab ve ilah edinmenin ne demek olduğunun güzel bir cevabıdır.
Buradan hareketle , Muhammed (a.s) a yüklenmiş olan fakat kendisinin böyle bir iddiada bulunmadığı onun haram ve helal koyma yetkisi olduğunu iddia etmek , onu rab ve ilah edinmek anlamına gelir.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış.
Yalan ve iftiralar üzerine kurulmuş peygamber algısı öyle bir hale getirilmiştir ki , böyle bir peygamber inancı olmayan veya böyle bir inanca karşı çıkanlar , zındık , hadis sünnet inkarcısı , kafir v.s gibi yaftalarla anılarak büyük bir baskı kurulmuştur. Eğer yafta takılmak gerekiyorsa , bu yaftalar peygamber a.s ın helal ve haram koymasının aynen Kur'anın koyduğu yasaklara eşdeğer olduğunu söyleyenlere takılması gerekmektedir.
Muhammed (a.s) Allah (c.c) nin vermediği bir yetkiyi , verilmiş gibi göstermek onu İsa (a.s) gibi ilah ve rab konumunu yükseltmek anlamına gelmektedir.
Maide s. 116-117. ayetlerinde gördüğümüz , İsa (a.s) ın sorgulanma sahnesindeki kendisine sorulan soruya verdiği cevap çok manidardır.
[005.116] Hani Allah «Ey Meryemoğlu İsa sen mi, Allah dışında beni ve
Anneni ilah edindin» dedi. İsa şöyle dedi; «Haşa seni her türlü noksanlıktan
tenzih ederim, gerçek olmadığı bildiğim bir sözü söylemek bana yakışmaz, eğer
böyle birşey söyleseydim sen bunu bilirdin, Sen benim içimdekini bilirsin, fakat
ben Senin özündekini bilemem, hiç kuşkusuz Sen gaybleri bilensin.
[005.117] Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim,
sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe
onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine
gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin.
Şayet bu gün yeni bir elçi ile yeni bir kitap gelse aynı sahne , Muhammed (a.s) ın sorgulanması şeklinde anlatılarak , Müslümanların onu haşa rab yerine koyması kendi ağzından red edilerek , yaşadığı hayat zarfında kendisine Allah (c.c) tarafından verilen görevi eksiksiz yerine getirdiğini , kendisinden sonra insanlar tarafından kendisi için yakıştırılan iftiraları red edecektir.
Bu gün Müslümanların , Hıristiyanlar gibi İsa (a.s) a yüklediği ilahlık ve rablik yakıştırmalarını direk olarak yapmıyor olmaları bizleri aldatmamalıdır. İsa ve Muhammed (a.s) için yapılan ortak yanlış , onların "ELÇİ ve "KUL" oldukları bir tarafa konularak , özel bir konum yüklenmiş olmalarıdır.
Allah (c.c) Al-i İmran 79. ve 80. ayetlerinde İsa (a.s) için yapılan yanlışı hatırlatarak , bizlere de önemli mesajlar vermektedir. Bizler ilgili ayetleri sadece hitap ettiği kişiler bazında okuduğumuz zaman , bizlere dönük bir hatırlatması olduğunu ıskalamış oluruz.
"Allah'a ve elçisine itaat edin" mealinde bir çok ayetin olduğu unutularak, bu yazının yazılmış olduğu düşünülmesin.
Kur'anda bir çok yerde geçen bu tür ayetlerin , "Allah'a itaat edin " emrini Kur'ana , "Elçisine itaat edin" emrini hadislere bağladığımızda büyük bir sorun ortaya çıkmaktadır.
Elçiye itaat ile ilgili ayetlerin , bu gün aramızda Muhammed (a.s) ın olmaması nedeniyle, "ondan gelen rivayetlere itaat" şeklinde anlaşılması gerektiğini iddia etmek büyük bir sorunu ortaya çıkarması açısından çok yanlış bir söylemdir.
Bu gün elimizde olan hadis külliyatı içindeki rivayetlerin "Sahih" olup olmadığı kişilerin belirlediği kıstaslar üzerinden yapılmış olması sebebi ile , A hadisçisinin belirlediği kıstaslar açısından bakıldığında "Sahih" damgası vurulan bir rivayete , B hadisçisinin belirlediği kıstaslar açısından bakıldığında "Sahih değildir" damgası vurulabilmektedir.
Eğer "Elçiye itaat edin" emrine, "Hadislere itaat edin"şeklinde bir anlam yüklediğimizde , A hadisçisinin sahih olarak gördüğü rivayeti red eden B hadisçisi , A hadisçisine göre "Hadis inkarcısı" veya "Elçiye itaat edin" ayetini red etmiş durumuna düşmektedir.
Sonuç olarak ; "İlah" ve "Rab" liği kendisinden başkası için kimseye layık görmeyen Allah (c.c) , bu liyakati peygamberlerine de vermediğini beyan ederek , kul olmayı sadece kendisine layık görerek , kendisinden başkalarına kulluk yapanlara "Müşrik" demektedir. Kur'an içindeki bir çok ayet , Hıristiyan düşüncesinde geçerli olan İsa (a.s) ı Allah (c.c) dışında rab ve ilah olarak kabul etme düşüncesini "Küfr" olarak nitelemiş , ve böyle bir küfürden vazgeçilerek ortak söz olan Allah (c.c) nin Rab ve İlah olarak bilinmesi temeline dayanan bir sisteme göre yaşanmasını emretmektedir.
Hıristiyanların İsa (a.s) ı , elçi ve kul olmasının dışında bir görev yükleme ameliyesine paralel bir düşünce , biz Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından Muhammed (a.s) içinde geçerlidir. Muhammed (a.s) ın elçi kul olduğu söz ile ikrar edilmesine rağmen , fiiliyatta ona helal ve haram yetkisi tayin edilmesi düşüncesi onu rab ve ilah konumuna yükseltmek anlamına gelmektedir.
Kur'andaki elçiye itaat edilmesi ile ilgili ayetler , elçinin helal ve haram koyma yetkisine sahip olduğu düşüncesinin ışığı altında okunarak zorlama yorumlarla bu sonuca varılmaya çalışılmış , Araf s. 157. ayeti , İsrailoğullarına daha önce yapmış oldukları hatalar nedeni ile ceza olarak haram kılınan bazı yiyeceklerin artık helal kılındığını beyan etmiş olmasına rağmen , ön yargılı bir okuma sonucu , elçinin haram helal kılma yetkisi olduğunu beyan eden ayetler olduğu zannı hakim olmuştur.
Bizler eğer Hıristiyanların düştüğü duruma düşmek istemiyor isek yapacağımız şey , Muhammed (a.s) Kur'an harici bir misyon yükleme düşüncesinden vazgeçerek , onun elçi ve kul olduğunu sadece dil ile değil , itikadi anlamda da hatırlayarak itikadımızı Kur'an ışığında yeniden düzenlememiz gerekmektedir. Esas olan Allah (c.c) nin dışında kimseye onun yetki alanına giren konularda yetki tanımamak olup , böyle bir yetkiyi Allah ve elçisine rağmen tanımak , bu yetkinin tanınmadığını iddia edenlere yakıştırılan "Küfr" damgası , elçiye böyle bir yetki tanıyan düşünce sahiplerine daha çok yakışacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
bırakıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bırakıp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3 Aralık 2015 Perşembe
7 Haziran 2013 Cuma
Mü'minleri Bırakıp Kafirlerin Yanında İzzet Arayanlar
Son günlerde Türkiyede yaşanan olayların Müslümanlar tarafından okunacak yönleri olması ve bazı ayrışımların gün yüzüne çıkması açısından önemli bir fitne (deneme) konusu olduğu görülmüştür. Bilindiği üzere taksim gezi parkında bazı düzenlemelere karşı çıkmak şeklinde başlayan olaylar tahmin edilmedik bir biçimde büyümüş Türkiye nin birçok şehrinde gösterilere neden olmuştur. İstanbulda başlayan bir olayın müsebbibinin İstanbul da olmasına bakılmadan bir çok şehirdeki gösterilerde mevcut iktidar protesto edilmiştir. Yazımızın amacı olayları analiz değil bu olaylar vesilesi ile kendilerini "Anti kapitalist Müslümanlar" olarak adlandıran bazı kişilerin bu olayların içine dahil olarak gösterilere katılması ve onları desteklemesidir.
Allah cc nin kendisine vermiş olduğu ismi yetersiz görerek ismini "şucu bucu müslüman" olarak lanse edenlerin bu isimleri bile en başta kur'anın hoş görmediği bir durumdur.
-----22.078 Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!
-----41.033 (İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyenden kimin sözü daha güzeldir?
