ayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mart 2014 Perşembe

Nur Kelimesi ve Kur'anda Geçtiği Ayetler

"Ennur" kelimesi sözlükte, "görmeye yardım eden yayılmış ışık" anlamına gelmektedir.Kur'anda 48 yerde geçen bu kelime kur'anda bir çok ayette, hem hakiki anlamda hemde mecaz anlamında kullanılmaktadır. Görmek fiilinin kur'anda bir çok ayette mecaz kullanımını dikkate alacak olursak bu iki kelimenin (nur ve görmek) kullanıldığı ayetler bizlere kur'anın anlam örgüsünün, içinde geçen kelimeler ile nasıl bir bağı olduğunu ortaya koymaktadır.

[2.257]  Allah iman edenlerin velisidir onları zulümattan nura çıkarır, küfredenlerin ise velileri Taguttur onları nurdan zulümata çıkarırlar, onlar işte eshabı nar, hep orada kalacaklardır.
[005.015]  Ey Kitap ehli! Kitap'dan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren resulumuz gelmiştir. Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir.
[005.016]  Allah, rızasını gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir ve onları, izni ile, karanlıklardan nura çıkarır. Onları doğru yola iletir.
[005.044]  Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş nebiler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bir de Allah dostları ve ilim adamları da Allah'ın kitabını muhafaza etmekle görevli olmaları ve üzerine şahit olmaları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim ayetlerimi birkaç paraya değişmeyin! Ey hakimler, her kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, onlar hep kafirlerdir.
[005.046]  Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa'yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. Ona, yol gösterici, nur olan ve önünde bulunan Tevrat'ı doğrulayan İncil'i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik.
[007.157]  Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o, o ümmî resul nebiye uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
[009.032]  Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kafirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.
[014.001]  Elif, Lam, Ra. Bir kitap sana indirdik ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan nura çıkarasın; doğruca o yüce ve övülmeye layık olanın yoluna ki, bütün izzet ve hamd O'nundur.
[014.005]  Andolsun ki, Musa'yı mucizelerimizle: «Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah günleri ile öğüt ver!» diye gönderdik. Şüphesiz ki, bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için birçok ibretler vardır
[024.035]  Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.
[24.039-40] İnkar edenlerin işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, fakat oraya geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Orada Allah'ı bulur ve O da hesabını görür. Allah hesabı çabuk görendir.Veya derin denizin karanlıklarına benzer. Onu üstüste dalgalar ve dalgaların üstünde de bulutlar örter; karanlıklar üstünde karanlıklar; insan elini uzattığı zaman, nerdeyse onu bile göremez. Allah'ın nur vermediği kimsenin nuru olmaz.
[033.043]  Karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet ve istiğfar eden Allah ve melekleridir. İnananlara merhamet eden O'dur.
[35.019-22]  Görenle görmeyen (âma) bir olmaz. Karanlıklarla nur, gölge ile sıcak, dirilerle ölüler de bir olmaz! Allah, dilediği kimseye hakkı işittirir, Sen kabirde olanlara sesini elbette işittiremezsin.
[039.022]  Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzere olmaz mı? Kalbleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; işte bunlar apaçık sapıklıktadırlar.
[039.069]  Ve yeryüzü, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, nebiler ve şahitler getirilmiş, onlara hiçbir haksızlık yapılmadan, aralarında hak ile hüküm verilmektedir.
[057.009] Sizi karanlıklardan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir.
[061.008]  Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek isterler. İnkarcılar ne kadar istemeseler de, Allah nurunu, dinini tamamlayacaktır.
[064.008]  Artık Allah'a ve O'nun ResûIüne ve indirmiş olduğumuz nûra imân ediniz ve Allah yapar olduğunuz şeylerden haberdardır.
[065.011]  İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah'ın apaçık ayetlerine size okuyan bir resulde (gönderdik) . Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir.
[004.174]  Ey İnsanlar! Rabbiniz'den size açık bir delil geldi, size apaçık bir nur, Kuran indirdik.
[006.091]  «Allah hiçbir insana bir şey indirmemiştir» demekle Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. De ki: «Musa'nın insanlara nur ve yol gösterici olarak getirdiği Kitap'ı kim indirdi? Ki siz onu kağıtlara yazıp bir kısmını gösterip çoğunu gizlersiniz, atalarınızın ve sizin bilmediğiniz size onunla öğretilmiştir.» «Allah» de, sonra da onları daldıkları sapıklıkta bırak, oynasınlar.
[006.122]  Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? Kafirlere de, işledikleri güzel gösterilmiştir.
[042.052] İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.
[057.012]  O gün mümin erkeklerle, mümin kadınları önlerinden ve sağ taraflarından nurları koşarken göreceksin: «Bu gün müjdeniz altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. İçlerinde ebedi olarak kalacaksınız.» (denir). İşte büyük kurtuluş budur!
[057.013]  O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: «Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?» Onlara: «Arkanıza dönün de nur arayın!» denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır.
[057.019]  Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır.
[057.028]  Ey o bütün iyman edenler! Allahdan korkun ve Resulüne iyman edin ki sizlere rahmetinden iki nasîb versin ve size bir nur bahşeylesin ki onunla yürüyesiniz hem de size mağfiret buyursun. Allah gafurdur rahîmdir
[066.008] Ey iman edenler, Allah'a öyle tevbe bir tevbe edin ki, nasûh (gayet ciddi, samimi) bir tevbe olsun! Olaki Rabbiniz kusurlarınızı örter, Allah'ın peygamberi ve onun beraberinde iman edenleri utandırmayacağı günde sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onların nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşacak, şöyle diyecekler: «Ey Rabbimiz, bizlere nurumuzu tamamla ve bizi bağışla; şüphesizki sen her şeye kadirsin!»
[003.184]  şimdi seni tekzib ettilerse senden evvel de bir çok Resuller tekzib olundu ki o beyyineler ve o hikmetil sahifeler, ve o nurlu kitab ile gelmişlerdi
[022.008]  İnsanlardan kimi de vardır ki, ne bir bilgiye, ne bir yol göstericiye, ne de münir bir Kitab'a dayanmaksızın Allah hakkında tartışır.
[031.020]  Allah'ın göklerde olanları da, yerde olanları da buyruğunuz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk rehberi ve münir bir Kitap bulunmadan tartışanlar vardır.
[035.025]  Seni tekzib ediyorlarsa bunlardan evvelkiler de tekzib etmişlerdi, onlara Peygamberleri beyyinelerle, suhuflarla ve münir kitab ile gelmişlerdi
[033.045-6] Biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah'ın izniyle O'na çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir.

Yukarda meallerini verdiğimiz ayet meallerinde "ennur" kelimesinin hakiki anlamına uygun olarak mecaz anlam şeklinde yani Allah cc nin karanlıklar olarak tanımladığı yollarını bulamayan insanlara yollarını bulmaları için elçileri vasıtası ile nurlu kitaplar göndermiştir. Bu kelimenin hakiki anlamda kullanılışı ie ilgili ayet mealleride aşağıdadır.  

[002.017]  bunların meseli şunun meseline benzer ki bir ateş yakmak istedi, vaktaki çevresindekileri aydınlattı, tam o sırada Allah nurlarını gideriverip kendilerini zulmetler içinde bıraktı, artık bunlar görmezler [006.001]  Hamd o Allahın hakkıdır ki Gökleri ve yeri yarattı zulmetleri ve nuru yaptı, sonra da Hakkı tanımayanlar bunları kendilerini yaratana denk tutuyorlar.
[010.005]  Güneşi ışıklı ve ayı nurlu yapan; yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için, aya konak yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre yaratmıştır; bilen millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor.
 
[013.016] De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah'tır.» De ki: «Artık O'ndan başka velîler mi edindiniz ki, kendi nefisleri için bile ne bir menfa-ate ve ne de bir mazarrata mâlik olamazlar.» De ki: «Hiç kör ile gören müsavî olur mu? Veya zulmetler ile nûr müsavî olur mu?» Yoksa Allah'a öyle ortaklar mı kıldılar ki, onlar da Allah'ın yarattığı gibi yarattılar da artık onlara bir yaratma benzeyişi mi oldu? De ki: «Her şeyin yaratıcısı Allah Teâlâ'dır. Ve O, birdir, kahredicidir.»
[025.061]  Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne yücedir.[071.016]  Ve Ay'ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış.

Kur'andaki "zulumat" (karanlıklar) kelimesinin mecaz kullanımına karşılık "nur" kelimesi mecaz kullanım olarak, aydınlık yani vahiysiz kalan bir kimsenin gece karanlığında nasıl yolunu bulması için aydınlığa ihtiyacı varsa, nur kelimesi ile ifade edilen vahiy karanlıklar içinde kalanların imdadına yetişerek onlara yollarını aydınlatmaktadır.   

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

20 Ocak 2014 Pazartesi

Sihirbazların İmanı Sonrası İle Denizin Karşı Tarafına Geçilene Kadar Geçen Zamanın Anlatıldığı Ayetler

Musa as kıssası kur'anda en fazla anlatılan kıssa olması ile dikkat çekicidir. Bu yazımızda kıssanın , sihirbazların iman etmesi ile denizin karşı tarafına geçene kadar arada geçen zamanın anlatıldığı ayetleri ele almaya gayret edeceğiz.

Firavun musa as ın karşısına ülkenin en meşhur sihirbazlarını kendisine gözdelerden yapmak vaadi ile çıkarmasına karşılık o sihirbazlar musa as ın karşısında yenilgiye uğrayıp iman etmeleri sonucunda, firavun'un onları en ağır cezaya çarptırmak tehdidini umursamadan canlarını feda etmişlerdir.

[007.123-126] Firavun: «Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz öyle mi? Muhakkak bu, yerli halkı şehirden çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir hiledir. Yakında anlarsınız.Mutlaka sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim.Mutlaka hepinizi birden asacağım!»Onlar: Biz zaten Rabbimize döneceğiz. Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı al, dediler.

[020.071-73]  Firavun «Ben size izin vermeden mi O'na inandınız? Doğrusu size sihri öğreten, büyüğünüz odur. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sizi hurma kütüklerine asacağım. Hangimizin azabının daha çetin ve daha devamlı olduğunu bileceksiniz» dedi.Büyücüler dediler ki; «Biz seni, bize gelen açık delillere ve yaratıcımıza tercih edemeyiz. Vereceğin hükmü ver. Senin hükmün ancak dünya hayatında geçerli olabilin»Doğrusu biz, hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbımıza iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha devamlıdır.

[026.049-51]  Firavun: «Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarınızı, and olsun, çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım» dedi.«Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.»«Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız.»

Bundan sonraki gelişen olaylar şu şekilde anlatılmaktadır.  

 [007.127]  Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksın? (Firavun): «Biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz» dedi.
[040.025]  Musa katımızdan onlara gerçeği getirince: «Onunla beraber iman etmiş kimselerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın» dediler. Ama inkarcıların hilesi elbette boşa gider.

Bu ayetler bize ikinci bir soykırımın bu olayların sonrası başlatıldı haberini vermektedir. İlk soykırım bilindiği gibi musa as doğmadan önce başlamıştı.

[007.128-129]  Musa kavmine dedi ki: «Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç (Allah'tan korkup günahtan) sakınanlarındır.» Onlar da, sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi, dediler. (Musa), «Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yer yüzüne hakim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar» dedi.
[010.083-86]  Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başka kimse Musa’ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve haddi aşanlardan idi.Musa dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah’a inandıysanız ve O’na teslim olduysanız sadece O’na güvenip dayanın. Onlar da dediler ki: Biz, Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbımız, bizi, o zalimler güruhu ile sınama.Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!»

Yunus suresindeki ayetlerde musa as a kavminin tamamının firavun korkusu nedeniyle iman etmediği bildirilmekte, araf suresindeki ayetlerdede ona iman etmeyenlerin şikayetleri, musa as ında onlara sonraki olabilecekler hakkında bilgi verdiği verdiği ayetleri görmekteyiz.

Firavun ve kavmine ise küfürlerinden geri dönmeleri için bazı felaketlerin ayet olarak gönderildiği beyan edilmektedir. 

 
[007.130-135]  And olsun ki, Biz de Firavun ailesini, ders alsınlar diye, yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.Onlara bir iyilik geldiği zaman; «Bu bizden ötürüdür» derler, bir fenalığa uğrarlarsa da, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna verirlerdi. Bilin ki, kendilerinin uğradığı uğursuzluk Allah katındandır, fakat çoğu bunu bilmezler.Ve sen bizi büyülemek için her ne âyet getirsen imkânı yok sana inanacak değiliz derlerdi. Bunun üzerine su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı birbirinden ayrı ayetler olarak onlara musallat kıldık; yine de büyüklük taslayıp suçlu bir millet oldular.Azab başlarına çökünce, «Ey Musa! Rabbine, sana verdiği ahde göre bizim için yalvar. Bizden azabı kaldırırsan sana, and olsun ki, inanacağız ve İsrailoğullarını seninle beraber göndereceğiz» dediler.Azabı nasıl olsa sonuna gelecekleri bir müddet için üzerlerinden kaldırınca, hemen sözlerinden cayıyorlardı.

Araf suresinde anlatılan bu olaylar zuhruf suresindede anlatılmakta olup insan denen varlığın ne kadar nankör ve dönek olabileceğine dair bir örnek sunulmaktadır. Başları sıkışınca hemen musaya koşup ona "ey büyücü" diye hitab etmekten dahi çekinmeyip ondan yardım isteyenler sonra bu azab başlarından gidince eski zulumlerine nasıl döndüklerini anlatılmaktadır.  

 [043.046-50]  Andolsun biz Musa'yı âyetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti. Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.Ama, azabı üzerlerinden kaldırdığımızda hemen sözlerinden döndüler.

Zuhruf s. 50. ayetten sonra devam eden ayetlerde firavun'un halkı üzerinde musa as a iman etmemeleri için kurduğu baskıdan örnekler verilmekte olup bu baskı müşriklerin diğer elçiler için söylediği sözlerin bir benzeridir.  

 [043.051-55] Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: «Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?»«Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?»«Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?» Bu şekilde (Firavun) kavmini küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler, çünkü dinden çıkmış günahkar bir kavim idiler.Böylece Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.

Yunus s. 87-89. ayetlerde,  Allah cc nin musa ve kardeşine vahyederek onlara stratejik plan önermesini görmekteyiz.Bu önerme bizler içinde bir örneklik teşkil etmektedir. Müslümanlar olarak dinimizi yaşama sürecinde karşımıza çıkan engelleri aşmak için bütün müslümanlar olarak birlik ve beraberlik içinde, birbirleri ile devamlı iletişim halinde,kafirlerin gözünden uzak kalacak yollar belirleyerek çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekmektedir. Mısırda edindiğiniz evleri kıble edinin şeklindeki emir, bütün evler birbirinden haberdar, birbiri ile dayanışma ve uyum içinde olarak firavun ve ordusuna karşı teyakkuzda bulunun anlamındadır. 

 [010.087-89]  Musa ve kardeşine: «Mısır'da milletinize evler hazırlayın; evlerinizi kıblegah edinin, namaz kılın» diye vahyettik, «İnananlara müjde et.»Musa: «Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun'a ve erkanına ziynetler ve dünya hayatında mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan şaşırtmaları için mi? Rabbimiz! Mallarını yok et, kalblerini sık; çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar» dedi. Allah: «İkinizin duası kabul olundu. Dürüst hareket edin; bilmeyenlerin yoluna asla uymayın» dedi.

Mümin s. ayetlerinde aynı şekilde örneklik arzeden bir durum karşımıza çıkmakta ve firavun ailesinden olup iman eden bir muvahhid'in zalim hükümdarın karşısında hakkı nasıl haykırdığına şahid olmaktayız. Firavun'un musayı öldürmek istemesine engel olarak canını hiçe sayarak nasıl karşı çıktığını şu ayet meallerinde görmekteyiz. 

[040.028-45]  Firavun ailesinden olup da, inandığını gizleyen bir adam dedi ki: «Rabbim Allah'tır diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Oysa size Rabbinizden belgelerle gelmiştir. Eğer yalancıysa, yalanı kendisinedir; eğer doğru sözlü ise, sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir. Doğrusu Allah, aşırı yalancıyı doğru yola eriştirmez.»Ey kavmim, bugün mülk sizindir, bu yerde yüze çıkmış (üstün) bulunuyorsunuz; fakat Allah'ın hışmı başımıza gelirse bizi ondan kim kurtarabilir?» dedi. Firavun: «Ben size yalnızca görüşümü söylüyorum ve ben size ancak doğru yolu gösteriyorum.» dedi.O iman etmiş olan kişi: «Ey kavmim, doğrusu ben sizin hakkınızda Ahzab (eski topluluklar)ın günleri gibi bir günden korkuyorum. Nuh kavminin, Ad ve Semud'un ve onlardan sonrakilerin durumu gibi bir durumla karşılaşmanızdan korkuyorum. Allah kullara zulmetmek istemez.Ey kavmim; doğrusu ben, sizin için o feryad gününden endişe ediyorum.«O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız. Fakat sizi Allah'tan koruyacak olan yoktur. Her kimi Allah şaşırtırsa, artık ona bir yol gösterici bulunmaz.»«And olsun ki, Yusuf da, daha önce, size belgelerle gelmişti. Size getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Sonunda Yusuf ölünce, Allah onun ardından hiçbir peygamber göndermeyecek demiştiniz. Allah, aşırı şüpheciyi işte böylece saptırır.»«Bunlar, Allah'ın ayetleri üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan tartışırlar. Bu, Allah katında da, inananların yanında da öfkeyi arttırır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler.» Firavun da: «Ey Haman, bana bir kule yap, belki ben erişirim o yollara. Göklerin yollarına da Musa'nın tanrısınına muttali olurum ve kesinlikle ben onu yalancı sanıyorum.» dedi. işte bu şekilde Firavun'a kötü ameli güzel gösterildi de yoldan çıkarıldı. Firavun'un düzeni hep hüsrandadır (çıkmazdadır). İnanan adam dedi ki: «Ey kavmim! Bana uyun, sizi doğru yola götüreyim.»Ey kavmim, bu dünya hayatı, ancak bir kazançtan ibarettir, ahiret ise durulacak yurttur. Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.Hem ey kavmim, neden ben sizi kurtuluşa davet ederken siz beni ateşe davet ediyorsunuz?Siz beni, Allah'ı inkar etmeye ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz; ben ise sizi o çok güçlü, çok bağışlayıcıya davet ediyorum.Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir.«Size söylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Doğrusu Allah, kulları görür.»Allah o adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azap Firavun'un adamlarını sardı.

Okuduğumuz ayet meallerinden anlaşılacağı üzere firavun'un büyücülerinin iman etmeleri sonucunda gelişen olaylar ile denizin karşı kıyısına geçmelerine kadar geçen zaman uzun yıllar sürmüş ve israiloğullarının mısırda esarette kalmaları ile devam etmiştir.

Bu süre içinde Allah cc firavun ülkesine, afet olarak çeşitli ayetler göndermiştir. Her afette musa ya gelerek kendilerinin bu afetten kurtarılması için dua isteyenler musaya verdikleri sözde durmamışlar ve zulme devam etmişlerdir. Bu süre içinde yine israiloğullarından bir kısım iman etmiş bir kısım ise onun gelmesi ile değişen birşey olmadığını söyleyerek nankör davranışlar sergilemiştir.  

Kıssa içinde anlatılan olaylar sadece yaşanmış olduğu zaman ve mekan ile sınırlı olmayıp bizlere örneklik olması açısındanda okunmalıdır. Zulüm altında kalan müslümanların uygulamaları gereken stratejik planları yine bu kıssada yunus suresi içinde anlatılan ayetlerde görmekle beraber , iman eden bir mü'minin imanını firavun ve mele'sine karşı haykırmasına şahid olmaktayız. Selam , hakkı korkusuzca canını hiçe sayarak haykıran muvahhidlerin üstüne olsun.  

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

12 Kasım 2013 Salı

Ğayb Kelimesi ve Kur'anda Geçtiği Ayetler

(El ğaybü)= Güneş veya başka bir şey gözden gizli,saklı hale geldi, gizlendi,saklandı anlamına gelen "ğaabe" fiilinin masdarıdır. Fiil olarak "ğaabe annii kezee"(bir şey benden gizli, saklı geldi ) anlamında kullanılır. Ayrıca , algıdan ve insanın bilgisine gizli, saklı kalan şeylerden'de gizli saklı (ğaaibün) kalanlarla ilgili kullanılır. 
Herhangi bir şeye insanlar nazarı dikkate alınarak "ğaybün" ve "ğaaibün" denir, yoksa yüce Allah dikkate alınarak değildir. Zira nasıl ki ondan göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey kaçmazsa aynı şekilde hiçbir şey'de onun için ğayb değildir.   

 Bu kelime ve türevlerinin kur'anda geçen ayet mealleri şu şekildedir. Bu ayetleri , 1-Allah cc nin gaybı bilmesi, 2- elçilerine gaybı açması, 3- mü'minlerin vasıflarından biri olması , 4- muhammed as ın gayb bilgisinin olmadığı, 5- gaybını kimseye açmadığı  şeklinde kategorize etmek mümkündür.

                                    1- ALLAH CC NİN GAYBI BİLMESİ

[002.033]  (Allah): «Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver.» dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): «Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim» dememiş miydim?» dedi.
[005.109]  O gün ki Allah bütün Resulleri toplayacak da «size ne cevab verildi?» buyuracak; «bizde ilim yok, sensin allâmülguyûb sen» diyecekler
[005.116]  Hem Allah buyurduğu vakit: Ey Meryemin oğlu Isâ! Sen mi dedin o insanlara; «beni ve anamı Allahın yanında iki ilâh edinin» diye? hâşâ, der: münezzeh sübhansın yarab! Benim için hakk olmıyan bir sözü söylemekliğim bana yakışmaz, eğer söyledimse elbette ma'lûmundur, sen benim nefsimdekini bilirsin: ben ise senin zatindekini bilmem, şüphesiz ki sen «allâmülguyub» sun
[006.059]  Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir.
[006.073]  Ve o Gökleri, Yeri yaradan hakkıyle o, hem ol! diyeceği gün o da oluverir. Hak onun dediği, Sur üfürüleceği gün de mülk onun, hem gaybe âlim hem şehadete, hakîm odur, habîr o
007.007] Sonra da onlara (yapmış olduklarını) bir bilgi ile elbette anlatacağız ve Biz (onlardan) gaibler olmuş değil idik.
[009.078]  Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır.

[009.094]  Onlara geri döndüğünüzde size özür belirttiler. De ki: «Özür belirtmeyiniz, size kesin olarak inanmıyoruz. Allah bize, sizin durumunuzu haber vermiştir. Yaptıklarınızı Allah görecektir,O'nun Resulü de. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de Bilen'e döndürüleceksiniz ve O, yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.»
[009.105]  Ve de ki: «(Dilediğinizi) Yapınız. Elbette ki, Allah Teâlâ ve O'nun Peygamberi ve mü'minler sizin yaptıklarınızı göreceklerdir. Ve siz gaybı da, meşhut olanı da bilen zâta elbette döndürüleceksinizdir. Artık o da neler yapar olduğunuzu size haber verecektir.»
[010.020]  «Rabbinden ona (Muhammed'e) bir mucize indirilse ne olur!» derler. Onlara de ki: «Gaybı bilmek Allah'a mahsustur; bekleyin, doğrusu ben de sizinle birlikte beklemekteyim.»
[011.123]  Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et, O'na güven. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
[013.009]  O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.
[016.077]  Bütün Semavât-ü Arzın gaybını bilmek de Allaha mahsus, saat emri ise sâde lemhi basar gibi yâhud daha yakındır, şüphe yok ki Allah her şey'e kadir
[018.026]  De ki: «Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'na aittir. O, ne mükemmel görendir! O ne mükemmel işitendir! İnsanların O'ndan başka dostu yoktur. O, hiç kimseyi hükümranlığa ortak kılmaz.»
[023.092]  Allah, gaybı da şehâdeti de bilendir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
[027.065]  De ki: «Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur.» Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
[027.075]  Ve Yerde, Gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitabda olmasın
[032.006]  İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O'dur.
034.003]  İnkâr edenler: «Bize o kıyamet saati gelmez.» dediler. De ki: «Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir. O'nun ilminden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak açık bir kitaptadır.»
[034.048]  De ki: «Muhakkak Rabbim hakkı ilkâ eder, bütün gaybleri tamamıyla bilendir.»
[035.038]  Allah şüphesiz, göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir.
[039.046]  De ki: «Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahade edilebileni de bilen Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin.»
[049.018] Doğrusu Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir.
[059.022]  O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur.
[062.008]  De ki: haberiniz olsun o kaçıp durduğunuz ölüm muhakkak gelip size çatacak, sonra, o bütün gayb ve şehadeti bilene iade olunacaksınız da o size neler yaptığınızı haber verecektir
[064.018]  Gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, Aziz (üstün ve güçlü), Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olandır.
                                     2-ELÇİLERİNE GAYBI AÇMASI

[003.044]  Bu Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin, çekişirlerken de orada bulunmadın.
[003.179]  Allah inananları sizin durumunuzda bırakacak değildir, temizi pisten ayıracaktır. Allah size gaybı bildirecek değildir; fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçip, ona gaybı bildirir. Artık Allah'a ve peygamberlerine inanın; inanır ve sakınırsanız size büyük ecir vardır.
[011.049]  İşte bunlar gayb haberlerinden, sana bunları vahyile bildiriyoruz, bundan evvel onları ne sen bilirdin ne kavmin, böyle, o halde sabret, her halde akıbet müttekılerindir.
[012.102]  İşte bu (Yusuf kıssası) gayb haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin).
[018.022]  (Kimileri): «Üçtür. Dördüncüleri köpekleridir.» diyecekler; (kimileri de): «Beştir, altıncıları köpekleridir.» diyecekler. Her ikisi de gaybi taşlama=bilinmeyen şey hakkında tahmin yürütmektir. (Bir kısmı da): «Yedidir, sekizincileri köpekleridir.» diyecekler. De ki: «Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir; onları insanlardan ancak pek azı bilir.» Artık bunlar hakkında bildirilenin dışında bir tartışmaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye birşey sorma!
[072.026-8]  O bütün gaybı bilir. Fakat gayblarına kimseyi vakıf etmez. Ancak, bildirmeyi dilediği bir elçiye bildirir. Bu durumda o elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler yerleştirir, ta ki o elçiler Rab’lerinin mesajlarını, o gözetleyicilerin kendilerine hakkıyle tebliğ ettiklerini kesin olarak bilsinler. Doğrusu Allah, kullarının nezdinde ne var, ne yoksa herşeyi ilmiyle ihata etmiş, her şeyi bir bir kaydetmiştir.
[081.024]  O, gayb hakkında cimri de değildir.


                            3-MÜ'MİNLERİN VASIFLARINDAN BİRİ OLMASI

[002.003]  Onlar, gaybe inanırlar, salatı ikame ederler, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarfederler.
[004.034] Er olanlar kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kerre Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler, onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kenidlerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın, yine dinlemezlerse döğün, dinledikleri halde incitmeye bahane aramayın, çünkü Allah çok yüksek, çok büyük bulunuyor
[005.094]  Ey İnananlar! Gıyabında Kendisinden, kimin korktuğunu ortaya koymak için, (ihramlıyken) elinizin ve mızraklarınızın ulaştığı avdan bir şeyle Allah and olsun ki sizi dener. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici azab vardır.
[012.052]  Yusuf, «Maksadım, vezire, gıyabında ihanet etmediğimi, hainlerin tuzaklarını Allah'ın başarıya erdirmediğini bilmesini sağlamaktı» dedi.
[019.061]  Rahman'ın kullanna gıyaben söz verdiği Adn cennetlerine, şüphe yok ki, O'nun verdiği söz, daima yerine getirilmiştir.
[021.049]  Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.'
[035.018] Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.
036.011]  Ancak zikri ta'kıyb eden ve gaybde rahmana haşyet besliyen kimseyi sakındırırsın, işte onu hem bir mağrifetle hem bir ecri kerîm ile müjdele
[050.033]  Gaybde rahmana haşyet duyan ve inâbeli bir kalb ile gelen kimselere
[057.025]  Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.
[067.012]  Çünkü o rablarına gıyabda saygı besliyenler yokmu, muhakkak ki mağfiret ve büyük bir ecir onlar içindir


                            4-MUHAMMED AS IN GAYBI BİLMEDİĞİ

[006.050]  De ki: «Size Allah'ın hazineleri elimdedir, demiyorum; gaybı da bilmiyorum; size, ben meleğim demiyorum, ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.» De ki: «Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?»
[007.188]  De ki: «Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.»
[011.031]  «Size, Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum; gaybı da bilmem; doğrusu melek olduğumu da söylemiyorum; küçük gördüklerinize Allah iyilik vermeyecektir diyemem; içlerinde olanı Allah daha iyi bilir. Yoksa şüphesiz haksızlık edenlerden olurum.»


                                         5- GAYBI KİMSEYE AÇMADIĞI 

[019.078]  O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı?
[012.081]  Babanıza dönün ve deyin ki: «Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.
[034.014]  Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.
[034.053]  Halbuki, O'nu evvelce inkar etmişlerdi ve gayba uzak bir yerden taş atıyorlardı.
[052.041]  Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır, böylece onlar yazıp duruyorlar?
 [082.016] Ve ondan gâib olmıyacaklardır

"Ğayabetin" kelimesi olarak yusuf s 10 ve 15. ayetlerinde geçer

[012.010]  İçlerinden biri: «Yusuf'u öldürmeyin, onu bir kuyunun derinliklerine bırakın. Böyle yaparsanız yolculardan onu bulup alan olur» dedi.
[012.015]  Yusuf'u oturup bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik.

Kategorize etmeye çalışarak meallerini verdiğimiz "ğayb" kelimesi ve türevlerinin tamamı yukarda olup ilgili ayetlerinin , elçilere açılan gaybın sınırı ve mahiyeti ile konusu ile ilgili olarak düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız. 

"Muhammed as ın gaybı bilmediği" başlığı altındaki ayetlerin rehberliği altında muhammed as ın gayb bilgisinin olmadığı kesin olarak bildirilmesine rağmen, hadis literatümüzde  fiten ve melahim başlıkları altındaki hadisler bu ayetleri yok sayarcasına bir çok gaybi haberi muhammed as a istinaden vermektedirler. "Ben gaybi bilmem" diyen bir elçinin bu tür haberler vermesinin mümkün olmadığı bilinmesine rağmen fırkacılık taasubu daha baskın gelmiş herkes kendi fırkasını övmek veya düşman fırkayı yermek amaçlı olarak muhammed as ın ağzından bu sözleri ona iftira olarak isnad etmekten çekinmemişlerdir.   

 "Elçilerine gaybı açması" başlığı altındaki ayetlerin rehberliğinde muhammed as a açılan gaybın mahiyeti açıkça bildirilmiştir. Kendisinden önceki kavimler ile ilgili haberler gayb'ın kur'an ayetleri içinde açılması yolu ile ona bildirilmiş olup , gelecek gayb ile haberler yani kıyamet,hesap cennet,cehennem gibi haberler yine kur'an ayetleri içinde ona açılmış , o da elçiliği gereği bu haberleri insanlara okumuştur.    

Geçmiş kavimler ve elçiler ile ilgili haberler ona kıssa yollu anlatımlar olarak verilmiş ve bazı kıssaların sonlarında"sen ve kavmin bunu dah önceden bilmiyordun" veya sen yanlarında değildin" şeklindeki ayetlerle bu kıssalar ile bilgisinin sadece kur'an ayetleri miktarı kadar olduğunu bildiren ayetlerin aksine  olarak tefsir kitaplarında yer alan rivayetlerde anlatılan kıssalardan kat kat fazla olarak kur'an harici bilgiler ile doldurulmuş ve adına hadis denilerek muhammed as a atfedilmiştir. Kur'an , "senin bilgin bu kadar" demasine rağmen muhammed as bu bilgileri acaba nereden aldı diye sormak maalesef kimsenin aklına gelmemiş aksine hikaye ve masal türünden olması hasebiyle çoğu insanlar arasında rağbet bile görmüştür. Şunu kesinlikle ifade edelimki; tefsir kitaplarında geçmiş kavimlerin kıssalarına ait kur'ab harici bilgilerin tamamı uydurma ve israilyyat adı verilen bilgiler kapsamında olup "hadis" adı altında gelen haberlerin tamamı uydurmadır.  

                                               EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.





10 Eylül 2013 Salı

Rızk Kavramı ve Kur'anda Geçtiği Ayetler

"Rızk" kelimesi sözlükte, bazen dünyevi bazen uhrevi olarak verilen ihsan,vergi yada lutuf anlamında , bazende nasip,pay,hisse anlamında, bazende,karna ulaşan ve kendisiyle gıdalanılan ve beslenilen şeyi ifade etmek için kullanılır. 
"A'ta essultanu rızkalcundi" (sultan ordunun ulufesini verdi)
"Ruziktu ilmen" (ilimle rızıklandırıldım, bana ilim ihsan edildi)      (El müfredat)

Kelimenin anlamı bu şekilde olup bu kelimenin geçtiği ayetlerin meali aşağıdadır.

-----[005.088] Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.
-----[006.142]  Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.
-----[007.050]  Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.
-----[008.026]  Yeryüzünde az sayıda olduğunuz ve zayıf sayıldığınız için insanların sizi esir olarak alıp götürmesinden korktuğunuz zamanları, hatırlayın. Allah, şükredesiniz diye sizi barındırmış, yardımıyla desteklemiş, temiz şeylerle rızıklandırmıştır.
-----[016.072]  Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
-----[016.114]  Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.
-----[030.040] Allah odur ki sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir, hiç sizin şeriklerinizden bunlardan birini yapacak var mı? Çok münezzeh ve çok yüksektir o sübhan onların şirkinden
-----[036.047]  Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.
-----[040.064]  Sizin için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
-----[002.057]  Bulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin» dedik. Onlar Bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı.
-----[002.172]  Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.
-----[002.254]  Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir.
-----[007.160] Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Milleti Musa'dan su isteyince ona: «Asanla taşa vur» diye bildirdik; ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin» dedik. Onlar, karşı gelmekle, Bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
-----[020.081]  Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı haketmeyesiniz. Gazabımı hakeden kimse muhakkak mahvolur.
-----[030.028]  Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.
-----[063.010]  Birine ölüm gelip de: «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam» diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedin.
-----[016.075]  Allah şunu temsil getirdi: bir abdi memlûk, hiç bir şey'e kudreti yok, bir de o zat ki kendisine tarafımızdan güzel bir rızık nasîb etmişiz de o ondan gizli, açık infak edip duruyor, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Bütün hamd Allahındır amma çokları bilmezler
-----[002.003]  Onlar ki, gayba iman edip namazı dürüst kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.
-----[008.003] Onlar ki; namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler.
-----[010.093]  And olsun ki, İsrailoğullarını iyi bir yere yerleştirdik, onlara temiz rızıklar verdik, kendilerine bir bilgi gelene kadar ayrılığa düşmediler.
-----[013.022] Ve onlar ki, Rablerinin rızasına ermek için sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli açık harcarlar ve kötülüğü iyilik ile savarlar. İşte bunlar, dünya yurdunun akibeti onlara mahsustur.
-----[014.031]  İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alış-veriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.
-----[016.056]  Onlar haklarında hiçbir ciddi bilgiye sahip olmadıkları düzmece ilahlara kendilerine verdiğimiz rızıklardan pay ayırırlar.»
-----[017.070]  And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.
-----[022.035]  Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
-----[028.054]  İşte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar.
-----[032.016]  Yanları yataklarından aralaşır (uzaklaşır), korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz azıklardan hayıra sarfederler.
-----[035.029]  Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
-----[042.038]  Ve onlar ki rabları için da'vete icâbet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyurukları da aralarında şurâdır (danışıklıdır), kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar masraf da verirler
-----[045.016]  Andolsun ki, Biz vaktiyle İsrail oğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik vermiştik. Kendilerini temiz rızıklardan rızıklandırmıştık ve alemlerin üstüne geçirmiştik.
-----[004.039]  Bunlar Allah'a, ahiret gününe inanmış, Allah'ın verdiği rızıklardan sarfetmiş olsalardı ne zararı olurdu? Oysa Allah onları bilir.
-----[006.140] Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.
-----[022.028]  Kendilerine ait bir takım menfaatlara şahit olsunlar; Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını ansınlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.
-----[022.034]  Biz her ümmete kurban kesmeyi, ibadet olarak emrettik. Amaç, Allah'ın insanlara rızık olarak sunduğu hayvanları keserken O'nun adını anmaktır. İlahınız tek ilahtır, yalnız O'na boyun eğiniz. Ey Muhammed, alçak gönüllü saygılıları müjdele.
-----[011.088] Ey kavmim! dedi: söyleyin bakayım eğer ben rabbımdan bir beyyine üzerinde bulunuyorsam ve o kendisinden bana güzel bir rızık ihsan etmiş ise ne yapmalıyım? Ben size muhalefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum, ben sade gücüm yettiği kadar ıslah istiyorum, muvaffakıyyetim de Allah iledir, ben yalnız ona dayandım ve ancak ona yüz tutarım.
----[003.027]  Geceyi gündüze, gündüzü geceye geçirirsin; ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın; dilediğini hesapsız rızıklandırırsın».
-----[020.132]  Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır.
-----[006.151]  De ki: «Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin ve onların rızkını veren Biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır.»
-----[017.031]  Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek, şüphesiz büyük bir günahtır.
-----[002.212]  İnkar edenlere, dünya hayatı güzel görünür, onlar, inananlarla alay ederler, oysa, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar kıyamet günü onların üstünde olacaklardır. Allah dilediğini hesabsız şekilde rızıklandırır.
-----[003.037]  Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve «Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.
-----[024.038]  Allah, onları işlediklerinin en güzeliyle mükafatlandırır ve lütfundan onlara fazlasıyla verir. Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.
-----[042.019]  Allah, kullarına lütufta bulunandır. Dilediğini rızıklandırır. Kuvvetli olan da güçlü olan da O'dur.
-----[010.031] De ki: «Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?» Onlar: «Allah'tır! « diyecekler. «O halde O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?» de.
-----[027.064] Yoksa, önce yaratan, sonra da yaratmayı tekrar edecek olan; size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? De ki: «Eğer doğru sözlülerden iseniz, açık delilinizi getirin.»
-----[034.024]  De ki: «Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?» De ki: «Allah'tır. Öyleyse doğru yolda veya apaçık bir sapıklıkta olan ya biziz ya sizsiniz.»
-----[035.003]  Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz?
-----[067.021]  Allah size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır? Hayır; onlar, azgınlık ve nefrette direnmektedirler.
-----[022.058]  Allah yolunda hicret edenlere, sonra öldürülen veya ölenlere Allah, elbette onlara güzel bir rızık verecektir. Rızık verenlerin en hayırlısı yalnız Allah'tır.
-----[065.003]  Ve ona beklemediği yerden rızk verir. Kim Allah'a güvenirse kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
-----[029.060]  Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkını Allah verir. O, işitir ve bilir.
-----[002.126]  Ve o vakit İbrahim: «Ya Rab, burasını güvenilir bir yer kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır!» dedi. Allah da: «İnkar edenleri de rızıklandırır, kısa bir zaman için hayattan nasip aldırırım. Sonra onları cehennem azabına girmek zorunda bırakırım ki, o ne yaman bir inkılaptır!» buyurdu.
-----[005.114]  Meryem oğlu İsa, «Allahım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve Sen'den bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın» dedi.
-----[014.037]  «Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt- i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.
-----[004.005] Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı, beyinsizlere vermeyin, kendilerini bunların geliriyle rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
-----[004.008]  (Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
-----[002.025]  İnananlar ve yararlı işler yapanlara, kendilerine altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Onlara buranın bir ürünü rızık olarak verildiğinde, «Bu daha önce de rızıklandığımızdır» derler. Bunlar, söylediklerinin benzerleri olarak sunulmuştur. Onlara orada tertemiz eşler vardır ve orada temelli kalırlar.
-----[012.037] Dedi ki: Size rızık olmak üzere verilen yemeklerin gelmesinden önce onun yorumunu bildiririm. Bu; Rabbımın bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmaz bir kavmin dinini terkettim. Hem onlar, ahirete küfrederdi.
-----[003.169]  Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.
-----[040.040]  «Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde rızıklanırlar.»
-----[002.060]  Musa, milleti için su aramıştı; «Asanla taşa vur» dedik; ondan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin, için, yalnız yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
-----[007.032] «Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?» «Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir» de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.
-----[008.004]  İşte gerçekten inanmış olanlar bunlardır. Onlara Rablerinin katında mertebeler, mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.
-----[008.074]  İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.
-----[010.059]  De ki: «Allah'ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helal kıldığınızı görmüyor musunuz?» De ki: «Size Allah mı izin verdi, yoksa Allah'a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?»
-----[013.026]  Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir.
-----[016.071] Allah rızıkda kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur. Üstün kılınanlar, emirleri altında bulunanların rızıklarını vermezler. Oysa rızıkta hepsi eşittir. Allah'ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar?
-----[017.030]  Doğrusu senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. O kullarını gören ve haberdar olandır.
-----[018.019] Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin
-----[020.131] Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır.
-----[022.050]  Cömertçe verilmiş rızık ve mağfiret, inanan ve yararlı iş işleyenleredir.
-----[024.026]  Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır.
-----[028.082]  Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler: «Demek Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkarcılar başarıya eremezler» demeye başladılar.
-----[029.017]  Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. Siz O'na döneceksiniz.
-----[029.062]  Allah, kullarından dilediğine rızkı bol ve ölçüye göre verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.
-----[030.037]  Allah'ın, rızkı dilediğine yayıp bir ölçüye göre verdiğini görmezler mi? Doğrusu bunda, inananlar için dersler vardır.
-----[034.004]  Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için (her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.
-----[034.015]  Sebelilerin yurtlarında Allah'ın kudretine bir işaret vardır: Sağlı sollu iki bahçe vardı. Onlara: «Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. İşte hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rab» denmişti.
-----[034.036]  De ki: «Şüphesiz Rabbim rızkı dilediğine genişletir ve bir ölçüye göre verir, fakat insanların çoğu bilmezler.»
-----[034.039]  De ki: «Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını hem genişletir ve hem de ona daraltıp bir ölçüye göre verir; sarfettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır.»
-----[037.041]  Onlar için bir «ma'lûm rızık» var
-----[039.052]  Allah'ın rızkı dilediğine yaydığını ve kısıp bir ölçüye göre verdiğini bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır.
-----[042.012]  Göklerin ve yerin kilitleri O'nundur. Dilediğine rızkı yayar ve isterse kısar, bir ölçüye göre verir. Doğrusu O herşeyi bilendir.
-----[042.027]  Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir.
-----[045.005]  Gece ile gündüzün birbiri ardından gelmesinde, gökten, Allah'ın rızık vermek için yağmur indirip, yeri onunla, ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarları yönetmesinde, akleden kimseler için dersler vardır.
-----[051.057]  Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem.
-----[002.022]  O, yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi; artık Allah'a, bile bile eş koşmayın.
-----[014.032]  (O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.
-----[016.067]  Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvalarından da, bundan hem bir müskir çıkarırsınız hem de bir güzel rızık, her halde bunda aklı olan bir kavm için elbet bir âyet var
-----[016.073]  Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendilerine verecek rızıkları olmayan ve vermeye güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?
-----[028.057]  «Seninle beraber doğru yolda gidersek, yurdumuzdan ediliriz» dediler. Onları katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplandığı güvenli ve kutlu bir yere yerleştirmedik mi? Ama çoğu bilmezler.
-----[033.031]  Sizlerden Allah'a ve Peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyenlere ecrini iki kat veririz; ona cömertçe rızık hazırlamışızdır.
-----[040.013] Size mucizelerini gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.
-----[050.011]  Kullara rızk için, ve onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz, işte o huruc da böyledir
-----[065.011]  İnanıp yararlı işler işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere, size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş işlerse, Allah onu, içinde temelli ve sonsuz kalınacak, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah ona gerçekten güzel rızık vermiştir.
-----051.022] Rızkınız da, size vaadolunan şeyler de semadadır.
-----[056.082]  Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?
-----[038.054]  Doğrusu, verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir.
-----[065.007] Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin; rızkı ancak kendisine yetecek kadar verilmiş olan kimse, Allah'ın kendisine verdiğinden versin; Allah kimseye, verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah, güçlükten sonra kolaylık verir.
-----[067.015] Yeryüzünü, size boyun eğdiren O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır.
-----[089.016]  Amma her nezaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakıt da rabbım bana ihanet etti der.
-----[011.006] Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı ancak Allah'a aittir. O, canlıları babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta iken de bilir. Her şey apaçık bir Kitaptadır.
-----[016.112]  Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir: Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı.
-----[019.062]  Orada boş sözler değil sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar.
-----[002.233]  Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf) e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da, çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerindeki (sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun vereceğinizi ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı görendir.
-----[015.020] Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
-----[023.072]  Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
-----[062.011]  Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yöneldiler. De ki: «Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir.»
-----[051.058] Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır.



11 Ocak 2013 Cuma

Şefaat İle İlgili Tahrif Edilen Ayetler

Şefaat konusundaki ayetler kur'anın anlam olarak tahrif edilen ayetlerinin maalesef başında gelmektedir. Metin olarak tahrif edemedikleri kitabı önkabullu okumalar neticesinde anlam olarak tahrif etme başarısına ulaşıldığını üzülerek müşahede etmekteyiz. Daha önceki yazılarımızda şefaat ile ilgili bütün ayetleri ele alıp bu konunun kur'anda nasıl anlatıldığını görmüştük, bu yazımız  şefaati izine ve istisnaya bağlayan ayetler üzerinde olup bu ayetlerin bazı meallerde nasıl saptırılarak yanlış anlamaya vesile olduğu ve izin ve istisnalı şefaat ayetlerinin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde olacaktır.  

Kur'an şefaat konusu ile ilgili ayetler ile yeni bir günden ortaya atmamış var olan gündemi red etme üzerine bu ayetler indilmiştir. Yunus s 18. ayeti bu gündemi anlatmakta ve müşriklerin bu yanlış inancını red etmektedir. " Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir."Kur'anın şefaat konusu ile ilgili olarak anlaşılması gereken ayeti yunus s. 18. ayetidir, çünkü bu ayet nuzül öncesi müşrik inancını yansıtmakta olup şefaat konusu ile ilgili diğer bütün ayetler bu inancı red etmektedir. Kur'anın hiçbir ayeti geleneksel şefaat inancında geçerli olan , günahkar müslümanların bir başka kişinin aracılığı ile Allah cc den günahlarının bağışlanmasını istemek şeklinde değildir, aksine bunun bir müşrik inancı olduğu vurgusu ve bu inancın reddi üzerinde olmasına rağmen geleneksel şefaat inancı bunu benimsemiş ve bunun üzerine ayrı bir din kurulmuştur. Şefaati tümden red eden ayetler üzerinde herhangi bir tahribata giremeyen gelenkesel inanç izin ve istisna konusundaki ayetleri görüp " bak izin verilenler varmış demekki onlar şefaat edeceklermiş" diyerek bilerek veya bilmeyerek kur'anı çelişkili bir kitap ve diğer ayetlerin üzeirni örten bir mantıkla okuma yoluna gitmişlerdir. Şimdi anlam tahrifatına uğraya bu ayetlerin üzrinde teker teker durmaya gayret edelim.  

Yunus s.3. ayeti  
Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?

Bakara s 255 . ayeti
Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.
Bu ayetteki "onun izni olmadan şefaat edecek olan kimdir?" cümlesi ön kabullu bir okuma ile "  izin verirse birileri şefaat edecek" şeklinde anlam tahrifine uğratılmıştır. Halbuki , "kur'ana kafamızdakini nasıl söyletiriz " mantığı ile okumayıp " bu konu hakkında kur'an ne diyor" mantığı ile bir okuma yapılsa şefaat düşüncesinin kur'andaki arka planı hatırlanılıp müşriklerin Allah cc den başka tapmış oldukları sahte ilahlarına yüklemiş oldukları o inancın red edilerek ve o müşriklerin Allah cc den başka edinmiş oldukları şefaatçilerin yaratılmış olduğunu " Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir," mealindeki cümleden anlaşılması gerektiği, şefaat etme yetkisinin ancak yarattıkların herşeyini bilen Allah cc den başkasına ait olmayacağı hatırlatılmaktadır. Yunus s. 3. ayetindeki izin konusuda bakara s. 255. ayeti ile aynı şekilde anlaşılması gerekmektedir.     

Şura s. 21. ayette , "Yoksa, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır." buyurularak dinde herhangi bir konuda izin verme yetkisinin Allah cc ye ait olduğu hatırlatılmaktadır. Şefaat yetkisininde bu izne dahil olması gerekir ve Allah cc nin izin vermediği bir konuda başkalarının ayrı bir din uydurarak karar verme yetkisi olamaz. 

                     *********************************************  
Meryem s 87. ayeti  
Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamıyacaklar.

Bu ayet hem meal hemde bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatına uğratılan ayetlerden biridir. Meal olarak anlam tahrifatına uğratılmasına örnek olarak "Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır."şeklinde yapılan mealler , gelenekteki Allah cc den başkasınada şefaat hakkı veren anlayışa parelel olarak yapılmış olan bir başkaına şefaat hakkı tanımak şeklinde meal tahrifatına uğratılmışlardır. Bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatı ise bu ayeti cımbızlama metodu ile okuma neticesindedir halbuki 77. ayetten itibaren konu bütünlüğü içinde okunduğu takdirde ahdi kimin aldığı ve o inkarcılara böyle bir ahid verilmediği ahid verilenlerin takva sahipleri olduğu ve onlarında Allah cc tarafından kurtarıldıkları meryem s 72. ayetinde beyan edilmektedir.  

77. (Resûlüm!) Âyetlerimizi inkâr eden ve "Muhakkak surette bana mal ve evlât verilecek" diyen adamı gördün mü?
78. O, gaybı mı bildi, yoksa Allah'ın katından bir ahidmi  aldı?
79. Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
80. Onun dediğine biz vâris oluruz, (malı ve evlâdı bize kalır); kendisi de bize yapayalnız gelir.
81. Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.
82. Hayır, hayır! (Taptıkları), onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.
83. (Resûlüm!) Görmedin mi? Biz, kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa) sevkeden şeytanları gönderdik.
84. Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onlar için (günlerini) teker teker sayıyoruz.
85. Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda toplayacağımız gün.
86. Günahkârları da susuz olarak cehenneme süreceyiz.
87. O gün Rahmân (olan Allah)'ın nezdinde söz ve izin alandan başkaları şefâata malik olmayacaklardır.  

 Ayetlerin bağlamına baktığımız zaman inkar eden birisinin ahirette mal ve çocuklar ile şefaat edileceği inancı red edilmekte şefaate malik olacakların ancak iman ve salih amellerin karşılığında şefaat ahdi alacağı bunun dışındakilere böyle bir sözğün verilmediği aksine bunların cehennem ile cezalandırılacağı bildirilmektedir. Dikkat edilcek olursa Allah cc dışında kimseye şefaat etme yetkisi diye bir şey sözkonusu değildir.    

                           ********************************************** 
Taha s. 108-112 

108. O gün insanlar, dâvetçiye  uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.
109. O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına şefaati fayda vermez.
110. O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz:
111. Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.
112. Her kim, mümin olarak iyi olan işlerden yaparsa, artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.   

Taha s. 109. ayeti meal olarak tahrifata uğratılmış ayetlerden birisidir. Birçok mealde yanlış şefaat inancının yansıması olarak Allh cc den başka birisinin şefaat etmesi inancı doğrultusunda  "O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez." meal verilmiştir. Yanlış olan kelime " başkasının" şeklinde çevrilmesi olup doğu çeviri " başkasına" şeklinde olması gerekmektedir.    

                       *********************************************** 

Enbiya s. 26-29   
 26. Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.
27. O'ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O'nun emri ile hareket ederler.
28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!
29. Onlardan her kim: "Tanrı O değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!   

Enbiya s. deki bu ayetlerde müşriklerin melekler hakkındaki yanlış inancını red etmekte ve onların Allh cc indindeki yerlerinin sadece ikramlı kullar olduğu beyan edilmektedir. Şefaat edecekelri kimselere baktığımız zaman" Allhın rızasına ulaşmış kimseden başkasına" olmadığı bildirilmektedir. Şimdi yanlış şefaat inancını savunanlara şunu soruyoruz, Allah cc nin rızasına ulaşmış olanın başka birinden yardıma ihtiyacı olabilirmi? elcevap tabiki hayır , öyleyse melekler o insanlara nasıl şefaat ederler diye sorarsak bunun cevabınıda 
-----13. 23-24" O güzel âkıbet Adn cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına varıp: «Sabretmenize karşılık size selamlar, selametler! Dünya diyarının ne güzel âkıbetidir bu!» diyecekler."
-----39.73-"
Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: «Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin» derler. ayetlerinin mealleri örneğinde görmekteyiz , melekler , işlediği salih ameller karşılığında cenneti hakeden kulu cennette karşılayarak onlara şefaat edeceklerdir. 

Aynı konu necm s . ayetlerindede görülmektedir. 
--------53.026Ve göklerde nice melekler vardır, onların şefaatleri hiçbir fâide vermez, meğer ki, Allah Teâlâ'nın dilediği ve razı olduğu kimse için müsaade verdiğinden sonra olsun.
Bu ayettede aynı şekilde melekler, salih ameller işleyerek cenneti haketmiş ve Allh cc nin razı olduğu kimseye cennette şefaat edeceklerdir.    

                      ************************************************ 
Sebe s. 23. ayeti 
 O’nun huzurunda O’nun izin verdiğinin dışındakine şefaat fayda sağlamaz. Sonuçta kalplerinden korku giderilince derler ki: Rabbiniz ne buyurdu? Derler ki: Hakikati. O pek yüce ve çok büyüktür. 
Bu ayette yine yanlış şefaat inancına uygun olarak bir çok mealde "
"O'nun katında, kendisine izin verdiğinden başkası şefaat edemez. Nihayet kalblerindeki korku giderilince: Rabbınız ne dedi? dediler. Hakkı, dediler. Ve O, Aliyy'dir, Kebir'dir
şeklinde çevrilerek Allah cc den başkasına şefaat hakkı verdirilmeye çalışılmıştır. Dikkat edilecek olursa hesaplar görüldükten sonra karşılıkların "hak" olarak verilmiş olduğu "maliki yevmiddin" ayeti gereğince o günde yetkinin sadece kendisine ait olduğu vurgulanmaktadır.    

                     *************************************************** 
Zuhruf s. 86. ayeti  
O’nun dışındakine dua edenler şefaat elde edemezler. Sadece bilerek hakka şahit olanlar şefaatten nasiplenirler. 
Bu ve benzeri ayetleri yine zümer s. 44. ayeti çerçevesi içinde anladığımız zaman kur'anın şefaat hakkındaki mesajı anlaşılmış olacaktır.  

 De ki: «Bütün şefaat Allah'a aittir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz!»

Sonuç olarak,  sadece Allah cc nin yetkisi dahilinde olan bir yetkinin müşriklerce ondan başkasına verilmesine karşı reddiye sadedinde olan ayetler yanlış rivayetler neticesinde müşrik inancı doğrultusunda anlaşılmış ve şefaatle bazı ayetlerde bu yanlış inanç doğrultusunda çevrilerek anlam tahribatına uğratılmıştır. Çelişkisiz bir kitap olan kur'andaki bir kısım ayet " şefaat sadece Allahındır" diyecek bir kısım ayet ise" Allah cc den başkasına izin verilecek" desin bu mümkün değildir . Rabbimiz bizleri kendisinin şefaatine mazhar etsin.  

                         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC  BİLİR. 

22 Eylül 2011 Perşembe

Bağlamından Kopartılan Ayetler ( Hacc Suresi 52. Ayet Örneği)

Daha önceki yazılarımızda en fazla üzerinde durduğumuz bir konu ve yanlış anlama yolu olan, kur'anın bütünlüğü içinde anlaşılmaması meselesine örnek verebileceğimiz ayetlerden  biriside hacc suresi 52. ayetidir. Önce bu ayetin mealini verip , bu ayetin nasıl bir ters anlayışa kurban edildiğini ve ayetteki esas mesajın ne olduğunu görmeye çalışalım.


"Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki, birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Fakat Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Bu ayet ile ilgili tefsirlere baktığımız zaman ayete iki ayrı açıdan yaklaşıldığını, ancak her iki yaklaşımında kur'an bütünlüğü ve ayetin siyak ve sibakı ile pek uygunluk arzetmediğine şahid olmaktayız. Sözünü ettiğimiz iki yaklaşımdan ilki ayetin başındaki "Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki" cümlesindeki "resul" ve " nebi" kelimeleri üzerindeki yanlış yaklaşımın etkisinde kalınarak resul ve nebi ayrımına gidilmesidir. Biz bu konu hakkındaki düşüncelerimizi "her nebi resuldur, her resul nebidir" adlı  yazımızda paylaştığımız için burada kısa olarak geçeceğiz. Kur'anda Allah cc nin kullarına emir veya yasaklarını bildirmek için seçtiği insanların ortak vasıfları "nebi ve resul " olmalarıdır. Çünkü " ben size Allahtan gönderilmiş bir elçiyim" diyen hiç bir kimse bunu Allahtan herhangi bir vahiy almadan söylemez (yalancılar hariç). Bu vahiy alma durumu o kişinin önce "nebi " vasfını ortaya çıkarır . Sonra bu vahyi diğer kullara ulaştırmasıda onun "resulluk" vasfını ortaya çıkarır. Kısacası Allah cc nin kur'anda ismini zikrettiği veya zikretmediği , kullarına vahyini ulaştırması için seçtiği bütün adamların (enbiya 7, nahl 43) ortak vasıfları " nebi ve resul" olmalarıdır. Bazılarının ayrıma gittiği şekildeki gibi bir kısmı resul bir kısmı nebi değil hepside resul ve nebidir.

Ayet ile ilgili olarak bahsettiğimiz iki yaklaşımın biri kur'an bütünlüğü gözetilmeden anlaşılmaya çalışılan nebi ve resul kavramları , ikincisi ise, aynı ayetin " birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun" cümlesinden hareketle vahye bazı şeytani vesveselerin sokulduğu ve tarihte adına " garanik olayı" denen ve bir çok tarihçi tarafından yalan olduğu konusunda ittifak edilen bir olay üzerine nazil olduğu dahi söylenmiştir. Bu vahim bir iddia olup kur'anın mevsukiyetine gölge düşüren bir iddiadır. 

Bu vahametin boyutunu kurtubi tefsirinden bir alıntı ile belgelemek istiyoruz.  "es-Sa'lebî der ki: Âyet-i kerîmede peygamberlerin şeytanın vesvesesi ile yanılmalarının, unutmalarının ve şaşırmalarının caiz olduğuna yahut ta şaşı­racak kadar kalplerinin meşgul olabileceğine delil vardır. Daha sonra pey­gamber uyarılır, dikkati çekilir ve doğru olana döner. îşte yüce Allah'ın: "O şeytanın katacağını Allah iptal eder. Sonra Allah kendi âyetlerini sapasağ­lam yerleştirir" (Hacc 52) buyruğunun anlamı budur. " Halbuki kur'anın bir çok yerinde şeytanların veya cinlerin vahye karşı herhangi bir karıştırmalarının olamayacağı açık bir şekilde vurgulanmasına rağmen "garanik olayı" gibi yalanlara karşı nazil olduğu söylenebilmiştir. Bizim asıl amacımız bu yanlış yaklaşımlar üzerinde durmak olmadığı için hacc suresi 52. ayetini siyakve sibak uygunluğu içinde okuduğumuz zaman bu yaklaşımların pek doğru olmadığı ortaya çıkacaktır. Bu surenin 51 - 57. ayetlerinin önce meallerini verip sonra bu  ayetlerdeki anlatılmak istenenin ne olduğunu görelim. 

51- Ayetlerimiz konusunda acze düşürücü çabalar harcayanlar, alevli ateşin halkıdır.

52- Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

53- Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık içindedirler.

54- (Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur'an'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir

55- İnkar edenler ise, kıyamet-saati onlara apansız gelinceye veya kesintiye uğramış (akim, verimsiz) bir günün azabı onlara yetişinceye kadar ondan (Kur'an'dan) yana şüphe içinde sür-git kalacaklardır

56- Mülk, o gün yalnızca Allah'ındır. O, aralarında hükmedecektir. Artık iman edip salih amellerde bulunanlar; nimetlerle donatılmış cennetler içindedirler.

57- İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar; artık onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.

Meallerini vermiş olduğumuz ayetleri dikkatli bir okumaya tabi tuttuğumuz zaman gözümüze 4 unsur çarpmaktadır. 1- vahiy, 2-şeytan, 3- iman etmeyenler, 4- iman edenler . Ayetin başındaki " senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki" cümlesi o nebi ve resullerin şahsı ile ilgili  olmayıp onlara gelen vahiy ile ilgilidir.

51. ayetteki " ayetlerimiz konusunda acze düşürücü çaba harcayanlar "dan kasıt 52. ayetteki, gönderilen nebi ve resullerin getirdiği vahye karşı çıkarak Allahın ayetlerini inkar edenlerdir. Bu kişiler inkarlarını şeytanın onların içlerine kattığı vesvese ile yapmaktadırlar. Tabiri caizse şeytanın sünnetlerinden biride nebi ve resullerin getirdiği vahye karşı o vahyin muhataplarına inkar etmeleri için çeşitli yollar demesidir. Bunu nasıl yapacağının örneklerini kur'anda müteaddid ayetlerde verilmiştir.


Nisa suresi 119. ayetinde ise hacc suresi 52. ayetini birliktelik içinde okuduğumuz zaman konu daha kolay açıklığa kavuşmaktadır. Hacc suresi 52. ayetindeki  nebi ve resullerin isteklerine  (ümniyyetihi)   karşı, nisa suresi 119 da gördüğümüz gibi şeytan kendi isteklerini ( ümenniyenne) ortaya koyacaktır. 53. ayette şeytanın vesveseyi kime verdiği daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Burada 52. ve 53. ayeti bir bütünlük içinde okumayan ve daha önce kafalarında oluşturulan düşünceye uygun olarak nebi ve resul kavramlarını birbirinden ayıranlar veya Allahın vahyine şeytanın vesevese karıştırabileceği düşüncesi içinde olanların düştüğü hata ortadadır. 


Nisa suresi 119. ayetinde gördüğümüz gibi Allahın kullarını saptırmak için elinden geleni yapacağını vaad eden şeytanın bu vaadinin nasıl ve kimler üzerinde gerçekleşebileceği veya gerçekleşmeyeceği  konusu hacc suresi 51. ve 57. ayetleri arasında konu edilmesine rağmen " parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak " misali tamamen konu ile alakası olmayan çıkarımlar yapılmıştır. 


Sonuç olarak ,kur'anı anlamak için en doğru yol olan " kur'anı kur'andan anlamak " metodu ile yapılan bir anlama çalışması neticesinde hacc suresi 52. ayetinden çıkarabilecek sonuçlar yukarda örneklerini verdiğimiz ve yanlış çıkarımlar olduğunu düşündüğümüz çıkarımların aksine olarak, ALLAH CC NİN NEBİ VE RESULLLERİ VASITASI İLE GÖNDERDİĞİ VAHYE KARŞI ŞEYTANIN O NEBİ VE RESULLERE KARŞI DEĞİL, O VAHYİN MUHATAPLARINA KARŞI , VAAD ETTİĞİ ŞEKİLDE ONLARA VESVESELER VEREREK VAHYİ İNKAR ETMELERİNİ SAĞLAMASI YOLUNDAKİ ÇALIŞMALARININ HABER VERİLMESİ, ŞEYTANIN BU ÇALIŞMASININ KİMLER ÜZERİNDE HAKİM OLDUĞU (53. AYET) KONUSU , KENDİLERİNE İLİM VERİLENLERİN BU VESVESELERE UYMADIĞI (54. AYET) , CEZA GÜNÜ ŞEYTANIN VESVESELERİNE UYANLARIN VE UYMAYANLARIN GÖRECEKLERİ KARŞILIKLARIN (56.57. AYET) ÇIKARIMLARIN YAPILMASI KUR'AN BÜTÜNLÜĞÜ VE AYETİN SİYAK VE SİBAKINA DAHA UYGUN OLDUĞUNU DÜŞÜNMEKTEYİZ

           EN DOĞRUSUNU ALLAH CC  BİLİR.