İçimizden herhangi birimize "Dua nedir" diye sorulduğunda, aklına gelecek ilk cevap, "El açıp Allah'a yakarmak" şeklinde bir cevap gelecektir. Bu cevap elbette yanlış bir cevap değildir, fakat eksik bir cevaptır. Bugün Müslümanlar olarak dua konusundaki bu eksik bilginin yansımalarını maalesef görmekteyiz.
Kur'an bize her konuda yol gösterdiği gibi, dua konusunda da yol göstermekte, bu yol işaretleri özellikle kıssa yollu anlatımlar içinde kendisini bulmaktadır. Duayı 1- Kavli dua, 2- Fiili dua şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağı da yine bize o anlatımlar içinde Allah'ın yardım vaadinin onu hak etmeyle yakında alakalı olduğu bildirilmektedir.
Sebe suresini okuduğumuzda surenin 15. ve 21. ayetlerinde "Sebe" adlı bir topluluktan bahsedilmektedir. Bu topluluk bir refah toplumu iken, Allah onları ters kepçe etmiş ve zenginliklerini ellerinden almıştır. İşte onların bu ters kepçe getirilme hallerinin ne şekilde meydana geldiği, fiili duanın etkisini anlamamız açısından önemli bir örneklik sergilemektedir.
Kıssanın ayet mealleri şöyledir.
--- 15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. Biri sağdan biri soldan iki bahçeleri vardı (ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (denilmişti).
--- 16- Bu uyarıya kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onların üzerine o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve az bir şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik.
--- 17- Bu, (gerçeği) örtmeleri nedeniyle onlara bizim karşılığımızdır. O (gerçeği) örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?
--- 18- Ve onların arasında ve oraları berekenlendirdiğimiz o kasabalar arasında görünen kasabalar da oluşturmuş ve "Oralarda geceleri ve gündüzleri oralarda güvenliler olarak yürüyün" (diyerek) oralarda o (güvenli) yürümeyi ölçülemiştik.
--- 19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline dönüştürdük ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.
--- 20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında ona takılmışlardı.
--- 21- Ve onun, o sonrakine inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir yetkisi olmadı. Ve senin Efendin her şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.
Bizim bu kıssada dikkati çekmek istediğimiz nokta, kıssanın 19. ayetidir. Ayeti okuduğumuz zaman, o toplumun bir duasını görmekteyiz. Aslında bu dua o toplumun el açıp yalvararak, Allah'a nida eder bir yolla, yani kavli dua yoluyla değil, fiili dua dediğimiz yaşayarak ve fiiliyata dayanan bir yolla yapılan dua, yani hak ediş neticesinde gerçekleşmiş bir olaydır.
Allah (c.c.) Sebe toplumuna bir toplumun refah içinde olması demek olan tüm imkanları bahşettiğini beyan etmekte, bunun karşılığında ise onlardan kendisine şükretmelerini nankörlük etmemelerini istemektedir. Fakat bu toplum şükür yerine nankörlüğü seçmiş, bu seçişin sonunda ise ters kepçe edilmişlerdir.
Onların bu nankörlükleri kavli dua formuyla anlatılmasına rağmen, fiili dua formuyla yani hayat içinde yaşanan olayların bir neticesi olarak gerçekleşmiştir. İşte fiili duanın önemini bu anlatıdan da öğrenebiliyoruz.
Dua etmek demek, sadece iyi şeyleri Allah'tan istemek anlamına gelmez, toplumlar yaşamlarında kötü örnekler sergileyerek de, Allah'a dua edebilir, yani yok oluşlarını hak etmeleri için gereken alt yapıyı kendileri oluşturabilir.
Bir toplum yok edilmek veya nimetlerin elinden alınması için Allah'a nasıl dua eder, Sebe toplumu örneğinde görülmektedir.
Bir toplum eğer elindeki maddi imkanları, yaşadığı dünyanın daha güzel olması için harcamadığı takdirde, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.
Bir toplum eğer Allah'ın kendisine ahlaki sorumlulukları terk ederek, gayri ahlaki tavırlar içinde bir yaşam sergilemekte ise, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.
Bir toplum eğer Allah'ın kendisine yüklediği düşmanı ile nasıl savaşması gerektiğini terk ederek, "Allah'ım bizi muzaffet et" şeklinde kavli dua da bulunuyorsa, bu duanın gerçeği "Allah'ım bizi yok et" şeklinde yapılan bir fiili duadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Burada kavli dua olarak bildiğimiz dua formunu elbette ret etmiyoruz. Ancak fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağını hatırlatmak istiyoruz. Sebe toplumunun başına gelenler fiili olarakyaptıkları duanın, yani yaşamlarında şükretmeyi değil nankörlük etmeyi seçmelerinin bir sonucu olduğu unutlmamalıdır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder