23 Aralık 2024 Pazartesi

TA HA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Ha.

2- Biz, sana bu okunan (Kur'an)ı senin mutsuz olman için indirmedik.

3- Ancak endişelenmekte olan kimse için bir hatırlatma olarak (indirdik).

4- O yüce gökleri ve o yeri takdir etmiş olan kimseden peyderpey bir indirmedir.

5- O çok şefkâtli o tahtın üzerine denkleşti.

6- O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler ve o ikisinin arasındaki olan şeyler ve o nemli toprağın altında olan şeyler, O'nundur.

7- Ve eğer sen o sözü açıkça söylesen de, artık şüphesiz ki O, o saklıyı da ve daha gizliyi de bilir.

8- Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O en iyi isimler O'nundur.

9- Ve sana Musa'nın sözü geldi mi?

10- Bir zaman bir ateş görmüştü de ailesine: "Siz durup bekleyin, şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Umarım ki ben size ondan bir kor getiririm veya o ateşin üzerinde bir doğruya ileten (yol gösteren) bulurum" demişti.

11- 12- 13- 14- 15- 16- 17- Ona geldiğinde: "Ey Musa! şüphesiz ki ben senin Efendinin ta kendisiyim, şimdi iki pabucunu çıkar. Şüphesiz ki sen o kutsallaştırılmış vadi Tuva'dasın. Ve ben seni hayırlandırdım (onöre ettim). Şimdi vahyedilmekte olan şeyi dinle. Şüphesiz ki ben Allah'ın ta kendisiyim. Benden başka hiçbir tanrı yoktur, o halde bana kulluk et ve beni hatırlamak için o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o saat gelicidir. Ben onu neredeyse gizliyorum (vaktini açıklamıyorum ki) her bir benlik koşmakta olduğu şeyle karşılıklansın. Artık ona inanmaz ve kendi keyfi arzusuna takılmış kimse, sakın seni ondan alıkoymasın. Yoksa mahvolursun. Ve bu sağ elindeki şey nedir ey Musa?" diye seslenilmişti.

18- (Musa): "O, benim değneğimdir, onun üzerine dayanırım ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim ve benim için onda diğer ihtiyaçlarım da vardır" demişti.

19- (Allah): "Onu at ey Musa" demişti.

20- Onu attığında birden o, koşmakta olan bir canlı yılan oluvermişti.

21- 22- 23- 24- (Allah): "Sen onu tut ve sakın kaygılanma, biz onu o ilk doğal durumuna tekrar döndüreceğiz. Ve elini kanadına (diğer kolunun altına) yapıştır da, (elinde) hiçbir kötülük olmadan diğer (gözle görülen) bir ayet olarak bembeyaz çıkıversin. Sana bizim (gözle görülen) ayetlerimizden o en büyüğünü göstermemiz için. Firavun'a git, şüphesiz ki o, taşkınlık yaptı" demişti.

25- 26- 27- 28- 29- 30- 31- 32- 33- 34- 35- (Musa): "Ey Efendim, benim göğsümü bana aç ve benim işimi bana kolaylaştır ve benim dilimden bir bağı çöz ki, benim sözümü kavrayalar. Ve bana benim ailemden kardeşim Harun'u bir (yardımcı) taşıyıcı yap. Onunla benim gücümü çetinleştir ve onu benim işimde bana ortaklaştır ki biz seni daha çok her türlü eksiklikten uzak tutalım ve seni daha çok hatırlayalım. Şüphesiz ki sen bizi (önceden de) bir en iyi görücü idin" demişti.

36- 37- 38- 39- 40- 41- 42- 43- 44- (Allah): "Sorduğun sana kesinlikle verilmiştir ey Musa. Ve ant olsun ki biz sana diğer bir defasında da büyük iyilikte bulunmuştuk. Bir zaman biz senin annene 'Onu o sandığa koy, onu da (sandığı) hemen o denize koy, o deniz de onu (sandığı) o sahile karşılaştırsın. Bana düşman ve ona düşman olan onu tutsundiye vahyedilmekte olan şeyi vahyetmiştik. Ve ben, benim gözüm üzerinde olarak ustalıkla yetiştirilmen için senin üzerine benden bir sevgi atmıştım. Hani o zaman kız kardeşin yürüyordu da 'Ben sizi ona güvence olacak bir kimseye kılavuzluk edeyim mi? diyordu. Böylece biz onun gözü ferah olsun ve üzülmesin diye seni annene döndürdük. Ve sen bir kişi öldürmüştün de biz seni o kederden kurtarmıştık ve biz seni denedikçe denemiş, böylece sen Medyen halkı içinde yıllarca kalmıştın. Sonra sen yaşamın akışı üzerinde geldin ey Musa. Ben seni kendi benliğim için ustalıkla yetiştirdim. Sen ve kardeşin benim (gözle görülen) ayetlerimle git ve ikiniz beni hatırlamakta sakın ihmalkâr davranmayın. İkiniz Firavun'a gidin şüphesiz ki o taşkınlık yaptı. İkiniz ona hatırlaması veya endişe duyması için bir yumuşak söz söyleyin" demişti.

45- (İkisi): "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz onun bize karşı ölçüyü kaçırmasından veya taşkınlık yapmasından endişeleniyoruz" demişlerdi.

46- 47- 48-  (Allah): "Sakın endişelenmeyin, şüphesiz ki ben ikinizin beraberindeyim. Ben işitiyorum ve görüyorum. Şimdi ikiniz hemen ona gelin ve 'Şüphesiz ki biz senin Efendinin iki elçisiyiz. Artık Yakub'un oğulları'nı bizim beraberimizde gönder ve sakın onları azaplandırma. Biz sana senin Efendinden kesinlikle (gözle görülen) bir ayet getirdik. Ve o esenlik, o doğruya iletene takılmış olan kimsenin üzerinedir. Şüphesiz ki bize o azabın kesinlikle  yalanlamış olan ve (başka tarafa) yönelmiş olan kimsenin üzerine olduğu vahyedildi' deyin" demişti.

49- (Firavun): "Öyleyse ikinizin Efendisi kimdir ey Musa?" demişti.

50- (Musa): "Bizim Efendimiz her şeye takdir edilişini vermiş olan sonra da doğruya iletmiş olan kimsedir" demişti.

51- (Firavun): "Öyleyse o ilk kuşakların durumu nedir" demişti.

52- 53- 54- 55- (Musa): "Onun bilgisi benim Efendimin yanındaki bir kitaptadır. Benim Efendim şaşırmaz ve unutmaz. O ki, o yeri size bir döşek olarak oluşturdu ve onda size yollar açtı ve o gökten bir su indirdi. (O size)'Böylece biz onunla ayrı ayrı bitkilerden çiftler olarak çıkardık. (O bitkilerden) yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki bunda (yanlıştan) o vazgeçen akıl sahiplerine kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır. Biz sizi ondan (topraktan) takdir ettik ve biz ona tekrar döndüreceğiz ve biz diğer bir kere de ondan çıkaracağız' (diyendir)" demişti.

56- Ve ant olsun ki biz ona bizim (gözle görülen) o ayetlerimizin hepsini gösterdik, buna rağmen o yalanladı ve direndi.

57- 58- (Firavun): "Sen sihrinle bizi kendi yerimizden çıkarmak için mi bize geldin ey Musa? Öyleyse biz de sana onun örneği bir sihir getireceğiz. Hemen bizimle senin aranda bizim ve senin ona aykırı davranmayacağımız bir denk konum yerini söz zamanı olarak belirle" demişti.

59- (Musa): "Sizin söz verilen zamanınız o süs (bayram) günü ve (o günün) bir kuşluk vakti o insanların toplanmasıdır" demişti.

60- Firavun bunun üzerine (hazırlık için görüşmeye) yönelmiş, hemen plânını toplamış sonra (sihirbazlarıyla) gelmişti.

61- Musa onlara: "Yazıklar olsun size, Allah'a karşı sakın bir yalan yakıştırmayın, yoksa bir azapla sizi köksüzleştirir. Ve yakıştırma yapan kimse kesinlikle perişan olmuştur" demişti.

62- 63- 64- Buna rağmen işlerini kendilerinin arasında tartışmışlar ve o gizli konuşmayı (Musa'dan) saklamışlar: "Bu ikisi kesinlikle sihirleri ile sizi bu yerinizden çıkarmak ve o en örnek yolunuzu gidermek isteyen iki sihirbazdır. Hemen plânınızı toplayın sonra bir saf halinde gelin. Ve bugün yüceleşen kimse kesinlikle başarıya eriştirilmiştir" demişlerdi.

65- (Sihirbazlar): "Ey Musa (ilk) atacak sen ya da ilk atmış olan kimse biz olalım" demişlerdi.

66- 67- (Musa): "Hayır siz atın" demişti. (Attıklarında) onların ipleri ve değnekleri, sihirlerinden dolayı birden kendisine onların koşmakta oldukları hayallendirilmiş, bunun üzerine Musa benliğinde bir kaygı hissetmişti.

68- 69- Biz de ona: "Sen sakın kaygılanma, şüphesiz ki sen o yüce olanın ta kendisisin. Ve sağ elinde olan şeyi at, ustalıkla yaptıkları şeyleri yutsun. Onların ustaklıkla yaptıkları ancak ve ancak bir sihirbaz plânıdır. Ve o sihirbaz nereden gelse (ne yaparsa yapsın) başarıya eriştirilmez" demiştik.

70- Bunun üzerine o usta sihirbazlar boyun eğen olarak (yere) atılmış, "Biz Harun'un ve Musa'nın Efendisine inandık" demişlerdi.

71- (Firavun): "Siz, benim size onay vermemden önce ona inandınız. Şüphesiz ki o, kesinlikle sizin büyüğünüzdür ki o size o sihri öğretmiştir. O halde ben kesinlikle sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazından kestireceğim ve ben kesinlikle sizi o hurmanın gövdelerinde asacacağım. Ve bizim hangimiz azap bakımından daha çetin ve daha kalıcı, siz kesinlikle bileceksiniz" demişti.

72- 73- 74- 75- 76- (Sihirbazlar): "Biz, o apaçık delillerden bize gelmiş olan şeye ve bizi açığa çıkarmış olan kimseye karşı, seni asla izlemeyeceğiz. Artık sen yerine getireceğin şeyi yerine getir. Sen ancak ve ancak bu şimdiki yaşamda (kararını) yerine getirebilirsin. Şüphesiz ki biz, bizim yanılgılarımızı ve o sihirden dolayı senin bizi kendisine zorladığın şeyleri bize bağışlaması için Efendimize inandık. Ve Allah, daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır. Gerçek şu ki, kim kendisinin Efendisine bir suçlu olarak gelirse, şüphesiz ki artık ona cehennem vardır. Onda ölmez ve yaşamaz da. Ve kim de O'na inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olarak gelirse de, işte onlar var ya, o yüce kademeler onlar içindir. (O kademeler) Adn bahçeleridir, onlarda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar. Ve bu, arınmış olan kimsenin karşılığıdır" demişlerdi.

77- Ve ant olsun ki biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt de, herhangi bir yetişmeden kaygı duymaksızın ve endişe etmeksizin onlar için o su kütlesinde bir kuru yola (ayak) vur" diye vahyetmiştik.

78- Derken Firavun askerleri ile onlara takıldı. Böylece o denizden ne kapladıysa onları birden kaplayıvermişti.

79- Ve Firavun, topluluğunu saptırmış ve doğruya iletmemişti.

80- 81- 82- Ey Yakub'un oğulları, biz sizi kesinlikle düşmanınızdan kurtardık ve biz Tur'un o sağ yanında sizinle sözleşme yaptık ve sizin üzerinize de o kudret helvasını ve o bıldırcını indirdik: "Bizim size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yeyin ve bu konuda sakın taşkınlık yapmayın, yoksa hiddetim sizin üzerinize serbest olur. Ve benim hiddetim kimin üzerine olursa, artık o kesinlikle aşağı kayıp gitmiştir. Ve şüphesiz ki ben, itaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün bir iş işlemiş olan sonra doğruya iletilen kimse için kesinlikle çok bağışlayıcıyım" (dedik).

83- Ve (Allah): "Seni topluluğundan çabuklaştıran nedir ey Musa?" (dedi).

84- (Musa): "Onlar, işte onlar benim izim üzerindedir. Ve ben hoşnut olman için sana çabuklaştım ey Efendim" dedi.

85- (Allah): "Şüphesiz ki biz, senin arkandan topluluğunu kesinlikle denedik ve o samiri onları saptırdı" dedi.

86- Bunun üzerine Musa topluluğuna çok hiddetli kederli olarak döndü, (topluluğuna): "Ey topluluğum, sizin Efendiniz size bir iyi sözle, söz vermedi mi? Yaptığı o antlaşma size uzun mu geldi? Yoksa Efendinizden sizin üzerinize bir hiddetin serbest kalmasını istediniz de bana verilmiş söze ondan mı aykırı davrandınız?" dedi.

87- (Topluluğu): "Biz sana verilmiş söze kendimize hükümran olarak aykırı davranmadık. Fakat biz o topluluğun süsünden bazı ağır yükler yüklenmiştik de biz onları attık, aynı şekilde o samiri de attı" dediler.

88- Derken (o samiri) onlara, onun böğürmesi olan bir buzağı cesedi çıkarttı, (onlar da) akabinde: "Bu, sizin tanrınız ve Musa'nın tanrısıdır, ne var ki o bunu unuttu" dediler.

89- Onlar onun kendilerine bir söz döndüremez ve onlara bir zarara ve bir faydaya hükümran olamaz olduğunu hiç görmezler mi?

90- Ve ant olsun ki Harun önceden onlara: "Ey topluluğum, bununla siz ancak ve ancak denendiniz. Ve şüphesiz ki sizin Efendiniz o çok şefkâtli'dir, öyleyse bana takılın ve benim buyruğuma uyun" demişti

91- (Topluluğu): "Biz, Musa bize dönünceye kadar, onun üzerine kapananlar olmaktan asla ayrılmayacağız" demişlerdi.

92- 93- (Musa döndüğünde): "Ey Harun, sen onların saptıklarını gördüğün zaman, seni bana takılmaktan ne alıkoydu? Yoksa benim buyruğuma karşı mı geldin?" dedi.

94- (Harun): "Ey annemin oğlu, sakın benim sakalımı ve başımı tutma. Şüphesiz ki ben senin 'Sen, Yakub'un oğulları'nın arasını ayrıştırdın ve benim sözümü gözetmedin' demenden endişelendim" demişti.

95- (Musa): "Ya senin sözün nedir ey Samiri?" dedi.

96- (Samiri): "Ben onların kendisini göremedikleri şeyi gördüm, böylece o elçinin izinden (öğretisinden) bir avuç avuçlamıştım da onu fırlatıp attım. Ve kendi benliğim beni böyle sürükledi" dedi.

97- 98- (Musa): "Sen hemen git, artık şüphesiz ki senin için bu yaşamda 'Sakın dokunmayın' demen vardır. Ve şüphesiz ki senin için ona asla aykırı davranamayacağın (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır. Ve sen üzerine kapanan halde olduğun tanrına bir bak. Biz onu kesinlikle cayır cayır yakacağız, sonra da biz onu kesinlikle o denize bir savurmayla savuracağız. Sizin tanrınız ancak ve ancak Allah'tır ki O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, her bir şeyi bilgice kapsamıştır" dedi.

99- Ve böylece biz sana geçmiş (olayların) bazı haberlerinden anlatıyoruz. Ve biz sana kendi katımızdan kesinlikle bir hatırlatma verdik.

100- Kim ondan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki o, kalkışın günü bir ağır yük yüklenecektir.

101- Onda sürekli kalıcılar olarak. Ve kalkışın günü (taşıyacakları ağır yük) onlar için yük bakımından ne kötüdür.

102- O gün o boruya üfürülür ve biz o suç işleyenleri o gün gözleri göğermiş olarak sürüp toplarız.

103- Kendilerinin arasında yavaş sesle: "Siz (kabirlerde) on (gün) den başka kalmadınız" diye konuşurlar.

104- Onların yolca en örnek olanlarının: "Bir günden başka kalmadınız" diyeceği zaman, onların söyleyecekleri şeyleri biz en iyi bileniz

105- 106- 107- Ve sana o dağlardan soruyorlar, o halde de ki: "Benim Efendim onları savurdukça savuracak, böylece onları bir dümdüz arazi olarak bırakacak, onlarda bir eğrilik ve bir tümsek göremeyeceksin."

108- O gün o çağrıcıya takılırlar. Ona karşı hiçbir eğrilik yoktur. Ve o sesler o çok şefkâtli'ye karşı kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka (ses) işitemezsin.

109- O gün o çok şefkâtli'nin kendisine onay verdiği ve söz bakımından kendisinden hoşnut olduğu kimseden başkasına o eşlikçilik fayda vermez.

110- O, onların önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri bilir. Ve onlar O'nu bilgice kuşatamazlar.

111- Ve o yüzler  yaşayan (her an) yönetimde olan (Allah) için eğiktir. Ve bir haksızlık yüklenmiş olan kimse, kesinlikle perişan olmuştur.

112- Ve kim bir inanan olarak o düzgün işlerden işlerse, artık bir haksızlıktan ve bir hak yenilmesinden kaygılanmaz.

113- Ve böylece biz sana onu bir Arabi okuma olarak indirdik ve korunmaları veya kendilerine bir hatırlatma meydana getirmesi için de onda o tehditten (örnekleri) evire çevire açıkladık.

114- O gerçek hükümdar Allah, yücedir. Ve o okunan (Kur'an)ı onun vahyi sana yerine getirilmesi (sana bildirilmesi) öncesinden sakın (okumaya) çabuklaşma. Ve de ki: "Ey benim Efendim, beni bilgi bakımından artır."

115- Ve ant olsun ki  biz önceden Adem'e antlaşma yapmıştık. Fakat Adem (buna uymayı) unuttu ve biz onda bir kararlılık bulamadık.

116- Ve bir zaman biz o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de onlar İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O direnmişti.

117- 118- 119- Bunun üzerine biz: "Ey Adem, şüphesiz ki bu, sana ve senin eşine bir düşmandır. Sakın ikinizi o bahçeden çıkarmasın, yoksa mutsuz olursun. Şüphesiz ki senin acıkmaman ve çıplak kalmaman ondadır. Ve şüphesiz ki sen onda susamazsın ve kuşluk(vaktindeki sıcak)tan etkilenmezsin" demiştik.

120- Derken o şeytan onu işkillendirmiş ve: "Ey Adem, ben sana o sürekli kalıcılığın ağacını ve yıpranmaz bir hükümdarlığa kılavuzluk edeyim mi?" demişti.

121- Böylece ikisi de ondan yemişlerdi de avret mahalleri ikisine belli olmuş ve ikisi o bahçenin yaprağından üzerlerine kapatmaya başlamışlardı. Ve Adem  kendisinin Efendisine karşı gelmiş ve azmıştı.

122- Sonra kendisinin Efendisi onu derlemiş, böylece ona lütufla dönmüş ve doğruya iletmişti.

123- 124- (Allah): "İkiniz, bir kısmınız bir kısma bir düşman olarak toplu olarak oradan inin. Eğer benden size bir doğruya ileten gelir de kim benim doğruya iletmeme takılırsa, artık o sapmaz ve mutsuz da olmaz. Ve kim de benim hatırlamamdan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki onun için bir sıkıntılı geçimlik vardır. Ve biz onu kalkışın günü kör olarak sürüp toplayacağız" demişti.

125- (Bu duruma düşen kişi): "Ey Efendim, niçin beni kör olarak sürüp topladın? Oysa ben bir görücüydüm" dedi.

126- (Allah): "Bu böyledir, bizim ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun. Ve böylece bugün de sen unutuluyorsun" dedi.

127- Ve biz savurganlık yapan ve kendisinin Efendisinin ayetlerine inanmayan kimseye, böyle karşılık veririz. Ve o diğer (yaşamın) azabı kesinlikle daha çetindir ve daha kalıcıdır.

128- Onların durulma yerlerinde yürümekte oldukları, onların öncesi o kuşaklardan kaçını bizim yok etmiş olmamız, onları doğruya iletmedi mi? Şüphesiz ki bunda (yanlıştan) o vazgeçen akıl sahiplerine kesinlikle ayetler vardır.

129- Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime ve bir isimlenmiş süre olmasaydı, (azabın hemen gelmesi) kesinlikle bir mecburiyet olurdu.

130- Artık onların söylemekte oldukları şeylere karşı direnip gayret et. Ve o güneşin aydınlanmasından önce ve onun batmasından önce, Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut. Ve hoşnut olman için o gecenin bir kısım anlarında ve o gündüzün uçlarında da (Efendini) her türlü eksiklikten uzak tut.

131- Ve onlardan bazılarını denemek için bizim onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız bu şimdiki yaşamın alımlılığına iki gözünü sakın uzatma. Ve senin Efendinin rızkı daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır.

132- Ve halkına o kulluk görevini buyur ve sen de onun üzerinde direnip gayret et. Biz senden bir rızık sormuyoruz. Sana biz rızık veriyoruz. Ve o son, o korunma bilinci (sahipleri) nindir.

133- Ve onlar: "Bize kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet getirmeli değil miydi?" dediler. Onlara önceki sahifelerde de olan şey bir apaçık delil olarak gelmedi mi?

134- Ve eğer biz onları onun (gelmesi) öncesinden bir azapla yok etmiş olsaydık, onlar kesinlikle: "Ey Efendimiz, bize bir elçi göndermeli değilmiydin ki bizim aşağılıklığımızdan ve rezilliğimizden önce, biz senin ayetlerine takılsaydık" diyeceklerdi.

135- De ki: "Her biri bir bekleyendir, artık siz de bekleyin. O denk yolun arkadaşları kim ve doğruya iletilen kim yakında bileceksiniz."


11 Aralık 2024 Çarşamba

MERYEM SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2- (Bu), senin Efendinin kulu Zekeriyya'ya şefkatini hatırlatmasıdır. 

3- 4- 5- 6- Bir zaman kendisinin Efendisine bir gizli seslenişle seslenmiş: "Ey Efendim, şüphesiz ki o kemik benden yıldı ve o baş bir ihtiyarlıkla tutuştu. Ey Efendim, ben sana yaptığım çağrımda (hiçbir zaman) mutsuz olmadım. Ve şüphesiz ki ben, arkamdan (gelecek) o yönelenlerimden (varislerimden) kaygılandım. Ve karım da (doğurmaktan) kesik haldedir Artık bana kendi katından bir yönelen (mirasçı) bahşet ki, bana mirasçı olur ve Yakub'un hanedanından bazılarına da mirasçı olur. Ve ey Efendim onu bir hoşnut olunan yap" demişti.

7- (Allah): "Ey Zekeriyya, şüphesiz ki biz seni bir oğlan çocuğu ile müjdeliyoruz. Onun ismi Yahya'dır. Biz ona önceden (başka birini) bir isimdaş olarak yapmamıştık."

8- (Zekeriyya): "Ey Efendim, karım doğurmaktan kesik olduğu halde ve ben de (yaşça) o büyüklükten son sınıra ulaşmış olduğum halde, benim bir oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

9- (Allah): "Bu böyledir. Senin Efendin'O, bana göre basittir ve sen önceden bir şey değilken de seni kesinlikle ben takdir etmiştim' dedi" demişti.

10- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir ayet oluştur" demişti. (Allah): "Senin ayetin denk biri olduğun halde o insanlarla üç gece konuşamamandır" demişti.

11- Böylece o özel bölümden topluluğuna çıkmış, onlara: "Gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı (her daim O'nu) her türlü eksiklikten uzak tutun" diye vahyetmişti.

12- 13- 14- (Ona): "Ey Yahya o kitabı kuvvetle tut" (demiş) ve biz ona bir çocukken o bilgeliği ve kendi katımızdan bir sevecenlik ve bir arınmışlık vermiştik. Ve bir korunan ve annesine babasına karşı bir erdemliydi ve (onlara karşı) bir zorba, bir karşı gelen değildi.

15- Ve doğduğu gün ve öleceği gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceği gün, bir esenlik onun üzerinedir.

16- 17- Ve o kitapta Meryem'i de hatırla. Bir zaman, halkından doğuda bir konum yerine ayrılmış ve onların berisinden bir engel sahiplenmiş (kendisini onlardan tecrit etmiş) ti biz de ona esintimizi göndermiştik de böylece ona bir denk beşer olarak örneklenmişti.

18- (Meryem ona): "Eğer sen bir korunansan, şüphesiz ki ben senden, o çok şefkâtliye sığınıyorum" demişti.

19- (Elçi): "Ben ancak ve ancak sana bir arınmış oğlan çocuğu bahşetmem için (gönderilmiş) senin Efendinin elçisiyim" demişti.

20- (Meryem ona): "Bana bir beşer dokunmadığı ve ben bir haddi aşan da olmadığım halde, benim bir  oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

21- (Elçi): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, bana göre basittir. Bizim onu o insanlara (gözle görülen) bir ayet ve bizden bir şefkat olarak oluşturmamız için. Ve bir karara bağlanmış buyruktur' dedi" demişti.

22- Böylece onu yüklenmiş ve onunla uzakta bir konum yerine ayrılmıştı.

23- (Doğum zamanı gelince) o doğum sancısı onu o hurmanın gövdesine getirmiş, (sancının acısıyla): "Keşke ben bunun öncesinde ölseydim de bir tamamen unutulmuş olsaydım" demişti.

24- 25- 26- Bunun üzerine onun alt tarafından (bir ses) ona: "Üzülme, senin Efendin senin alt tarafından bir akarsu oluşturdu. Ve o hurmanın gövdesini kendine doğru silkele ki, (hurma) olgun yaş olarak senin üzerine peş peşe düşsün. Artık (hurmayı) ye ve (suyu) iç bir gözü ferah ol (gözün aydın olsun). Eğer o beşerden birini görürsen, artık ona 'Şüphesiz ki ben o çok şefkâtliye kendini tutma adadım. Artık bugün bir insanla asla konuşmayacağım' de" demişti.

27- 28- Böylece onu yükleyerek topluluğuna getirmişti.(Topluluğu): "Ey Meryem, ant olsun ki bir acaip yakıştırma ile geldin. Ey Harun'un (soyundan gelen) kız kardeşi, senin baban kötü bir adam değildi ve senin annen de bir haddi aşan değildi" demişlerdi.

29- Bunun üzerine ona işaret etmişti. (Topluluğu): "Biz o beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" demişlerdi.

30- 31- 32- 33- (Çocuk): "Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana o kitabı verdi ve beni bir haberci yaptı. Ve beni nerede olursam bir bereketlenmiş kıldı. Ve bana bir yaşayan olduğum sürece o kulluk görevini ve o arınmayı ve anneme karşı bir erdemli olmayı tembihledi. Ve beni bir zorba mutsuz yapmadı. Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceğim gün, esenlik benim üzerimedir" demişti.

34- Bu, tereddüte düşmekte oldukları Meryem oğlu İsa hakkındaki o gerçeğin (Allah'ın) sözüdür.

35- Allah için hiçbir çocuk sahiplenmek olmaz. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Bir buyruk yerine geleceği zaman, ona ancak ve ancak "Ol" der, o da hemen oluverir.

36- Ve (İsa şunu da demiştir): "Şüphesiz ki Allah benim Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Bu, bir dosdoğru yoldur."

37- Gerçek böyleyken kendi aralarından o gruplar aykırılığa düştü. Artık yazıklar olsun bir büyük günün tanıklığından dolayı o gerçeği örtmüş olan kimselere.

38- Onlar bize gelecekleri gün neler işitecekler ve neler görecekler. Fakat o haksızlık yapanlar bugün bir apaçık sapkınlık içindedirler.

39- Ve onları o buyruğun yerine getirildiği özlemin günü ile korkut. Oysa onlar bir duyarsızlık içinde ve onlar inanmazlar.

40- Şüphesiz ki biz o yere ve onun üzerinde olan kimselere mirasçı olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

41- Ve o kitap'ta İbrahim'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir çok doğru söyleyen haberciydi.

42- 43- 44- 45- Bir zaman babasına: "Ey babacığım, niçin işitmez ve görmez ve senden hiçbir şeyi zenginleştirmez şeylere kulluk ediyorsun? Ey babacığım, sana gelmeyen o bilgiden, bana kesinlikle gelmiştir, o halde bana takıl ki seni bir denk yola ileteyim. Ey babacığım, sakın o şeytana kulluk etme, şüphesiz ki o şeytan o çok şefkâtliye bir karşı gelendir. Ey babacığım, şüphesiz ki ben sana o çok şefkâtli'den bir azabın dokunup da böylece senin o şeytana bir yönelen olmandan kaygılanıyorum" demişti.

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan ilgi kesici misin? Eğer sen bundan vazgeçmezsen, kesinlikle seni taşlayacağım. Artık uzun bir mühlet beni terk et" demişti.

47- 48- (İbrahim): "Selam senin üzerinedir. Efendimden senin için bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı bir lütufkârdır. Ve sizden ve sizin Allah'ın berisinden çağırmakta olduğunuz şeylerden uzaklaşıyor ve ben yalnızca Efendime çağrı yapıyorum. Ben, Efendime yaptığım çağrımda bir mutsuz olmamamı umuyorum" demişti.

49- Onlardan ve onların Allah'ın berisinden kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştığında, biz ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve her birine bir haberci yapmıştık.

50- Ve biz onlara şefkatimizden bahşetmiştik. Ve biz onlara (sonrakilerde) bir yüce doğruluk dili bıraktık.

51- Ve o kitap'ta Musa'yı da hatırla. Şüphesiz ki o, bir özgülenmişti ve bir haberci elçiydi.

52- Ve biz ona Tur'un o sağ yanından ona seslenmiş ve onu bir gizli konuşma için yakınlaştırmıştık.

53- Ve biz ona şefkatimizden kardeşi Harun'u da bir haberci olarak bahşetmiştik.

54- Ve o kitap'ta İsmail'i de hatırla. Şüphesiz ki o, o verdiği söze sadıktı ve bir haberci elçiydi.

55- Ve halkına o kulluk görevini ve o arınmayı buyururdu. Ve kendisinin Efendisinin yanında bir hoşnut olunmuştu.

56- Ve o kitap'ta İdris'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir doğru söyleyen haberciydi.

57- Ve biz onu bir yüce konum yerine yükseltmiştik.

58- İşte bunlar o kimselerdir ki, Allah'ın kendilerini nimetlendirmiş olduğu o habercilerden, Adem'in soyundan ve bizim Nuh'un beraberinde yüklediğimiz kimselerden ve İbrahim'in ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan doğruya ilettiklerimizden ve derlediğimiz kimselerdendir. Onlara o çok şefkatli'nin ayetleri okunmakta olduğu zaman, bir boyun eğen olarak ve bir ağlayan olarak kapanırlardı.

59- Onlardan sonra o kulluk görevini kayba uğratan ve o iştahlarına takılan bir ardıl (nesil) onlara ardıl oldu. Onlar ileride bir azgınlık ile karşılaşacaklar.

60- İtaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimse hariç. İşte onlar, o bahçeye girecekler ve onlar hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmazlar.

61- O çok şefkâtli'nin kullarına, o algılanamayanla  söz verdiği Adn bahçelerine. Gerçek şu ki, O'nun sözü (her zaman) yerine getirilmiştir.

62- Onlarda bir amaçsız söz işitmezler, ancak bir esenlik (sözü işitirler). Ve onlarda gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı rızıkları (her daim) onlar içindir.

63- Bu, kullarımızdan korunan biri olan kimseleri mirasçı yapacağımız o bahçedir.

64- Ve biz senin Efendinin buyruğundan başkası ile inmeyiz. Bizim önümüzde olan şey ve bizim ardımızda olan şey ve bu ikisinin arasında olan şey, O'nundur. Ve senin Efendin bir unutan da değildir.

65- O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir. O halde O'na kulluk et. Ve O'na kulluğa direnip gayret etmeyi sürdür. Hiç O'na bir isimdaş biliyor musun?

66- Ve o insan: "Ben öldüğüm zaman mı ileride bir yaşayan olarak çıkarılacağım?" diyor.

67- Ve o insan önceden bir şey değilken, bizim onu takdir etmiş olduğumuzu hatırlamaz mı?

68- O halde senin Efendine ant olsun ki, biz onları ve o şeytanları kesinlikle sürüp toplayacağız. Sonra biz onları cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş olarak kesinlikle hazır bulunduracağız.

69- Sonra biz her taraftardan onların o çok şefkatliye karşı hangisi başkaldırıcılık bakımından daha çetindir kesinlikle çekip çıkaracağız.

70- Sonra biz oraya yaslanmak bakımından onların hangisi daha yakındır, kesinlikle en iyi bileniz.

71- Ve (ey yeniden dirilişe inanmayanlar) sizden kimse yoktur ki ona varıcı olmasın. (Bu), senin Efendinin üzerine şart kıldığı yerine getirilmiş bir karardır.

72- Sonra biz korunmuş olan kimseleri (cehenneme atılmaktan) kurtaracağız ve o haksızlık yapanları da dizüstü çökmüş olarak onda bırakacağız.

73- Ve onlara bizim ayetlerimiz apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, o gerçeği örtmüş olan kimseler inanmış olan kimselere: "Bu iki bölükten hangisi mevki bakımından daha hayırlı ve elitlik bakımından daha iyidir?" der.

74- Ve biz onların öncesi kuşaktan kaçını yok ettik. Onlar eşya bakımından ve gösteriş bakımından (onlardan) daha iyiydi.

75- De ki: "Kim o sapkınlığın içinde ise, (isterim ki) o çok şefkâtli ona (bu durumunu) bir uzatmayla uzatsın. Nihayet söz verilmekte oldukları şeyleri ya o azabı ve ya da o saati gördükleri zaman, konum yeri bakımından o daha şerli ve asker bakımından daha zayıf artık kimdir bilecekler.

76- Ve Allah doğruya iletilen kimselerin doğruya iletimini artırır.  Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşüm bakımından daha hayırlı ve geri döndürülüş bakımından daha hayırlıdır.

77- Bizim ayetlerimizi örtmüş olan ve: "Bana kesinlikle mal bakımından ve çocuk bakımından (güç) verilecek" diyen kimseyi gördün mü?

78- O algılanamayana muttali mi oldu yoksa o çok şefkâtlinin yanından bir antlaşmayı mı sahiplendi?

79- Hayır. Dediği şeyi (hesap gününde) kitaplaştıracağız ve biz ona o azaptan uzattıkça uzatacağız.

80- Ve biz onun dediği şeye mirasçı olacağız ve bize bir kişi olarak gelecek.

81- Ve onlar Allah'ın berisinden kendilerine bir güç olmaları için bir takım tanrılar sahiplendiler.

82- Hayır. (O tanrılar) onların kulluklarını (redderek) örtecekler ve onlara karşıt halde olacaklar.

83- Sen görmedin mi şüphesiz ki biz o şeytanları o gerçeği örtücülerin üzerine gönderdik de onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar?

84- Artık onlara karşı sakın çabuklaşma. Biz ancak ve ancak onlar için (geriye) bir saymayla sayıyoruz.

85- O gün biz o korunanları o çok şefkâtli'ye seçkin konuk olarak sürüp toplayacağız.

86- Ve biz o suç işleyenleri de cehenneme su arayan olarak sevk edeceğiz.

87- O çok şefkâtli'nin yanından bir antlaşmaya sahip olan kimseler dışında o eşlikçiliğe sahip olamazlar.

88- Ve onlar: "O çok şefkâtli bir çocuk sahiplendi" dediler.

89- Ant olsun ki iğrenç bir şeyle geldiniz.

90- Ondan dolayı neredeyse o gökler çatlayacak ve o yer parçalanacak ve o dağlar da bir sarsıntı ile yere kapaklanacak.

91- O çok şefkâtli'yi çocuk sahibi olarak çağırdılar diye.

92- O çok şefkâtliye bir çocuk sahiplenmesi uygun düşmez.

93- O göklerde ve o yerde hiçbir kimse yoktur ki, o çok şefkatliye ancak bir kul olaraktan başkasıyla gelici olmasın. 

94- 95- Ant olsun ki onları sayılandırmış ve onları bir adetle adetlemiş ve o kalkışın günü onların hepsi O'na bir kişi olarak gelicidir.

96- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o çok şefkâtli onlar için (kalplerinde) bir sevgi oluşturacaktır.

97- Biz onu, ancak ve ancak onunla o korunanları müjdelemen ve onunla bir azılı topluluğu uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık.

98- Ve biz onların öncesi kuşaktan nicesini yok ettik. Onlardan birini hissedebiliyor musun veya onlara ait bir gizli ses dahi işitebiliyor musun?


5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ ÇEVİRİSİ

1- 2- 3- 4- O övgü Allah'adır, O ki kuluna o kitabı indirdi ve onu eğriliği olan (bir kitap) olarak yapmadı. (Aksine) onu kendi katından bir çetin sıkıntıyı uyarması ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere, onda sonsuz olarak durup bekleyici olacakları bir iyi iş karşılığının onlar için olduğunu müjdelemesi ve "Allah bir çocuk sahiplendi" diyen kimseleri uyarması için dosdoğru (bir kitap) olarak (yaptı).

5- Onların ve onların atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onların ağızlarından çıkan kelime büyük (bir yalandır). Onlar bir yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen bu söze inanmadılar diye, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin

7- Şüphesiz ki biz o yerin üzerinde olan şeyleri, iş olarak onların hangisi daha iyi işleyecek diye yoklamak için, ona bir süs olarak yaptık.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olan şeyleri, kesinlikle bir kupkuru toprak haline de getiricileriz.

9- Yoksa sen o mağara ve o yazıt arkadaşlarının bizim şaşılacak ayetlerimizden olduğunu mu hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler o mağaraya sığınmıştı da: "Ey Efendimiz kendi katından bize bir şefkat ver ve işimizden dolayı bizim için bir olgunluk hazırla" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de (uyanmamaları için) onların kulaklarının üzerine o mağarada seneler sayısınca vurmuştuk.

12- Sonra biz onları, (mağarada) kaldıkları zamanı süre bakımından o iki grubun hangisinin daha iyi sayan olduğunu bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz, sana onların haberini o gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış olan genç erkeklerdi ve biz de onların doğruya iletilmelerini artırmıştık.

14- 15- Ve ayağa kalkıp: "Bizim Efendimiz, o göklerin ve o yerin Efendisidir. Biz O'nun berisinden hiçbirini tanrı olarak asla çağırmayacağız, (eğer çağırırsak) o takdirde ant olsun ki haktan uzak bir söz söylemiş oluruz. Şu bizim topluluğumuz, O'nun berisinden bir takım tanrılar sahiplendiler. Onlar hakkında bir açık yetki getirmeliler değil miydi? Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış kimseden daha haksızlık yapan kimdir?" dedikleri zaman, onların kalplerinin (sağlamlaşması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki siz onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştınız, artık o mağaraya sığının ki Efendiniz size kendisinin şefkatinden yaysın ve size içinizden dirseklik (rahat bir ortam) hazırlasın" (demişti).

 17- Ve sen onlar onun geniş bir yerinde (uyuyor) iken sen (orada olsaydın) o güneşi aydınlandığı zaman onların mağaralarından o sağın tarafına eğrilmekte olduğunu ve battığı zaman da o solun tarafına aşmakta olduğunu görürdün. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onun için yönelen bir olgunlaştıran asla bulamayacaksın

18- Ve sen (orada olsaydın) onları uyanıklar olarak hesap ederdin oysa onlar uyuyorlardır. Ve biz onları o sağın tarafına ve o solun tarafına çeviriyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu o girişe genişleticiydi. Eğer sen onların üzerine aydınlatılsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçarak (başka tarafa) yönelir ve onlardan dolayı kesinlikle (içine) bir korku doldurulurdu.

19- 20- Ve böylece kendilerinin arasında birbirlerine sormaları için biz onları harekete geçirdik. Onlardan bir sözcü: "Siz kaç (zaman) kaldınız?" dedi. (Onlar): "Biz bir gün veya bir günün kısmı kadar kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Sizin kaldığınız zamanı Efendiniz en iyi bilendir. Birinizi şu gümüş paranızla hemen şu şehre harekete geçirin de yiyecek bakımından onun hangisi daha arınmış ona baksın ondan size bir rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sakın sizi bir kimseye fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer sizin üzerinize üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi inanç sistemlerine tekrar döndürürler ve o takdirde de sonsuz olarak asla başarıya eriştirilmezsiniz" dediler. 

21- Ve böylece biz Allah'ın söz vermesinin bir gerçek olduğunu ve o saat ki onda hiçbir belirsizlik olmadığını bilmeleri için, onları fark ettirdik. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini kendilerinin arasında çekişiyorlardı. (Onlar öldükten sonra bazıları): "Onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları en iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) yenen kimseler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer sahipleneceğiz" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtüler onların dördüncüsü köpekleriydi." Ve o algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştiler onların altıncısı köpekleriydi" diyecekler. Ve (kimileri de): "Yedidiler ve onların sekizincisi köpekleriydi" diyecekler. De ki: Benim Efendim onların sayısını en iyi bilendir. Onları bir az kimseden başkası bilmiyor." Artık sakın onlar hakkında (sana bilgisi kapalı olmayan) bir görünür münakaşadan başka münakaşa etme. Ve sakın onlar hakkında onlardan bir kimseden de görüş isteme.

23- 24- Ve hiçbir şey için de, "Eğer Allah'ın dilemesi başka" (demeden): "Şüphesiz ki ben bunu bir sabah serinliği yapıcıyım" sakın deme. Ve unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin olgunlukça beni bundan daha yakına iletmesini umulur" de.

25- Ve (dediler ki): "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar."

26- De ki: "Allah, onların kaldıkları zamanı en iyi bilendir. O göklerin ve o yerin algılanamayananı (n bilgisi) O'nundur. O, neler görür ve neler işitir. Onların O'nun berisinden hiçbir yöneleni yoktur. Ve kendi kararında bir kimseyi ortaklaştırmaz."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyedilen şeyi peşi sıra oku. O'nun kelimelerini hiçbir değiştirici olmaz. Ve sen O'nun berisinden bir sığındırıcı da asla bulamayacaksın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah serinliği ve akşam karanlığı (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnip gayret et. Ve sakın iki gözünü bu şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve sakın kendi keyfi arzusuna takılmış, işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve de ki: "O gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen kimse inansın ve artık dileyen kimse de gerçeği örtsün." Şüphesiz ki biz o haksızlık yapanlar için bir ateş hazırladık ki onun surları onları kuşatmıştır. Ve eğer yana yakıla yardım isterlerse, onlara o yüzleri kavuran o yağ tortusu gibi bir suyla yardım edilir. Ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (rahat bir ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, şüphesiz ki biz bir iş bakımından daha iyi kimsenin iş karşılığını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar, onların altından o nehirler akar Adn bahçeleri onlar içindir. Onlarda o süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak onlarda altından bileziklerden takınacaklar ve ince ipekten ve kalın ipekten giysiler giyeceklerdir. Ne iyi ödüldür ve dirseklikçe de (rahat bir ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve onlara iki adamı bir örnek olarak ortaya koy. Biz ikisinden birine üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla kuşatmış ve ikisinin arasını da bir ekinlik yapmıştık.

33- O iki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi haksızlık yapmamıştı. Ve biz ikisinin arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun (o adamın başka) ürünü de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal bakımından daha çok ve insan gücü bakımından da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve kendi benliğine haksızlık yapan biri olarak bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağına sonsuz olarak kanaat getirmiyorum ve ben o saatin ayağa dikileceğine de kanaat getirmiyorum. Ve eğer Efendime geri döndürülecek olursam da, çevrilmişlik bakımından kesinlikle bundan daha hayırlısını bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni bir topraktan sonra bir döllenmiş hücreden takdir etmiş sonra da seni bir adam olarak denkleştirmiş olan kimseye nankörlük mü ettin? Fakat ben, O Allah benim Efendimdir ve ben, benim Efendime hiçbirini ortaklaştırmam. Ve her ne kadar sen beni senden mal bakımından ve çocuk bakımından daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka hiçbir kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Buna rağmen benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten bir hesap gönderip böylece kaygan bir toprak olması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir olması onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetiremeyeceğin (umulabilir)" demişti.

42- Ve onun ürünü kuşatıldı. Böylece onun tavanları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) onda harcadığı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturmaya ve: "Keşke ben Efendime hiçbirini ortaklaştırmasaydım" demeye başladı. 

43- Ve ona Allah'ın berisinden ona yardım edecek hiçbir askeri birlik olmadı ve kendisi öç alıcı da olamadı.

44- İşte orada o gerçek yönelim Allah'a aittir. O, dönüşüm bakımından daha hayırlı ve son bakımından daha hayırlıdır.

45- Ve onlara bu şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Bu şimdiki yaşam) bizim onu o gökten indirdiğimiz böylece o yerin bitkisinin birbirine karıştığı gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Derken (o bitki) o rüzgârların savurmakta olduğu bir ot kırıntısı oluverdi. Ve Allah her bir şey üzerine bir ölçü koyucudur.

46- O mal ve o oğullar, bu şimdiki yaşamın bir süsüdür. Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşüm bakımından daha hayırlıdır ve beklenti bakımından daha hayırlıdır.

47- Ve o gün biz o dağları gezdiririz ve sen o yeri (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve biz onlardan hiçbirini geride bırakmaksızın sürüp toplamışızdır.

48- Ve bir saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. Ant olsun ki bizim sizi ilk defasındaki takdir etmiş olduğumuz gibi bize geldiniz. Oysa ki bizim sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve o kitap konulmuştur, artık o suç işleyenlerin onun içindeki şeylerden dolayı: "Yazıklar olsun bize bu kitaba ne oluyor ki küçük ve büyük geride bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek korkuyla titreyenler olduklarını görürsün. Ve işledikleri şeyleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin bir kimseye haksızlık yapmaz.

50- Ve biz bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O cinden olmuş böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Şimdi onlar size bir düşman olduğu halde, siz benim berimden onu ve onun soyunu yönelenler olarak mı sahipleniyorsunuz? O haksızlık yapanlar için değişim bakımından ne kötüdür.

51- Ben onları o göklerin ve o yerin takdir edilişine ve kendi benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırmadım. Ve ben o saptırıcıları bir pazu (güçlü kol) olarak da sahiplenen olmadım.

52- Ve o gün (Allah): "Bana ortaklar olduğunu iddia ettiğiniz şeylere seslenin" der. Bunun üzerine onlar, onları çağırmışlar fakat onlar kendilerini cevaplandırmamışlardır. Ve biz onların arasına bir uçurum koymuşuzdur.

53- Ve o suç işleyenler o ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler olduklarına (kesin) kanaat getirmişlerdir. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an) da o insanlara her bir örnekten evire çevire açıkladık. Ve o insanın söz dalaşıcılığı ise her bir şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve o insanları, onlara o doğruya ileten geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine o ilklerin yasasının onlara gelmesinden veya o azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve biz o gönderilmiş olanları müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler ise onunla gerçeği kaydırmaları için o geçersizle söz dalaşı yapıyorlar. Ve onlar benim ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyi bir alay konusu olarak sahiplendiler.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri ona hatırlatıldığı halde, buna rağmen onlardan kayıtsız kalmış ve iki elinin öncelediği şeyi unutmuş kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye onların kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Eğer sen onları o doğruya iletene çağırsan, yine de onlar sonsuz olarak asla doğruya iletilmeyecekler.

58- Ve senin Efendin çok bağışlayıcıdır, çok şefkat sahibidir. Eğer onları kazandıkları şeyler nedeniyle (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için o azabı kesinlikle çabuklaştırırdı. Aksine, onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun berisinden kurtulacak bir yer de asla bulamayacaklar.

59- Şu kasabalar, haksızlık yaptıklarında biz onları yok etmiştik. Ve biz onların yok edilmeleri için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "O iki su kütlesinin birleştiği birleştiği yere ulaşmama kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (oraya ulaşmak için) uzun bir zaman geçireceğim" demişti.

 61- İkisi, ikisinin (iki su kütlesinin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlar, böylece o da o su kütlesinde gözden kaybolarak yolunu tutmuştu.

62- İkisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sabah serinliği (yemeği)mizi bize getir, ant olsun ki bu seferimizden dolayı bir yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı): "Gördün mü, o kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu hatırlamamı bana o şeytandan başkası unutturmadı ve o da o su kütlesinde şaşılacak bir şekilde yolunu tuttu" demişti.

64- (Musa): "Bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen eserlerinin üzerini takip ederek geri dönmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, bizim ona kendi yanımızdan bir şefkat verdiğimiz ve ona kendi katımızdan bir bilgi öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana bir olgunluk olarak öğretilmiş olan şeyden, senin de bana öğretmen için sana takılabilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin. Ve haber bakımından onu kuşatamadığın bir şeye karşı nasıl direnip gayret edebileceksin?" demişti.

69- (Musa): "Eğer Allah dilemişse, beni direnip gayret eden biri olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul): "Eğer sen bana takılacak olursan, ben sana ondan bir hatırlatma açıklama yapıncaya kadar, sakın bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi o gemiye bindikleri zaman (kul) onu delmişti. (Musa): "Onun halkını batırman için mi sen onu deldin? Ant olsun ki sen iş bakımından (tehlikeli)bir şeyle geldin" demişti.

72- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin dememiş miydim?" demişti.

73- (Musa): "Unutmam nedeniyle sakın beni (sorumlu) tutma ve benim işimden (itirazımdan) dolayı sakın beni bir zorluğa büründürme" demişti.

74- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürmüştü. (Musa): "Sen bir arınmış haldeki benliği, bir benliği (öldürmesinin karşılığı) olmaksızın öldürdün mü? Ant olsun ki sen çok yadırgama bakımından (korkunç) bir şeyle geldin" demişti.

75- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin dememiş miydim?" demişti.

76- (Musa): "Eğer bundan sonra ben sana bir şeyden sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi bir kasaba halkına geldikleri zaman, onun halkından yiyecek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi onda yıkılmak isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa): "Eğer dileseydin, buna karşı kesinlikle bir iş karşılığı tutardın" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul): Bu (soru), seninle benim aramın ayrılmasıdır. Senin kendisine karşı direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümünü seni haberlendireceğim. O gemiye gelince, o su kütlesinde çalışmakta olan durgunlara aitti. Ben onu kusurlu yapmak istedim, çünkü onların ötesinde her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve o oğlan çocuğuna gelince, Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla biz onun, ikisini bir taşkınlığa ve bir nankörlüğe büründürmesinden endişelendik. Böylece biz ikisinin Efendisinin onlara arınmış bakımından ondan daha hayırlısıyla ve merhamet bakımından da daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve o duvara gelince, O şehirdeki yetim o iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve ikisinin babaları da düzgün biriydi. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin en çetinliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir şefkat olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi buyruğumdan dolayı yapmadım. Bu, kendisine direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: "Size ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz ona o yerde olanak sağladık ve ona her şeyden bir araç verdik. Böylece o da bir araca takıldı (ordusuyla yola çıktı).

86- Nihayet o güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu bir kara balçık gözesinde batıyor buldu ve onun yanında da bir topluluk buldu. Biz ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya o azabı etmen ve ya da onlara iyilikle sahiplenmen (sana kalmış)" dedik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapan kimselere gelince, biz onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve bir düzgün iş işleyen kimseye gelince, ona da o en iyinin karşılığı vardır. Ve biz ona buyruğumuzdan bir kolaylık söyleyeceğiz" dedi.

89- Sonra bir araca takıldı (ordusuyla yola devam etti).

90- Nihayet o güneşin aydınlandığı yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) berisinden kendilerine bir engel yapmadığımız bir topluluğun üzerine aydınlanıyor olarak buldu.

91- Biz böylece onun katında olan şeyleri haber (alma) bakımından kesinlikle kuşatmıştık.

92- Sonra bir araca takıldı (ordusuyla yola devam etti).

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, o iki seddin berisinde neredeyse hiçbir şey sözü kavrayamaz (dili yabancı) bir topluluk buldu.

94- (Topluluk): "Ey Zülkarneyn, şüphesiz ki Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapanlardır. Biz, bizimle onların arasına senin bir sed yapmana karşı, sana bir vergi verelim mi?" dediler.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı olanak daha hayırlıdır. Artık siz beni kuvvetle destekleyin de bizim aramızla onların arasına dayanıklı bir engel yapayım. Bana o demirin tomarlarını getirin" dedi. Nihayet o iki yamacın arası denkleştiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" dedi. Nihayet onu (demiri) bir ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine bir erimiş bakır boşaltayım" dedi.

97- (Yapıldıktan sonra) artık ona üstün gelmeye güç yetiremediler ve onu delmeye de güç yetiremediler.

98- (Zülkarneyn): "Bu, benim Efendimden bir şefkattir Artık benim Efendimin sözü(nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz yapar. Ve benim Efendimin sözü bir gerçektir" dedi.

99- Ve o gün biz onların bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve o boruya üfürülmüş böylece biz onları toplu olarak toplamışızdır.

100- Ve o gün biz cehennemi o gerçeği örtücülere bir sunumla sunmuşuzdur.

101- O kimseler ki, gözleri benim hatırlamamdan bir perde içindeydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O gerçeği örtmüş olan kimseler, benim berimden kullarıma yönelenler olarak sahipleneceklerini mi hesap etti? Şüphesiz ki biz cehennemi o (gerçeği) örtücülere bir ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- De ki: "İş bakımından o en ziyan edenleri sizi haberlendireyim mi? O kimseler ki, kendilerinin bu şimdiki yaşamda ustalıkla yaparak iyilikler işlemekte olduklarını hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar o kimselerdir ki, Efendilerinin ayetlerini ve O'nun karşılamasını örtmüşler, böylece onların işleri de boşa gitmiştir. Artık biz o kalkışın günü onlar için bir tartı kurmayacağız.

106- Bu, onların gerçeği örtmüş olmalarının ve benim ayetlerimi ve elçilerimi bir alay konusu olarak sahiplenmelerinin karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o firdevs bahçeleri onlar için bir ikramlık olmuştur.

108- Onlarda sürekli kalıcıdırlar. Onlardan bir değişim peşine de düşmezler.

109- De ki: "Eğer o su kütlesi benim Efendimin kelimeleri için bir mürekkep olsa, ve eğer ki biz onun bir örneğini de bir mürekkep olarak getirsek, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce o su kütlesi tükenirdi."

110- De ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Artık kim kendisinin Efendisinin karşılamasını bekliyorsa, bir düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta bir kimseyi ortaklaştırmasın."