9 Temmuz 2024 Salı

YUNUS SURESİ MEALİ

1-Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o bilge kitabın ayetleridir.

2- İçlerinden bir adama: "O insanları uyar ve inananlara onlar için Efendilerinin yanında doğruluk önceliği olduğunu müjdele" diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu? O (gerçeği) örtücüler dedi ki: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle bir açıklayan sihirbazdır."

3- Şüphesiz ki Efendiniz Allah, o gökleri ve o yeri altı dönemde takdir etti, sonra o tahtın üzerine (yönetime) oturarak (o gökler ve o yer ile ilgili) o buyruğu ardı ardına düzenledi. O'nun onayından sonrası hariç hiçbir eşlikçi yoktur. Efendiniz olan Allah işte budur, öyleyse O'na kulluk edin. Halâ hatırlamaz mısınız?

4- Dönüşünüz toplu halde O'nadır. Allah'ın sözü gerçektir. Şüphesiz ki O, o takdiri başlatır sonra, inanan ve o düzgün işleri işleyenlere hakkaniyetle karşılık vermesi için, onu yineler. Ve (gerçeği) örtenler için, (gerçeği) örtmekte olmaları nedeniyle kaynar sudan bir içecek ve acı bir azap vardır.

5- O, o güneşi bir aydınlık ve o ayı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için, ona konaklama yerleri ölçülendirendir. Allah bunu gerçek (bir neden)den başka yapmadı. Bilen bir topluluk için o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

6- Şüphesiz ki o gecenin ve o gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve Allah'ın takdir ettiği o göklerdeki ve o yerdeki şeylerde, korunan bir topluluk için kesinlikle ayetler vardır.

7- 8- Şüphesiz ki onlar bizimle karşılaşmayı beklemezler ve bu şimdiki yaşama hoşnut olup onunla rahatladılar ve onlar ayetlerimizden duyarsız kaldılar. İşte onların sığınağı, kazanmakta oldukları nedeniyle o ateştir. 

9- Şüphesiz ki inanan ve o düzgün işleri işleyenlere, inanmaları sebebi ile Efendileri onları altlarından o nehirler akar o nimet bahçelerine iletir.

10- Oradaki çağrıları: "Ey Allah'ım sen her türlü eksiklikten uzaksın" ve oradaki esenlik temennileri: "Selâm" dır. Çağrılarının sonu ise: "O övgü o tüm insanların Efendisi Allah'a" dır.

11- Ve eğer Allah o insanlara o hayrı hızla istedikleri gibi o şerri de hızlandırsaydı, süre sonları onlara kesinlikle yerine getirilirdi. Bizimle karşılaşmayı beklemezleri böylece taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

12- Ve o insana o zorluk dokunduğu zaman, yanı üstü veya oturur veya ayakta olduğu halde bizi çağırır. Ondan zorluğunu açtığımızda ise, kendisine dokunan zorluğa sanki bizi hiç çağırmamış gibi geçip gider. O savurganlık yapanlara işlemekte oldukları şeyler işte böyle süslendi.

13- Ve ant olsun ki sizden önce o nesilleri haksızlık yaptıklarında yok etmiştik. Ve elçileri onlara o apaçık delilleri getirmiş olmalarına rağmen asla inananlar olmamışlardı. Biz o suçlular topluluğuna işte böyle karşılık veririz.

14- Sonra nasıl işleyeceğinize bakmak için onların arkasından sizi o yerde ardıllar yaptık.

15- Ve ayetlerimiz onlara apaçık deliller olarak peşi sıra okunduğu zaman bizimle karşılaşmayı beklemezler: "Bu okunandan başkasını getir veya onu değiştir" dedi. De ki: "Benim için onu kendi tarafımdan değiştirmem olmaz. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Şüphesiz ki ben eğer Efendime baş kaldıracak olursam, bir büyük gün azabından kaygılanırım."

16- De ki: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, onu size peşi sıra okumazdım ve onu size de bildirmezdi. And olsun ki bunu öncesinde içinizde bir ömür kaldım. Halâ bağ kurmaz mısınız?"

17- Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştıran veya O'nun ayetlerini yalanlayan kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Gerçek şu ki, o suçlular arzuladığına kavuşturulmaz.

18- Ve Allah'ın aşağısından onlara zorluk veremez ve fayda veremez şeylere kulluk ediyorlar ve: "Bunlar Allah'ın yanında bizim eşlikçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Allah'a o göklerdeki ve o yerdeki bilemediği şeyi mi haber veriyorsunuz?" O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

19- O insanlar (yaratılış ayarı olarak) tek bir toplumdan başka değildi. Derken ayrıştılar. Ve eğer senin Efendinden önceden geçmiş bir kelime olmasaydı, aralarında hakkında ayrışmakta oldukları konularda (karar) kesinlikle yerine getirilirdi.

20- Ve: "Ona onun Efendisinden bir ayet indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "O algılanamayan ancak ve ancak Allah'a aittir, artık bakının şüphesiz ki bende sizin beraberinizde o bakınanlardanım."

21- Ve kendilerine dokunan bir zorluğun arkasından o insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onların birden ayetlerimize karşı bir hilesi vardır. De ki: "Allah, hileye en çabuk karşılık verendir." Şüphesiz ki elçilerimiz kurmakta olduğunuz hileleri yazıyor.

22- O, sizi o karada ve o denizde yürütendir. Nihayetinde o gemilerde olduğunuz zaman onları (yolcular) güzel esintiyle akıttığı ve bununla sevindikleri  zaman,  fırtınalı esinti onlara (gemilere) gelir ve o dalgalarda her taraftan onlara (yolculara) gelir ve onlar (ölüm ile) kuşatıldıkları kanaatine vardıklarında, o itaat nizamını sadece O'na özgüleyenler olarak:  "Ant olsun ki eğer bizi bundan kurtaracak olursan, kesinlikle o şükredenlerden olacağız" diye Allah'ı çağırırlar.

23- Onları kurtardığında ise onlar birden o yerde o hak olmaksızın saldırganlık peşine düşerler. Ey o insanlar, saldırganlığınız benliklerinizedir. Bu şimdiki yaşam bir yararlanmadır, sonra dönüşünüz bizedir. Artık işlemekte olduğunuz şeyleri size biz haber vereceğiz.

24- Bu şimdiki yaşamın örneği ancak ve ancak, onunla o insanların ve o hayvanların yiyeceği şeylerden olan, o yerin bitkisinin birbirine karıştığı o gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Nihayet o yer takısını tutup süslendiği ve onun halkı da buna kendilerinin güç yetirici olduklarına (kesin) kanaat ettikleri zaman, buyruğumuz ona geceleyin veya gündüzleyin gelir de, böylelikle onu dün üzerinde sanki hiç zenginlik yokmuş gibi bir biçilmiş ekin kılarız. Düşünen bir topluluk için o ayetleri ayrıntılı olarak işte böyle açıklıyoruz.

25- Ve Allah o esenliğin yurduna çağırır. Ve kimi dilerse bir dosdoğru yola iletir.

26- O güzel davrananlar için daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Ve yüzlerini karalık ve aşağılanma bürümez. İşte onlar, o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.

27- Ve o kötülükleri kazanmış olanların karşılığı, o kötülüklerin örneği kadardır. Ve onları aşağılanma bürür. Onlar için Allah'tan (gelen azaptan) hiçbir sarıcı yoktur. Yüzleri o geceden bir karanlık kesit gibi kaplanmıştır. İşte onlar, o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.

28- 29- Ve o günde onları toplu halde sürüp toplayacağız, sonra ortaklaştırmış olanlara: "Siz ve ortaklarınız yerlerinize" diyeceğiz. Böylece aralarındaki bağlantıyı ortadan kaldırmışızdır. Ve ortakları onlara: "Siz yalnızca bize kulluk etmiyordunuz. Artık bizimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeterlidir. Şüphesiz ki biz sizin kulluğunuzdan kesinlikle duyarsızlardık." dedi.

30- İşte orada her bir benlik geçmişiyle yoklanır. Ve o gerçek sahipleri Allah'a geri döndürülmüşler ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

31- De ki: "O gökten ve o yerden sizi kim rızıklandırıyor? Ya da o işitmeye ve o görmelere hükümran olan kimdir? Ve o ölüden o yaşayanı ve o yaşayandan o ölüyü kim çıkarıyor? Ve (yer ve gök ile ilgili) o buyruğu ardı ardına kim düzenliyor? Diyecekler ki "Allah." Öyleyse de ki: "Halâ korunmaz mısınız?"

32- İşte bu Allah sizin o gerçek Efendinizdir. O gerçekten sonra artık o sapkınlıktan başka ne vardır? Böyle iken nasıl çevriliyorsunuz?

33- Senin Efendinin itaatten çıkmış olanlar üzerindeki "Şüphesiz ki onlar inanmazlar" sözü işte böyle gerçek oldu.

34- De ki: "Ortaklarınızdan o takdiri başlatan sonra onu yineleyen kimse var mıdır? De ki: " Allah, o takdiri başlatır sonra onu yineler. Böyle iken nasıl çarptırılıyorsunuz?"

35- De ki: "Ortaklarınızdan o gerçeğe ileten kimse var mıdır? De ki: "Allah, o gerçeğe iletir. O gerçeğe ileten kimse mi yoksa doğruya iletilmedikçe kendisini doğruya iletemeyen kimse mi uyulmaya daha hak sahibidir? Size ne oluyor nasıl karar veriyorsunuz?"

36- Ve onların tamamı (yanlış) kanaatten başkasına uymuyorlar. Şüphesiz ki o (yanlış) kanaat, gerçekten yana hiçbir şekilde zenginlik sağlamaz. Şüphesiz ki Allah, yapmakta oldukları şeyleri en iyi bilicidir.

37- Ve bu okunan (Kur'an) Allah'ın aşağısından (biri tarafından) yakıştırılan bir şey değildir. Fakat önündekinin doğrulayıcısı ve o kitabın ayrıntılı bir açıklamasıdır. O tüm insanların Efendisinden olması konusunda onda bir belirsizlik yoktur.

38- Yoksa "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenlerseniz onun örneği bir sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın."

39- Hayır, onlar bilgisini kuşatamadıkları ve onun (verdiği haberin) geri dönüşümü henüz kendilerine gelmemiş şeyi yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de işte böyle yalanlamışlardı. O haksızlık yapanların sonu nasıl oldu artık bir bak.

40- Ve içlerinden ona (sonradan) inanacak kimse vardır ve içlerinden ona (sonradan da) inanmayacak kimse vardır. Ve senin Efendin o bozucuları en iyi bilendir.

41- Eğer seni yalanlayacak olurlarsa artık de ki: "Benim işim banadır ve sizin işiniz de sizedir. Sizler benim işlemekte olduğum şeylerden uzaksınız ve ben de sizin işlemekte olduğunuz şeylerden uzağım."

42- Ve içlerinden seni dinleyenler vardır. Ve eğer ki bağ kurmazlar olsalar da, o sağırlara artık sen mi işittireceksin? 

43- Ve içlerinden sana bakanlar vardır. Ve eğer ki görmezler olsalar da, o körleri artık sen mi doğruya ileteceksin?

44- Şüphesiz ki Allah, o insanlara hiçbir şekilde haksızlık yapmaz. Fakat o insanlar benliklerine haksızlık yapıyorlar.

45- Ve onları (kabirlerinde) sanki o gündüzden bir saatten başka kalmamışlar gibi, aralarında birbirleri ile tanışacak olarak sürüp topladığımız gün, Allah ile karşılaşmayı yalanlamış olanlar kesinlikle ziyan etmişler ve doğruya iletilenler olmamışlardır.

46- Ve eğer onlara söz verdiğimizin bir kısmını sana göstersek veya seni ömrünü tamamlasak, artık onların dönüşü bizedir. Sonra Allah onların yapmakta oldukları şeylerin üzerinde bir tanıktır.

47- Ve her bir toplumun bir elçisi vardır. Elçileri (tanıklık için) geldiği zaman, aralarında (karar) hakkaniyetle yerine getirilir. Ve onlara haksızlık yapılmaz.

48- Ve diyorlar ki: "Eğer doğru söyleyenlerseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?"

49- De ki: "Allah dilemedikçe benliğim için bir zorluk vermeye ve bir fayda vermeye güç sahibi değilim. Her bir toplum için bir süre sonu vardır. Süre sonları geldiği zaman, bir saat sonralayamazlar ve de önceleyemezler."

50- De ki: "Bana söyleyin eğer O'nun azabı size geceleyin veya gündüzleyin gelecek olsa, o suçlular ondan hangisini (geceyi mi gündüzü mü) hızla istiyor?"

51- (Azap başınıza) çöktükten sonra mı ona inandınız? Şimdi mi? Halbuki (önceden) onu hızla istiyordunuz.

52- Sonra o haksızlık yapanlara: "O sürekli kalıcılık azabını tadın. Kazanmakta olduğunuz şeylerden başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?" denildi.

53- Ve senden: "O (azap haberi)gerçek mi?" diye haber istiyorlar. De ki: "Evet, ve benim Efendime ant olsun ki şüphesiz ki o kesin gerçektir ve siz başarısız bırakıcılar değilsiniz."

54- Ve eğer o yerde olan herşey yanlış yapan benliğin olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirdi. Ve o azabı gördüklerinde o pişmanlığı sakladılar. Ve (karar) aralarında hakkaniyetle yerine getirildi. Ve onlara haksızlık yapılmaz.

55- Dikkat edin, o göklerdeki ve o yerdeki olan şeyler şüphesiz ki Allah'ındır. Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ın sözü gerçektir. Fakat onların tamamı bilmezler.

56- O, yaşatır ve öldürür ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz.

57- Ey o insanlar, Efendinizden size kesinlikle bir öğüt o göğüslerde olan şeye bir iyileştirme ve o inananlar için bir doğruya ileten ve bir rahmet gelmiştir.

58- De ki: "Allah'ın lütfu ve O'nun rahmeti ile, işte bununla artık sevinsinler. O, onların toplamakta olduğu şeylerden daha hayırlıdır.

59- De ki: "Allah'ın rızıktan size indirip de, ondan yasak ve serbest kıldığınız şeyleri bana söyleyin. De ki: "Size Allah mı onay verdi yoksa siz mi Allah'a karşı yakıştırma yapıyorsunuz?"

60- Ve o yalanı Allah'a karşı yakıştıranların, o kalkışın günü (hakkındaki kesin) kanaati nedir? Şüphesiz ki Allah, o insanların üzerinde kesinlikle büyük lütuf sahibidir. Fakat onların tamamı şükretmezler.

61- Ve sen bir durumda olmazsın ve okunandan onun hakkında peşi sıra birşey okumazsın ve işten birşey işlemezsiniz ki, ona döküldüğünüz zaman biz sizin üzerinizde tanıklar olmayalım. Ve o yerde ve o gökte zerre ağırlığından hiçbir şey, senin Efendinden uzak kalmaz. Ve bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki bir açıklayan kitapta olmasın. 

62- Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ı yönelen edinenlere kaygı yoktur ve onlar üzülmezler.

63- Onlar, inanan ve korunmakta olanlardır.

64- Onlar için bu şimdiki yaşamda ve o sonrakinde müjdeler vardır. Allah'ın kelimeleri için değiştirme yoktur. İşte bu, o büyük kurtuluşun ta kendisidir.

65- Ve onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ki güç topluca Allah'ındır. O, o en iyi işiticidir o en iyi bilicidir.

66- Dikkat edin, o göklerdeki kimseler ve o yerdeki kimseler şüphesiz ki Allah'ındır. Allah'ın aşağısından olanlara çağrı yapmakta olanlar (gerçekte o) ortaklara uymuyorlar. Onlar (yanlış) kanaatten başkasına uymuyorlar. Ve onlar saçmalamaktan başkasını yapmıyorlar.

67- O, sizin için o geceyi onda sakinleşme ve o gündüzü de bir görünür kılandır. Şüphesiz ki işte bunda işiten bir topluluk için kesinlikle ayetler vardır.

68- "Allah bir çocuğa tutundu" dediler. O, her türlü eksiklikten uzaktır. O, o çok zengindir. O göklerdeki olan şeyler ve  o yerdeki olan şeyler O'nundur. Yanınızda buna dair hiçbir yetki yoktur. Allah'a karşı bilemeyeceğiniz birşeyi mi diyorsunuz?

69- De ki: "Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştıranlar, arzuladığına kavuşturulmazlar."

70- Bu şimdikinde bir yararlanmadır, sonra onların dönüşleri bizedir, sonra onlara (gerçeği) örtmeleri nedeniyle o şiddetli azabı tattıracağız.

71- 72- Ve onlara Nuh'un haberini peşi sıra oku. Bir zaman topluluğuna: "Ey topluluğum benim konumum ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa, artık ben sadece Allah'a dayandım. Artık siz ortaklarınız ile beraber buyruğunuz hakkında toplanın (karar kılın), sonra buyruğunuz size keder olarak kalmasın, sonra bana (olan kararı) yerine getirin ve bana sakın baktırmayın. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, ben sizden hiçbir ücret sormadım. Benim ücretim Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben o teslim olanlardan olmamla buyuruldum" demişti.

73- Buna rağmen onu yalanladılar. Bunun üzerine biz de onu ve onun beraberinde o gemide olan kimseleri kurtardık ve onları ardıllar yaptık ve ayetlerimizi yalanlamış olanları ise batırdık. Artık bak o uyarılanların sonu nasıl olmuş.

74- Sonra onun arkasından onların topluluklarına elçileri harekete geçirdik. Onlara o apaçık delilleri getirdiler. Önceden kendisini yalanladıkları şeye asla inananlar olmadılar. O sınırı aşanların kalplerine işte böyle damga vururuz.

75- Sonra onların arkasından Musa'yı ve Harun'u Firavun ve onun dolgunlarına, delillerimizle harekete geçirdik. Fakat büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular.

76- Onlara yanımızdan o gerçek geldiğinde: "Şüphesiz ki bu kesinlikle bir açıklayan sihir" dediler.

77- Musa: "Size o gerçek geldiğinde böyle mi diyorsunuz? Bu sihir midir? Oysa o sihirbazlar arzuladığına kavuşturulmaz" dedi.

78- (Onlar da): "Sen bize atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden eğilimi kesmemiz ve bu yerde o büyüklüğün ikinizin olması için mi geldin? Ve biz sizin ikinize inananlar değiliz" dediler.

79- Ve Firavun: "Bütün en iyi bilen sihirbazı bana getirin" dedi.

80- O usta sihirbazlar geldiğinde Musa onlara: "Atacısı olduğunuz şeyleri  atın" dedi.

81- 82- Attıklarında ise Musa: "Sizin o kendisini getirdiğiniz şey, sihirdir. Şüphesiz ki Allah, onu geçersizleştirecektir. Şüphesiz ki Allah, o bozucuların işini düzeltmez. Ve eğer ki o suçlular çirkin görse de, Allah kendi kelimeleri ile o gerçeği ortaya çıkaracaktır" dedi.

83- Musa'ya, topluluğu içindeki bir soy, ancak Firavun ve onun dolgunlarının onlara baskı ve işkence yapma kaygısı üzerinde oldukları halde inandı. Çünkü Firavun o yerde çok yüceydi. Ve şüphesiz ki o kesinlikle o savurganlık yapanlardandı.

84- Ve Musa (topluluğuna): "Ey topluluğum eğer Allah'a inandıysanız, eğer teslim olanlarsanız artık yalnızca O'na dayanın" dedi.

85- 86- Bunun üzerine onlar da: "Allah'a dayandık. Ey Efendimiz bizi o haksızlığı yapanlar topluluğuna bir işkence ve baskı aracı yapma. Ve bizi rahmetinle o (gerçeği) örtücüler topluluğundan kurtar" dediler.

87- Ve Musa'ya ve kardeşine: "Topluluğunuz için Mısır'a evler yerleştirin ve evlerinizi birbirine yönelik halde (birbirinden haber alabilecek vaziyette) yapın ve o kulluk görevini ayakta tutun ve o inananları müjdele" diye vahyettik.

88- Ve Musa: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen Firavun ve onun dolgunlarına bu şimdiki yaşamda süs ve mallar verdin. Ey Efendimiz, bunun sonucunda senin yolundan saptırıyorlar. Ey Efendimiz, onların mallarının üzerine silgi çek ve kalplerinin üzerine düğümü sağlamlaştır. Artık onlar o acıklı azabı görmelerine kadar, inanmazlar" dedi.

89- (Allah): "İkinizin çağrısına kesinlikle cevap verilmiştir. Artık ikiniz dimdik ayakta durun ve bilmezlerin yoluna sakın uymayın" dedi.

90- Ve İsrailoğullarını o denizi geçirdik. Firavun ve onun askerleri saldırganlık ve düşmanlıkla onların ardına düştüler. Nihayet o batma hali ona yetiştiği zaman: "Ben inandım, gerçek şu ki; İsrailoğulları'nın kendisine inandığından başka tanrı yok ve ben o teslim olanlardanım" dedi.

91- 92- Şimdi mi? Önceden karşı çıkmış ve o bozuculardan olmuştun. Artık bugün senin ardından gelen kimselere bir delil olman için senin zırhını kurtaracağız. Ve şüphesiz ki o insanlardan birçoğu ayetlerimizden kesinlikle duyarsızdırlar.

93- Ve ant olsun ki İsrailoğulları'nı doğru bir yerleşkeye yerleştirdik ve onları o temizlerden rızıklandırdık. Kendilerine o bilgi gelinceye kadar, ayrışmadılar. Şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın gününde aralarında hakkında aykırılığa düşmekte oldukları konularda (kararı) yerine getirecektir.

94- Eğer sana indirdiğimizden kuşkuda isen, senden önceki o kitab (Tevrat)ı okuyanlara sor. Ant olsun ki sana Efendinden o gerçek gelmiştir. Artık sakın o tereddüde düşenlerden olma.

95- Ve sakın Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan olma. Yoksa o ziyan edenlerden olursun.

96- 97- Şüphesiz ki senin Efendinin (azap) kelimesi üzerlerine gerçek olanlar, eğer ki onlara her ayet gelmiş olsa da, o acıklı azabı görmelerine kadar, inanmazlar.

98- Yunus topluluğu dışında (sonradan) inanıp ta inanması ona fayda vermiş (başka) bir şehir de olmalı değil miydi? Onlar inandıklarında bu şimdiki yaşamdaki o rezillik azabını onlardan açtık ve bir vakte kadar onları yararlandırdık.

99- Ve eğer senin Efendin dilemiş olsaydı, o yerdeki kimselerin hepsi kesinlikle toplu halde inanırdı. İnananlardan olmalarına kadar, o insanları artık sen mi zorlayacaksın?

100- Allah'ın onayı olmadıkça bir benliğin inanması olamaz. Allah, o pisliği bağ kurmazların üzerine yığar.

101- De ki: "O göklerdeki ve o yerdeki olanlara bir bakın." Ancak, o ayetler ve o uyarılar inanmayanlar topluluğunu (n inancını) zenginleştirmiyor.

102- Onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin günlerinin örneğinden başkasına mı bakıyorlar? De ki: "Artık bakının şüphesiz ki ben de sizin beraberinizde o bakınanlardanım."

103- Sonra elçilerimizi ve inananları kurtarırız. İşte böyle, o inananları kurtarmak üzerimizde bir haktır.

104- 105- 106- De ki: "Ey o insanlar, eğer siz benim itaat nizamımdan kuşkudaysanız, artık (bilin ki) ben sizin Allah'ın aşağısından kulluk ettiklerinize kulluk etmem. Fakat ben, sizin ömrünüzü tamamlayacak olan Allah'a kulluk ederim. Ve ben o inananlardan olmamla ve yüzünü (yaratılış ayarı üzerine) bir meyilli olarak itaat nizamına doğrult ve sakın o ortak koşanlardan olma diye ve Allah'ın aşağısından sana fayda veremez ve zorluk veremez şeyleri çağırma, eğer böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen de o haksızlıkı yapanlardansın" (buyuruldum).

107- Ve eğer Allah sana bir zorluk dokunduracak olursa, artık onu O'ndan başka açıcı yoktur. Ve eğer senin için bir hayır isteyecek olursa, artık O'nun lütfunu da geri döndürebilecek yoktur. Onu kullarından kimi dilerse eriştirir. Ve O, o çok bağışlayıcıdır o çok merhamet edicidir.

108- De ki: "Ey o insanlar, Efendinizden o gerçek kesinlikle size gelmiştir.Artık kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak benliği için iletilir. Ve kim saparsa, ancak ve ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve ben sizin dayanağınız değilim."

109- Ve sana vahyolunana uy ve Allah karar verinceye kadar, direnip gayret et. Ve O, o karar vericilerin en hayırlısıdır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder