24 Temmuz 2025 Perşembe

ZÜMER SURESİ MEALİ

1- Bu kitabın indirilmesi, o en güçlü, o en bilge Allah'tandır.

2- Şüphesiz ki biz o kitabı sana o gerçekle indirdik, öyleyse o yaşam sistemini Allah'a özgüleyen olarak O'na kulluk et.

3- Dikkat edin, o katışıksız yaşam sistemi Allah'ındır. Ve O'nun aşağısından olanlara tutunmuş kimseler: "Biz onlara, bizi Allah'a bir yakınlıkla yaklaştırmalarından başka (bir nedenle) kulluk etmiyoruz" (diyorlar). Şüphesiz ki Allah, onların aykırılığa düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında karar verecektir. Şüphesiz ki Allah, o yalancı, çok nankör kimseyi doğruya iletmez.

4- Eğer Allah bir çocuğa tutunmak istemiş olsaydı, kesinlikle takdir etmekte olduğu şeylerden dileyeceği şeyi seçerdi. O, her türlü eksiklikten uzaktır. O, o tek, o boyun eğdirici güç sahibi Allah'tır.

5- O gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etmiştir. O geceyi o gündüzün üzerine sarıyor ve o gündüzü de o gecenin üzerine sarıyor ve o güneşi ve o ayı boyun eğdirmiştir. Her biri bir isimlenmiş süreye akmaktadır. Dikkat edin O, o çok güçlüdür, o çok bağışlayıcıdır.

6- Sizi tek bir benlikten takdir etmiş, sonra ondan da onun eşini meydana getirmiş ve sizin için o hayvanlardan sekiz eş indirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içindeki bir takdirin ardından bir takdirle takdir ediyor. İşte bu, sizin Efendiniz Allah'tır. O hükümranlık O'nundur. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Böyle iken nasıl da çevriliyorsunuz?

7- Eğer gerçeği örterseniz, artık şüphesiz ki Allah, sizden çok zengindir ve kulları için o gerçeği örtmeye hoşnut olmaz. Ve eğer şükrederseniz sizin için ona hoşnut olur. Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Sonra dönüş yeriniz Efendinizedir, işlemekte olduğunuz şeyleri artık size haberlendirecektir. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

8- Ve o insana bir zorluk dokunduğu zaman, O'na bir içtenlikle yönelen olarak Efendisini çağırır, sonra onu kendisinden (mal ve insan gücü gibi) bir nimetle güçlendirdiği zaman, önceden O'nu çağırmakta olduğu durumu unutur ve Allah'a benzerler edinir, bunun sonucunda (başkalarını da) O'nun yolundan saptırır. De ki: "Gerçeği örtmenle biraz faydalan. Şüphesiz ki sen o oteşin arkadaşlarındansın."

9- (Böyle bir kimse mi daha hayırlıdır) yoksa o, o son (yaşamın) sakınmasıyla Efendisinin rahmetini bekleyerek o gecenin vakitlerinde boyun eğen olarak ve ayakta duran olarak gönülden bağlı olan kimse mi? De ki: "Bilirlerle bilmezler denk midir?" Ancak ve ancak o temiz akıl sahipleri hatırlarlar.

10- De ki: "Ey inanmış olan kullarım, Efendinize karşı korunun. Bu şimdiki (yaşamda) iyilik etmiş olanlar için bir iyilik vardır. Ve Allah'ın yeri geniştir. O direnerek gayret edenlere iş karşılıkları bir kısıtlama olmaksızın eksiksiz ödenecektir." 

11- 12- De ki: "Şüphesiz ki ben o yaşam sistemini Allah'a özgüleyen olarak O'na kulluk etmemle buyuruldum. Ve o teslim olanların ilki olmam için de buyuruldum."

13- De ki: "Şüphesiz ki ben eğer Efendime karşı çıkarsam, bir büyük gün azabından kaygılanırım."

14- 15- De ki: "Yaşam sistemimi Allah'a özgüleyen olarak O'na kulluk ediyorum. Artık siz de O'nun aşağısından dilediğinize kulluk edin." De ki: "Şüphesiz ki o ziyan edenler, o kalkışın günü benliklerini ve ailelerini ziyana sokmuş olanlardır. Dikkat edin bu, o açıklanan ziyanın ta kendisidir."

16- Üstlerinden o ateşten gölgeler ve altlarından da (o ateşten) gölgeler, onlar içindir. İşte Allah, kullarını onunla kaygılandırıyor. Ey kullarım, artık benden korunun.

17- Ve onlar ki o taşkınlık yapana (Tağuta) kulluk etmekten uzaklaştılar ve Allah'a içtenlikle yöneldiler, o müjde onlar içindir. Artık kullarımı müjdele.

18- Onlar ki o söyleneni dinlerler de onun en iyisine takılırlar. İşte onlar, Allah'ın doğruya ilettikleridir ve işte onlar, o temiz akıl sahiplerinin ta kendileridir.

19- O azabın kelimesi kendisine bir gerçek olmuş kimseyi mi? Artık o ateşin içindeki kimseyi mi sen kurtaracaksın?

20- Fakat o kimseler ki Efendilerinden korundular, özel odalar onlar içindir, onların altından o nehirler akar yapılanmış özel odalar da onların üstündedir. (Bu) Allah'ın söz vermesidir. Allah, o verdiği söze aykırı davranmaz.

21- Şüphesiz ki Allah'ın o gökten bir su indirdiğini böylece onu o yerin içindeki kaynaklara soktuğunu, sonra onunla renkleri değişik ekin çıkarmakta olduğunu görmedin mi? Sonra (o ekin) olgunlaşır böylece sen de onu sararmış halde görürsün, sonra onu bir kırıntı haline getirir. Şüphesiz ki bunda, o temiz akıl sahipleri için kesinlikle bir hatırlatma vardır. 

22- Öyleyse Allah'ın onun göğsünü İslam'a açıp da Efendisinden bir ışık üzerinde olan o kimse (kalpleri katılaşan kimse gibi) midir? Artık yazıklar olsun Allah'ın hatırlatmasından kalpleri katılaşanlara. İşte onlar, bir açıklanan sapkınlık içindedir.

23- Allah, o sözün en iyisini bir benzeşmeli tekrarlanan kitap olarak indirdi. Efendilerinden endişe etmekte olanların derileri ondan ürperir. Sonra onların derileri kalpleri Allah'ın hatırlatmasına karşı yumuşar. Bu, Allah'ın doğruya iletmesidir, onunla kimi dilerse doğruya iletir. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir doğruya iletici yoktur.

24- Öyleyse o kalkışın günü o azabın kötüsünden yüzüyle korunan kimse (o azaptan güvende olan kimse gibi) midir? Ve o haksızlık yapanlara: "Kazanmakta olduğunuz şeyleri tadın" denilmiştir.

25- Onlardan öncekiler de yalanlamıştı da o azap onlara fark edemeyecekleri yerden gelmişti.

26- Böylece Allah onlara bu şimdiki yaşamda o rezilliği tattırmıştı. Ve o son (yaşam)ın azabı ise, daha büyüktür. Keşke biliyor olsalardı.

27- Ve ant olsun ki biz o insanlara hatırlamaları için, bu okunan (Kur'an) da her bir örnekten ortaya koyduk.

28- Korunmaları için, bir eğriliği olmaksızın bir Arabi okuma olarak.

29- Allah, kendisinin birbiriyle uyuşamayan ortakları olan bir adamı ve (ortaksız) bir adama bağlı bir adamı, bir örnek olarak ortaya koydu. Bu ikisi bir örnek olarak denk olur mu? O övgü Allah'adır. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

30- Şüphesiz ki sen (gelecekte) bir ölüsün ve şüphesiz ki onlarda (gelecekte) ölülerdir.

31- Sonra şüphesiz ki sizler o kalkışın günü Efendinizin yanında birbirinizle çekişeceksiniz.

32- Allah'a karşı yalan söylemiş ve kendisine geldiği zaman o doğruyu yalanlamış kimseden daha haksızlık yapan kimdir? O gerçeği örtücüler için cehennemde bir barınak yok mudur?

33- Ve o kimse ki o doğruyu getirmiş ve onu doğrulamıştır, işte onlar, o korunanların ta kendileridir.

34- Efendilerinin yanında dileyecekleri şeyler, onlar içindir. Bu, o iyilik edenlerin karşılığıdır.

35- Sonunda Allah onlardan işlediklerinin en kötüsünü örtecek ve onları işlemekte oldukları şeylerin en iyisiyle karşılık verecektir.

36- Allah kuluna yeterli değil midir? Ve seni O'nun aşağısından olanlarla kaygılandırıyorlar. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir doğruya iletici yoktur.

37- Ve Allah kimi doğruya iletirse, artık onun için hiçbir saptırıcı yoktur. Allah çok güçlü öç sahibi değil midir?

38- Ve ant olsun ki eğer onlara: "O gökleri ve o yeri kim takdir etmiştir?" diye sorsan, kesinlikle "Allah" diyecekler. De ki: "Allah'ın aşağısından çağırmakta olduğunuz şeyleri gördünüz mü? Eğer Allah bana bir zorluk isterse, onlar O'nun zorluğunu kaldıranlar mıdır? Veya bana bir rahmet isterse, O'nun rahmetini tutanlar mıdır?" De ki: "Bana yeterli olan Allah'tır. O dayananlar yalnızca O'na dayanır."

39- 40- De ki: " Ve ey topluluğum, durumunuzun gereği üzere işleyin. Şüphesiz ki ben de işleyiciyim. Kendisini rezil edecek bir azab kime gelecek ve bir kalıcı azap kimin üzerine serbest olacak ileride bileceksiniz.

41- Şüphesiz ki biz sana o kitabı o insanlar için o gerçekle indirdik. Artık kim doğruya iletilirse, kendi benliği içindir. Ve kim saparsa, ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapar. Ve sen onların bir dayanağı da değilsin.

42- Allah, ölümlerinin vaktinde o benliklerin ömürlerini tamamlar ve ölmeyen benliği ise uykusunda (ömrünü tamamlar). Böylece o benliğin üzerine o ölümü yerine getirdiğini tutar ve o diğerini ise bir isimlenmiş süreye kadar (yaşama) gönderir. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

43- Yoksa Allah'ın aşağısından eşlikçilere mi tutundular? De ki: "Eğer onlar bir şeye hükümran olamazlar ve bağ kuramazlar olsalarda mı?"

44- De ki: "O eşlikçilik, toplu olarak Allah'ındır. O göklerin ve o yerin hükümranlığı, O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz."

45- Ve Allah O tek olarak hatırlatıldığı zaman, o son (yaşama) inanmazların kalpleri sıkışır. Ve O'nun aşağısından olan (put) lar hatırlatıldığı zaman, onlar birden müjdeleşirler.

46- De ki: "O göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı, o algılanamayanın ve tanık olunanın bilicisi Allah'ım! Sen, aykırılığa düşmekte oldukları şeyler hakkında kullarının arasında sen karar vereceksin."

47- Ve eğer o yerde olan şeyler toplu olarak ve onun beraberinde bir örneği de haksızlık yapanların olsaydı, o kalkışın günü o azabın kötülüğünden dolayı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirlerdi. Ve onlara hesap etmekte olmadıkları şeyler Allah'tan belli olmuştur.

48- Ve onlara kazandıkları şeylerin kötülükleri belli olmuş ve kendisiyle alay etmekte oldukları şey onları sarıvermiştir.

49- Ve o insana o zorluk dokunduğu zaman, bizi çağırır. Sonra ona bizden (mal ve insan gücü gibi) bir nimetle güçlendirdiği zaman: "(Bu nimet)bana ancak ve ancak (benim yanımdaki) bir bilgi üzerine verilmiştir" der. Hayır, o bir denemedir, fakat onların hiçbiri bilmezler.

50- (Karun gibi) onlardan öncekiler de kesinlikle onu demişti de kazanmakta oldukları şeyler onlara bir zenginlik sağlamamıştı.

51- Böylece onlara kazandıkları şeyleri kötülükleri eriştirildi. Bunlardan (Mekkelilerden) haksızlık yapanlara da kazandıkları şeylerin kötülükleri eriştirilecektir. Ve onlar başarısız bırakıcılar değillerdir.

52- Onlar, şüphesiz ki Allah'ın o rızkı kime dilerse geniş tutmakta olduğunu ve bir ölçüye göre vermekte olduğunu bilmediler mi? Şüphesiz ki bunda, inanan bir topluluk için kesinlikle ayetler vardır.

53- 54- 55- 56- 57- 58- De ki: "Ey benliklerine karşı savurganlık yapan kullarım, Allah'ın rahmetinden karamsar olmayın. Şüphesiz ki Allah, o arkaya takılı suçları toplu olarak bağışlar. Şüphesiz ki O, o çok bağışlayıcının, o çok merhamet edicinin ta kendisidir. Size o azabın gelmesi öncesinden Efendinize içtenlikle yönelin ve O'na teslim olun, sonra yardım da olunmazsınız. Ve siz fark edemezken o azabın bir anda gelmesi öncesinden, Efendinizden size indirilmiş şeyin en iyisine takılın. Bir benliğin 'Ey Allah'ın yanında ölçüyü kaçırmam üzerine duyduğum özlemim, şüphesiz ki ben kesinlikle o maskaraya alanlardandımdemesi (öncesinden size indirilmiş şeye takılın). Veya 'Eğer şüphesiz ki Allah beni doğru yola iletmiş olsaydı, kesinlikle ben o korunanlardan olurdumdemesi (öncesinden size indirilmiş şeye takılın). Veya o azabı gördüğü vakit 'Eğer şüphesiz ki benim için bir tekrar olursa, artık ben de o iyilik edenlerden olurdumdemesi (öncesinden size indirilmiş şeye takılın).

59- (Allah ona): "Hayır, ayetlerim kesinlikle sana gelmişti de sen onları yalanlamış ve büyüklük taslamış ve o gerçeği örtücülerden olmuştun" (diyecek).

60- Ve o kalkışın günü Allah'a karşı yalan söylemiş olanların yüzlerini simsiyah olarak görürsün.  O büyüklenenler için cehennemde bir barınak yok mudur?

61- Ve Allah korunmuş olanları başarıları nedeniyle kurtarır. Onlara o kötülük dokunmaz ve onlar üzülmezler.

62- Allah, her bir şeyin takdir edicisidir. Ve O, her bir şeyin üzerinde bir dayanaktır.

63- O göklerin ve o yerin kilitleri, O'nundur. Ve onlar ki Allah'ın ayetlerini (redderek) örttüler, işte onlar, o ziyan edenlerin ta kendileridir.

64- De ki: "Ey o düşüncesizler, bana Allah'tan başkasına mı kulluk etmemi buyuruyorsunuz?"

65- 66 -Ve ant olsun ki sana ve senden önceki (elçi)lere (şöyle) vahyolunmuştur: "Ant olsun ki eğer ortaklaştırırsan, işin kesinlikle boşa gider ve kesinlikle o ziyan edenlerden olursun. Hayır, öyleyse Allah'a kulluk et ve o şükredenlerden ol."

67- Ve Allah'ın gücünü gereği gibi değerlendiremediler. Ve o yer o kalkışın günü toplu olarak O'nun avucundadır ve o gökler de O'nun sağ eliyle dürülmüştür. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

68- Ve boruya üfürülmüştür de Allah'ın dilediği kimseler başka o göklerdeki kimseler ve o yerdeki kimseler yıkılmıştır. Sonra ona diğer bir daha üfürülmüş, birden onlar ayağa kalkmış bir halde bakıyorlar.

69- Ve o yer Efendisinin ışığıyla aydınlanmış ve o kitap konuşmuş ve o haberciler ve o tanıklar getirilmiş ve onların arasında o gerçek onlar haksızlığa uğratılmadan yerine getirilmiştir.

70- Ve her bir benliğe işlediği şey eksiksiz verilmiştir. Ve O, onların yapmakta oldukları şeyleri en iyi bilendir. 

71- Ve gerçeği örtmüş olanlar cehenneme küme küme olarak sevk edilmiştir. Nihayet ona geldikleri zaman, onun kapıları açılmış ve onun  görevlileri onlara: "Size içinizden Efendinizin ayetlerini size peşi sıra okuyan ve sizi bu gününüzle karşılamakla uyaran bir elçi gelmedi mi?" demiş, (onlar da): "Evet" demişler, fakat o azabın kelimesi o gerçeği örtücülerin üzerine gerçek olmuştur.

72- (Onlara): "Onda sürekli kalıcılar olarak cehennemin kapılarına girin" denilmiştir. Ne sıkıntılıdır o büyüklenenlerin barınağı.

73- Ve Efendilerinden korunmuş olanlar o bahçeye küme küme olarak sevk edilmiştir. Nihayet ona geldikleri zaman, onun kapıları açılmış ve onun görevlileri onlara: "Selam sizin üzerinizedir ne temizsiniz, artık sürekli kalıcılar olarak ona girin" demiştir.

74- Ve (onlar da): "O övgü Allah'adır ki bize verdiği sözünü doğruladı ve bu yere bizi mirasçı yaptı, o bahçeden nerede dilersek yerleşiyoruz" demişlerdir. O (güzel işleri) işleyenlerin iş karşılığı ne güzeldir.

75- Ve o melekleri de o arşı çevresinden kuşatanlar olarak Efendilerini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutmakta olduklarını görürsün. Ve onların arasında (karar) gerçekle yerine getirilmiş ve: "O övgü o tüm insanların Efendisinedir" denilmiştir.

 

17 Temmuz 2025 Perşembe

SAD SURESİ MEALİ

1- Sad. O hatırlatma sahibi okunan (Kur'an) a ant olsun. 

2- Hayır, gerçeği örtenler bir güçlülük ve bir ayrışma içindedir.

3- Onlardan önce kuşaktan kaçını yok ettik de (kurtulmak için) seslendiler, ancak kurtulmanın vakti değildi.

4- 5- Ve onlara içlerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar ve o gerçeği örtücüler: "Bu, bir sihirbaz yalancıdır. O tanrıları tek bir tanrı mı yaptı? Şüphesiz ki bu, kesinlikle şaşılacak bir şeydir" dedi.

6- 7- 8- Ve içlerinden o dolular: "Yürüyün ve tanrılarınızın üzerinde direnip gayret edin. Şüphesiz ki bu, kesinlikle (sizden) istenilen bir şeydir. Biz bunu o diğer inançta işitmedik. Bu, bir düzmeceden başkası değil. O hatırlatma aramızdan ona mı indirildi?" diye çözüldü. Hayır, onlar benim hatırlatmamdan bir kuşku içindedir. Hayır, benim azabımı henüz tatmadılar.

9- Yoksa, o en güçlü, o bolca bahşeden senin Efendinin rahmet depoları onların yanında mıdır? 

10- Yoksa, o göklerin ve o yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin hükümranlığı onların mıdır? Öyleyse (hükümranlığındaki) o araçlarla yükselsinler.

11- (Onlar) orada hezimete uğramış o gruplardan herhangi bir askerdir.

12- 13- Onların öncesi Nuh'un topluluğu ve Ad ve o kazıkların sahibi Firavun ve Semud ve Lut'un topluluğu ve o ormanlık yerin arkadaşları da yalanlamıştı. İşte onlar o (hezimete uğramış) gruplardı.

14- (O grupların) hepsi o elçileri yalanlamaktan başkasını yapmamıştı. Böylece sonlandırmam bir gerçek oldu.

15- Ve bunlar da (Mekke'liler) onun iki sağım kadar arası olmayan tek bir korkunç sesten başkasına bakmıyor.

16- Ve: "Ey Efendimiz, bizim paymızı o hesabın gününden önce bize çabuklaştır" dediler.

17- Onların dedikleri şeylere karşı direnip gayret et ve o (güçlü) elin sahibi kulumuz Davud'u hatırla. Şüphesiz ki o, (Allah'a) bir çok dönendi.

18- 19- Şüphesiz ki biz, o dağları onun beraberinde boyun eğdirmiştik, o akşam karanlığı ve o kuşluk vakti tesbih ederlerdi*. Ve sürülüp toplanmış o kuşlar da. Hepsi ona (Davud'a) bir çok dönendi.

*Dağların ve kuşların Davud ile beraber tesbih etmelerinin anlamı, Davud'un her şeye hükmeden bir kral olmasından doğan yetkisini ekolojik dengeyi bozmadan kullanması anlamında olabileceğini düşünüyoruz. Allahu a'lem.

20- Ve onun hükümranlığını sertleştirmiş ve ona o bilgeliği ve o sözü ayırmayı vermiştik.

21- Ve sana o çekişenlerin haberi geldi mi? Hani o özel bölmeye tırmanmışlardı.

22- 23- Hani Davud'un yanına girmişlerdi de Davud onlardan dehşete düşmüştü. (Onlar): "Hiç kaygılanma. İki çekişeniz, bir kısmımız bir kısma karşı haddi aştı, artık bizim aramızda o gerçekle karar ver ve haktan uzaklaşma ve bizi o yolun denk olanına ilet. Şüphesiz ki bu, benim kardeşimdir. Onun doksandokuz dişi koyunu ve benim ise tek bir dişi koyunum var. Hal böyle iken 'Onu da benim güvenceme ver' dedi ve o sözde bana güçlü geldi" demişlerdi.

24- (Davud): "Ant olsun ki senin koyununu kendi koyunlarına (katmayı) istemekle sana haksızlık yapmıştır. Ve şüphesiz ki o (mallarını birbirine) karıştıranlardan birçoğu, bir kısmı bir kısma karşı kesinlikle haddi aşar. İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlar başka ve onlar da bir azdır" demişti. Ve Davud kendisini ancak ve ancak denediğimize kanaat getirmişti de Efendisine bağışlama istemiş ve bir saygıyla eğilen olarak kapandı ve içtenlikle yönelmişti.

25- Bunun üzerine bizde bunu (yaptığı yanlışı) bağışlamıştık. Ve şüphesiz ki onun bizim yanımızda kesinlikle bir yakınlığı ve dönülecek yerin iyisi vardır.

26- Ey Davud, şüphesiz ki biz seni o yerde bir ardıl yaptık, artık o insanların arasında o gerçekle karar ver ve o keyfi arzuya takılma, yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz ki Allah'ın yolundan sapanlar var ya, o hesabın gününü unutmuş olmaları nedeniyle, bir sert azap onlar içindir.

27- Ve biz o gökleri ve o yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri bir geçersizlikle takdir etmedik. Bu, gerçeği örtmüş olanların kanaatidir. Artık yazıklar olsun o ateşten dolayı o (gerçeği) örtmüşlere.

28- Yoksa biz inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanları o yerdeki o bozucular gibi mi sayarız? Yoksa o korunanları (günahtan) o korunmayanlar gibi mi sayarız?

29- (Bu), bereketlenmiş, ayetlerini derinlemesine düşünmeleri için ve o temiz akıl sahiplerinin hatırlamaları için onu sana indirdiğimiz bir kitaptır.

30- Ve Davud'a Süleyman'ı bahşettik. O ne güzel kuldu. Şüphesiz ki o, (Allah'a) bir çok dönendi.

31- 32- Hani ona o akşam karanlığı o soylu koşu atları sunulmuştu da: "Şüphesiz ki ben o malın sevgisini Efendimi hatırlatmasından dolayı sevdim" demişti. Nihayet (o atlar) o engele gizlenmişti.

33- (Süleyman): "Onları bana geri döndürün" (demiş, atların) o bacaklarını ve  o boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.

34- 35- Ve ant olsun ki Süleyman'ı denemiş ve kürsisinin üzerinde bir cesetle karşılaştırmıştık, sonra içtenlikle yönelmiş: "Ey Efendim, beni bağışla ve bana, benden sonra bir kimseye uygun düşmeyecek bir hükümranlık bahşet. Şüphesiz ki sen, o bolca bahşedenin ta kendisisin" demişti.

36- 37- 38- Bunun üzerine onun buyruğuyla eriştirdiği yere yumuşakça esen o rüzgarı ve her bir yapı ustası ve dalgıçlık yapan o şeytanları ve o zincirlerle birbirine yaklaştırılmış diğerlerini de ona boyun eğdirmiştik.

39- (Ona): "Bu, bizim vergimizdir. Artık bir kısıtılama olmaksızın büyük iyilikte bulun veya tut" (demiştik).

40- Ve şüphesiz ki onun bizim yanımızda kesinlikle bir yakınlığı ve dönülecek yerin iyisi vardır.

41- Ve kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani Efendisine: "Şüphesiz ki o şeytan bana bir yorgunluk ve bir azap dokundurdu" (diye) seslenmişti.

42- (Biz de ona): "Ayağınla binitine vur (şifa için çare aramaya çık). Bu, bir yıkanacak ve içecek soğuk (su)" (demiştik).

43- Ve ona bizden bir rahmet ve o temiz akıl sahiplerine bir hatırlatma olarak halkını ve onların beraberinde onların bir mislini de bahşetmiştik.

44- Ve (ona): "Bir demet bitkiyi elinle tut da onu (vücudunun hasta yerlerine) koy ve günaha meyletme" demiştik. Şüphesiz ki biz onu bir direnip gayret eden olarak bulmuştuk. O ne güzel kuldu. Şüphesiz ki o, (Allah'a) bir çok dönendi.

45- Ve o ( güçlü) eller ve o gözler sahipleri kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Yakub'u da hatırla.

46- Şüphesiz ki biz o yurdu hatırda tutmaları nedeniyle onları bir özgülemeyle özgülemiştik.

47- Ve şüphesiz ki onlar bizim yanımızda kesinlikle o hayırlı seçilmişlerdendir.

48- Ve İsmail'i ve Elyesa'yı ve Zülkifl'i de hatırla. Ve hepsi o hayırlılardandır.

49- Bu, bir hatırlatmadır. Ve şüphesiz ki dönülecek yerin iyisi o korunanlaradır.

50- Onlar için o kapıları sonuna kadar açılmış Adn bahçeleri.

51- Onda (o süslü koltuklar üzerine) dayananlar olarak. Orada birçok meyveyi ve içeceği çağıracaklardır.

52- Ve o bakışı (sadece eşlerine) kısaltan yaşıt (kadın)lar onların yanındadır.

53- Bu, o hesabın günü için söz verilmekte olduğunuz şeydir.

54- Şüphesiz ki bu, kesinlikle ona tükenme hiç olmayan bizim rızkımızdır.

55- Bu, (inananlar içindir). Ve şüphesiz ki dönülecek yerin şerlisi o taşkınlaradır.

56- (Orası) cehennemdir. Ona yaslanacaklardır. Artık ne sıkıntılıdır o döşek.

57- Bu, bir kaynar su ve bir irindir. Artık onu tatsınlar.

58- Ve diğer (azaplar da) onun şeklinden eşlerdir.

59- 60- (Cehennemlikler birbirleriyle şöyle konuşacaklardır): "Bu, sizin beraberinizde (ateşe) bir göğüs geren bölüktür. Onlara bir merhaba bile yok. Şüphesiz ki onlar o ateşe yaslananlardır." (Diğer bölük): "Hayır, size bir merhaba bile yok. Onu bizim önümüze siz getirdiniz. Artık o ne sıkıntılı sabitliktir" dediler.

61- (Yine onlar): "Ey Efendimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse, onun o ateşin içindeki azabını bir kat artır" dediler.

62- 63- Ve (yine onlar): "Bize ne oluyor o en şerlilerden olarak saymakta olduğumuz, onlara bir maskara konusu olarak tutunduğumuz bir takım adamları göremiyoruz, yoksa o gözler onlardan  kaydı mı?" dediler.

64- Şüphesiz ki bu o ateşin halkının birbiriyle çekişmesi, kesin bir gerçektir.

65- 66- De ki: "Ben ancak ve ancak bir uyarıcıyım. O tek o boyun eğdirici güç sahibi Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. O göklerin ve o yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir, o çok güçlüdür, o çok bağışlayıcıdır."

67- 68- 69- 70- De ki: "O, bir büyük haberdir. Siz ondan kayıtsız kalanlarsınız. O en yüce dolular çekişirlerken benim için hiçbir bilgi yoktu. Bana ancak ve ancak benim bir açıklanan uyarıcı olmamdan başkası vahyolunmuyor."

71- 72- 73- Bir zaman senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben bir çamurdan bir beşer takdir ediciyim. Artık onu denkleştirdiğim ve ona esintimden (yaşam verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğiciler olarak çökün" demişti de, o meleklerin hepsi toplu olarak hemen boyun eğmişti.

74- İblis hariç, o büyüklük taslamış ve o gerçeği örtücülerden olmuştu.

75- (Allah): "Ey İblis, iki elimle takdir ettiğim o şeye boyun eğmenden seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın yoksa o yücelenlerden mi oldun?" demişti.

76- (İblis): "Ben ondan daha hayırlıyım. Beni bir ateşten takdir ettin ve onu ise bir çamurdan takdir ettin" demişti.

77- 78- (Allah): "Oradan hemen çık. Şüphesiz ki sen artık bir taşlanansın. Ve şüphesiz ki o karşılığın gününe kadar benim dışlamam senin üzerinedir" demişti.

79-   (İblis): "Ey Efendim, harekete geçirilecekleri güne kadar beni gözet" demişti.

80- 81- (Allah): "Şüphesiz ki sen o bilinmiş vaktin gününe kadar o gözetilmişlerdensin" demişti.

82- 83- (İblis): "Senin güçlülüğüne ant olsun ki, içlerinden senin o özgülenmiş kulların hariç onları kesinlikle toplu olarak azdıracağım" demişti.

84- 85- (Allah): "(İşte bu söylediğin), o gerçektir. Ve bende o gerçeği söylüyorum, ant olsun ki cehennemi senden ve onlardan sana takılan kimselerle topluca dolduracağım" demişti.

86- 87- 88- De ki: "Ben buna karşılık sizden hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Ve ben o yükümlendirenlerden de değilim. O, o tüm insanlar için bir hatırlatmadan başkası değildir. Ve onun haberini bir süre sonra kesinlikle bileceksiniz."


12 Temmuz 2025 Cumartesi

SAFFAT SURESİ MEALİ

1- Ant olsun bir saf halinde dizilenlere.

2- Bir haykırışla sevk edenlere.

3- Bir hatırlatma okuyanlara.

4- Şüphesiz ki sizin tanrınız, kesinlikle tektir.

5- O göklerin ve o yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir ve o doğuların da Efendisidir.

6- Şüphesiz ki biz o yakın göğü, o yıldızların süsüyle süsledik.

7- Her bir inatçı şeytanda bir kollamayla (onu kolladık).

8- O en yüce doluları dinleyemezler ve her bir yandan atılırlar.

9- Bir kovulmayla (kovulurlar). Ve bir sürekli azap, onlar içindir.

10- Bir kapıverme yapan kimse başka, hemen ona da bir parlak ateş parçası takılır.

11- Şimdi onlardan görüş bildirmelerini iste: Onlar mı bir takdir edilişçe daha sert, yoksa bizim takdir etmiş olduğumuz (diğer) kimseler mi? Şüphesiz ki biz onları bir yapışkan çamurdan takdir ettik.

12- Hayır, sen (bu işe) şaştın, oysa onlar maskaraya alıyorlar.

13- Ve (bu gerçekler onlara) hatırlatıldığı zaman, hatırlamazlar.

14- Ve (gözle görülen) bir ayet gördükleri zaman, maskaraya almaya kalkıyorlar.

15- 16- 17- Ve: "Bu, bir açıklanan sihirden başkası değil. Biz öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi kesinlikle harekete geçirilmişler (olacağ)iz? O ilk atalarımızda mı?" dediler.

18- De ki: "Evet, ve siz boyun bükenler olarak (harekete geçirileceksiniz)."

19- O, ancak ve ancak tek bir haykırıştır. Bir anda onlar (harekete geçirilmişler olarak) bakacaklar.

20- Ve: "Yazıklar olsun bize! Bu, karşılığın günüdür" demişlerdir.

21- "Bu, kendisini yalanlamakta olduğunuz o ayrılma günüdür."

22- 23- 24- "Toplayın haksızlık yapanları ve onlara eşlik edenleri ve onların Allah'ın aşağısından kulluk etmekte oldukları şeyleri de o şiddetli ateşin yoluna iletin ve onları (orada sürekli) durdurun, şüphesiz ki onlar sorumludurlar."

25- "Size ne oluyor birbirinizle yardımlaşmazsınız?"

26- Hayır, onlar bugün (çaresizce) teslim olanlardır.

27- Ve bir kısmı bir kısma dönmüş birbirleriyle sorgulaşmaktadırlar.

28- (Bir kısmı): "Şüphesiz sizler bize o sağdan gelmekte idiniz" demişlerdir.

29- 30- 31- 32- (Diğer bir kısım): "Hayır, siz inananlar değildiniz. Ve bizim için sizin üzerinizde hiçbir yetki yoktu. Hayır, siz bir taşkınlar topluluğu idiniz. Bu yüzden Efendimizin sözü bizim üzerimize bir gerçek oldu. Şüphesiz ki biz (azabı) kesinlikle tadıcılarız. Biz sizi azdırmıştık, şüphesiz ki biz azanlar idik" demişlerdir.

33- Artık şüphesiz ki onlar o gün o azapta ortaktırlar.

34- Şüphesiz ki biz o suçlulara işte böyle yaparız.

35- 36- Şüphesiz ki onlara: "Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur" denildiği zaman, büyüklük taslarlar ve: "Gerçekten biz mi bir cinlenmiş şair için kesinlikle tanrılarımızı bırakıcılarız?" derlerdi.

37- Aksine, (cinlenmiş dedikleri) o gerçeği getirmiş ve o gönderilmişleri de doğrulamıştır.

38- Şüphesiz ki sizler o acı azabı kesinlikle tadıcılarsınız.

39- Ve siz işlemekte olduğunuz şeylerden başkasıyla da karşılık görmüyorsunuz.

40- Allah'ın o özgülenmiş kulları başka.

41- 42- 43- 44- 45- 46- 47- 48- 49- İşte onlar, meyvelerden bir bilinmiş rızık onlar içindir. O nimet bahçelerinde karşılıklı döşekler üzerindedirler. Bembeyaz bir su gözesinden (doldurulmuş) içenlere bir lezzet veren kadehler, onların üzerinde dolaştırılır. Onların içindekinde hiçbir sersemleten olmaz ve onlar ondan sarhoşlaşmazlar. Ve o bakışı (sadece eşlerine) kısaltan iri gözlü (eşler) onların yanındadır. Sanki onlar bir yumurta gibi kamufle edilmişlerdir.

50- Böylece onların bir kısmı bir kısma dönmüş birbirleriyle sorgulaşmaktadırlar.

51- 52- 53- İçlerinden bir sözcü: "Şüphesiz ki benim bir arkadaşım vardı. (Bana) 'Gerçekten sende mi kesinlikle o doğrulayıcılardansın? Biz öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi kesinlikle karşılık görmüşler (olacağ)iz?' derdi. dedi.

54- "Sizler (onun durumuna) muttali olanlar mısınız? dedi.

55- Derken (onun durumuna) muttali oldu, böylece onu o şiddetli ateşin ortasında gördü.

56- 57- 58- 59- 60- 61- (Ona): "Allah'a yemin olsun ki şüphesiz ki neredeyse sen kesinlikle beni de mahvedecektin. Ve eğer Efendimin nimeti olmasaydı, kesinlikle bende (azap için) o hazır bulundurulmuşlardan olmuştum. (Cennet arkadaşlarına hitaben) Biz o ilk ölümümüzden başka ölenler olmayacağız değil mi? Ve biz azaplandırılmışlardan da olmayacağız. Şüphesiz ki bu, o büyük başarının ta kendisidir. O işleyenler bu örnek (gibisini kazanmak) için işlesin" dedi.

62- İşte bu mu bir ikram olarak daha hayırlıdır, yoksa o zakkum ağacı mı?

63- Şüphesiz ki biz onu o haksızlık yapanlar için bir deneme aracı yaptık.

64- Şüphesiz ki o, bir ağaçtır ki o şiddetli ateşin dibinde çıkar.

65- Onun tomurcuğu sanki o şeytanların başları gibidir.

66- Şüphesiz ki onlar, ondan yiyenlerdir ve ondan o karınları dolduranlardır.

67- Sonra şüphesiz ki onlar için, onun üzerine kesinlikle kaynar sudan bir içecek vardır.

68- Sonra şüphesiz ki onların dönüş yerleri kesinlikle o şiddetli ateşedir.

69- Şüphesiz ki onlar, atalarını sapkınlar olarak bulmuşlardı.

70- Onlar da onların (atalarının) izleri üzerine koşturuyorlar.

71- Ve ant olsun ki onların öncesi o ilklerin daha çoğu sapmıştı.

72- Ve ant olsun ki onların içine uyarıcılar da göndermiştik.

73- Artık bak o uyarılmışların sonu nasıl olmuş.

74- Allah'ın o özgülenmiş kulları başka.

75- Ve ant olsun ki Nuh bize seslenmişti de ne güzel o cevaplandıranlardık.

76- 77- Ve onu ve halkını o büyük çıkmazdan kurtarmış ve onun soyunu o kalıcıların ta kendileri yapmıştık. 

78- Ve ona o sonrakiler içinde (bir doğruluk dili) bıraktık.

79- Selam, o tüm insanlar içinde Nuh'un üzerinedir.

80- Şüphesiz ki biz, o iyilik edenlere işte böyle karşılık veririz.

81- Şüphesiz ki o, o inanan kullarımızdandı.

82- Sonra o diğerlerini batırdık.

83- Ve şüphesiz ki onun taraftarından (birisi de) kesinlikle İbrahim'dir.

84- 85- 86- 87- Bir zaman Efendisine bir kusursuz kalple gelmiş, hani babasına ve topluluğuna: "Neye kulluk ediyorsunuz? Bir çarpıtma olarak Allah'ın aşağısında tanrılar mı istiyorsunuz? O tüm insanların Efendisi hakkında kanaatiniz nedir?" demişti.

88- 89- 90- Derken o yıldızlara bir bakışla bakmış, akabinde: "Şüphesiz ki ben bir bitkinim" demişti de, ondan arka dönenler olarak (başka tarafa) yönelmişlerdi.

91- 92- Bunun üzerine kurnazlıkla onların tanrılarına varmış: "Yemez misiniz? Size ne oluyor ki konuşmazsınız?" demişti.

93- Derken onların üzerine kurnazlıkla varıp sağ eliyle bir vuruş yapmıştı.

94- Bunun üzerine (topluluğu) ona doğru dönerek (deve kuşu gibi) koşturuyorlardı.

95- 96- (İbrahim onlara): "Yontmakta olduğunuz şeylere kulluk mu ediyorsunuz? Ve Allah sizi ve işlemekte olduğunuz şeyleri de takdir etmiştir" demişti.

97- (Topluluğu): "Onun için bir yapı inşa edin de onu o şiddetli ateşin içine atın" demişlerdi.

98- Ona bir plân kurmak istemişler, hemen biz de onları o en aşağı hale getirmiştik.

99- 100- 101- Ve (İbrahim): "Şüphesiz ki ben Efendime gidiciyim, beni doğruya ilecektir. Ey Efendim, bana o düzgünlerden (bir oğul) bahşet" demiş, bunun üzerine biz de ona bir yumuşak huylu oğulu müjdelemiştik.

102- (Oğlu) onun beraberinde o (işe) koşma (çağına) ulaştığında (babası): "Ey oğulcuğum, şüphesiz ki ben o uyku içinde görüyorum ki, şüphesiz ki ben seni boğazlıyorum. Artık bak sen ne görüyorsun?" demişti. (Oğlu): "Ey babacığım, buyurulmakta olduğun şeyi yap. Eğer Allah dilemişse, beni o direnip gayret edenlerden bulacaksın" demişti.

103- 104- 105- 106- Ve ikisi de (buyruğa) teslim olduğunda ve onu şakağı üzerine yatırdığında ve biz: "Ey İbrahim, kesinlikle o rüyayı doğruladın. Şüphesiz ki biz, o iyilik edenlere işte böyle karşılık veririz. Şüphesiz ki bu, kesinlikle bir açıklanan yoklamaydı" diye ona seslenmiştik.

107- Ve ona bir büyük boğazlamalığı kurtulmalık olarak vermiştik.

108- Ve ona o sonrakiler içinde (bir doğruluk dili) bıraktık.

109- Selam, İbrahim'in üzerinedir.

110- O iyilik edenlere işte böyle karşılık veririz.

111- Şüphesiz ki o, o inanan kullarımızdandı.

112- Ve o düzgünlerden bir haberci olarak ona İshak'ı müjdelemiştik.

113- Ve onu ve İshak'ı bereketlendirdik ve ikisinin soyundan iyilik eden ve benliğine açıklanan haksızlığı eden de vardır.

114- Ve ant olsun ki Musa'ya ve Harun'a büyük iyilikte bulunmuştuk.

115- Ve ikisini ve ikisinin topluluğunu o büyük çıkmazdan kurtarmıştık.

116- Ve onlara yardım etmiştik de o yenenlerin ta kendileri olmuşlardı.

117- Ve ikisine o açıklayıcı kitabı vermiştik.

118- Ve ikisini o dosdoğru yola iletmiştik.

119- Ve ikisine o sonrakiler içinde (bir doğruluk dili) bıraktık.

120- Selam, Musa'nın ve Harun'un üzerinedir.

121-  Şüphesiz ki biz, iyilik edenlere işte böyle karşılık veririz.

122-  Şüphesiz ki o ikisi, o inanan kullarımızdandı.

123- Ve şüphesiz ki İlyas da kesinlikle o gönderilmişlerdendi.

124- 125- 126- Bir zaman topluluğuna: "Korunmaz mısınız? Bir Ba'li mi çağırıyorsunuz ve o takdir edicilerin en iyisini bırakıyorsunuz da? Allah, sizin de Efendinizdir ve o ilk atalarınızın da Efendisidir" demişti.

127- Buna rağmen onu yalanladılar, artık şüphesiz ki onlar (azap için) kesinlikle hazır bulundurulmuşlardır.

128- Allah'ın o özgülenmiş kulları başka.

129- Ve ona o sonrakiler içinde (bir doğruluk dili) bıraktık.

130- Selam, İlyas'ların üzerinedir.

131- Şüphesiz ki biz, o iyilik edenlere işte böyle karşılık veririz.

132- Şüphesiz ki o, o inanan kullarımızdandı.

133- Ve şüphesiz ki Lut da kesinlikle o gönderilmişlerdendi.

134- 135- 136- Bir zaman o geride kalanlar içindeki bir kocamış kadın dışında onu ve halkını toplu olarak kurtarmış, sonra da, o diğerlerini yerle bir etmiştik.

137- 138- Ve şüphesiz ki siz sabahlayıcılar ve o gece iken kesinlikle onların üzerinden geçip gidiyorsunuz. Hiç bağ kurmaz mısınız?

139- Ve şüphesiz ki Yunus da kesinlikle o gönderilmişlerdendi.

140- Bir zaman (yolcularla) o  dolmuş gemiye kaçmıştı.

141- Akabinde kura çekişmişler de (denize) o kaymışlardan olmuştu.

142-  Ve kendisini kınayıcı bir halde iken o balık tarafından yutulmuştu.

143- 144- Eğer şüphesiz ki o, (Allah'ı) o her türlü eksiklikten uzak tutanlardan olmasaydı, onun karnında harekete geçirilecekleri güne kadar kesinlikle kalırdı.

145- 146- Ve kendisi bir bitkin halde iken onu o çıplak alana fırlatıp atmış ve üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirmiştik.

147- 148- Ve onu yüz bin veya artmakta olan (topluluğa) göndermiş, akabinde ona inanmışlar böyle biz de bir vakte kadar onları geçimlendirmiştik.

149- Şimdi onlardan görüş bildirmelerini iste: O kızlar senin Efendinin midir de ve o oğullar onlarındır?

150- Yoksa o melekleri dişiler olarak takdir etmişiz de ve onlar buna tanık mı oluyorlar?

151- 152- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar çarpıtmalarından dolayı: "Allah çocuk sahibi oldu" diyorlar. Ve şüphesiz ki onlar, kesinlikle yalancılardır.

153- O kızları o oğulların üzerine mi seçmiş?

154- Size ne oluyor nasıl karar veriyorsunuz?

155-  Hiç hatırlamaz mısınız?

156- Yoksa sizin için bir açıklanan yetki mi var?

157- Eğer doğru sözlüler iseniz, haydi kitabınızı getirin.

158- Ve O'nun arasıyla ve o cinler arasında bir soy bağı uydurdular. Ve ant olsun ki o cinler şüphesiz ki onların (bu bağı uyduranların) kesinlikle hazır bulundurulmuşlar olacaklarını bilmiştir.

159- Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

160-  Allah'ın o özgülenmiş kulları başka.

161- 162- 163- Artık şüphesiz ki siz ve kulluk etmekte olduğunuz şeyler, O'na karşı o şiddetli ateşe yaslanan o kimse dışında (kimseyi) kötüye düşürenler değilsiniz.

164- Ve bizden kimse yoktur ki, onun bilinmiş bir konumu olmasın.

165- Ve şüphesiz ki biz, kesinlikle biziz o saflar halinde dizilenler.

166- Ve şüphesiz ki biz, kesinlikle biziz (Allah'ı) o her türlü eksiklikten uzak tutanlar.

167- 168- 169- Ve şüphesiz ki (Mekke'liler önceden) kesinlikle: "Eğer yanımızda o ilklerden (kalma) bir hatırlatma olsaydı, kesinlikle Allah'ın o özgülenmiş kulları olurduk" diyorlardı.

170- Buna rağmen (hatırlatma geldiğinde) onu (ret ederek) örttüler. İleride bilecekler.

171- 172- 173- Ve ant olsun ki o gönderilmiş kullarımız hakkında şu kelimemiz öne geçmiştir: Şüphesiz ki onlar, kesinlikle onlar o yardım edilmişlerdir ve şüphesiz ki bizim askerimiz o yenenlerin ta kendileridir.

174- Artık bir süreye kadar onlardan (başka tarafa) yönel.

175- Ve onları gör, ileride (neler) görecekler.

176-  Şimdi azabımızın (hala) çabuklaşmasını istiyorlar mı?

177- Ve (azabımız) onların sahasına indiği zaman, Artık ne kötüdür o uyarılmışların sabahı.

178-  Artık bir süreye kadar onlardan (başka tarafa) yönel.

179-  Ve onları gör, ileride (neler) görecekler.

180- O güçlülüğün Efendisi senin Efendin, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

181- Ve selam, o gönderilmişlerin üzerine olsun.

182- Ve o övgü, o tüm insanların Efendisi Allah'adır.


3 Temmuz 2025 Perşembe

YASİN SURESİ MEALİ

1- Ya, Sin.

2- O bilge okunan (Kur'an) a ant olsun.

3- Şüphesiz ki sen, kesinlikle o gönderilmişlerdensin. 

4- Bir dosdoğru yol üzerinde.

5- O en güçlünün, o çok merhamet edicinin indirmesidir.

6- Ataları uyarılmamış, bu yüzden onlar da duyarsız kalmış bir topluluğu uyarman için.

7- Ant olsun ki o söylenen onların daha çoğunun üzerine bir gerçek olmuştur, bu yüzden onlar inanmazlar.

8- Şüphesiz ki biz, onların o boyunlarındaki o (demirden) bağları o çenelere kadar geçirdik, bu yüzden başları dikleşmiştir.

9- Ve onların önlerinden bir set ve artlarından bir set çektik de onları kapladık, bu yüzden onlar görmezler.

10- Ve onları uyarsan da yahut uyarmasan da onlar için denktir, onlar inanmazlar.

11- Sen ancak ve ancak o hatırlatmaya takılmış ve o algılanamayananla o çok şefkatli den endişelenmiş kimseyi uyarabilirsin. Artık onu, bir bağışlama ve bir değerli iş karşılığı ile müjdele.

12- Şüphesiz ki biz, o ölüleri (yeniden) biz yaşatırız ve önceledikleri şeyleri ve onların izlerini biz yazarız. Her bir şeyi bir açıklayan önder de (kitap ta) sayılandırmışızdır.

13- Ve onlara o kasabanın arkadaşlarını bir örnek olarak ortaya koy. Hani ona o gönderilmişler gelmişti.

14- Hani onlara iki (elçi) göndermiştik de ikisini de yalanlamışlardı. Bunun üzerine (iki elçiyi) bir üçüncü (elçi) ile güçlendirmiştik. (Bu üç elçi): "Şüphesiz ki biz, size gönderilmişleriz" demişlerdi.

15- (Onlar): "Siz bizim örneğimiz bir beşerden başkası değilsiniz. Ve o çok şefkatli de hiçbir şey indirmemiştir. Siz yalan söyleyenlerden başkası değilsiniz" demişlerdi.

16- 17- (Elçiler): "Efendimiz biliyor, şüphesiz ki biz size gönderilmişleriz. Ve bizim üzerimizde o açıklanan ulaştırmadan başkası yoktur" demişlerdi.

18- (Onlar): "Şüphesiz ki biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa dolandık. Ant olsun ki eğer, vazgeçmediyseniz, sizi kesinlikle taşlayacağız ve bizden size kesinlikle bir acı azap dokunacaktır" demişlerdi.

19- (Elçiler): "Uğursuzluğunuz sizin beraberinizdedir. Size hatırlatıldı diye mi (böyle söylüyorsunuz)? Hayır, siz bir savurganlar topluluğusunuz" demişlerdi.

20- 21- 22- 23- 24- 25- Ve o şehrin en uzağından bir adam koşarak gelmiş: "Ey topluluğum, o gönderilmişlere takılın. Takılın o kimselere ki, sizden bir iş karşılığı sormaz ve onlar doğruya iletilenlerdir. Ve bana ne oluyor ki beni açığa çıkarana kulluk etmiyorum? Ve siz de O'na döndürüleceksiniz. O'nun aşağısından tanrılara tutunur muyum? Eğer o çok şefkatli bana bir zorluk isterse, onların eşlikçilikleri benden bir şeyi zenginleştirmez ve beni kurtaramazlar da. Şüphesiz ki ben o takdirde, bir açıklanan sapkınlık içindeyim. Şüphesiz ki ben, sizin Efendinize inandım, artık beni işitin " demişti.

26- 27- (Ona): "O bahçeye gir" denildi. (O da): "Ah keşke benim topluluğum da, Efendimin beni bağışladığını ve değer verilenlerden kıldığını bilselerdi" dedi.

28- Ve onun arkasından onun topluluğunun üzerine o gökten hiçbir asker indirmedik ve indiriciler de değildik.

29- (Onların yıkımı) tek bir korkunç sesten başkasıyla olmadı, birden onlar sönen ateşler (gibi oldular).

30- Ey o kulların üzerinde ki özlem, onlara herhangi bir elçi gelmiyordu ki, ancak onunla alay ediyor olmasınlar.

31- Onlardan önce o kuşaklardan kaçını yok ettiğimizi görmediler mi? Şüphesiz ki onlar kendilerine dönemezler.

32- Ve şüphesiz ki hepsi yanımızda bir bütün olarak hazır bulundurulmuşlardır.

33- Ve o ölü yer, onlar için bir ayettir. Onu yaşattık ve ondan bir dane çıkardık da ondan yiyorlar.

34- Ve onda hurmalıklardan ve üzümlüklerden bahçeler yetiştirdik ve onda o su gözlerinden fışkırttık.

35- Sonunda onun ürününden yerler. Oysa onu onların elleri işlememiştir. Hiç şükretmezler mi?

36- Her türlü eksiklikten uzaktır ki O, yerin bitirmekte olduğu şeylerden ve kendi benliklerinden ve bilemeyecekleri şeylerden bütün o eşleri takdir etmiştir.

37- Ve o gece, onlar için bir ayettir. Ondan o gündüzü sıyırırız, birden onlar karanlıkta kalanlardır.

38- Ve o güneş kendisi için bir sabitliğe akar. Bu, o en güçlünün, o en iyi bilicinin ölçüsüdür.

39- Ve o ay, ona da o eski hurma dalı gibi olmaya tekrar dönene kadar, iniş yerleri (evreler) ölçüledik.

40- O güneşin kendisinin o aya yetişmesi uygun düşmez. Ve o gece de o gündüzün önüne geçemez. Ve her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

41- Ve onların soylarını (yolcularla) o dolmuş geminin içine yüklememiz, onlar için bir ayettir.

42- Ve onlar için onun örneğinden binmekte oldukları şeyleri de biz takdir ettik.

43- Eğer dilersek, onları batırırız da onlar için feryada yetişen olmaz ve onlar kurtarılmazlar da.

44- Bizden bir rahmet ve belirli bir vakte kadar bir geçimlik başka.

45- Ve onlara: "Merhamet olunmanız için önünüzde olan şeyden ve ardınızda olan şeyden korunun" denildiği zaman, (onlar aldırmazlar).

46- Ve onlara Efendilerinin ayetlerinden bir ayet gelmiyor ki ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

47- Ve onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden harcayın" denildiği zaman, gerçeği örtmüş olanlar inanmışlara: "Eğer Allah dilerse kendisini yedireceği kimseye biz mi yedireceğiz? Siz bir açıklanan sapkınlık içindekilerden başkası değilsiniz" diyor.

48- Ve: "Eğer doğru sözlüler iseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

49- Onlar birbirleri ile çekişirlerken kendilerini tutuverecek tek bir korkunç sesten başkasına bakmıyorlar.

50- Bu durumda bir önermeye güç yetiremezler ve ailelerine de dönemezler.

51- Ve boruya üfürülmüştür, birden onlar o mezarlardan Efendilerine doğru akın ediyorlar.

52- (Onlar): "Yazıklar olsun bize, uyuduğumuz yerimizden bizi kim harekete geçirdi? Bu, o çok şefkatlinin söz verdiğidir, ve o gönderilmişler doğru sözlüymüş" dediler.

53- Tek bir korkunç sesten başkası olmadı, bir anda onlar yanımızda hazır bulundurulmuşlardır.

54- Bugün bir benliğe hiçbir şeyle haksızlık yapılmaz ve işlemekte olduklarınızdan başkasıyla karşılık görmezsiniz.

55- Şüphesiz ki o bahçenin arkadaşları, bugün bir meşguliyet içinde meyveyle lezzetlenenlerdir.

56- Onlar ve eşleri gölgelikler içinde o süslü koltuklar üzerine dayananlardır.

57- Ondaki meyveler onlar içindir ve çağıracakları (yemek içimek için isteyecekleri) şeyler de onlar içindir.

58- "Selam", bir bağışlayıcı Efendiden bir söz olarak (onlar içindir). 

59- 60- 61- 62- 63- 64- (Allah): "Bugün ayrılın ey o suçlular. Ey Adem'in oğulları, ben size 'O şeytana kulluk etmeyin. Şüphesiz ki o, sizin için bir açıklanan düşmandır' diye ve 'Bana kulluk edin. İşte bu, bir dosdoğru yoldur' diye, antlaşma yapmadım mı? Ve ant olsun ki içinizden bir çok büyük topluluğu saptırdı. Bağ kuranlar olmalı değil miydiniz? İşte bu, söz verilmekte olduğunuz cehennemdir. Gerçeği örtmekte olmanız nedeniyle bugün ona yaslanın" (der).

65- Bugün onların ağızlarının üzerine mühürleriz ve onların elleri bize konuşur ve onların ayakları kazanmakta oldukları şeylere tanıklık eder.

66- Ve eğer dileseydik onların gözlerinin üzerini kesinlikle silerdik de o yola (o durumda) öne geçmeye çalışırlardı, böyle iken nasıl göreceklerdi?

67- Ve eğer dileseydik onların durumlarını kesinlikle başka şekle sokardık da (eski duruma) bir geçişe de (başka duruma) dönmeye de güç yetiremezlerdi.

68- Ve kimi ömrülendiriyorsak, onu o (ilk) takdirdeki (çocukluğuna) ters döndürüyoruz. Hiç bağ kurmazlar mı?

69- Ve biz ona o şiiri öğretmedik ve ona uygun da düşmez. O, bir hatırlatmadan ve bir açıklanan okuma (Kur'an) dan başka değildir.

70- Bir yaşayan kimseyi uyarması ve o söylenenin o gerçeği örtücülerin üzerine gerçek olması için.

71- Onlar, şüphesiz ki bizim ellerimizin işlediği şeylerden onlar için hayvanlar takdir etmiş olduğumuzu onların böylece onlara hükümranlar olduklarını görmediler mi?

72- Ve onları kendilerine aşağılık (boyun eğer) hale getirdik ki onların binekleri, onların bir kısmındandır ve onların bir kısmından da yiyorlar.

73- Ve onlardaki faydalar ve içecekler onlar içindir. Hiç şükretmezler mi?

74- Ve yardım edilmeleri için, Allah'ın aşağısından tanrılara tutundular.

75- (Tanrılar) onlara yardıma güç yetiremezler. Oysa kendileri onlar (tanrılar) için hazır bulundurulmuş bir askerdir.

76- Artık onların dedikleri sakın seni üzmesin. Şüphesiz ki biz onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri biliyoruz.

77- O insan şüphesiz ki bizim onu bir döllenmiş hücreden takdir ettiğimizi görmedi mi? Böyle iken birden o bir açıklanan çekişmecidir.

78- Ve kendi takdir edilişini unutmuş bir halde bize bir örnek ortaya koydu: "Un ufak haldeki o kemikleri (yeniden) kim yaşatacak?" dedi.

79- De ki: "Onları, ilk defasında onları oluşturan yaşatacak. Ve O, her bir takdirin en iyi bilicisidir."

80- O ki, o yeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkardı, siz ondan hemen tutuşturuyorsunuz.

81- O gökleri ve o yeri takdir etmiş olan, onların bir örneğini (yeniden) takdir etmenin ölçüsünü de koyucu değil midir? Evet, ve O, o tekrar tekrar takdir edicidir, o en iyi bilicidir.

82- O'nun buyruğu, bir şey istediği zaman ona ancak ve ancak "Ol" demesidir, o da hemen oluverir.

83- O halde her türlü eksiklikten uzaktır ki, her bir şeyin hükümranlığı, O'nun elindedir. Ve O'na döndürüleceksiniz.


30 Haziran 2025 Pazartesi

FATIR SURESİ MEALİ

1- O övgü, o göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı, o meleklerin ikişer ve üçer ve dörder kanat sahibi elçiler olarak yapıcısı, Allah'adır. O takdir edişte dileyeceği şeyi artırır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

2- Allah, o insanlara bir rahmetten neyi açarsa, artık onu sımsıkı tutucu olmaz. Ve neyi de sımsıkı tutarsa, artık onu O'ndan sonra gönderici de olmaz. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

3- Ey o insanlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. O gökten ve o yerden Allah'ın dışında size rızık veren bir takdir edici var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Böyle iken nasıl çarptırılıyorsunuz?

4- Ve eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önce elçiler de kesinlikle yalanlanmıştı. Ve o işler Allah'a döndürülür.

5- Ey o insanlar, şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Öyleyse bu şimdiki yaşam sakın sizi aldatmasın ve o aldatıcı da sizi Allah'a karşı aldatmasın.

6- Şüphesiz ki o şeytan size bir düşmandır, öyleyse siz de onu bir düşman tutun. (O şeytan) ancak ve ancak kendi grubunu o alevli ateşin arkadaşlarından olmalarına çağırır.

7- Onlar ki gerçeği örttüler, bir sert azap onlar içindir. Ve onlar ki inandılar ve o düzgün işleri işlediler, bir bağışlama ve bir büyük iş karşılığı onlar içindir.

8- Öyleyse kötü işi kendisine süslenmiş, böylece onu bir iyilik olarak görmüş olan kimse (doğruya iletilen kimse gibi) midir? Artık şüphesiz ki Allah, kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Öyleyse benliğin sakın onlara karşı özlemlere gitmesin. Şüphesiz ki Allah, ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri bir en iyi bilicidir.

9- Ve Allah o rüzgarları gönderdi de (o rüzgarlar) bir bulutu sürer, akabinde onu bir ölü yöreye sevk ettik de onunla o yeri onun ölümünden sonra yaşattık. O (yeniden) yayılma da işte böyledir.

10- Kim o güçlülüğü istiyorsa, o güçlülük toplu olarak Allah'ındır. O temiz kelime O'na çıkar ve o düzgün iş onu yükseltir. Onlar ki o kötülükleri o kötülükleri kuruyorlar, bir sert azap onlar içindir. Ve onların kurduğu tuzak ise yıkıma uğrayacaktır.

11- Ve Allah, sizi bir topraktan, sonra bir döllenmiş hücreden takdir etmiş, sonra sizi eşler haline getirmiştir. O'nun bilgisi olmaksızın hiçbir dişi yüklenmiyor ve doğuramaz. Bir kitapta olmaksızın hiçbir ömürlenmiş, ömrülenmiyor ve onun ömründen eksiltilmez. Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır.

12- Ve o iki su kütlesi denk olmuyor. Bu, tatlı susuzluğu giderici, onun içimi boğazdan kolay geçer ve bu, tuzlu acı. Ve her birinden bir taze et yiyorsunuz ve onu takınacağınız bir süs eşyası çıkarıyorsunuz. Ve O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz ve şükretmeniz için o gemileri, onun içinde (suyu) yaranlar olarak (gittiklerini) görürsün.

13- O geceyi o gündüzün içine geçiriyor ve o gündüzü de gecenin içine geçiriyor ve o güneşi ve ayı boyun eğdirmiştir. Her biri bir isimlenmiş süre için akar. Bu, sizin Efendiniz Allah'tır, o hükümranlık O'nundur. Ve O'nun aşağısından çağırmakta olduklarınız bir çekirdek zarına bile hükümran olamıyorlar.

14- Eğer onları çağırırsanız, sizin çağrınızı işitmezler. Ve eğer işitseler de, sizi cevaplandıramazlar. Ve o kalkışın günü sizin ortak koşmanızı ( ret ederek) örtecekler. Ve kimse seni bir en iyi haber alıcı gibi haberlendiremez.

15- Ey o insanlar, siz Allah'a muhtaçlarsınız. Ve Allah, o çok zenginin, o övgüye çok lâyığın ta kendisidir.

16- 17- Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine bir güçlük değildir.

18- Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve eğer bir ağırlık yüklenmiş olan onu taşımaya (birisini) çağırsa ve (çağırdığı) eğer ki yakınlık sahibi de olsa, ondan bir şey taşıtılmaz. Sen ancak ve ancak o algılanamayananla Efendilerinden endişelenenleri ve o kulluk görevini ayağa kaldıranları uyarabilirsin. Ve kim arınırsa, ancak ve ancak kendi benliği için arınır. Ve o dönüş, Allah'adır.

19- 20- 21- 22- 23- Ve o kör ve o gören denk olmuyor. Ve o karanlıklar ve o ışık da olmaz. Ve o gölge ve o sıcaklık da olmaz. Ve o yaşayanlarla ve o ölüler denk olmuyor. Şüphesiz ki Allah, kime dilerse işittirir. Ve sen o kabirlerin içindeki kimselere işittirici değilsin. Sen bir uyarıcıdan başkası değilsin.

24- Şüphesiz ki biz seni o gerçekle bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve hiçbir toplum yoktur ki, onun içinden bir korkutucu gelip geçmiş olmasın.

25- Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de kesinlikle yalanlamıştı. Elçilerimiz onlara o apaçık delilleri ve yazılı metinleri ve o ışık verici kitabı getirmişti.

26- Sonra gerçeği örtenleri tutuvermiştim. Artık benim yadırgamam nasılmış?

27- Şüphesiz ki Allah, o gökten bir su indirdi de onunla o renkleri değişik ürünleri çıkardığımızı görmedin mi? Ve o  dağlardan beyaz ve kırmızı o renkleri değişik kuzguni siyah caddeler.

28- Ve o insanlardan ve o canlılardan ve o hayvanlardan aynı şekilde o renkleri değişik (olanlar vardır). Kullarının içinde Allah'tan ancak ve ancak o bilginler endişelenir.

29- Şüphesiz ki Allah'ın kitabını peşi sıra okuyanlar ve o kulluk görevini ayağa kaldırmış olanlar kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden saklı ve açık olarak harcamış olanlar, asla yıkıma uğramayacak olan bir ticareti bekleyebilirler.

30- Sonuçta onların iş karşılıklarını eksiksiz olarak vermesi ve kendi lütfundan daha da artırması için. Şüphesiz ki O, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok şükredicidir.

31- Ve sana o kitaptan vahyetmiş olduğumuz önünde olan şeyi bir doğrulayıcı o gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah, kullarının kesinlikle en iyi bir haber alıcısıdır, bir en iyi görücüsüdür.

32- Sonra o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize mirasçı yaptık. Onlardan kimi kendi benliğine haksızlık yapıcı ve onlardan kimi orta yol tutandır. Ve onlardan kimi de Allah'ın onayıyla o hayırlarda öne geçendir. İşte bu, o büyük lüftun ta kendisidir.

33- Adn bahçeleri, onlara girecekler, onlara altından bileziklerden ve incilerden takınacaklar. Ve onların onlardaki elbiseleri de, bir ipektir.

34- 35- Ve: "O övgü, bizden o üzüntüyü gidermiş olan Allah'adır. Şüphesiz ki bizim Efendimiz, kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok şükredicidir. O ki, kendi lütfundan o kalıcılık yurdunu bize serbestleştirdi. Onda bize bir yorgunluk dokunmaz ve onda bize bir bitkinlik de dokunmaz" dediler.

36- Ve onlar ki gerçeği örttüler, cehennem ateşi onlar içindir. Onlara (ölüm hükmü) yerine getirilmez ki ölsünler ve onun azabından bir kısmı bile onlardan hafifletilmez.

37- Ve onlar onda: "Ey Efendimiz, bizi çıkar (dünyada iken) işlemekte olduğumuzdan başka bir düzgün iş işleyelim" diye feryat edecekler. (Onlara): "Hatırlayacak kimsenin onda hatırlayacağı kadar sizi ömürlendirmedik mi? Ve size o uyarıcı da gelmişti. Öyleyse tadın (azabı), artık o haksızlık yapanlara hiçbir yardımcı yoktur" (denilecek).

38- Şüphesiz ki Allah, o göklerin ve o yerin algılanamayananın bilicisidir. Şüphesiz ki O,  o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

39- O, sizi o yerde ardıllar yaptı. Artık kim gerçeği örterse, onun örtmesi kendinedir. Ve o gerçeği örtücülerin gerçeği örtmeleri, Efendilerinin yanında bir öfkeden başkasını artırmaz. Ve gerçeği örtücülerin gerçeği örtmeleri, (onlara) bir ziyandan başkasını artırmaz.

40- De ki: "Allah'ın aşağısından çağırmakta olduğunuzu ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, o yerden neyi takdir etmişler?" Yoksa o göklerde bir ortaklık onlar için midir? Yoksa onlara bir kitap verdik de onlar ondan bir apaçık delil üzerinde midirler? Hayır, o haksızlık yapanların bir kısmı bir kısma bir aldatmadan başka söz vermiyor.

41- Şüphesiz ki Allah, o gökleri ve o yeri düşerler diye sımsıkı tutuyor. Ve ant olsun ki eğer (o ikisi) düşerlerse, O'ndan sonra hiçbiri ikisini sımsıkı tutamaz. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

42- Ve eğer onlara bir uyarıcı gelirse, o toplumların bir kısmından kesinlikle daha doğru olacaklarına dair güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Onlara bir uyarıcı geldiğinde, onlara nefretten başka bir şey artırmadı.

43- O yerde bir büyüklük taslamalarından ve o kötülüğün tuzağını kurmalarından (başka bir şey artırmadı). Oysa o kötülüklerin tuzağı onun ailesinden (yapanından) başkasını sarıvermez. Artık o ilklerin yasasından başka bir şeye mi bakıyorlar? Artık sen Allah'ın (azabı hak etme) yasası için bir değişme asla bulamazsın. Ve sen Allah'ın yasası için (başka yasayla) bir değiştirme asla bulamazsın.

44- O yerde dolaşmadılar mı böylece kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakarlar? Onlar kendilerinden kuvvetçe daha sertti. O göklerde ve o yerde hiçbir şey Allah'ın kendisini başarısız bırakan olmadı. Şüphesiz ki O, bir en iyi bilicidir, bir ölçü koyucudur.

45- Ve eğer Allah o insanları kazandıkları nedeniyle (hemen) tutacak olsaydı, onun sırtında (o insanlardan) hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar sonralamaktadır. Artık onların süreleri geldiği zaman, artık şüphesiz ki Allah, kullarını bir en iyi görücüdür.


26 Haziran 2025 Perşembe

SEBE SURESİ MEALİ

1- O övgü Allah'adır ki, o göklerdeki şeyler ve o yerdeki şeyler O'nundur. Ve o övgü, o son (yaşamda) da O'nundur. Ve O, o en bilgedir, o en iyi haber alıcıdır.

2- O yerin içine geçen şeyi ve ondan çıkan şeyi ve o gökten inen şeyi ve ona yükselen şeyi bilir. Ve O, o çok merhamet edicidir, o çok bağışlayıcıdır.

3- Ve gerçeği örtmüş olanlar: "O saat bize gelmez" dedi. De ki: "Hayır, o algılanamayanın bilicisi Efendime ant olsun ki, (o saat) kesinlikle size gelecektir. Ve o göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığınca O'dan uzak kalmaz ve ondan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, bir açıklanan kitapta olmasın."

4- Sonunda inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara karşılık vermesi için (o saat gelecektir). İşte onlar, bir bağışlama ve bir değerli rızık onlar içindir.

5- Ve onlar ki ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koştular, işte onlar, titreten bir acı azap, onlar içindir.

6- Ve kendilerine o bilgi verilmiş olanlar, senin Efendinden sana indirilmiş olanın o gerçeğin ta kendisi ve o en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmekte olduğunu görür.

7- 8- Ve gerçeği örtmüş olanlar: "Size, bir parçalanmayla tamamen parçalandığınız zaman şüphesiz ki sizlerin bir yeni takdir ediliş içinde olacağınızı haber veren bir adama kılavuzluk edelim mi? Allah'a karşı bir yalan mı yakıştırdı yoksa onda bir cinnet mi var?" dedi. Hayır, o son (yaşama) inanmazlar o azabın ve o uzak sapkınlığın içindedir.

9- O gökten ve o yerden önlerinde olan şeyi ve artlarında olan şeyi görmediler mi? Eğer dilersek onları o yerin dibine sokarız veya onların üzerine o gökten bir parça düşürürüz. Şüphesiz ki işte bunda, her bir içtenlikle yönelen kul için kesinlikle bir ayet vardır.

10- 11- Ve ant olsun ki Davud'a: "Ey dağlar onun beraberinde bana dönün ve o kuşlar da" (diyerek) bizden bir lütuf verdik. Ve ona o demiri: "Bol zırhlar yap ve o dokumasını da ölçülendir ve bir düzgün iş işleyin. Şüphesiz ki ben, işlemekte olduğunuz şeyleri, bir en iyi görücüyüm" diye yumuşattık.

12- Ve Süleyman'a da, onun sabah serinliği (gidişi) bir ay ve onun akşam serinliği (dönüşü) bir ay olan o rüzgarı (verdik). Ve ona o erimiş bakırın gözesini sel haline getirdik. Ve o cinlerden kimi de kendisinin Efendisinin onayı ile onun önünde iş görürdü. Ve onlardan kim bizim buyruğumuzdan kaypaklık yaparsa, ona o alevli ateş azabından tattırırız.

13- Ona korunaklı özel yerlerden ve heykellerden ve o havuzlar gibi çanaklardan ve sabit kazanlardan ne dilerse işlerlerdi. Ey Davud'un hanedanı, bir şükürle işleyin. Ve kullarımdan o şükredenler bir azdır.

14- Ona o ölümü yerine getirdiğimizde, onun ölümünü onlara onun bastonunu kemirmekte olan o yerin bir canlısı dışında kılavuzluk etmedi. (Onun ölümü) o cinlere, yere kapaklandığında apaçık belli oldu. Eğer (cinler) o algılanamayananı şüphesiz ki biliyor olsalardı, o alçaltıcı azap içinde kalmazlardı.

15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. Biri sağdan biri soldan iki bahçeleri vardı (ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (denilmişti).

16- Bu uyarıya kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onların üzerine o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve bir az şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

17- Bu, gerçeği örtmüş olmaları nedeniyle onlara bizim karşılığımızdır. O (gerçeği) örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

18- Ve onların arası ve oraları berekenlendirdiğimiz o kasabalar arasında görünen kasabalar da oluşturmuş ve "Onlarda geceleri ve gündüzleri onlarda güvenliler olarak yürüyün" (diyerek) onlarda o (güvenli) yürümeyi ölçülemiştik.

19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline dönüştürdük ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında ona takılmışlardı.

21- Ve onun, o son (yaşama) inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir yetkisi olmadı. Ve senin Efendin, her bir şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

22- De ki: "Allah'ın aşağısından iddia ettiklerinizi çağırın. O göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığına hükümran olamazlar. Ve onlar için ikisinde hiçbir ortaklık yoktur ve onlardan O'na hiçbir arka çıkan da yoktur."

23- Ve O'nun yanında kendisine onay verdiği kimseden başkasına o eşlikçilik fayda vermez. Nihayet onların kalplerinden dehşet giderildiği zaman: "Efendiniz ne dedi?" derler. (Onlar da): "O gerçeği (dedi)" derler. Ve O, o çok yücedir, o çok büyüktür.

24- De ki: "O göklerden ve o yerden size kim rızık veriyor?" De ki: "Allah. O halde biz veya siz kesinlikle bir yola ileten üzerindeyiz veya bir açıklanan sapkınlık içindeyiz."

25- De ki: "Siz bizim suçumuzdan sorulmazsınız ve biz de sizin işlemekte olduklarınızdan sorulmayız."

26- De ki: "Efendimiz bizim aramızı toplayacak, sonra bizim aramızı o gerçekle açacaktır. Ve O, o en hayırlı açıcıdır, o en iyi bilicidir."

27- De ki: "O'na kattığınız ortakları bana gösterin." Hayır. O, o çok güçlü, o en bilge Allah'tır.

28- Ve biz seni o insanların hepsine bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle) göndermedik. Fakat o insanların daha çoğu bilmezler.

29- Ve: "Eğer doğru sözlüler iseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

30- De ki: "Sizin için verilen sözün bir günü vardır, ondan bir saati sonralayamazsınız ve önceleyemezsiniz."

31- Ve gerçeği örtmüş olanlar: "Biz, bu okunan (Kur'an) a ve onun önünde olana asla inanmayacağız" dedi. Ve o haksızlık yapanları Efendilerinin yanında durdurulmuşlar olarak bir görsen. Bir kısmı bir kısmına o söylenenle döner. Zayıf düşürülenler büyük taslayanlara: "Eğer siz olmasaydınız, biz kesinlikle inananlardan olurduk" dedi.

32- Büyüklük taslayanlar da zayıf düşürülenlere: "Size geldikten sonra o doğruya iletenden biz mi  sizi uzaklaştırdık? Hayır, siz suçlular olmuştunuz" dedi.

33- Ve zayıf düşürülenler büyüklük taslayanlara: "Hayır, o gece ve o gündüz (aralıksız) tuzak kurarak Allah'a nankörlük etmemizi ve O'na benzerler edinmemizi buyuruyordunuz" dedi. Ve o azabı gördüklerinde o pişmanlığı sakladılar. Ve biz gerçeği örtmüş olanların boyunlarına (demirden) bağlar geçirdik. Onlar işlemekte oldukları şeylerden başkasıyla mı karşılık görecekler?

34- Ve bir kasabaya hiçbir uyarıcı göndermedik ki, oranın refahlıları: "Şüphesiz ki biz, sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret eden) örtücüleriz" dememiş olsunlar.

35- Ve (yine): "Biz mallar ve çocuklar bakımından daha çoğuz ve biz biz azaplandırılmışlar da olmayacağız" dediler.

36- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kimse dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir, fakat (gerçeği örtücü) o insanların hiçbir bunu bilmezler."

37- Ve mallarınız ve çocuklarınız, bizim yanımızda bir yakınlıkla (sizi bize) yaklaştıracak değildir. İnanmış ve bir düzgün iş işlemiş kimse başka. işte onlar için işledikleri nedeniyle o katlı karşılık vardır. Ve onlar özel odalarda güvenli olanlardır.

38- Ve onlar ki ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koşuyorlar, işte onlar, o azabın içine hazırlanmışlardır.

39- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutar ve ona bir ölçüye göre verir.Ve bir şeyden ne harcarsanız, O, onun yerine ardılını getirir. Ve O, o rızık vericilerin en hayırlısıdır."

40- Ve onları toplu olarak sürüp toplayacak, sonra meleklere: "Size kulluk etmekte olan bunlar mıydı?" diyecek.

41- (Melekler): "Sen her türlü eksiklikten uzaksın, onların berisinden bizim yönelenimiz sensin. Hayır, onlar cinlere kulluk etmekteydiler. Onların tamamı onlara inananlardı" dediler.

42- Artık bugün bir kısmınız bir kısma bir faydaya ve bir zorluğa hükümran olamazsınız. Ve haksızlık yapanlara: "Tadın o ateşin azabını ki, onu yalanlamakta idiniz" diyeceğiz.

43- Ve onlara ayetlerimiz peşi sıra okunmakta olduğu zaman: "Bu, atalarınızın kulluk etmekte olduğu şeylerden sizi uzaklaştırmak isteyen bir adamdan başkası değil" dediler. Ve: "Bu, bir yakıştırılmış çarpıtmadan başka bir şey değil" dediler. Ve gerçeği örtmüş olanlar o gerçek kendilerine geldiğinde: "Bu, bir açıklanan sihirden başkası değil" dedi.

44- Ve biz onlara onları ezberleyecekleri kitaplar vermemiş ve onlara senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.

45- Ve onlardan (Mekke'liler) öncekiler (uyarıcılarını) yalanlamıştı. Oysa onlar (Mekke'liler) onlara (öncekilere) verdiğimizin onda birine dahi ulaşmamışlardır. Hal böyleyken (öncekiler) elçilerimi yalanlamışlardı. Artık benim yadırgamam nasılmış?

46- De ki: "Size ancak ve ancak tek öğüt veriyorum. O da ikişer ve teker olarak ayağa kalkmanız, sonra düşünmenizdir. Arkadaşınızda cinnetten eser yoktur. O, bir sert azabın önünde sizin için bir uyarıcıdan başkası değildir."

47- De ki: "Ben sizden hiçbir iş karşılığı sormadım, artık o sizin olsun. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve O, her bir şeyin üzerinde bir tanıktır."

48- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o gerçeği (ortaya) atar. Algılanamayananların en iyi bilicisidir."

49- De ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz (takdir etmeyi) başlatamıyor ve tekrar döndüremiyor."

50- De ki: "Eğer ben sapmışsam, kendi benliğime sapmışımdır. Ve eğer doğruya iletilmişsem, bu da bana Efendimden vahyolunmak olan şey nedeniyledir. Şüphesiz ki O, bir en iyi işiticidir, bir en yakındır."

51- Ve onları dehşete düştükleri zaman bir görsen, artık kaçış olmaz ve bir yakın yerden tutulmuşlardır.

52- Ve: "O'na inandık" demişlerdir. Onlar için bir uzak yerden onu elde etmek nasıl mümkün olacak?

53- Ve oysa önceden onu kesinlikle (ret ederek) örtmüşlerdi. Ve o algılanamayanana bir uzak yerden atıyorlardı.

54- Ve onların arasıyla iştahlanmakta oldukları şeylerin şeylerin arası, önceden onların taraftarlarına yapıldığı gibi çevrelenmiştir. Şüphesiz ki onlar bir kuşkulu belirsizlik içindeydiler.


24 Haziran 2025 Salı

Sebe s. 19. Ayeti Örneğinde Fiili Duanın Hayata Yansıması

İçimizden herhangi birimize "Dua nedir" diye sorulduğunda, aklına gelecek ilk cevap, "El açıp Allah'a yakarmak" şeklinde bir cevap gelecektir. Bu cevap elbette yanlış bir cevap değildir, fakat eksik bir cevaptır. Bugün Müslümanlar olarak dua konusundaki bu eksik bilginin yansımalarını maalesef görmekteyiz.

Kur'an bize her konuda yol gösterdiği gibi, dua konusunda da yol göstermekte, bu yol işaretleri özellikle kıssa yollu anlatımlar içinde kendisini bulmaktadır. Duayı 1- Kavli dua, 2- Fiili dua şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağı da yine bize o anlatımlar içinde Allah'ın yardım vaadinin onu hak etmeyle yakında alakalı olduğu bildirilmektedir.

Sebe suresini okuduğumuzda surenin 15. ve 21. ayetlerinde "Sebe" adlı bir topluluktan bahsedilmektedir. Bu topluluk bir refah toplumu iken, Allah onları ters kepçe etmiş ve zenginliklerini ellerinden almıştır. İşte onların bu ters kepçe getirilme hallerinin ne şekilde meydana geldiği, fiili duanın etkisini anlamamız açısından önemli bir örneklik sergilemektedir.

Kıssanın ayet mealleri şöyledir.

--- 15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. Biri sağdan biri soldan iki bahçeleri vardı (ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (denilmişti).

--- 16- Bu uyarıya kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onların üzerine o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve az bir şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

--- 17- Bu, (gerçeği) örtmeleri nedeniyle onlara bizim karşılığımızdır. O (gerçeği) örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

--- 18- Ve onların arasında ve oraları berekenlendirdiğimiz o kasabalar arasında görünen kasabalar da oluşturmuş ve "Oralarda geceleri ve gündüzleri oralarda güvenliler olarak yürüyün" (diyerek) oralarda o (güvenli) yürümeyi ölçülemiştik.

--- 19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline dönüştürdük ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

--- 20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında ona takılmışlardı.

--- 21- Ve onun, o sonrakine inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir yetkisi olmadı. Ve senin Efendin her şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

Bizim bu kıssada dikkati çekmek istediğimiz nokta, kıssanın 19. ayetidir. Ayeti okuduğumuz zaman, o toplumun bir duasını görmekteyiz. Aslında bu dua o toplumun el açıp yalvararak, Allah'a nida eder bir yolla, yani kavli dua yoluyla değil, fiili dua dediğimiz yaşayarak ve fiiliyata dayanan bir yolla yapılan dua, yani hak ediş neticesinde gerçekleşmiş bir olaydır.

Allah (c.c.) Sebe toplumuna bir toplumun refah içinde olması demek olan tüm imkanları bahşettiğini beyan etmekte, bunun karşılığında ise onlardan kendisine şükretmelerini nankörlük etmemelerini istemektedir. Fakat bu toplum şükür yerine nankörlüğü seçmiş, bu seçişin sonunda ise ters kepçe edilmişlerdir.

Onların bu nankörlükleri kavli dua formuyla anlatılmasına rağmen, fiili dua formuyla yani hayat içinde yaşanan olayların bir neticesi olarak gerçekleşmiştir. İşte fiili duanın önemini bu anlatıdan da öğrenebiliyoruz.

Dua etmek demek, sadece iyi şeyleri Allah'tan istemek anlamına gelmez, toplumlar yaşamlarında kötü örnekler sergileyerek de, Allah'a dua edebilir, yani yok oluşlarını hak etmeleri için gereken alt yapıyı kendileri oluşturabilir.

Bir toplum yok edilmek veya nimetlerin elinden alınması için Allah'a nasıl dua eder, Sebe toplumu örneğinde görülmektedir.

Bir toplum eğer elindeki maddi imkanları, yaşadığı dünyanın daha güzel olması için harcamadığı takdirde, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.

Bir toplum eğer Allah'ın kendisine ahlaki sorumlulukları terk ederek, gayri ahlaki tavırlar içinde bir yaşam sergilemekte ise, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.

Bir toplum eğer Allah'ın kendisine yüklediği düşmanı ile nasıl savaşması gerektiğini terk ederek, "Allah'ım bizi muzaffet et" şeklinde kavli dua da bulunuyorsa, bu duanın gerçeği "Allah'ım bizi yok et" şeklinde yapılan bir fiili duadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Burada kavli dua olarak bildiğimiz dua formunu elbette ret etmiyoruz. Ancak fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağını hatırlatmak istiyoruz. Sebe toplumunun başına gelenler fiili olarakyaptıkları duanın, yani yaşamlarında şükretmeyi değil nankörlük etmeyi seçmelerinin bir sonucu olduğu unutlmamalıdır.

                                              EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


22 Haziran 2025 Pazar

Ahzab s. 69. Ayeti Çerçevesinde Kur'an Okumalarımızın Serencamı

 Kur'an okuma ve anlama çalışmaları yüzyıllardır sürmekte, kıyamete kadar da sürecektir. Bu çalışmalar genellikle "Tefsir" adı verilen bir yöntem dahilinde yapılmaktadır. Bugün İslam coğrafyasının genelinde adedini bilmediğimiz kadar tefsir yazılmış, halen de yazılmaya devam etmektedir. Bu tefsir faaliyetlerinin Kur'an'ı anlama noktasındaki faydaları elbette yadsınamaz.

Biz bu yazımızda, tefsir çalışmalarında çokça rastladığımız, konuyla alakası olmadığı halde asıl mesajı öteleyen bazı yorumlara dikkat çekmek istiyoruz. Böyle bir çalışma Kur'an'ın başından sonuna bütün ayetleri için yapılmış olsa büyük bir hacim tutacağı da aşikardır.

Özellikle kıssa anlatımlarında yapılan tefsirler de akla ziyan yorumların yapıldığı, tefsir okurlarınca malumdur. Ahzab s. 69. ayeti ile ilgili yapılan tefsirlere baktığımızda da asıl mesajı öteleyen ve hiçbir dayanağı olmayan bilgilerin sayfaları doldurduğunu görebiliriz.

Ayetin metni ve meali şöyledir:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُواۜ وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَج۪يهاً 

------ Ey inanmışlar, Musa'yı rahatsız edenler gibi olmayın. Böyle bir durumda Allah onu onların söylediklerinden berileştirmişti. Ve Allah'ın yanında saygın biriydi.

Bu ayet ile ilgili tefsirlere baktığımızda, ilk olarak Musa'ya ne gibi rahatsızlıklar verildiği yönündeki yorumlara rastlamaktayız. Bu yorumların hiçbiri Kur'an kaynaklı olmadığı gibi gaybı taşlamaktan öteye gitmemektedir.

Halbuki ayeti okuduğumuz zaman ilk bakmamız gereken olayın bu tarafı değildir. Eğer bakılması gereken olayın bu tarafı olsaydı, ayette bu konu ile ilgili ayrıntılı bir bilgi bize verilirdi. Bize böyle bir bilgi verilmediğine göre, demek ki bakılması gereken taraf olayın kendisi değildir.

Öyleyse bu ayeti anlamaya önce nereden başlayabiliriz?

Kur'an okuma anlama çalışmalarında bağlamın yani ayetlerin konu bütünlüğünün önemi oldukça büyüktür. Bir ayeti anlamanın yolu o ayetle ilgili sure ve Kur'an bütünlüğünü dikkate alarak yapılacak çalışmadır.

Bu sureye baktığımızda ilk ayetlerin evlatlıklar ile ilgili genel geçer anlayışın değiştirilerek Allah'ın bu konudaki hükmünün ortaya konulması olduğu görülecektir. Evlenme yasaklarına baktığımızda da oğulların eşleri ile evlenmenin yasak olduğu görülecektir (Nisa s. 23).

Bunları toplayarak okuduğumuz zaman, Zeyd adlı kişinin o gün Nebi'nin bir evlatlığı olarak bilinmesi üzerinden yeniden bir durum düzenlemesi yapılmakta, bu durumda olan kişilerin asla kendi oğulları gibi olmadığı beyan edilmektedir. 

Bu durumun toplum nazarında daha net ve uygulamalı olarak anlaşılması ise Zeyd'in boşadığı eşinin Nebi ile evlendirilmesi yoluyla yapılmaktadır. Önceki genel geçer duruma göre Zeyd, Nebi'nin bir oğlu olduğu için onun boşadığı eski eşi ile babası olarak bilinen Nebi'nin evlenmesi imkansızdır. Çünkü böyle bir durum ahlaki bir sorun doğuracaktır.

Fakat Allah (cc) toplum nazarındaki bu bilgiyi kaldırmış, kaldırılan bu bilginin uygulamalı hayata geçirilmesini de Zeyd'in boşadığı eski eşi Nebi ile evlendirerek yapmıştır.

Buraya kadar olan bilgileri sureyi okuyarak daha iyi anlayabiliriz. Bizi daha fazla ilgilendiren konu olayın evlilik boyutundan ziyade, bu evliliğin o gün bazı kimseler (hoş bugün de dedikodu malzemesi yapanlar yok değil) tarafından dedikodu malzemesi yapılmasıdır.

İşte Ahzab s. 69. ayeti burada devreye girmektedir.

Ayetin özellikle "Musa'yı rahatsız edenler" şeklinde ifade edilmesi Medine'nin nüfus yapısı ile ilgilidir. O günün Medinesinin Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı ve bu Yahudilerin bir kısmının Kur'an'ın "Münafık" olarak vasıflandırdığı insanlardan oluştuğu bir vakıadır.

İşte burada ayetin bu şekilde bir ifade kullanması manidardır. Çünkü samimi bir inanan kişi Nebiyi rahatsız edecek hiçbir söz ve davranış içinde olamaz, eğer oluyorsa bu kişinin kalbinde bir bozukluk vardır.

Ayet kalbinde bozukluk olan kişileri hedef alarak, önceden Musa'nın nasıl bu dedikodulardan kurtardıysa, Nebi'nin de bu dedikodulardan kurtaracağını beyan etmektedir. Çünkü minafıklıkta başı çeken kimseler Yahudilerdir.

Asıl amacımız Bu ayetin üzerinde konuşmak olmadığını yeniden hatırlatmak isteriz. Asıl amacımız, ayetlerin asıl mesajının ötelenmemesi gerektiği, bilgi verilmeyen konular üzerinde gaybın taşlanmaması, bir ayeti okuma anlama çalışması yaparken bilgi verilmeyen konular üzerinde gayb taşlaması yapılmaması, asıl mesajın ne olabileceği yönünde bir okuma yapılması noktasında hatırlatmalarda bulunmaktır. 

Çünkü bu ayetin tefsiri ile ilgili bilgiler asıl mesajın ötelenerek alakasız bir konu üzerinde sayfa doldurmanın örneklerinden birini yansıtmaktadır.

                             EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


AHZAB SURESİ MEALİ

 1- Ey o haberci! Allah'a karşı korun ve o gerçeği örtücülere ve o ikiyüzlülere itaat etme. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir. 

2- Ve Efendinden sana vahyolunmakta olan şeye takıl. Şüphesiz ki Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

3- Ve Allah'a dayan. Ve Allah, bir dayanak olarak yeter.

4- Allah, bir adamın (göğüs) boşluğunun içinde iki kalp koymadı. Ve onlardan zihar yapmakta olduğunuz (sırtlarını ananızın sırtı gibi gördüğünüz) eşlerinizi de anneleriniz yapmadı. Ve sizin (oğullarınız olarak) çağırdıklarınızı da sizin (gerçek) oğullarınız yapmadı. Bunlar, sizin ağızlarınızın demesidir. Ve Allah, o gerçeği der ve O, o (doğru) yola iletir.

5- Onları, onların babalarına nisbetle çağırın. O, Allah'ın yanında daha hakkaniyetlidir. Eğer onların babalarını bilmediyseniz, artık o yaşam sisteminde sizin kardeşleriniz ve yönelenlerinizdir. Ve kendisinde yanıldığınız o şeyde, sizin üzerine bir sorumluluk yoktur. Fakat kalplerinizin kastettiği şeyde (sorumluluk vardır). Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

6- O haberci, o inananlara kendi benliklerinden daha yakındır ve onun eşleri de, onların anneleridir. O rahim sahipleri (akrabalar) onların bazısı bazısına (mirasta) Allah'ın yazgısında o inananlardan ve o göçenlerden daha yakındır. Yönelenlerinize bir benimsenen (vasiyet) yapmanız başka. Bu, o kitapta satırlanmıştır.

7- 8- Ve bir zaman (hesap gününde) o doğru söyleyenlere doğruluklarından sorması için, o habercilerden ve senden ve Nuh'tan ve İbrahim'den Ve Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan yeminle bağlanmış sözlerini almıştık. Vonlardan bir yeminle bağlanmış sağlam söz almıştık. Ve o gerçeği örtücülere bir acı azap hazırlamıştır.

9- Ey inanmış olanlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size (düşman) askerler gelmişti de, onların üzerine bir rüzgar ve sizin onları göremediğiniz bir ordu göndermiştik. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür.

10- O zaman size üstünüzden ve sizin en aşağınızdan gelmişler ve o gözler kaymış ve o kalpler gırtlaklara ulaşmış ve siz de Allah'a karşı o (yanlış) kanaatlerle, kanaatler besliyordunuz. 

11- Orada o inananlar yoklanmış ve bir sert sarsıntı ile sarsılmışlardı.

12- Ve o zaman o ikiyüzlüler ve kalplerinde bir bozukluk olanlar: "Allah ve O'nun elçisi bize bir aldatmadan başka söz vermedi" diyordu.

13- Ve o zaman onlardan bir ekip: "Ey Medine halkı sizin için durmanın yeri yok, artık dönün" demişti. Ve onlardan bir bölük: "Evlerimiz (korumasız durumda) açıktır" diyerek o haberciden onay istiyordu, oysa onlar (korumasız durumda) açık değildi. onlar bir kaçıştan başka bir şey istemiyorlardı.

14- Ve eğer onların üzerine onun (Medine'nin) çevrelerinden girilse, sonra o kargaşa çıkarmaları istenmiş olsa, onu kesinlikle verecekler ve onu kolayca yapmaktan (geri) kalmayacaklardı.

15- Ve ant olsun ki önceden o arkaları yöneltmeyeceklerine dair Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'ın antlaşması bir sorumluluktur.

16- De ki: "Eğer o ölümden veya o öldürülmeden kaçarsanız, o kaçış size asla fayda vermeyecek ve (kaçabildiğiniz) takdirde de bir az (bir zaman) dışında geçimlenemezsiniz."

17- De ki: "Eğer size bir kötülük istese veya bir rahmet istese, Allah'tan sizi saracak kimdir ki o?" Onlar kendileri için Allah'ın aşağısından bir yönelen ve bir yardımcı da bulamazlar.

18- Allah, içinizden o engelleyicileri ve kardeşlerine o "Bize katılın" deyicileri kesinlikle biliyor. Ve o sıkıntıya bir azı dışında gelmezler.

19- (Gelseler de) size karşı bir cimri olarak (gelirler). Ve o kaygı geldiği zaman, üzerini o ölümden (dolayı baygınlık) kaplamış kimse gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. O kaygı gittiği zaman da, o hayra karşı bir cimri olarak demir (gibi) dilleriyle sizi taciz ederler. İşte onlar inanmamışlardır,  bu yüzden Allah da onların işlerini boşa gidermiştir. Ve işte bu, Allah'a göre kolaydır. 

20- O grupların gitmediklerini hesap ediyorlar. Ve eğer o gruplar (tekrar) gelirse, çölde o bedevilerin içinde olup da sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer sizin içinizde olsalardı, bir azı dışında savaşmazlardı.

21- Ant olsun ki size, Allah'ı ve o son günü bekleyen ve Allah'ı çok hatırlayan için,  Allah'ın elçisinde bir iyi örneklik vardır.

22- O inananlar o grupları gördüğünde: "Bu, Allah'ın ve O'nun elçisinin bize söz verdiği şeydir ve Allah ve O'nun elçisi doğru sözlüdür" dediler. (Bu görmeleri) onlara bir inanç ve bir teslimiyetten başka bir şey artırmadı.

23- O inananlardan bir kısım adamlar vardır ki, onun üzerinde Allah'a yaptıkları antlaşmaya sadakat göstermişlerdir. Onlardan kimi (Allah'ın yolunda) ölüm sözünü yerine getirmiştir ve onlardan kimi de bakınmaktadır. Ve onlar (sözlerini) bir değişmeyle değiştirmiyorlar.

24- Bunun sonucunda o doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verir ve o ikiyüzlüleri eğer dilerse azaplandırır veya (onlar döndükleri takdirde) onlara (lütufla) döner. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

25- Ve Allah, gerçeği örtmüş olanları öfkeleriyle geri döndürdü, bir hayra kavuşamadılar. Ve Allah, o inananlara o savaşta yeterli geldi. Ve Allah, bir çok kuvvetlidir, bir en güçlüdür.

26- Ve o kitabın halkından onlara sırt vermiş olanları korunaklarından indirdi ve onların kalplerine o korkuyu attı. Bir bölüğü öldürüyordunuz, bir bölüğü de esir alıyordunuz.

27- Ve sizi, onların yerlerine ve onların yurtlarına ve onların mallarına ve henüz oraya ayak basmadığınız bir yere mirasçı yaptı. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

28- 29- Ey o haberci eşlerine de ki: "Eğer siz bu şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve sizi bir güzel salıverme ile salıvereyim. Eğer Allah'ı ve O'nun elçisini ve o son yurdu istiyorsanız, artık şüphesiz ki Allah, içinizden iyilik edenlere bir büyük iş karşılığı hazırlamıştır."

30- Ey o habercinin kadınları, içinizden kim bir apaçık hayasızlık suçu getirirse, o azap ona ikiye katlanır. Ve işte bu, Allah'a göre kolaydır. 

31- Ve içinizden kim Allah'a ve O'nun elçisine gönülden bağlanır ve bir düzgün iş işlerse, onun iş karşılığını iki kere veririz. Ve ona bir değerli rızık hazırlamışızdır.

32- Ey o habercinin kadınları, siz (haberci eşi olmayan) o kadınlardan biri gibi değilsiniz. Eğer korunuyorsanız, o sözü yumuşakça (bir edayla) söylemeyin, yoksa kalbinde bir bozukluk olan (sizden) umutlanır. Ve (kimseyi umutlandırmayacak) bir benimsenen söz söyleyin.

33- Ve evlerinizde sabit kalın ve ve o ilk cahiliyenin teşhirciliği gibi teşhircilik yapmayın ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve arınmayı yerine getirin ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ey o evin halkı, Allah ancak ve ancak o pisliği sizden gidermek ve sizi bir temizlemeyle temizlemek istiyor.

34- Ve evlerinizde Allah'ın ayetlerinden ve o bilgelikten peşi sıra okunan şeyi hatırlayın. Şüphesiz ki Allah, bir çok lütufkârdır, bir en iyi haber alıcıdır.

35- Şüphesiz ki, o teslim olan erkeklere ve teslim olan kadınlara ve o inanan erkeklere ve o inanan kadınlara ve o gönülden bağlanan erkeklere ve o gönülden bağlanan kadınlara ve o doğru sözlü erkeklere ve o doğru sözlü kadınlara ve o direnip gayret eden erkeklere ve o direnip gayret eden kadınlara ve o saygı duyan erkeklere ve o saygı duyan kadınlara ve o bağış yapan erkeklere ve o bağış yapan kadınlara ve o oruç tutan erkeklere ve o oruç tutan kadınlara ve o ırzlarını kollayan erkeklere ve o (ırzlarını kollayan) kadınlara ve Allah'ı çok hatırlayan o erkeklere ve (Allah'ı çok hatırlayan) o kadınlara, Allah onlar için bir bağışlama ve bir büyük iş karşılığı hazırlamıştır.

36- Ve bir inanmış erkek ve bir inanmış kadın için, Allah ve O'nun elçisi bir işe hükmettiği zaman, onlar için işlerinden o hayırlama hakkı olması (hüküm harici tercihleri) olamaz. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı çıkarsa, kesinlikle bir açıklanan sapkınlıkla sapmıştır.

37- Ve bir zaman sen Allah'ın kendisini nimetlendirdiği ve senin de kendisini nimetlendirdiğin kimseye: "Eşini kendinde tut ve Allah'a karşı  korun" diyor ve Allah'ın belli edici olduğu şeyi benliğinde gizliyor ve o insanlardan endişeleniyordun. Oysa Allah, kendisinden endişelenmene daha hak sahibiydi. Zeyd, ondan ilişiği kesmeyi yerine getirdiğinde, (oğulları olarak) çağırdıklarının eşlerinde onlardan ilişiği kesmeyi yerine getirdikleri zaman, (onları eş edinme de) o inananların üzerine bir burukluk olmaması için, onu seninle eşlendirdik. Ve Allah'ın buyruğu (her zaman) yapılagelmiştir.

38- Allah'ın kendisine belirlediği bir şeyde o habercinin üzerine hiçbir burukluk olmamıştır. Önceden geçenlerdeki  Allah'ın yasasıdır. Ve Allah'ın buyruğu, bir ölçüyle ölçülenmiştir.

39- Onlar ki, Allah'ın mesajlarını ulaştırırlar ve O'ndan endişelenirler ve Allah'ın dışında bir kimseden endişelenmezler. Ve Allah, bir hesap görücü olarak yeter.

40- Muhammed, adamlarınızdan bir kimsenin babası değildir, fakat Allah'ın elçisi ve o habercilerin mühürleyicisidir. Ve Allah, her bir şeyin bir en iyi bilicisidir.

41- 42- Ey inanmış olanlar, Allah'ı çokça bir hatırlamayla hatırlayın. Ve gündüzün erken vakti ve akşamın erken vakti, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutun.

43- O, ve O'nun melekleri sizi o karanlıklardan o ışığa çıkarmak için sahip çıkıyor. Ve o inananlara, bir çok merhamet edicidir.

44- O'nunla karşılaşacakları gün esenlik temennileri "Selam" dır. Ve onlara bir değerli iş karşılığı hazırlamıştır.

45- 46- Ey o haberci, şüphesiz ki biz seni bir tanık olarak ve bir müjdeci olarak ve bir uyarıcı olarak ve O'nun onayı ile Allah'a bir çağırıcı olarak ve bir ışık verici lamba olarak gönderdik.

47- Ve o inananlara, şüphesiz ki onlar için Allah'tan bir büyük lütfu müjdele.

48- Ve o gerçeği örtücülere ve o ikiyüzlülere itaat etme ve rahatsız etmeleriyle ilgilenme ve Allah'a dayan. Ve Allah, bir dayanak olarak yeter.

49- Ey inanmış olanlar, o inanan kadınlarla evlendiğiniz, sonra onlara dokunmanız öncesinden onların evlilik bağını çözdüğünüz zaman, bu durumda sizin için onların üzerinde (başka biriyle evlenebilmeleri gereken zaman için) onu sayacağınız hiçbir sayı yoktur. Bu durumda onları geçimlendirin ve onları bir güzel salıverme ile salıverin.

50- Ey o haberci, şüphesiz ki biz sana iş karşılığını (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana (ganimet olarak) döndürdüğü şeylerden sağ elinin sahip olduklarını ve senin beraberinde göç eden amcanın kızlarını ve halalarının kızlarını ve dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını ve eğer kendi benliğini o haberciye (mehir istemeden) bahşeder, eğer o haberci de onunla evlenmek isterse (diğer) o inanan erkeklerin aşağısından sana bir özellik olarak, bir inanan kadını da serbestleştirdik. Senin üzerine bir burukluk olmaması için onlara, eşleri ve sağ ellerinin sahip oldukları hakkında neyi belirlediğimizi, biz kesinlikle bilmişizdir. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

51- Onlardan dilediğin kimseyi bekletebilir ve dilediğin kimseyi de barındırabilirsin. Ve (bazı nedenlerle) uzaklaştığın kimselerden de kiminin peşine düşmende, artık senin üzerine bir sorumluluk yoktur. Bu, onların gözlerinin ferah olmasına ve üzülmemelerine ve onların hepsine verdiklerine hoşnut olmalarına daha yakındır. Ve Allah, kalplerinizde olan şeyleri bilir. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir yumuşak davranıcıdır.

52- Bunun arkasından o (diğer) kadınlar, onların iyilikleri seni şaşırtmış olsa da, sağ elinin sahip oldukları dışında, (başka) eşlerle değiştirmen sana serbest olmaz. Ve Allah, her bir şeyin üzerinde bir gözeticidir.

53- Ey inanmış olanlar, onun anına bakıcılar olmaksızın bir yemek için size onay verilmesi dışında o habercinin evlerine girmeyin. Fakat çağrıldığınız zaman girin, yediğiniz zaman da bir sözle ünsiyet kurmadan (birbirinizle lafa dalmadan) dağılın. Şüphesiz ki sizin böyle yapmanız o haberciyi rahatsız ediyordu da (bunu söylemeye) sizden çekiniyordu. Ve Allah ise, o gerçek(i söylemek)ten çekinmez. Ve onlardan (eşlerinden) bir geçimlik soracağınız zaman, onlara bir engelin ötesinden sorun. Sizin böyle yapmanız sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için, daha temizdir. Ve sizin için Allah'ın elçisini rahatsız etmeniz ve onun ardından onun eşleriyle evlenmeniz sonsuz olarak (serbest) olmadı. Şüphesiz ki sizin böyle yapmanız Allah'ın yanında bir büyük (günah) tır.

54- Eğer bir şeyi belli ederseniz veya onu gizlerseniz, artık şüphesiz ki Allah, her bir şeyin bir en iyi bilicisidir.

55- Onlara (habercinin eşlerine) babalarına ve oğullarına ve erkek kardeşlerine ve erkek kardeşlerinin oğullarına ve kız kardeşlerinin oğullarına ve kadınlara ve sağ ellerinin sahip olduklarına (engelsiz konuşmalarında) üzerine bir sorumluluk yoktur. (Ey habercinin eşleri) Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerinde bir tanıktır.

56- Şüphesiz ki Allah ve O'nun melekleri o haberciye sahip çıkarlar. Ey inanmış olanlar, siz de ona sahip çıkın ve tam bir teslimiyetle teslim olun.

57- Şüphesiz ki Allah'a ve O'nun elçisini rahatsız edenleri Allah bu şimdiki (yaşamda) ve o son (yaşamda) dışlamış ve onlara bir alçaltıcı azap hazırlamıştır.

58- Ve o erkek inananlara ve o kadın inananlara onların (rahatsız edilmelerini gerektiren) kazandıkları bir şey olmaksızın rahatsız edenler, kesinlikle bir dehşetli yalan ve bir açıklanan günah yüklenmişlerdir.

59- Ey o haberci, eşlerine ve kızlarına ve o inananlarına kadınlarına, dış giysilerinden üzerlerine salmalarını söyle. Bu, onların tanınmalarına, böylece rahatsız edilmemelerine daha yakındır. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

60- 61- Ant olsun ki, o ikiyüzlüler ve kalplerinde bir bozukluk olanlar ve o şehrin içindeki o sarsıcı (haber yayan)lar eğer (bundan) vazgeçmezlerse, seni kesinlikle onlara salıveririz, sonra dışlanmışlar olarak sana orada bir az (bir süre) dışında komşu kalamazlar. Nerede ele geçirirlerse, tutulurlar ve bir öldürülmeyle öldürülürler.

62- (Bu) önceden gelip geçenler hakkındaki Allah'ın yasasıdır. Ve sen Allah'ın yasası için bir değişme asla bulamazsın.

63- O insanlar senden o saatten soruyor. De ki: "Onun bilgisi ancak ve ancak Allah'ın yanındadır." Sen nasıl algılayacaksın belki o saat bir yakın (zamanda) olur.

64- Şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücüleri dışlamış ve onlara bir alevli ateş hazırlamıştır.

65- Orada sonsuz olarak sürekli kalıcılar olarak.  Bir yönelen ve bir yardımcı da bulamazlar.

66- O gün yüzleri o ateşin içinde (şekilden şekile) çevrilip dururken: "Ak keşke Allah'a itaat etseydik ve o elçiye itaat etseydik" derler.

67- 68- Ve: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de o yoldan bizi saptırdılar. Ey Efendimiz, onlara o azaptan ikiye katla ve onları bir büyük dışlamayla dışla" dediler.

69- Ey inanmış olanlar, Musa'yı rahatsız edenler gibi olmayın. Böyle bir durumda Allah onu onların söylediklerinden berileştirmişti. Ve Allah'ın yanında saygın biriydi.

70- 71- Ey inanmış olanlar, Allah'a karşı korunun ve (haksızlığa) bir set çeken söz söyleyin ki sizin işlerinizi düzeltir ve arkalarınıza takılı suçlarınızı bağışlar. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederse, kesinlikle bir büyük başarıyla başarmıştır.

72- Şüphesiz ki biz o korunması gerekeni o göklere ve o yere sunduk da onlar onu yüklenmekten direndiler ve ondan korkuyla titrediler ve onu o insan yüklendi. Şüphesiz ki o, bir haksızlık yapandır, bir düşüncesizdir.

73- Bunun sonucunda Allah'ın o ikiyüzlü erkekleri ve o ikiyüzlü kadınları ve o ortak koşan erkekleri ve o ortak koşan kadınları azaplandırır ve inanan erkeklere ve o inanan kadınlara (lütufla) döner. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.