1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki onun ayetleri (dış etkenlere karşı) sağlamlaştırılmış, aynı zamanda en bilge ve en iyi haber alıcı tarafından ayrıntılandırılmıştır.
2- Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye. Şüphesiz ki ben sizin için O'ndan bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim.
3- Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki, sizi isimlenmiş bir süre sonuna kadar güzel yararlılık ile yararlandırsın ve her lütuf sahibine lütfunu(n karşılığını) versin. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık ben de sizin için bir büyük gün azabından kaygılanırım.
4- Dönüşünüz, Allah'adır. Ve O, herşey üzerine en doğru ölçü koyucudur.
5- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar, O'ndan gizlenmek için göğüslerini büküyorlar*. Dikkat edin, giysilerine kaplanmakta oldukları vakit onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilir. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.
*Gerçek inançlarının ortaya çıkmasını istememeleri anlamında bir deyim.
6- Ve o yerde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah'a ait olmasın. Ve onun sabitleşmesini ve onun ilgiyi kesmesini de bilir. Hepsi bir açıklayan kitaptadır.
7- Ve O, tahtı o suyun üzerinde iken bir iş olarak hanginiz daha güzel diye sizi yoklamak için o gökleri ve o yeri altı dönemde takdir etti. Ve ant olsun ki eğer sen onlara: "Şüphesiz ki siz o ölümün arkasından harekete geçirileceksiniz" diyecek olsan, o (gerçeği) örtenler kesinlikle: "Bu bir açıklayan sihirden başka bir şey değil" diyeceklerdir.
8- Ve ant olsun ki eğer o azabı onlardan (zaman parçalarından oluşan) sayılı bir topluluğa kadar sonralayacak olsak, kesinlikle: "Onu (azabı) alıkoyan nedir?" diyeceklerdir. Dikkat edin, (o azap) onlara geleceği gün onlardan çevrilmiş değildir ve kendisini alaya almakta oldukları şey onları çepeçevre kuşatmıştır.
9- Ve ant olsun ki eğer o insana bizden bir rahmet tattırsak, sonra onu kendisinden çekip alsak, şüphesiz ki o kesinlikle ümit keserek nankörleşir.
10- Ve ant olsun ki eğer ona kendisine dokunan bir zorluktan sonra bir nimet tattırsak, kesinlikle: "O kötülükler benden gitti" der. Şüphesiz ki o kesinlikle sevinen böbürlenendir.
11- (Her duruma karşı) direnip gayret edenler ve o düzgün işleri işleyenler başka. İşte onlar var ya, onlar için bağışlanma ve büyük ücret vardır.
12- Sen onların: "Ona bir hazine indirilmiş olmalı veya onun beraberinde bir melek gelmiş olmalı değil miydi?" demelerinden ötürü, göğsün ona daralarak sana vahyolunan şeyin bir kısmını belki bırakıcısın. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın. Ve Allah herşey üzerine dayanaktır.
13- Yoksa: "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenlerseniz onun örneği gibi yakıştırılmış on sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın."
14- Eğer (o çağırdıklarınız da) size cevap vermedilerse, artık bilin ki o ancak ve ancak Allah'ın bilgisi ile indirilmiştir ve şüphesiz ki O'ndan başka tanrı yoktur. Artık teslim olanlar mısınız?
15- Kim, bu şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsa, onlara işlerini orada eksiksiz olarak öderiz ve onlara orada (karşılıkça) düşük tutulmazlar.
16- İşte onlar o kimseler ki, onlar için sonrakinde o ateşten başkası yoktur. Ve istekle yaptıkları şeyler orada boşa gitmiştir ve işlemekte oldukları şeyler de geçersizdir.
17- (Şimdiki hayatı ve süsünü isteyen kimse) kendisinin Efendisinden apaçık bir delil üzerinde olan ve kendisini O'ndan bir tanığın (İncil'in) peşi sıra izlediği ve bunun (İncil'in) öncesinde de bir önder ve bir rahmet olarak Musa'nın kitabı (ile haber verilmiş) olan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Ve o taraflardan hangisi onu (ret ederek) örterse, artık ona söz verilmiş yer, o ateştir. Artık ondan yana bir tereddütte olma. Çünkü o, senin Efendinden bir gerçektir. Fakat o insanların daha çoğu inanmazlar.
18- Ve Allah'a karşı bir yalan yakıştıran kimseden daha haksızlık yapan kimdir? İşte onlar Efendilerine sunulurlar ve o tanıklar da: " İşte bunlar Efendilerine karşı yalan söyleyenlerdir" der. Dikkat edin, Allah'ın dışlaması o haksızlık yapanların üzerinedir.
19- Onlar, Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda bir eğrilik arama peşine düşerler. Ve onlar sonrakini (ret ederek) örtücülerin ta kendileridir.
20- İşte onlar, o yerde başarısız bırakıcılar olamadı ve onlar için Allah'ın aşağısından yönelenlerden hiç kimse de yoktur. O azap onlara kat kattır. Onlar o işitmeye dayanamıyorlar ve onlar görmüyorlardı.
21- İşte onlar, benliklerini ziyana sokmuşlardır ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.
22- Hiç kuşkusuz şüphesiz ki onlar, sonrakinde o en ziyan edenlerin ta kendileridir.
23- Şüphesiz ki inanan ve o düzgün işleri işleyenler ve Efendilerine gönülden saygı duyanlar, işte onlar o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
24- Bu iki bölüğün örneği o kör ve o işitmeyenle, o gören ve o işiten gibidir. Bu ikisi örnek olarak denk olur mu? Halâ hatırlamaz mısınız?
25- 26- Ve ant olsun ki Nuh'u topluluğuna gönderdik. (Onlara): "Şüphesiz ki ben sizin için Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye (gönderilmiş) bir açıklayan uyarıcıyım. Şüphesiz ki ben sizin üzerinize bir acı gün azabından kaygılanıyorum" (dedi).
27-Bunun üzerine topluluğundan olan o dolgun (gerçeği) örtenler: "Biz seni bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası olarak görmüyoruz ve biz sana uyanı da bizim en aşağılık olan o belirsiz görüşlülerimizden başkası olarak da görmüyoruz. Ve biz sizin için bizim üzerimizde hiçbir üstünlük de göremiyoruz. Aksine biz sizin yalancılar olduğunuza (kesin) kanaat getiriyoruz" dedi.
28- 29- 30- 31- (Nuh): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve bana kendi yanından bir rahmet vermiş, bu da sizin üzerinize köreltildiyse, siz onu çirkin görenler olduğunuz halde biz sizi ona mecbur mu tutacağız? Ve ey topluluğum, ben buna karşılık sizden bir mal da sormuyorum. Benim ücretim Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben inananları da kovucu değilim. Şüphesiz ki onlar Efendileri ile karşılaşacaklardır. Fakat ben sizi bir düşüncesizler topluluğu olarak görüyorum. Ve ey topluluğum, eğer ben onları kovacak olursam, Allah'tan (gelecek olana karşı) bana yardım edecek kimdir? Halâ hatırlamaz mısınız? Ve ben size 'Allah'ın depoları benim yanımdadır' demiyorum ve ben o duyularla algılanamayananı da bilmem ve ben 'Ben bir meleğim' de demiyorum ve ben gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allah onlara asla bir hayır vermez' de demiyorum. Allah, onların benliklerinde olanı en iyi bilicidir. (Eğer onları kovacak olursam) o takdirde şüphesiz ki ben o haksızlık yapanlardan olurum" dedi.
32- (Onlar): "Ey Nuh, bize karşı üstünlük sağlamaya uğraştın hem bizimle uğraşıyı da çoğalttın. Eğer o doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit etmekte olduğun o şeyi haydi getir" dediler.
33- 34- (Nuh): "Onu, eğer dilemişse size ancak ve ancak Allah getirir. Ve siz başarısız bırakıcılar değilsiniz. Ve eğer Allah sizi azdırmayı istemişse, size içtenlikle öğüt vermek istesem bile, içtenlikle verdiğim o öğüt size fayda vermez. O, sizin Efendinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz" dedi.
35- Yoksa, "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Eğer onu kendim yakıştırmış isem, artık suçum benim üzerimedir ve ben sizin işlemekte olduğunuz suçlarınızdan uzağım."
36- 37- Ve Nuh'a: "Durum şu ki; Topluluğundan (şimdiye kadar) inanandan başka kimse asla inanmaz. Artık onların yapmakta oldukları nedeniyle sıkıntı duyma. Ve bizim gözetimimiz ve vahyimizle o gemiyi istekle yap ve haksızlık yapanlar hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar batırılmış (olacak)lardır" diye vahyolundu.
38- 39- Ve (Nuh) o gemiyi istekle yapıyor, topluluğundan olan dolgunlar da her ne zaman ona uğrasa, onu (gemiden dolayı) maskaraya alıyorlardı. (Nuh): "Eğer siz biz(i meydana getirdiğimiz gemi)den dolayı maskaraya alırsanız, şüphesiz ki sizin bizi maskaraya aldığınız gibi, biz de sizi maskaraya alacağız. Rezil edecek bir azabın kime geleceğini ve kalıcı bir azabın kimin üzerine serbestleşeceğini ileride bileceksiniz" dedi.
40- Nihayet buyruğumuz geldiği ve o tandır kaynadığı (sular fışkırmaya başladığı) zaman, (Nuh'a): "Her çiftten ikişer ve önceden üzerine o söz geçmiş dışında aile halkını ve inanmış kimseyi ona yükle" dedik. Ve onun beraberinde olan pek az kimseden başkası inanmamıştı.
41- Ve (Nuh): "Ona binin. Onun akması ve onun durması Allah'ın adınadır. Şüphesiz ki benim Efendim kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.
42- Ve o (gemi), onları o dağlar gibi dalgalarda akıtıyordu. Ve Nuh uzakta kalmış oğluna: "Ey oğulcuğum bizim beraberimizde (gemiye) bin ve o (gerçeği) örtücülerin beraberinde olma" diye seslendi.
43- (Oğlu): "Bir dağa sığınacağım beni o sudan sarar" dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın buyruğundan, merhamet eden kimse (Allah) dışında sarıcı yoktur" dedi. Ve o dalga ikisinin arasına engel olarak girdi de böylelikle (oğlu) o batırılmışlardan oldu.
44- Ve: "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de onu tut" denildi. Ve o su eksildi böylece o buyruk yerine getirildi. Ve (gemi) Cudi'nin üzerine denkleşti. Ve: "Uzaklık, o haksızlık yapanlar topluluğuna olsun" denildi.
45- Ve Nuh Efendisine seslendi: "Ey Efendim, oğlum şüphesiz ki benim aile halkımdandı ve şüphesiz ki senin sözün gerçektir ve sen o karar vericilerin en doğru karar vericisisin" dedi.
46- (Allah): "Ey Nuh, şüphesiz ki o, senin aile halkından değildi. Şüphesiz ki o (nun yaptığı) düzgün olmayan bir işti. Öyleyse hakkında sana bir bilgi olmayan şeyi bana sorma. Şüphesiz ki ben sana o düşüncesizlerden olursun diye öğüt veriyorum." dedi.
47- (Nuh): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben hakkında bana bir bilgi olmayan şeyi sana sormaktan sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, o ziyan edenlerden olurum" dedi.
48- Ve: "Ey Nuh, sana ve senin beraberindeki toplumlara bizden bir esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden sonra) bir takım toplumlar olacak, onları yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azap dokunacaktır" denildi.
49- İşte bu, o duyularla algılanamayanın haberlerindendir. Onları sana vahyediyoruz. Bundan önce sen ve senin topluluğun onları bilmiyordun. Artık direnip gayret et. Şüphesiz ki o (güzel) sonuç o korunanlarındır.
50- 51- 52- Ve Ad'a da kardeşleri Hud'u. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Siz yakıştırma yapanlardan başkası değilsiniz. Ey topluluğum, ben buna karşılık sizden bir ücret sormuyorum. Benim ücretim beni yarıp açığa çıkarandan başkasının üzerinde değildir. Halâ bağ kurmaz mısınız? Ve ey topluluğum, Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki üzerinize o göğü(n yağmurunu) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın ve suçlular olarak (başka tarafa) yönelmeyin."
53- 54- 55- 56- 57- (Onlar): " Ey Hud, bize apaçık bir delil getirmedin ve biz tanrılarımızı senin sözünden dolayı bırakıcılar değiliz ve biz sana inananlar da değiliz. Biz 'Bir kısım tanrılarımız seni kötü çarpmış' tan başka birşey de demiyoruz" dediler. (Hud): "Şüphesiz ki ben Allah'ı tanık tutarım ve siz de tanık olun şüphesiz ki ben, sizin O'nun aşağısından ortaklaştırmakta olduğunuz şeylerden uzağım. Haydi toplu halde bana plân kurun sonra bana sakın baktırmayın. Şüphesiz ki ben, benim de Efendim ve sizin de Efendiniz Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutucu olmasın. Şüphesiz ki benim Efendim, bir dosdoğru yol üzerindedir. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, onunla gönderildiğim şeyi size kesinlikle ulaştırıp duyurdum. Ve benim Efendim ardınıza sizden başka bir topluluğu getirir. Ve siz de O'na hiçbir şeyle zorluk veremezsiniz. Şüphesiz ki benim Efendim, her şey üzerinde kollayıcıdır" dedi.
58- Ve buyruğumuz geldiğinde Hud'u ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve onları sert bir azaptan kurtardık.
59- Ve işte bu Ad, Efendilerinin ayetlerini ısrarla reddettiler ve O'nun elçisine karşı çıktılar ve her zorba inatçının buyruğuna uydular.
60- Ve arkalarına bu şimdikinde de ve o kalkışın gününde de dışlama takıldı. Dikkat edin şüphesiz ki Ad, Efendilerini (nden gelen gerçeği) örttüler. Dikkat edin, uzaklık Hud'un topluluğı Ad içindir.
61- Ve Semud'a da kardeşleri Salih'i. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, sizi o yerde yetiştiren ve size orada ömür verendir. Artık O'nun bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Efendim (kullarına) yakındır cevap vericidir" dedi.
62- (Onlar): "Ey Salih, sen bundan önce bizim içimizde (iyi şeyler) beklenen biriydin. Sen bizi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeylere, kulluk etmekten vaz mı geçiriyorsun? Şüphesiz ki biz, bizi kendisine çağırdığın şeyden dolayı kuşkulu bir belirsizlik içindeyiz" dediler.
63- 64- (Salih): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir rahmet vermişse, eğer ben de O'na karşı çıkarsam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım eder? O zaman siz benim ziyanımdan başkasını arttırmazsınız. Ve ey topluluğum, bu size bir delil olarak Allah'ın dişi devesidir. Onu bırakın da Allah'ın yerinde yesin ve ona sakın kötülükle dokunmayın, yoksa bir yakın azap sizi tutar" dedi.
65- Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih): "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmamış bir sözdür" dedi.
66- Süre bitip buyruğumuz geldiğinde Salih'i ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz ki senin Efendin, o çok kuvvetlinin o çok güçlünün ta kendisidir.
67- Ve haksızlık yapanları o korkunç ses tutuverdi de onlar birden yurtlarında diz üstü çökenler oldular.
68- Sanki orada zenginlik içinde hiç yaşamadılar gibi. Dikkat edin, şüphesiz ki Semud Efendilerini (nden gelen gerçeği) örttüler. Dikkat edin, uzaklık Semud içindir.
69- Ve ant olsun ki elçilerimiz ibrahim'e o müjdeleri getirip "Selâm" dediler. (İbrahim) "Selâm" dedi. Hemen kızarmış buzağıyı getirmesi gecikmedi.
70- Fakat ellerinin ona bitişmez olduğunu gördüğünde, onları yadırgadı ve onlardan dolayı bir kaygı hissetti. (Elçiler): "Kaygılanma, şüphesiz ki biz Lût topluluğuna gönderildik" dediler.
71- Ve onun karısı da ayakta idi, bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak'ı ve İshak'ın ardından da Yakub'u müjdeledik.
72- (Karısı): "Vay başıma gelene, ben bir kocamış kadın ve bu kocam da yaşlı biri olduğu halde, ben doğuracak mıyım? Şüphesiz ki bu kesinlikle şaşılacak bir şey" dedi.
73- (Elçiler): "Allah'ın buyruğundan dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve O'nun bereketleri sizin üzerinizedir ey o evin halkı. Şüphesiz ki O, övgüye lâyıktır şanı yücedir" dediler.
74- İbrahim'den o ürkme gittiği ve ona o müjdeler geldiğinde, Lût'un topluluğu hakkında bize karşı üstünlük sağlamaya çalıştı.
75- Şüphesiz ki İbrahim, kesinlikle yumuşak davranan başkaları için üzüntü duyan yönelen biriydi.
76- (Elçiler): "Ey İbrahim, bundan kayıtsız kal. Gerçek şu ki, senin Efendinin buyruğu kesinlikle gelmiştir. Ve şüphesiz ki geri döndürülmeyecek bir azap onlara gelicidir" (dediler).
77- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı ve: "Bu, sıkı ve zorlu bir gündür" dedi.
78- Ve önceden o kötülükleri işlemekte olan topluluğu, koştura koştura ona geldi. (Lût): "Ey topluluğum, bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allah'a karşı korunun ve konuklarımın içinde beni rezil etmeyin. İçinizden hiç olgun adam yok mu?" dedi.
79- (Topluluğu): "Ant olsun ki bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız olmadığını sende bilmişsindir. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istemekte olduğumuzu da kesinlikle biliyorsun" dediler.
80- (Lût): "Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsa veya sağlam bir kaleye sığınabilseydim" dedi.
81- (Elçiler): "Ey Lût, biz senin Efendinin elçileriyiz sana asla bitişemezler. Artık geceden bir kesitte karın hariç halkını yürüt ve içinizden bir kimse arkasına(kalan kimseye) eğilim göstermesin. Gerçek şu ki, onlara erişecek olan şey ona da erişicidir. Şüphesiz ki onların verilmiş sözleri (azap vakitleri) o sabahtır. O sabah da yakın değil midir?" dediler.
82- 83- Artık buyruğumuz geldiğinde oranın üstünü altına getirdik ve oranın üzerine de senin Efendinin yanından bir işaretli pişirilmiş çamurdan birbirini izleyen taşlar yağdırdık. Ve orası o (Mekke'li) haksızlık yapanlardan çok ta uzak değildir.
84- 85- 86- Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve o ölçeği ve o tartıyı eksik yapmayın. Şüphesiz ki ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum ve şüphesiz ki ben sizin için bir kuşatıcı gün azabından kaygılanıyorum. Ve ey topluluğum o ölçeği ve o tartıyı hakkaniyetle eksiksiz yapın ve o insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın ve o yerde bozucular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer inananlarsanız, Allah'ın kalıntısı (bıraktığı kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde kollayıcı değilim" dedi.
87- (Topluluğu): "Ey Şuayb, atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeyleri veya mallarımızda dilediğimiz şeyleri yapmayı bırakmamızı, sana elçilik görevin mi buyuruyor? Oysa sen kesinlikle o yumuşak davranan o olgunun ta kendisisin" dediler.
88- 89- 90- (Şuayb): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve beni kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa (sizi vazgeçirmekten nasıl geri dururum?) Ve ben sizi kendisinden vazgeçirmeye çalıştığım şeylerde size aykırılaşmak istemiyorum. Ben, gücüm yettiğince (yanlışlarınızı) düzeltmekten başka bir şey istemiyorum. Benim uzlaşmam Allah'tan başkasına da değildir (sizinle asla uzlaşmam). Ben O'na dayandım ve yalnızca O'na yöneldim.Ve ey topluluğum, bana karşı ayrışmaya gitmeniz, Nuh'un topluluğu veya Hud'un topluluğu veya Salih'in topluluğuna erişenin bir örneğinin size de erişmesine sebep olmasın. Ve Lût'un topluluğu da sizden çok ta uzak değildir.Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Efendim çok merhametlidir (dönen kullarını)sevendir" dedi.
91- (Topluluğu): "Ey Şuayb söylemekte olduğun şeylerden birçoğunu kavramıyoruz. Ve biz seni bizim içimizde kesinlikle zayıf olarak görüyoruz. Ve şayet küçük topluluğun olmasaydı, seni kesinlikle taşlardık. Ve sen bizim üzerimizde gücü olan birisi de değilsin" dediler.
92- 93- (Şuayb): "Ey topluluğum, küçük topluluğum size Allah'tan daha mı güçlüdür ki, O'nu arkanıza öteleyeceğiniz bir şey olarak tutundunuz? Şüphesiz ki benim Efendim işlemekte olduğunuz şeyleri kuşatıcıdır. Ve ey topluluğum, olduğunuz hal üzere işleyin. Ben de (olduğum hal üzere) işleyiciyim. İleride onu rezil edecek azabın kime geleceğini ve o yalancının kim olduğunu bileceksiniz. Artık gözetleyin şüphesiz ki ben sizin beraberinizde gözetleyiciyim" dedi.
94- Ve buyruğumuz geldiğinde Şuayb'ı ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve haksızlık yapanları ise o korkunç ses tutuverdi de onlar birden yurtlarında diz üstü çökenler oldular.
95- Sanki orada zenginlik içinde hiç yaşamadılar gibi. Dikkat edin, uzaklık Medyen içindir, Semud'un uzaklığı gibi.
96- 97- Ve ant olsun ki Musa'yı ayetlerimizle ve bir açıklayan yetkiyle, Firavun ve onun dolgunlarına gönderdik. Fakat onlar Firavun'un buyruğuna uydular. Ve Firavun'un buyruğu ise olgun değildi.
98- O kalkışın gününde kendi topluluğunun önüne geçerek onları (su yerine) o ateşe vardırdı. Ve o varılmış yer ne sıkıntılıdır.
99- Ve arkalarına, burada da ve o kalkışın gününde de dışlama takıldı. O verilmiş armağan ne sıkıntılıdır.
100- Bu, o şehirlerin haberlerindendir, onu sana anlatıyoruz. Onlardan kimi ayaktadır, kimi de biçilmiştir.
101- Ve biz onlara haksızlık yapmadık, fakat onlar benliklerine haksızlık yaptılar. Allah'ın aşağısından çağırmakta oldukları tanrıları senin Efendinin buyruğu geldiğinde onları hiçbir şeyden zenginleştirmedi ve onlara yıkımdan başka bir şeyi de artırmadı.
102- Ve o şehirleri (n halkını) haksızlık yapanlar oldukları halde tuttuğu zaman, senin Efendinin tutması işte böyledir. Şüphesiz ki O'nun yakalaması çok acıdır çok şiddetlidir.
103- Şüphesiz ki işte bunda o sonrakinin azabından kaygılanan kimse için kesinlikle bir ayet vardır. Bu, o insanların kendisinde toplanmış olacakları bir gündür. Ve bu, tanık olunmuş bir gündür.
104- Ve biz onu sayılı bir süre sonundan başkası için sonralamıyoruz.
105- O gün gelir, hiçbir benlik O'nun onayı olmadıkça konuşamaz. Artık onlardan kimi kötü sonlu ve (kimi de) iyi sonludur.
106- Kötü sonlu olanlara gelince, artık onlar o ateştedirler. Onlar için orada korkunç sesleri vardır.
107- O gökler ve o yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar orada sürekli kalıcıdırlar. Şüphesiz ki senin Efendin neyi isterse kesinlikle yapandır.
108- Ve iyi sonlulara gelince, artık onlar o bahçededirler. O gökler ve o yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar orada kırpması olmayan bir vergi olarak sürekli kalıcıdırlar.
109- Artık onların kulluk etmekte olduğu şeylerden yana bir tereddütte olma. Onlar önceden atalarının kulluk etmekte olduklarından başka bir şekilde kulluk etmiyorlar. Ve şüphesiz ki biz onlara hisselerini eksiksiz olarak vereceğiz.
110- Ve ant olsun ki Musa'ya o kitabı verdik, fakat onda ayrışıldı. Ve eğer senin Efendinden geçmiş bir kelime olmasaydı, aralarında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi. Ve şüphesiz ki onlar (Mekkeliler), ondan (Kur'an'dan) kuşkulu bir belirsizlik içindedirler.
111- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların her birine işlerini(n karşılığını) eksiksiz olarak verecektir. Şüphesiz ki O, onların işlemekte olduğu şeyleri en iyi haber alıcıdır.
112- Artık sen, senin beraberindeki (itaatle) dönenlerle, buyurulduğun gibi dosdoğru ol. Ve taşkınlık yapmayın. Şüphesiz ki O, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi görücüdür.
113- Ve haksızlık yapanlara yanaşmayın, yoksa o ateş size de dokunur. Sizin için Allah'ın aşağısından yönelenlerden kimse yoktur. Sonra yardım da olunmazsınız.
114- Ve gündüzün iki ucunda ve o geceden de o gündüze yakın kısımda o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o güzellikler o kötülükleri giderir. İşte bu, hatırlayıcılar için bir hatırlatmadır.
115- Ve direnip gayret et. Şüphesiz ki Allah, o güzel davrananların ücretini kayba uğratmaz.
116- Sizden önceki o nesillerden kalıntı (varlık) sahiplerinin, o yerde o bozuculuktan vazgeçirtmeleri gerekmez miydi? O kimselerden içlerinden kurtarmış olduğumuz pek azı hariç (bunu yapmamıştı). Ve haksızlık yapanlar, orada refahlandırıldıkları şeylere uymuşlar ve suçlular olmuşlardı.
117- Ve senin Efendin oranın halkı düzelticiler oldukları halde iken, o şehirleri haksızlıkla yok edecek değildir.
118- Ve senin Efendin eğer dilemiş olsaydı, o insanları kesinlikle tek toplum yapardı. Fakat ayrışmaya devam edeceklerdir.
119- Senin Efendinin merhamet ettiği hariç. Ve onları bunun için (birbirleri ile ayrışıma müsait olarak) takdir etmiştir. Ve senin Efendinin: "Cehennemi kesinlikle o cinden ve o insanlardan toplu halde dolduracağım" kelimesi (Efendilerinin merhametini geri tepmeleri neticesinde) tamam oldu.
120- Ve o elçilerin haberlerinden onunla gönlünü kalıcılaştıracak şeylerin hepsini sana anlatıyoruz. Ve bunlarda sana o gerçek ve o inananlar için bir öğüt ve bir hatırlatma gelmiştir.
121- 122- Ve inanmazlara de ki: "Durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin, şüphesiz ki biz de işleyicileriz. Ve bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."
123- Ve o göklerin ve o yerin duyularla algılanamayananı Allah'a aittir. Ve o işlerin hepsi yalnızca O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve O'na dayan. Ve senin Efendin işlemekte olduğunuz şeylerden duyarsız değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder