26 Haziran 2025 Perşembe

SEBE SURESİ MEALİ

1- O övgü Allah'adır ki, o göklerdeki şeyler ve o yerdeki şeyler O'nundur. Ve o övgü, o sonrakinde de O'nundur. Ve O, o en bilgedir, o en iyi haber alıcıdır.

2- O yerin içine geçen şeyi ve ondan çıkan şeyi ve o gökten inen şeyi ve oraya yükselen şeyi bilir. Ve O, o çok merhamet edicidir, o çok bağışlayıcıdır.

3- Ve (gerçeği) örtenler: "O saat bize gelmez" dedi. De ki: "Hayır, o algılanamayanın bilicisi Efendime ant olsun ki, (o saat) kesinlikle size gelecektir. Ve o göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığınca O'dan uzak kalmaz ve ondan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, bir açıklanan kitapta olmasın."

4- Sonunda inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara karşılık vermesi için (o saat gelecektir). İşte onlar, bir bağışlama ve bir değerli rızık, onlar içindir.

5- Ve onlar ki ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koştular, işte onlar, titreten bir acı azap, onlar içindir.

6- Ve kendilerine o bilgi verilmiş olanlar, senin Efendinden sana indirilmiş olanın o gerçeğin ta kendisi ve o en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmekte olduğunu görür.

7- 8- Ve (gerçeği) örtenler: "Size, bir parçalanmayla tamamen parçalandığınız zaman şüphesiz ki sizlerin bir yeni takdir ediliş içinde olacağınızı haber veren bir adama kılavuzluk edelim mi? Allah'a karşı bir yalan mı yakıştırdı yoksa onda bir cinnet mi var?" dedi. Hayır, o sonrakine inanmazlar o azabın ve o uzak sapkınlığın içindedir.

9- O gökten ve o yerden önlerinde olan şeyi ve arkalarında olan şeyi görmediler mi? Eğer dilersek onları o yerin dibine sokarız veya onların üzerine o gökten bir parça düşürürüz. Şüphesiz ki işte bunda, her bir içtenlikle yönelen kul için kesinlikle bir ayet vardır.

10- 11- Ve ant olsun ki Davud'a: "Ey dağlar onun beraberinde bana dönün ve o kuşlar da" (diyerek) bizden bir lütuf verdik. Ve ona o demiri: "Bol zırhlar yap ve o dokumasını da ölçülendir ve bir düzgün iş işleyin. Şüphesiz ki ben, işlemekte olduğunuz şeyleri, bir en iyi görücüyüm" diye yumuşattık.

12- Ve Süleyman'a da, onun sabah serinliği (gidişi) bir ay ve onun akşam serinliği (dönüşü) bir ay olan o rüzgarı (verdik). Ve ona o erimiş bakırın gözesini sel haline getirdik. Ve o cinlerden kimi de kendisinin Efendisinin onayı ile onun önünde iş görürdü. Ve onlardan kim bizim buyruğumuzdan kaypaklık yaparsa, ona o alevli ateş azabından tattırırız.

13- Ona korunaklı özel yerlerden ve heykellerden ve o havuzlar gibi çanaklardan ve sabit kazanlardan ne dilerse işlerlerdi. Ey Davud'un ailesi, bir şükürle işleyin. Ve kullarımdan o şükredenler pek azdır.

14- Ona o ölümü yerine getirdiğimizde, onun ölümünü onlara onun bastonunu kemirmekte olan o yerin bir canlısı dışında kılavuzluk etmedi. (Onun ölümü) o cinlere, yere kapaklandığında apaçık belli oldu. Eğer (cinler) o algılanamayananı şüphesiz ki biliyor olsalardı, o önemsizleştirici azap içinde kalmazlardı.

15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. Biri sağdan biri soldan iki bahçeleri vardı (ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (denilmişti).

16- Bu uyarıya kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onların üzerine o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve az bir şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

17- Bu, (gerçeği) örtmeleri nedeniyle onlara bizim karşılığımızdır. O (gerçeği) örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

18- Ve onların arasında ve oraları berekenlendirdiğimiz o kasabalar arasında görünen kasabalar da oluşturmuş ve "Oralarda geceleri ve gündüzleri oralarda güvenliler olarak yürüyün" (diyerek) oralarda o (güvenli) yürümeyi ölçülemiştik.

19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline dönüştürdük ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında ona takılmışlardı.

21- Ve onun, o sonrakine inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir yetkisi olmadı. Ve senin Efendin, her şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

22- De ki: "Allah'ın aşağısından iddia ettiklerinizi çağırın. O göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığına hükümran olamazlar. Ve onlar için ikisinde hiçbir ortaklık yoktur ve onlardan O'na hiçbir arka çıkan da yoktur."

23- Ve O'nun yanında kendisine onay verdiği kimseden başkasına o eşlikçilik fayda vermez. Nihayet onların kalplerinden dehşet giderildiği zaman: "Efendiniz ne dedi?" derler. (Onlar da): "O gerçeği (dedi)" derler. Ve O, o çok yücenin, o çok büyüğün ta kendisidir.

24- De ki: "O göklerden ve o yerden size kim rızık veriyor?" De ki: "Allah. O halde biz veya siz kesinlikle bir yola ileten üzerindeyiz veya bir açıklanan sapkınlık içindeyiz."

25- De ki: "Siz bizim suçumuzdan sorulmazsınız ve biz de sizin işlemekte olduklarınızdan sorulmayız."

26- De ki: "Efendimiz bizim aramızı toplayacak, sonra bizim aramızı o gerçekle açacaktır. Ve O, o en hayırlı açıcıdır, o en iyi bilenin ta kendisidir."

27- De ki: "O'na kattığınız ortakları bana gösterin." Hayır. O, o çok güçlü, o en bilge Allah'tır.

28- Ve biz seni o insanların hepsine bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle) göndermedik. Fakat o insanların daha çoğu bilmezler.

29- Ve: "Eğer doğru sözlülerseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

30- De ki: "Sizin için verilen sözün bir günü vardır, ondan bir saati sonralayamazsınız ve önceleyemezsiniz."

31- Ve (gerçeği) örtenler: "Biz, bu okunan (Kur'an) a ve onun önünde olana asla inanmayacağız" dedi. Ve o haksızlık yapanları Efendilerinin yanında durdurulmuşlar olarak bir görsen. Bir kısmı bir kısmına o sözle döner. Zayıf düşürülenler büyük taslayanlara: "Eğer siz olmasaydınız, biz kesinlikle inananlardan olurduk" dedi.

32- Büyüklük taslayanlar da zayıf düşürülenlere: "Size geldikten sonra o doğruya iletenden biz mi  sizi uzaklaştırdık? Hayır, siz suçlular olmuştunuz" dedi.

33- Ve zayıf düşürülenler büyüklük taslayanlara: "Hayır, o gece ve o gündüz (aralıksız) hile kurarak (Allah'a) benzerler edinmemizi buyuruyordunuz" dedi. Ve o azabı gördüklerinde o pişmanlığı sakladılar. Ve biz (gerçeği) örtenlerin boyunlarına (demirden) bağlar geçirdik. Onlar işlemekte oldukları şeylerden başkasıyla mı karşılık görecekler?

34- Ve bir kasabaya hiçbir uyarıcı göndermedik ki, oranın refahlıları: "Şüphesiz ki biz, sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret eden) örtücüleriz" dememiş olsunlar.

35- Ve (yine): "Biz mallar ve çocuklar bakımından daha çoğuz ve biz biz azaplandırılmışlar da olmayacağız" dediler.

36- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kimse dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir, fakat (gerçeği örtücü) o insanların hiçbir bunu bilmezler."