Allah cc nin vermiş olduğu "Müslim" ismini yeterli görmeyerek önüne "anti kapitalist" eki koymak, "Ben Müslümanlardanım" demenin her türlü zulme karşı ayağa kalkmak olduğunu unutup bazılarının yanındaki ezikliklerini giderme amaçlı koyulmuş olan ilaveden başka bir şey değildir. Müslüman olmamız demek sadece belli bir zümrenin zulmüne karşı çıkmak değil her türlü zulme karşı çıkmak olduğunu unutan"ilave isimli müslümanlar" karşı taraftaki zulmu bırakın protesto etmeyi onlara destek olarak protestocuları sahabelerle özdeşleştirme terbiyesizliğine kadar işi götürmeye cür'et edebilmişlerdir.
Olayların başlangıcının gezi parkındaki ağaçlar olarak başlaması devamının bu olayın sadece ağaç katliamını önlemek amaçlı olmadığı ,onun sadece bahane olduğu bazı önde gelen sanatçıların! mesajlarından anlaşılmış olup asıl amacın mevcut iktidarın "özel yaşama müdahelesi" olarak tabir edilen bazı yasaklamalarına karşı çıkmak olduğu özellikle alkol yasağına karşı olan tepkilerinden anlaşılmıştır.
Ellerinde alkollü içecek şişeleri ile "şerefine Tayyip" diye bağıranların mevcut iktidarın uygulamalarına hangi argümanlarla karşı çıktıkları belli olmuştur. Olayların asıl amacının iktidarın muhafazakar kesimim memnun eden uygulamaları olup bu uygulamalara karşı olanları çok rahatsız etmiş görünmektedir. Kısacası olayların temelinde iktidarın insanları "müslümanlaştırma" korkusu yatmakta olup karşı çıkanlar , "acaba bizde Müslüman mı olacağız" korkusu içinde bir ayaklanma girişiminde bulunmuşlardır.
Yazıdaki amacımız iktidar uygulamalarının tahlili değil bu ayaklanmada ilave isimli Müslümanların duruşları olup izzeti nerede ,nasıl , kimin yanında aradıklarıdır.
-----4.139 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.
-----35.010 Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.
Al-i imran s 139. ayetinde " Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir." buyuran rabbimiz bizlere, kimseye karşı bir ezikliğimiz olamayacağı üstün olmak ölçüsünün inanmak olduğu ve inananların birbirleriyle kardeş olduğu (hucurat s. 10) izzet ve şeref aramak adına kafirler ile birlikte olmamamız gerektiği yolundaki ayetlerle yol haritamızı belirlemiştir.
Bu yol haritasında, asıl amaçları dinin öngördüğü yasakları hazmedememek olan bazı gurupların yanında yer alarak onların kuyruğu altında izzet aramak bir Müslümana yakışmaz. Hele hele dini argümanları kullanarak o insanları sahabeye benzeterek övmek kişinin kalbindeki marazı ortaya çıkaran bir durum olması itibarı ile dikkat çekici bir durumdur.
Medinede inen ayetlere baktığımız zaman bu ayetlerde savaş ile ilgili durumların anlatıldığı ayetlerin fazlalığı dikkat çekici olup bu ayetlerin içinde en fazla yer tutan konu islam toplumu içinde "inandım" deyip fitne yani deneme zamanlarında yaz çizip gerçek yüzlerini ortaya koyanların nifakları dır.
Yaşanan son olaylar bizlere de bazılarının kalplerindeki nifakın gün yüzüne çıkarmalarına vesile olması yönünden okunabilecek mesajlar vermesi açısından önemlidir. İsminin önüne ilave koyarak ayrımcı mezhepçi bir yaklaşım sergilemesi öteden beri rahatsızlık konusu olan bu insanların başı durumundaki İhsan Eliaçık ın daha önceki söylemlerinde öne çıkan kur'an hakkındaki sapkın düşüncelerinin kendisinin kayma eğiliminin bir göstergesi olduğu bilinen bir durum idi.
İzzeti aradıkları adamların dün Müslümanlara yapılan zulümlerde onların yanında yer almayarak kafirce dik bir duruş sergilemelerine aldırmadan kafirlerin rahatsız oldukları bazı islami yasaklara karşı onların yanında yer almaları onların isimlerinin ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" dan başka bir isim olamayacağını göstermiştir.
Kalem suresinde elçisine müşriklere hiçbir zaman "müdahene" (dalkavukluk) etmemesini emreden rabbimizin bu emri arkaya atılarak kafirlerin kuyruğu altında islami argümanları kullanarak yer almaları kafirleri memnun edeceğine inanmaları safdillikten başka bir şey olamaz.
Allah cc nin indirdikleri ile hükmetmeyenlerin zalim,kafir ve fasıklar olduğu hiç bir zaman akıldan çıkarılmaması gerekirken, mevcut iktidarın muhafazakar uygulamaları bir kesim müslümanı atalete uğratmış ve tağuti rejimden rahatsızlık duymadan rahat bir hayat sürmelerine vesile olmuştur.
Bugün müslümanların bu rejime karşı bir ayaklanmaya girişmeleri halinde "ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLARIN" nerede yer alacakları merak konusudur. Çünkü bugün kuyruklarının altında izzet aradıkları o kafirlerin müslümanların yanında olmayacakları açıktır.
"Ben müslümanlardanım" demenin zulmun her türlüsüne karşı çıkmak demek olduğunu unutup bir kesimin zulmune karşı çıkan diğer zalimin yanında yer almak münafıkça bir tavır olup "düşmanımın düşmanı benim dostumdur" sloganı ile yola çıkan ikiyüzlülerin yapacakları iştir.
"Müslüman olmak" demenin, argümanlarını sadece kur'andan alıp zulme nasıl ve kime karşı mücadele etmeyi bilmek olduğunu unutmadan bugün kalbindeki nifakı ortaya çıkaran insanların kafirlerin yanında izzet aramaları artık safların belirli bir hale geldiği müslüman toplum içindeki münafıkların saflarını kafirlerin yanında almak suretiyle belli ettiği görülmelidir. Tavsiyemiz müslüman isminin başına ilave isimler alarak ve o ismin yerine "münafık"" ismin koyarak müslümanlar içinde fitne konusu olan ihsan eliaçığın nifakının samimi insanlar tarafından görülmesidir. Dün eleştirmiş olduğu , "nurcu müslüman ", "tasavvufçu müslüman" vs gibi ilaveli isimlere karşı kendisinede "anti kapitalist müslüman" adı vererek fırkalaşmaya giden insanların samimi olduklarını söyleyebilmek çok zor olup, son söylemleri ile müslümanların yanında bile olmaya dayanamadığı belli olan ihsan eliaçığın başını çektiği fırkanın ismi ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" olmaya yakışır.
Allah cc nin kendisine vermiş olduğu ismi yetersiz görerek ismini "şucu bucu müslüman" olarak lanse edenlerin bu isimleri bile en başta kur'anın hoş görmediği bir durumdur.
-----22.078 Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!
-----41.033 (İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyenden kimin sözü daha güzeldir?
Allah cc nin vermiş olduğu "Müslim" ismini yeterli görmeyerek önüne "anti kapitalist" eki koymak, "Ben Müslümanlardanım" demenin her türlü zulme karşı ayağa kalkmak olduğunu unutup bazılarının yanındaki ezikliklerini giderme amaçlı koyulmuş olan ilaveden başka bir şey değildir. Müslüman olmamız demek sadece belli bir zümrenin zulmüne karşı çıkmak değil her türlü zulme karşı çıkmak olduğunu unutan"ilave isimli müslümanlar" karşı taraftaki zulmu bırakın protesto etmeyi onlara destek olarak protestocuları sahabelerle özdeşleştirme terbiyesizliğine kadar işi götürmeye cür'et edebilmişlerdir.
Olayların başlangıcının gezi parkındaki ağaçlar olarak başlaması devamının bu olayın sadece ağaç katliamını önlemek amaçlı olmadığı ,onun sadece bahane olduğu bazı önde gelen sanatçıların! mesajlarından anlaşılmış olup asıl amacın mevcut iktidarın "özel yaşama müdahelesi" olarak tabir edilen bazı yasaklamalarına karşı çıkmak olduğu özellikle alkol yasağına karşı olan tepkilerinden anlaşılmıştır.
Ellerinde alkollü içecek şişeleri ile "şerefine Tayyip" diye bağıranların mevcut iktidarın uygulamalarına hangi argümanlarla karşı çıktıkları belli olmuştur. Olayların asıl amacının iktidarın muhafazakar kesimim memnun eden uygulamaları olup bu uygulamalara karşı olanları çok rahatsız etmiş görünmektedir. Kısacası olayların temelinde iktidarın insanları "müslümanlaştırma" korkusu yatmakta olup karşı çıkanlar , "acaba bizde Müslüman mı olacağız" korkusu içinde bir ayaklanma girişiminde bulunmuşlardır.
Yazıdaki amacımız iktidar uygulamalarının tahlili değil bu ayaklanmada ilave isimli Müslümanların duruşları olup izzeti nerede ,nasıl , kimin yanında aradıklarıdır.
-----4.139 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.
-----35.010 Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.
