Allah cc yaratmış olduğu kullarına sadece kendisini ilah ve rab olarak bilmeleri için , yaratmış olduğu kulları içinden seçmiş olduğu insanları elçiler seçerek onlara vahyetmiş ve o elçiler ile emir yasaklarını o kullarına bildirmiştir.
[016.002] O, kullarından dilediği üzerine kendi emrinde Ruh ile melekleri
indirir ki, korkutunuz. Şüphe yok ki, Benden başka ilâh yoktur. Artık Benden
korkunuz.
[040.015] O dereceleri yüksek Arş'ın sahibi (Allah), buluşma gününün
dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine emrinde ruh (melek) indirip
vahy veriyor.
Bunun Allah cc nin sünneti olduğunu kur'andaki bazı ayetlerden öğrenmekteyiz.
[002.213] İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı
olarak nebileri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri
hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da
gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra,
aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine
Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi.
Allah dilediğini doğru yola iletir.
Allah cc nin insanlara elçi ve onlarla birlikte sadece kitab gönderme sünnetinin bakara s. 213. ayeti ile bizlere beyan edilmiş olmasına rağmen özelikle son elçi Muhammed as etrafında oluşturulan din algısı ona sadece kitab değil başka vahiylerinde indirilmiş olduğu yönünde iddialar serdetmektedir. Bu iddiaların temelinde Muhammed as a ait olduğu iddia edilen rivayetlere kur'an düzeyinde bir değer atfetmek amacı olduğu hepimizin malumudur.
"Sana kitabı ve hikmeti indirdik" veya " evlerinizde okunan Allahın ayetlerinin ve hikmeti hatırlayın" veya " o hevasından konuşmaz konuştukları vahiy iledir" gibi ayetlerin kur'an harici rivayetlerin, ona kur'an gibi indirilmiş olduğu yönündeki iddialarına temel teşkil ettiğini görmekteyiz. Kur'anı anlamanın önündeki en büyük engelin, oluşturulmuş olan ön kabullere göre bir okuma olduğunu her yazımızda vurgulayarak bu tür okumaların bizleri doğru bir anlamaya götürmediğini ifade etmeye çalışmaktayız. Muhammed as a inen kur'an vahyinin haricinde ona hikmet adında ayrı bir vahyin indirildiği bununda hadisler ve sünnet olarak karşılığını bulduğunu iddia edenler çok büyük bir yanılgı içinde olup kur'anda Muhammed as a indirilenlerin bu kadar olmayıp daha başka şeylerinde indirilmiş olduğunu görmezlikten gelmektedirler.
Kur'an-hikmet-zikir-kitab-mizan-furkan şeklinde ifade edilen kelimeler , Alah cc nin Muhammed as a indirmiş olduğu vahyin değişik adlarda kur'anda ifadesini bulan kelimelerdir. Allah cc elçisine melek bir elçi aracılığı ile vahyetmiş ve o vahiy bugün elimizde adına Kur'an denilen kitap içinde mevcuttur. Kur'an, Tevrat, İncil , Zebur şeklinde geçen bu isimler elçilere indirilen vahyin özel isimleri olup , hikmet,zikir,mizan,furkan gibi kelimeler Allah cc nin bütün elçilerine indirmiş olduğu vahyin özelliklerini belirten genel isimlerdir.
Muhammed as ın yaşamış olduğu hayat içindeki kur'anın ona vermiş olduğu görevler dahilindeki yapmış olduğu uygulamaları iki kategoride değerlendirmek mümkündür. 1-hadis 2-sünnet , bu kelimelerin ifade ettiği anlam ve değer konusunda müslümanlar arasında bazı görüş farklılıkları mevcut olduğuda bir gerçektir.
Muhammed as ın vefatı sonrası gelişen düşünce dünyası içinde onun söz ve fiilerine yüklenen anlam konusunda özellikle imam şafii ile literatüre giren "gayri metluv vahiy" deyimi ve bu deyim etrafında geliştirilen , Muhammed as ın söz ve fiillerini kutsallaştırma faaliyetinin uzantıları günümüze kadar gelmiş ve hala geniş bir müslüman kitlesi tarafından kabul görmektedir.
Muhammed as ın söz ve fiillerini kutsallaştırmak şeklinde ortaya çıkan görüşün, bu görüşünü kur'ana dayamak için bazı kur'an ayetlerini uygun bir şekilde te'vil etmeye çalıştığı bilinen bir gerçektir. Necm s 3.4 ayetlerinin " Ve o hevadan söylemiyor,Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir." mealindeki ayeti baz alarak kur'an harici sözlerininde vahiy mahsulu olduğu ve hadis adı altında bugün mevcut bulunan sözlerinde bu şekilde değerlendirilmesi gerektiği ve bunun tersi bir düşüncenin kişiyi küfre sokacağı şeklinde önlemler alınarak karşı çıkılması önlenmeye çalışılmıştır.
[004.113] Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir
takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını
saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş,
sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür.
[033.034] Ve hanelerinizde Allah'ın âyetlerinden ve hikmetten tilâvet
olunanları hatırlayınız. Şüphe yok ki, Allah latîf, habîr bulunmaktadır.
Yukarda mealini verdiğimiz nisa s. 113 ve ahzab s. 34. ayetlerinde geçen "hikmet" kelimesinin kitap ile birlikte zikredilmesinden yola çıkılarak, hikmet'in Muhammed as a kitab'tan ayrı olarak inen bir vahiy olduğu iddiası dile getirilerek hadis ve sünnet'in kaynağının vahiy olduğunu dolayısı ile kur'an ile eşit bir değer taşıdığı iddiasıda dile getirilmektedir. Eğer kitab ile birlikte indirildiği söylenen hikmet kelimesinden ayrı olarak yine kur'anda kitab ile birlikte indirildiği söylenen "furkan", "mizan" gibi kelimelerle ifade edilen şeylerin kur'an harici olarak indirilen şeyler olduğunu iddia edecek olursak acaba bunlara ne ad verebiliriz?.
Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz
Hicr s. 9. ayetinde geçen korunacağı ifade edilen "ezzikr" kelimesinin kur'andan ayrı bir şey olduğu ve bu kelimenin Muhammed as a atfedilen hadis ve sünneti kapsadığını , dolayısı ile hicr s 9. ayetinde korunan şeyin bunlar olduğu ifade edilmektedir. Kur'anda geçen "zikr" kelimesinin diğer ayetlerde kullanılan anlamlarınıda örnek olarak vermek yerinde olacaktır.
[016.044] Beyyinelerle ve kitablarla; sana da bu zikri indirdik ki
kendilerine indirileni nâsa anlatasın ve gerek ki tefekkür edeler
[068.051] O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse
seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) «Hiç şüphe
yok o bir delidir» derler.
[025.029] Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan
saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız
bırakmaktadır.
[038.001] Sad. Zikr dolu Kur'an'a yemin olsun.
[015.006] Bir de ey o kendisine zikr indirilmiş olan, dediler: mutlaka sen
mecnunsun!
[038.008] O zikr aramızdan ona mı indirilmiş? doğrusu onlar benim zikrimden
bir kuşkulu şekk içindeler, doğrusu henüz azâbımı tatmadılar
[054.025] O zikir aramızdan ona mı bırakıyorlar? Belki o bir şimarık
yalancıdır
[016.043] Senden önce de ancak kendilerine vahyeder olduğumuz adamlar
gönderdik. Öyleyse bilmiyorsanız zikir ehline sorun.
[021.007] Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını
göndermedik. Eğer bilmiyorsanız; zikir ehline sorun.
[021.105] Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: «Yeryüzüne iyi kullarım
vâris olacaktır» diye yazmıştık.
Yukarda verilen örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere "ezzikr" kelimesinin anlam karşılığı olarak Allah cc nin elçilerine indirmiş olduğu vahyin genel bir ismi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdi kalkıp bu kelimeye sırf hadis ve sünneti kutsamak amacı ile kur'andan ayrı bir anlam verilecek olursa yapılabilecek en büyük yanlışı yapmış oluruz. Aynı hata "hikmet" kelimesi ile ilgili olarak'ta yapılmaktadır.
Hikmet kelimesi sözlükte, ıslah etmek , düzeltmek maksadıyla menetmek engellemek anlamına gelen hakeme fiilinden türeyen bir kelimedir. Hikmet ise , ilim ve amel ile hakka isabet etme ulaşma , bu itibarla hikmet Allah cc den olduğunda eşyanın bilgisine sahip olmak ve onları en muhkem biçimde varetmek yaratmak anlamına gelir. İnsan'dan olduğunda ise varlıklarla ilgili bilgilere sahip olmak hayırlı fiilerde bulunmak anlamına gelmektedir.
Kur'an ayetlerinde karşımıza çıkan ve diğer elçi adlarıda zikredilerek " ona kitabı ve hikmeti verdik" şeklinde ayetlerden ne anlamalıyız sorusuna verilen cevaplar Muhammed as ın elçiliği ve misyonu konusunda farklı düşünceler için olanlar için delil kaynağı teşkil etmektedir. Tabiki bu delilllere hadis adı altında bazı desteklemelerde yapılarak iddianın kuvvetlenmesi sağlanmıştır, destek arama faaliyetinin en önce olan rivayetlerinden birisi literatürde "erike hadisi" olarak bilinen "Şunu iyi bilin ki bana
kitap/Kur’an ve Kur’an-la birlikte Kur’an-ın bir mislide verilmiştir.
İyi biliniz ki fazla zaman geçmeden karnı tok şişkince bir adam
koltuğuna yaslanarak: Siz Kur’an-a bağlanmaya
bakın.( O’ndan başkasına inanmayın) O’nda helal diye gördüğünüz şey
helal, haram diye gördüğünüz şeyde haramdır.”diyecektir."" şeklindeki hadistir.
Rivayetin ilk bakışta bile birşeyleri kurtarmaya yönelik bir olduğu bellidir , düşünün'ki Allah resulu, kur'ana bağlanın diyenlere karşı gelebilecek tehlikeye (gaybı bilmem diyen ayetlere rağmen) işaret ediyor ve bunlara karşı hadisi ve sünneti öne çıkarın diyor .
Bu rivayetin uydurulma sebebleri, hadis ve sünnet adı altında gelen müktesabatın kutsallaştırılma ameliyesi dahilinde olup , hikmet kelimesinin kur'andan ayrı olarak zikredilmesinden hareketle hadis ve sünnet'in , hikmet kelimesinin karşılığı olarak inenler olduğu düşüncesi yerleştirilmeye çalışılmıştır.
Allah cc nin elçisi Muhammed as a elimizdeki kur'an haricinde herhangi bir vahyin indirilmiş olduğunu iddia etmek büyük bir cesaret olup , ayetlerin salim bir düşünce ile okunması sonucunda çıkarılmış bir düşünce değildir. Üstüne üstlük hicr s. 9. ayetine dayanarak bunların korunmuş olduğu bile getirilerek ilahi bir zırh giydirilmeye çalışılmaktadır.
Hal böyle iken hadis ve sünnet adı altında gelen müktesabatın müslümanlar tarafından nereye konulacağı konusu mühim bir yer işgal etmektedir. Günümüzde kur'ana dönüş adı altındaki düşünce hareketinin ilmi bir tabanı olmadığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Kur'ana dönüş hareketi geleneğin yanlış din algısını red ederek saf bir din algısı şeklinde bir hareket olmasına rağmen kur'an dışı bilgilerin nereye konulacağı konusunda birliktelik sağlanamadığıda bir gerçektir.
Kur'an harici gelen bilgilerin gelenekteki yanlış ve aşırı tutucu yorumu kur'ana dönüş hareketi mensuplarının bir kısmını hadis ve sünnete karşı aşırı bir tutuma sevkederek geleneğin ifrat çizgisine kaşı tefrit çizgisi oluşturmalarına sebebiyet vermiştir.
"Sadece kur'an" söylemi veya kur'anın yeterliliği konusu hala ciddi bir bilgi eksikliği olarak karşımızda durmaktadır. Bu söylem kur'anın oluşturduğu akide çerçevesinde değerlendirlmeye tabi tutulacak olursa tabiki sadece kur'an ve tabiki kur'an yeterlidir buna hiç kimsenin itirazı olamaz aksi takdirde kur'an+ ........ şeklinde ikilemelerin arkası kesilmez.
Özellikle sünnet adı altında gelen bilgilerin yaşam içinde uygulamalı olarak gelmesi bizleri elçi Muhammed as ın örnekliğini öğrenme konusunda yardımcı olacaktır. Sünnet adı altında gelen bilgilerin elçinin o günkü yaşamı içinde yaptığı bazı insani uygulamalar çerçevesinde bırakılıp (sarık,ayakta su içmemek bevl etmemek, misvak elle yemek) bütün elçilerin tek sünneti diyebileceğimiz ŞİRKLE MÜCADELE boyutu atlanmıştır. Sünnet kelimesinin Muhammed as ın bireysel eylemleri şeklinde algılanması kur'an müslümanları tarafından haliyle farkına varılmış ve bu kelimenin bu şekilde anlaşılması bir kısım tarafından sünnet ve hadis çöplük pislik tu kaka gibi hoş olmayan tabirlerle saf dışı edilmeye çalışılmıştır.
Kur'ana baktığımız zaman adı geçen elçilerin kıssalarının anlatıldığı ayetler ,onların küfre,
şirke ve zulme nasıl başkaldırdıklarınıncanlı birer örnekleri olarak karşımızda durmaktadır. Esas sorun bu sünnetin kur'anda anlatılan ayetlerden çıkarılmaya çalışılmamasındadır.
Allah cc Muhammed as a kadar göndermiş olduğu elçileri örneklik olsun diye göndermiş olduğunun bizlere bildirmiştir.
[033.021] Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi)
en güzel örnektir.
[060.004] İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten
güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: «Biz sizden ve Allah'ı
bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a
inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke
belirmiştir.» Şu kadar var ki, İbrahim babasına: «Andolsun senin için mağfiret
dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm
yetmez» demişti. (O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana
yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.
Elçilerin örnekliğini geleneksel algı doğrultusunda sakal bırakıp sarık sarmak gibi şeylere indirgeyip bu örneklikleri göz ardı eden düşünce ile herşeyi çöpe atın diyen modern düşünce arasında bu örneklikliği anlamama açısından bir fark yoktur.
Bir başka tehlike ise geçmiş ile bağı koparıp yaşanmış örneklikleri dışlamak sureti ile yaşanmış örneği olmayan bir din algısı oluşturulmaya çalışılmasıdır. Bu algının oluşmasında maalesef bazı kur'an ehli müslümanlarda bilmeden rol oynamaktadırlar. Bizlerin üzerinde çalışmamız gereken konu elçilerin örnekliklerini şahsi eylemleri üzerinden değil elçiliğini yaptıklarını vahyin hayata yansıtılması yönünde yaptıkları çalışmalar olmalıdır.
Bu şekil çalışma özellikle Muhammed as a mekke'de inen ayetlerin nasıl bir tebliğ metodu takip edileceğinin örneği, medine'de inen ayetlerde ise müşriklere ve ehli kitaba karşı nasıl bir tavır sergileneceğinin örnekliği şeklinde yapılmalıdır.
Sonuç olarak; Muhammed as a inenvahyin adı sadece "kur'an" adı altında elimizde mevcut olup , ayetlerde hikmet-zikir-furkan-mizan gibi farklı isimlerle kur'an ile birlikte zikredilen isimler kur'andan ayrı inen bir vahiy değildir. Hadis ve sünnet adı altında gelen müktesabatı iki farklı uçta yorumlayıp kur'ana eşdeğer veya çöpe atılması gereken şeyler olduğu düşüncesi yanlıştır. Sünnet dediğimiz malzeme elçilerin tevhid mücadeleleri içinde başlarına gelen olaylarda takındıkları tavrın genel bir ismi olup bu örnekliklerin açığa çıkarılması için kur'anın yaşantıya dair emirleri olduğunun şuuruna vakıf olarak okunması gerekmektedir, aksi bir okuma bir tarafın hadis ve sünnetin vahiy olduğuna dair ayet aramaya sevkederken öteki tarafıda hadis ve sünnetin çöpe atılması gereken malzemeler olduğuna dair ayetler aramaya sevkeder. Bu tür okumaların mesajı anlamaya yönelik değil kafada oluşan önkabulleri kur'andan delillendirme çalışmasından başka bir şey olmadığıda bilinmelidir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Allah cc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Allah cc etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
6 Şubat 2014 Perşembe
18 Haziran 2013 Salı
Allah c.c Kebir mi Ekber mi?
Yazımıza böyle bir soru başlığı koyma nedenimiz kur'anı kendisine rehber edindiğini iddia eden bazı kişilerin özelllikle namazlarda çok kullanılan bir kelime olan ALLAHU EKBER kelimesinin bir kıyaslama kelimesi olduğu , ekber denilmesinin başka büyüklerinde var olduğunu kabul ederek Allah cc nin onlarla kıyaslanarak allah en büyüktür denilmesinin yanlış olduğu, doğru olanın ALLAHU KEBİR denilmesi olduğu yolunda bazı düşünceleri duymaktayız. Bu tür düşüncelerin ortaya atılmasının sebebini kur'an bütünlüğünden habersiz olunmasına bağlamaktayız.
Al-i imran s. 7. ayetinde kitabın ayetlerinin muhkem ve müteşabih olarak indirildiği bildirilmekte olup, özellikle müteşabih ayetlerin kapsama alanına hangi tür ayetlerin girdiği konusu önemlidir. Kur'an bilindiği üzere bizlere gözle görmediğimiz alan veya varlıklar ile ilgili bilgiler vermektedir. Allah,melek,cin,cennet.cehennem gibi varlıklar ve alanlar ile ilgili ayetlerin muhtevası "müteşabih ayetler" yani benzeşen ayetler" kategorisine girmektedir. Kur'an bizlere göz ile şahid olamadığımız alan ve varlıkları anlatırken göz ile şahid olduğumuz alan bilgilerine benzeştirerek anlatmakta olup buna müteşabih anlatım yani benzeştirerek anlatım denilir.
Allah cc nin kendisini bizlere tanıttığı ayetlerde kur'anın müteşabih yani benzeştirerek anlatım metodu içinde anlaşılması gerekmektedir. Allah cc bizlerin gözümüzle göremediğimiz bi varlık olması kendisini bizlere gözümüzle gördüğümüz alanın bilgileri içinde benzeştirerek anlatmasını gerektirmekte olup kur'anda bunun yüzlerce örneği bulunmaktadır.
"Allahu ekber " (Allah en büyüktür) demenin "sakıncalı ve bu şekil bir söylemin Allah cc yi kıyaslamak olduğu , başka büyüklerinde var olduğunu kabul anlamına geldiği" şeklinde düşünce müteşabih anlatımı anlamamaktan kaynaklanan bir anlayışın vardığı yanlış sonuçlardan birisidir.
Bu konuda tartışmanın ne kadar yanlış olduğunu sadece enam s. 19. ayetini okuduğumuz takdirde görmek yeterli olacaktır.
Kul eyyu şey’in ekberu şehâdeh(şehâdeten), kulillâhu şehîdun, beynî ve beynekum ve ûhiye ileyye hâzâl kur’ânu li unzirekum bihî ve men belag(belaga), e innekum le teşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ, kul lâ eşhed(eşhedu), kul innemâ huve ilâhun vâhidun ve innenî berîun mimmâ tuşrikûn(tuşrikûne).
«Şahit olarak hangi şey daha büyüktür» de. «Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Bu Kuran bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam içi n vahyolundu; Allah'la beraber başka tanrılar bulunduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz?» de. «Ben şehadet etmem» de. «O ancak tek Tanrıdır, doğrusu ben ortak koşmanızdan uzağım» de.
Enam s. 19. ayetinde, Allah cc nin kendisinin şahidlik bakımından daha büyük yani EKBER olduğunu beyan etmektedir. Şimdi soruyoruz, Allah cc nin kendisini ŞAHİDİ EKBER olarak vasıflandırması yanlışmıdır?
Ikra’ ve rabbukel ekrem(ekremu). Oku! (Çünkü) Rabbin Ekrem'dir!
Alak s. 3. ayetinde Allah cc nin kendisini "el ekrem" yani en kerim olarak başka kerimler ile kıyaslaması yanlışmıdır?
Summe ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakk(hakkı), e lâ lehul hukmu ve huve esraul hâsibîn(hâsibîne).
Sonra gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülürler. Dikkat edin, hüküm O'nundur ve O hesabı en hızlı görendir.
Enam s. 62. ayetinde Allah cc nin kendisini "esraul hasibin" en hızlı hesap görücü olarak vasıflandırması kendisinden başka hesap görücüler olduğunumu kabul ederek "en hızlı" demiştir?
Ve izâ ezaknen nâse rahmeten min ba'di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ(mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn(temkurûne).
İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra genişlik tattırdığımız zaman hemen ayetlerimiz hakkında hileler düşünmeye başlarlar. De ki: 'Allah düzen kurmada daha hızlıdır.' Elçilerimiz sizin düşündüğünüz hileleri yazmaktadırlar.
Yunus s. 62. ayetinde "en hızlı düzen kurucu" diye vasıflandırmasına acaba nasıl bir itiraz olabilir?
hud s. 45. ayeti ve tin s. 8. ayetinde "ahkemul hakimin" derken Allah kendisini başka hakimlerle neden kıyas ediyor diyebilirmiyiz?
Mü'minun s. 14. ve saffat s. 125. ayetinde "ahsenul halıkin" derken kendisini başka yaratıcılar ile kıyaslıyor diyebilirmiyiz? bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Araf s. 151, yusuf s. 64-92, enbiya s. 83. ayetlerinde "erhamurrahimin" şeklinde geçen ayetler de rabbimizin kendisini merhametlilerin en merhametlisi olarak vasfetmesi acaba kendinden başka merhametli ilah varda kendisini onunla kıyaslıyor diyebilirmiyiz?.
Birçok ayette "alime" fiilinden türeyen ismi tafdil sigası olan "a'lemu" kelimesi Allah cc için kullanılmaktadır " inni a'lemu" (ben en iyi bilenim) şeklinde kullanılmış olması Allah cc nin kendisini başka bilenlerle kıyaslaması olarak görmek mümkünmüdür?
Allah cc şahidlerin EKBERİ , kerimlerin EKREMİ, hızlıların ESRAASI yım ,hakimlerin AHKEMUSU yum, rahimlerin ERHAMI , bilenlerin A'LEMU SU diye bizlere buyurmakta iken şimdi yine sorarız. "ŞİMDİ ALLAH CC NİN KİTABINDAN BAŞKA HANGİ SÖZE İNANACAKSINIZ?".
Allah cc nin kendisi için kullandığı bu kelimeler kur'anı tek kaynak kabul ettiğini iddia edenlerin kur'an bütünlüğünü gözetmeden yapmış olduğu okumaya bir örnek teşkil etmesi açısından acı bir örnek olup belki biraz ağır olacak ama Allah cc nin kitabını oyuncak etmek anlamına gelmekten başka bir sonucu yoktur.
Bu tartışma , "kaş yapayım derken göz çıkartma" mesabesinde bir durumuda meydana getirmektedir şöyleki; "kebir kelimesi anlam olarak "büyük" demektir , ekber kelimesi ise anlam olarak "daha büyük" demektir, şimdi biz ekber kelimesinin yerine kebir kelimesinin kullanarak Allah cc yi daha doğru büyüklediğimizi düşünüyorsak büyük bir yanlış içindeyiz demektir. Kur'an dilinin özelliğine dikkat edecek olursak Allah cc kendi ilahlığını ortaya koyarken müşriklerin ilah olarak kabul ettiği varlıkları kendi ile kıyaslayarak onların hakiki ilah olamayacağını beyan eder. Şimdi Allah cc kendini diğer sahte ilahlarla kıyaslarken biz buna hayır olmaz şeklinde itiraz etmek " kraldan fazla kralcı " olmak anlamına gelir. Kebir kelimesi ekber'den daha alt bir anlamı ifade ettiği için "Allahu kebir" şeklinde ifade "kaş yapayım derken göz çıkartmaya" vesile olur.
Sonuç olarak, Allah cc kebirmidir? ekbermidir? şeklinde yapılan bir tartışma "Allah cc yi hakkı ile takdir ededeme" şeklinde bir anlayışın sonucu olup kur'anı bir kere arapça metninden okuyarak Allah için kullanılan bazı kelimelerin insanlar içinde nasıl kullanıldığına bakılması gerekir. Hadi kur'anın tamamından vazgeçtik sadece yusuf suresini okumak bile bu konuda bizlere doğru bilgiyi vermesi açısından yeterli olacaktır. Yusuf suresinde kullanılan bazı kelimeler esma ül hüsnaya dahil olan isimler olup insanlar için kullanılmıştır. Bu mantıkla gidersek yusuf suresinde geçen kelimeler için ne diyebiliriz?.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Al-i imran s. 7. ayetinde kitabın ayetlerinin muhkem ve müteşabih olarak indirildiği bildirilmekte olup, özellikle müteşabih ayetlerin kapsama alanına hangi tür ayetlerin girdiği konusu önemlidir. Kur'an bilindiği üzere bizlere gözle görmediğimiz alan veya varlıklar ile ilgili bilgiler vermektedir. Allah,melek,cin,cennet.cehennem gibi varlıklar ve alanlar ile ilgili ayetlerin muhtevası "müteşabih ayetler" yani benzeşen ayetler" kategorisine girmektedir. Kur'an bizlere göz ile şahid olamadığımız alan ve varlıkları anlatırken göz ile şahid olduğumuz alan bilgilerine benzeştirerek anlatmakta olup buna müteşabih anlatım yani benzeştirerek anlatım denilir.
Allah cc nin kendisini bizlere tanıttığı ayetlerde kur'anın müteşabih yani benzeştirerek anlatım metodu içinde anlaşılması gerekmektedir. Allah cc bizlerin gözümüzle göremediğimiz bi varlık olması kendisini bizlere gözümüzle gördüğümüz alanın bilgileri içinde benzeştirerek anlatmasını gerektirmekte olup kur'anda bunun yüzlerce örneği bulunmaktadır.
"Allahu ekber " (Allah en büyüktür) demenin "sakıncalı ve bu şekil bir söylemin Allah cc yi kıyaslamak olduğu , başka büyüklerinde var olduğunu kabul anlamına geldiği" şeklinde düşünce müteşabih anlatımı anlamamaktan kaynaklanan bir anlayışın vardığı yanlış sonuçlardan birisidir.
Bu konuda tartışmanın ne kadar yanlış olduğunu sadece enam s. 19. ayetini okuduğumuz takdirde görmek yeterli olacaktır.
Kul eyyu şey’in ekberu şehâdeh(şehâdeten), kulillâhu şehîdun, beynî ve beynekum ve ûhiye ileyye hâzâl kur’ânu li unzirekum bihî ve men belag(belaga), e innekum le teşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ, kul lâ eşhed(eşhedu), kul innemâ huve ilâhun vâhidun ve innenî berîun mimmâ tuşrikûn(tuşrikûne).
«Şahit olarak hangi şey daha büyüktür» de. «Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Bu Kuran bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam içi n vahyolundu; Allah'la beraber başka tanrılar bulunduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz?» de. «Ben şehadet etmem» de. «O ancak tek Tanrıdır, doğrusu ben ortak koşmanızdan uzağım» de.
Enam s. 19. ayetinde, Allah cc nin kendisinin şahidlik bakımından daha büyük yani EKBER olduğunu beyan etmektedir. Şimdi soruyoruz, Allah cc nin kendisini ŞAHİDİ EKBER olarak vasıflandırması yanlışmıdır?
Ikra’ ve rabbukel ekrem(ekremu). Oku! (Çünkü) Rabbin Ekrem'dir!
Alak s. 3. ayetinde Allah cc nin kendisini "el ekrem" yani en kerim olarak başka kerimler ile kıyaslaması yanlışmıdır?
Summe ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakk(hakkı), e lâ lehul hukmu ve huve esraul hâsibîn(hâsibîne).
Sonra gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülürler. Dikkat edin, hüküm O'nundur ve O hesabı en hızlı görendir.
Enam s. 62. ayetinde Allah cc nin kendisini "esraul hasibin" en hızlı hesap görücü olarak vasıflandırması kendisinden başka hesap görücüler olduğunumu kabul ederek "en hızlı" demiştir?
Ve izâ ezaknen nâse rahmeten min ba'di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ(mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn(temkurûne).
İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra genişlik tattırdığımız zaman hemen ayetlerimiz hakkında hileler düşünmeye başlarlar. De ki: 'Allah düzen kurmada daha hızlıdır.' Elçilerimiz sizin düşündüğünüz hileleri yazmaktadırlar.
Yunus s. 62. ayetinde "en hızlı düzen kurucu" diye vasıflandırmasına acaba nasıl bir itiraz olabilir?
hud s. 45. ayeti ve tin s. 8. ayetinde "ahkemul hakimin" derken Allah kendisini başka hakimlerle neden kıyas ediyor diyebilirmiyiz?
Mü'minun s. 14. ve saffat s. 125. ayetinde "ahsenul halıkin" derken kendisini başka yaratıcılar ile kıyaslıyor diyebilirmiyiz? bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Araf s. 151, yusuf s. 64-92, enbiya s. 83. ayetlerinde "erhamurrahimin" şeklinde geçen ayetler de rabbimizin kendisini merhametlilerin en merhametlisi olarak vasfetmesi acaba kendinden başka merhametli ilah varda kendisini onunla kıyaslıyor diyebilirmiyiz?.
Birçok ayette "alime" fiilinden türeyen ismi tafdil sigası olan "a'lemu" kelimesi Allah cc için kullanılmaktadır " inni a'lemu" (ben en iyi bilenim) şeklinde kullanılmış olması Allah cc nin kendisini başka bilenlerle kıyaslaması olarak görmek mümkünmüdür?
Allah cc şahidlerin EKBERİ , kerimlerin EKREMİ, hızlıların ESRAASI yım ,hakimlerin AHKEMUSU yum, rahimlerin ERHAMI , bilenlerin A'LEMU SU diye bizlere buyurmakta iken şimdi yine sorarız. "ŞİMDİ ALLAH CC NİN KİTABINDAN BAŞKA HANGİ SÖZE İNANACAKSINIZ?".
Allah cc nin kendisi için kullandığı bu kelimeler kur'anı tek kaynak kabul ettiğini iddia edenlerin kur'an bütünlüğünü gözetmeden yapmış olduğu okumaya bir örnek teşkil etmesi açısından acı bir örnek olup belki biraz ağır olacak ama Allah cc nin kitabını oyuncak etmek anlamına gelmekten başka bir sonucu yoktur.
Bu tartışma , "kaş yapayım derken göz çıkartma" mesabesinde bir durumuda meydana getirmektedir şöyleki; "kebir kelimesi anlam olarak "büyük" demektir , ekber kelimesi ise anlam olarak "daha büyük" demektir, şimdi biz ekber kelimesinin yerine kebir kelimesinin kullanarak Allah cc yi daha doğru büyüklediğimizi düşünüyorsak büyük bir yanlış içindeyiz demektir. Kur'an dilinin özelliğine dikkat edecek olursak Allah cc kendi ilahlığını ortaya koyarken müşriklerin ilah olarak kabul ettiği varlıkları kendi ile kıyaslayarak onların hakiki ilah olamayacağını beyan eder. Şimdi Allah cc kendini diğer sahte ilahlarla kıyaslarken biz buna hayır olmaz şeklinde itiraz etmek " kraldan fazla kralcı " olmak anlamına gelir. Kebir kelimesi ekber'den daha alt bir anlamı ifade ettiği için "Allahu kebir" şeklinde ifade "kaş yapayım derken göz çıkartmaya" vesile olur.
Sonuç olarak, Allah cc kebirmidir? ekbermidir? şeklinde yapılan bir tartışma "Allah cc yi hakkı ile takdir ededeme" şeklinde bir anlayışın sonucu olup kur'anı bir kere arapça metninden okuyarak Allah için kullanılan bazı kelimelerin insanlar içinde nasıl kullanıldığına bakılması gerekir. Hadi kur'anın tamamından vazgeçtik sadece yusuf suresini okumak bile bu konuda bizlere doğru bilgiyi vermesi açısından yeterli olacaktır. Yusuf suresinde kullanılan bazı kelimeler esma ül hüsnaya dahil olan isimler olup insanlar için kullanılmıştır. Bu mantıkla gidersek yusuf suresinde geçen kelimeler için ne diyebiliriz?.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
26 Aralık 2012 Çarşamba
Allah c.c Bazı Şeyleri Bilmeyebilir mi?
Yazımıza böyle bir başlık atmamızın nedeni sayın Abdülaziz Bayındır hocanın sosyal medyada gündeme gelen bir telefon konuşmasına vermiş olduğu "Allah senin kiminle evleneceğini bilmez" şeklindeki cevaba karşı düşüncelerimizi ortaya koymak içindir. Bu cevabın öncelikle bir montaj ve hocayı karalamak amaçlı bir tuzak olduğu düşüncesi hakim iken dün akşam (25-12-2012 ) yapmış olduğu derste bunları bunları tekrarlaması bizleri hayal kırıklığına uğratmıştır.
Konu ile düşüncelerimizi ortaya koymadan önce sayın hocanın telefonda söylemiş olduğu , " ben demiyorum Allah böyle diyor" sözü üzerinde durmak istiyoruz. Kur'an hakkında söz söylemek durumunda olan her kişi herhangi bir ayet hakkında böyle bir söz etmek hakkına kesinlikle sahip değildir, ancak "BU AYET HAKKINDAKİ BENİM DÜŞÜNCEM BU DUR" şeklinde bir söz edebilir çünkü konuştuğu ayet hakkında eksik ve yanlış düşünceleri olduğu konusunda bir açık kapı bırakmak zorundadır, bunun aksi bir söz olan " BEN DEMİYORUM ALLAH CC BÖYLE DİYOR" şeklindeki sözler kendi anlamak istediğini Kur'ana söyletmek amaçlı sözlerden başkası değildir. Kur'an hakkında söz söylemek durumunda olan kimsenin böyle bir söz söylemeye yetkisi asla olamaz.
Şimdi gelelim sayın hocanın gündem olan "Allah senin kiminle evleneceğini bilmez" sözü üzerinden Allah cc nin bazı şeyleri bilemeyeceği düşüncesinin bazı kur'an ayetleri ışığında değerlendirilmesine;
Sayın hoca konu ile ilgili yaptığı dersteki verdiği ayetlerin yerine sadece Hadid s. 22 ve bakara s. 255. ayetindeki " yalemu ma beyne eydihim vema halfehum"(onların önündekini ve arkasındakini bilir) ayetini ele alıp o ayetler üzerinde dursa idi daha doğru bir düşünceye sahip olunabilirdi bu onun bu düşüncesini kökünden ret eder mahiyette ayetler olduğu için sanki bile bile bu ayetler es geçildi diye düşünmekten kendimi alamıyorum, ancak sayın hoca tabiri caizse vakit geçirmeye oynayan futbolcu misali konu ile direk ilgili olmayan ayetler üzerinde durarak dersini bitirdi. Bu yazıda Hadid 22 ve bakara 255 ve benzeri ayetler üzerinde durarak sayın hocanın iddiasının ne kadar doğru olduğu konusunda düşüncelerimizi ortaya koymaya gayret edeceğiz.
Hadid s. 22. ayetinde Allah cc mealen şöyle buyurmaktadır.
" Ne Arzda, ne de nefislerinizde bir musıbet başa gelmezki biz onu fi'le çıkarmazdan evvel bir kitabda yazılmış olmasın, şübhesiz bu Allaha göre kolaydır"
Bu ayette, insan ve onun dışındaki bütün varlıklarla ilgili olacak olayların bilgisinin daha önce bilindiği bizlere bildirilmektedir. Sayın Bayındır hoca bundan önceki derslerinden birinde Hadid s. 22 . ayeti ile ilgili sorulan bir soruya" ezelde değilde yaratmadan önce kayda geçer " demektedir. yaratmadan önce demesi ile ezelde geçmemiştir demesi çelişkili bir açıklamadır. Allah cc için zaman kavramı ile kulları için zaman kavramı aynı değildir şu ayetler buna delildir.
-----032-5 Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir.
-----22.047Senden, başlarına acele azap getirmeni istiyorlar. Allah sözünden asla caymayacaktır. Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir.
-----70.004 Melekler ve Cebrail o derecelere, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler.
Yukarıda mealini vermiş olduğumuz ayetlere göre kullar için geçerli bir günün süresi ile Allah için geçerli günün aynı olmadığı açıktır. Şimdi sayın hocanın Hadid s 22. ayeti ile ilgili verdiği cevaptaki "kayda geçmiştir ama olmadan önce kayda geçmiştir ezelde geçmemiştir" sözünün içini bu ayetler çerçevesinde nasıl doldurur ? olay olmadan bir gün öncemi, yoksa bir saat öncemi yoksa bir dakika öncemi ? "olay olmadan önce kayda geçmiştir fakat ezelde geçmemiştir " sözü sayın hoca için talihsiz bir çelişkidir çünkü Allah için zaman kavramı ile kullar için zaman kavramı ne kadar aynıdır onun cevabını vermek zorundadır.
Allah cc nin "sübhan" olması onun her türlü noksanlıktan münezzeh olması demekse "bazı şeyleri bilemeyeceği" şeklinde bir söz onu hakkı ile takdir edememenin bir göstergesidir. Sayın hoca konu ile ilgili yaptığı derste hem "Allah cc nin gaybı elbette bilir" deyip hem bunun aksi bir iddiada bulunması onun ayrı bir çelişkisidir.
----- 2.255 Allah, başka tanrı yok ancak o, daima yaşıyan, daima duran tutan hayy-ü kayyum o, ne gaflet basar onu ne uyku, Göklerdeki ve Yerdeki hep onun, kimin haddine ki onun izni olmaksızın huzurunda şafaat edecek? onların önlerinde ne var arkalarında ne var hepsini bilir, onlar ise onun dilediği kadarından başka ilmi ilahîsinden hiç bir şey kavrıyamazlar, onun kürsîsi bütün Gökleri ve Yeri kucaklamıştır her ikisini görüb gözetmek ona bir ağırlık da vermez o öyle ulu, öyle büyük azametlidir.
-----22.075-76 Allah meleklerden ve insanlardan peygamberler seçer. Doğrusu Allah işitir ve görür. O, geçmişlerini geleceklerini bilir. Bütün işler Allah'a döner.
Bakara s. 255 ve Hacc s.75-76. ayetlerindeki "geçmişi ve geleceği bilmesi" ve kur'anın bir çok ayetindeki "gayb bilgisinin ona ait olması" bizlere yaratmış olduğu her şeyin öncesinin ve sonrasını bildiğini açıkça belirtir . "Allah senin kiminle evleneceğini bilmez" sözü devamında bir çok yanlışı getirmesi açısından yanlış bir söz olduğu açıktır. Eğer Allah cc bir insanın kiminle evleneceğini bilmezse onlardan doğacak olan çocukları da bilmez anlamına gelir.
----- 7.172-173 Hem rabbın: Beni Âdemden, bellerinden zürriyyetlerini alıb da onları nefislerine karşı şâhid tutarak «rabbınız değilmiyim» diye işhad ettiği vakıt, «evet» dediler: «şâhidiz», Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demeyesiniz.Yâhud: ancak önceden atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra bir zürriyyet edik, şimdi o batılı te'sis edenlerin yaptıklarıyle bizi helâkmi edeceksin? Demeyesiniz.
Araf s ayetlerinde geçmiş zaman sigası ile belirtilen ve "Beni Adem" diye bahsedilen insanların Adem ve ondan sonra gelecek olan bütün insanlar için geçerli ise ""Allah cc Ademden kıyamete kadar gelecek olan insanların bilgisinden eksik bir Allahın olması iddiası az buz bir yanlış değildir.
-----003.081 [E0] Hem Allah vaktiyle Peygamberlerin şöyle misakını almıştır: Celâlim hakkıyçün size kitab ve hikmetten her ne verdimse sonra size beraberinizdekini tasdik eden bir Resul geldiğinde ona mutlak iman edeceksiniz ve lâbüdd ona yardımda bulunacaksınız, buna ıkrar verdiniz mi? ve bunun üzerine ağır ahdimi boynunuza aldınızı mı? buyurdu, ıkrar verdik dediler, öyle ise, buyurdu: Şahid olun ben de sizinle beraber şahidlerdenim.
Yine aynı şekilde Al-i İmran s. 81. ayetinde geçmiş zaman sigası ile nebilerden söz alınması olayı bize bu nebilerin bilgisinin ezelde olduğu yolundaki bir delil olma bakımından örnek bir ayettir.Allah cc , Muhammed sav in babası ile annesi Aminenin evlenip Muhammed adında bir çocuk dünyaya getireceklerini bilmiyorsa böyle bir söz alındığına dair neden bu ayeti Kur'ana koysun?
Kader konusu ile ilgili olarak yanlış anlaşılan konulardan bir tanesi de Kur'anda en fazla geçen "KİTAB" kavramının müteşabih olarak kullanılmasının anlaşılamaması olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz.
KİTAP KAVRAMININ KUR'ANDA MÜTEŞABİH OLARAK KULLANILMASI
Al-i imran s. 7 . ayetinde kitabın ayetlerinin bir kısmını "muhkem" bir kısmının "müteşabih" olduğu bildirilmektedir. "Müteşabih" kavramının gaybi alana ait bilgilerin gaybi olmayan alana ait bilgilere benzeştirilerek anlatılması olduğunu bu konu ile ilgili yazılarımızda
bahsetmiştik .
-----006.038 hem Yerde debelenen hiç bir hayvan ve iki kanadiyle uçan hiç bir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar, biz kitâbda hiç bir tefrıt yapmamışızdır, sonra hepsi toplanır Rablarına haşolunurlar
-----006.059 Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir.
-----010.061 Ne iş yaparsan yap ve sizler ona dair Kuran'dan ne okursanız okuyun; ne yaparsanız yapın; yaptıklarınıza daldığınız anda, mutlaka Biz sizi görürüz. Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü veya daha büyüğü şüphesiz apaçık bir Kitap'dadır.
-----011.006 Yerde hiç bir debelenen de yoktur ki rızkı Allaha âid olmasın, o onun karar ettiği yeri de bilir, emanet bulunduğu yeri de, hepsi açık bir kitabdadır
-----022.070 Bilmez misin ki Allah Gökte ve Yerde ne varsa bilir, muhakkak o kitabdadır, her halde o Allaha göre kolaydır
-----027.075Ve Yerde, Gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitabda olmasın
-----034.003 İnkar edenler: «Kıyamet bize gelmeyecektir» dediler. De ki: «Hayır, öyle değil; görülmeyeni bilen Rabbim'e and olsun ki, o saat size muhakkak gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O'nun ilminin dışında değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz apaçık Kitap'tadır.»
-----035.011 Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde varetmiştir. Dişinin gebe kalması ve doğurması, ancak O'nun bilgisiyledir. Ömrü uzun olanın çok yaşaması ve ömürlerin azalması şüphesiz Kitap'dadır. Doğrusu bu Allah'a kolaydır.
Yukarda vermiş olduğumuz ayet meallerinde bahsedilen "kitap" Allah cc nin indinde olan bir kitaptan bahsetmektedir ( gayb konusu ile ilgili ayetlerede dikkat çekmek isteriz). Müteşabih kavramı çerçevesinde düşünecek olursak Allh cc nin teşbih ederek anlatmış olduğu kitaptan kasıt , "kitab" kelimesinin bizlerde yapmış olduğu çağrışım ile ilgili olarak düşünülmesi gerekir.
Kitab kelimesi bizler için yazıldığı zaman içindekilerin unutulmaması ve nesiller boyu ondakilerin bilgi kaynağı olması gibi bir çağrışım yapar. Allh cc ise kendi indindeki kitabı buna benzeterek kendi indindeki bilgilerin unutulması kaybolması gibi bir durumun söz konusu olmadığını bizlere bildirir. Bu kelime kader konusu ile ilişkilendirildiği zaman karşımıza bazı yanlış anlamaların çıktığı görülmektedir. Bazıları," bizim ne olacağımız önceden belirlendi ise bizim yaptığımız amellerde herhangi bir suçumuz neden olsun ve neden sorumlu tutulmaktayız?" şeklinde itirazlarda bulunmaktadır.
