miraç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
miraç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2016 Çarşamba

Secde s. 21- 23 : Rivayetlere Kurban Edilmek İstenilen İki Ayet

Kur'anı tefsirler aracılığı ile anlamaya çalışmak, karşı çıktığımız bir yol olmamakla birlikte , beraberinde bir takım sorunları taşıması açısından dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Tefsir okuyucusu öncelikle hangi tefsiri okursa okusun , bu tefsirin kişisel görüşlerin bir yansıması ve bu görüşlerde eksik ve hata barındırma ihtimalini her zaman dikkate almak zorundadır. 

Tefsir yapıcısı eğer sahip olduğu mezhep veya meşrebinin görüşlerini Kur'ana onaylatmak için böyle bir işe girişmiş ise , karşımıza tam bir facia çıkabilir. İslam düşüncesine hakim olan rivayet kültürü maalesef öyle bir hal almıştır ki , neredeyse Kur'anın bazı ayetleri bu rivayetleri onaylatmak temeline dayalı düşünceler çerçevesinde yorumlanmaktadır. 

Bütün tefsirlerin böyle bir düşünce içinde olduğunu iddia etmemekle birlikte , maalesef bazı tefsirlerdeki ayet yorumlarının böyle bir amaca hizmet ettirilmeye yönelik olarak yorumlandığını görmekteyiz. Bu yazımızda, Secde suresi içinden 2 ayeti ele alarak, rivayet merkezli bir yoruma örnek olarak göstermeye çalışacağız. 

Secde s. 21. ayeti ; 

وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْأَدْنَى دُونَ الْعَذَابِ الْأَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Andolsun ki onlara en büyük azaptan önce yakın azaptan tattıracağız. Umulur ki dönerler.

Bu ayet içinde geçen "Yakın azap" kelimesi  bazı tefsirciler tarafından , kabir azabı olarak yorumlanmaktadır. Tefsirlerin çoğunluğu böyle bir yoruma katılmamış olsa da , yine bazı tefsirlerde şaz olarak görülen bu gibi yorumlar bulunmaktadır. Bu yorumu yapan tefsirci eğer , ayeti kabir azabını onaylatmak amacı ile okumamış olsaydı, aynı ayet içindeki "Umulur ki dönerler" ibaresini görebilir , ve bu yapılan hatadan dönmenin hayatta iken olacağı , öldükten sonra yapılan hatalardan dönmenin imkansız olduğunu bilir ve bu ayet ile ilgili yapılabilecek en uçuk bir yorum olan "Bu ayet kabir azabına işaret ediyor" şeklinde yorumlar yapmanın büyük bir hata olduğunu anlayabilirdi. 

Secde s. 23. ayeti ;

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُن فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَائِهِ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ

Bu ayetin tefsir ve meallerine baktığımızda yapılan meal ve yorumları 5 gurupta toplamak mümkündür. 

1- Tevratın Musa'ya ulaşmış olmasından korkmaması.
2- Musa'nın karşılaştığı eza cefaların benzerinin onun da karşılaşacağı.
3- Musa'nın kitaba kavuştuğu gibi , onun da kitaba kavuşacağı.
4- Ahirette Musa'ya kavuşacağından şüphe duymaması. 
5- Miraç gecesi Musa'ya kavuşacağından şüphe duymaması. 

Sıraladığımız şıklardan ilk 4 tanesi , ayet içindeki "Liqaihi" kelimesindeki zamirin raciliği noktasındaki tercihlerden kaynaklanan anlam farklılıklarından kaynaklanmaktadır.

5. sıradaki yorum ise , rivayetler ile İslam inancına sokulmuş olan miraç hadisesinin Kur'ana onaylatılması düşüncesine dayalı olarak yapılmış bir yorumdur. Bu ayetin meallerine baktığımızda Ali Fikri Yavuz hocanın yaptığı Kur'an mealinde böyle bir düşüncenin onaylatılmasına yönelik bir çeviri yapıldığını görmekteyiz.

Ali Fikri Yavuz :
Gerçekten biz Musa’ya Tevrat’ı verdik. Şimdi sen, ona kavuşmakdan dolayı şübhede olma, (Mi’raç gecesinde ona kavuşacaksın). Biz O’nu (Mûsa’yı), İsraîloğullarına bir hidayet rehberi yapmıştık.

Bu ayetin meallerine baktığımız zaman , "Liqaihi" kelimesinde zamirin raciliği noktasındaki tercihlerin farklılığından doğan mealler karşımıza çıkmakta ve bu meallerin hangisinin daha doğru olabileceği meal okuyucularının zihninde cevabını aramaktadır.

Kanaatimiz , 3. sırada olan ve Muhammed (a.s) ın , Musa (a.s) a verilen kitabın bir benzerine kavuşacağı şeklinde yapılan çevir ve yorumların daha doğru olduğu yönündedir.

Ayet içinde önce çıkması gereken kelime "Musa" değil "Elkitap" kelimesidir. Yani "Liqaihi" kelimesi Elkitaba raci edildiğinde daha doğru bir anlam ortaya çıkacaktır. Bu düşüncemizi ise kitap bütünlüğüne dayandırmaktayız.

[010.094]  Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma!
[011.017]  Rabbinin katından bir belgesi ve onun arkasından da bir şahidi olanlar, önlerinde de Musa'nın Kitap'ı önder ve rahmet olarak bulunanlardır ki, işte onlar Kuran'a inanırlar. Hangi topluluk onu inkar ederse yeri ateştir; senin de bundan şüphen olmasın. Doğrusu o, Rabbinden bir gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar.
[021.007]  Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız; zikir ehline sorun.
[026.197] İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir?

Ayet , Musa (a.s) a verilen kitabın , bir benzerinin Muhammed (a.s) a da verildiğini hatırlatarak , ilk olmadığı bu konuda örnek olarak Musa (a.s) olduğu , Muhammed (a.s) ın diğerleri gibi seçilmiş elçilerden olması dolayısı ile kitap ile muhatap olduğu ve bundan şüphesi olmaması gerektiği hatırlatılmaktadır. 

Kitabı merkeze alarak ,  Muhammed (a.s) ın da kitap ile karşılaşması ve bunda şüphesi olmaması gerektiği doğrultusunda yapılan ve doğru olduğunu düşündüğümüz çeviri örnekleri şöyledir ; 

Diyanet İşleri :
Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik. Sen de kitaba (Kur’an’a) kavuşma konusunda sakın şüphe içinde olma. Onu İsrailoğullarına bir yol gösterici kılmıştık.

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
Andolsun ki biz vaktiyle Musa'ya kitap vermiştik. Şimdi de sen ona (öyle bir kitaba) kavuşmaktan şüphe içinde olma. Biz onu İsrailoğullarına doğru yolu göstren bir rehber kılmıştık.

Erhan Aktaş
Ant olsun ki Musa’ya Kitap verdik. Sakın ona kavuşmaktan (1) kuşku içinde olma. Onu2 İsrailoğulları için yol gösterici yaptık. (1)- Musa’nın muhatap olduğu ilahi vahye muhatap olduğundan, aynı yolun yolcusu olduğundan

Muhammed Esed :
Gerçek şu ki (ey Muhammed,) Biz vahyi Musa'ya (da) tevdi etmiştik: öyleyse (sana ilettiğimiz vahiyde) aynı (hakikat) ile karşılaşacağından kuşkuya düşme! Ve (nasıl ki) o (önceki vahy)i İsrailoğulları için bir rehber kıldık,

Suat Yıldırım :
(23-24) Şu bir gerçektir ki, sana verdiğimiz gibi Mûsâ’ya da kitap vermiş, sana vahyettiğimiz gibi ona da vahyetmiştik. Dolayısıyla onun da böyle bir vahiy aldığından hiç tereddüdün olmasın. Biz ona verdiğimiz kitabı, İsrailoğullarına rehber kıldık. Onlar sabrettiği ve âyetlerimize kesin olarak inandıkları müddetçe, Biz, emir ve irşadımızla onlardan doğru yolu gösteren önderler tayin ettik.

Ümit Şimşek :
Doğrusu, Biz Musa'ya da kitap vermiştik; vahye muhatap olman konusunda senin de bir kuşkun olmasın. Biz o kitabı İsrailoğulları için bir hidayet rehberi yapmıştık.

Sonuç olarak ; Meal ve tefsirlerden Kur'anı okumak ve anlamında durumunda olan kimsenin yapması gereken ilk iş , okuduğu meal ve tefsirin kesin doğruları ifade ettiği gibi bir düşünce içinde olmaması gerektiğidir. Meal okuma noktasında metnin aslına sadık kalınarak yapılan çevirilerin daha sağlıklı olduğunu söylemekle beraber , tefsirlerin tamamı , o tefsirin yazarının ilgili ayet hakkındaki yorumudur. 

Bu durumda meal ve tefsir okuyucusu , öncelikle kendisi Kur'an bütünlüğüne hakim olmak zorundadır. Bu hakimiyet aynı zamanda onun, meal ve tefsirlerde karşına  çıkabilecek anlam yanlışlığını görmesini sağlayacaktır. Son yıllarda Kur'anın ülkemizde rağbet görmesi ile başlayan çeviri akımlarında, Arapça bilmeyen fakat elindeki Kur'an mealinden bile çeviri çalışmaları yapanların var olduğunu düşündüğümüzde, dikkatli bir okuma yapmanın önemi daha fazla ortaya çıkmaktadır.

19 Haziran 2013 Çarşamba

Müşriklerin Miraç İstekleri ve İsra s. 93. Ayeti

Müşriklerin kendilerine gelen elçileri red etme sebeblerinden biri onlarında kendileri gibi bir beşer olmaları veya melek olmamaları olup bu red bahanelerinin aynısı ile son elçi muhammed as da muhatap olmuştur. Kur'anın pek çok ayeti onun melek olmadığı, beşer olduğu, çarşılarda gezip durduğu bahaneleri öne sürülerek red edildiğini beyan etmektedir.    

Maalesef "beşer bir elçi" müşrikleri rahatsız ettiği gibi müslümanlarıda rahatsız ederek son elçi muhammed as ı kur'anın kendisine vermediğini söylediği istenilen ayetleri(mucizeleri) müslümanlar kur'ana rağmen verdirmişlerdir. İsra s 59. ayeti bunun açık bir örneğidir " Bizi ayetlerle göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür  olarak gönderdik, fakat onlar bununla  zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz."

Bu ve benzeri ayetlere rağmen müslümanlar son elçi muhammed as adına akla hayale gelmedik mucize iddiaları uydurarak müşriklerin red edilen isteklerini uydurma rivayetlerle yerine getirmiş olup miraç uydurmasıda bunların en bariz örneklerinden biridir. Kur'anın hiç bir ayetinde miraç ile ilgili en ufak bir karine dahi olmamasına rağmen isra s. 1. ayeti ve necm surelerinin ilk ayetleri bu konu ile ilgili olarak zorlama te'villerle ilişklendirilmek istenmiştir.  

İsra s. 90-95. ayetlerine baktığımız zaman müşriklerin bu tür isteklerine karşılık "ben bir beşer elçiden başkası değilim" cevabının verilmesi istenmektedir. 93. ayete baktığımızda müşriklerin isteklerinin tanıdık bir konu üzerinde yoğunlaştığını görmekteyiz.    

" «Veya altın bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız.»"  
Altın'dan ev istemelerinin yanında  özellikle muhammed as ın göğe yükselmesini ve oradan bir kitap getirmedikçe yine inanmayacaklarını söylemeleri bizlere yabancı gelmemektedir.   

Bilindiği gibi isra s. ilk ayetinde "Uzaktır bütün noksanlıklardan O ki, kulunu bir gece Mescidi Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya götürdü; ona ayetlerimizden gösterelim diye. Gerçek şu ki, O'dur işiten gören!" buyurulmasının eksikliği !! miraç ile tamamlanmış mescidi aksa'dan göklere çıkma rivayetleri kitaplarımızda yer almış ve imanın şartı haline getirilmiştir.    

İsra s. 93. ayetinde "yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız" sözlerine karşılık Allah cc elçisine " BEN ASLINDA GÖĞE ÇIKTIM ORADAN BAKARA S. SON İKİ AYETİNİ BİLE GETİRDİM" şeklinde demesini neden vahyetmedide " SUBHANALLAH BEN ANCAK BEŞER BİR RESULUM" demesini emrettiği hiç düşünülmezmi? . Kulunu mescidi haramdan sonra göklere çıkardığını beyan etmeyen Allah cc hatta aynı surenin 93. ayetinde bu isteğin geri çevrildiğini neden beyan ettiği hiç düşünülmezmi?.   

Sonuç olarak , muhammed as ın beşer olmasının kabulu bırakın müşrikleri ona iman etiğini iddia bir kesime bile zor gelerek onu insanüstü bir elçi olarak görme eğilimi ağır basan bir düşünceyi genel geçer bir düşünce olarak oturtmaya çalışmalarına  rağmen bir çok kur'an ayeti bunu red etmektedir. Miraç iddiaları aynı bu düşüncenin bir ürünü olup müşriklerin bu istekleri 93. ayette geri çevrilmesine rağmen imanın şartı mesabesinden bir kabulu gerektirdiği öne sürülerek inkarı kişiyi dinden çıkmaya kadar götürdüğü yalanı ile insanlar bir nevi mahalle baskısı şeklinde bastırılmışlardır. Şunu düşüncelerinden ötürü hesap vereceğine inanan biri olarak haykırıyorum.  

YANLIŞ YOLDA OLANLAR, MİRAÇ UYDURMASINI KUR'AN AYETLERİNE İMAN EDEREK RED EDENLER DEĞİL , ESAS YANLIŞ YOLDA OLANLAR MİRAÇ UYDURMALARINI İLGİLİ AYETLERE RAĞMEN ELÇİNİN BEŞER OLMASINI İÇİNE SİNDİREMEYEN MÜŞRİKLERİN ZİHNİYETİNE SAHİP OLANLARDIR.    

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Necm s. Ayetlerinin Miraç İle İlişiklendirilmesi Üzerine Bir Kaç Söz

Bazı yazılarımızda sıkça vurguladığımız bir durum olan "rivayete uygun ayet arama" hastalığı , "miraç" adı altında uydurulmuş olan muhammed as ın isra s. 1. ayetinde anlatılan mescidi haram'dan mescidi aksa'ya olan yolculuğunun bazı insanlar için az gelmesi sonucunda onu göklere çıkartıp Allah cc ile konuşturmaya kadar varan anlatımlara destek olmak içinde uygulanmıştır. İsra ve miraç hadisesi hakkında uydurulanlar bilindiği üzere "akıllara zarar" kabilinden olup rivayet kitaplarında, özellikle buharinin sahihin'deki miraç hadisi ile ilgili anlatılanlar daha ilk devir hadisçileri tarafından tenkide uğramıştır. 

İsra s. 1. ayetinde anlatılan yolculuk arz üzerinde olmasına rağmen özellikle türkiyede bu olay için özel günler ihdas edilmiş bu olay öyle bir anlatılmış'ki insanların bu olay ile ilgili olarak "acaba oldumu olmadımı?" şeklinde sormaları bile haram ilan edilmiş ve büyük bir mahalle baskısı oluşturulmuştur. İsra s. 1. ayetinde götürdüğü yeri adı ile bildiren rabbimiz daha büyük bir olay olan miracı bu ayetinde anlatmamış diye sorgulamak çoğumuz için "cısss yanarsın"kabilinden kırmızı nokta haline gelmiştir. İsra s. 1. ayetinde bu olay ile ilgili en ufak bir bilgi dahi olmamasına rağmen necm suresine el atılmış ve bu sureden bir şey çıkarılmaya çalışılmıştır.     

Bu tür olayların altında peygamberlerin yarıştırılması ve eziklik psikolojisinin yatmış olduğunu üzülerek müşahede etmekteyiz. Kime sorsak bütün peygamberlere iman ettiğini iddia eder ama muhammed as için " bizim peygamberimiz" şeklinde bir söz sarfetmekten çekinmez. Muhammed as için kullandığımız "bizim peygamberimiz" sözünün arka planında, şuur altımızda yerleştirilmiş olan onun Allah  cc indinde özel yeri olduğu onun "habibullah" veya levleke levlek" sırrına mazhar olduğu uydurmaları yatmaktadır. Müşriklerin istemiş olduğu "melek peygamber" isteği bizim müslümanlarda karşılığını bulmuş ve insanüstü , yarı ilah bir peygamber tasavvuru inşa edilmiş bu bu tasavvura uygun alt yapı mucizeleri oluşturularak bizlere sunulmuş ve bunların etrafına aşılmaz tel örgüler konularak önüne yeşil sarıklı ulu hocalar muhafız olarak dikilmiştir.

Miraç uydurmasıda işte bu tasavvurun bir yansıması olup musa as ın Allah cc ile konuşmasına nazire olarak, " sizin peygamberiniz bunu yaptıysa bizim peygamberimizde miraca çıkmıştır" denilerek bir nebze ezikliğimizin! giderilmesine çalışılmıştır. Sıra artık oluşturulmuş olan bu olaya uygun ayet aramaya gelmiştir, "arayan bulur" mantığıyla yapılan çalışmalar semeresini vermiş en uygun ayetler NECM suresinde bulunmuştur.   

Necm s nin isra. s. den önce inmiş olması bile önemli değildi ve ona bile " kardeşim sen miracı bir keremi sanırsın birkaç defa olmuştur" şeklinde bir kulp bile ayarlanmıştır. Necm suresini okuduğumuz zaman ayetlerin siyak ve sibakı böyle bir olayı anlatmaktan uzak olup hiçbir şekilde bu olay ile ilgili bir anlatıma rastlamak mümkün değildir.    

Necm s. 1-18. ayetleri mealini görüp bu konu ile ne kadar ilgili olduğunu görmeye çalışalım.  

1. Battığı zaman yıldıza andolsun ki;
2. Arkadaşınız  sapmadı ve bâtıla inanmadı.
3. O,arzusuna göre de konuşmaz.
4. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.
5. Çünkü onu güçlü kuvvetli biri  öğretti.
6. Ve üstün yaratılışlı doğruldu:
7. Kendisi en yüksek ufukta iken.
8. Sonra  yaklaştı sarktı.
9. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
10. Verdi kuluna verdiği vahyi
11. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
12. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
13. Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,
14. Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında .
15. Cennetü'l-Me'vâ da onun yanındadır.
16. Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.
17. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
18. Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.  

Nuzül süreci mekke dönemini hatırlayacak olursak, belli bir zaman mekke halkı içinde yaşayan muhammed as bir gün mekkelilerin karşısına çıkıp onlara Allah cc nin kendisini elçi seçtiğini ilan eder. Mekkenin müstekbirleri bu elçiliği red edip onun mecnun, şair vs gibi suçlamalarda bulunurlar. Necm suresi ayetleri onların bu tür suçlamalarını  red ederek muhammed as ın mekkelilere olan tebliğinin hevasından değil Allah cc nin ona vahyettikleri olduğunu bildirir. Muhammed as bu vahyi direk Alah cc değil şura s. 51. ayetinde gördüğümz üzere bir elçi vasıtası ile vahyedilmektedir. Necm s. ayetleri , muhammed as ın bu elçiden vahyi almasının anlatıldığı ayetlerdir.   

"Sizin mecnun diye iftira attığınız arkadaşınızın size söylemiş olduğu sözler Allah cc nin elçisi vasıtası ile ona vahyetmiş olduğu sözler olup bu elçi sizin iddia ettiğiniz gibi onun halusünasyon şeklinde gördüğü bir hayal olmayıp, gözü ile gördüğü bir varlıktır" şeklinde mesaj taşıyan bu ayetler, muhammed as ın bu vahiy meleğini miraca çıktığı zaman gördüğü iddiasına dönüşmüştür.   

Necm s. 7-8.ayetlerinde vahiy meleğinin yere doğru inişinden bahsetmesi miraç uydurucuları için hiç bir şey ifade etmemektedir'ki muhammed as ı yukarı çıkarmışlardır.İşin daha garip olan olanı "nezleten" (iniş) kelimesini "çıkış" anlamında olduğu dahi iddia edilmiştir. Birbirleri ile olan yakınlığı "iki yay arası" deyimi ile anlatılmıştır. Bu yakınlık gökte değil yerdedir, ilerleyen ayetlerde muhammed as ın bu elçiyi bundan öncede gördüğü anlatılır. Tekvir suresi 23. ayetinde "Andolsun ki; onu, apaçık ufukta görmüştür." buyurularak bu görüş zamanı bildirilir , tekvir s. necm suresinden önce nazil olan bir sure olup ilk olarak görmesi ile ilgili anlatımlar necm suresinin 13-18. ayetlerinde anlatılmaktadır.   

13-18. ayetler arasında anlatılan vahiy meleğini önceki görüşü necm suresinin inişinden önceki bir görüşü anlatmasına rağmen zorlama te'villerle miraçı kur'andan delillendirmek isteyen zihniyet olayın miraçta olduğunu iddia edecek kadar gözünü karartabilmiştir. Eğer necm suresindeki bu ayetler miracı anlatıyorsa vahiy meleğini gördüğü zaman neden "önceden" ibaresi ile anlatılmakta olduğunu miraç savunucuları ya hiç düşünmediler yada "nasılsa millet kur'andan anlamaz biz ne dersek ona inanırlar" mantığı ile yutturmaya çalışmışlardır. Vahiy meleğini ilk gördüğü zamanı anlatan bu ayetler maalesef sanki muhammed as ı miraçta gördüklerini anlatıyor zannı verilerek miracın kur'ani dayanağı!!! oturtulmaya çalışılmıştır.

"Sidretul münteha ve cennetül me'va" deyimleri üzerinde gerekli ayarlamalar yapılarak bu anlatılanların gökyüzünde olduğu iddiaları tefsirlerde yerini almıştır. Ayette, yere inen vahiy meleğini gören muhammed as ın gökte olduğu söylenen bu yere çıkarılmasının  bir çelişki olduğu hiç hesaba bile katılmadan miraç uydurmasına dayanak edilemeye gayret edilmesi maalesef bir çok tefsirde yerini alıp "la yus'el" (sorgulanamaz) duruma getirilmiştir.   

"Sidretül münteha" deyiminin öncesindeki "inde" edatının mekan değil zaman zarfı olarak kullanılmış olması ve "şaşkınlığın doruk noktası" olarak anlaşılması daha doğru olsa gerektir. Yerde olduğu anlatılan bir vahiy alışı ile ilgili deyimlerin gökte olduğunu iddia etmek ancak"rivayete uygun ayet aramak" hastalığının bir neticesidir.   

"Sidretül münteha ve cennetül me'va" terimleri, vahiy meleğinin necm suresindeki görülme zamanı için kullanılmadığınıda burada dikkat çekmek isterim, müfessirler bu olayın sanki necm suresi ayetlerinde anlatılan görülme ile ilgisi olduğunu düşünüp miraç olayınıda bu şekilde anlatmışlardır. 13. ayette "bundan önce gördü" denildikten sonra o görme ile ilgili anlatımlar yapılmakta olup illaki miraç olayını anlattırıcağız diye yapılan zorlamalar muhammed sav in bir kaç defa miraça  çıktığına dair söylemlere dahi sebeb olmuştur. Çünkü miraç olayı ile zorlama bir bağlantı kurulmaya çalışılması mecburen çelişkili bir durum ortaya koymaktadır. Tekvir s. 23. ayetinde anlatılan görülme ilk vahyi aldığı sıradaki görülmenin anlatıldığı durum olması daha doğru görülmektedir. Öyleyse bu vahyi gökte almadığına göre bu terimlerin bizlere  ifade ettiği durum muhammed as ın kendisine görünen vahiy meleğinin yeryüzüne indiği andaki durumu ve onu herhangi bir gözün algılamasının imkansız olması ve bu hal üzerinde yere inen cibril'i muhammed as ın gördüğü , yani muhammed as ın kendisine verilen bu vahyin Allah cc nin elçisi tarfından verildiği anlatımıdır.   

"Cennetül me'va" kelimesinin kur'anın diğer ayetlerinde bizlere vaad edilen cennet olarak anlatılması bizlere necm suresinde geçen bu kelimenin ahiretteki cennet olduğu zannı vermesine rağmen "cennet" kelimesinin kur'anın diğer ayetlerinde "bahçe " anlamında kullanıldığı unutulmamalıdır. "Yukarda olan cennetül me'vayı aşağıya indirdiniz" şeklinde yapılacak olan bir itiraza cevabımız ise "anlatılanlar aşağıda olduğu için bu teriminde aşağıda olan bir yer için kullanılmış olması konu bütünlüğüne daha uygundur" şeklinde olacaktır .  
Her ne kadar bu düşüncemize itirazlar gelecek olsada itiraz edenlere tavsiyemiz ilgili kur'an ayetlerini miraç düşüncesini hiç hesaba katmadan okumaları ve bu düşünce bu ayetlerden çıkarmı çıkmazmı şeklinde bir sorgulama yapmalarıdır. 

İsra s. 1 den miraca delil çıkaranlar , aynı surenin 93. ayetini hiç okumazlarmı ? o ayette "
«Veya altın bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız" diyen müşriklere karşı Allah cc neden muhammed as a " öyle demeyin miraca çıktım hatta bakara s. son iki ayetini bile getirdim daha neden inanmıyorsunuz?" dedirtmedide aynı ayetin devamında " sübhanallah ben ancak beşer bir Resulüm" demesi emredildi bunu hiç düşünmezlermi?

Sonuç olarak, bizlere miraç adı altında anlatılan olayın kur'andan desteklenmesi ve bu desteğin necm suresi ayetlerinden çıkarılmaya çalışılması içinde çelişkiler barındıran bir anlayıştan başkası değildir. Ayetlerin siyak ve sibakı tebliğ sürecinde bu tebliğe karşı çıkan müşriklerin elçi sav i mecnun vs gibi yaftalarla iftira edip onun tebliğinin önünü kesme çalışmalarına karşı indirlmiş olan ayetlerdendir. Kur'anın hiç bir yerinde bizlere bildirilmeyen miraç uydurmasına uygun ayet bulma çabasının bir ürünü olan bu tür çalışmalar içinde çelişkiler barındıran iddialar olup her zaman iddia sahibinin yüzünde patlamaya mahkumdur.    

                                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

1 Nisan 2013 Pazartesi

İsra s. 1. Ayeti Elmescidi Aksa ve Miraç

İsra s. 1. ayeti ile ilgili düşüncelere baktığımız zaman hem geleneksel hemde modernist anlamda bazı yanlış olduğunu düşündüğümüz görüşlerin mevcut olduğunu görmekteyiz. Geleneksel düşüncedeki ekseriyet bu görüşün miraç ile ilgili olduğunu söylemesine rağmen aynı düşünce içindeki bir kısım tefsirciler bu ayetin miraç ile ilgisi olmadığını söylemişlerdir. Ayet içindeki "el mescidil aksa" kelimesi ile ilgili yorumlarda yine eski tefsirlerde buradaki kast edilen yer ile ilgili farklı düşünceler olduğunu görmekteyiz , biraz günümüze dönecek olursak bu yerin göklerdeki meleklerin secde ettikleri bir yer olduğunu düşünenlerin olduğunuda görmekle birlikte isra kelimesinin miraç kelimesi ile karıştırıldığınıda maalesef bu şekilde görüyoruz.   


Sübhanellezı esra bi abdihı leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezı barakna havlehu li nüriyehu min ayatina innehu hüves semıul besıyr
 [017.001] [E1] Uzaktır bütün noksanlıklardan O ki, kulunu bir gece Mescidi Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya götürdü; ona ayetlerimizden gösterelim diye. Gerçek şu ki, O'dur işiten gören!
Ayette geçen "el mescidilaksa" nın neresi olabileceği konusunda kur'an da geçen diğer ayetlerin yardımına ihtiyacımız vardır. İsra s 1. ayetinden sonraki ayetler israiloğullarına hitap eden ayetler olduğunu görmekteyiz.  "İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendinizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid'e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz." mealindeki 7. ayetteki "mescid" kelimesi israiloğullarının yaşamış olduğu topraklarda bir mescid'den bahsedildiğini görmekteyiz.   

"Barekna havlehu" çevresi bereketli olan yerin neresi olabileceğini yine kur'andaki diğer ayetlerin yardımı ile bulabileceğimiz görülür.   

-----007.137 Hor görülen yahudileri, bereketlendirdiğimiz(barekna) yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabırlarına karşılık yerine geldi. Firavun ve kavminin yaptığını ve yükselttiklerini yıktık.
-----021.071 Onu da, Lut'u da alemler için bereketlendirdiğimiz (barekna) yere ulaştırıp kurtardık.
-----021.081 Bereketli kıldığımız( barekna) yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. Biz herşeyi biliyorduk.
-----027.008  Oraya geldiğinde şöyle seslenilmişti: «Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır(burike)! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!»
-----028.030Oraya gelince, o mübarek yerdeki(mübareketin) vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım.
Neml 8. ve kasas 30. ayetindeki hitap musa as ın tuva vadisine geldiği sırada Allah cc nin ona seslenmesidir.   

Meallerini verdiğimiz ayetlerin delaleti ile  çevresi bereketlendirilmiş olan mescidin gökte değil dünya üzerinde ve israiloğulların yaşadığı yerler ile alakası olan bir mevkide olduğunu görmekteyiz. Muhammed as ın yaşamış olduğu zamanda bu gün mescidilaksa olarak bilinen bir mescidin olmadığı ve yerinin çöplük olduğu yönündeki rivayetler , o zaman mescidin yıkılmış olması ve yerinin çöplük olarak kullanılmış olsa bile orasının mescid olmadığını göstermez. Burada kastedilen mescid, o gün üzerinde adı "mescidilaksa" olarak bilinen bir tabelası olmasa bile o topraklar üzerinde daha önceden kurulmuş bir mescidin olduğudur. Bir mekana kudsiyetini veren şey o mekan üzerinde kurulmuş olan yapı değil o yerin sahip olduğu topraktır. Bugün kabe olarak bildiğimiz kutsal mekanın kutsal olan tarafı onun yapı taşları değil üzerine kurulmuş olan toprağıdır. Ömer ra . ın hilafeti sırasında bina olarak yapılmış olması kur'anın "mescidilaksa" olarak belirtttiği mekanın orası olmadığını göstermez.   

"İsra " hadisesinin göğe doğru bir yolculuk olduğunu iddia eden düşünceye gelince  o konu hakkındada bir kaç kelime etmek gerekmektedir. Bu kelime, gece yola gitmek yürümek anlamına gelmektedir. Bu kelimenin geçtiği ayet meallerinden bir kaçı şöyledir. 

------011.081 [E0] Ya Lut! Dediler: emîn ol biz rabbının Resulleriyiz, onlar sana ihtimali yok el uzatamazlar, sen hemen ehlinle geceden bir kısmında yürü, içinizden hiç biri geri kalmasın, ancak karın, çünkü ona da onlara gelen musıbet gelecek, haberin olsun mev'ıdleri sabahdır, sabah, yakın değil mi?
-----015.065 [E0] Hemen gecenin bir kısmında ehlini yürüt ve sen arkalarından git ve içinizden hiç bir kimse ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere geçin gidin.
-----020.077[E0] Ve filhakıka Musâya şöyle vahyettik: kullarımla geceleyin yürü de onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmazsın ve perva etmezsin.
-----026.052 [E0] Hem Musâya şu vahyi yerdik: kullarımı gece yürüt çünkü ta'kıb edileceksiniz.
-----044.023] [E0] Hemen; buyurdu; kullarımı geceleyin yürüt, çünkü siz ta'kıyb olunacaksınız.

İsra olayı eğer gökte bulunan  bir mescide doğru çıkmayı anlatmış olsaydı bu çıkış "isra" kelimesi ile değil "miraç" kelimesi ile ifade edilmesi gerekirdi. İsra kelimesi yerdeki bir yürüyüşü ifad eden bir kelimedir, "miraç" kelimesi ise yerden göğe doru çıkışı anlatan bir kelimedir. Bu kelimenin geçtiği bir kaç ayete bakacak olursak mealleri şu şekildedir.  

----- 070.004 Melekler de, ruh da miktarı ellibin yıl olan bir günde ona yükselip çıkarlar.
-----032.005 Gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir.
-----034.002 Yere gireni ve oradan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O, merhametlidir, mağfiret sahibidir.
-----057.004 Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.
-----015.014 Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak da ordan yukarı yükselseler de,
-----043.033Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.
Ayetlerden anlaşılacağı üzere "isra" kelimesi ile ifade edilen olayın yukarı doğru bir çıkış olmasının imkansız olduğu görülmektedir.

İsra s. 1. ayetinin muhammed as ın medineye hicreti ile olduğu yönündeki düşüncelerede katılmanın mümkün olmadığını ifade etmek isteriz şöyleki, musa ve lut as ların kendilerine iman edenlerle beraber gece yola çıkarılması geride kalanların helakı ile sonuçlanmıştır , bu helak edilme olayları bir sünnetullah dahilindedir, eğer isra s. 1. ayeti bu durumu anlatmış olsaydı geride kalanların helak edilmesi sünnetullahın bir gereği idi halbuki muhammed as medineye kendisi ile birlikte bütün iman edenlerle birlikte hicret etmemiştir aksine mekkede onunla birlikte hicret etmeyen müslümanlardan bir kısmı kalmıştır.

                      "Linuriyehu min ayatina"(ayetlerimizden göstermek için) 

İsra s. 1. ayetinde kulunu mescidil haramdam mescidil aksaya götürme sebebinin bir kısım ayetlerini kendisine gösterme amaçlı olduğunu görmekteyiz. Benzer bir durum musa as ın taha suresinde anlatılan kıssasının 23. ayeti öncesi elindeki asanın yılan olması ve elinin beyazlaması ile ilgili olarak "ki sana en büyük âyetlerimizden gösterelim" denilmiştir. Necm s . 18. ayetinde yine muhammed as ın kendisine vahiy getiren elçiyi görmesi ile ilgili olarak " Andolsun ki, Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü gördü."denilmiştir. Elçilere bu tür ayetlerin gösterilmesi elçiliklerinin pekiştirilmesi, nasıl bir ilahın elçisi olduklarını idrak etmeleri, elçiliğini yaptıkları ilahın gözetimi altında olduklarının kendilerine aynel yakin olarak gösterilmesidir.     

İsra s. 1. ayeti ile ilgili olduklarını düşündüğümüz ayet meallerini sıraladıktan sonra bu ayetin verdiği mesaj üzerinde durabiliriz. İlerleyen ayetlerde musa as dan bahsedilmesinin ilk ayetteki " bi abdihi"(kulunu) ibraresinin musa as olduğu düşüncesini katılmadığımızı , buradaki kulun muhammed as olduğunu söylemek istiyoruz. Mescidil haram adlı mekan muhammed as ın ikamet ettiği mekan olması nedeniyle onu oradan alıp mescidil aksaya götürmesi yani kendisinden önceki elçilerden olan musa as  ve onun kavmi israiloğulları ile muhammed as ın daha yakın bir ilişkiye gireceğinin bir ön bilgisi verilmiş olması, mekke müşriklerinin ağır baskısı altında bunalan müslümanlara ve muhammed as a nasıl bir ilahın elçisi ve gözetimi altında bulunduklarının hatırlatılması,mescidil haram gibi başka bir kutsal olan yerin olduğunu bilmesi , hatta medineye hicretten sonra mescidil aksa yönüne yüzünü dönmesi bu ayetten çıkarmış olma ihtimalinide düşünmek gerekir.   

Al-i imran s 96. ayetinde " Doğrusu insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'de, dünyalar için mübarek ve doğru yol gösteren Kabe'dir." şeklinde buyurulmasından, iki yerinde mübarek bir yer olduğu açıktır. Mekkede iken kabeyi kıble edinen muhammed as medineye hicret ettikten sonra kabe harici bir yöne döndüğü bakara suresindeki kıble ile ilgili ayetlerden anlaşılmaktadır. İki yerinde mübarek olduğunu bilen muhammed as medinedeki yahudilerinde musa as a iman etme iddiasından hareketle onlar içinde mübarek bilinen mescidilaksa ya dönerek kendisine verilen kitap ve elçiliğin musa as ve ona verilen ile mahiyet açısından aynı olduğu mesajını vermek istemiştir.

İsra s. 1. ayetinin miraç hadisesi ile ilgili olduğu iddiası ayetin hiç bir kelimesinden dahi en ufak bir karine dahi çıkmayacak kadar ilgisiz bir konudur. Devamında miraç hadisesi gerçekleşmiş olsaydı bu olay daha büyük bir olay olması hasebiyle ayetin içinde" mescidi haram'dan mescidil aksaya oradan göklere çıkaran" şeklinde söylenmesi gerekmezmiydi ? mescidi aksaya götürdüğünü buyuran Allah cc göklere çıkardığını söylememesini nasıl izah edebiliriz?. Necm s nin bu olayı anlattığı iddiasıda havada kalan bir iddia olup nuzul zamanı isra suresinden önce olan bir sure olması, surede anlatılan vahiy elçisini gören muhammed as ın onu inişinde görmesi bu olayın necm suresi ile bir ilgisinin olmadığını gösterir.    

İsra s. 1 den miraca delil çıkaranlar , aynı surenin 93. ayetini hiç okumazlarmı ? o ayette "
«Veya altın bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız" diyen müşriklere karşı Allah cc neden muhammed as a " öyle demeyin miraca çıktım hatta bakara s. son iki ayetini bile getirdim daha neden inanmıyorsunuz?" dedirtmedide aynı ayetin devamında " sübhanallah ben ancak beşer bir Resulüm" demesi emredildi bunu hiç düşünmezlermi?

                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.