denizin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
denizin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Aralık 2016 Perşembe

Musa (a.s) Kıssasındaki Denizin Yarılması Olayı Üzerine Bir Mülahaza

Kur'an'da en fazla hacme sahip olan Musa (a.s) kıssası, toplumsal yasaların nasıl işleyiş gösterdiğinin canlı örneklerinin sergilendiği bir kıssadır. Musa (a.s) ın, kıssanın önemli aktörlerinden biri olan Firavun ile olan mücadelesi ve Firavunu yenilgiye götüren mücadele stratejisi , tüm zamanlardaki Firavunların yenilgiye uğratılmasının yolunu göstermesi açısından evrensel mesajlar içermektedir. 

Bu kıssada gözümüze çarpan önemli noktalardan birisi , Musa (a.s) ve kavminin, yıllar süren mücadele sonunda Mısırı terk ederek denizin karşı kıyısına geçmeleri , ve bu geçişin denizin yarılması sonucunda gerçekleştiğinin beyan edilmesidir. 

İsrailoğullarının  Firavun'dan kurtuluşunun, denizin yarılması sonucunda olduğunu beyan eden ayetlerin üzerinde bir takım spekülasyonlara gidilerek , denizin yarılması olayının gerçek olarak meydana gelmediği , bu yarılma olayının Sünnetullah'a aykırı olduğu , yarılma olarak ifade edilen olayın , İsrailoğulları tarafından yapılan baraj olduğu , barajın kapaklarının açılarak Firavun ve ordusunun boğulduğu , veya denizin med cezir olayı neticesinde suların çekildiği zamanda İsrailoğullarının denizin karşısına geçtiği şeklinde yorumlar yapılarak , bu olay izah edilmeye çalışılmaktadır. 

Yazımızda, denizin yarılması ile ilgili anlatımların nasıl bir bakış açısı ile okunması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

[002.050]  Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.

[026.063]  Bunun üzerine Musa'ya vahyettik ki: Asanı denize vur. O, hemen yarıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.

Denizin hakiki anlamda yarılmadığını iddia edenlerin ortaya koydukları delillerden bir tanesi "Sünnetullah" kavramı ile ilgili olup , "Allah'ın sünnetinde değişme yoktur" mealindeki ayetlerden yola çıkarak, böyle bir değişimin mümkün olamayacağı ileri sürülmektedir. "Allah'ın sünneti" deyiminin geçtiği ayetlere baktığımızda, değişmeme yasasının tabiat kanunları ile ilgili olmadığını, toplumsal yasalar ile ilgili olduğunu görebiliriz. 

Dolayısı ile denizin yarılmasının gerçekte mümkün olamayacağını iddia edenlerin , bu iddialarını "Sünnetullah" kavramına dayandırarak , tabiat yasalarının değişmemesi anlamında kullanmaları , Kur'an'dan onay almamaktadır. Bu olayın elbette Sünnetullah ile yakından ilgisi bulunmaktadır , fakat iddia edildiği gibi tabiat yasaları ile değil , toplumsal yasalar ile yakından ilgili bulunmaktadır.

"Allah'ın sünnetinde değişme yoktur" mealindeki ayetler, maalesef yanlış olarak  tabiat yasalarının değişmemesi şeklinde anlaşılması sonucunda, denizin yarılması olayının farklı bir şekilde tevil edilmesi gerektiği düşüncesi hasıl olmuştur. "Sünnetullah" kavramını , toplumsal değişim yasaları çerçevesinde okuduğumuzda, bizim bakmamız gereken asıl meselenin denizin yarılıp yarılmamış olmasından ziyade, İsrailoğullarının kurtarılması , Firavun ve ordusunun helak edilmesi yönünde olması gerektiği ortaya çıkacaktır.

Bu konuda yapılan bir okuma yanlışına dikkat çekmek istiyoruz. Denizin yarılması sonucunda gelişen olaylar iki yönlüdür , 1- İsrailoğullarının denizin yarılması sonucunda Firavun zulmünden kurtulması , 2- Firavun ve ordusunun denizin yarılması sonucunda helak olması. Denizin yarılması sonucunda bu iki olayın meydana geldiği herkesçe malumdur.

Bizler , Kur'an kıssalarında anlatılan bu tür olayların gerçekte olup olmadığı konusuna odaklanarak , anlaşılması gereken asıl meseleyi maalesef ıskalamaktayız. Halbuki anlamada öncelik verilmesi gereken konu , bu olayların hangi sebeplere binaen gerçekleştiği konusu olması gerekmektedir. İşte "Sünnetullah" kavramı bu noktada devreye girerek , Allah'ın değişmeyen sünneti olan, toplumların kendi elleri ile işlediklerinin sonucunda yaptıklarının karşılığını alması , İsrailoğulları ve Firavun örneğinde bizlere gösterilmektedir. 

İsrailoğulları Musa (a.s) önderliğinde, Firavun zulümden kurtulmak için yıllarca süren bir mücadele vermişler ,ve bu mücadele sonucunda toplumsal işleyiş yasaları ,yani Sünnetullah gereğince zulümden kurtulmayı hak ederek,  denizin karşı kıyısına geçmişlerdir.   

Firavun ise , İsrailoğullarına reva gördüğü, yıllar süren zulüm ve soykırım neticesinde , toplumsal işleyiş yasaları, yani Sünnetullah gereğince helak olmayı hak ederek , denizde boğulmuştur.

Sünnetullah'ta değişme olmamasına işte bizim bu noktadan bakmamız gerekmektedir . Bir toplumun kurtuluşu , bir toplumun batışı , kıyamete kadar değişmeyecek olan yasaların işlemesi neticesinde gerçekleşmiştir. 

Kur'an'ın kıssa yollu anlatım yöntemi ile anlattığı bu olaylar , kıyamete kadar geçerli olacak olan toplumsal işleyiş yasalarının, geçmişlerin hayatlarında nasıl gerçekleştiğini bizlerin görerek ibret almasını amaçlayan anlatımlardır. Bizler, yanlış bir okuma sonucu sebepleri atlayarak , sonuç üzerinde odaklanıp , toplumları bu sonuca götüren sebepleri maalesef okumayarak , yapılan anlatımı bir nevi modern bir masala çevirmekteyiz. 

Denizin yarılması ile İsrailoğullarının kurtulması , Firavun ve ordusunun boğulması bir sonuçtur. Bu kıssada bizim öncelikli olarak okumamız gereken taraf , İsrailoğullarını kurtuluşa , Firavun ve ordusunu batışa götüren sebeplerin öne çıkarıldığı bir okuma yöntemi olmalıdır. Bu yöntem aynı zamanda, kıssayı tarihsel bir masal olmaktan çıkararak , evrensel mesajlar içeren bilgiler haline getirecektir. 

İsrailoğullarını kurtuluşa , Firavun ve ordusunu batışa götüren sebepleri Kur'an genelinde okuduktan sonra , kurtuluş ve batışa sebep olan denizin yarılmasının nasıllığı üzerinde fikir yürütmek daha kolaylaşacak , ve daha doğru bir anlayışa sahip olunacaktır.

Kurtuluş ve batışın denizin yarılması neticesinde gerçekleşmiş olmasını nasıl okumalıyız

[002.214]  Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali, başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle: «Allah'ın yardımı ne zaman?» diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.

[012.110]  Nihayet elçiler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.

[030.047] Andolsun ki, biz senden önce de elçileri kavimlerine gönderdik, onlar belgeler getirdiler; dinlemeyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştur.

Kur'an içinde bir çok ayet , Allah (c.c) nin iman eden kullarına yardım edeceğini vaat etmektedir. Yine bir çok ayet , bu yardım vaadinin sözde kalmadığını , fiile dökülerek gerçekleştiğini bildirmektedir. Allah (c.c) nin yardımının , iman edenlerin kurtarılması , iman etmeyenlerin ise helak edilmesi şeklinde gerçekleştiği malumdur. Musa (a.s) kıssasında İsrailoğullarının kurtarılması , Firavun ve ordusunun helak edilmesi şeklinde gerçekleşen olay, Allah (c.c) nin yardım yasasının işlemesi sonucunda meydana gelmiştir.

Allah (c.c) nin yardımının ve helakının "Sünnetullah" dediğimiz yasalar dahilinde gerçekleştiğini hatırlatmak istiyoruz. Bu yasa, kulların hak edişine bağlı olarak çalışmaktadır. Allah (c.c) nin yardımı, iman edenlerin bütün güçlerini ortaya koyarak yaptıkları mücadele sonucunda, artık yapacaklarının son haddesine kadar yaptıktan sonra, yapacak bir şeyleri kalmayarak, "Bittik artık" dedikleri yerde gelmektedir(Bakara s. 214).

[020.077]  Musa'ya «Kullarımı geceleyin yola çıkar,denize değneğini vurarak onlar için kuru bir yol aç, ne yakalanmaktan kork ve ne de boğulmaktan çekin» diye vahyettik.

[026.052]  Biz Musa'ya: «Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip edileceksiniz» diye vahyettik.

[026.061] İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın arkadaşları: «Yakalandık» dediler.
[026.062]  Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.
[026.063]  Bunun üzerine Musa'ya vahyettik ki: Asanı denize vur. O, hemen yarıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.

İsrailoğulları önlerinde deniz , arkalarında ise Firavun ordusunun bulunduğu ana gelene kadar sergiledikleri mücadelede artık sona gelmişler , fakat Firavun'un zulmüne bir türlü mani olamamışlardır. Onların deniz kıyısına gelene kadar geçirdikleri zaman içinde gösterdikleri mücadele azmi , Sünnetullah gereği Allah (c.c) nin yardımına hak kazandıklarını göstermektedir. 

Denizin yarılması olayını bu perspektiften bakarak okumanın daha doğru bir yaklaşım olacağını söyleyebiliriz. Çünkü bu bakış açısı , bizleri denizin yarılıp yarılmadığı gibi kısır bir tartışma içinden çekip çıkartacak , Allah (c.c) nin neden böyle bir yol ile İsrailoğullarını kurtarmış olduğunu bizlere anlatacaktır.

İsrailoğullarının kurtuluşunun denizin yarılması sonucunda gerçekleşmiş olması , Bakara s. 214. ayetinde beyan edilen durumun gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar sıkışan kullarına, "Ben buradayım" diyerek yardım elini uzatan Allah (c.c) ,yardımını hak eden kullarına asla kayıtsız kalmayacağını , İsrailoğullarına yapmış olduğu yardım ile canlı bir biçimde göstermektedir. 

Bu noktada denizin yarılıp yarılmadığını tartışmaktan çok , neden böyle bir yol kullanıldığının anlatılmış olduğu üzerinde bir fikir yürütmek gerektiğini düşünmekteyiz. 

İsrailoğullarının kurtuluşunun denizin yarılması sonucu olduğunun haber verilmesini , zor durumda kalarak yapacak bir şeyi olmayanlara ,eğer yardımı hak ettikleri takdirde , kimsenin gücü yetmediği anda, sadece Allah'ın yardım elinin uzatacağının bir göstergesi olarak okumak mümkündür. Böyle bir okuma, olayın gerçekte vuku bulup bulmadığı konusunda yapılan kısır tartışmalara da son verecektir. 

Kıssalarda anlatılan bu gibi olaylar , geçmişte mesaj içerikli okunmaması sonucunda, masal içerikli bir okumaya dönüşerek asıl mesaj ıskalanmış , Kur'an üzerine kafa yoran bir kısım kimseler , bu okumalardaki yanlışlığa tepkisel bir biçimde yaklaşarak , olayların vakiliğini tartışmaya açmış , bu olayların gerçekte vaki olmadığını , bu tür anlatımların mecaz içerdiğini iddia etmişlerdir.

Edebi bir anlatım üslubu olarak Kur'an mecazı sıkça kullanmaktadır ,fakat aklımızın almadığı her olay için "Bu mecazdır" demek ne kadar doğru olabilir?. Allah ( c.c) bizlere, akıl almaz bir biçimde kurtardığını haber verdiği insanlar üzerinden zımnen şöyle seslenmektedir : 

"Ey kullarım , benim size olan yardım vaadim elbette haktır, ben vaadimden asla dönmem. Ancak benim yardım vaadimin yerine gelmesi için , sizin bunu hak etmeniz gerekmektedir. Siz benim yardımımı hak ettiğiniz zaman , dünyanın bütün güçlerinin bir araya gelerek başaramayacağı şeyleri benim yapmaya gücüm elbette yeter. İsrailoğullarını "Artık bittik" dedikleri bir zamanda onları kurtarmış olmam ve bu kurtarışı , kimsenin gücünün yetmeyeceği bir yol ile yapmış olmam, size olan vaadimin gerçek ve ne kadar büyük güç sahibi olduğumun açık bir göstergesidir". 

Allah (c.c) nin kullarına yardım vaadi kıyamete kadar geçerli bir vaattir. Bizler Musa (a.s) kıssasını okumakla , bu yardım vaadinin doğru olduğunu görmekteyiz. Eğer bizler çağdaş Firavunlara karşı yapacağımız mücadelede , tüm imkanlarımızı kullandığımız , ve var gücümüzle mücadele ettiğimiz takdirde Sünnetullah gereği Allah'ın yardımını hak ederek "Artık bittik" dediğimiz yerde, Allah'ın yardım eli bizlere ulaşacaktır. 

İsrailoğullarının Firavun zulmünden kurtulmasının denizin yarılması sonucu gerçekleştiğini ret etmenin, Allah (c.c) nin yardım vaadinin gerçekleşmediği gibi bir düşünceyi barındırması açısından doğru bir düşünce olmadığını söylemek istiyoruz. Denizin yarılarak İsrailoğullarının kurtarılmış olduğunun ifade edilmesi , tüm zamanlarda başı dara düşen Müslümanların yardımı hak ettikleri takdirde olmaz denilen şeyin olarak , sıkıntıdan kurtarılacakları , denizin yarılmış olması ile ifade edilmektedir. 

Bedir'de az sayıdaki Müslüman ordusunun müşrik ordusuna galebe çalması, onlar için denizin yarılmasıdır. Müşriklerden kaçarken mağaraya sığınan Muhammed (a.s) ve arkadaşının ölümden kurtulmaları, onlar için denizin yarılmasıdır. Huneyn günü mağlup olmaktan kurtularak galip gelinmiş olması ,Müslüman ordusu için denizin yarılmasıdır. Dün İsrailoğulları için denizin yarılması olarak gerçekleşen Allah'ın yardımı, hak edişe bağlı olarak kıyamete kadar geçerli bir vaat olup , farklı şekillerde mutlaka gerçekleşecektir.

Kıssa okumalarında hatalı bir yöntem olarak gördüğümüz okuma yöntemi, sonuçlar üzerinde yoğunlaşmış bir okuma yöntemidir. Halbuki sonuçlar değil , sebepler üzerine yoğunlaşan okuma yöntemi , kıssaların evrensel mesajlarının okunmasını kolaylaştıracaktır. Kıssalarda anlatılan sonuçlar, din dilinin anlatım üslubu olan ve insanların olayın vehametini daha kolay anlamalarına yönelik bir anlatım üslubudur.

Sonuç olarak : Kur'an kıssalarında bir takım sıra dışı olayların anlatılması , bu olayların vakiliğini tartışmaya açmıştır. İsrailoğullarının denizin yarılması sonucunda Firavun zulümnden kurtulduklarının haber verilmiş olması , bu yarılmanın gerçekte olup olmadığı konusunda bir takım spekülasyonlara yol açmıştır. 

Bizim önerdiğimiz okuma yöntemi , bu olayların vakiliğini sorgulamak temeline dayalı bir okuma yöntemi değil , bu olayların neden böyle anlatıldığı üzerine yoğunlaşmış bir okuma yöntemidir. Sebeplere odaklanan bir okuma yöntemi , kıssalardaki anlatımın , bizlere dair olan mesajlarının daha doğru ve net olarak anlaşılmasını sağlayacaktır.

İsrailoğullarının denizin yarılması sonucunda Firavun zulmünden kurtulduklarının beyan edilmesi , bizlerin denizin yarılıp yarılmadığı konusunu tartışmaya açmaya değil , denizin yarılması ile sonuçlanan sebepleri tartışmaya açmaya yöneltmelidir. Çünkü denizin yarılması ile sonuçlanan olaylar , Sünnetullah dediğimiz toplumsal yasaların işlemesi ile gerçekleşmiştir. 

Denizin yarılması şeklinde gerçekleşen olay , yine Sünnetullah'ın bir tecellisidir. Bu yardım her zaman ve mekanda yaşan Müslümanlar için, 
 hak edişe bağlı olarak kıyamete kadar tecelli edecek bir yasadır.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.




20 Ocak 2014 Pazartesi

Sihirbazların İmanı Sonrası İle Denizin Karşı Tarafına Geçilene Kadar Geçen Zamanın Anlatıldığı Ayetler

Musa as kıssası kur'anda en fazla anlatılan kıssa olması ile dikkat çekicidir. Bu yazımızda kıssanın , sihirbazların iman etmesi ile denizin karşı tarafına geçene kadar arada geçen zamanın anlatıldığı ayetleri ele almaya gayret edeceğiz.

Firavun musa as ın karşısına ülkenin en meşhur sihirbazlarını kendisine gözdelerden yapmak vaadi ile çıkarmasına karşılık o sihirbazlar musa as ın karşısında yenilgiye uğrayıp iman etmeleri sonucunda, firavun'un onları en ağır cezaya çarptırmak tehdidini umursamadan canlarını feda etmişlerdir.

[007.123-126] Firavun: «Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz öyle mi? Muhakkak bu, yerli halkı şehirden çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir hiledir. Yakında anlarsınız.Mutlaka sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim.Mutlaka hepinizi birden asacağım!»Onlar: Biz zaten Rabbimize döneceğiz. Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı al, dediler.

[020.071-73]  Firavun «Ben size izin vermeden mi O'na inandınız? Doğrusu size sihri öğreten, büyüğünüz odur. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sizi hurma kütüklerine asacağım. Hangimizin azabının daha çetin ve daha devamlı olduğunu bileceksiniz» dedi.Büyücüler dediler ki; «Biz seni, bize gelen açık delillere ve yaratıcımıza tercih edemeyiz. Vereceğin hükmü ver. Senin hükmün ancak dünya hayatında geçerli olabilin»Doğrusu biz, hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbımıza iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha devamlıdır.

[026.049-51]  Firavun: «Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarınızı, and olsun, çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım» dedi.«Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz.»«Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız.»

Bundan sonraki gelişen olaylar şu şekilde anlatılmaktadır.  

 [007.127]  Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksın? (Firavun): «Biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz» dedi.
[040.025]  Musa katımızdan onlara gerçeği getirince: «Onunla beraber iman etmiş kimselerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın» dediler. Ama inkarcıların hilesi elbette boşa gider.

Bu ayetler bize ikinci bir soykırımın bu olayların sonrası başlatıldı haberini vermektedir. İlk soykırım bilindiği gibi musa as doğmadan önce başlamıştı.

[007.128-129]  Musa kavmine dedi ki: «Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç (Allah'tan korkup günahtan) sakınanlarındır.» Onlar da, sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi, dediler. (Musa), «Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yer yüzüne hakim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar» dedi.
[010.083-86]  Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başka kimse Musa’ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve haddi aşanlardan idi.Musa dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah’a inandıysanız ve O’na teslim olduysanız sadece O’na güvenip dayanın. Onlar da dediler ki: Biz, Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbımız, bizi, o zalimler güruhu ile sınama.Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!»

Yunus suresindeki ayetlerde musa as a kavminin tamamının firavun korkusu nedeniyle iman etmediği bildirilmekte, araf suresindeki ayetlerdede ona iman etmeyenlerin şikayetleri, musa as ında onlara sonraki olabilecekler hakkında bilgi verdiği verdiği ayetleri görmekteyiz.

Firavun ve kavmine ise küfürlerinden geri dönmeleri için bazı felaketlerin ayet olarak gönderildiği beyan edilmektedir. 

 
[007.130-135]  And olsun ki, Biz de Firavun ailesini, ders alsınlar diye, yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.Onlara bir iyilik geldiği zaman; «Bu bizden ötürüdür» derler, bir fenalığa uğrarlarsa da, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna verirlerdi. Bilin ki, kendilerinin uğradığı uğursuzluk Allah katındandır, fakat çoğu bunu bilmezler.Ve sen bizi büyülemek için her ne âyet getirsen imkânı yok sana inanacak değiliz derlerdi. Bunun üzerine su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı birbirinden ayrı ayetler olarak onlara musallat kıldık; yine de büyüklük taslayıp suçlu bir millet oldular.Azab başlarına çökünce, «Ey Musa! Rabbine, sana verdiği ahde göre bizim için yalvar. Bizden azabı kaldırırsan sana, and olsun ki, inanacağız ve İsrailoğullarını seninle beraber göndereceğiz» dediler.Azabı nasıl olsa sonuna gelecekleri bir müddet için üzerlerinden kaldırınca, hemen sözlerinden cayıyorlardı.

Araf suresinde anlatılan bu olaylar zuhruf suresindede anlatılmakta olup insan denen varlığın ne kadar nankör ve dönek olabileceğine dair bir örnek sunulmaktadır. Başları sıkışınca hemen musaya koşup ona "ey büyücü" diye hitab etmekten dahi çekinmeyip ondan yardım isteyenler sonra bu azab başlarından gidince eski zulumlerine nasıl döndüklerini anlatılmaktadır.  

 [043.046-50]  Andolsun biz Musa'yı âyetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti. Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.Ama, azabı üzerlerinden kaldırdığımızda hemen sözlerinden döndüler.

Zuhruf s. 50. ayetten sonra devam eden ayetlerde firavun'un halkı üzerinde musa as a iman etmemeleri için kurduğu baskıdan örnekler verilmekte olup bu baskı müşriklerin diğer elçiler için söylediği sözlerin bir benzeridir.  

 [043.051-55] Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: «Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?»«Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?»«Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?» Bu şekilde (Firavun) kavmini küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler, çünkü dinden çıkmış günahkar bir kavim idiler.Böylece Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.

Yunus s. 87-89. ayetlerde,  Allah cc nin musa ve kardeşine vahyederek onlara stratejik plan önermesini görmekteyiz.Bu önerme bizler içinde bir örneklik teşkil etmektedir. Müslümanlar olarak dinimizi yaşama sürecinde karşımıza çıkan engelleri aşmak için bütün müslümanlar olarak birlik ve beraberlik içinde, birbirleri ile devamlı iletişim halinde,kafirlerin gözünden uzak kalacak yollar belirleyerek çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekmektedir. Mısırda edindiğiniz evleri kıble edinin şeklindeki emir, bütün evler birbirinden haberdar, birbiri ile dayanışma ve uyum içinde olarak firavun ve ordusuna karşı teyakkuzda bulunun anlamındadır. 

 [010.087-89]  Musa ve kardeşine: «Mısır'da milletinize evler hazırlayın; evlerinizi kıblegah edinin, namaz kılın» diye vahyettik, «İnananlara müjde et.»Musa: «Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun'a ve erkanına ziynetler ve dünya hayatında mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan şaşırtmaları için mi? Rabbimiz! Mallarını yok et, kalblerini sık; çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar» dedi. Allah: «İkinizin duası kabul olundu. Dürüst hareket edin; bilmeyenlerin yoluna asla uymayın» dedi.

Mümin s. ayetlerinde aynı şekilde örneklik arzeden bir durum karşımıza çıkmakta ve firavun ailesinden olup iman eden bir muvahhid'in zalim hükümdarın karşısında hakkı nasıl haykırdığına şahid olmaktayız. Firavun'un musayı öldürmek istemesine engel olarak canını hiçe sayarak nasıl karşı çıktığını şu ayet meallerinde görmekteyiz. 

[040.028-45]  Firavun ailesinden olup da, inandığını gizleyen bir adam dedi ki: «Rabbim Allah'tır diyen bir adamı mı öldüreceksiniz? Oysa size Rabbinizden belgelerle gelmiştir. Eğer yalancıysa, yalanı kendisinedir; eğer doğru sözlü ise, sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir. Doğrusu Allah, aşırı yalancıyı doğru yola eriştirmez.»Ey kavmim, bugün mülk sizindir, bu yerde yüze çıkmış (üstün) bulunuyorsunuz; fakat Allah'ın hışmı başımıza gelirse bizi ondan kim kurtarabilir?» dedi. Firavun: «Ben size yalnızca görüşümü söylüyorum ve ben size ancak doğru yolu gösteriyorum.» dedi.O iman etmiş olan kişi: «Ey kavmim, doğrusu ben sizin hakkınızda Ahzab (eski topluluklar)ın günleri gibi bir günden korkuyorum. Nuh kavminin, Ad ve Semud'un ve onlardan sonrakilerin durumu gibi bir durumla karşılaşmanızdan korkuyorum. Allah kullara zulmetmek istemez.Ey kavmim; doğrusu ben, sizin için o feryad gününden endişe ediyorum.«O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız. Fakat sizi Allah'tan koruyacak olan yoktur. Her kimi Allah şaşırtırsa, artık ona bir yol gösterici bulunmaz.»«And olsun ki, Yusuf da, daha önce, size belgelerle gelmişti. Size getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Sonunda Yusuf ölünce, Allah onun ardından hiçbir peygamber göndermeyecek demiştiniz. Allah, aşırı şüpheciyi işte böylece saptırır.»«Bunlar, Allah'ın ayetleri üzerinde kendilerine gelmiş bir delil bulunmadan tartışırlar. Bu, Allah katında da, inananların yanında da öfkeyi arttırır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler.» Firavun da: «Ey Haman, bana bir kule yap, belki ben erişirim o yollara. Göklerin yollarına da Musa'nın tanrısınına muttali olurum ve kesinlikle ben onu yalancı sanıyorum.» dedi. işte bu şekilde Firavun'a kötü ameli güzel gösterildi de yoldan çıkarıldı. Firavun'un düzeni hep hüsrandadır (çıkmazdadır). İnanan adam dedi ki: «Ey kavmim! Bana uyun, sizi doğru yola götüreyim.»Ey kavmim, bu dünya hayatı, ancak bir kazançtan ibarettir, ahiret ise durulacak yurttur. Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.Hem ey kavmim, neden ben sizi kurtuluşa davet ederken siz beni ateşe davet ediyorsunuz?Siz beni, Allah'ı inkar etmeye ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz; ben ise sizi o çok güçlü, çok bağışlayıcıya davet ediyorum.Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir.«Size söylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Doğrusu Allah, kulları görür.»Allah o adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azap Firavun'un adamlarını sardı.

Okuduğumuz ayet meallerinden anlaşılacağı üzere firavun'un büyücülerinin iman etmeleri sonucunda gelişen olaylar ile denizin karşı kıyısına geçmelerine kadar geçen zaman uzun yıllar sürmüş ve israiloğullarının mısırda esarette kalmaları ile devam etmiştir.

Bu süre içinde Allah cc firavun ülkesine, afet olarak çeşitli ayetler göndermiştir. Her afette musa ya gelerek kendilerinin bu afetten kurtarılması için dua isteyenler musaya verdikleri sözde durmamışlar ve zulme devam etmişlerdir. Bu süre içinde yine israiloğullarından bir kısım iman etmiş bir kısım ise onun gelmesi ile değişen birşey olmadığını söyleyerek nankör davranışlar sergilemiştir.  

Kıssa içinde anlatılan olaylar sadece yaşanmış olduğu zaman ve mekan ile sınırlı olmayıp bizlere örneklik olması açısındanda okunmalıdır. Zulüm altında kalan müslümanların uygulamaları gereken stratejik planları yine bu kıssada yunus suresi içinde anlatılan ayetlerde görmekle beraber , iman eden bir mü'minin imanını firavun ve mele'sine karşı haykırmasına şahid olmaktayız. Selam , hakkı korkusuzca canını hiçe sayarak haykıran muvahhidlerin üstüne olsun.  

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.