KİTAB kelimesindeki yazılma anlamını , Allah cc nin yaratmış olduğu varlıkların akibetinin ne olacağını önceden bilmesi ile o varlıkların yaptıkları konusundaki irade kullanımlarını ayırmak zorundayız. Allah cc hiç bir insana "sen zorla cennetlik ameller işleyeceksin" veya" sen zorla cehennemlik ameller işleyeceksin" doğrultusunda baskılayıcı bir irade vermez. Bu konudaki ilgili kur'an ayetleri Allah cc nin yaratmış olduğu insanlara iki yol gösterdiği hangi yola gitmek isterse o yolun onlara kolay edildiğini bildirir ve insanlar bu hür iradeleri ile seçmiş oldukları iman veya küfür yolu ile kendilerine ahiretteki mekanlarını hazırlamaktadır. İşte burada Allah cc nin "EL ALİM" isminin tecellisi gereği o kulların ne gibi bir amel yapacağını bilgisi gündeme gelir yani Allah cc kullarına hür irade vererek onların yapmış olduğu amelleri bilmektedir onun bunu bilmesi o kulları yapmış oldukları amelleri engellemek veya desteklemek ile bir ilgi yoktur aksi takdirde cennet ile cehennem ile karşılık verilmesinin adaletsiz olacağı açıktır ve Allah her türlü adaletsizlikten de münezzehtir.
Sonuç olarak, sayın Bayındır hocanın "Allah bir kimsenin kiminle evleneceğini bilmez" ve "bunu ben demiyorum Allah diyor" şeklindeki yanlış sözlerini yukarıda vermiş olduğumuz ayetler doğrultusunda, Allah cc nin her türlü noksandan münezzeh olması, gayb bilgisinin onun katında olmasından hareketle bu bilginin geçmiş ve geleceği kapsadığını göz önüne alarak yeniden düşünmesini ondan faydalanan bir kişi olarak tavsiye ediyoruz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Konu ile düşüncelerimizi ortaya koymadan önce sayın hocanın telefonda söylemiş olduğu , " ben demiyorum Allah böyle diyor" sözü üzerinde durmak istiyoruz. Kur'an hakkında söz söylemek durumunda olan her kişi herhangi bir ayet hakkında böyle bir söz etmek hakkına kesinlikle sahip değildir, ancak "BU AYET HAKKINDAKİ BENİM DÜŞÜNCEM BU DUR" şeklinde bir söz edebilir çünkü konuştuğu ayet hakkında eksik ve yanlış düşünceleri olduğu konusunda bir açık kapı bırakmak zorundadır, bunun aksi bir söz olan " BEN DEMİYORUM ALLAH CC BÖYLE DİYOR" şeklindeki sözler kendi anlamak istediğini Kur'ana söyletmek amaçlı sözlerden başkası değildir. Kur'an hakkında söz söylemek durumunda olan kimsenin böyle bir söz söylemeye yetkisi asla olamaz.
Şimdi gelelim sayın hocanın gündem olan "Allah senin kiminle evleneceğini bilmez" sözü üzerinden Allah cc nin bazı şeyleri bilemeyeceği düşüncesinin bazı kur'an ayetleri ışığında değerlendirilmesine;
Sayın hoca konu ile ilgili yaptığı dersteki verdiği ayetlerin yerine sadece Hadid s. 22 ve bakara s. 255. ayetindeki " yalemu ma beyne eydihim vema halfehum"(onların önündekini ve arkasındakini bilir) ayetini ele alıp o ayetler üzerinde dursa idi daha doğru bir düşünceye sahip olunabilirdi bu onun bu düşüncesini kökünden ret eder mahiyette ayetler olduğu için sanki bile bile bu ayetler es geçildi diye düşünmekten kendimi alamıyorum, ancak sayın hoca tabiri caizse vakit geçirmeye oynayan futbolcu misali konu ile direk ilgili olmayan ayetler üzerinde durarak dersini bitirdi. Bu yazıda Hadid 22 ve bakara 255 ve benzeri ayetler üzerinde durarak sayın hocanın iddiasının ne kadar doğru olduğu konusunda düşüncelerimizi ortaya koymaya gayret edeceğiz.
Hadid s. 22. ayetinde Allah cc mealen şöyle buyurmaktadır.
" Ne Arzda, ne de nefislerinizde bir musıbet başa gelmezki biz onu fi'le çıkarmazdan evvel bir kitabda yazılmış olmasın, şübhesiz bu Allaha göre kolaydır"
Bu ayette, insan ve onun dışındaki bütün varlıklarla ilgili olacak olayların bilgisinin daha önce bilindiği bizlere bildirilmektedir. Sayın Bayındır hoca bundan önceki derslerinden birinde Hadid s. 22 . ayeti ile ilgili sorulan bir soruya" ezelde değilde yaratmadan önce kayda geçer " demektedir. yaratmadan önce demesi ile ezelde geçmemiştir demesi çelişkili bir açıklamadır. Allah cc için zaman kavramı ile kulları için zaman kavramı aynı değildir şu ayetler buna delildir.
-----032-5 Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir.
-----22.047Senden, başlarına acele azap getirmeni istiyorlar. Allah sözünden asla caymayacaktır. Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir.
-----70.004 Melekler ve Cebrail o derecelere, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler.
Yukarıda mealini vermiş olduğumuz ayetlere göre kullar için geçerli bir günün süresi ile Allah için geçerli günün aynı olmadığı açıktır. Şimdi sayın hocanın Hadid s 22. ayeti ile ilgili verdiği cevaptaki "kayda geçmiştir ama olmadan önce kayda geçmiştir ezelde geçmemiştir" sözünün içini bu ayetler çerçevesinde nasıl doldurur ? olay olmadan bir gün öncemi, yoksa bir saat öncemi yoksa bir dakika öncemi ? "olay olmadan önce kayda geçmiştir fakat ezelde geçmemiştir " sözü sayın hoca için talihsiz bir çelişkidir çünkü Allah için zaman kavramı ile kullar için zaman kavramı ne kadar aynıdır onun cevabını vermek zorundadır.
Allah cc nin "sübhan" olması onun her türlü noksanlıktan münezzeh olması demekse "bazı şeyleri bilemeyeceği" şeklinde bir söz onu hakkı ile takdir edememenin bir göstergesidir. Sayın hoca konu ile ilgili yaptığı derste hem "Allah cc nin gaybı elbette bilir" deyip hem bunun aksi bir iddiada bulunması onun ayrı bir çelişkisidir.
----- 2.255 Allah, başka tanrı yok ancak o, daima yaşıyan, daima duran tutan hayy-ü kayyum o, ne gaflet basar onu ne uyku, Göklerdeki ve Yerdeki hep onun, kimin haddine ki onun izni olmaksızın huzurunda şafaat edecek? onların önlerinde ne var arkalarında ne var hepsini bilir, onlar ise onun dilediği kadarından başka ilmi ilahîsinden hiç bir şey kavrıyamazlar, onun kürsîsi bütün Gökleri ve Yeri kucaklamıştır her ikisini görüb gözetmek ona bir ağırlık da vermez o öyle ulu, öyle büyük azametlidir.
-----22.075-76 Allah meleklerden ve insanlardan peygamberler seçer. Doğrusu Allah işitir ve görür. O, geçmişlerini geleceklerini bilir. Bütün işler Allah'a döner.
Bakara s. 255 ve Hacc s.75-76. ayetlerindeki "geçmişi ve geleceği bilmesi" ve kur'anın bir çok ayetindeki "gayb bilgisinin ona ait olması" bizlere yaratmış olduğu her şeyin öncesinin ve sonrasını bildiğini açıkça belirtir . "Allah senin kiminle evleneceğini bilmez" sözü devamında bir çok yanlışı getirmesi açısından yanlış bir söz olduğu açıktır. Eğer Allah cc bir insanın kiminle evleneceğini bilmezse onlardan doğacak olan çocukları da bilmez anlamına gelir.
----- 7.172-173 Hem rabbın: Beni Âdemden, bellerinden zürriyyetlerini alıb da onları nefislerine karşı şâhid tutarak «rabbınız değilmiyim» diye işhad ettiği vakıt, «evet» dediler: «şâhidiz», Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demeyesiniz.Yâhud: ancak önceden atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra bir zürriyyet edik, şimdi o batılı te'sis edenlerin yaptıklarıyle bizi helâkmi edeceksin? Demeyesiniz.
Araf s ayetlerinde geçmiş zaman sigası ile belirtilen ve "Beni Adem" diye bahsedilen insanların Adem ve ondan sonra gelecek olan bütün insanlar için geçerli ise ""Allah cc Ademden kıyamete kadar gelecek olan insanların bilgisinden eksik bir Allahın olması iddiası az buz bir yanlış değildir.
-----003.081 [E0] Hem Allah vaktiyle Peygamberlerin şöyle misakını almıştır: Celâlim hakkıyçün size kitab ve hikmetten her ne verdimse sonra size beraberinizdekini tasdik eden bir Resul geldiğinde ona mutlak iman edeceksiniz ve lâbüdd ona yardımda bulunacaksınız, buna ıkrar verdiniz mi? ve bunun üzerine ağır ahdimi boynunuza aldınızı mı? buyurdu, ıkrar verdik dediler, öyle ise, buyurdu: Şahid olun ben de sizinle beraber şahidlerdenim.
Yine aynı şekilde Al-i İmran s. 81. ayetinde geçmiş zaman sigası ile nebilerden söz alınması olayı bize bu nebilerin bilgisinin ezelde olduğu yolundaki bir delil olma bakımından örnek bir ayettir.Allah cc , Muhammed sav in babası ile annesi Aminenin evlenip Muhammed adında bir çocuk dünyaya getireceklerini bilmiyorsa böyle bir söz alındığına dair neden bu ayeti Kur'ana koysun?
Kader konusu ile ilgili olarak yanlış anlaşılan konulardan bir tanesi de Kur'anda en fazla geçen "KİTAB" kavramının müteşabih olarak kullanılmasının anlaşılamaması olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz.
KİTAP KAVRAMININ KUR'ANDA MÜTEŞABİH OLARAK KULLANILMASI
Al-i imran s. 7 . ayetinde kitabın ayetlerinin bir kısmını "muhkem" bir kısmının "müteşabih" olduğu bildirilmektedir. "Müteşabih" kavramının gaybi alana ait bilgilerin gaybi olmayan alana ait bilgilere benzeştirilerek anlatılması olduğunu bu konu ile ilgili yazılarımızda
bahsetmiştik .
-----006.038 hem Yerde debelenen hiç bir hayvan ve iki kanadiyle uçan hiç bir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar, biz kitâbda hiç bir tefrıt yapmamışızdır, sonra hepsi toplanır Rablarına haşolunurlar
-----006.059 Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir.
-----010.061 Ne iş yaparsan yap ve sizler ona dair Kuran'dan ne okursanız okuyun; ne yaparsanız yapın; yaptıklarınıza daldığınız anda, mutlaka Biz sizi görürüz. Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü veya daha büyüğü şüphesiz apaçık bir Kitap'dadır.
-----011.006 Yerde hiç bir debelenen de yoktur ki rızkı Allaha âid olmasın, o onun karar ettiği yeri de bilir, emanet bulunduğu yeri de, hepsi açık bir kitabdadır
-----022.070 Bilmez misin ki Allah Gökte ve Yerde ne varsa bilir, muhakkak o kitabdadır, her halde o Allaha göre kolaydır
-----027.075Ve Yerde, Gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitabda olmasın
-----034.003 İnkar edenler: «Kıyamet bize gelmeyecektir» dediler. De ki: «Hayır, öyle değil; görülmeyeni bilen Rabbim'e and olsun ki, o saat size muhakkak gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar olanlar bile O'nun ilminin dışında değildir. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de şüphesiz apaçık Kitap'tadır.»
-----035.011 Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde varetmiştir. Dişinin gebe kalması ve doğurması, ancak O'nun bilgisiyledir. Ömrü uzun olanın çok yaşaması ve ömürlerin azalması şüphesiz Kitap'dadır. Doğrusu bu Allah'a kolaydır.
Yukarda vermiş olduğumuz ayet meallerinde bahsedilen "kitap" Allah cc nin indinde olan bir kitaptan bahsetmektedir ( gayb konusu ile ilgili ayetlerede dikkat çekmek isteriz). Müteşabih kavramı çerçevesinde düşünecek olursak Allh cc nin teşbih ederek anlatmış olduğu kitaptan kasıt , "kitab" kelimesinin bizlerde yapmış olduğu çağrışım ile ilgili olarak düşünülmesi gerekir.
Kitab kelimesi bizler için yazıldığı zaman içindekilerin unutulmaması ve nesiller boyu ondakilerin bilgi kaynağı olması gibi bir çağrışım yapar. Allh cc ise kendi indindeki kitabı buna benzeterek kendi indindeki bilgilerin unutulması kaybolması gibi bir durumun söz konusu olmadığını bizlere bildirir. Bu kelime kader konusu ile ilişkilendirildiği zaman karşımıza bazı yanlış anlamaların çıktığı görülmektedir. Bazıları," bizim ne olacağımız önceden belirlendi ise bizim yaptığımız amellerde herhangi bir suçumuz neden olsun ve neden sorumlu tutulmaktayız?" şeklinde itirazlarda bulunmaktadır.
KİTAB kelimesindeki yazılma anlamını , Allah cc nin yaratmış olduğu varlıkların akibetinin ne olacağını önceden bilmesi ile o varlıkların yaptıkları konusundaki irade kullanımlarını ayırmak zorundayız. Allah cc hiç bir insana "sen zorla cennetlik ameller işleyeceksin" veya" sen zorla cehennemlik ameller işleyeceksin" doğrultusunda baskılayıcı bir irade vermez. Bu konudaki ilgili kur'an ayetleri Allah cc nin yaratmış olduğu insanlara iki yol gösterdiği hangi yola gitmek isterse o yolun onlara kolay edildiğini bildirir ve insanlar bu hür iradeleri ile seçmiş oldukları iman veya küfür yolu ile kendilerine ahiretteki mekanlarını hazırlamaktadır. İşte burada Allah cc nin "EL ALİM" isminin tecellisi gereği o kulların ne gibi bir amel yapacağını bilgisi gündeme gelir yani Allah cc kullarına hür irade vererek onların yapmış olduğu amelleri bilmektedir onun bunu bilmesi o kulları yapmış oldukları amelleri engellemek veya desteklemek ile bir ilgi yoktur aksi takdirde cennet ile cehennem ile karşılık verilmesinin adaletsiz olacağı açıktır ve Allah her türlü adaletsizlikten de münezzehtir.
Sonuç olarak, sayın Bayındır hocanın "Allah bir kimsenin kiminle evleneceğini bilmez" ve "bunu ben demiyorum Allah diyor" şeklindeki yanlış sözlerini yukarıda vermiş olduğumuz ayetler doğrultusunda, Allah cc nin her türlü noksandan münezzeh olması, gayb bilgisinin onun katında olmasından hareketle bu bilginin geçmiş ve geleceği kapsadığını göz önüne alarak yeniden düşünmesini ondan faydalanan bir kişi olarak tavsiye ediyoruz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)