Helakın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Helakın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2015 Salı

Lut (a.s) Kıssası Örnekliğinde Helakın Evrenselliği

Kur'anda helak edildiği beyan edilen kavimlerin kıssalarının anlatılma sebebi , geçmişte cereyan etmiş bazı olayların masal tadında okunarak geçiştirilmesi değil "Sünnetullah" denilen toplumsal yasaların nasıl işlediği ve bu yasaların değişmezliği üzerinden , adı geçen kavimlerin işlemiş oldukları cürümlerin tekrar edilmesi neticesinde aynı olayların işleyeceğinin haber verilmesidir.

Allah (c.c) Kur'anda, insanı "Kadın" ve "Erkek" olarak iki farklı cinste yarattığını , insan neslinin çoğalmasının bu iki cinsin beraberliği ile gerçekleştiği , bu çoğalmanın hukuki zemini olarak "Nikah" dediğimiz aktin olması gerektiğini , bunun dışında gerçekleşen beraberliklerin "Zina" olduğunu , bu tür beraberliğin Dünya cezası olarak had , uhrevi ceza olarak Cehennem olduğunu beyan ederek insanların bundan kaçınmasını ve koyduğu ölçülere uyulmasını emretmiştir. 

 [003.014] Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.

 [004.001]  Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.

İnsan, karşı cinse ilgi duyan bir fıtratta yaratılmış ve bu ilgisi sonucunda insan neslinin türemesi sağlanmıştır. Ancak Kadınların Kadınlarla , Erkeklerin Erkeklerle cinsel birlikteliği yasaklanmıştır. Bu yasaklanmayı ve bu tür ilişkilere heves duyanlara karşı nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini Nisa s. 15. ve 16. Ayetleri bizlere beyan etmektedir. Bu konuyu ile daha önce "Nisa s. 15-16. Ayetleri : Fuhuş Suçunun Yaptırımı" başlıklı bir yazımızda ele almaya çalışmıştık. 

 Lut (a.s) kıssasına baktığımızda onun içinde bulunduğu kavmin böyle bir sapkınlık içinde olduğunu görmekteyiz. 

[026.165-6]  Neden siz bütün insanlardan sadece erkeklere şehvetle varıyorsunuz? Neden Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da bu işi yapıyorsunuz? Siz hakikaten iyice azmış bir toplumsunuz!» 
 [027.055]  «Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz.»

Lut (a.s) ın kıssasını okuduğumuz zaman onun kavminin , başta "ŞİRK" olmak üzere yapmış olduğu fesadlardan bir tanesinin de erkek erkeğe ilişki olduğunu görmekteyiz. Lut (a.s) ın kavminin yıkımını hazırlayan fesadlardan olan bu kötü fiil bu günde tüm hızıyla işlenmektedir. 

Araf suresi 163-166. Ayetleri geçen "Cumartesi ashabı" kıssasında orada yaşayan halkın , 1- yasağı çiğneyenler , 2- yasağı çiğnemeMEsine rağmen engel olmayanlar 3- yasağı çiğneyenlere karşı engel olmaya çalışanlar olarak, 3 guruba ayrıldığını görmekteyiz. Kıssada helaka uğrayanların sadece 1. guruba dahil olanlar değil 1. ve 2. guruba dahil olanlar yani engel olmamak sureti ile onların fiiline dolaylı olarak ortak olanların da helak edilmiş olmaları , bir kötülüğü işlememiş olmakla birlikte o kötülüğe engel olmak gerektiği hissesini vermesi açısından ibretlidir. 

Türkiye de L.G.B.T adlı örgütün her sene düzenlediği gösteriler bu yıl "Onur Yürüyüşü" !!! adı altında yine düzenlenmiştir. Gösteri ile ilgili yayınlanan fotoları görenler, bu yürüyüşün onur değil onursuzluk yürüyüşü olduğu konusunda hemfikirdirler. Fıtratlarının gereği olarak olması gereken cinselliklerini farklı olarak yaşadıklarını herkese ilan etmek için böyle bir onursuzluk içine girilmesi halk nezdinde infiale sebeb olmuştur. 

Burada şu noktayı hatırlatmakta fayda görmekteyiz ; yazımızın konusu bu sapkınlığı ahlaksızlık olarak aleniyete dökmeyen ve tedavi yollarını arayarak bu sapkınlıktan vazgeçmek isteyenler ile ilgili değildir. 

Ramazan ayının kutsiyetini hiçe sayarak ve bu ay ile alay ederek açılan pankartlar, yapılan gösterinin hiçte onurlu olmadığını göstermektedir. Olaya hak ve özgürlük açısından bakılması durumu daha vahim bir hale soktuğunu ve bunun bir takım özgürlükçü müslümanlar ! tarafından savunulması bazılarımızın düştükleri bataklığı görmek açısından ibret vericidir. 

Son zamanlarda özellikle Kur'anı baz aldığını iddia edenlerin bir kısmında arız olan hastalık şu dur ki ; Etrafımızda olan olaylara karşı bakış açımızı Kur'an değil, bazı kesimlere karşı olan sevgimiz veya kinimiz belirlemektedir. L.G.B.T adlı oluşuma karşı, bir kısmımızda arız olan sevgi ve hoşgörüyü hak ve özgürlüklar açısından bakmamız hak ve özgürlüklerin belirlenmesinde Kur'anın baz alınmadığını göstermektedir. 

Batı kaynaklı fikirlerin empoze ettikleri hak ve özgürlük anlayışı ile İslamın öngördüğü hak ve özgürlük anlayışı bir çok konuda çakışmaktadır. İslam Allaha alenen küfür ve hakaret eden hiç bir oluşuma,  "Bu senin hakkındır" diyerek hoş görü göstermez. Bizler batı kaynaklı düşüncelerin empoze ettiği düşünceleri Müslüman kimliği altında savunmaya çalıştığımız takdirde ne oradan ne buradan olan bir kimlilğe bürünmüş oluruz ki bunun Literatürdeki adı "Münafık" olmaktır. Bizler kimsenin kınamasına, ayıplamasına, dışlamasına maruz kalmamak için bir yerlere eğilmek durumunda kaldığımızda Allaha karşı başkaldırmak durumuna düşmüş oluruz.

 Peki Müslümanlar olarak bu tür durumlar karşısında nasıl bir tavır takınmalıyız ?. 

İçinde yaşadığımız sistem açısından bu tür gösterilerin alenen yapılmasını önleyecek bir müeyyide beklemek realist olmayacaktır. Demokratik , özgürlükçü  olduğu iddiasında olan sistemin bu tür gösterileri yasaklaması, bu iddiasına gölge düşüreceği için bunu yapamaz. Bu gösterilerde yer alanlara karşı küfür ve hakaret cümleleri kullanılması bu oluşumlar içinde yer alanları caydırmak yerine dahada azdırmak gibi bir duruma düşürebileceği unutulmamalıdır. 

Müslümanlar olarak , bu tür gösterileri hak ve özgürlük olarak görmek , desteklemek mümkün değildir. Hak ve özgürlüklerin sınırını bizleri yaratan çizer ve bizler o çizgileri aşmadan yürürüz. Olaya hak ve özgürlük açısından baktığımızda hırsızların , tecavüzcülerin ve bunlar gibi toplumda suç ve ahlaksızlık sayılan fiilleri işlemek hevesinde olanlarında bunları yapmak hakkı olduğunu savunmak zorunda kalırız. L.G.B.T adlı oluşum bayrağı altında toplanan insanların istedikleri hak ve özgürlüğün, bir hırsızın serbestçe çalma hakkı istemesi veya bir tecavüzcünün serbestçe istediğine tecavüz edebilme hakkını istemesinden hiç bir farkı yoktur. 

Müslüman olduğunu iddia eden bir toplumda böyle bir gösterinin yapılabilmiş olması içinde bulunduğumuz çöküşü göstermesi açısından önemli bir göstergedir. Toplum tarafından yüz kızartıcı olarak bilinen cürümleri işleyenlerin alenen ortaya çıkıp " Biz bunları işliyoruz" diyebilmiş olması ahlaksızlığın zirve yapmış olduğunu göstermektedir. Ayrıca bunlara karşı halktan bir tepki gelmemiş olması yozlaşmanın geldiği noktayı görmek açısından dikkat çekicidir. 

Araf s. içinde anlatılan "Cumartesi Ashabı" kıssasındaki 2. guruba baktığımızda yasağı çiğnemeyen ancak yasağı çiğneyenlere karşı bir tavır takınmayanların da helaka uğrayanlar arasında oldukları hatırdan çıkarılmadan bu tür ahlakszca eylemleri, bırakın hak ve özgürlük açısından desteklemek veya ses çıkarmamak engel olmak Müslümanın görevidir. 

Bu engelleme nasıl yapılacaktır?. 

Öncelikle bu sapkınlığın bir hastalık olduğundan yola çıkılarak tedavi ile ilgili süreç başlatılacaktır . Bu süreç kişisel çabalar ile değil Devlet gücü ile yapılmasının daha iyi sonuçlar vereceği için içinde yaşadığımız Devletin bunu bir hastalık olarak görerek gerekli tedavi kurumlarını oluşturması gerekmektedir. Kişisel olarak bu tür kişileri saldırgan ve şiddet içeren ifadeler ve hareketlerde bulunmak faydadan çok zarar getireceği için bu yolun seçilmemesine özellikle dikkat edilmelidir. 

Bu tür oluşumlar içinde bulunanların bu sapkınlıklarını ortaya dökerek reklamlarını yapmalarına ve "Bizde varız" demelerinin önlerini kapatmak bu fiile yatkın olanların , onlara özenmelerine bir nebze olsada engel olacaktır.

Bu tür sapkınlıklar toplum içinde  bir fesad hareketi olup tedavi ile bundan vazgeçmeyen , dahası bu sapkınlığını uluorta yaşamak isteyenlere karşı cezai müeyyideler konulması gerekmektedir. Bu müeyyidelerin içinde yaşadığımız sistem tarafından konulamayacağı bilincinde olduğumuzu hatırlatmak isteriz. Dünyada gittikçe yaygınlaşan hatta bazı ülkelerde kadın kadına veya erkek erkeğe evliliklerin resmi hale getirildiği bir bir zamanda, bazı anlaşmalarla batıya bağlı olan ülkemizin hukuk sisteminin bunu yapamayacağı aşikardır. 

Bu tür sapkınlıkların devam ettiği ülke ve toplumların akıbeti ne olur ?. 

Bunun cevabını Lut (a.s) kıssası içinde görmekteyiz. Lut (a.s) ın kavminin yapmış olduğu cürüm dün olduğu gibi bu günde yapılmaktadır. Allah (c.c) nin sünnetinde değişiklik olmayacağına göre bu tür toplumların helak edilmesi kaçınılmaz bir sondur. 

Dünyada helak edilenlerden , Ahirette ise ebedi azaba çarptırılanlardan olmamak için öncelikle bu tür fiilleri işlemekten uzak bir hayat sürmek zorunda olduğumuz muhakkaktır. Bu fiilden uzak olmak sadece kurtulamamıza vesile olmayacağını da bilmek gerekmektedir. Bu fiili işleyenlerin yaptıklarının yanlış olduğunu uygun bir dil ile anlatmak zorundayız. "Bu kişiler nasıl adam olmaz" deyip bir kenara çekilmek bizleri "Cumartesi Ashabı" kıssası içindeki 2. guruba dahil eder ki bu dahil olma helak edilme sebebidir.

Sonuç olarak ; Etrafımızdaki olaylar ile ilgili olarak tutumumuz Allah (c.c) nin "Bak" dediği yerden olması gerekmektedir. Birilerine şirin görünmek için ahlaksız fiileri işleyenlere karşı hümanist tavırlar içine girmek bizi bazılarının gözünde "Yobaz" sınıfına sokmuş olması , kimsenin kınamasından korkmayanlar için sorun teşkil etmeyecektir. Toplumsal yasaların işleyişi çerçevesinde dün Lut (a.s) ın kavminin başına gelen akıbetin , bu gün veya yarın bu fiilleri işleyen toplumların başına gelmeyeceğinin garantisi varmıdır ? 

 [010.050]  De ki: «Allah'ın azabı size gece veya gündüz gelirse, ne yaparsınız? Suçlular neye bunda acele ediyorlar?»

Kur'anın bir çok Ayeti azabın ansızın geleceğini , kendisine azab gelenlerin bu azabı beklemedikleri halde ansızın geldiği haber verilerek sonrakilerin böyle bir azaba yine ansızın çarptırılacakları haber verilmektedir. Bu azaptan kurtulmak için içimizdeki bu tür ahlaksız oluşumlara kayıtsız kalmamak ve içinde bulunduğumuz durum neyi yapmamızı gerektiriyor ise onu yapmamız gerektirmektedir.

                                EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

26 Nisan 2015 Pazar

Şuayb (a.s) Kıssası Bağlamında Helakın Evrenselliği

Kur'an kıssalarını okuduğumuz zaman o kıssalarda öne çıkan hususlardan birisi; adı geçen kavmin helak edilmiş olmasıdır. Helak edilmenin devam eden bir süreç olup olmadığı halen tartışılan bir konudur. Bundan önceki yazılarımızda helakın Sünnetullah dediğimiz yasaların işlemesi sonucunda gerçekleştiği, bu yasaların asla değişmeyeceğine dair Kur'an'dan aldığımız bilgi dahilinde helakın devam eden bir süreç olduğu, ancak helak edilmenin topluca yok edilme şeklinde olması gibi bir durumdan ziyade, anlatılan kıssalarda öne çıkan helak sebebinin okunarak aynı amellerin işlenmesinin toplumların yıkılma sebebi olduğunun bilinmesi gerektiğini vurgulamaya çalışmıştık.

Helakın evrenselliği konusunu, Salih(a.s)'ın kavmi olan Semud'un ayet olarak gönderilen "dişi deve"yi kesmiş olmasının günümüz açısından nasıl değerlendirilmesi gerektiğini, "Semud Kavminin Helakının Örnekliğinde Helakın Evrenselliği" başlıklı bir yazıda ele almaya çalışmıştık. Bu yazımızda; Şuayb(a.s)'ın kıssasını Kur'an'da geçtiği ayetler bağlamında okumaya çalışarak verilen mesajı okumaya çalışacağız.

A'RAF SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI

[007.085] Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): «Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!»

[007.086] «Allah'a inananları yolundan alıkoyup ve o yolun eğriliğini dileyerek tehdit edip her yolda pusu kurup oturmayın. Azken, Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayın; bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.»

[007.087] «İçinizde mademki benimle gönderilene inanan bir topluluk ve inanmayan bir topluluk var, o halde Allah'ın aramızda hükmünü bildirmesine kadar sabredin. Allah hükmedenlerin en iyisidir.»

[007.088] Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: «Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz» (Şuayb): İstemesek de mi? dedi.

[007.089] Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemiş başka, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.

[007.090] Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: «Eğer Şuayb'a uyarsanız andolsun ki, o takdirde mutlaka zarara düşersiniz.»

[007.091] Bu yüzden onları bir sarsıntı tuttu ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.

[007.092] Şuayb'ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl zarara uğrayanlar Şuayb'ı yalanlayanların kendileridir.

[007.093] Şuayb onlardan öteye döndü ve: «Ey kavmim, Allah biliyor ki, size Rabbimin mesajlarını ilettim, size öğüt de verdim; şimdi kafir kavme nasıl acırım?» dedi.

[007.094] Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

[007.095] Sonra kötülüğün yerine iyiliği koyduk, öyle ki, çoğalıp, «babalarımız da darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı» dediler. Bu yüzden onları haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik.

[007.096] Eğer kentlerin halkı inanmış ve Bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.

[007.097] Kentlerin halkı, geceleyin uyurlarken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?

[007.098] Yahut kentlerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?

[007.099] Allah'ın azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz.

[007.100] Üzerinde yaşadıkları toprakları eski yerlilerinden miras alanlar, istesek kendilerini günahları yüzünden musibetlere çarptırabileceğimizi, kalplerini mühürleyebileceğimizi ve kulaklarının işitemez olabileceğini, bu tarihi sürecin ışığında halâ kavrayamadılar mı?

[007.101] İşte o kentlerin haberlerini sana anlatıyoruz. And olsun ki onlara peygamberler belgeler getirdi; önceleri yalanladıklarından ötürü inanmadılar. Allah kafirlerin kalblerini böylece kapatıp mühürler.

HÛD SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI

[011.084] Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.»

[011.085] Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.

[011.086] «Eğer mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.»

[011.087] Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana salatın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!

[011.088] Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na döneceğim.

[011.089] Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin, yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir.

[011.090] «Rabbinizden mağfiret dileyin; O'na tevbe edin; doğrusu Rabbim merhamet eder ve çok sever.»

[011.091] «Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim gözümüzde pek itibarın da yoktur» dediler.

[011.092] Şu'ayb dedi: «Ey kavmim! Benim akrabalarım size Allah'dan daha mı değerli ki, Allah'a sırt çevirip, onu unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı çepeçevre kuşatmıştır.»

[011.093] Ey kavmim; elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Kime rüsvay edecek bir azabın geleceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetletin, doğrusu ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim.

[011.094] Emrimiz gelince, Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

[011.095] Sanki orda hiç refah içinde yaşamamışlar gibi, haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah'ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi) .

ŞUARA SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI

[026.176] (Ormanlık yerde oturanlar), Eykeliler de elçileri yalanladı.

[026.177] Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

[026.178] Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

[026.179] Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

[026.180] Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatım alemlerin Rabbine aittir.

[026.181] Ölçüyü tam yapın da eksiltenlerden olmayın.

[026.182] Doğru terazi ile tartın.

[026.183] İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

[026.184] Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.

[026.185] Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!

[026.186] Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.

[026.187] Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.

[026.188] Şuayb: «Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilir» dedi.

[026.189] Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!

[026.190] Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'minler olmadı.

[026.191] Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

ANKEBUT SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI

[029.036] Medyen halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. O, «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut besleyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın» dedi.

[029.037] Ama onu yalanladılar. Bu yüzden onları bir titreme aldı ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.

[029.038] Âd'ı ve Semûd'u da (yıkıma uğrattık) . Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden size (durumları) belli olmaktadır. Kendi yapmakta olduklarını şeytan onlara süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi.

Şuayb(a.s)'ın kavmi olan Medyen'i helaka sürükleyen sebebleri şöyle sıralayabiliriz;

1- Allah'a kulluk etmemek.
2- Ölçü ve tartıda noksanlık yapmak.
3- Yeryüzünde fesad çıkarmak.

Sıralamış olduğumuz bu sebebleri taşıyan bütün toplulukların helak olması yani yeryüzünden silinmesi Sünnetullah dediğimiz yasaların bir gereğidir. Kur'an'ın, bu kavimleri helaka sürükleyen sebebleri anlatma sebebi; bizlerin helaka uğrayan bu kavimlerin yollarını takip etmeyerek, onların düştüğü akıbete düşmememiz amacına dayanmaktadır.

Bu anlatımların sadece belirli bir zaman ve mekan diliminde yaşayan insanlar ile sınırlı olmadığı, her çağda yaşayan insanlara mesaj vermek amacına dayalı olduğundan yola çıkacak olursak, bu ayetlerin bize dönük mesajlarını şu şekilde okumak mümkündür.

Kur'an, helak edilen kavimlerin ortak özelliklerini "şirk" olarak belirmektedir. Şirk dediğimiz olgu sadece taştan tahtadan putlara tapınmak şeklinde değil, hayatın içinde Allah'ı değil, başkalarını belirleyici kılmak şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Şuayb(a.s)'ın kavminin şirk ile birlikte öne çıkan hatası, ölçü ve tartıda noksanlık yapmak şeklinde beyan edilmektedir.

Ölçü ve tartıda noksanlık yapmak; zalim ve mazlum şeklinde iki farklı grubun olması demek anlamına gelir , Ölçü ve tartıda haksızlık yapanlar "zalim", ölçü ve tartıda haksızlık yapılanları ise "mazlum" olarak tanımlamak mümkündür. Bu noksanlığı sadece bakkalın sattığı 1kg şekerden 100 gramını çalması olarak sınırlamamak gerektiğini düşünmekteyiz.

Ölçü ve tartıda dengeli olmak; hayatın her anında gözetilmesi gereken davranışlar olarak düşünülmeli. Karşımızdakilerin hak ve hukukunu sadece kendi menfaatlerimizi düşünerek çiğnediğimiz zaman, bunun dünya ve Ahirette karşılığının şiddetli bir biçinde ödeneceği hatırdan çıkarılmamalıdır.

Bu gün dünyaya baktığımız zaman Medyen kavminin özelliği olan sadece kendi çıkarlarını düşünerek karşısındakilerin hak ve hukukuna riayet etmemek şeklindeki hayat tarzı kişisel bazdan başlayarak, devletler bazına kadar genişletilebilir. Kendi hakları olduğunu zannettikleri şeyleri acımasızca almaya çalışan fakat başkalarının haklarına gelince onları gasp etmeye çalışan prototip bir kavim olarak anlatılan Medyen kavminin bu özelliklerini taşıyanlar bugün de yaşamaktadır.

Sadece kendi çıkarlarını gözeterek, başkalarının haklarını yok saymak veya başkalarının hakkı olan kaynakları kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmanın bir sonucu olarak, bir tarafta aşırı zenginleşmiş insanlar ve ülkelerin, diğer tarafta ise aşırı fakirleşmiş insanlar ve ülkelerin varlığı günümüzde ve gelecekte dünya üzerindeki huzursuzlukların baş sebebi olmaya devam edecektir.

Bugün dünya üzerinde refah seviyesi yüksek olan ülkelere baktığımız zaman, bu refahın kaynağının kendi alınteri ve emekleri değil, başkalarının alın teri, emek ve kanları üzerine kurulu olduğunu görürüz. ABD olarak bilinen ve dünyanın refah seviyesi yüksek olan ülkenin refahının temelinde; Afrika'dan köleleştirmek yolu ile getirdiği insanların ve tabii kaynaklarını sömürdüğü ülkelerin katkısının önemi kimse tarafından red edilemez.

Bugün hala Afrika'nın pek çok ülkesinde kendi dilleri yerine Batılı ülkelerin dillerini konuşan insanların olması, Batılı ülkelerin bu toprakları acımsızca sömürmüş olmasının bir tezahürüdür. Cezayir, Libya vb. ülkelerde Fransa ve İtalya gibi devletlerin orada olma amacı, onlara hayır götürmek amacı ile olmadığını herkes bilmektedir. Bu ülkelerin sahip oldukları kaynakları kendi insanlarına götürerek onların refah seviyesini yükseltmek amacı olduğu herkesçe bilinmektedir. Bu sömürüler sonucu bugün o ülkeler hatırı sayılır bir şekilde zenginleşmiş, diğer ülkeler aynı derecede fakirleşmiştir.

Dünyanın sahip olduğu kaynaklar şayet dengeli bir biçimde yani ölçü ve tartı gözetilerek dağıtılmış olsa, bir tarafta açlıktan, bir tarafta obeziteden ölen insanların olması mümkün olmayacaktır. Bugün eğer Batılı ülkeler ileri bir refah seviyesine erişmişlerse, bu refahın temeli başka insanların haklarını gasp etmek sureti ile olmuştur. Yani Medyen kavminin dün yaptıklarını dün ve bugün Batılı ülkeler yapmaktadır.

Bu şekil bir yaşamın ve sömürünün ilelebed sürmesi asla mümkün değildir. Sünnetullah dediğimiz yasalar gereği bu gidişe elbette bir gün "Dur" denilecektir. Ancak zulme dur diyenlerin bu zulmü durdurduktan sonra daha beter zulüm işlememeleri için Şuayb(a.s) misali önderlere ihtiyaç vardır. Dün Rusya'da çarlık rejimini yıkan bolşeviklerin, çarın zulmunü aratacak kadar zulüm işledikleri tarihen sabittir.

Kıssanın HÛD 87 ayetinde; kavminin Şuayb(a.s)'a "Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana salatın mı emrediyor?" dediklerini görmekteyiz. Dünyadaki bu zulme ve zalimlere "dur" demenin Kur'an'ın pek çok yerinde geçen "salatı dosdoğru ikame etmek" emri ile bağlantılı olduğunu Şuayb(a.s)'ın salatının ANKEBUT 45 ayetinde görüldüğü üzere kötülükten alıkoymak üzere bir ikame olduğunu görmekteyiz.

[021.022] Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.

ENBİYA 22 ayeti; dün, bugün ve yarın dünya üzerindeki fesadın kaynağını açıklayan bir ayet olarak karşımızda durmaktadır. Şirk dediğimiz olgu; Allah(c.c)'den başkasının ilahlığına dayalı bir sistem olduğuna göre, O'nun dışındaki sahte ilahların vaaz ettiği sistemler ile yönetilen dünyanın bugün geldiği hal, ayetin beyanı doğrultusunda "fesad" halinden başkası değildir.

Dünyanın salah içinde yaşaması için gerekli olan tek şart; tek ilahın vaaz ettiği bir sistem üzere hayat sürülmesidir. Bunun dışındaki sistemlerin tamamı dünya üzerinde yaşayan insanlar için zulum vesilesi olacaktır. "Ezen" ve "Ezilen" şeklinde bir ikilem, şirk düzenlerinin olmazsa olmazlarındandır.

Şirk düzenlerinin kurucularının tek taraflı bir hayat inancı olması, yani ölümden sonra dirilişi red etmeleri nedeniyle, yaptıklarının yanlarına kar kalacağını düşünen müşrik zalimler, sadece dünyaya endeksli bir hayatı tercih ederek "Bizden sonrası tufan" deyip, yaptıklarından sorulacaklarını hesap etmeden sürdükleri bir yaşam sonucunda Medyen örneğinde olduğu gibi helak olacaklardır.

Bu helakın hala neden gerçekleşmediği sorusuna gelince; Medyen kavminin helak süreci sandığımız gibi kısa bir zaman içinde olmamıştır. Şuayb(a.s)'dan önce bu kavme nice elçiler gelip, bu yanlışlarından vazgeçmeleri için tebliğde bulunmuşlardır. Şuayb(a.s), o kavmin helak öncesi en son elçisi olduğu için onun adı geçmekte ve Medyen'in helakı uzun yıllar süren zalimleri nedeni ile Sünnetullah gereği yıkıma uğramıştır.

[013.038] Andolsun ki senden evvel de peygamberler gönderdik, onlara da zevceler ve zürriyet verdik ve Allah'ın izni olmadıkça hiçbir peygamber için bir âyet getirmek kabil değildir. Ve bir müddet için bir yazılış vardır.

[007.034] Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler) .

Yukarıda verdiğimiz ayet meallerinde, Sünnetullah dediğimiz yasaların işleyişi hakkında bilgi verilmektedir. Bugün dünyayı fesada boğan ülkelerin er geç yıkılması Sünnetullah gereği kaçınılmaz bir durumdur. Önemli olan onların bu yıkımının ardından yerine kurulacak olan sistemin tek ilahın vaaz ettiği bir sistem olmasıdır. Aksi takdirde yıkımın ardından gelecek toplumların aynı akıbete uğrama tehlikesi yine Sünnetullah denilen yasalar gereğidir.

Helak edilen kavimler ile ilgili ayetlere baktığımız zaman, helakların ardından başka kuşaklar var edildiği ve bu kuşakların zaman içinde kendilerinden önce helak edilen kavimlerin işlediği hatalara düştükleri için onlarında helak edildikleri beyan edilmektedir (23. Sure 32-44 ayetler arasına bakılabilir).

Sonuç olarak; Kur'an'ın kavimlerin helakı ile ilgili ayetleri sadece belirli zaman ve mekana özgü bir durum değil, Sünnetullah adı verilen yasaların bir işleyişi neticesindedir. Bu bağlamda, helak devam eden bir süreç olarak kıyamete kadar devam edecektir. Bizler bu kavimleri helaka sürükleyen sebebleri Kur'an bağlamında okuyarak şirk dediğimiz olgunun, insanı dünya ve Ahirette nereye sürüklediğini bilmek zorundayız. Kur'an bu gibi anlatımlar ile öncekilerin başından geçenlerden ibret alınarak, bizlerin aynı hataya düşmememizi amaçlamaktadır.

Medyen kavminin müstekbirleri, dünya hayatının aldatıcı süsüne kanarak tek taraflı bir hayat inancı çerçevesinde Ahiret endeksli bir hayatı terk etmişler ve sadece dünyanın kendileri için döndüğü gibi bir inanca kapılarak dengeleri sadece kendileri için ayarlanmış bir dünya kurmak istemişlerdi. Onların bu amelleri helak edilmeyi beraberinde getirmiştir. Kıssaların sonrakiler için ibret vesikaları olarak okunmaya çalıştığımız zaman; Medyen kavminin yaptığı eylemleri taklit edenler kıyamete kadar helak olmaktan kurtulamayacaklardır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

16 Nisan 2015 Perşembe

Semud Kavminin Helakının Örnekliğinde Helakın Evrenselliği

Kur'anda bir çok sure içinde gördüğümüz kıssa yollu anlatımların amacı , "Sünnetullah"ın arz üzerinde nasıl işlediği ve bu işlemenin sadece adı geçen kavimlere özgü değil , aynı fiilleri işleyen topluluklarında bu işleyiş çerçevesinde helak olacaklarının bilinmesi amacına dayanmaktadır.

Salih (a.s) ın kavmi olan Semud , helak edilmiş olanlar listesinde yer almakta olan kavimlerden birisi olarak öne çıkmaktadır. Semud kavmine ayet olarak gönderilen "Dişi Deve" ile ilgili olarak klasik tefsirlerde onun kayadan çıkması , kılı , tüyü ile meşgul olunmuş , mesaj içerikli bir okumaya maalesef tabi tutulmamıştır. Kavimlerin helak edilmesi konusu gündeme geldiği zaman yapılan tartışma konusu , helakın devam eden bir süreç olup olmadığı çerçevesinde olup , bu tartışmanın yapılması bile  "Sünnetullah" olgusunun tam anlaşılamamış olmasından kaynaklanmaktadır. 

Kavimlerin helakı ile ilgili ayetler şayet "Sünnetullah" olgusu hesaba katılarak okunmuş olsaydı , bu tür tartışmaların ne kadar gereksiz olduğu anlaşılır , klasik tefsirlerde bu konu ile ilgili yapılan yorumlar ,masal tadında bir anlatım olarak okunup İsrailiyyat masalları ile güzelleştirilmeye !!! çalışılmaz , helak ile ilgili ayetlerin  "Sünnetullah" olgusunun bir gereği olarak , kıssalardaki anlatımlarda öne çıkan özellikleri taşıyan toplulukların, er veya geç helak edileceklerinin değişmez bir yasa gereği olduğu anlaşılırdı. 

Bu noktada , Şuayb (a.s) kavminin öne çıkan özelliği olan ,ölçü ve tartıyı noksan tutmaları yani ekonomik hayatta adaleti gözetmemiş olmaları , Lut (a.s) ın kavminin homoseksüellik yolu ile ahlaki alanda bozulma göstermeleri onları helake götüren sebeblerdir. Bu gün bu Elçilerin kavimlerindeki yanlışların yapılmaya devam ediliyor olması, bu toplulukların er geç yıkılacağının bir habercisidir. Onların yıkımı başlarına taş yağarak gerçekleşmesini beklemek gibi bir durumdan ziyade, bu toplulukların  yaptıklarının karşılığını yaşadıkları hayat içinde görmeleri gibi bir helak olma durumuna düşmeleri olarak anlamak gerektiğini düşünüyoruz.

Helak edilen kavimlerin tamamında öne çıkan ortak nokta, o toplulukların yaşamlarını belirleyici olan Rab ve İlah'ın Allah (c.c) değil başka İlah ve Rabler olmasıdır. Allah(c.c) nin dışında belirleyiciler edinen bu kavimler , kendilerine Allah (c.c) tarafından gönderilmiş olan uyarıcı Elçileri red ederek başka belirleyicilere kulluk etmeye devam edeceklerini beyan etmişlerdir. Salih (a.s) ın kavmi olan Semud bu kavimlerden birisidir. 

[011.061]  Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. «Ey benim halkım!» dedi, «Yalnız Allah’a ibadet edin, çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O’dur. O halde O’ndan mağfiret dileyin, yine O’na dönün, tövbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakın ve onların tövbe ve dualarını kabul edendir.»
 [026.141-52] Semud halkı da resulleri yalancı saydı. Kardeşleri Salih onlara: «Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.

Verdiğimiz örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere , Semud kavmi müreffeh bir hayat sürmelerine rağmen şirk esasına dayalı bir sistemi seçmişler , Arz üzerinde ıslaha değil fesada koşan bir topluluk olmuşlardır. Elçileri Salih, onlara yaptıklarının yanlış olduğunu haber vermek üzere gönderilmiş ve kavmi tarafından tekzip edilmiştir. Bunun üzerine Allah (c.c) Semud kavmine Ayet olarak dişi bir Deve göndermiş fakat kavmi onu öldürmüştür. 

 [007.073]  Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki, 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.
 [007.077]  Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler.
 [054.027]  Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.
 [091.011-5]  Semûd kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, Allah'ın Resûlü onlara: «Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!» dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!

 Salih (a.s) ın kavminin kıssası kısaca bu şekildedir , bu kıssa bize geçmişlerin masalları olarak anlatılmadığına göre , bu kıssadan bir hisse çıkarmak ve onu yaşadığımız hayat ile nasıl bir bağlantısını kurabiliriz şeklinde bir soruya şu cevabı vermek mümkündür.

Ayetlerden anlaşıldığına göre , Ayet olarak gönderilen Devenin "Allahın Arzı" olarak belirtilen yerlerde yemesine içmesine kimsenin karışmaması ve rahatlıkla otlamasına izin verilmesi istenmektedir. "Allahın Arzı" olarak özellikle vurgulanan topraklarda EMANETÇİ olduklarını unutan Semud kavmi'nin müşrik ileri gelenleri , üzerinde bulundukları topraklarda tasarruf hakkını sahiplik olgusu içinde yani ASALETEN yerine getirmeye kalkarak sadece kendilerinin hayat hakkı olduğunu iddia etmişler ve "Allahın Devesi"ni kesmişler ve helak edilmişlerdir. 

Şimdi bu kıssa bize neden anlatılmıştır ?.

Klasik tefsir anlayışında olduğu gibi sadece masal tadında köy kahvelerinde okunması veya modernist tefsir anlayışında olduğu gibi mecazi anlatımlar olup böyle bir helakın vaki olmadığı yani bir nevi ütopik bir masal olsun diye mi anlatılmıştır ?. 

İki yaklaşıma verilecek cevap , Hayır olacaktır.

"Allahın Arzı" ve "Allahın Devesi", bu iki terim kıssanın evrensel bir mesajı olduğuna dair iki önemli terimdir. 

Bu iki terim,  yaşadığımız Dünya'nın  üzerinde olan ve İnsanın emrine müsahhar kılınan , Dağ , Orman , Nehir , Hayvanlar v.s gib unsurların asıl sahibinin kim olduğuna vurgu yapmaktadır. Ahzab s. 72. Ayetinde vurgulandığı üzere , "Emanetçi" vasfına sahip olarak yaratılan İnsan , yaşamı boyunca kullandığı her ne varsa onun üzerinde asla onun asıl sahibiymiş gibi bir tasarrufta bulunmaya hakkı yoktur. 

Allah (c.c) nin , bir çok Ayette bizim emrimize amade kıldığı şeyleri yine onun gösterdiği kullanma klavuzu dahilinde kullanmak zorunda olduğunu unutan İnsanlar , kendi hevaları doğrultusunda edindikleri kullanma klavuzları doğrultusunda , kendilerine emanet edilen bu şeyleri kendi malları zannederek , istedikleri gibi kullanmışlar ve neticede büyük bir fesada sebebiyet vermişlerdir.

Bu gün üzerinde yaşadığımız Arz üzerinde her ne varsa bunları bizden sonraki kuşaklarda kullanacak ve onlardan yararlanacaktır. Ancak Arz üzerinde kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir varlık olan İnsan , bunları unutarak sadece kendisini ve bu günü  düşünerek Arz üzerindeki dengeyi bozmaktadır. 

  [030.041]  İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.

Rum s. 41. Ayetine baktığımız zaman , Sünnetullah dediğimiz değişmez yasalardan bir tanesi karşımıza çıkmaktadır. Deniz'de ve Kara'da fesadın yani bozulmanın meydana gelmiş olmasının müsebbibi olarak İnsan gösterilmektedir , Ayetin devamında insanların yaptıklarının karşılığı olarak bu fesadın kendilerine geri döndürülerek belki bu yolu terketmelerinin beklendiği beyan edilmektedir. 

Burada bir hatırlatma yapmanın yerinde olacağını düşünmekteyiz; Kur'anda zikri geçen kavimlerin helak edilme süreci, düşündüğümüz gibi kısa bir süreç içinde olmamıştır. Elçilerin kıssalarını okuduğumuz zaman sanki böyle bir anlatım varmış zannı hakim olabilir , ancak helak edilen kavimlerin helak edildiği zaman adı geçen Elçi o kavme gönderilmiş tek Elçi değildir , adı geçen kavimlere o Elçilerden önce bir çok Elçiler gelip geçmiştir. Nuh (a.s) kıssasını hatırlayacak olursak onun 950 sene tebliğde bulunmuş olması sonucunda kavminin helak edilmiş olması sürecin ne kadar uzun olduğu konusunda fikir verebilir. 
 
 Bu gün Dünyamıza bir bakalım; adına "Çevre Felaketi" dediğimiz bir çok sıkıntılı durum biz İnsanları tehdit etmektedir. Bu tehdidin sebebi olarak , İnsanların daha rahat ve müreffeh yaşama adına geliştirmeye çalıştıkları sanayi ve teknoloji'nin, çevreye atılan atıkları ve bu atıkların ekolojik dengeyi alt üst ederek insanların yaşamını tehdit ettikleri gerçeği bu gün Dünyanın en önemli gündemini teşkil etmekte olmasına rağmen , aynı İnsan üretim adına bu fesadı devam ettirmekten kendini alamamaktadır. 

 Helak dediğimiz olayı ,Kur'anda anlatıldığı şekli ile sadece gökten taş yağması gibi algılamak , bu olayın Sünnetullah'ın bir neticesi olmasına ve evrenselliğine gölge düşürecektir. Helak dediğimiz felaketler dün nasıl meydana geldiyse bu gün de yaşanmakta bu gidişle kıyamete kadar yaşanacaktır. 

Örnek verecek olursak ; Geçtiğimiz yıllar içinde , Amerikanın Japonya ya atmış olduğu atom bombası , o ülke insanlarını yıllarca etkilemiş ve hala etkilemektedir , Çernobil atom santralı'nın patlaması ile meydana gelen olaylar , körfez savaşında Kuveyt'te ateşe verilen petrol kuyularından çıkan alev ve dumanlar , daha buraya yazamayacağımız binlerce felaket bir nevi helak edilme anlamına gelmekte olup bu felaketlerden etkilenen milyonlarca insan , ekonomik , sosyal ,siyasal , sağlık yönünden sıkıntı içinde bulunmaktadır. 

Çevreye salınan zararlı gazlar neticesinde iklimler değişmekte , ve bu değişim İnsan üzerinde bir çok sorunlar meydana getirmektedir. Bu tür fesadlar devam ettiği müddetçe , ilerleyen yıllarda daha büyük felaketlerin geleceği yolunda bir çok uyarılar yapılmasına rağmen bunlar kulak arkası edilerek bir kaç kişinin mutluluğu için binlerce kişinin hayatı tehlikeye atılmaktadır.

Semud kavminin helakı üzerinden verilmek istenen mesajı okuduğumuzda , dün Semud kavminin yaptığı fesad olan , "Allahın Arzı" nı ve "Allahın Devesi" ni sadece kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak , Arz üzerinde kendilerinden başkalarının da yaşam hakları olduğunu unutmaları sadece günü kurtarma hevesine dalarak yaptıkları fesad , sonuç olarak kendilerine helak olarak geri dönmüştür. Bizler aynı şekilde kendimizden başkasının yaşam hakkına saygı duymayarak yaptığımız çevre katliamlarının cezasını ekolojik dengenin bozulması neticesinde çevre felaketi olarak ödemekteyiz.

Bu gün bilim insanlarının Dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre felaketlerinin ileride daha büyük facialara yol açacağı uyarısı, bazılarımız için "Komplo Teorisi" olarak görülmektedir  fakat , Kur'an da bahsi geçen helak olaylarının Nuh (a.s) kavmi örneğine baklacak olursak bu kavmin helakı 950 sene süren bir sürecin sonucu olduğu hatırlanacak olursa , ilerleyen yıllarda başımıza gelecek olan felaketler önlem alınmadığı takdirde bizim helakımıza sebeb olacaktır. 

Dünyanın sıcaklığının artarak kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi neticesinde , deniz seviyesinin altında bir ülke olan Hollanda'nın , gelecek yıllarda sular altında kalarak , Nuh tufanına benzer bir helak ile yok olmayacağı ne malumdur. Hollanda'ya baktığımız zaman ,Lut (a.s) kavminin ahlaksızlığının zirve yapmış olduğu , Kadınlar veya Erkeklerin birbirleri ile olan evlilikleri artık resmiyet kazanmış ve Devlet tarafından karı koca belgesi verilir hale gelmiştir. Bu ülkenin zaman içinde helak olması değişmez bir yasa olup bu yasanın su baskını halinde gerçekleşmeyeceğini kim garanti edebilir ?. 

"Benden sonrası tufan" diyerek kendisinden başkalarının yaşam hakkına saygı duymayan Semud kavmi Deveyi öldürerek bu hareketinin bedelini çok ağır bir biçimde ödemiş olması bizler içinde örnek olmalı , bizler sadece kendimizi merkeze alan bir hayat yerine , Dünya üzerinde yaşayan diğer canlıları yani "Ekolojik Denge" yi gözeterek yaşamalı ve bizden sonra gelecek olanlara daha güzel bir Dünya bırakmaya çalışmalıyız aksi takdirde bunun cezasının Dünya ve Ahirette çok pahalı bir şekilde ödemek zorunda kalacağız. 

Kavimlerin helakı ile ilgili Ayetleri sadece o kavim ile sınırlı tutmayarak , mesaj içerikli bir okuma yöntemi ile okuduğumuzda karşımıza böyle bir durum çıkmaktadır. Ellerimiz ile yaptığımız fesadın cezasını hem kendimiz , hem de gelecek nesiller çekecektir.

Sonuç olarak ; Kavimleri helak edilmesi ile ilgili Ayetleri onların helak edilme sebebi olan başta şirk olmak üzere , Şuayb (a.s) ın kavmi örneğinde ölçü ve tartıda haksızlık , Lut (a.s) ın kavmi örneğinde cinsel sapmalar , Salih (a.s) ın kavmi örneğinde ekolojik dengeye zarar vermek şeklinde okuduğumuzda aynı hataların bu gün de tekrarlanıyor olması helakın kaçınılmaz bir son olduğunu göstermektedir. Helak edilme denildiği zaman aklımıza sadece Kur'anda zikri geçen kavimler gelmemeli , helak edilen kavimlerin işlemiş oldukları fiiler akla gelmeli , Sünnetullah gereği bu fiillerin toplulukları zaman içinde helaka sürüklediği hatırdan çıkarılmamalıdır. Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile zikri geçen kavimlerin yapmış oldukları hataları öne çıkararak , sonraki gelenlerin bu fiileri işlememelerini öğütlemekte , aksi takdirde başlarına neler geleceğini göstermektedir. 

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

17 Ağustos 2014 Pazar

Helakın Evrenselliği Noktasında Kur'anda Bir Gezinti

Malum olduğu üzere Kur'anın pek çok yerinde Muhammed a.s dan önce gelen elçilerin kavimlerinin helak edilmesi ile ilgili bölümlere rastlamaktayız, yine malumdur ki bu helak olaylarının devam eden bir süreç olup olmadığı, şimdi bu tür helaklerin neden devam etmediği gibi tartışmalara da rastlamaktayız. 

Kur'anın helak olaylarını anlatım üslubunun din dili denilen bir üslup içinde anlatılmış olmasının bu olayların sadece gelen elçileri kabul etmeyen , Allah c.c ye şirk koşmaya devam eden kavimlerin başına gelen olaylar şeklinde sınırlayıp, "artık bu tür helak olmaz" şeklinde bir düşüncenin doğru olmadığını düşünmekteyiz. 

Kavimlerin yıkımı onları bu yıkıma götüren sebeplere sarılmaları , dolayısı ile yıkımı hak etmeleri neticesinde gerçekleşmiş olup evrensel yasalar dediğimiz kurallar içinde gerçekleşmiş bir durumdur. Kavme elçi gelmiş olması onlara yaptıklarının hatalı olduğunu bildirmek için olup bilmedikleri bir suç yüzünden helak edilmiş değillerdir. 

[013.011]  Herkes için önünden ve arkasından takip eden melekler vardır, onu Allah'ın emriyle gözetirler. Muhakkak Allah bir topluluğa verdiğini! Onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz! Bir topluluğa da Allah bir kötülük irade buyurdu mu artık onun geri çevrilmesine çare bulunmaz. Onlar için O'ndan başka bir vali de yoktur.

Rad s. 11. ayeti , evrensel yasa dediğimiz Sünnetullah'ın işleyişini anlatan bir ayet olarak anahtar konumundadır. Bu kurala göre işleyişin müsebbibi insan olup yaptığı olumlu ve olumsuz eylemlerden hak ettiğini Allah cc dünyada ve ahirette karşılık olarak verecektir.

Helak olayı, Allah c.c nin insanlara ve o insanların oluşturduğu toplumlar üzerine koymuş olduğu evrensel yasaların çiğnenmesinin doğal bir sonucu olup, konulan evrensel yasalar kıyamete kadar işleyeceği için helak olayları da her zaman olabilirliğini koruyacaktır, asıl mesele bu helakin nasıl gerçekleşeceğinin ipuçlarını yine kur'andan okuyabilmektir.

Bu olayların arkasında yatan sebepleri sadece yaşandığı zaman ve mekana has kılarak okuduğumuz zaman kur'anın bu olayları anlatım sebebi olan "ibret almak" şeklindeki mesajı ötelenmiş ve sadece eskilerin masalları olarak okunmuş olacaktır. Muhammed as dan artık bir elçinin gelmeyecek olması bu helaklerin yaşanmayacağı anlamına gelmemelidir.

[011.120]  Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak olanlardan her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir öğüt ve ibret gelmiştir.
[003.137]  Sizden önce, Allah’ın koymuş olduğu hayat kanunlarına uygun olarak(sünen), nice olaylar, ümmetler geçti... İsterseniz dünyayı gezip dolaşın da dîni yalan sayanların âkıbetlerini görün!
[006.011]  De ki: «Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.»
[025.037]  Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
[029.015]  Buna karşılık Nuh'u ve gemidekileri kurtararak bu olayı bütün insanların ders alacakları bir ayet yaptık.
[029.035]  Andolsun ki; akleden bir kavim için Biz, orada apaçık bir ayet bırakmışızdır.

Yukarıda verdiğimiz ayet meallerindeki örnekleri çoğaltmak mümkündür,ayetlerde helak edilen şehirlerden, sonrakilerin ibret alması istenmektedir, bu isteğin sebebi yapılan hataların tekrarlanarak aynı olayın sonrakilerin başlarına gelmesini gerektirecek kuralların işlememesini sağlamaktır.

Bu ayetleri sıraladıktan sonra helak olayının devam eden bir süreç yani Sünnetullah olduğu ile ilgili ayetleri verelim. 

 [007.034]  Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler.
 [010.049]  De ki: «Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erince bir saat bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar.»
[016.061] Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.
[015.005]  Hiçbir ümmet kendi süresini öne alamaz, geciktiremez de.

Bu ayetler ulusların sonlu olmasının bir kural olduğunu , ve bu kuralın illaki uygulanacağını bildirmektedir. Ulusların sonlarını hazırlayan bu kuralı uluslar kendi elleri ile hazırlamakta olup , Allah cc nin keyfi bir tasarrufu asla değildir. Bir çok ayetin "Allah kullarına zulmedici değildir" şeklinde gelmiş olması bu durumun müsebbiplerinin kullar olduğunu beyan eder. Peki kullar kendilerine nasıl zulmeder de kendilerinin sonlarını hazırlarlar?. 

Tabi burada şöyle bir soru akla gelecektir ; Kur'anda kavimlerin sünnetine baktığımız zaman o kavme elçi geliyor ve elçiyi ret etmenin sonucunda helak gerçekleşiyor , peki bugün elçi yok ve kıyamete kadarda gelmeyecek olduğuna göre yıkımın haksızlığı gündeme gelmez mi? . Cevap olarak ,  bu yıkım, aşağıda vereceğimiz örnek ayetler ile ekolojik ve ekonomik dengenin bozularak hayata yansıması sonucunda gerçekleşecektir diyebiliriz. 

 [030.041]  İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.
[002.205]  O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevrip gitti mi) yeryüzünde fesad çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, fesadı (bozgunculuğu ve kışkırtıcılığı) sevmez.

Rum s. 41. ve bakara s. 205. ayetleri insanın fesada yönelik olan tarafının çalışması ile arz üzerinde dengelerin bozulduğunu beyan etmekte ve bu yaptıklarının karşılığını onlara gösterildiğini beyan etmektedir buda evrensel kural olup dünyanın dengesinin bozulması yüzünden başımıza gelen sıkıntıları hepimiz yaşamaktayız. Bu ayetlerde beyan edilen ekolojik dengenin bozulması sonucu meydana gelen felaketleri helak olarak niteleyebiliriz. 

 [007.097-98] Kentlerin halkı, geceleyin uyurlarken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?Yahut kentlerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?
 [016.045] Kötü işler düzenleyenler Allah'ın kendilerini yere batırmasından yahut farketmedikleri bir yerden onlara azabın gelmesinden güvende midirler?
[012.107]  Allah tarafından, onları kuşatacak bir azaba uğramalarından veya farkına varmadan, kıyamet saatinin ansızın gelmesinden güvende midirler?
[017.068]  Onun karada da, sizi yere batırmasından veya başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.

Yukarıda verdiğimiz örnek ayet meallerini sadece Mekkelileri korkutmak için indirildiği zannına kapılırsak bir çok ayetin hükmü otomatikman kalkmış sayılacaktır. İnsanlar yaptıkları ile hak ettiği sonuçlara kıyamete denk ulaşacak olup bu tür felaketlerin bugün olmaz ise yarın olmayacağını kim garanti edebilir?.

Bugün ozon tabakasının delinmesi sonucu meydana gelen felaketlerin ,önlem alınmadığı takdirde ilerleyen yıllarda daha büyük felaketlere yol açmayacağını kim bilebilir? veya kutuplardaki buzulların erimesi ile meydana gelecek olan su basmalarının Nuh as ın kavminin başına gelen tufan gibi olmayacağını kim bilebilir? 

Birde ekonomik dengenin bozulması sonucu meydana gelen helak olayları vardır, bu tür helakin gerçekleşme şekli ise ekonomik krizler şeklinde olup insanları ve ulusları derinden etkilediğine hepimiz şahit olmaktayız. Bu tür helaklere insanın nankör ve unutkan olması yol açmakta daha önceki krizleri unutarak hiç olmamış gibi bir hayat sürmeleri yeni krizlerin doğmasına sebep olmuştur ve olmaya devam edecektir. 

Kur'anın bu durumu anlatan ayetlerinden bir kaç tane örnek sıralayalım. Allah c.c Araf s. 31. ayetinde "yiyin için israf etmeyin o israf edenleri sevmez" buyurarak dengeli bir hayat sürülmesi gerektiğini beyan etmiştir. Hayat içindeki inişler ve çıkışları imtihan olgusu içinde değerlendiren Rabbimiz kullarına bu konuda sabır tavsiye ederek imtihanı başarmalarının anahtarını vermektedir. Ama insanın nankör ve unutkan tarafı bu konuda da ortaya çıkmaktadır.

[002.155]  Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.
[010.021]  İnsanlara darlık geldikten sonra onlara bolluğu taddırdığımızda, hemen ayetlerimize dil uzatmağa kalkışırlar; onlara de ki: «Hile yapanın cezasını vermekte Allah daha çabuktur.» Elçi meleklerimiz kurduğunuz tuzakları hiç şüphesiz yazmaktadırlar.
[011.009]  And olsun ki, insana nimetimizi tattırır sonra onu ondan çekip alırsak, o şüphesiz umutsuz bir nanköre döner.
[030.036]  İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler, ama yaptıklarından ötürü başlarına bir kötülük gelirse hemen ümitlerini kaybediverirler.
[042.048]  Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Biz seni onlara bekçi göndermedik; sana düşen sadece tebliğdir. Doğrusu Biz insana katımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir; ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman görürsün ki insan gerçekten pek nankördür.

Hayat içindeki inişler ve çıkışları imtihan olgusu içinde değerlendiren Rabbimiz kullarına bu konuda sabır tavsiye ederek imtihanı başarmalarının anahtarını vermektedir. Ama insanın nankör ve unutkan tarafı bu konuda da ortaya çıkmaktadır.

[006.042-44]  Andolsun ki, senden önce bir takım ümmetlere de peygamberler gönderdik; dinlemediler. Biz de onları yalvarıp yakarsınlar diye darlık ve sıkıntı ile cezalandırdık.Hiç değilse, onlara şiddetimiz geldiği zaman yalvarıp yakarmalı değil miydiler? Lakin kalbleri katılaştı, şeytan da yaptıklarını onlara güzel gösterdi.Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık; kendilerine verilene sevinince ansızın onları yakaladık da umutsuz kalıverdiler.
[007.094]  Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.Sonra kötülüğün yerine iyiliği koyduk, öyle ki, çoğalıp, «babalarımız da darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı» dediler. Bu yüzden onları haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik. Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik.
[023.073-77]  Aslında sen, onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.Ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar. And olsun ki, Biz onları azabla yakalamıştık, yine de Rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı.Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler.

Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerdeki bilgiler çerçevesinde, evrensel kural olarak görülebilecek olayların cereyan etmesi helakin elçiler sonrası zamanlar için ekonomik ve sosyal kriz şeklinde meydana gelebileceğini gösterir. 

Yusuf a.s ın , hükümdarın gördüğü rüyayı 7 sene bolluk , 7 sene kıtlık ve ardından yine bolluk olarak yorumlaması,  bizi ulusların kaderi diyebileceğimiz bir noktaya götürür. Her ulusun yaşadığı zaman içinde darlık ve bolluk şeklinde inişli çıkışlı bir hayat üzerinde gittiği herkesin malumudur. Yusuf as kıssası bu evrensel kaderi bizlere anlatarak , bolluk zamanı gelebilecek olan darlığa hazırlıklı olunmasını bizlere öğretmektedir. Bolluk zamanı ambarlarını gelecek olan darlığa karşı dolduran Yusuf as kıtlık ekonomisini başarılı bir biçimde yürütmüş ve ülkesini düze çıkarmıştır.  

Dünyanın global bir köy olarak tanımlandığı çağımızda, ülkemiz harici başka bir ülkede meydana gelen ekonomik zorluklar anında başka ülkelere de sirayet ederek neredeyse tüm dünyayı etkilemektedir. Bu gibi ekonomik krizler beraberinde sosyal krizleri de getirerek toplumların ahlaki yönden de çökmesine neden olmaktadır.

Ulusların bu duruma düşmemeleri , "herkes kapısının önünü temizlerse sokak tertemiz olur"misalinden yola çıkılarak önce kişisel bazda tedbirler ile olacaktır. İsraf, kişileri ve o kişilerin oluşturduğu ulusları yıkıma götüren en büyük faktördür. Bu gün ülkemize baktığımız zaman bir önceki krizden kurtulan insanların , o krizden ders çıkartmak yerine alabildiğince israfa yönelik bir hayat tarzına devam etmeleri evrensel kural olan yeni bir krizin çıkmasına yol açacaktır.

İstatistik verilerine baktığımız zaman milyonlarca kişinin kredi yolu ile aldığı borcun toplamı korkunç boyutları ulaşmış olup devlet tarafından buna engel olmak için bazı çareler düşünülmektedir,tüketime dayalı ekonomik sistem böyle bir engeli delmek için reklam vasıtası ile insanların şuur altlarına öyle emirler göndermektedir ki , kredi kartı olmayan veya bankadan kredi çekmeyen bir insan sanki aptalmış gibi bir hava oluşturularak bu şekil borçlanmayı körüklemektedirler. 

Bankaların bir çoğunun sahiplerinin Yahudi asıllı insanlar olması , bu bankalar tarafından alabildiğince borçlandıran insanımızın , dolayısı ile insanların oluşturduğu bu ülkenin nereye sürüklenmek istendiğinin göstergesidir. IMF denilen uluslararası para fonunun, krize giren ülkeleri kurtarmak!!! amacı ile faiz ile borç vermeleri o ülkeyi ve insanları ne hale getirdiğini uzağa gitmeye gerek kalmadan yaşadığımız ülke üzerinde hepimiz şahit olduk. 

Savaşların artık sadece askeri olarak değil ekonomik olarak yapıldığını düşünecek olursak , bir ülke diğer ülkeyi yıkıma uğratmak onu sömürmek için onu borçlandırma yoluna giderek esir almakta ve istediklerini ona dikte ettirmektedir. IMF denilen örgütün ülkemize borç vermek için koyduğu şartları hatırlayacak olursak bu borcu babalarının hayrına vermedikleri ülkeyi esir almak amacı ile verdikleri görülecektir. 

İsraf ekonomisine uygun olarak harcama yapan insanların , darlık zamanı düştükleri durumdan kurtulmak için yaptıkları gayri meşru işler olan, hırsızlık , fuhuş ,gasp, cinayet v.s eylemler toplumu rahatsız ederek herkesi diken üzerinde oturmasına sebep olmaktadır. Büyük şehirlerdeki duruma baktığımız zaman bu hal bariz biçimde görülmektedir,hatta daha küçük yerleşim birimlerine kadar bu rahatsızlık sirayet etmiştir. 

Kur'anda zikri geçen elçilere baktığımız zaman kavimlerinin şirk işlemesi ile birlikte ekonomik ve sosyal denge konusunda aykırı davranışlar sergilediklerini görmekteyiz. Salih a.s ın kavmine gönderilen dişi deveyi öldürmeleri , ekolojik dengeye ihanet , Şuayb a.s ın kavminin ölçü ve tartıda haksızlık yapmalarının ekonomik dengeye ihanet , Lut as kavminin cinsel sapkınlığı sosyal ve fıtri dengeye ihanet olarak yorumlanacak olursa toplumların yıkımını hızlandıran sebepleri , şirk , ekonomik , ekolojik ,sosyal ve fıtri dengeyi bozmaları olarak görebilir ve bu özelliklere sahip olan ulusların yıkımlarının hak olduğunu söyleyebiliriz , helak olayını illaki gökten taş yağması şeklinde olmasını beklemeye gerek yoktur toplumların bu şekil çöküşleri de onların helak olması anlamına gelmektedir. Aşağıda vereceğimiz ayet mealleri evrensel kural olarak okuyabileceğimiz ayetlerdir. 

[015.004]  Biz, hiç bir kasabayı bilinen bir yazısı olmaksızın helak etmedik.
[017.016]  Ve Biz bir beldeyi helâk etmek murad edince onun devlet sahiplerine (hakka itaat etmelerini) emrederiz. Onlar ise orada fısk (ve fücurda) bulunmuş olurlar. Artık o beldenin üzerine söz (helâkları hakkındaki hüküm) hak olmuş olur. İmdi onu (o beldeyi) tamamen helâk ile helâk etmiş oluruz.
[017.058]  Kıyamet gününden önce ortadan kaldırmayacağımız veya çetin azaba uğratmayacağımız bir şehir yoktur. Bu, Kitap'da yazılıdır.

Ulusların kaderi ile ilgili kitab , ulusların yapmış olduğu amellerin kuralıdır, yani nasıl bir hayat tarzı sürerlerse ona göre bir karşılık alacaklardır. Allah cc hiç bir ülkeyi yıkımı hak etmeden yani günahsızlar iken yıkıma uğratmaz buda bir Sünnetullah'tır, hud s. 117. ayeti bize bunu beyan etmektedir.

[011.117]  Rabbin, kasabaların halkı ıslah olmuşken, haksız yere onları yok etmez.

Kur'anda kavimlerin helaki ile ilgili ayetlere baktığımızda adı geçen elçilerden önce bir çok elçi o kavme gelmiş olup , o kavmin helak ile neticelenen sonunda içlerinde olan elçi o kavme son gelen elçidir , bu durum bazı ayetlerde şu şekilde beyan edilmektedir.  

[041.013-14] Eğer yüz çevirirlerse onlara de ki: «İşte sizi, Ad ve Semud'un başına gelen yıldırıma benzer bir azap ile uyardım.»Kendilerine önlerinden, arkalarından elçilerimiz: «Allah’tan başkasına sakın ibadet etmeyiniz» dediklerinde onlar: «Rabbimiz olan Allah dileseydi, üstümüze melekler indirirdi, böyle olunca biz sizinle gönderilen şeylerin hepsini inkâr ettik» dediler.
[011.059] İşte Ad kavmi, Rablerinin ayetlerini inkar ettiler, resullerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular.
[025.037]  Nuh kavmini de Resulleri tekzib ettikleri vakıt gark edib kendilerini insanlara bir ıbret kıldık: hazırladık da zâlimlere elîm bir azâb
[046.021]  Âd kavminin kardeşini (Hûd'u) an. Zira o, kendinden önce ve sonra uyarıcıların da gelip geçtiği Ahkaf bölgesindeki kavmine: Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum, demişti.

Kur'ana baktığımız zaman zikri geçen elçilerin kavimlerinin helak edilme sünneti olarak onlara elçi gelmiş olmasının gerektiği beyan edilmektedir. 

 [017.015] Kim doğru yola giderse ancak kendisi için doğru yola gitmiş olur ve her kim sapıtırsa ancak kendi aleyhine olarak sapıtmış bulunur. Ve bir günkar kimse başkasının günahını yüklenmez ve Biz bir resûl gönderinceye kadar azap ediciler olmadık.
[026.208] Uyarıcılar olmaksızın Biz, hiç bir kasabayı helak etmedik.
[028.059] Rabb'in memleketlerin ana merkezlerinin halkına ayetlerimizi okuyacak bir elçi göndermedikçe ülkeleri helâk edici değildir. Zaten biz halkı zalim olan memleketleri helak etmişizdir.

Kur'anda zikri geçen elçilerin kavimlerinin toptan helak edildiği malumdur , dün helak edilen o kavimleri işledikleri suçların aynısını işleyenler de helak edilme ile karşı karşıya geleceklerdir. İçinde bulunduğumuz durumu göz önüne alarak sosyal ve ekonomik ve ekolojik olarak dünyanın geldiği hali görüp helakten farklı bir durumda olmadığımız açıktır. Durum maalesef her geçen gün dahada kötüleşerek daha büyük felaketlere gebe bir hale gelmektedir.

Sonuç olarak; kur'anda anlatılan helak olayları Allah c.c nin koymuş olduğu kurallara riayet etmeden sürülen bir hayatın sonucu olup , bu durum bir kurala yani Sünnetullah'a bağlanmıştır. Günümüzde helak olgusu ulusların , ekonomik,ekolojik,sosyal dengeleri bozarak toplumların ifsat olmalarına sebep olması şekline bürünmüştür. Her türlü dengenin bozulduğu bir toplum içinde yaşamak bizler için bir nevi helak olmak demek olup bu durumdan kurtulmak mümkündür. 

Bu mümkünlük Allah c.c nin Rad s.11. ayetinde " Muhakkak Allah bir topluluğa verdiğin! Onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz! Bir topluluğa da Allah bir kötülük irade buyurdu mu artık onun geri çevrilmesine çare bulunmaz. Onlar için O'ndan başka bir vali de yoktur." şeklinde buyurulduğu gibi toplumlar nasıl ifsad olmak yolunda bir irade beyanında bulunup ,Allah cc tarafından bu iradelerine uygun yolda yürümeleri sağlandıysa , aynı şekilde ıslah olmak yolunda bir irade beyanında bulunurlarsa, Allah cc tarafından bu iradelerine uygun yolda yürümeleri sağlanacaktır. Aynı durum Enfal s. 53. ayetinde de beyan edilmekte olup insanlar ve onların oluşturduğu ulusların evrensel yasalar olarak belirlenen kaderleri dahilinde yapmış oldukları eylemlerde neyi hak ediyorlarsa onu bulmaları değişmez bir yasadır.

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

12 Haziran 2013 Çarşamba

Ayın Yarılması Konusu ve Helakın Sünneti

Kamer s. 1. ayetinde "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı." buyurulması etrafında şekillenen rivayetlere bakacak olursak muhammed as dan ayı yarmasını isteyen müşriklerin isteği üzerine bu olayın gerçekleştiği şeklindeki rivayetler herkesin malumu olup bu rivayetleri buraya alıp "bilgi kirliliği " tabir ettiğimiz bu rivayetlerle okuyucuyu meşgul etmek istemiyoruz.  "Ayın yarılması" ayeti  eğer gerçek olsaydı ve müşriklerin bunu inkar etmeleri sonucu önceki kavimlere uygulanan helak sünnetinin mekke içinde gerçekleşmesi gerekli olduğu konusunun diğer ayetler ile ortaya koymak gerekmektedirki ayet ile rivayet çelişitği zaman ayetin kabul edilme gerçeği bilinsin.   

 -----006.037 Ve dediler ki: Ona Rabbından bir ayet indirilmeli değil miydi? De ki: Şüphesiz Allah, ayet indirmeye kadirdir. Ne var ki, onların çoğu bilmezler.
-----006.109 Ve Allah Teâlâ'ya olanca yeminleriyle kasem ettiler ki, eğer onlara bir âyet gelirse elbette O'na imân edecekler. De ki: «Âyetler ancak Allah'ın indindedir.» Size ne bildirecektir ki, o âyet geldiği vakit de yine imân etmeyeceklerdir.
-----010.020 Bir de «Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse ya!» diyorlar. De ki: «Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de sizinle beraber bekleyeceğim şüphesiz.»
-----013.007 Küfredenler, derler ki: Ona Rabbından bir ayet indirilmeli değil miydi? Sen; ancak bir uyarıcısın ve her kavmin bir yol göstericisi vardır.
-----029.050-51 Ve dediler ki: «Onun üzerine Rabbinden âyetler indirilmiş olmalı değil mi idi?» De ki: «O âyetler ancak Allah'ın indindedir ve ben ancak bir apaçık nezirim.»Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.

Vermiş olduğumuz ayet mealleri örnekleri, kendilerine gelen beşer bir elçiyi kabullenmek istemeyen müşriklerin  gönderilen ayetleri azımsayarak ilave ayetler istemesi anlatılarak, istedikleri ayetleri Allah cc nin göndermeye kadir olduğunu ancak kendilerine okunan kitap ile yetinilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Gelgelelim bu ayetleri müslümanlar sanki hiç inmemişcesine üzerlerini örterek muhammed as a atfen bir çok görsel ayet (mucize) isnad etmişlerdir.  

Kur'an, diğer elçilere verildiği bildirilen bu tür ayetlerin yalanlanması neticesinde o kavmin helak edildiğini bildirerek mekkeli muhataplarına böyle bir şet istememelerini bildirerek inanmamalarının neticesinde onlara helakın hak olacağını beyan eder.     

 017.059] [E0] O istenilen âyetler (mu'cizeler) le risalet vermekten bizi men'eden de yoktur, ancak onları evvelki ümmetler tekzib ettiler, Semude gözleri göre göre o nakayı(dişi deve) verdik de onunla kendilerine zulmettiler, halbuki biz o âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.

İsra s. 59. ayetinde , Allah cc nin Muhammed as a kuran harici ayetler vermeme sebebi olarak , ondan önceki kavimlerin bu ayetleri red ederek helaka uğradıkları, eğer mekkelilere istedikleri verildiği takdirde onu inkar edecekleri bilindiği için istediklerinin verilmediği ve kur'an ile yetinilmesi (ankebut 50-51) gerektiği anlatılmaktadır.    

Kur'anda sadece isra s. 59. ayeti olsa dahi Muhammed as a mucize diye tabir edilen görsel ayetlerin neden verilmediği bu ayette açık ve net bir şekilde anlatılmış olmasına rağmen muhammed as adına onlarca mucize isnad edilerek onun adına iftiralar edilme yoluna gidilmesi hıristiyanvari elçi anlayışının müslümanların elinde nereleri gittiğinin açık bir göstergesidir.    

Ayın yarılması konusu mucizeler içinde ayrı bir yer bulmuş ve kur'ani bir dayanağa oturtulmaya çalışılmıştır. Ancak kamer suresinden sonra indirilen isra suresi 59. ayetinde kesinlikle böyle bir görsel ayetin indirilmediği beyan edilmesine rağmen kamer suresinde ,  Allah cc nin" indirmem"dediği görsel ayet isra sureinden önce inen kamer suresinde yerini buluyor? . Bu tür çelişkili anlayışlar miraç iddialarındada yerini bulmuş olup isra s. 1 . ayetinde anlatılan isra hadisesine ek olarak birde miraç hadisesi uyduranlar isra suresinden önce indirilen necm suresinden miracı çıkarmaya çalışmışlardır. Aynı çelişki ayın yarılma iddialarındada söz konusudur, Allah cc kamer suresinde "ay yarıldı" diyerek bir mucizeye !! işaret edecek kamer suresinden sonra indirdiği isra suresinde "indirmem" diyecek bu şekildeki bir anlayış  kur'ana iftiradan başka bir şey değildir.   

Şimdi haklı olarak, "isra 1. ayetinde isra hadisesi olağanüstü bir olay değilmi?" diye sorulabilir, bizde cevap olarak isra hadisesi Muhammed as dışında kimsenin görmüş olduğu bir olay olmayıp bu olayın inkarı neticesinde helak edilmek Sünnetullah gereği değildir deriz.   

"Ayın yarılması" olayı gerçek olarak vaki olmuş olsa kamer suresinin "Onlar, bir ayet görürlerse yüz çevirirler ve; süregelen bir büyüdür, derler.Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri vardır.And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir. Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;" mealindeki 2-6 ayetleri mekkelilerin helakını gerektirecek bir durumun olmadığı hem ayetlerde hemde yaşanmışlık olarak görülmüştür.   

İsra s. 59. ayetinde salih as ın kavmi Semuda dişi devenin gönderildiği fakat bu ayeti keserek helakı hak ettikleri bildirilmekte , sünnetullah gereği aynı şekilde ayet olduğu iddia edilen ayın yarılmasının gerçek olduğu iddia edildiği takdirde sünnetullahın tecellisi Mekke içinde geçerli olacağı beyan edilmektedir. Mekkenin helakı gerçekleşemediğine göre ayın yarılması iddiasının gerçek olması imkansız olup bu şekilde bir iddia elçinin değerini yükseltmek adına Allah cc nin değerini düşürme çabasıdır.  

Peki kamer suresi ilk ayetini nasıl anlamak gerekir denilecektir. İlk dönem tefsirlerinde dahi "ayın yarılma" iddiaları ihtilaflı bir konu olması bu iddianın dayanağının çürüklüğü konusunda bilgi verebilir. "Şakkul kamer" arapların günlük dilde kullandığı , "herşey ayan beyan ortaya çıktı" anlamında kullandıkları bir deyim olduğunu ragıp el isfahani "el müfredat" adlı eserinde belirtmektedir.   

Allah cc diğer kavimlerin aksine olarak mekke toplumunu helak etmeme sebeblerinden biriside diğer elçilere vermiş olduğu görsel ayetlerin muhammed as a verilmemesidir, eğer rivayet kitaplarında anlatıldığı gibi onlarca mucizeyi gösteren muhammed as a inanmayan müşriklerin bir kere değil defalarca helakı söz konusu olması gerekirdi. Kamer s. 1-6 ayetleri doğru okunduğu takdirde böyle bir mucizenin sözkonusu olmadığı görülür. Salih as ın kvmine gönderilen dişi deve o kavme bir ayet olarak gönderilmiş ve o deveyi kesip ayeti inkar etmeleri neticesinde kavmin helakı hak olmuştur. Ayın yarılması eğer bir ayet olmuş olsayıd bunun inkarı neticesindede mekke toplumunun helak edilmesi bir sünnetullah gereğidir. Bu konu ile ilgili olarak "kavimlerin helakı ve helakın sünneti" başlıklı yazımıza bakılabilir.

Sonuç olarak, Muhammed as ın ayı yardığına dair getirilen rivayetlere dayanak yapılmaya çalışılan Kamer s 1. ayeti ayın gerçek olarak yarılmış olduğunu bildiren bir ayet olmayıp, arap dilinde "her şeyin ayan beyan ortaya çıkması" ile ilgili olarak kullanılan bir deyimdir. İsra s. 59. ayetinde muhammed as ın diğer elçilere verilen görsel ayetlerle(mucize) gönderilmeme sebebi ,o ayetin inkarı neticesinde sünnetullah gereği mekkenin helakı ile sonuçlanması demek olduğu için Kur'andan başka hiçbir şekilde mucize denilebilecek şeylerin ona verilmediğini beyan eder. Kur'anın beyanı aksine ayın yarıldığını iddia etmek Muhammed asın diğer elçileriden aşağı bırakmamak adına yapılan bir yanlış olması yanında daha büyük bir cürüm olarak Allah cc nin sünnetini hiçe saymak anlamına gelir.   

                              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.


 

27 Ocak 2013 Pazar

Kavimlerin Helakı ve Helakın Sünneti

Alemlerin rabbi olan Allah cc yaratmış olduğu insanlara doğru yolu göstermek için , adem as ile muhammed as arasında sayılarını kendisinin bildiği elçi ve kitaplar göndermiştir. Kur'an'ın büyük bir kısmı bu elçiler ile kavimlerinin mücadelesini anlatmaktadır, o kavimlerin kendilerine  gönderilen elçiyi ve kitabı red ederek helak edildiklerinide yine kurandan öğrenmekteyiz.  

-----009.070Kendilerinden önce olan Nuh, Ad, Semud milletlerinin, İbrahim milletinin, Medyen ve altüst olmuş şehirler halkının haberleri onlara gelmedi mi? Peygamberleri onlara belgeler getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendilerine yazık etmişlerdir.
----- 010.013 And olsun ki, sizden önce nice nesilleri, elçileri onlara belgeler getirmişken, haksızlık ederek inanmadıkları zaman yok etmiştik. İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız.
----- 014.009Sizden önce gecen Nuh, Ad, Semud milletlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri ki onları Allah'tan başkası bilmez size ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri belgelerle geldiler, fakat ellerini ağızlarına götürüp: «Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz» dediler.
-----017.017 Nuh'dan sonra nice nesilleri yok etmişizdir. Kullarının günahlarından haberdar ve onları gören olarak Rabbin yeter.
-----028.058Nimet ve refaha karşı nankörlük eden nice şehri yok etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra pek az kimseler oturabilmiştir. Oralara Biz varis olmuşuzdur.
-----030.009] [DI] Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce geçmiş kimselerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Ki onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler, yeryüzünü kazıp alt üst ederek onlardan çok imar etmiş kimseydiler ve onlara belgelerle elçiler gelmişti. Böylece Allah onlara zulmetmiyor, onlar kendilerine zulmediyorlardı.
-----040.022 Bu, kendilerine açık belgelerle gelen peygamberlerini inkar etmelerinden ötürüdür. Allah da onları bunun için yakalamıştır. Doğrusu O, kuvvetlidir, cezalandırması da şiddetlidir.
-----040.083 Peygamberleri onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.

Kur'an , yukarıdaki ayetlerin haricinde daha bir çok ayette , kendilerine gönderilen elçileri yalanlayan kavimlerin helakını bizlere haber vermektedir, o kavimlerin helak oluş biçimleri yine bir çok  ayette bizlere bildirilmektedir.  

 -----011.094 Buyruğumuz gelince, Şuayb'ı ve beraberindeki inananları katımızdan bir rahmet olarak kurtardık. Haksızlık yapanları bir çığlık yakaladı, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.
----- 029.040Her birini günahı sebebiyle yakaladık; kimine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini bir çığlık yok etti, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Onlara, Allah zulmetmiyordu, fakat onlar kendilerine yazık ediyorlardı.
-----054.034-5 Biz de Lût’un ailesi dışında, hepsinin üzerine taş savuran bir fırtına gönderdik. Onları ise, tarafımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. İşte şükredenleri Biz böyle ödüllendiririz.
-----023.041 Gerçekten, onları bir çığlık yakaladı ve onları süprüntü yığını haline getirdik. Haksızlık eden millet, rahmetden ırak olsun!

Allah cc nin , kullarına göndermiş olduğu elçiler ve o elçiler ile kavimlerinin mücadelesinin konu edildiği, mü'minun s 23-44. ayetleri arası bu konuda bizlere fikir veren ayetler topluluğu arasındadır. 

 23 - And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?"
24 - Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu "Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."
25 - "Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım."
26 - Nuh: "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!"
27 - Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!
28 - Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
29 - Ve de ki: "Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın."
30 - Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.
31 - Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
32 - Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.
33 - Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
34 - "Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz."
35 - "Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"
36 - "Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!"
37 - "Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz."
38 - "Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."
39 - O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!"
40 - Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman olacaklar!"
41 - Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
42 - Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
43 - Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
44 - Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!  



Kendilerine gönderilen elçileri yalanlayan kavimlerin helak  edilmesi bizlere neden anlatılır? diye soracak olursak bunun cevabı ile ilgili olarak şu ayetleri görmekteyiz. 

-----011.120 Peygamberlerin başlarından geçenlerden, sana anlattığımız her şey, senin gönlünü pekiştirmemizi sağlar; sana bu belgelerle gerçek; inananlara da öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
-----002.066 Ve bu cezayı önündekilere ve sonrakilere bir ibret dersi ve korunacaklara da bir öğüt ve nasihat yaptık.
-----024.034And olsun ki, size apaçık ayetler, sizden önce geçenlerden misal ve sakınanlara öğüt indirdik.
-----020.128 Onları yerlerinde gezdikleri, kendilerinden önce yok etmiş olduğumuz bunca nesiller doğru yola sevketmedi mi? Doğrusu bunlarda akıl sahipleri için ibretler vardır.
-----034.019 Bunun üzerine: Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır, dediler ve kendilerine yazık ettiler. Biz de onları, ibret kıssaları haline getirdik ve onları büsbütün parçaladık. Şüphesiz bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için ibretler vardır.
-----027.052 İşte, haksızlıklarına karşılık çökmüş bulunan evleri! Bunda, bilen bir millet için şüphesiz, ders vardır.

Helak edilme olayının sadece o kavmin yaptıklarının cezası olmadığı, bu cezanın sonrakiler için bir ibret vesikası olarak nesiller boyunca hatırlanmasını sağladığı bir gerçektir. Bu konu ile ilgili olarak yine bir kaç tane daha soru ortaya çıkmaktadır . 1- israiloğularının bir çok elçiyi öldürdükleri halde neden helak edilmedikleri, 2- mekke şehrinin neden helak edilmediği, 3- bu helakın devam edip etmediği. Bu soruların cevabını yine kur'anda buluyoruz.    


                                                        HELAKIN SÜNNETİ 
                       *****************************************************************  

                    15.004Yok ettiğimiz herhangi bir kasabanın elbette belli bir yazısı vardır.

Hicr s. 4 ayeti helak olmuş kavimlerle ilgili sürecin belli bir kural dahilinde olduğunun haberini vermektedir. 

Allah cc helak edilen kavimler ile ilgili süreci şu ayetler çerçevesinde bizlere bildirmektedir.  

 -----028.059 Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.
-----026.208 Uyarıcılar olmaksızın Biz, hiç bir kasabayı helak etmedik.
-----020.134 Eğer onları ondan önce bir azaba uğratarak yok etseydik: «Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmazdan önce ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı?» diyeceklerdi.
-----034.034 Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz, demişlerdir.
-----043.023 Senden önce, herhangi bir şehre gönderdiğimiz uyarıcıya, şımarık varlıklıları sadece: «Doğrusu babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerini izlemekteyiz» dediler.
-----007.082 Kavminin cevabı sadece, «Onları kasabanızdan çıkarın, güya onlar temiz kalmaya uğraşan insanlarmış» demek oldu.
-----007.088Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: «Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz» (Şuayb): İstemesek de mi? dedi.
----- 010.013And olsun ki, sizden önce nice nesilleri, peygamberleri onlara belgeler getirmişken, haksızlık ederek inanmadıkları zaman yok etmiştik. İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız.
-----025.051 Dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.
-----006.130-131 Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: «Nefislerimize karşı şehadet ederiz» derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kâfir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler. Bu, haberleri yokken kasabalar halkını Allah'ın haksız yere yok etmeyeceğinden dolayıdır.

Örnek ayetlerden anlaşılacağı üzere , Allah cc helak etmiş olduğu bir kente elçi göndermeden helak etmemiştir, gelen elçiyi ve o elçiye inananlar o kavmin müstekbirleri tarafından zulme uğratılmış ,elçi ve inananlar o kavmi terkettikten sonra helak gerçekleşmiştir.Helak olayı o kavimde elçi ve tek bir mü'min kalmadıktan sonra gerçekleşmiştir,elçi ve mü'minler o kavmin içimde iken o kavmin helakı gerçekleşmemektedir.   

-----015.065-6 «Artık efrâd-ı aileni gecenin bir kısmında yürüt (yola çıkar) sen de arkalarını takib et ve sizden hiç biri ardına dönüp bakmasın ve emrolunduğunuz tarafa geçip gidiniz.» Ve ona ( Lût'a) şu emri kat'iyyen vahyettik ki, onların arkaları sabaha çıkacakları vakit elbette kesilmiş olacaktır. 
-----044.023 Allah da şöyle buyurdu: «Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip olunacaksınız.»
----- 011.040Buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynamağa başlayınca, «Her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir» dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmıştı.
-----011.058Buyruğumuz gelince, Hud'u ve beraberindeki inananları, rahmetimizle kurtardık. Onları çetin bir azabdan koruduk.
-----011.066 Buyruğumuz gelince, Salih'i ve beraberindeki inananları katımızdan bir rahmet olarak o günün rezilliğinden kurtardık. Doğrusu Rabbin pek kuvvetli ve güçlüdür.
-----011.094 Buyruğumuz gelince, Şuayb'ı ve beraberindeki inananları katımızdan bir rahmet olarak kurtardık. Haksızlık yapanları bir çığlık yakaladı, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.

Helak olayı elçi mü'minler o beldede olduğu müddetçe olmadığına göre mekkenin neden helak edilmediğini de anlamış oluruz.  

----- 017.076-77 Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi.(Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
-----047.013 Seni yurdundan çıkaran şehirden daha kuvvetli nice şehirler vardı ki, Biz onları helak ettik de onlara yardım eden yok.

Muhammed s 13. ayeti muhammed as ın yurdundan hicret etmesi ile ilgili olup ondan önceki elçileri yurdundan çıkaranların helak edildiklerini, isra s 76-77. ayetleri de memleketinden çıkarılan bir elçinin ardından o beldede kalanların akibetinin helak olduğu ve bunun bir sünnetullah olduğu bildirilmektedir,öyleyse mekke neden helak edilmedi ? sorusunun cevabınıda enfal s 32-33-34. ayetlerinde buluyoruz. 

----- 008.032-33-34 «Allah'ımız! Eğer bu Kitap, gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver» demişlerdi.Oysa, sen içlerinde iken Allah onlara azabetmez. Onlar bağışlanma dilerlerken de elbette Allah azab edecek değildir.Yoksa Mescidi Haram'a girmekten menederlerken Allah onlara niçin azab etmesin? Hem de O'nun dostu değiller; O'nun dostları ancak karşı gelmekten sakınanlardır. Fakat çoğu bunu bilmiyorlar.

Bu ayetler bir kavmin içinde elçi ve mü'minler olduğu müddetçe o kavmin helak edilmeyeceğini bildirmektedir, hicret sonrası mekkeyi terketmiş oan elçinin ardında kalan mü'minlerin olması nedeniylede mekke helak edilmemiştir.    

Yine aynı şekilde israiloğulları ile ilgili kur'anda bir çok ayette onların başta musa as olmak üzere bir çok elçiye eziyet ettikleri hatta onları öldürdükleri bildirilmesine rağmen onların helak edilmediklerini görmekteyiz, acaba helak edilmeme nedeni nedir ? diye soracak olursak mekke ile ilgili sünnet israiloğulları içinde geçerlidir.  

-----004.162Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlara, sana indirilen Kitap'a ve senden önce indirilen Kitap'a inanan müminlere, namaz kılanlara, zekat verenlere, Allah'a ve ahiret gününe inananlara, elbette büyük ecir vereceğiz.
-----005.023 Korkanlar arasında bulunan, Allah'ın nimete erdirdiği iki adam: «Üstlerine kapıdan yürüyün, oradan girerseniz şüphesiz galip gelirsiniz; eğer inanıyorsanız Allah'a güvenin» demişlerdi.
----- 007.159 Musa'nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onun sayesinde âdil davranan bir topluluk vardır.
----- 007.164 İçlerinden bir topluluk: «Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?» dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).
-----007.168 Biz; onları, yeryüzünde cemaatlere ayırdık. İçlerinden kimisi salihlerdi, kimisi de onlardan aşağıdırlar. Belki dönerler diye onları güzellikler ve kötülüklerle denedik.
-----007.181 Yarattıklarımızdan bir topluluk hakkı gösterirler ve onunla hükmederler.
-----028.076 Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.

İsrailoğullarının neden helak edilmediğini de yukarıdaki ayet meallerinden öğrenmiş oluyoruz. Çünkü israiloğulları içinde bile hakka ve adalete çağıran bir topluluk her zaman bulunmuştur ve o kavmin helakını önlemiştir. Şimdi , helak edilen kavimlerin yapmış oldukları şirk,tuğyan  ve ahlaksızlık gibi hasletler günümüzdede devam etmesine rağmen bu topluluklar neden helak edilmiyor? sorusunun cevabıda istteki ayet meallerini okuduğumuz zaman daha net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Aaraf s. 181. ayetinde "yarattıklarımızdan bir topluluk hakkı gösterir ve onunla hükmederler " ayeti gereği dün ,bugün ve yarın dünyanın her neresinde yaşanan küfür,şirk, ahlaksızlık batağına karşı o beldede hakkı ve adaleti haykıran bir mümin mutlaka olmuştur ve her zaman olacaktır. Dünyanın her nersinde yaşanan deprem , sel , tsunami gibi felaketlerin helak olayı ile ilgili olmamakla beraber bu felaketlerin bizleri Allah cc nin kudretini tefekkür etmemizi gerektirmektedir.Yani helak devam eden bir süreç değil , Allah cc nin bizlere elçileri ve kitapları haber vermiş olduğu kıyamet ve azap haberlerinin gerçek olduğunun göz ile gösterilmesidir. Bu helaklar bizlerden binlerce yıl önce gerçekleşmiş olmasına rağmen mü'min olmamızın bir gereği olarak kur'andaki bir haberi göz ile görmüş gibi iman etmemizi gerektirir.

Helak edilme olaylarının kur'anda anlatılma gerekçesi olarak sonrakiler için bir ibret vesikası olarak bizlere anlatıldığını ayetlerden görmüştük. Peki bu olaylar bizlere Allah cc nin ne gibi bir haberinden ibret almamız gerektiğini anlatır? . Bilindiği gibi muhammed as ve ondan önce gelen bütün elçilerin ortak haberi insanlara dünya hayatının geçici bir yer olduğu esas hayatın ahiret hayatı olduğu ve dünya hayatında orası için gerekli hazırlıkların yapılması gerektiğinin haberidir. Dünyada iman edip salih amel işlemeyenlerin ahiretteki durumları ise ebedi cehennem olarak bildirilmiştir. Bunarağmen bir çok insan kıyamet ve yeniden dirilme haberini inkar ederek gelen elçileri red etmişlerdir. Allah cc bizlere vermiş olduğu kıyamet haberini o kavimlerin örneğinde bizlere göstererek bu haberin kıyamet öncesi bir nevi provasını bizlere o kavimlerin yurtlarını tarumar ederek bizlere bildirmiştir. Kavimlerin helak edilme olaylarının bizlere iki yönden mesajı vardır. 1-gelecekte vuku bulacak olan kıyamet haberinin gerçek olduğu 2- kendilerine gönderilen elçi ve kitapları  red eden insanların cezalandırılacağı.  

Kur'anın açık seçik ayetler ile bizlere bildirmiş olduğu helak haberlerini , kur'an dışı oluşturulmuş ön kabulleri ile okuyan bazıları bu helak olaylarının gereçk değil mecaz anlatımları olduklarını ileri sürerek bu olayları örtülü olarak inkar etme yoluna gitmektedirler. Özellikle o kavimlerin helak edilme  şekillerin sel, fırtına, deprem gibi tab,at olayları şeklinde olmasından yola çıkarak bunların her zaman olan olaylar olduğunu iddia ederek kendi ön kabullerini kur'ana onaylattırma yoluna gittiklerini görmekteyiz. Bu düşünce sahipleri acaba bu tabiat olaylarının gelen elçileri red eden kavmin başına gelmesini nasıl izah ederler,çünkü helaka uğrayan kavimlerin kendilerine gelen elçiyi red etme sebebi olarak bu cezaya maruz kaldıkları bir çok ayette belirtilmektedir. Bu helak olaylarının anlatıldığı ayetlere bakacak olursak "bunda düşünenler için ayetler vardır" şeklinde ibareler olduğunu görürüz bazıları bu helak olaylarını red etmekle bu ayetleri red ettiklerini de unutmamalıdırlar ve kur'anın ayetlerine inanmak demenin o ayetlerdeki yazan haberlere de inanmak demek olduğunu aksi düşüncelerin bu ayetleri red etmek demek olduğunu hatırlarından çıkarmamalıdırlar.  

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.