5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ MEALİ

1- 2- 3- 4- Övgü Allah'adır. O'ki kulunun üzerine kitabı indirdi ve kendi katından şiddetli sıkıntıyı uyarması ve inanıp düzgün işler işleyenlere, şüphesiz ki onlar için orada ebedi olarak durup bekleyici olacakları güzel ödülü müjdelemesi ve "Allah çocuğa tutundu" diyenleri uyarması için, onu eğrisi büğrüsü olmayan dosdoğru (bir kitap) yaptı.

5- Onun hakkında ne onlar için ve ne de ataları için bilgi vardır. Ağızlarından çıkan kelime ne büyüktür. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen eğer bu söze inanmazlarsa, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin.

7- Şüphesiz ki biz yeryüzünün üzerinde olanları, onların iş bakımından hangisi daha güzel işleyecek diye yıpratmak için, ona süs yaptık.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olanları, kesinlikle kupkuru toprak haline de dönüştürücüleriz.

9- Yoksa sen Mağara ve Yazıt arkadaşlarının şaşılacak delillerimizden olduklarını mı hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler mağaraya sığınmış da: "Efendimiz katından bize rahmet ver ve işimizden bizim için erginlik oluştur" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de onların kulaklarının üzerine mağarada seneler sayısınca vurmuştuk (uyumalarını sağlamıştık).

12- Sonra onları (mağarada) kaldıkları süreyi iki tarafın hangisinin daha iyi sayan olduğunu bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz onların haberlerini sana gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış genç erkeklerdi ve biz de onların yolca doğruluklarını artırmıştık.

14- 15- Ve ayağa kalkarak: "Efendimiz, göklerin ve yerin Efendisidir. O'nun aşağısından olanı tanrı olarak asla çağırmayız (eğer çağırırsak), o takdirde and olsun ki haddi aşan söz söylemiş oluruz. İşte şu topluluğumuz, O'nun aşağısından tanrılara tutundular. Onlar hakkında apaçık bir yetki getirmeli değiller miydi? Artık Allah'ın üzerine yalan yakıştırmış olandan daha haksızlık yapan kimdir" dedikleri zaman, kalplerinin (kaymaması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte olduklarından uzaklaştınız, artık mağaraya sığının ki Efendiniz sizin için kendi rahmetinden yayar ve sizin için içinizden dirseklik (dayanacak ortam) oluşturur (demişti).

 17- Ve onlar ondan geniş bir yerde (uyuyor halde) iken sen (orada olsaydın) güneşi doğduğu zaman onların mağaralarından sağın tarafına eğriliyor ve battığı zaman da solun tarafına aşıyor olduğunu görürdün. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğru yola iletirse, artık o doğru yolu bulmuştur. Ve kimi saptırırsa, artık onun için yönelen erginleştirici asla bulamazsın

18- Ve sen onları uyanık haldeler hesap edersin oysa onlar uyuyor haldelerdir. Ve onları sağın tarafına ve solun tarafına çevriltiyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu girişe genişletmişti. Eğer onların üzerine doğsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçar halde (başka tarafa) yönelir ve (içine) onlardan ürkeklik doldurulurdu.

19- 20- Ve işte aralarında birbirlerine sormaları için böylece onları harekete geçirdik. İçlerinden bir sözcü: "Ne kadar kaldınız?" dedi. (Onlar da): "Bir gün veya günün bir kısmı kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Kaldığınız süreyi Efendiniz daha iyi bilendir. Şimdi birinizi şu gümüş paranızla o şehre harekete geçirin de hangi yemek daha arınmış ona baksın, ondan size rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sizi hiçbirine fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer size üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi ortak değerlerine geri döndürürler ve o takdirde ebedi olarak asla arzuladığınıza kavuşturulmazsınız" dediler. 

21- Ve işte böylece şüphesiz ki Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve şüphesiz ki saatin kendisinde belirsizlik olmadığını bilmeleri için, onları rastlaştırdık. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini aralarında çekişiyor ve: "Onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları daha iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) üstün gelenler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer (inşa edip ona) tutunacağız" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtürler onların dördüncüleri köpekleridir." Ve duyularla algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştirler onların altıncıları köpekleridir" diyorlar. Ve (kimileri de): "Yedidirler ve onların sekizincileri köpekleridir" diyorlar. De ki: Benim Efendim onların sayılarını en iyi bilendir. Onları az kimseden başkası bilmiyor." Artık onlar hakkında (sana bilgisi) açık olan münakaşadan başka münakaşa etme. Ve onlar hakkında onların hiçbirinden de çözüm isteme.

23- 24- Ve hiçbir şey için de, eğer Allah dilerse başka (demeden) sakın: "Şüphesiz ki ben işte bunu yarın yapıcıyım" deme. Ve unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin erginlikçe beni bundan daha yakına iletmesini umarım" de.

25- Ve: "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar" (dediler).

26- De ki: "Allah, onların kaldıkları süreyi en iyi bilendir. Göklerin ve yerin duyularla algılanamayananı O'nundur. O, neleri gören ve neleri işitendir. Onların O'nun aşağısından bir yöneleni yoktur. Ve kendi kararına hiçbirini ortaklaştırmaz."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyolunanı peşi sıra oku. O'nun kelimelerini değiştirici yoktur. Ve O'nun aşağısından bir sığındırıcı da asla bulamazsın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah ve akşam (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnerek gayret et. Ve iki gözünü şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve keyfi arzusuna uyarak işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve de ki: "Gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen inansın ve artık dileyen de  (gerçeği) örtsün." Şüphesiz ki biz haksızlık yapanlar için ateşi hazırladık. Onun surları onları çevrelemiştir. Ve eğer yağmur yardımı isterlerse, onlara yüzleri kavuran yağ tortusu gibi suyla yağmur yardımı yapılır. (O yağ tortusu) ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki inanan ve düzgün işler işleyenlere gelince, şüphesiz ki biz iş bakımından daha güzel kimsenin mükâfatını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar için altlarından nehirler akar Adn cennetleri vardır. Orada süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak orada altından bileziklerle süslendirilirler ve ince ipekten ve kalın ipekten elbiseler giyerler. Ne güzel ödüldür ve dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve onlar için iki adamı örnek olarak ortaya koy. İkisinden biri için üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla çevirmiş ve ikisinin arasını da ekinlik olarak yapmıştık.

33- İki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi de haksızlık yapmamıştı. Ve ikisinin arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun için (adam için başka) ürün de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal olarak daha çok ve insan gücü olarak da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve benliğine haksızlık yapan olduğu halde bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağına ebedi olarak kanaat getirmiyorum ve saatin ayağa dikileceğine de kanaat getirmiyorum. Ve eğer Efendime geri döndürülecek olursam da, kesinlikle bundan daha hayırlı bir çevrilmişlik bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni topraktan sonra döllenmiş hücreden takdir eden sonra seni bir adam olarak düzenlendireni (n iyiliğini) mi örttün? Fakat O Allah benim Efendimdir ve ben Efendime hiçbirini ortaklaştırmam. Ve her ne kadar sen beni senden mal olarak ve çocuk olarak daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten hesap gönderip böylelikle kaygan toprak haline sokması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir hale gelir de onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetiremezsin" demişti.

42- Ve onun ürünü çevrelendi. Böylece çardakları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) ona harcağı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturuyor ve: "Keşke Efendime hiçbirini ortaklaştırmasaydım" diyordu. 

43- Ve onun için Allah'ın aşağısından ona yardım edecek askeri birlik olmadı ve kendisi de öç alabilecek değildi.

44- İşte o durumda gerçek yönelim Allah'a aittir. O, dönüşümce daha hayırlı ve sonuçça daha hayırlıdır.

45- Ve onlar için şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Şimdiki hayat) gökten onu indirdiğimiz bir su gibidir. Böylece onunla yeryüzünün bitkisi birbirine karıştı. Derken (sonunda) rüzgârların savurmakta olduğu ot kırıntısı oldu. Ve Allah her şey üzerine güç yetiricidir.

46- Mal ve çocuklar şimdiki yaşamın süsüdür. Ve kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlıdır ve beklentice daha hayırlıdır.

47- Ve o gün dağları yürütürüz ve sen yeryüzünü (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve geride onlardan hiçbirini bırakmaksızın onları sürüp toplamışızdır.

48- Ve saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. And olsun ki sizi ilk defasındaki takdir ettiğimiz gibi bize geldiniz. Oysa ki sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve kitap konulmuştur, artık suçluların onun içinde olandan dolayı: "Vay başımıza gelene bu kitaba ne oluyor ki ne küçük ve ne de büyük bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek afalladıklarını görürsün. Ve (yaptıkları) işleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin hiçbirine haksızlık yapmaz.

50- Ve bir zaman meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik. İblis dışında hemen boyun eğmişlerdi. O (ateşten takdir edildiği için) cinden oldu (ğunu iddia etmiş) böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Onlar size düşman olduğu halde, siz benim aşağımdan ona ve soyuna yönelenler olarak mı tutunuyorsunuz? Haksızlık yapanlar için ne kötü değişimdir.

51- Ben onları ne göklerin ve yerin takdir edilişine ve ne de benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırdım. Ve ben ne de saptırıcılara güçlendirici olarak tutunan oldum.

52- Ve o gün (Allah): "İddia ettiğiniz ortaklarıma seslenin" der. Bunun üzerine onları çağırmışlar fakat onlar kendilerine cevap vermemişlerdir. Ve (çünkü) aralarına derinlik koymuşuzdur.

53- Ve suçlular ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler oldukları kanaatine varmışlardır. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve and olsun ki biz bu Kur'an'da insanlara her örnekten evire çevire açıkladık. Ve (gerçeği örten) insanın tartışmacılığı ise her şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve insanları, onlara doğru yol geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine öncekilerin yasasının onlara gelmesinden veya azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve elçileri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve (gerçeği) örtenler ise onunla gerçeği kaydırmaları için gerçek olmayanla tartışıyorlar. Benim ayetlerime ve uyarıldıkları şeye alay konusu olarak tutundular.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri ona hatırlatılmasına rağmen ondan kayıtsız kalan ve iki elinin sunduğunu unutan kimseden daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine korunak ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Eğer sen onları doğru yola çağırsan, o takdirde de onlar doğru yolu asla bulamayacaklardır.

58- Ve senin Efendin çok bağışlayıcıdır, çok rahmet sahibidir. Eğer kazandıkları nedeniyle onları (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için azabı kesinlikle hızlandırırdı. Aksine onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun aşağısından kurtulacak bir yer de asla bulamayacaklardır.

59- İşte bu şehirler, haksızlık yaptıklarında onları yok ettik. Ve onları yok etme zamanı için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "İki denizin birleştiği birleştiği yere ulaşıncaya kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (buraya ulaşmak için) uzun zaman geçireceğim" demişti.

 61- İkisi, ikisinin (iki denizin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unuttular. Böylece o da denizde akıp giderek yoluna tutundu.

62- İkisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sabah gıdamızı bize getir, and olsun ki bu yolculuğumuzdan (dolayı) yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı da ona): "Gördün mü, kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu (sana) hatırlatmamı bana şeytandan başkası da unutturmadı ve o da denizde şaşılacak şekilde yoluna tutundu" demişti.

64- (Musa genç uşağına): "İşte bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen izleri üzerine o izleri takip ederek geri döndürülmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, yanımızdan ona bir rahmet verdiğimiz ve katımızdan ona bir bilgi öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana erginlik olarak öğretilmiş olan o bilgiden, senin de bana öğretmen için sana uyabilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul Musa'ya): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin. Ve haber olarak onun üzerini çevreleyemediğin bir şeye karşı nasıl direnerek gayret edebilirsin?" demişti.

69- (Musa kula): "Allah dilerse beni direnerek gayret eden olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul Musa'ya): "Eğer sen bana uyacak olursan, ben sana ondan hatırlatma oluşturuncaya kadar, artık bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözüldüler. Nihayet ikisi bir gemiye bindikleri zaman (kul) onu deldi. (Musa kula): "Onun halkını batırman için sen onu deldin mi? And olsun ki çok tehlikeli bir işle geldin" demişti.

72- (Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti.

73- (Musa kula): "Unutmam nedeniyle beni (sorumlu) tutma ve beni işimden (itirazımdan) dolayı zorluğa büründürme" demişti.

74-(Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti. bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürdü. (Musa kula): "Arınmış haldeki bir benliği, bir benliği (öldürmenin) karşılığı olmaksızın sen öldürdün mü? And olsun ki çok yadırganacak bir işle geldin" demişti.

75- (Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti.

76- (Musa kula): "Eğer bundan sonra bir şeyden sana sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözüldüler. Nihayet ikisi bir şehre geldikleri zaman, onun halkından yemek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi orada yıkılmayı isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa ona): "Eğer dileseydin, buna karşı kesinlikle bir ödüle tutunurdun" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul Musa'ya): İşte bu (soru), senin aranla benim aramın ayrılmasıdır. Kendisine direnerek gayret etmeye güç yetiremediğin şeyin geri dönüşümünü sana haber vereceğim. Gemiye gelince; o, denizde çalışan düşkünlere aitti. Ben onu kusurlu yapmak istedim, çünkü onların arkasında her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve oğlan çocuğuna gelince; Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla onun, ikisini taşkınlığa ve (gerçeği) örtücülüğe büründürmesinden endişe duyduk. Böylece ikisinin Efendisinin onlara arınmışlıkça ondan daha hayırlısı ve merhametçe daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve duvara gelince; o, o şehirdeki yetim iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve babaları da düzgündü. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin erginliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir rahmet olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi işimden (dolayı) yapmadım. İşte bu, kendisine direnerek gayret etmeye güç yetiremediğin şeyin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: "Sizin üzerinize ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz yeryüzünde ona (güç) sağlamış ve ona her şeyden bir araç vermiştik. Böylece o da araca uymuş (ordusuyla yola çıkmış)tı.

86- Nihayet güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu kara balçık gözesinde batıyor olarak bulmuş ve onun yanında da bir topluluk bulmuştu. Ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya azap etmen de ve ya da onlar hakkında güzelliğe tutunman da (sana kalmış)" demiştik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapana gelince; onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve düzgün iş işleyene gelince; ona da karşılıkça en güzeli vardır. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz" demişti.

89- Sonra araca uymuş (ordusuyla yola devam etmiş)tu.

90- Nihayet güneşin doğduğu yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) aşağısından onlar için bir engel yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğuyor olarak bulmuştu.

91- İşte böyle, kesinlikle onun katında olanı haber (alma) bakımından çevrelemiştik

92- Sonra araca uymuş (ordusuyla yola devam etmiş)tu.

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, iki seddin önünde söyleneni anlama bakımından neredeyse hiçbir şey kavrayamayan bir topluluk bulmuştu.

94- (Topluluk): "Ey Zülkarneyn, Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapıyorlar. Bizim aramız ve onlar arasına senin bir sed yapman (karşılığı) üzerine sana maddi karşılık bakımından bir şey verelim mi?" demişlerdi.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı (güç) daha hayırlıdır. Artık siz bana (bedeni) kuvvet ile yardım edin de bizim aramız ve onlar arasına dayanıklı bir  engel yapayım. Bana demirin tomarlarını getirin" demişti. Nihayet iki yamaç arası eşitlendiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" demişti. Nihayet onu (demiri) ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine erimiş bakır boşaltayım" demişti.

97- (Yapıldıktan sonra) artık ne ona üstün gelmeye güç yetirebildiler ve ne de onu delmeye güç yetirebildiler.

98- (Zülkarneyn): " İşte bu, benim Efendimin rahmetindendir. Artık benim Efendimin sözü (nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz eder. Ve benim Efendimin sözü (her zaman) gerçekleşmiştir" demişti.

99- Ve o gün onları birbirleri içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve boruya da üfürülmüş böylece onları toplu olarak (eksiksiz olarak) toplamışızdır.

100- Ve o dönem cehennemi (gerçeği) örtücülere sunum olarak sunmuşuzdur.

101- Onlar ki benim Hatırlatmamdan gözleri perdeliydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O (gerçeği) örtenler benim aşağımdan kullarıma yönelenler olarak tutunabileceklerini mi hesap ettiler? Şüphesiz ki biz cehennemi (gerçeği) örtücülere ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- De ki: "İş bakımından en çok ziyan edenleri size haber vereyim mi? Kendilerini şimdiki hayatta yetiştirmek bakımından güzellikler işlediklerini hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar Efendilerinin ayetlerini ve O'nunla karşılaşmayı örttüler, böylelikle onların işleri boşa gitti. Artık kalkışın gününde onlar için tartı (dahi) tutmayacağız.

106- İşte bu, (gerçeği) örtmeleri ve benim ayetlerime ve elçilerime alay konusu olarak tutunmalarının karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki inanan ve düzgün işler işleyenlere de Firdevs cennetleri onlar için ikramlık olmuştur.

108- Ölüm görmemek üzere orada kalıcıdırlar. Oradan yer değişimi peşine de düşmezler.

109- De ki: "Eğer deniz benim Efendimin kelimeleri için mürekkep halinde olsa, ve eğer ki onun bir örneği kadarını da el uzatan yardımcı olarak getirmiş olsak, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce deniz tükenirdi."

110- De ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz gibi bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak tek tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık kim kendisinin Efendisiyle karşılaşmayı bekliyorsa, düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta hiçbirini ortaklaştırmasın."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder