yanında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yanında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Nisan 2017 Pazartesi

Maide s. 12-13. Ayetleri: Allah Nasıl Kullarının Yanında Olur? Onları Nasıl Terk Eder?

Kur'an'ın İsrailoğulları ile ilgili yaptığı anlatımlar, Allah (c.c) nin arz üzerine koyduğu Sünnetullah olarak bildiğimiz toplumlar yasaların, bu kavmin Kur'an içinde anlatılan pratikleri üzerinden nasıl işlediğinin anlaşılması olarak olarak okunduğu zaman, bu kavim ile ilgili ayetler sadece belirli bir zamanda yaşayan bir kavme has ayetler olmaktan çıkarak, kıyamete kadar bütün topluluklara mesajları olan ayetlere dönüşecektir.

Maide s. 12. ve 13. ayetlerini okuduğumuz zaman, İsrailoğullarından alınan bir söz ve onların verdikleri sözlerini bozmalarından bahsedilmektedir. Onlardan alınan bu söz, sadece onlardan değil, kitaba ve elçiye iman ettiğini iddia eden herkesten alınan bir söz, ve bu bozulduğu zaman ortaya çıkacak durum ise, evrensel bir yasa olarak tüm zamanlarda ve tüm topluluklar için geçerlidir.

[005.012]  And olsun ki, Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. Onlardan oniki reis seçtik. Allah: «Ben şüphesiz sizinleyim,salatı ikame ederseniz, zekat verirseniz, resullerime inanır ve onlara yardım ederseniz, Allah uğrunda güzel bir borç verirseniz, and olsun ki kötülüklerinizi örterim. And olsun ki, sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse şüphesiz doğru yoldan sapmış olur» dedi.

[005.013]  Sözlerini bozmalarından ötürü onlara la'net ettik, kalblerini de katılaştırdık. Onlar, kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar. Kendilerine öğretilenlerin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azı müstesna daima hainliklerini görürsün. Sen; onları affet ve geç. Muhakkak Allah; ihsan edenleri sever.

Maide s. 12. ayetinde Allah (c.c) nin İsrailoğullarının yanında olmasını bazı şartlara bağladığını görmekteyiz.

1- Salatı ikamet etmek.
2- Zekatı vermek.
3-Resullere inanmak ve onlara yardım etmek.
4- Allah'a güzel borç vermek (Karzen Hasenen)

Kur'an'ın geneline bakıldığında, bu emirlerin sadece İsrailoğullarına has olmadığı, bu emirler ile biz Müslümanların da muhatap olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bu emirler, gereğince yerine getirildiği takdirde, bizlere dünya ve ahirette bir takım vaatlerin verildiğini görmekteyiz. Bu emirlerin yerine getirilmediği takdirde, doğru yoldan sapılmış olacağı, doğru yoldan sapan bir topluluğun ise dünya ve ahirette sıkıntılı bir hayat geçireceği bildirilmektedir.

Müslümanlar olarak yaşadığımız sıkıntılı hayatın en temel sebebi, Allah (c.c) nin biz kullarına vermiş olduğu emirlerin, yaşam içinde yerine getirilmemesi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İsrailoğullarının Kur'an içinde anlatılan tarihine bakıldığında, yaşadıkları inişli ve çıkışlı hayatın sebebinin, kendilerine verilen emirleri yerine getirdikleri ve getirmedikleri zaman aldıkları karşılıklar olduğu görülecektir.

Kur'an'ın temel kavramlarından olan Salat'ın  anlam alanının daraltılması sonucunda sadece namaza indirgenmesi, namaz ibadetinin ise sadece tapınaklarda icra edilen bir ritüele dönüşerek, Müslüman hayatının sadece bir kaç dakikalık zamanı içinde yer bularak diğer zamanlarda yer bulmaması, başta gelen sorunlardandır. Halbuki bu kavram, namazı da içine alan daha geniş bir anlam alanına sahip olup, hayatın her anını ve alanını ilgilendirmektedir.

Müslümanlar olarak Din kavramını sadece kulun hayatının belirli zamanlarında ve belirli yerlerde yaptığı bir takım ritüel ibadetler olarak görmüş olmamız, yaptığımız en büyük hatalardandır. Halbuki bu kavram, kulun bütün yaşamını ilgilendiren bir kavram olarak görüldüğü ve anlaşıldığı zaman, Allah (c.c) nin bizler için seçip beğendiği, ve sadece ondan razı olacağını beyan ettiği İslam Dini'nin  ne demek olduğu, bizler için hayat içinde ne anlama gelmesi gerektiği anlaşılacaktır. 

Allah (c.c) nin bütün elçileri aracılığı ile gönderdiği hayat sisteminin adının İslam Dini  olduğunu dikkate aldığımız zaman, İsrailoğullarının başlarına gelen sıkıntıların kaynadığında kendileri için seçilmiş ve beğenilmiş olan İslam'ı terk ederek, beşeri kaynaklı sistemleri hayatlarına geçirmiş olmalarını gösterebiliriz. Maide s. 13. ayeti, İsrailoğullarının kendilerini İslam'dan nasıl soyutladıkları anlatılmakta, aynı soyutlama yönteminin biz Müslümanlar tarafından da uygulandığını görmekteyiz.

Maide s. 13. ayeti içinde, İsrailoğulları tarafından yapılan "Onlar, kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar" şeklinde ifade edilen bir eylemden bahsedilmekte, bu eylemin ne olduğu, nasıl gerçekleştiği ve biz Müslümanların kelimeleri yerlerinden oynatmasını yaşamları içinde nasıl gerçekleştirdikleri üzerinde durmak istiyoruz. 

Tevrat'ın tahrifinin nasıl gerçekleştiği konusu, Müslüman alimler tarafından tartışılan bir konudur. Bu tahrifin metin olarak mı yoksa anlam olarak mı olduğu konusunda farklı görüşler mevcuttur. Şu bir gerçektir ki Allah'ın kitaplarının anlam olarak tahrifi geçmişte nasıl yaşanmış ise, halen aynı tahrif işlemi Kur'an içinde geçerlidir. Kur'an metin olarak tahrife uğramamış olsa da, onun anlam olarak tahrifi yapılarak, Kitaba değil kitabına uydurmak dediğimiz cinsten yapılan çalışmalar sonucunda, din adına bir sürü asılsız iddialar ortaya atılmaktadır. 

Bazı Müslümanların dünyevileşmenin getirdiği yaşam tarzına ayak uydurmaya çalışmaları, onların bu seküler yaşamlarını İslami bir yaşam gibi göstermek ihtiyacını doğurmuştur. Örneğin; Lüks tüketime ayak uydurmak için gerekli olan maddi ihtiyaçlarını banka kredisi ile karşılamak isteyenler, faiz vermenin haram olmadığını, veya bankalardan alınan kredilerin faiz olmadığını Kur'an ayetlerini delil olarak öne sürmek sureti ile, yaptıkları hatalardan çıkış yolu aramakta, yoğun iş yaşamı arasında namaza vakit bulamayanlar ise, bazı kimselerin ortaya attığı Kur'an'da namaz olmadığı iddiasına can simidi gibi yapışmakta, vicdanlarını bu şekilde rahatlatma yoluna gitmektedirler. 

Allah'ın kitabına karşı yapılan Kelimelerin yerinden oynatılması işleminin biz Müslümanlar tarafındaki yansıması, kitaba uymak yerine, kitabı kendisine uydurmak sureti ile yapılmakta, böylelikle insanlar, kitaba uyduklarını zannederek kitapsız bir hayata entegre olmaktadırlar. Kısacası, İslami kuralları yine İslami bir kılıf giydirmek sureti ile çiğnemeye çalışan Müslüman tipolojisi, son yıllarda dikkatleri çekmeye başlamıştır.

Allah'ın kitabından kopuk yaşamanın dünya hayatında elbette bir bedeli olacak ve bu bedel farkında olmasak dahi biz Müslümanlar tarafından şu anda ödenmektedir. Lüks hayata ayak uydurmak için gerekli olan maddi ihtiyacı bankalardan faizli krediler ile karşılamak durumunda olan bir çok kişinin bu borcu ödemekte zorlanması, kredi kartı kullanmak sureti ile hayatı borç ödemek ile geçen insanların yaşadıkları trajediler, Allah'ın kitabından uzak bir yaşam sürmenin dünya hayatındaki bir bedeli olup, bu hayatın ahiret bedeli daha korkunçtur.

Allah'ın kitabından uzak bir yaşam sürmenin dünya hayatındaki bedelinin ne olduğunu görmek için, İnsanlığın şu anda içinde bulunduğu, sosyal, siyasal, ekonomik, ahlaki çöküşünün boyutlarını görmek yeterli olacaktır. İnsanlığın şu anda içinde bulunduğu durum, Allah'ı terk eden bir yaşam olmasından dolayı, Allah'ta kendisini unutanları terk etmiş, onları şeytanları ile baş başa bırakmıştır.

Maide s. 12. ayetinde Allah (c.c) nin kullarının yanında olması için koyduğu şartlar olan ZEKAT ve KARZI HASEN (Güzel borç) kavramlarının toplum hayatındaki rolleri ve bu kurumların ortadan kalktığı zaman, meydana gelecek olan durumu özetleyecek olursak şunları söyleyebiliriz;

Zekat; Temizlenmek anlamında bir kelime olup, bu kelime nefsin ve malın temizlenmesi anlamında Kur'an içinde geçmektedir. Malın temizlenmesi demek, kişinin elinde olan malda başkalarının da hakkı olması demek ve bu hakkı gerekli yerlere teslim etmek demektir. Eğer bu hak, hak sahiplerine teslim edilmeyecek olduğunda, zengin ile fakir arasındaki makas açılacak ve toplumsal bir kargaşa meydana gelecektir.

Karzı Hasen; Güzel Borç anlamında bir deyim olup, bu deyimi Allah (c.c) tarafından haram kılınan Faiz ile alakasını kurarak anlamaya çalıştığımız zaman, anlamı daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Nisa s. 160 ve 161. ayetlerde, Allah (c.c) Yahudilerin yasaklandıkları halde faiz aldıklarından ve bu yanlışları sonucunda onlara bazı yaptırımlar getirildiğinden bahsetmektedir. İnsanların birbirleri ile her konuda olduğu gibi, maddi konularda da yardımlaşma içine girmeleri, toplumun ayakta kalması için önemli bir etkendir. Toplum bireylerinin birbirlerine sadece menfaatleri için yanaşmaları, menfaatleri olmadığında birbirlerine selam dahi vermemeleri, o toplumun geleceğini olumsuz yönde etkileyecektir.

Maddi ihtiyaç içine düşen bir kimseye, ihtiyacını karşılaması için ödünç para vermek insani ve erdemli bir davranıştır. Bu tür erdemli davranışların toplum içinde yok olması, maddi ihtiyaç içine düşen insanların ihtiyaçlarını karşılamak için faiz karşılığında ödünç para veren kişi ve kurumların kucağına itilmesi anlamına gelecektir. 

İhtiyacı olana Karzı Hasen  (Güzel Borç) vermek, yani ona verilen borcun karşılığını o kişiden maddi bir fazlalık olarak beklemek yerine, onun karşılığını Allah (c.c) den beklemek, toplumun selameti için önemli bir davranıştır. Karzı Hasen deyiminin önemini, faiz batağının toplumda sebep olduğu maddi ve manevi yıkımları dikkate alarak düşündüğümüzde, bu deyimin önemi daha kolay anlaşılacaktır. Karşılık ve fazlalık istemeden verilen Güzel Borç  deyiminin zıttı ise, Çirkin Borç deyimidir. Bu deyim yapılan bir iyiliğe karşı beklenti içinde olmak ve yapılan iyilikten maddi bir fazlalık yani faiz beklemek anlamındadır.

Sonuç olarak; Allah'a inanan her kişi ve toplum, onun her şeye gücünün yettiğini bildiği için, onun yanında olmasını, onun gücüne güç katmasını, onu her alanda galip getirmesini ister. Ancak Allah (c.c) kullarının yanında olmasını belirli şartlara bağlayarak bu şartlar yerine getirilmeden onların yanında olmayacağını bildirmektedir.

Kur'an'ın İsrailoğulları ile ilgili anlatımları, Allah (c.c) nin kullarının yanında ne zaman olacağını ve olmayacağını pratik uygulamalar üzerinden öğrenmek ve ibret almak bakımından okunduğunda, o topluluk ile ilgili ayetler Sünnetullah olarak bildiğimiz toplumsal yasaların önceki toplumlar üzerinde nasıl işlediğinin gösterilmesi açısından hayati önem arz ettiği anlaşılacaktır.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

7 Haziran 2013 Cuma

Mü'minleri Bırakıp Kafirlerin Yanında İzzet Arayanlar

Son günlerde Türkiyede yaşanan olayların Müslümanlar tarafından okunacak yönleri olması ve bazı ayrışımların gün yüzüne çıkması açısından önemli bir fitne (deneme) konusu olduğu görülmüştür. Bilindiği üzere taksim gezi parkında bazı düzenlemelere karşı çıkmak şeklinde başlayan olaylar tahmin edilmedik bir biçimde büyümüş Türkiye nin birçok şehrinde gösterilere neden olmuştur. İstanbulda başlayan bir olayın müsebbibinin İstanbul da olmasına bakılmadan bir çok şehirdeki gösterilerde mevcut iktidar protesto edilmiştir. Yazımızın amacı olayları analiz değil bu olaylar vesilesi ile kendilerini "Anti kapitalist Müslümanlar" olarak adlandıran bazı kişilerin bu olayların içine dahil olarak gösterilere katılması ve onları desteklemesidir.   

Allah cc nin kendisine vermiş olduğu ismi yetersiz görerek ismini "şucu bucu müslüman" olarak lanse edenlerin bu isimleri bile en başta kur'anın hoş görmediği bir durumdur.   

 -----22.078 Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır! 
-----41.033 (İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve «Ben müslümanlardanım» diyenden kimin sözü daha güzeldir?

Allah cc nin vermiş olduğu "Müslim" ismini yeterli görmeyerek önüne "anti kapitalist" eki koymak, "Ben Müslümanlardanım" demenin her türlü zulme karşı ayağa kalkmak olduğunu unutup bazılarının yanındaki ezikliklerini giderme amaçlı koyulmuş olan ilaveden başka bir şey değildir. Müslüman olmamız demek sadece belli bir zümrenin zulmüne karşı çıkmak değil her türlü zulme karşı çıkmak olduğunu unutan"ilave isimli müslümanlar" karşı taraftaki zulmu bırakın protesto etmeyi onlara destek olarak protestocuları  sahabelerle özdeşleştirme terbiyesizliğine kadar işi götürmeye cür'et edebilmişlerdir.

Olayların başlangıcının gezi parkındaki ağaçlar olarak başlaması devamının bu olayın sadece ağaç katliamını önlemek amaçlı olmadığı ,onun sadece bahane olduğu bazı önde gelen sanatçıların! mesajlarından anlaşılmış olup asıl amacın mevcut iktidarın "özel yaşama  müdahelesi" olarak tabir edilen bazı yasaklamalarına karşı çıkmak olduğu özellikle alkol yasağına karşı olan tepkilerinden anlaşılmıştır.   

Ellerinde alkollü içecek şişeleri ile "şerefine Tayyip" diye bağıranların mevcut iktidarın uygulamalarına hangi argümanlarla karşı çıktıkları belli olmuştur. Olayların asıl amacının iktidarın muhafazakar kesimim memnun eden uygulamaları olup bu uygulamalara karşı olanları çok rahatsız etmiş görünmektedir. Kısacası olayların temelinde iktidarın insanları "müslümanlaştırma" korkusu yatmakta olup karşı çıkanlar , "acaba bizde Müslüman mı olacağız" korkusu içinde bir ayaklanma girişiminde bulunmuşlardır.   

Yazıdaki amacımız iktidar uygulamalarının tahlili değil bu ayaklanmada ilave isimli Müslümanların duruşları olup izzeti nerede ,nasıl , kimin yanında aradıklarıdır.  

 -----4.139 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.
-----35.010 Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a amel-i sâlih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.

Al-i imran s 139. ayetinde " Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir." buyuran rabbimiz bizlere, kimseye karşı bir ezikliğimiz olamayacağı üstün olmak ölçüsünün inanmak olduğu ve inananların birbirleriyle kardeş olduğu (hucurat s. 10) izzet ve şeref aramak adına kafirler ile birlikte olmamamız gerektiği yolundaki ayetlerle yol haritamızı belirlemiştir.  

Bu yol haritasında, asıl amaçları dinin öngördüğü yasakları hazmedememek olan bazı gurupların yanında yer alarak onların kuyruğu altında izzet aramak bir Müslümana yakışmaz. Hele hele dini argümanları kullanarak o insanları sahabeye benzeterek övmek kişinin kalbindeki marazı ortaya çıkaran bir durum olması itibarı ile dikkat çekici bir durumdur.   

Medinede inen ayetlere baktığımız zaman bu ayetlerde savaş ile ilgili durumların anlatıldığı ayetlerin fazlalığı dikkat çekici olup bu ayetlerin içinde en fazla yer tutan konu islam toplumu içinde "inandım" deyip fitne yani deneme zamanlarında yaz çizip gerçek yüzlerini ortaya koyanların nifakları dır.   

Yaşanan son olaylar bizlere de bazılarının kalplerindeki nifakın gün yüzüne çıkarmalarına vesile olması yönünden okunabilecek mesajlar vermesi açısından önemlidir. İsminin önüne ilave koyarak ayrımcı mezhepçi bir yaklaşım sergilemesi öteden beri rahatsızlık konusu olan bu insanların başı durumundaki İhsan Eliaçık ın daha önceki söylemlerinde öne çıkan kur'an hakkındaki sapkın düşüncelerinin kendisinin kayma eğiliminin bir göstergesi olduğu bilinen bir durum idi.    

İzzeti aradıkları adamların dün Müslümanlara yapılan zulümlerde onların yanında yer almayarak kafirce dik bir duruş sergilemelerine aldırmadan kafirlerin rahatsız oldukları bazı islami yasaklara karşı onların yanında yer almaları onların isimlerinin ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" dan başka bir isim olamayacağını göstermiştir.   

Kalem suresinde elçisine müşriklere hiçbir zaman "müdahene" (dalkavukluk) etmemesini emreden rabbimizin bu emri arkaya atılarak kafirlerin kuyruğu altında islami argümanları kullanarak yer almaları kafirleri memnun edeceğine inanmaları safdillikten başka bir şey olamaz.    

Allah cc nin indirdikleri ile hükmetmeyenlerin zalim,kafir ve fasıklar olduğu hiç bir zaman akıldan çıkarılmaması gerekirken, mevcut iktidarın muhafazakar uygulamaları bir kesim müslümanı atalete uğratmış ve tağuti rejimden rahatsızlık duymadan rahat bir hayat sürmelerine vesile olmuştur.    

Bugün müslümanların bu rejime karşı bir ayaklanmaya girişmeleri halinde "ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLARIN" nerede yer alacakları merak  konusudur. Çünkü bugün kuyruklarının altında izzet aradıkları o kafirlerin müslümanların yanında olmayacakları açıktır.

"Ben müslümanlardanım" demenin zulmun her türlüsüne karşı çıkmak demek olduğunu unutup bir kesimin zulmune karşı çıkan diğer zalimin yanında yer almak münafıkça bir tavır olup "düşmanımın düşmanı benim dostumdur" sloganı ile yola çıkan ikiyüzlülerin yapacakları iştir.   

"Müslüman olmak" demenin, argümanlarını sadece kur'andan alıp zulme nasıl ve kime karşı mücadele etmeyi bilmek olduğunu unutmadan bugün kalbindeki nifakı ortaya çıkaran insanların kafirlerin yanında izzet aramaları artık safların belirli bir hale geldiği müslüman toplum içindeki münafıkların saflarını kafirlerin yanında almak suretiyle belli ettiği görülmelidir. Tavsiyemiz müslüman isminin başına ilave isimler alarak ve o ismin yerine "münafık"" ismin koyarak müslümanlar içinde fitne konusu olan ihsan eliaçığın nifakının samimi insanlar tarafından görülmesidir. Dün eleştirmiş olduğu , "nurcu müslüman ", "tasavvufçu müslüman" vs gibi ilaveli isimlere karşı kendisinede "anti kapitalist müslüman" adı vererek fırkalaşmaya giden insanların samimi olduklarını söyleyebilmek çok zor olup, son söylemleri ile müslümanların yanında bile olmaya dayanamadığı belli olan ihsan eliaçığın başını çektiği fırkanın ismi ancak " ANTİ KAPİTALİST MÜNAFIKLAR" olmaya yakışır.