Al-i imran s 139. ayetinde " Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir." buyuran rabbimiz bizlere, kimseye karşı bir ezikliğimiz olamayacağı üstün olmak ölçüsünün inanmak olduğu ve inananların birbirleriyle kardeş olduğu (hucurat s. 10) izzet ve şeref aramak adına kafirler ile birlikte olmamamız gerektiği yolundaki ayetlerle yol haritamızı belirlemiştir.
Bu yol haritasında, asıl amaçları dinin öngördüğü yasakları hazmedememek olan bazı gurupların yanında yer alarak onların kuyruğu altında izzet aramak bir Müslümana yakışmaz. Hele hele dini argümanları kullanarak o insanları sahabeye benzeterek övmek kişinin kalbindeki marazı ortaya çıkaran bir durum olması itibarı ile dikkat çekici bir durumdur.
Medinede inen ayetlere baktığımız zaman bu ayetlerde savaş ile ilgili durumların anlatıldığı ayetlerin fazlalığı dikkat çekici olup bu ayetlerin içinde en fazla yer tutan konu islam toplumu içinde "inandım" deyip fitne yani deneme zamanlarında yaz çizip gerçek yüzlerini ortaya koyanların nifakları dır.
Yaşanan son olaylar bizlere de bazılarının kalplerindeki nifakın gün yüzüne çıkarmalarına vesile olması yönünden okunabilecek mesajlar vermesi açısından önemlidir. İsminin önüne ilave koyarak ayrımcı mezhepçi bir yaklaşım sergilemesi öteden beri rahatsızlık konusu olan bu insanların başı durumundaki İhsan Eliaçık ın daha önceki söylemlerinde öne çıkan kur'an hakkındaki sapkın düşüncelerinin kendisinin kayma eğiliminin bir göstergesi olduğu bilinen bir durum idi.
İzzeti aradıkları adamların dün Müslümanlara yapılan zulümlerde onların yanında yer almayarak kafirce dik bir duruş sergilemelerine aldırmadan kafirlerin rahatsız oldukları bazı islami yasaklara karşı onların yanında yer almaları onların isimlerinin ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" dan başka bir isim olamayacağını göstermiştir.
Kalem suresinde elçisine müşriklere hiçbir zaman "müdahene" (dalkavukluk) etmemesini emreden rabbimizin bu emri arkaya atılarak kafirlerin kuyruğu altında islami argümanları kullanarak yer almaları kafirleri memnun edeceğine inanmaları safdillikten başka bir şey olamaz.
Allah cc nin indirdikleri ile hükmetmeyenlerin zalim,kafir ve fasıklar olduğu hiç bir zaman akıldan çıkarılmaması gerekirken, mevcut iktidarın muhafazakar uygulamaları bir kesim müslümanı atalete uğratmış ve tağuti rejimden rahatsızlık duymadan rahat bir hayat sürmelerine vesile olmuştur.
Bugün müslümanların bu rejime karşı bir ayaklanmaya girişmeleri halinde "ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLARIN" nerede yer alacakları merak konusudur. Çünkü bugün kuyruklarının altında izzet aradıkları o kafirlerin müslümanların yanında olmayacakları açıktır.
"Ben müslümanlardanım" demenin zulmun her türlüsüne karşı çıkmak demek olduğunu unutup bir kesimin zulmune karşı çıkan diğer zalimin yanında yer almak münafıkça bir tavır olup "düşmanımın düşmanı benim dostumdur" sloganı ile yola çıkan ikiyüzlülerin yapacakları iştir.
"Müslüman olmak" demenin, argümanlarını sadece kur'andan alıp zulme nasıl ve kime karşı mücadele etmeyi bilmek olduğunu unutmadan bugün kalbindeki nifakı ortaya çıkaran insanların kafirlerin yanında izzet aramaları artık safların belirli bir hale geldiği müslüman toplum içindeki münafıkların saflarını kafirlerin yanında almak suretiyle belli ettiği görülmelidir. Tavsiyemiz müslüman isminin başına ilave isimler alarak ve o ismin yerine "münafık"" ismin koyarak müslümanlar içinde fitne konusu olan ihsan eliaçığın nifakının samimi insanlar tarafından görülmesidir. Dün eleştirmiş olduğu , "nurcu müslüman ", "tasavvufçu müslüman" vs gibi ilaveli isimlere karşı kendisinede "anti kapitalist müslüman" adı vererek fırkalaşmaya giden insanların samimi olduklarını söyleyebilmek çok zor olup, son söylemleri ile müslümanların yanında bile olmaya dayanamadığı belli olan ihsan eliaçığın başını çektiği fırkanın ismi ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" olmaya yakışır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)