1 Ocak 2025 Çarşamba

ENBİYA SURESİ MEALİ

1- O insanlara hesapları yakınlaştı. Oysa onlar halâ bir duyarsızlık içinde kayıtsız kalmaktadır.

2- Onlara Efendilerinden (öncekiler gibi gelen) bir yeni bir hatırlamadan gelmiyor ki, onu ancak oyuna alanlar olarak dinlememiş olsunlar.

3- Kalpleri bir eğlencededir. O haksızlık yapanlar şu gizli konuşmayı sakladılar: "İşte bu, sizin örneğiniz bir beşerden başkası mıdır? Görmekte olduğunuz halde, artık o sihre mi geliyorsunuz? 

4- (Elçi): "Benim Efendim o yerdeki ve o gökteki o sözü bilir. Ve O, o en iyi işiticidir o en iyi bilicidir" dedi.

5- (Onlar): "Hayır, hayallerin demetidir. Hayır onu kendisi yakıştırdı. Hayır o bir şairdir. Öyleyse o önceki gönderilmişler gibi bize de (gözle görebileceğimiz) bir ayet getirsin" dediler.

6- Onlardan önce kendisini yok ettiğimiz hiçbir  şehirden (halkı) inanan olmamıştı. Şimdi bunlar mı inanacak?

7- Ve biz senden önce de kendisine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını da göndermemiştik.   Eğer bilmezlerseniz, artık o hatırlama'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

8- Ve onları o yiyeceği yemezler bir beden olarak yapmadık. Ve onlar sürekli kalıcılar da değildi.

9- Sonra onlara verdiğimiz o sözü yerine getirdik. Böylece onları ve dilediğimiz kimseleri kurtardık ve o savurganları da yok ettik.

10- Ant olsun ki size, onda sizin hatırlamanız gerekenler olan bir kitap indirdik. Halâ bağ kurmaz mısınız?

11- Ve haksızlık yapan şehirden nicesini kırıp geçirdik. Ve ondan sonra diğerlerini bir topluluk olarak yetiştirdik.

12- Sıkıntımızı hissettiklerinde, onlar binitlerine vurarak birden kaçıyorlardı.

13- "Binitlerinize vurup kaçmayın ve sorulmanız için orada refahlandırıldığınız şeylere ve yerleşkelerinize dönün."

14- "Vay başımıza gelene, şüphesiz ki biz haksızlık yapanlardık" dediler.

15- Onların bu çağrıları, biz onları bir biçilmiş ekin, sönmüş ocaklar haline koyuncaya kadar, devam etti.

16- Ve o göğü ve o yeri ve o ikisinin arasında olan şeyleri oyuncular olarak takdir etmedik.

17- Eğer bir eğlenceye tutunmak istemiş olsaydık, ona kesinlikle kendi katımızdan tutunurduk. Eğer yapanlardan olsaydık.

18- Hayır, biz o gerçeği o geçersizin üzerine atarız da onu parçalar, artık o birden perişan oluvermiştir. Ve nitelemekte olduğunuz şeylerden dolayı o pişmanlık sözleri* sizin için olsun.

*Bu ayette geçen "Elveylü" kelimesinin diğer ayetlerde nekre olarak geçmesine rağmen bu ayette marife olarak geçmesi, bu surenin 14. 46. ve 97. ayetlerinde "Vay başımıza gelene" şeklinde çevirdiğimiz, inkarcıların pişmanlık ifadesi olarak söylediği sözlere bir atıf olduğunu düşündüğümüz için, bu ayetteki marifeli kullanımını "O pişmanlık sözleri" olarak çevirdik. 

19- Ve o gökteki ve o yerdeki kimseler O'nundur. Ve O'nun yanındaki kimseler O'na kulluk etmekten büyüklük taslamazlar ve hayıflanmazlar.

20- O gece ve o gündüz O'nu her eksiklikten uzak tutarlar ve buna ara da vermezler.

21- Yoksa onlar o yerden bir takım tanrılara tutundular da, onlar mı (ölüleri yeniden) yayacaklar?

22- Eğer o ikisinde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, her ikisi de kesinlikle bozulurdu. Oysa o tahtın Efendisi Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

23- O, yapmakta olduğu şeylerden sorulmaz. Oysa onlar sorulacaklardır.

24- Yoksa onlar O'nun aşağısından bir takım tanrılara mı tutundular? De ki: "Sağlam kanıtınızı getirin. İşte bu, benim beraberimde olan kimselerin hatırlatması ve benden öncekilerin hatırlatmasıdır." Hayır, onların tamamı o gerçeği bilmezler de bu yüzden kayıtsız kalırlar.

25- Ve senden önce elçiden hiçbirini göndermemiştik ki ona: "Gerçek şu ki, benden başka tanrı yoktur, öyleyse bana kulluk edin" diye vahyediyor olmayalım.

26- Ve: "O çok şefkâtli bir çocuğa tutundu" dediler. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Hayır, (melekler çocuğu değil) değer verilmiş kullardır.

27- O sözle (sözünün üstüne söz söyleyerek) O'nun önüne geçemezler ve onlar O'nun buyruğunu işlerler.

28- Onların önlerinde olan şeyleri ve arkalarında olan şeyleri bilir. Hoşnut olduğu kimseden başkasına da eşlikçilik (şefaat)* etmezler. Ve onlar O'nun endişesinden titreyenlerdir.

*Meleklerin eşlikçiliği yani şefaati için Fussilet s. 30. 31. ayetlerine bkz.

29- Ve onlardan kim: "Şüphesiz ki ben O'nun aşağısından bir tanrıyım" derse, işte onu karşılığı cehennemdir. Biz o haksızlık yapanlara işte böyle karşılık veririz.

30- (Gerçeği) örtenler, o gökler ve o yer bitişik iken o ikisinin arasını gerçekten ayırdığımızı ve her bir canlı şeyi o suya bağlı kıldığımızı görmedi mi? Halâ inanmazlar mı?

31- Ve o yerde onları sarsar diye sabitlikler oluşturduk. Ve onda doğruya iletilmeleri için geniş vadiler açtık.

32- Ve o göğü bir kollanmış tavan olarak yaptık. Oysa onlar O'nun ayetlerinden kayıtsız kalanlardır.

33- Ve O, o geceyi ve o gündüzü ve o güneşi ve o ayı takdir edendir. Hepsi bir yörüngede yüzmektedirler.

34- Ve senden önce hiçbir beşere o sürekli kalıcılığı vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar mı o sürekli kalıcılar olacak?

35- Her bir benlik o ölümü tadıcıdır. Ve sizi bir deneme olarak o şerle ve o hayırla yokluyoruz. Ve bize döndürüleceksiniz.

36- Ve o (gerçeği) örtenler seni gördüğü zaman: "Tanrılarınızı hatırlayıp duran işte bu mu?" (diyerek) sana bir alay konusundan başka tutunmuyorlar. Ve oysa onlar da çok şefkâtli'nin hatırlamasına karşı (gerçeği) örtücülerin ta kendileridir.

37- O insan bir aceleden takdir edilmiştir. Yakında size ayetlerimi göstereceğim, artık (bunları) benden acele istemeyin.

38- Ve diyorlar ki: "Eğer doğru söyleyenlerseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?"

39- Eğer o (gerçeği) örtenler o ateşi yüzlerinden ve sırtlarından önleyemeyecekleri ve yardım edilmeyecekleri vakti bilselerdi, (böyle demezlerdi).

40- Hayır, onlara bir anda gelecek de onları dehşete düşürecek. Artık onu geri döndürmeye güç yetiremeyecekler ve onlara bakılmayacak.

41- Ve ant olsun ki senden önceki elçiler de alaya alınmıştı da, içlerinden maskaraları, kendisini alaya almakta oldukları şey çepeçevre kuşatmıştı.

42- De ki: "O gecede ve o gündüzde o çok şefkâtli'den sizi kim koruyabilir?" Hayır, onlar Efendilerinin hatırlamasına karşı kayıtsız kalanlardır.

43- Yoksa onların, onları (azabımızdan) alıkoyabilecek bizim aşağımızdan tanrıları mı var? (O tanrılar) benliklerine bile yardıma güç yetiremezler ve onlar bizden de sahiplenilmezler.

44- Hayır, biz bunları ve atalarını o ömür kendilerine uzun gelene kadar, yararlandırdık. Onlar gerçekten bizim o yere gelip onun uçlarından (günbegün) eksiltmekte olduğumuzu görmezler mi? Şu durumda o galip gelenler onlar mı?

45- De ki: "Ben sizi ancak ve ancak o vahiy ile uyarıyorum." Ve sağırlar uyarılmakta oldukları zaman o çağrıyı işitmez.

46- Ve ant olsun ki eğer onlara senin Efendinin azabından bir esinti dahi dokunmuş olsa, kesinlikle: "Vay başımıza gelene, şüphesiz ki biz haksızlık yapanlardık" diyeceklerdir.

47- Ve o kalkışın gününe o hakkaniyet tartılarını koyarız. Artık bir benliğe hiç bir şeyle haksızlık yapılmaz. Ve eğer (işlediği) hardaldan bir tane ağırlığı dahi olsa, biz onu getiririz. Ve biz hesap görücüler olarak yeterliyiz.

48- Ve ant olsun ki biz Musa'ya ve Harun'a o korunanlar için bir ışık ve bir hatırlama olarak o (doğru ile yanlışı) ayıranı verdik.

49- Onlar, o duyularla algılamadıkları halde Efendilerinden endişelenirler. Ve onlar, o saatten de titreyenlerdir.

50- Ve işte bu da, onu bizim indirdiğimiz bereketli bir hatırlamadır. Yoksa siz onu yadırgayanlar mısınız?

51- Ve ant olsun ki İbrahim'e önceden olgunluğunu vermiştik. Ve biz onu bilenlerdik.

52- Bir zaman babasına ve topluluğuna: "Kendilerine kapananlar olduğunuz şu heykeller nedir?" demişti.

53- (Topluluğu): "Atalarımızı onlara kulluk edenler olarak bulduk" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Ant olsun ki siz ve atalarınız bir açıklayan sapkınlık içindesiniz." demişti.

55- (Topluluğu): "Bize o gerçeği mi getirdin yoksa sen (bizimle) o oynayanlardan mısın?" demişlerdi.

56- 57- (İbrahim): "Hayır, sizin Efendiniz o göklerin ve o yerin Efendisidir ki  onları yarıp açığa çıkarmıştır. Ve ben de işte bun(un böyle olduğun)a o tanıklık edenlerdenim. Ve Allah'a yemin olsun ki putlarınıza, siz arkanızı dönerek (başka tarafa) yönelmenizden sonra kesinlikle plân kuracağım" demişti.

58- Böylece ona dönmeleri için onların büyük olanı haricindekileri parçalar haline getirmişti.

59- (Topluluğu): "Bunu tanrılarımıza kim yaptıysa, şüphesiz ki o kesinlikle o haksızlığı yapanlardandır" demişlerdi.

60- (Topluluğu): "Ona İbrahim denilen bir gencin onları hatırlayıp durduğunu biz işitmiştik" demişlerdi.

61- (Topluluğu): "Öyleyse tanıklık etmeleri için, artık onu o insanların gözlerinin önüne getirin" demişlerdi.

62- (Topluluğu): "Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın ey İbrahim?" demişlerdi.

63- (İbrahim): "Hayır, onların şu büyüğü yapmıştır. Eğer konuşabilirlerse, haydi onlara sorun" demişti.

64- Bunun üzerine benliklerine dönmüşler: "Şüphesiz ki siz o haksızlık yapanlarsınız" demişlerdi.

65- Sonra (eski) kafalarının üzerine geri döndürülmüşler: "Ant olsun ki bunların konuşamadıklarını sen de bilmişsindir" (demişlerdi).

66- 67- (İbrahim): "O halde Allah'ın aşağısından hiçbir şeyle size fayda veremez ve sizi zorluk veremez şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Yuh olsun size ve Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduğunuz şeylere. Halâ bağ kurmaz mısınız?" demişti.

68- (Topluluğu): "Eğer yapanlarsanız onu yakıp kül edin ve tanrılarınıza yardım etmiş olun" demişlerdi.

69- (Biz de): "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve yakıcılıktan uzak ol" demiştik.

70- Ona bir plân kurmak istemişler, hemen biz de onları o en ziyan edenler haline getirmiştik.

71- Ve onu ve Lut'u tüm insanlar için orada bereketler kıldığımız o yere (ulaştırarak) kurtarmıştık.

72- Ve ona İshak'ı ve bir fazlalık olarak Yakub'u bahşetmiş ve hepsini düzgünlerden kılmıştık.

73- Ve onları buyruğumuzla doğruya ileten önderler kılmış ve onlara o hayırları yapmayı ve o kulluk görevini ayakta tutmayı ve o arınmayı yerine getirmeyi vahyetmiştik. Ve onlar bize kulluk edenlerdi.

74- Ve Lut'a da bir karar yeteneği ve bir bilgi vermiştik. Ve onu o murdarlıkları işlemekte olan o şehirden kurtarmıştık. Şüphesiz ki onlar itaatten çıkmış kötü bir topluluktu.

75- Ve onu rahmetimize girdirmiştik. Şüphesiz ki o, o düzgünlerdendi.

76- Ve Nuh'a da (vermiştik). Önceden (bize) seslenmiş, bunun üzerine biz de ona cevap vermiş, böylece onu ve halkını o çok büyük felâketten kurtarmıştık.

77- Ve ona ayetlerimizi yalanlayan o topluluktan (dolayı) yardım etmiştik. Şüphesiz ki onlar kötü bir topluluktu. bu yüzden biz de onları topluca batırmıştık.

78- Ve Davud'a ve Süleyman'a da (vermiştik). Hani bir zaman o topluluğun koyun sürüsünün yayıldığı o ekin hakkında ikisi karar veriyordu. Ve biz onların kararlarına tanıklardık.

79- Biz onu Süleyman'a belletmiştik. Ve hepsine bir karar yeteneği ve bilgi vermiş ve o dağları ve o kuşları Davud'a boyun eğdirmiş onunla beraber tesbih ederlerdi*. Ve biz bunu yapanlardık.

*Dağların ve kuşların Davud ile beraber tesbih etmelerinin anlamı, Davud'un her şeye hükmeden bir kral olmasından doğan yetkisini ekolojik dengeyi bozmadan kullanması anlamında olabileceğini düşünüyoruz. Allahu a'lem.

80- Ve sizi (savaş) sıkıntınızdan koruması için, ona (demir) elbise yapımını öğretmiştik. Artık şükredenler misiniz?

81- Ve Süleyman'a da onun buyruğuyla orada bereketler kıldığımız o yere akar, o fırtınalı rüzgârı (boyun eğdirmiştik). Ve biz (onun yaptığı) her şeyi en iyi bilenlerdik.

82- Ve o şeytanlardan onun için (denize) dalanları ve bunun aşağısından bir iş işleyenleri de (boyun eğdirmiştik). Ve biz onlar için kollayıcılardık.

83- Ve Eyyub'a da (vermiştik). Bir zaman kendisinin Efendisine: "Şüphesiz ki bana o zorluk dokundu ve sen o merhametlilerin en merhametlisisin" diye seslenmişti.

84- Bunun üzerine biz de ona cevap vermiş, böylece ondaki zorluktan olan şeyi açmış ve yanımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatırlatma olarak ona halkını ve bir de onların beraberinde bir örneğini daha vermiştik.

85- Ve İsmail'e ve İdris'e ve Zülkifl'e de (vermiştik). Hepsi o direnip gayret edenlerdendi.

86- Ve onları rahmetimize girdirmiştik. Şüphesiz ki onlar o düzgünlerdendi.

87- Ve balık sahibine de (vermiştik). Bir zaman hiddetli olarak gitmişti de kendisine asla güç yetiremeyeceğimiz kanaatine varmıştı. O karanlıkların içinde: "Senden başka tanrı yok, seni her türlü eksiklikten uzak tutarım. Şüphesiz ki ben o haksızlı yapanlardan oldum" diye seslenmişti.

88- Bunun üzerine biz de ona cevap vermiş ve onu o kederden kurtarmıştık. Ve biz o inananları işte böyle kurtarırız.

89- Ve Zekeriyya'ya da (vermiştik). Bir zaman kendisinin Efendisine: "Ey Efendim, tek bir kişi olarak bırakma. Ve sen o mirasçıların en hayırlısısın" diye seslenmişti.

90- Bunun üzerine biz de ona cevap vermiş ve ona eşini düzgünleştirerek (doğuracak hale getirerek), ona Yahya'yı bahşetmiştik. Şüphesiz ki onlar o hayırlarda koşuştururlar ve bize ilgi duyarak ve çekinerek çağrı yaparlardı. Ve onlar bize saygı duyanlardı.

91- Ve ırzını koruyana da (vermiştik) de ona esintimizden (karnındakine yaşam verme gücümüzden) üflemiş ve onu ve onun oğlunu tüm insanlara bir delil kılmıştık.

92- Şüphesiz ki sizin bu toplumunuz, tek toplumdur. Ve ben de sizin Efendinizim. O halde bana kulluk edin.

93- Ve buyruklarını paramparça ettiler. Hepsi bize dönücülerdir.

94- Artık kim bir inanan olarak o düzgünlüklerden işlerse, onun koşmasını örtmek yoktur. Şüphesiz ki biz onu yazanlarız.

95- 96- Ve onu(n halkını) yok ettiğimiz bir şehre, ta ki Ye'cüc ve Me'cüc (ü engelleyen set) açılana ve onlar her tepeden akın edecekleri zamana kadar (pişmanlığa) dönmeleri yasaktır.

97- Ve gerçek söz yakınlaşmış, o (gerçeği) örtenlerin gözleri birden dona kalmış: "Vay başımıza gelene, biz kesinlikle bundan bir duyarsızlık içindeydik. Hayır, biz haksızlık yapanlardık" (diyerek pişman olmuşlardır).

98- Şüphesiz ki siz ve Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduğunuz şeyler, cehennem yakıtısınız. Siz oraya varanlarsınız.

99- Eğer onlar (gerçek) tanrılar olsaydı, oraya varmazlardı. Ve hepsi orada sürekli kalıcıdırlar.

100- Onların orada korkunç sesleri vardır. Ve onlar orada (kurtuluş haberi de) işitmezler.

101- Şüphesiz ki kendileri için bizden o güzellik (sözü) önceden geçmiş olanlar ise, işte onlar oradan uzaklaştırılmışlardır.

102- Oranın algısını dahi işitmezler. Ve onlar benliklerinin zevklendiği şeylerde sürekli kalıcıdırlar.

103- O en büyük korku onları üzmez. Ve o melekler onları: "İşte bu, size söz verilen gününüzdür" (diyerek) karşılarlar.

104- O gün göğü yazılı tomarları dürer gibi düreceğiz. İlk takdir etmeye başladığımız gibi bizim üzerimize olan bir söz olarak onu yineleyeceğiz. Şüphesiz ki biz (ilk takdiri) yapanlardandık.

105- Ve ant olsun ki biz o Hatırlama (Tevrat) dan sonraki o yazılı metin (Zebur) de: "Şüphesiz ki o yere o düzgün kullarım mirasçı olacaktır" yazmıştık.

106- Şüphesiz ki işte bunda, kulluk eden bir topluluk için kesinlikle bir ulaştırma vardır.

107- Ve biz seni tüm insanlar için bir rahmetten başka göndermedik.

108- De ki: "Bana ancak ve ancak, sizin tanrınızın ancak ve ancak tek bir tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık siz de teslim olanlar mısınız?"

109- 110- 111- Buna rağmen (başka tarafa) yönelirlerse, artık de ki: "Ben size bir denklik üzere duyurdum. Ve size söz verilen şey yakın mıdır yoksa uzak mıdır biliyor değilim. Şüphesiz ki O, o sözden açıklananı da bilir ve gizlemekte olduğunuz şeyleri de bilir. Ve belki o sizin için bir sınama ve belirli bir vakte kadar yararlanmadır (bunu da) biliyor değilim."

112- (Elçi): "Ey Efendim, o gerçek ile karar ver. Ve bizim Efendimiz o çok şefkâtli, nitelemekte olduğunuz şeylere karşı o destek istenendir" dedi.

                                                                      

2 yorum:

  1. Selam. Yazılarını inceledim biraz sanırım sende yalnız Kur'an diyorsun. Bende yenilerde İslam hakkında bir blog kurdum. Daha doğrusu Kur'an ile ilgili. Yapmaya çalıştığım şey Yüce Allah'ın bizlere söylediği ve Kur'an içinde dağınık olan konuları aynı konu başlığı altında birleştirip toplamak aslında. Siteme beklerim, yazılarımı okumanı isterim. Daha çok yeni ama dataları giriyorum çalışmamı tamamladıklarımdan. https://sereflielcikuran.blogspot.com
    selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Evet Kur'an'ı merkeze alarak okumalar yapmaya çalışıyorum. Yazılarınızı okuyacağım inş.

      Sil