37- Ve mallarınız ve çocuklarınız, bizim yanımızda yakınlık bakımından (sizi bize) yaklaştıracak değildir. İnanmış ve bir düzgün iş işlemiş kimse başka. işte onlar için işledikleri nedeniyle o katlı karşılık vardır. Ve onlar özel odalarda güvenli olanlardır.

38- Ve onlar ki ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koşuyorlar, işte onlar, o azabın içine hazırlanmışlardır.

39- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutar ve ona bir ölçüye göre verir.Ve bir şeyden ne harcarsanız, O, onun yerine başkasını getirir. Ve O, o rızık vericilerin en hayırlısıdır."

40- Ve onları toplu olarak sürüp toplayacağız, sonra meleklere: "Size kulluk etmekte olan bunlar mıydı?" diyecek.

41- (Melekler): "Sen her türlü eksiklikten uzaksın, onların berisinden bizim yönelenimiz sensin. Hayır, onlar cinlere kulluk etmekteydiler. Onların tamamı onlara inananlardı" dediler.

42- Artık bugün bir kısmınız bir kısma bir faydaya ve bir zorluğa hükümran olamazsınız. Ve haksızlık yapanlara: "Tadın o ateşin azabını ki, onu yalanlamakta idiniz" diyeceğiz.

43- Ve onlara ayetlerimiz peşi sıra okunmakta olduğu zaman: "Bu, atalarınızın kulluk etmekte olduğu şeylerden sizi uzaklaştırmak isteyen bir adamdan başkası değil" dediler. Ve: "Bu, bir yakıştırılmış çarpıtmadan başka bir şey değil" dediler. Ve (gerçeği) örtenler o gerçek kendilerine geldiğinde: "Bu, bir açıklanan sihirden başka bir şey değil" dedi.

44- Ve biz onlara onları ezberleyecekleri kitaplar vermemiş ve onlara senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.

45- Ve onlardan (Mekke'liler) öncekiler (uyarıcılarını) yalanlamıştı. Oysa onlar (Mekke'liler) onlara (öncekilere) verdiğimizin onda birine dahi ulaşmamışlardır. Hal böyleyken (öncekiler) elçilerimi yalanlamışlardı. Artık benim yadırgamam nasılmış?

46- De ki: "Size ancak ve ancak tek öğüt veriyorum. O da ikişer ve teker olarak kalkmanız, sonra düşünmenizdir. Arkadaşınızda cinnetten eser yoktur. O, bir sert azabın önünde sizin için bir uyarıcıdan başkası değildir."

47- De ki: "Ben sizden hiçbir iş karşılığı sormadım, artık o sizin olsun. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve O, her şeyin üzerinde bir tanıktır."

48- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o gerçeği (ortaya) atar. Algılanamayananların en iyi bilicisidir."

49- De ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz (takdir etmeyi) başlatamıyor ve tekrar döndüremiyor."

50- De ki: "Eğer ben sapmışsam, kendi benliğime sapmışımdır. Ve eğer doğruya iletilmişsem, bu da bana Efendimden vahyolunmak olan şey nedeniyledir. Şüphesiz ki O, bir en iyi işiticidir, bir en yakındır."

51- Ve onları dehşete kapıldıkları zaman bir görsen, artık kaçış olmaz ve bir yakın yerden tutulmuşlardır.

52- Ve: "O'na inandık" demişlerdir. Onlar için bir uzak yerden onu elde etmek nasıl mümkün olacak?

53- Ve oysa önceden onu kesinlikle (ret ederek) örtmüşlerdi. Ve o algılanamayanana bir uzak yerden atıyorlardı.

54- Ve onlarla iştahlanmakta oldukları şeylerin şeylerin arası, önceden onların taraftarlarına yapıldığı gibi çevrelenmiştir. Şüphesiz ki onlar bir kuşkulu belirsizlik içindeydiler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder